Alternatifim Cafe

Ahlaki Duygular Kuramı

Discussion started on Felsefe

Adam Smith 1759 yılında yayımlanan bu ilk yapıtında toplumsal yapıda var olan doğal düzeni analiz etmektedir. Ona göre insanın eylem ve davranışlarında rol oynayan üç itici giç vardır:

1-Kendini düşünme ve sempati
2-Özgürlük isteği ve toplumsal kurallara uyma eğilimi
3-Çalışma alışkanlığı ve değişim eğilimi

Smith'e göre bu üç duygu toplum içinde birbirini etkileyerek bir denge ve uyum oluşturmaktadır. Bu denge sayesinde birey, kendi istek ve çıkarları peşinde koşarken aynı zamanda başkalarının da iyiliğine yol açan sonuçlar yaratmaktadır. Smith'in " İşbölümü yoluyla bireyler kendi kazançlarını sağlamaya çalışırken, aynı zamanda toplumun da en yüksek düzeyde refaha erişmesinde rol oynarlar." görüşü, onun Glasgow Üniversitesi'ndeki derslerinde savunduğu ana düşünceler arasındadır.

Smith'in ahlak felsefesi üzerindeki görüşlerinde derin etki yaratan kaynaklardan birinin de, Mondeville adlı bir doğa bilgininin, arıların hayatını incelediği "Arıların Öyküsü" adlı yapıtındaki analizler olduğu söylenir. Mondeville bu eserinde, arılardan yola çıkarak, ihtiyaçların çokluğundan ve çeşitliliğinden, çokluk içinde birlik ve uyumun nasıl bir işbölümü gerçekleştirdiğini açıklamakla birlikte aynı doğa yasasının insan toplumlarında da geçerli olduğunu söylemiştir. Yani bir ahlak felsefecisi olarak başladığı inceleme ve analizlere, ekonomik olayların ve organizasyonun anlaşılmasına da yardım eden yeni düşüncelerle devam etmiştir.

İngiltere'de Hobbes ve Locke'un büyük eserlerinde sonrada, insan hakkında araştırmalar yapan düşünürler olmuştu. Bu araştırmalarda iki ilke daha çok ön plana çıkmaya başladı. Bu ilkeler:

1- İnsanoğlunun daima kendine bir haz sağlamak ya da kendini bir açıdan sakınmak için hareket ettiğini söyleyen faydacı ilke,

2- Düşüncelerin çağrışımı ilkesi: Bu ilke insan zihninin işleyişini, bir düşünceyi başka bir düşünceye bağlayan güçlerin etkisiyle açıklamaktadır.

Bu ilkeler David Hume'un "İnsan Üzerine İnceleme" (1738) adlı eserinde geliştirilmiştir. Dine dayanmakta devam etmek isteyen ahlakçılara göre ahlaksal yükümlülük, bizlere iyiyi işleyip, kötüden kaçmamızı emreden Tanrı iradesinin ortaya çıkışından başka bir şey değildir. Ama 18.yy'ın ileri düşünceli insanları dini bir yana bırakmak kararındaydılar.

Smith, "Ahlaksal Duygular Kuramı"nda bencil ve çıkar gözetmez dürtülerin bizde bir arada var oluşu sorununu, şu savı öne sürerek çözmeyi denemektedir. Eylemlerimizi güden şey, sadece kişisel çıkarlarımız değil, aynı zamanda başkalarının bu eylemlerimiz hakkındaki yargılarıdır çünkü karşımızdakilere duyduğumuz "sempati", bizi onların yargısını kabul etmeye sürükler.

Bu kitabında Smith'in mekanikçi ve doğalcı bir toplum görüşüne, hiç tartışmasız, katılmaya niyeti olmadığını görüyoruz. Bu tereddüdü yapıtın başka bölümlerinde de gözükmektedir. Smith bir yandan temel olarak toplumun içinde bireyler arasında bir hizmet alış-verişi olduğunu kabul ediyor; ama aynı zamanda da, toplumsal düzenin zengin ve güçlü olanlara hayranlık duyma ve dolayısıyla onlara boyun eğme eğilimine dayandığını ileri sürüyor.

Smith, bireysel çıkarların mekanik etkisi tarafından gerçekleştirilen ekonomik düzenle toplumsal adalet arasındaki karşıtlığın bilincindedir. Smith toplumsal adalet diye bir problemin varlığını inkar eden ya da bu problemlerin ekonomik ilerleme sorunuyla birlikte kendiliğinden çözüldüğünü ileri süren Fizyokratların tavrından çok uzaklardadır. Ama gene liberal bir açıyı savunmaktadır.

Smith bir yandan zenginliğin ardından koşma özgürlüğünün her türlü ilerlemenin vazgeçilmez koşulu olduğunu ileri sürmekte, öte yandan da, ekonomik özgürlüğün doğurduğu adaletsizliklerin belki de ilk bakışta sanıldığı kadar büyük ve dayanılmaz olmadığını açıklamaktadır. Ona göre özgürlük ilerlemenin koşuludur. Bunun yanında özgürlük eşitsizliğin de kaynağıdır. Ama Smith toplumsal eşitsizliğe rağmen bireylerin aşağı yukarı aynı hazları duyduğunu ileri sürmüştür.

Smith Epikirosçu olmaktan çok stoacıdır. Dolayısıyla da tinsel (manevi) hazların maddi hazlardan daha önemli olduğunu kabul etmektedir. Smith bu konuda şöyle diyor: ".....bir çit boyunca güneşte ısınan dilenci, aslında dünyanın bütün hükümdarlarının arayıpta bulamadığı o barış ve tarafsızlığa adeta kendiliğinden sahiptir."

Bu durumda Smith'in neden ekonomik ilerlemeye bu derece önem verdiği sorusu ortaya çıkıyor. Mutlu olmamız için güneş ışığı yetiyorsa eğer, bilimlere, sanayi ve eşitsizliğe ne ihtiyaç kalır ki? Smith insalara, etkinliklerinin maksadı olarak, aynı zamanda hem zenginliğin elde edilmesini, hem de bilgeliğin elde edilmesini öneriyor. Ne birini ne de ötekini kurban edemiyor. Fakat bize bu iki hedefin nasıl uzlaştırılması gerektiğini gösteremiyor. Böyle bir uzlaşma olmayınca Smith'in toplum felsefesi doğruluktan yoksun kalıyor ve daha çok toplumsal adaletsizliğe bir boyun eğişin damgasını taşır hale geliyor.

Smith zenginliğin bilgeliğe yeğ tutulmasına karşı üzüntü duyuyor ama aynı zamanda da dünyadan el etek çekmeyi önerdiği için geleneksel Hıristiyanlığa saldırıyor. Bu durumda da Smith "Hıristiyanlığın önerdiği bu kaçamak yola sapmamak istiyorsak, dünyayı olduğumuz gibi kabul etmemiz gerekir." diyor.

Fizyokratlar, 18.yy burjuvazisinin toplumsal görüşlerini birazda safça bir rahatlık içinde açıklayan pratik adamlardı ve para tutkusu üzerine kurulu dedikleri bir doğal düzeni yüceltmekte en ufak bir zorluk çekmiyorlardı. Oysa Smith, bambaşka bir insandır. Filozof olarak, ilkeleri açısından zenginliği herşeyden üstün tutmaya katiyen çok istekli görünmüyordu.
alıntıdır..
#1 - Mayıs 26 2007, 20:41:47
''Cehennem, başkalarıdır. ''

C_R_A_Z_Y

insanın duşüncelerin üzerine semşiye tutmak...
#2 - Haziran 02 2007, 16:29:49

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.