Ülkemizin geldiği şu son durumun analizini geçmişini de kapsar şekilde yaparsak, sonuçların nereden kaynaklandığını görebileceğimiz kanaatindeyiz. 1950 ile birlikte geriye giden Cumhuriyet Rejminin acaba bu hale gelmesinin sebepleri neydi? Kimler nerede, nasıl hata yaptılar ve şu anki durumumuz nedir? Bu soruların hepsinin cevaplarını bulabilmenin en bilimsel yolu da burada yatmaktadır. 1919 ile başlayan ihtilal sürecinde, Mustafa Kemal emperyalizme karşı Halkını örgütleyerek, emperyalizme savaşı gerekli görmüştür. Zamanın koşulları da dikkate alındığı zaman, Mustafa Kemal’in bu harekete başlaması, birçoklarınca maceraperestlik, İslam Halifesi için asilik, bazılarına göre ise hainlikti.Gerçekte ise, Mustafa Kemal Atatürk’e bu yakıştırmaları yapmalarının esas sebebi, O’nun devrimci tutumuydu. Mustafa Kemal’in Samsun’da halkı örgütlemeye başlamasını, yukarıdaki bahsi geçen çeşitli terimlerle ifade etmeye yeltenenler, yurt ve millet kavramına önem vermeyen, önem verdiklerini sansalar bile bu kutsallar için kurtuluş yolunu yanlış seçenlerdi. Bu tarz düşünceye sahip olanların temel tezi, Amerikan veya İngiliz Mandasına girmekti ve biz böylelikle işgalden kurtulabilecektik. Fakat Mustafa Kemal asla mandayı kabul etmemiştir ve “bağımsızlık” için kapitalizme ve emperyalizme silahlı mücadeleyi başlatmıştır. Bu durumu maceraperestlik olarak algılayanların bir kısmı da “demokratik” yollarla bir şeyler yapılabileceği kanaatindeydiler. Sağlam bir iktidarla ve başlarında bulunan Halife’nin de desteğiyle Osmanlı Devleti bulunduğu bu durumdan kurtulabilirdi. Fakat, Mustafa Kemal bu yöntemi de benimsememiştir. O, Osmanlı Devleti’nin durumunu uzun yıllar incelemiş ve çözümü de düzen değişikliğinde görmüştü. Atatürk bozuk çarkın Türk Halkı’nı sömürmesine dur demenin yolunu da devrimci bir hareketle sağlanacağı kanaatindeydi ve hayatı boyunca her zaman bu yolda yürüdü. Atatürk’ün bu devrimci yolunu kemalistlerce kavranması ve bu yolda harekete geçilmesi hayati bir önem taşımaktadır. 1950 ile geriye giden sürecin sorumlusu elbette ki karşı devrimci güçlerdir. Fakat kemalistlerin tarihten ders çıkarması ve aynı hataların tekrarlanmaması bizlerce daha büyük önem taşımaktadır. Günümüz Türkiye’sinin Kemalist güçlerinin takınması gereken davranışlar, alması gereken kararlar da bu çerçevede incelenmelidir. Her şeyden önce, kendisine kemalistim diyen bir insanın devrimci olması, devrimci düşünmesi en olmazsa olmazlardan birisidir. Bu gün kendilerini “Kemalist veya Atatürkçü” olarak adlandıranların tutumlarını devrimci bir düşünceyle birleştirmeleri gerekmektedir. Kadro eksikliğinden kaynaklanan demokrasi sancıları ülkemizde karşı devrimci güçlere bir yol açtığını söylemek mümkündür. Bu gün baktığımızda ise, halen demokratik yöntemlerle devrimi hedefleyenleri görmekteyiz. Aydınlanma 1923 grubu gibi gruplar da, aydınlanma devrimi tezini geliştirmişlerdir. Şunu belirtmekte yarar görüyoruz. Eğer gerçekten devrimci bir bilinçle, bu tezleri ortaya atıyorlarsa; bu tezlerin de gereğini yapmak durumundadırlar. Bu gereklerin en temel noktası bizlerce şudur: Demokratik yöntemlerle bir şeyler yapılacaksa, bunun için siyaset; siyaset için de siyasal parti kaçınılmazdır. Fakat görüyoruz ki, bu tezleri ortaya atanlar için ne siyaset ne de siyasal partiler çatısı altında çalışmak pek de önemli değildir. Bu durumda, bu tarz düşüncelerin “devrimci” bir bilinçle ortaya atılmadıkları ortaya çıkacaktır. Her kemalist bireyin kendi alanlarında yükselmesi ile devrimi hedeflemek isteyenlerin, bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı hiçbir koruması söz konusu değildir. Ve esasında korunmak gibi bir niyetleri olduğunu söylemek de bizlerce yanlıştır. Bu tarz düşünce sahipleri için, siyasal düzenin değişikliği söz konusu bile olamaz. Çünkü devrimci tutumdan uzak düşünce sahipleri her zaman için düzenin bekçiliğini yapma görevini kendilerinde görmüşler ve bu yolda hareketi savunmuşlardır. İşin en acı tarafı, bu bozuk düzen bekçiliğini, Kemalistlik olarak kamuoyuna lanse ettirmişlerdir. Oysa ki bu durum yanlıştır, gerçek dışıdır. Yukarıda bahsettiğimiz Aydınlanma Devrimi teziyle, Mustafa Kemalci tutumun analizini yaparak; bu yanlışları göstermeye başlamak doğru bir karar olacaktır. Mustafa Kemal Ulusal Kurtuluş Mücadelesiyle başlayan süreçte, tam bağımsız, laik, halkçı ve çağdaş bir Cumhuriyet kurmuştur. Metot olarak değerlendirirsek, Mustafa Kemal halkçıdır;fakat devrimler hep üstten gelmiştir. Aydınlanma tezi bu yüzden Türkiye’de eksiklikler vermektedir. Türkiye’de halk aydınlanarak haklar elde etmemiş, devrim alttan gelmemiştir. İktidarı almadan halkı eğitmenin mümkün yolu da yoktur. Hele ki gizli saklı örgütlenerek oluşturulmuş ideolojik yapılar için, bu imkansızdır. Aydınlanma tezinin ikinci yöntemi ise, kemalistlerin düzen içinde belli yerlere gelmesi ve iktidarı ele geçirmesiyle olacaktır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, bu yöntem de Kemalist metotla uyuşmamaktadır. Atatürk böyle bir yöntemi benimsememiş, aksine açık açık düzene karşı duruşunu herkese göstermiştir. Ki Türkiye’de kemalist olan ve yüksek görevlerde bulunan bir çok vatansever Atatürkçü kişiler bulunmaktadır. Örnekleyecek olursak, Ahmet Necdet Sezer, bu gün Türkiye Cumhuriyeti Devletinin cumhurbaşkanıdır ve sapına kadar da Atatürkçüdür. Yaşar Büyük Anıt Atatürkçü bir komutanımızdır ve Genel Kurmayın başıdır. Türkiye’nin en önemli iki kurumunun başı Atatürkçüdür. Ama bu durum bile düzenin değişmesini sağlayamamaktadır. Çünkü düzen bozuktur ve bu değerli Atatürkçüler bu sistemde sadece geriye gidiş sürecini yavaşlatabilmektedirler. Bu durum bile bu yöntemin bize isabetsizliğini gösterecektir. Zaten Mustafa Kemal, böyle bir yöntemi benimsememiştir. Atatürk Osmanlı yıkıma giderken, Genel Kurmayın başı olabileceği halde, bu şansı elinin tersiyle itmiş ve devrimci mücadeleye başlamıştır. İyi bir mühendis, iyi bir mimar, iyi bir teknisyen vb. mesleklerde de en üst dereceyi elde eden bir çok kemalist vardır. Türkiye’de bunun olmadığını söylemek gerçeğe aykırıdır. Belirtmek gerekir ki, Atatürkçü örgütler de İyi mühendis, iyi mimar yetiştirme merkezi değildir. Atatürkçü örgütlerin işi, Mustafa Kemalci kişileri yetiştirmek, o kişileri örgütlemek ve o kişilerle Kemalist mücadeleye başlamaktadır. İyi mühendislerin, iyi mimarların yetiştirildiği yer ya düzenin üniversiteleridir ya da Batı’nın kapital emperyalist sistemine köle yetiştiren yabancı üniversitelerdir. Mustafa Kemal askerlik mesleğinde her zaman yükselmek istemiştir. Elindeki yetkiyle Osmanlı’nın kötü durumunu düzeltmek de istemiştir. Fakat günü geldiği zaman, tüm yetkileri bir kenara bırakarak, devrimci mücadeleyi başlatmıştır Eğer durumumuz kötü diyorsak, eğer bize Sevr’i kabul ettirmek istiyorlar, ülkemiz Osmanlı’nın son dönemine döndü diyorsak; gidilecek yol bellidir. Bütün bunları söyleyip, halen metot olarak da opurtunizme kaçanların kemalizm noktasında söz söyleme hakları dahi yoktur. Yeri geldiği zaman fakir edebiyatı ile ülkemizin gerçeklerini aralarında söyleyenler, sahte çözümlerle kendilerini avutanlar, düzen Atatürkçülüğü yaparak kitleleri uyutanlar, sahte Atatürkçü metotlarla gününü gün edenler kemalizmin ve bu rejimin baş düşmanlarındandır. Çünkü bu anlayış hiçbir şekilde Mustafa Kemalci anlayışla benzememekte, aksine Mustafa Kemalci anlayışı ve hareketleri pasifize etmektedir. Zaten düzenin o sahte devrimci şarlatanlara verdiği görev de budur. Bu sebeple biz, kemalist devrimi kemalist metotlarla gerçekleştirmek için, bu gruplarla olan ayrılıklarımızı ortaya dökmeye ve onları kemalizm noktasında silip sürmeye kararlıyız. Biz Türkiye’ye ve dünyaya Mustafa Kemal Atatürk penceresinden bakan ve O’nun devrimci tutumundan beslenenler olarak, gerçekçi olup imkansızı isteyenleriz. Biz Mustafa Kemal’in devrimci çocuklarıyız. Mustafa Kemalci tutumu, anarşistlik, Marksistlik olarak değerlendirenler; Mustafa Kemalci tutumu saptırarak karanlığa giden ülkemizde bir ateş yakmayanlar; sahte devrimci şarlatanlıkla Kemalistliği birbirine karıştanlar; Atatürk’ün Bursa Nutku’ndan ve Gençliğe Hitabe’den kendisine gereken dersi çıkarmayanlar kemalist değillerdir. Çünkü kemalist olmak doğal bir reaksiyon sonucu devrimci olmayı da gerektirmektedir. Yaşasın devrimci Cumhuriyet. Yaşasın Kemalist Türkiye.