Üzüldü, Sıkıldı Ama... Başarı Merdivenlerini Emin Adımlarla Tırmandı
Josephine ilk piyano derslerini beş yaşında babasından
almaya başladı. Baba Wieck bu dersleri, öncelikli olarak
kızının kulaklarında işitme engelinin hangi düzeyde
olduğunu anlayabilmek için veriyordu. Ama Josephine
olağanüstü bir yetenek olduğunu kısa zamanda kanıtladı.
Josephine, daha önce çok konser vermişti ama bu gece onun için çok daha önemliydi. Viyana’nın görkemli konser salonunda, Avusturya imparatorunun da hazır bulunacağı bir dinleyici topluluğuna piyano resitali verecekti. Heyecandan yerinde duramıyordu. Salon tümüyle dolmuştu... Birden seyirciler arasında bir kıpırdanma oldu, herkes ayağa kalktı; imparator özel locasındaki yerini almıştı. Josephine, kendinden emin adımlarla sahneye geldi, seyirciyi selamladı ve çalmaya başladı. O denli güzel çalıyordu ki, resitalin başlamasıyla bitmesi arasında zamanın nasıl geçtiğini kimse anlamadı bile...
Josephine son notayı da çalıp konserini bitirdiğinde salon alkıştan yıkılıyordu. İmparator bu yetenekli genç kızı locasına kabul edip başarısını kutladı ve Avusturya’nın en büyük onur nişanıyla ödüllendirdi.
Bir müzisyen olarak çok değerli bir ödül kazanmıştı. Henüz 19 yaşındaydı. Çok parlak bir müzik yaşamı onu bekliyordu. Ama bu düzeye gelinceye dek çok da sıkıntılı ve üzüntülü günler geçirmişti.
13 Eylül 1819’da Almanya’nın Leipzig kentinde doğdu. Annesi Marianne Tromlitz Wieck, yalnızca şarkıcı değil, aynı zamanda yetenekli bir piyanistti. Babası Friedrich Wieck’in Leipzig’de büyük bir müzik aletleri satış mağazası vardı ve kendisi de tanınmış bir piyano hocasıydı.
Anne ve baba müzikle bu kadar iç içe olduğuna göre küçük Josephine’in de bu alanda başarılı olması kaçınılmaz diye düşünülebilir. Ama koşullar oldukça değişikti. Josephine dört yaşına dek tek sözcük bile konuşamadı. Baba Wieck kızının işitme engelli olduğu için konuşamadığını düşünüyordu.
Aile, Josephine’in sorunlarını çözümleme sıkıntısını yaşarken anne ile babanın geçimsizlikleri de had safhadaydı. Baba Wieck, disiplinli, çalışkan, azimli ve başarılı bir iş adamı fakat, aile reisi olarak eksikleri olan, birlikte yaşanması zor bir insandı. 1824 yılı Mayıs’ında anne Wieck evi terk etti ve 1825 yılı Ocak ayında boşandılar. Josephine, yasal olarak babasının yanında kaldı.
Josephine ilk piyano derslerini beş yaşında babasından almaya başladı. Baba Wieck bu dersleri, öncelikli olarak kızının kulaklarında işitme engelinin hangi düzeyde olduğunu anlayabilmek için veriyordu. Ama Josephine olağanüstü bir yetenek olduğunu kısa zamanda kanıtladı. Üstelik kulaklarında hiçbir işitme sorunu yoktu. Bu kez babanın amacı, kızını çok iyi bir konser piyanisti yapabilmek biçimine dönüştü. Sabah kalkar kalkmaz önce piyano çalışıyor, sonra okula gidiyor ve döndükten sonra da yine en az üç saat piyanoda egzersiz yapıyordu.
Emekler boşa gitmemiş ve Josephine mükemmel bir piyanist olma yolunda hızla ilerlemeye başlamıştı. İlk konserini 20 Ekim 1828’de henüz dokuz yaşındayken verdi. Gerçi bu konser solo değil, babasının öğrencilerinden Emilie Reichold ile düet biçiminde olmuştu ama ertesi günkü gazeteler bu yetenekli küçük piyanistten övgüyle söz etmişlerdi. 8 Kasım 1830’da Dresden’de verdiği ilk solo konseri, tüm izleyenlerin ve eleştirmenlerin ayakta alkışladığı bir başarıyla tamamlandı.
1831 Eylül’ünde Avrupa kentlerinde konserler vermek üzere, baba-kız Wieck’ler Leipzig’den ayrıldılar. Josephine ilk resitalini Weimar’da verdi ve çok başarılı oldu. Konserden sonra ünlü şair Johann Wolfgang von Goethe ile tanıştırıldı. Goethe küçük kızın yeteneğine hayran olmuştu. Ona, üzerinde kendi resmi bulunan bir madalyon armağan etti.
Josephine, Weimar’dan sonra Erfurt, Armstadt, Gotha, Frankfurt’ta da başarılı koserler verdi. Son durak Paris’ti. Paris’te düşünülen program tam olarak uygulanamadı. Buradaki konseri ünlü kemancı Paganini ile birlikte verecekti. Ancak Paganini hastalanınca konser iptal edildi. Üstelik kentte başlayan kolera salgını da eklenince, küçük bir salonda verdiği resitale ilgi az oldu. Konserden hemen sonra da Leipzig’e döndüler. Paris konseri belki başarısızlıkla sonuçlanmıştı ama bu turne, genç piyaniste deneyim yönünden çok şey kazandırmıştı.
Josephine, konser piyanisti olarak ününe ün katarken, beste çalış maları da yapıyordu. 14 yaşında La Minör Piyano Konçertosu’nu bestelemeye başladı ve 16 yaşında bitirdi. Bu yapıtını ilk kez 1835 yılı Nisan ayında, ünlü besteci Felix Mendelssohn’un yönettiği Leipzig Orkestrası ile birlikte çaldı.
Baba Wieck, kızının günlük yaşamını da devamlı denetim altında tutuyor, herşeyi planlıyor, düzenliyor, kısacası onun her bakımdan mükemmel bir sanatçı olmasını arzuluyordu. “Günlük” tutmasını ve buraya herşeyi yazmasını istiyordu. Örneğin, konserlerini düzenlemek üzere babasının yaptığı yazışmalar, konserler için yapılan harcamalar, kimlerle ilişki kurduğu gibi detayları en küçük ayrıntısına dek kaydettiriyordu. Bunları yaza yaza Josephine bir konserin nasıl organize edilebileceğini baştan sona dek öğrenmişti ki bunun ileride çok yararını gördü. Josephine, yaşamı boyunca günlük tutma alışkanlığından vazgeçmedi.
Babasının bu kurduğu baskılı düzen acaba genç kızı bunalıma itebilir miydi? Hayır... O bunları çok doğal karşılıyor, kendisi için çok yararlı olacağına inanıyordu. İleri yaşlarında kendisiyle yapılan bir söyleşi sırasında, baba- sının bu baskısında sıkılıp sıkılmadığı sorulduğunda şu yanıtı vermişti:
“Babamın bu disiplinli çalışması sayesinde, büyük salonlarda, soylular önünde konserler verebilecek düzeye geldim, çok para kazandım, ailemi geçindirdim. Bu başarıya ulaşabilmek için, bu sıkıntıya girmeye hazır kaç kişi var, bir düşünün...”
Josephine, başarısının nedenini yapıtlara tam bağlılık olarak açıklardı. Her zaman uyguladığı prensip şuydu: “Ne yazıyorsa onu çal. Bestecinin koyduğu notalar, bağlantılar, duraklar, çalış hızı, ritm gibi ayrıntılar, aynen uygulanması gereken kurallardır. Yapıtı çalarken, dinamiğini değiştirmeye, pedallarla fazla oynamaya, tempoyu değiştirmeye gerek yok. Besteleyen kişi onu çok yüce duygular içinde, o biçimde duyup kağıda dökmüştü; bunu bozmaya hakkımız yok.”
Clara Schumann, yaşamı boyunca konserlerinin büyük bir
bölümünü kendi organize etti, düzenledi ve çaldı. Bunun yanısıra evinde özel piyano dersleri verdi. Tüm bunları, kendi deyimiyle
evinin ve çocuklarının geçimini sağlayabilmek için, yani para için yaptı. Robert’in hastane ve ilaç paralarını da unutmamak gerekir.
Üzüntü ve Sıkıntının Başarı Yolundan Döndüremediği Sanatçı
Clara Schumann
İlginç yaşamını 54’üncü sayfamızda aktarmaya başladığımız kişi, Clara Josephine Wieck’den başkası değildir. Hani, eskiden kullanılan, 100 Alman Markı’nın bir yüzünde, saçları örgü yapılıp arkaya toplanmış, iri gözlerle bizlere bakan, Clara Schumann olarak tanıdığımız bayan... Yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz:
O günlerde Robert adındaki bir genç Baba Wieck’ten piyano dersleri alıyordu. Robert kendini tümüyle piyano çalışmalarına vermişti, Wieckler’in evinden çıkmıyordu. Günlük dersleri, o sırada 11 yaşında olan Clara ile birlikte alıyor, sonra da uzun pratikleri yine Clara ile birlikte yapıyorlardı. Boş zamanlarda da birlikte yürüyüşler yapıyor, oyunlar oynuyorlardı. Wiecklerin evinde herşeyi doya doya yaşadı Robert... Mendelssohn ve Chopin ile tanıştı. En önemlisi, bir aile sıcaklığını paylaştı.
Zaman hızla ilerledi ve Clara 16 yaşına geldi. O zamana dek Clara’yı Bay Wieck’in kızı olarak gören Ro bert, onun güzelliğinden etkilenmeye başladı. Clara da ona karşı güzel duygular besliyordu. Ne var ki Clara’nın yoğun çalışmaları, konserleri ve turneleri nedeniyle başbaşa geçirdikleri saatler oldukça kısıtlıydı.
Bir akşam yine geç vakte değin birlikte oturmuş, piyano çalıp hoşça zaman geçirmişlerdi. Robert evine gitmek üzere kalktığında Clara da elinde mumla ona yol gösterdi. Kapıdan çıkmadan Robert Clara’ya sevgisini açıkladı, Clara da ona karşı aynı duygular içinde olduğunu söyledi. Clara, o gece için günlüğüne şunları yazdı:
“Robert, bana âşık olduğunu söyledi ve beni öptü. Tarih 25 Kasım 1835...”
Baba Wieck, ikisi arasındaki bu aşkı duyunca küplere bindi ve Robert’i evden kovdu “Seni bu evde bir daha görürsem vururum!” diye tehdidini de savurdu. Çünkü Bay Wieck’in gözünde Robert işe yaramaz, sorumsuz, ayyaş, kadın düşkünü biriydi. Üstelik ne işi ne bir kazancı vardı. Evini nasıl geçindi rirdi. Clara ise başarı basamaklarının henüz başında, gelecekte daha da ünlenecek bir piyanistti. Evlenmemesi gerekirdi. Ev kadını olacak ne yaşta ne de konumdaydı.
Baba Wieck, ikisinin birbirini görmemesi için her türlü önlemi almaya çalıştı. Görüşmezlerse birbirlerini unuturlar diye düşünüyordu. Sırf bu nedenle Clara’yı Dresden’e gönderdi. Ancak Clara ile Robert arasındaki bağ gittikçe güçlenmeye başladı. Görüşemeseler bile, yakın arkadaşlarının yardımıyla birbirlerine mektuplar göndermeye devam ettiler. Onaltı ay birbirlerini hiç göremediler. Bu süre içinde birbirlerine 400’e yakın mektup yazdılar. Bu arada yalnız ve mahzun besteci Robert, tüm duygularını notalara döktü ve bestelediği Do Majör Fantazi’sini Clara’ya ithaf etti.
Robert, bir taraftan da boş gezen biri olmadığını kanıtlamak istercesine Jena Üniversitesi’nde doktora çalışmalarına devam ediyordu. Ayrıca, aylık yayımlanan bir müzik dergisi de çıkarmaya başladı. Bu derginin hem basımını sağlıyor hem de editörlüğünü yapıyordu. Doktora çalışmalarını 1840 yılı Şubat ayında tamamladı ve müzik doktoru diplomasını aldı.
Clara 18 yaşına geldiğinde Robert Bay Wieck’den resmen evlenme izni istedi ama Bay Wieck kabul etmedi. Robert konusunda görüşleri değişmemişti. Bunun üzerine iki sevgili yasal yoldan evlenme çareleri aramaya başladılar ve bu uğraş 12 Eylül 1840’a yani Clara’nın 21 yaşına girmesinden bir gün öncesine dek sürdü. Leipzig yakınlarında Schönefeld’de küçük bir kilisede evlendiler. Evliliklerinin ilk yılları çok mutlu ve verimli geçti. Robert ilk yıl içinde çok sayıda yapıt besteledi. Robert besteliyor, Clara çalıyordu. Yalnız, Clara yalnızca çalmakla kalmayıp bir taraftan turnelere çıkıyor, öteki taraftan Leipzig Konservatuarı’nda dersler veriyor, bununla da yetinmeyip o da besteler yapıyordu.
Ancak zaman ilerledikçe aksaklıklar belirginleşmeye başladı. Clara ünlü bir piyanistti, Robert ise adı duyulmamış bir besteci... Evin tüm gelirini Clara sağlıyordu. Genç adam, eşinin gölgesinde yaşamaktan hiç hoşlanmıyordu. Clara’nın da kendine göre sıkıntıları vardı. Robert evdeyken Clara’nın çalışmasını istemiyordu. Onun istediği, beste çalışmaları yaparken evde mutlak sessizlik olmasıydı. Clara ise konserler için yoğun çalışmak zorundaydı. Kaldı ki evin yapılması gereken işleri de yine Clara’nın omuzlarındaydı. Robert, her geçen gün geçinmesi zor, dalgın, sinrli biri oluyordu. Ama herşeye karşın çift, birlikteliklerinden şikayetçi değillerdi.
Evlendikten dört yıl sonra Leipzig’den ayrılıp Dresden’e yerleştiler. Aslında Dresden müzik yönünden bir çöldü. Üstelik Robert’in sağlığı her geçen gün kötüye gidiyordu. Meleklerin kendisine şarkılar fısıldadığını söylüyor, sık sık sinir krizleri geçiriyordu. 3 Mayıs 1849’da Dresden’de bir ayaklanma oldu. Ayaklanmanın bastırılması için kentte eli silah tutan erkeklerin hepsinin savaşa katılması istenmişti. Bunu da fırsat bilen Schumann Ailesi 5 Mayıs gece yarısı Dresden’den kaçıp önce Maxen’e gittiler. Sonra da Düsseldorf’a yerleştiler.
Schumann’lar Düsseldorf’a geldikten sonra 1849 yılında Robert’e Belediye Orkestrası şefliği önerildi. Besteciye çok az bir para veriliyordu ve Düsseldorf’un önemli bir müzik ve sanat kenti olduğu söylenemezdi ama Schumann, bu uğraşısıyla, bir süredir artmış olan bunalımdan kurtulacağını düşünerek işi kabul etti.
Maalesef Schumann’ın orkestra şefliği uzun sürmedi. Düsseldorf kentinin müzikten anlamayan sakinleri, Schumann’ın yönettiği konserleri beğenmiyorlardı. 6 Aralık 1853’te görevine son verildi. Başarılı olamamıştı. Hastalığı daha ilerlemişti. Gündüzleri bile karabasan dolu rüyalar görüyordu. Uykusuz geçen geceler ise geçmek bilmiyordu.
Aile, 14’üncü evlilik yıldönümlerini sakin bir biçimde kutladılar. Schumann, gençlik yıllarında eşi için bestelediği parçaları çaldı. Clara da günlüğüne o geceyla ilgili çok güzel şeyler yazmıştı. Ancak felaket bulutları hızla ailenin üzerine geliyordu.
Schumann, kulaklarından hiç gitmeyen esrarengiz melodilerden söz ediyordu. Melekler onu devamlı kovalıyorlardı. 27 Şubat1854 gecesi Schumann Clara’ya “Artık düşüncelerimi denetleyemiyorum, seni ve çocukları incitmekten korkuyorum” dedi. Ertesi sabah, yağmur ve fırtınaya aldırmadan evden fırladı, koşa koşa Ren Nehri’nin üzerinde bir köprüye geldi ve kendini suya attı. Çevredeki balıkçılar tarafından kurtarıldı ama artık düzelemeyecekti. Endenich’deki düşkünler yurduna yatırıldı. Burada iki yıl kaldı.
Ölümünden bir gün önce Clara ziyaretine geldi. Schumann, eşinin elinden birkaç yudum şarap içti. Bu birbirlerini son görüşleri oldu. Ertesi gün, yani 29 Haziran 1856’da saat 16:00’da Robert Schumann öldü.
Clara, yaşamı boyunca konserlerinin büyük bir bölümünü kendi organize etti, düzenledi ve çaldı. Bunun yanısıra evinde özel piyano dersleri verdi. Tüm bunları, kendi deyimiyle evinin ve çocuklarının geçimini sağlayabilmek için, yani para için yaptı. Robert’in hastane ve ilaç paralarını da unutmamak gerekir.
Clara 1878 yılında Frankfurt’taki Yüksek Konservatuar’a öğretmen olarak atandı. Clara’nın yaşamında huzurlu günler olmayacaktı. 1871 yılında Fransa-Prusya savaşında silah altına alınan oğulları Ferdi nand, savaş sırasında yaralanmış ve ağrılarının giderilebilmesi için morfin tedavisi uygulanmıştı ama uzun süren bu tedavi sonrasında Ferdinand morfin bağımlısı olmuştu. Ordudan terhis olduktan sonra romatizmal ağrılarını bahane ederek morfin kullanmaya devam etti. 1877 yılında tekrar hastaneye yatırıldı. Clara, oğlunun 6 çocuğunun sorumluluğunu üstüne alıp onların da geçimini yaşamının sonuna dek sağlamak zorunda kaldı.
Clara Schumann, yaşamı boyunca, konserler, dersler, ailenin geçim derdi, günlük ev işleri, Robert’in huysuzlukları ve 14 yıllık evlilikleri süresince 10 hamilelik, 8 doğuma karşın beste çalışmalarını da aksatmadı. Bilinen 66 yapıtı vardır.
24 Ekim 1878’de Clara’nın 50’nci yıl jübilesi Leipzig’de muhteşem görkemli bir konserle kutlandı. Unutulmaz bir gece yaşandı. Konser salonu çiçeklerle süslendi ve Clara içeri girip sahnedeki yerini alıncaya dek tüm seyirciler onu çiçek yağmuruna tuttular. Konser programında yalnızca Robert Schumann’ın yapıtları vardı.
60’ıncı yıl jübilesi de Frankfurtta yapıldı. Bu da 50’nci yıl jübilesi denli coşkulu ve görkemli oldu. Clara son konserini 12 Mart 1891’de yine Frankfurt’ta verdi. Yetmişbir yaşında olmasına karşın yine muhteşemdi.
Clara, son zamanlarda romatizmadan yakınıyordu. 1896 Mart’ında bir kalp krizi geçirdi. Ölüm döşeğinde, torunu Ferdinand’dan eşinin Fa Diyez Minör Romansı’nı çalmasını istedi. Bu Clara’nın dinlediği son müzikti. 20 Mayıs 1896’da yaşama veda etti.