MENGÜCÜKLÜLER
--------------------------------------------------------------------------------
1. Mengücüklüler'in Kurulusu
Mengücüklüler, Malazgirt zaferinden sonra Erzincan, Kemah, Divrigi ve Sarki Karahisar (Kögonya/Sebinkarahisar)'i fethederek yaklasik 1227 yilina kadar burada hüküm süren bir Türk beyligidir.
Beyligin kurucusu olan Mengücük Gazi, Sultan Alparslan ile Malazgirt savasina katilmis ve zaferden sonra Karasu (Yukari Firat) ve Çalti nehirleri vadilerinin fethiyle görevlendirilmistir. Mengücük Gazi'nin hangi boya mensup oldugu kesin olarak tesbit edilememistir. Yazicioglu Ali'nin Mengücüklü Fahreddin Behram Sah'in Anadolu Selçuklu Sultani II.Süleyman Sah'in (1196-1204) Gürcistan seferine Salurlar ve Bayindirlar ile katildigina dair sözleri ihtiyatla karsilanmalidir. Ancak Divrigi yöresindeki Türklerin büyük bir kisminin Salurlar'dan oldugu kabul edilmektedir. Bu yöreyi fetheden Mengücük Gazi, Erzincan, Kemah, Divrigi ve Sarki Karahisar'i hâkimiyeti altina alarak kendi adiyla anilan beyligi kurmustur. Zahireddin Nisâburî ile Müneccimbasi; Mengücük Gazi'nin Alparslan tarafindan Anadolu'da görevlendirildigini ve yukarida adi geçen sehirleri ona ikta ettigini söylerler. Ibn Bibî ise Mengücük Gazi'yi Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucusu Kutalmisoglu Süleymansah'in beyleri arasinda sayar. Mengücük Gazi, Oguzlar'in Kayi, Bayat, Karaevli veya Alkaevli boylarindan birine mensuptur. Kitabelerdeki bilgi ve motiflere bakilarak Mengücükler'in Türkler'in asil bir ailesine mensup olduklari ve bu sebeple Selçuklu hanedani nezdinde daima itibar gördükleri söylenebilir.
Kemah'in kuzeybatisinda Karasu kiyisinda Melik Gazi'ye atfedilen bir kümbetin Farsça kitabesinde Mengücük Gazi hakkinda su ibareler vardir: "Âlim, âdil, ülkeler fetheden, halkin siginagi; Erzurum, Erzincan, Kemah, Diyarbekir ve bunlarin kalelerini alan, dinsizlerin cigerlerini daglayan, boyunlarini kiliçla vuran Mengücük Gazi... Allah rûhunu sâdeylesin, kabrini nurlandirsin, günahlarini bagislasin...".
Müneccimbasi, Mengücük Gazi'nin Kiliç Arslan ve Danismend Gazi ile beraber Gürcüler, Rumlar ve Abhazlarla savastigini söyler. Mengücük Gazi çok akilli, ileri görüslü, cesur ve tedbirli bir bey idi. Divrigi Ulu Camii kitabesinde yer alan Alp, Kutlug, Tugrul ve Tekin gibi ünvanlar onun Oguz beyleri arasinda önemli bir yeri oldugunu gösterir. Divrigi Sitti Melek (Melike) türbesindeki kitabede ise kocasi Saban Sah'tan "el-Merhûm, es-Saîd, es-Sehîd, el-Gazî" diye bahsedilir. Mengücük'ün "Gazi" ünvanini almasi onun Anadolu'nun fethi sirasinda nice savaslara katilip kahramanliklar gösterdigine ve halkin gönlünde taht kurduguna delalet eder. Ilk Anadolu fâtihleri gibi Mengücük Gazi de halk arasinda evliya mertebesine yükselmis ve türbesi asirlardir halkin ziyaretgâhi olmustur.
Mengücük Gazi ve evlâdina ait türbelerin Kemah'ta bulunmasi, Mengücükler'in ilk baskentinin burasi oldugunu gösterir.
Mengücük Gazi'nin ölüm tarihi tesbit edilememistir. Ancak onun 1118 yilinda hayatta olmadigi bilinmektedir.
Mengücük Gazi'nin ölümünden sonra yerine oglu Ishak geçmistir. 1118 yilinda Erzincan, Kemah ve Divrigi'ye hâkim olan Mengücüklüler'in basinda Ishak'i görmekteyiz. Danismendli Melik Gazi'nin damadi olan Ishak, sözkonusu tarihte Malatya'yi yagmalayinca sehri oglu Tugrul adina idare etmekte olan I. Kiliç Arslan'in karisi Ayse Hatun, Urfa kontu Joscelin'e haber gönderip yardim istedi. Ishak muhtemelen Artuklu Belek Gazi'den intikam almak maksadiyla Malatya'yi yagmalamisti. Çünkü Ishak 1113 yilinda Ayse Hatun ile evlenen ve Tugrul Arslan'in atabegi olan Belek Gazi'ye kin besliyordu. Belek Gazi, bu saldiriya karsilik vermek için hazirliklara basladi ve 1120 tarihinde Kemah'a girdi. Belek ile basa çikamayacagini anlayan Mengücükoglu Ishak, Bizans Imparatorlugunun Trabzon valisi Konstantin Gabras'in yanina giderek ondan yardim istedi.
Gabras, Ishak ile ittifak yaparak Belek'in üzerine yürüdü. Buna karsilik Belek de Danismendli Melik Gazi ile isbirligi yapti. 514 (1120) yilinda Erzincan yakinlarindaki Siran (Serman)'da vuku bulan savasta Gabras ile Mengücükoglu çok agir bir maglubiyete ugrayip esir düstüler. Ayrica besbin Rum askeri öldürüldü ve esir alindi. Trabzon dükasi Gabras, otuzbin altin fidye ödeyerek kurtulurken, Ishak da Melik Gazi'nin damadi oldugu için serbest birakildi. Halbuki Belek Gazi, Ishak'in öldürülmesinden yana idi. Onun kendisinden habersiz saliverilmesine çok içerleyen Belek, Danismendlilerle yaptigi ittifaka son vermis ve bu yüzden Trabzon dükaligina yapilmasi planlanan saldiri da gerçeklesmemistir.
Halbuki bu zaferin kazanilmasinda Belek'in rolü çok büyüktü. Mengücükoglu Ishak, bu olaydan sonra Melik Gazi'nin nüfuzu altina girdi ve yirmibes yil hüküm sürdükten sonra 1142'de öldü. Ishak'in Mengücükogullari seceresindeki yeri, Mengücük Gazi'nin oglu oldugunun Divrigi Sitti Melek türbesinin kitabesinden okunmasindan sonra artik kesin olarak tespit edilmistir. Kemah emîrinin ölümü üzerine Danismendli Mehmed, bu sehri ele geçirdi. Ancak ayni yil onun da vefat ettigini görüyoruz. Danismendliler'in Kemah'i zaptetmeleri bu iki aile arasindaki iliskilerin iyi olmadigina delâlet eder.
Ishak'in ölümünden sonra, Mengücüklüler'in Kemah-Erzincan ve Divrigi olmak üzere iki ayri kol hâlinde hüküm sürdüklerini görüyoruz. Ishak'in ogullarindan Davud Kemah-Erzincan, Süleyman da Divrigi kolunun basina geçmistir.
a) Kemah-Erzincan Mengücüklüleri:
Bu kolun ilk meliki oldugunu ifade ettigimiz Davud hakkinda yeterli bilgi yoktur. Anadolu Selçuklu hükümdari II. Kiliç Arslan taraftari oldugu için Danismendli Yagibasan tarafindan 1162 tarihinde öldürülmüstür. Müneccimbasi ondan Alaeddin Davud olarak bahseder ve bir müddet hükümdarlik yaptiktan sonra öldügünü kaydeder.
Davud'dan sonra Mengücüklüler'in basina oglu Fahreddin Behramsah geçti. Hanedanin Ishak'in ölümünden sonra iki kola ayrilmasi, onlari oldukça zayiflatmis ve çevredeki devletler karsisinda güçsüz düsürmüstü. II. Kiliç Arslan 12 Ramazan 559 (3 Agustos 1164) tarihinde Danismendogullari'ni ortadan kaldirip topraklarini ülkesine kattigi gibi Mengücük beyligini de nüfuzu altina aldi. Fakat bu dönem Mengücüklüler için bir huzur ve refah dönemi oldu. Behramsah'in II. Kiliç Arslan'in damadi olmasi ve kizlarini Anadolu Selçuklu hanedani mensuplariyla evlendirmesi iki hanedan arasindaki münasebetlerin müspet yönde gelismesine zemin hazirladi.
Genceli sair Nizamî'nin Fahreddin Behramsah'a takdim ettigi Mahzenü'l-Esrâr adli eserinde ondan Gürcistan galibi olarak bahsetmesine bakilirsa o dönemde Kars ve Ani gibi sehirlere defalarca saldiran ve pek çok müslümanin kanini döken Gürcülerle cihad ettigi söylenebilir. Behramsah'in dikkati çeken faaliyetlerinden biri de kayinpederi II. Kiliç Arslan ile oglu Kutbeddin Meliksah arasinda 1188 yilinda vukubulan mücadelelere müdahale etmesidir. Iki tarafi baristirmak için tesebbüse geçen Behramsah, Konya'ya giderek bu anlasmazliga sebep olan Vezir Ihtiyareddin Hasan'i yakalayip Sivas'a götürmek için sultandan izin aldi. Fakatt vezir yolda Türkmenler'in hücumuna maruz kaldi ve aile efradiyla birlikte öldürüldü.
Mengücüklülerle Anadolu Selçuklulari arasindaki bu iliskiler Rükneddin II. Süleymansah zamaninda da devam etti. Fahreddin Behramsah, 598 (1202) yilinda Süleymansah'in Gürcistan seferine katildi. Fakat Selçuklu kuvvetlerinin maglubiyetiyle sonuçlanan savasta esir düstü. Kraliçe Tamara, ona bir esir degil adeta bir misafir muamelesi yapti ve bir süre sonra ülkesine gönderdi. Baska bir rivayete göre ise fidye ödeyerek kurtuldu. Behramsah, bu sefer sirasindaki basarilari sebebiyle "Gazi" ünvanina lâyik görüldü. Ravendî onun bu seferdeki gayretleri ve Süleymansah'a sadakatine temas ederek söyle der:
"Damad Emîr Isfehsâlâr-i Kebîr, âlim, adaletli, Allah'in yardimina mazhar olmus, muzaffer, ikbal sahibi, dinin yardimcisi ve emîrlerin hükümdari Gazi Fahreddin Behramsah'in canini feda edecek kadar hükümdara taraftar oldugu, onun iyiligini istedigi ve essizligi Abhazlarla yapilan muharebe meydaninda çikti. Çünkü orada canini feda edip kullarin kurtulmasi için çalisti".
Selçuklu sultani I. Izzeddin Keykavus, Behramsah'in son yillarinda kizi Selçuk Hatun ile evlendi. Bu durum iki aile arasindaki dostâne iliskilerin devam ettigini gösterir. Ayrica bu dügünle ilgili rivayetler o dönemin sosyal ve medenî hayatini gayet güzel yansitir. Erzincan'a dünür gönderen Izzeddin Keykâvus müsbet cevap alinca ülkenin her tarafindan meshur terziler ve sanatkârlar getirterek gelinin çeyizlerini hazirlatti. Selçuk Hatun'a ipekli elbiseler, mücevherler, gerdanliklar, altin ve gümüs esya, köle ve cariyeler, atlar ve katirlar hazirlandiktan sonra muhtesem dügün alayi büyük emîrlerin refakatinde yola çikarildi. Nikâh, Kadi Sadreddin tarafindan kiyildi. Bunu Sivas ve Erzincan'da görkemli dügünler takip etti. Gelin Erzincan'dan Sivas'a gelince sehirde bir hafta süren dügün ve senlikler yapildi. Bu vesileyle emîrlere hediyeler verildi.
Fahreddin Behramsah, uzun süren hükümdarligi döneminde dört Anadolu Selçuklu hükümdariyla birlikte oldu. Bunlar II. Kiliç Arslan, Giyaseddin Keyhüsrev, Rükneddin Süleyman ve Alaeddin Keykubat'tir.
Rivayete göre Belh'den Anadolu'ya gelen Sultanü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled, Erzincan'dan geçerken Behramsah ve karisi Ismet Hatun'un misafiri olmus ve burada kendisi için insa edilen medresede üç-dört yil ders vermistir.
Behramsah 622 (1225) yilinda Erzincan'da öldü. Erzincan civarindaki Asagi Ula köyü yakininda harabe halindeki türbe büyük bir ihtimalle ona aittir ve Melik Fahreddin Türbesi olarak meshurdur. Behramsah'in bastirdigi en eski sikke, 563 (1167-1168) tarihlidir. Bu paralarin bir yüzünde Behramsah'in, diger yüzünde ise metbû hükümdar sifatiyla II. Kiliç Arslan'in adi yazilidir. Ibnü'l-Esîr onun altmis yildan fazla hükümdarlik yaptigini söyler. Onun devrinde Kemah'in yerine baskent olan Erzincan çok gelismis ve sehir önemli bir ticaret ve kültür merkezi olmustur. Fakat sik sik vukubulan depremler yüzünden mimarî eserler günümüze intikal edememistir.
Behramsah akilli, güzel huylu, halka ve askerlere karsi sefkatli bir hükümdürdi. Sair ve âlimleri himaye ederdi. Yukarida kisaca temas ettigimiz gibi Dogu'nun meshur sairi Genceli Nizamî Mahzenü'l-Esrâr adli eserini ona ithaf etmis ve besbin dinar ve iyi cins bes katir ile ödüllendirilmistir.
Behramsah çok hayirseverdi. Zengin-fakir, yerli-yabanci farki gözetmeden herkese iyilik etmek isterdi. Kis mevsiminde kuslarin açliktan ölmemesi için arabalarla daglara yem gönderdi. Bu davranis günümüzde bile esine az rastlanan mükemmel bir sefkat ve merhamet numûnesidir.
Behramsah'in yerine oglu Alâeddin Davudsah geçti. Diger oglu Muzaffereddin Muhammed de Sarki Karahisar meliki oldu. Behramsah'in diger oglu Selçuksah ise otuzbes yildir Kemah'ta hüküm sürmekteydi ve babasindan önce vefat etmisti. Davudsah'in Erzincan ile beraber Kemah'a da hâkim olmasi bunu teyid etmektedir. Ayrica kaynaklar bu tarihte Behramsah'in sadece Davud ve Muhammed adli çocuklarindan bahsederler.
Aydin bir hükümdar olan Behramsah, her iki oglunu da gayet mükemmel bir sekilde egitmisti. Davudsah da babasi gibi mantik, matematik, ilâhiyat, ilm-i nücûm, edebiyat ve felsefeye vâkifti. Farsça güzel siirler yazardi.
Ilme karsi duydugu yakin ilgi dolayisiyla meshur tip âlimi Muvaffakuddin Abdüllâtif-i Bagdâdî'yi sarayina davet edip kendisine maas bagladi. O da Davudsah adina eserler yazdi. Davudsah'in ilim adamlarini himaye etmesi sebebiyle Erzincan'da ilim ve kültür düzeyi yükseldi ve meshur uzmanlar yetisti. Meselâ o devrin önde gelen simâlarindan Alâeddin Erzincanî, Rükneddin Kiliç Arslan'i tedavi etmisti.
Davudsah ilim alanindaki basarisini, ülke yönetiminde gösteremedi. Halka zulme varan davranislari, devlet adamlarini haksizca cezalandirip mallarina el koymasi, ülkede büyük bir huzursuzluga sebep oldu. Son zamanlarinda ise bazi emîrleri öldürttü. Bu durumu diger emîrleri de endiseye sevketti ve onlar da ayni akibete ugramaktan korkarak Sultan Alâeddin Keykubat'a sigindilar. Rivayete göre Sultan Alâeddin Keykubat, Harezmsah Celâleddin ve Mogol istilâsi dolayisiyla sinirlarini müdafaa edemeyeceklerini hattâ onlarla isbirligi yapabileceklerini düsünerek Mengücükler'i ve benzeri beylikleri hâkimiyeti altina almak lüzumunu hissetmis ve bu da Davudsah ile Anadolu Selçuklu hükümdarinin arasinin bozulmasina sebep olmustu. Bu gelismeler Mengücüklü emîrler arasinda da huzursuzluk kaynagi olmus ve bu yüzden Davudsah bazi emîrleri öldürtmüstür. Alâeddin Keykubat kendisine siginan emîrleri himayesi altina aldigini söyleyerek bunlarin mallarini iade etmesini ve hapsettigi Selçuklu taraftari emîrleri de serbest birakmasini istemistir.
Davudsah, önce bu teklifi reddettiyse de daha sonra bu davranisinin akibetinden korkarak sultanin emrini yerine getirmeyi uygun bulmustur. Sultanin bu emîrlere ilgi göstermesine üzülen Davudsah, bu meseleyi kökünden halletmek için yeterli hediyelerle Kayseri'de bulunan sultanin yanina gitti. Sultanla görüserek sadakatini ifade etti ve ondan bir ahidnâme aldi. Buna göre Mengücük beyi sultana sadakatle bagli kaldigi sürece onun yardim ve destegine mazhar olacakti. Fakat Erzincan'a dönünce verdigi sözü unuttu ve bu emîrlerin sultani kandirmalarindan korkarak Erzurum melikii Mugîseddin Tugrulsah'in oglu Cihansah'a ittifak teklif etti. Ayrica Eyyubîler'den Melik Esref ve Celâleddin Harezmsah'tan da yardim istedi. Fakat bu tesebbüslerden bir netice elde edemeyecegini anlayinca Alâeddin Keykubad ile yeniden anlasmak için seferber oldu. Oglunu rehine gönderip sultani kendi lehine çevirmek istediyse de basarili olamadi.
Erzurum meliki Cihansah'in hareketlerinden de rahatsiz olan sultan, bu Erzurum meliki üzerine yürüyecegini söyleyerek Davudsah'in da kendisine katilmasini istedi. Sivas'tan yola çikan Alâeddin Keykubad, kendisine katilan Davudsah'i yakalatti ve hiçbir mukavemetle karsilasmadan Erzincan'a hâkim oldu. Müstahkem Kemah kalesi teslim olmamak için bir müddet direndiyse de Davudsah, ölümle tehdit edilince kale muhafizlarina haber gönderip teslim olmalarini istemek zorunda kaldi. Böylece Mengücüklüler'in Erzincan-Kemah kolu sona ermis oldu (10 Zilhicce 625/10 Kasim 1228). Farsça da bilen Davudsah tahsilli bir hükümdardi. Mantik, ilâhiyat, ilm-i nücûm vb. pek çok ilme vakif idi. Abdullatif el-Bagdâdî de bir süre onun sarayinda kalmis ve bazi eserlerini onun adina kaleme almistir.
Bu gelismeler üzerine Eyyubî hükümdari Melik Esref'e tâbi olan Cihansah onun himayesine girmistir. Eyyubîlerle bozusmak istemeyen Sultan Alâeddin, Ertokus'u Muzaffereddin Muhammed'in idaresindeki Sarkî Karahisar üzerine sevkederek daha fazla ilerlemeden geri döndü (1228).
Sultan Alâeddin, oglu Giyâseddin Keyhüsrev'i Erzincan'a melik, Mübarizeddin Ertokus'u da ona atabeg tayin etti. Selçuklu hanedaniyla Mengücüklüler arasindaki akrabaliklari dikkate alan sultan, Davudsah'i cezalandirmayip Aksehir ile Ab-i Germ'i ona ikta etti. Ömrünün bundan sonraki kismini burada geçiren Davudsah, yazdigi bir siirde buradan memnun olmadigini gayet veciz bir sekilde ifade ediyordu:
Sâhâ dil-i düsmenân zi tû bâd derdest
Ruhsâre-i düsmen ez nehîb zerd est
Insaf ki, bâ vücûd-i sad gussa merâ
Der mülk-i tû âb-i germ u nân-i serdest
"Ey Padisah! Düsmanlarinin gönlü senden dertlidir, yüzleri de korkudan sararmistir. Insaf et ki, bu kadar güçlüsün ama benim binbir dertten muzdarip vücuduma ülkende sadece sicak su ve soguk ekmegi lâyik gördün".
Yukarida da ifade edildigi gibi Sultan Alâeddin, Ertokus'u Sarki Karahisar'a sevketmisti. Burada üç yildan beri meliklik yapan Muzaffereddin Muhammed, sehri bir müddet korumussa da daha sonra mukavemet edemeyecegini anlayarak bazi yerlerin kendisine verilmesi sartiyla Sarki Karahisar'i teslim edecegini bildirdi. Bu teklif kabul edilerek kendisine Suriye sinirindaki bazi yerler mülkiyet olarak, Kirsehir ise timar olarak verilmis ve her türlü vergiden muaf tutulmustur.
Muzaffereddin Muhammed, üç oglu Fahreddin Süleyman, Izzeddin Siyavus ve Nâsireddin Behramsah ile beraber Kirsehir'e geldi ve buraya yerlesti. Ilme olan aski sebebiyle Kirsehir'de Melik Gazi Türbesi'nin karsisinda muhtesem bir medrese yaptirdi. Selçuklular'in hizmetine giren bu Mengücük beyi, onlarin nezdinde büyük itibar ve ilgi gördü. Muzaffereddin Muhammed sahsiyetli bir bey idi.
Alâeddin Keykubad'in yerine geçen Giyâseddin Keyhüsrev onun kizina dünür olunca Muzaffereddin: "O bizim soyumuza damat olmaya lâyik degildir" diyerek reddetti ki, bu durum onun ahlâkli ve sahsiyet sahibi bir insan oldugunu gösterir. Ancak israrlar karsisinda Mengücüklülerle Selçuklular arasinda yeni bir akrabalik gerçeklestirildi. Muzaffereddin güzel ahlâkli ve akilli bir hükümdardi. Onun Kirsehir'e gönderilmesiyle Erzincan ve çevresine hâkim olan Mengücüklü beyligi de sona erdi (625/1228).
b) Divrigi Mengücüklüleri:
Mengücüklüler'in bu kolu siyasî faaliyetleriyle degil, Divrigi'de insa ettikleri cami, medrese, hastahane ve türbeleriyle taninmistir. Tarihçiler, siyasî mücadele ve savaslara daha fazla ilgi duymus olacaklar ki, bu tür olaylara ve çatismalara karismayan Divrigi Mengücüklüleri hakkinda üzüntüyle ifade etmek gerekir ki hemen hiç bilgi vermezler. Onlar hakkinda edindigimiz bilgileri yaptiklari eserin kitabelerine ve günümüze kadar intikal eden sikkelere borçluyuz.
Divrigi'nin tabiat sartlari, hem onlarin yayilmalarina, hem de çevredeki beylik ve devletlerin onlarin hâkimiyet sahasina girmesine mâni olmustur. Mengücüklüler'in Erzincan ve Sarkî Karahisar kollarina son veren Anadolu Selçuklu hükümdari Alâeddin Keykubad, muhtemeldir ki bu endiseler sebebiyle Divrigi'ye müdahale etmek istememistir.
Divrigi Mengücüklüleri'nin ilk beyi Ishak'in oglu ve Mengücük'in torunu Süleyman'dir. Babasi Ishak'in 1142 yilinda ölümünden sonra Divrigi'de bagimsiz olarak hüküm sürmeye basladi. Gerçi Mengücük Gazi ve oglu Ishak hakkinda da Divrigi hükümdari ünvani kullanilmakta ise de bu durum beyligin zaman zaman Kemah ve Divrigi'den idare edildigini gösterir. Divrigi'de Süleyman adina hiçbir eser yapilmamis olmasi onun pek faal bir hükümdar olmadigi intibaini uyandirmaktadir. Ölüm tariihi de belli olmayan Süleyman'in yerine oglu Sahinsah geçmistir. Divrigi kale camiinin bânîsi olan Sahinsah hakkinda bu camiin kitabesinde söyle denilmektedir: "el-Emîr el-Isfehsalar el-Ecel Seyfüddünya veddin Ebu'l-Muzaffer Sahinsah b. Süleyman b. Emîr Ishak..." Sahinsah hakkinda Divrigi Ulu Camii yaninda yaptirdigi türbenin kitabesinde de" "Gazilerin hâmisi, Islâm sinirlarinin koruyucusu, fakir, zayif ve mazlumlarin siginagi, kâfir ve dinsizlerin kökünü kaziyan..." gibi yüksek sifatlar kullanilmasi onun büyük bir ihtimalle Sultan Kiliç Arslan ile beraber seferlere istirak ettigini gösterir. Kitabede ayrica "Ebu'l-Muzaffer Sahinsah b. Süleyman b. Ishak b. Gazi Sehid Emîr Mengücük" ibaresiyle de hanedanin seceresi verilmektedir. Sahinsah'in beyligin basina geçis tarihi de kesin olarak belli degildir. Ancak Kale Camii kitabesinin 576 (1180) tarihini tasimasina bakilarak bu tarihten önceki yillarda Divrigi'de hüküm sürmeye basladigini söylemek mümkündür. Divrigi'de yaptirdigi türbe ise 592 (1196) tarihlidir.
Sahinsah'in bastirdigi üç sikke günümüze intikal etmis ve ikii tanesi Ahmed Tevhid tarafindan yayimlanmistir. Bu sikkelerden birinde II. Kiliç Arslan'in, ikincisinde de Rükneddin Süleymansah ibareleri vardir. Muhtemelen 1197-1198 yillarindan sonraki bir tarihte ölen Sahinsah'dan "Katilü'l-kefere ve'l-müsrikîn" olarak bahsedilmesi, onun hristiyanlarla cihad ettigini gösterir. Sahinsah; yoksul, öksüz ve mazlumlarin hâmisiydi.
Sahinsah'in Ishak ve Süleyman adlarinda iki oglu vardi. Süleyman'in adi kitabelerde geçmektedir. Fakat Ishak'in adi ise 645 (1247) tarihli Karatay Vakfiyesi'nde sahitler arasinda zikredilmektedir.
Sahinsah'tan sonra yerine oglu Süleyman geçti. Adina oglu ve torunu tarafindan yaptirilan eserlerin kitabelerinde ve Ulu Cami Vakfiiyesi'nde rastlanmaktadir. Divrigi kalesi Arslan burcundaki bir kitabe, onun Mengücük beyi oldugunu açikça ifade etmektedir. Ancak hayati ve faaliyetleri hakkinda yeterli bilgi yoktur.
Süleymansah'in yerine geçen oglu Ahmedsah, yaptirdigi degerli eserleriyle taninan büyük bir beydir. En büyük eseri olan Divrigi Ulu Camii'nin kitabesinde onun için "Nâsiru Emîri'l-Mü'minîn Ahmedsah b. Süleymansah, Allah onun saltanatini ebedî kilsin, gücünü artirsin" denilmektedir. Uzun yillar beyliginin basinda kalan Ahmedsah, Yassiçimen savasina ve Kösedag bozgununa sahit olmus ve Mogollar'in Anadolu'yu istilâ ettigi dönemde Divrigi kalesini onarmak için büyük gayret sarfetmistir. 1250 yilindan önceki bir tarihte ölen Ahmedsah'in yerine Melik Salih geçti ve Mogol saldirilari sirasinda yikilan kalenin burçlarini tamir ettirdi.
Divrigi Mengücüklüleri'nin ondan sonraki beyleri hakkinda yeterli bilgi yoktur. Ilhanli hükümdari Abaka Han 1277 yilinda Divrigi'ye ugramis, halkin kendisine ilgi göstermedigini ve kalede silahli askerlerin bulundugunu görerek öfkelenmis ve surlari tahrip ettirmistir. Beylik bu tarihten itibaren tarihe karismis ve bölge Ilhanlilar'dan sonra Eretnaogullari'nin hâkimiyeti altina girmistir.
Erzincan, Kemah, Divrigi ve Sarkî Karahisar gibi fethettikleri sehirlerle yetinerek hâkimiyet sahalarini genisletmek istemeyen Mengücüklüler, sehirlerinin gelismesi için çalismislar ve pek çok hayrât vücuda getirmislerdir. Âlim, sair ve sanatkârlari himaye eden Mengücüklüler, Anadolu Selçuklu devletinin himayesinde seçkin bir hayat sürmüslerdir. Insa ettirdikleri çok sayida eserle ilim, kültür, san'at ve medeniyetin gelismesine hizmet etmislerdir. Divrigi kalesi, Kale Camii, Ulu Camii, Darü's-Sifâ, Sitti Melek, Kamereddin ve Kemankes türbeleri ile medreseler, Mengücüklüler'in Divrigi'de yaptirdiklari baslica eserlerdir.
MIMARI ESERLER
Erzincan'da Mengücüklüler'e ait hiç bir eser günümüze intikal etmemistir. Bu da yörede sik sik meydana gelen depremlerin bir sonucudur. Çünkü Fahreddin Behramsah gibi bir hükümdarin 60 yildan fazla süren melikligi zamaninda hiçbir eser yaptirmamasi kabul edilemez. Kemah'ta ise sadece birkaç türbe mevcuttur.
Mengücüklüler dönemine ait en eski yapi, Sahinsah'in 576 (1180-1181)'da Divrigi'de yaptirdigi Kale Camii'dir. Azerbaycanli Mimar Hasan b. Firuz'un yaptigi bu cami, tugla ve tasin cephede henüz bir arada kullanildigi çiçekli kûfî, geometrik ve nebatî motiflerin yeniden degerlendirildigi bir saheserdir.
Sahinsah'in torunu Ahmedsah'in 622 (1228-1229)'de yaptirdigi Darü's-Sifa ile birlikte külliye olarak yaptirdigi Ulu Cami, Divrigi Mengücüklüleri'nin en büyük eserini teskil eder. Cümle kapisindaki kitabede Alâeddin Keykubad'in adi da yazili olup Ahmedsah'in onu metbû tanidigini gösterir. Darü's-Sifa ise kitabeye göre Behramsah'in kizi ve Ahmedsah'in hanimi Melike Turan Melek tarafindan ayni yil yaptirilmistir. Tas mihrabin Anadolu'da bu ölçüde zengin baska bir örnegi yoktur. Camiden oniki yil sonra yapilan abanoz minber, Tiflisli Ahmed Usta'nin eseridir. Sifahane ise âbidevî ve basarili bir mimarî örnegidir. Mimari Ahlatli Hürremsah'tir. Divrigi'de Sahinsah'a ait 592 (1195-96) tarihli türbe halk tarafindan Sitte Melik adiyla anilmaktadir. Ancak bu isim muhtemelen Sitti Melike olmalidir, ve Hatun'un kocasindan sonra buraya gömülmesinden dolayi bu ad verilmistir.
EKONOMIK DURUM, KÜLTÜR VE MEDENIYET
Mengücüklüler'in baskenti Kemah idi. Ancak Davudsah, 1142'de Erzincan'i baskent yapinca, Kemah önemini kaybetmeye basladi. Buna karsilik Erzincan ticaret, tarim ve sanayi açisindan büyük gelisme göstermisti. Hükümdarlarin ilim, kültür ve medeniyeti himaye etmeleri sayesinde ilim, edebiyat ve san'at adamlari yetismistir. Fahreddin Behramsah ve karisi Ismetiye Hatun, ilim ve din adamlarina büyük saygi gösterirlerdi. Rivayete göre Bahaeddin Veled ile Mevlâna Celâleddin, Erzincan'a geldiklerinde onlardan büyük saygi görmüs ve Behramsah Erzincan'da bir medrese yaptirarak Bahaeddin Veled'in orada ders vermesini saglamistir. Hükümdarin israrlarina ragmen Bahaeddin Veled, Erzincan halkinin lüks ve refah içinde eglenceye daldiklarini görerek burada kalmamistir. Izzeddin Keykavus ile Behramsah'in kizi Selçuk Hatun'un evlennmeleri münasebetiyle yapilan dügün ve senlikler de Mengücük ilindeki refah seviyesini göstermesi bakimindan dikkate deger.
Mengücüklüler'in Kemah ve Divrigi'de oldugu gibi Erzincan'da da pek çok abide yaptirdigi muhakkaktir. Ancak depremler sebebiyle bunlar zamanimiza kadar ayakta kalmamistir. Gerçekten de Erzincan, tarih boyunca oldugu gibi Mengücüklüler ve Selçuklular döneminde de sik sik meydana gelen depremler sebebiyle yikilmis ve harabeye dönmüstür.
1138 yilinda Erzincan'da meydana gelen bir deprem sonunda pek çok kisi ölmüs, 1165 yilindaki baska bir depremde ise sehir harabeye dönmüstür.
Mengücüklüler'in baskenti Erzincan, ticarî ve iktisadî zenginligi, hükümdarlarin ilim ve sanat adamlarini korumalari sebebiyle devrin en yüksek kültür ve medeniyet merkezi hâline gelmistir. Selçuklular'in hizmetindeki ilim adamlarinin bir kisminin Erzincanli olmasi da bu durumu teyid eder mahiyettedir. Fahreddin Behramsah ve Alâeddin Davudsah, birçok ilim dalinda ihtisas sahibiydiler, sair, edip ve sanatkârlari himaye ediyorlardi. O devrin meshur tabibi Muvaffakuddin Abdüllatif el-Bagdadî, 1228 yilinda Haleb'den Erzincan'a gelmis ve Mengücük ilini dolastiktan sonra 1230 yilinda Malatya üzerinden Haleb'e dönmüstür. Mengücük ilinde bulundugu sirada büyük ilgi ve saygi görmüstür. Alâeddin Davudsah, bu meshur hekime maas baglatmis, o da yazdigi birkaç eseri ona ithaf ve takdim etmistir.
Daha önce belirtildigi gibi Fahreddin Behramsah ile karisi Ismetiye Hatun, Bahaeddin Veled ile oglu Celâleddin'i Erzincan'da misafir etmis ve onun Erzincan'da kalip ders vermesi için Erzincan Aksehir'de kendisi için bir medrese yaptirmislardir.
Edebiyat ve tasavvuf sahasinda meshur bir sima olan Siraceddin Ahmed, ayni zamanda iyi bir musikîsinasti. Eyyubî hükümdari Melik Esref, söhretini duyunca onu Sam'a davet edip dinlemistir.
Kaynak: Osmanli tarihi