Alternatifim Cafe

Şili

Discussion started on Ülkeler Tarihi

Prekolombiyano ve koloni dönemi 

M.Ö. yaklaşık 13.000 yıllarında, bugünkü ülke sınırlarında insanların yaşadığı bilinmektedir. Kuzey Şili İspanyollar tarafından fethedilmeden kısa süre öncesine kadar İnka Krallığına aitti. 1520 yılında dünyanın çevresini dolaşmak için yelken açan Ferdinand Magellan, kendi adıyla anılan Magellan Boğazı'nı geçerken ülkenin güney ucunu keşfetmiş oldu. Daha sonra Şili'ye ulaşan ilk Avrupalılar altın aramak amacıyla 1535 yılında Peru'dan gelen Diego de Almagro ve mahiyetindekilerdi. Ancak bu kişiler yerel halk grupları tarafından geri püskürtüldü. Avrupalılar'ın ilk tam manasıyla yaptıkları yerleşim, 1541 yılında Pedro de Valdivia'nın 1541 de Santiago'yu kurması olmuştur. 1542 den itibaren de Şili, İspanyol Peru Krallığı'nın bir parçası haline gelmiştir.

Şili'de İspanyollar çok az altın ve gümüş bulduğu için, İspanyol Krallığı bu ülkeye fazla önem verilmemiştir. Ayrıca Atacama Çölü, Peru'ya direkt ulaşıma engel teşkil ettiğinden, ülke çok daha sonra, diğer tarım ürünleri ve minerallerinin devreye girmesiyle, İspanyollar tarafından önemli bir tedarik bölgesi haline gelmiştir.


Bağımsızlık savaşı ve Cumhuriyet'in oluşumu  

Bağımsızlık talepleri ilk, 1808 yılında, İspanya Napolyon'un kardeşi Joseph tarafından yönetilirken başladı. 18 Eylül 1810 yılında başa geçen bir cunta İspanya Krallığı'na bağlı bir otonomi ilan etti. İspanyollar'ın Napolyon'a karşı yürüttüğü bağımsızlık savaşından sonra, sınırsız bir güçle tekrar Şili'yi almaya kalkıştı. Ancak İspanyollar Chacabuco'daki muharebede Şili ve Arjantinli birliklere yenildiler. 5 Nisan 1818'deki Maipu muharebesinden sonraysa İspanyol direnişi sona erdi. Muharebelerin başındaki komutan Jose de San Martin, Bernardo O'Higgins yararına başkanlıktan feragat edince O'Higgins ilk Şili Devlet yöneticisi oldu.

O'Higgins 1823 yılında düşürüldü ve Peru'ya sürgüne gitmek zorunda kaldı. Akabindeki yıllarda çeşitli devlet adamları başa geçti. 1830 yılında başa geçen Diego Portales Palazuelos ülkeyi diktatör tarzda yönetirken 1833 yılında çok sıkı bir anayasa hazırlattı. Bu merkezî anayasa ile 1833-1891 yılları arasında Şili uzunca süre istikrar kazandı. Zamanla ülke, Güney Amerika'nın ekonomik olarak en güçlü bölgesi haline geldi. Yürüttüğü birçok savaşla, özellikle 1836-1839 Peru-Bolivya konfedarasyon savaşını kazanmasıyla Şili gücünü pekiştirdi.

İspanya, Peru'daki eski kolonileri tekrar ele geçirmeye çalışınca Şili İspanya'ya 1865 yılında savaş ilan etti. Papudo ve Chiloe adaları önünde deniz muhrebeleri meydana geldi. Peru'da ortak düşmana karşı Şili'ye katıldı. Savaş pratikte 1866 yılında sona erdiyse de, İspanya ile problemler 1871 ve 1883 yıllarındaki antlaşmalarla çözüldü.


Sınır anlaşmazlıkları 

19. Yüzyılda İspanya dışından Avrupalılar da Şili'ye göç ettiler. Bugün bu kişileri etkileri ve izleri ülkenin güney bölgelerinde görülmektedir.

Şili, 1879 ile 1883 yılları arasında Peru ve Bolivya ile yapılan savaşta, o güne kadar bu ülkelerin elinde olan Atacama Çölü bölgesini fethetti. Böylelikle Bolivya, Büyük Okyanus kıyılarını kaybetmiş oldu. Bu bölgelerde daha sonra çok zengin bakır yatakları bulundu. Dünyanın en büyük bakır madeni Chuquicamata bu bölge sınırlarındadır.

1891 yılında Şili deniz kuvvetleri Başkan José Manuel Balmaceda'ya karşı ayaklandılar. Bir iç savaş bu yüzden patlak vermiş oldu. Bu savaşta 6000 insan öldü. Balmaceda muharebeyi kaybedince Eylül 1891 de intihar etti.

1893 yılında bu kez Arjantin'le sınır sorunları yaşanmaya başladı. 1902 yılında İngiltere Kralı VII. Edward bu probleme arabuluculuk ederek Patagonya ve Ateş Toprakları iki ülke arasında pay edildi. Bu şekilde Şili 54.000 km², Arjantin 40.000 km² pay aldı.


Yakın tarih ve Allende 
 
1969 yılında ülkede sol güçler Unidad Popular(UP) adlı bir seçim birliği oluşturdular. Bu birlik komünist ve sosyalist parti gibi partilerin yanında birkaç tane daha solcu, hümanist küçük partilerden oluşuyordu. UP kendisini sosyalist bir çizgiye oturtarak, endüstrinin devletleştirilmesi ve büyük arazi sahiplerinin arzilerini istimlak edilmesi gibi vaatlerde bulundu. Bu birlik 1970 yılında Salvador Allende'yi başkanlık için aday gösterdi.

1970 seçimlerinde seçim birliği UP oyların % 37 sini alarak seçimlerin en güçlüsü olarak çıktı ve Allende Devlet Başlanlığı'na seçildi. Muhafazakar rakibi Jorge Alessandri oyların % 35,3 ünü ve Hristiyan Demokrat Radomiro Tomic % 28.1'ni aldı. Allende'nin azınlık hükümeti ekonominin başlıca dallarını peşpeşe devletleştirmeye başladı (Bankacılık, tarım, bakır madenleri, haberleşme). Böylece muhalefetle gitgide büyüyen çekişmeler oluştu. Ayrıca ABD'de de Allende'nin seçim zaferine karşı rahatsızlık oluşmuştu. Zira Şili'de marksist etkilere sahip halk cephesi, Küba'dan sonra ikinci Amerika devleti olarak yönetimdeydi. Bu endişe, 1954 yılındaki ABD başkanı Eisenhower'in domino teorisinden tetiklenmiş oluyordu. Bu teoriye göre yanyana dizilmiş domino taşlarından birincisinin devrilmesinin zincirleme bir şekilde diğerlerinin de devrilmesi gibi Şili'den sonra diğer Güney Amerika ülkeleri de teker teker komünizm altına girecekti. 1973 yılında UP oy sayısını daha da arttırmayı başardı.


Pinochet dönemi 

Yukarıda sıralanan gelişmelerin ardından, 11 Eylül 1973 tarihinde hükümete karşı bir askeri darbe gerçekleşti. Başkan Allende'nin, inandırıcı olmasa da, görgü şahitlerinin ifadeleriyle Başkanlık Sarayı Moneda'da intihar ettiği söylendi. Yüzlerce Allende yanlısı bu günlerde öldürüldü, binlercesi tutuklandı. Tüm devlet birimleri askeri birlikler tarafından işgal edildi. Tüm yetkileri, cunta lideri olarak General Augusto Pinochet devraldı. Pinochet aynı zamanda donanma, hava birlikleri ve polis teşkilatınında en üst kademedeki yetkilisiydi.

Askeri birlikler kuzey Şili'nin en tenha çöl bölgelerinde ve Patagonya'nın yerleşimi seyrek yerlerinde toplama kampları oluşturdu. Bir çok cunta muhalifi işkencede öldürüldü ya da uçaklardan denize atıldı. Binlerce Şilili insan hakları ihlalinden yurt dışına kaçtı ya da sürgüne gönderildi.

Pinochet'nin iktidarı ele geçirmesiyle, ABD tekrar yoğun olarak ekonomik bağlamda ülkeyi desteklemeye başladı. Yeni hükümet daha önceki devletleştirmeleri, önemli bakır madeni Chuquicamata hariç olmak üzere geri aldı. Neoliberal bir ekonomi politikası izlerken, tüm sendikal hakları da geri aldı. Geri gelen sermaye ile birlikte ekonomi nefes aldı. Bu ekonomi poltikalarıyla beraber zengin ile fakir arasında fark daha da belirginleşmeye başladı. Ama kamu ekonomisi, büyüme ile birlikte, Güney Amerika'daki alışılmış olandan daha fazla istikrar kazandı. Ekonomik istikrarın yanında insan hakları ihlalleri devam etmekteydi.

Aralık 1978 de Arjantin ile Şili arasında savaşa gidebilecek gerginlikler oluştu. Gerginliğin sebebi, Beagle Kanalı'ndaki, üzerinde yaşam olmayan Lennox, Picton ve Nueva gibi adalardı. Zira buralarda çok yüksek petrol rezervleri olduğu tahmin ediliyordu. Bu gerginlik Vatikan'ın araya girmesiyle 1985 yılındaki sınır antlaşması sonucu, dostça çözülürken bu 3 ada da Şili'ye bırakıldı. Bugün hala bu ülke ile tamamen çözülememiş ufak tefek sınır tartışmaları vardır.

Yeniden demokrasi 

1988 yılında yapılan referandumda % 55 oy oranıyla Pinochet'in ülkeyi daha fazla yönetmemesi sonucuna varıldı. 1989 yılında 15 yıllık dikta rejiminden sonra ilk seçimler yapıldı. Hristiyan Demokrat Patricio Aylwin Başkanlığa seçildi. Aylwin mütevazı ekonomi reformlarının yanısıra beraber yaşayabilmek için devlet ile halkı barıştırmaya başladı. 1993 yılında ilk defa bazı subaylar insan hakları ihlalinden mahkemeye çıktılar. Çok sayıda sürgün ülkeye döndü.

1994-2000 yılları arasında ülkeyi Hristiyan demokrat Eduardo Frei Ruiz-Tagle yönetti.

Pinochet 1998 yılında İngiltere'de tutuklandı ve daha sonra dışarı çıkma yasağı kondu. 2000 yılında sağlık sorunları yüzünden serbest bırakıldı.

2000 yılında Sosyalist Ricardo Lagos Başkan seçildi. 2006 yılında ise ülke tarihinin ilk kadın başkanı Michelle Bachelet bu makama geldi.

#1 - Mayıs 12 2007, 20:31:48
Suskun bir tutkuyum ben.
Evde ocaksızım, savaşta kılıçsız.
Ve de hastayım kendi gücümden.

miccheck

Ayrıca Şili sömürgeden önce bu bölgede yaşayan Mapuçenler'in de hala yuvasıdır. Nüfusun %7'sini bu Kızılderili topluluğu oluşturur.
#2 - Mayıs 12 2007, 20:52:57

ftb

Pinochet öküzünün Şili'nin nasıl içine ettiğini örneklerle destekleyelim:

allende döneminde tüm kredileri kesen dünya bankası, pinochet'nin iktidara gelmesini müteakip ilk üç sene içinde şili'ye yedi ayrı kredi vermiş, bu kredilerin toplamı pinochet iktidarı süresince 30'un üzerine çıkmıştır.

* pinochet döneminde ücretlerin ulusal hasıla içindeki payı 1972-89 arasında %52.2'den %36.7'ye gerilemiştir ki bu gerileme latin amerika dünyasının en yüksek rakamlarından birinden en düşük rakamlarından birine gerileme olduğu anlamına gelir.

* işsizlik 1975 itibariyle %15'e, 1982 itibariyle %20'nin üzerine gerilemiştir.

* gene pinochet iktidarının son yılına tekabül eden 1989 yılında nüfusun %42.2'sinin geliri yoksulluk sınırının altına gerilemiştir ve gene nüfusun %14.9'u açlık sınırının da altında yaşamak zorunda bırakılmıştır.

* 1988 senesinde ülke referanduma gitmiştir: ya pinochet iktidarının devamına karar verilecek ya da sivil hükümete geri dönülecektir.

Ve sonrasında da referandum sonucunda pinochet %54'e %46 (!) oy oranıyla iktidardan çekilmek zorunda kalmıştır.



Bunlarda Salvador Allende'nin kısa süre içersinde yaptıkları:

* hemen bütün önemli sinaî kesimleri ulusallaştırmış ve bunlara "aréa de propiedad social", yani "toplumsal mülkiyet bölgesi" adını vermiş, istimlak etmiştir.
* frei'ın başlattığı toprak reformu sürecini hızlandırmış, ziraatle uğraşan hemen her kesimi toprak sahibi yapmıştır.
* gene frei'ın başlattığı sosyal güvenlik politikalarına hız kazandırmış, devletin eğitim, sağlık vs kesimlere çok daha ciddi katkı ve desteğini sağlamıştır.

çünkü allende'nin temel hedefi şuydu: sosyalizm'e evrilecek demokratik düzenin inşası. bu yüzden de ona göre devlet bir "estado popular" olmalıdır, yani halkın devleti.


Eh aradaki fark oldukça belirgin.
#3 - Haziran 20 2007, 22:31:07
« Son Düzenleme: Haziran 20 2007, 22:34:38 Gönderen: ftb »

miccheck

Yaktılar ama Pinochet denen eşşoğlusunu.
#4 - Haziran 20 2007, 23:50:35

ftb

Yaktılar ama Pinochet denen eşşoğlusunu.

Darısı bizim cuntacının başına, ama o yargılanmadan gitmesin bunun gibi.
#5 - Haziran 21 2007, 00:08:36

miccheck

Yaktılar ama Pinochet denen eşşoğlusunu.

Darısı bizim cuntacının başına, ama o yargılanmadan gitmesin bunun gibi.

Amiiiinn. Çok içten diyorum bunu.
#6 - Haziran 21 2007, 00:12:41

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.