Atatürk'ün Milliyetçilik Anlayışı
"Millet sevgisi kadar büyük mükafat yoktur."
"Harp muharebe, hele meydan muharebesi yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir, ulusların çarpışmasıdır. Ulusların bütün varlıkları ile, bilim ve teknik alandaki seviyeleri ile, başarıları ile, ahlakları ile, kültürleri ile, faziletleri ile, kısaca göz ile görülür bütün güçleri ve varlıkları ile, her türlü araçları ve olanakları ile çarpıştığı bir sınav alanıdır."
"Bize milliyetperver derler. Fakat biz öyle milliyetperverleriz ki, bizimle teţrik-i mesai eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların bütün milliyetlerin icabatını tanırız. Bizim milliyetperverliğimiz herhalde hodbinane ve mağrurane bir milliyetperverlik değildir."
Milliyetçilik Atatürk ilkeleri arasında son derece önemli bir yere sahiptir. Akılcılık, gerçekçilik, barışçılık ve cumhuriyetçilik gibi ilkelerle bütünleşen ve Türk milletinin birlik ve beraberliğinin temel yapısını açıklayan bu ilke, her türlü menfi yorumlara kapalıdır. Milliyetçilik ilkesi, aynı zamanda Kurtuluş Savaşı'nın da çıkış noktasını oluşturmuş ve tüm ezilen ulusların kurtuluş hareketlerine önderlik yapmış, örnek oluşturmuştur. Atatürk'ün türlü demeç ve söylevlerinde açıklık kazanmış olan bu ilke, Fransız Devrimi'nden sonra dünyaya yayılan özgürlük düşüncesinin tarihsel gelişimi içinde her ulusun kendi geleceğini kurma inancının doğal bir sonucu olmuştur.
Türkiye'de Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde dünyadaki gelişmelere paralel olarak milliyetçilik yönünde kıpırdanmalar olmuş, Türk dilinin ve dünyaya yayılmış Türk toplumlarının araştırılıp incelenmesi yönündeki siyasi ve bilimsel faaliyetler Türkçülük akımı olarak adlandırılmıştır. Bugün, Anayasamız'da da yer alan ve Atatürk tarafından belirlenen milliyetçilik kavramı ise temel bir ilke olarak, Türk milletinin Kurtuluş Savaşı'yla başlayan süreçte, hakimiyeti kendi iradesine aldığı dönem boyunca gerçek anlamını kazanmıştır. Atatürk bu ilkeye akılcı, gerçekçi, barışçı ve cumhuriyetçi bir nitelik kazandırdıktan sonra "Türk Milliyetçiliği" ifadesiyle gerçek kapsamını ve sınırlarını çizmiştir.
Milliyetçilik ilkesine göre, Türk ulusu büyük insanlık ailesinin yüksek onurlu bir üyesidir. Bu bakımdan bütün insanlığı sever; ulusal onur ve çıkarlarına dokunulmadıkça başka uluslara karşı düşmanlık beslemez ve aşılamaz. Milliyetçilik ilkesi, bütün çağdaş uluslarla uyum içinde yaşamakla birlikte, Türk toplumsal varlığının özel karakterini ve başlı başına bağımsız kimliğini saklı tutmayı esas sayar. Bu bakımdan kendi özüne aykırı akımların ülkeye girmesini ve yayılmasını istemez.
Atatürk milliyetçiliği, gerek bağımsız, gerekse başka devletlerin uyruğu olarak yaşayan bütün Türkleri derin bir kardeşlik duygusuyla candan sevmek ve onların refah ve gelişmesini candan dilemekle birlikte, siyasal sınır olarak Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını tanır. Milliyetçilik ilkesine göre, Türkiye Cumhuriyeti içinde, Türk dili ile konuţan, Türk kültürü ile yetiţen, Türk ulusunun her yönden yükselmesi düţüncesini benimseyen her birey, hangi dinden olursa olsun Türk'tür. Milliyetçilik ilkesini, ulusal bilincimize Kurtuluţ Savaţı ile perçinleyen güç, Türk toplumunu birbirine bağlayan en yüce bağın ulusçu bağ olduğu inancıdır. Bu ulusçu bağın en özlü deyişi "Ulusal Birlik Duygusu"dur.
Milliyetçilik ilkesi özet olarak: "Türk ulusunun yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan gelen zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik duygusunu aralıksız olarak ve her türlü araç ve önlemlerle besleyerek geliştirmek"tir. Milliyetçilik ilkesi, Türk ulusunun "bütün bireylerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak bir bütün halinde ulusal bilinç ve ülküler çevresinde toplamak" inancıdır.
"Bize milliyetperver derler. Fakat biz öyle milliyetperverleriz ki, bizimle teşrik-i mesai eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların bütün milliyetlerin icabatını tanırız. Bizim milliyetperverligimiz herhalde hodbinane ve mağrurane bir milliyetperverlik değildir."
"Biz milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve çok ilgisizlik göstermiş bir milletiz. Bunun zararlarını fazla faaliyetle telafiye çalışmalıyız... Çünkü tarih, hadiseler ve müşahedeler insanlar ve milletler arasında, hep milliyetin hakim olduğunu göstermiştir."
"Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, ilk önce biz kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti; hissi, fikri, ve fiili olarak bütün davranış ve hareketlerimizle gösterelim; bilelim ki milli benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır. Milli mücadeleyi yapan, doğrudan doğruya milletin kendisidir; Milletin evlatlarıdır. Milli mücadelede şahsi hırs değil, milli izzeti nefs, gerçek saik olmuţtur."
Atatürk milliyetçiliği, Türk toplumunun en eski kaynaklarına dek, bütün tarihine uzanmakla birlikte asla bir ırk milliyetçiliği, bir şovenlik değildir. Akıp giden zaman içinde Türk ulusunun, çok eski bir ulus olduğu bilincini uyandırarak ulusal bağları besleyen, geliştiren bir kültür milliyetçiliğidir. Bu milliyetçilikte yurt, Atatürk'ün daha ulusal Kurtuluş Savaşı'na başlarken ulusal antlaşma (Misak-ı Milli) ile sınırları çizilmiş bugünkü Türk yurdudur. O'nun ''Ne mutlu Türküm diyene'' sözü de zaten böyle bir anlama gelir. Kendini Türk bilen, Türk duyan, Türk olmakta övünen ve tarihimize, yurdumuza, ulusumuzun yarınlarına inanan her yurttaşı, Türk kabul eden gerçekçi, insancı bir milliyetçiliktir bu. Amacı da, ulusal sınırlarımız içinde yaşayan Türk halkının kendi öz değerlerini, temel kültürünü, çağdaş uygarlık ilkelerine göre işleyip geliştirmek, onu iç-dış bütün bağlayıcı, engelleyeci öğelerden kurtararak ilerletmek, refaha, mutluluğa, kavuşturmaktır.