.. Can Dündar'ın Cem Adrian hakkında söyledikleri:...
Önceki gece bir ses duydum; daha önce duyduğum hiçbir sese benzemiyordu.
Daha doğrusu daha önce duyduğum tüm sesler o seste buluşmuş gibiydi.
Kah kendi bestelerini, kah bildik şarkıları söyleyen bu genç adam, peş peşe bas, bariton, tenor, alto, soprano, koloratür soprano sesleri çıkarabiliyordu.
Yani "tek başına çok sesli koro"ydu.
Hem Louis Armstrong hem Elvis Presley gibi okuyabiliyor; pop, caz, klasik, her telden ve makamdan söyleyebiliyordu.
Klarnet sesini de, trombonu da, sivrisinek vızıltısını da taklit edebiliyordu.
Önceki gece Fazıl Say'ın davetiyle Bilkent'e, o mucize sesi dinlemeye gittim.
Konserde "Fazıl'ın harika çocuklar"ı birer birer sahne alıp umut ateşleri yaktılar.
Ve en son Cem Adrian davet edildi sahneye...
Siyahlar giyinmiş orkestra üyelerinin arasından bordo bir gömlek ve koyu renk kotla geçti. Ayağındaki sabo, pantolonunun paçalarını eziyordu.
Fazıl piyanoda yerini aldı, o mikrofona geçti ve kendi bestelediği bir şarkıyı söylemeye başladı.
Tizden okurken, aniden kalınlaşıyor, ağzını açtıkça sesler alfabesinin bütün harfleri, ses tellerine konmuş kuşlar gibi rahat, coşkuyla ve zorlanmadan uçuşuyordu.
Konserini bitirdiğinde aynı rahat ifadeyle "Ben, sadece şarkı söylemek için doğduğumu düşünüyordum" dedi.
"Mucizelere ve meleklere" inanıyordu. "Fazıl meleği"yle tanışması, onun mucizesiydi.
Fazıl cevaben şöyle dedi:
"Yıllar sonra bir gün 'Cem'in ilk konserinde biz de vardık' diyeceksiniz keyifle..."