Mikado`nun Çöpleri
1960’lı yılların ikinci yarısı... İstanbul’da buz gibi bir kış gecesi... Bir adam, yolda bulduğu bir kadını evine getirir. Bir erkek ile bir kadın, günümüzden kırk yıl önce hesaplaşmaya başlarlar. Bu hesaplaşma, günümüzdeki kadınlarla erkeklerin hesaplaşmasıdır da aynı zamanda...
Hayat, muğlaklıklardan ibaret bir bütündür. Türkiye tiyatrosunun artık modern klasiklerinden biri olan Mikado’nun Çöpleri, hayat kadar tehlikeli, sıradan, garip, sakin, keskin, durgun ama meydan okuyan bir oyun... En çok da, hayat kadar “muğlak” bir oyun.
Melih Cevdet Anday’ın yazdığı oyunun rejisi Prof.Zeliha Berksoy’a ait. Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platformu Prodüksiyon Tiyatrosu’nun yapımcılığında gerçekleştirilen oyundaki kadın ile erkek karakterlerini, sinemada ve çeşitli dizilerde başarılı yorumlarını izlediğimiz Devin Özgür Çınar ile Timuçin Esen canlandırıyorlar.
Tarih : Mart 2007
Fiyat : Tam: 11,50 YTL / İndirimli: 8,50 YTL
Yer : Akatlar Kültür Merkezi
Adres : Zeytinoğlu Cad. No: 8 Akatlar
Etiler İstanbul
Tel : 0212 351 93 84
"Oyun tamamiyle diyalog üzerine kurulu, yazılı bir mizansenin içerisinde, varla yok arası bir hikayesi olan ama aslında kadın-erkek ilişkisini irdelen ağır bir Melih Cevdet ANDAY eseri.
Diyaloglar oyun ilerledikçe hayli ağırlaşıp ikili anlamlar içeren bir hale dönüşüyor.
Mesela önce "Birbirimizi tanımayalım, anlatmayalım kendimizi. İnsanlar birbirlerini bildikçe uzaklaşıyorlar birbirlerinden." diyor erkek.
Sonrasında ise fikir değiştirip, "Aslında karşımızda kimse yokmuş gibi, kendimize anlatıyormuş gibi bir sen bir ben anlatalım." diyerek kendilerine ait hikayeler anlatmaya başlıyorlar, " Yargılamak, suçlamak yok." diyerek oyunun kuralını belirliyor erkek ama kadın tabi ki bu kurala uymuyor.
Ya da diyaloglardan diğer bir örnek vermek gerekirse, erkek, mikado oyununda "Sıra hiç bana gelmedi ki" dediğinde kadın, "Sıra bana geldiğine göre sana da mutlaka gelmiştir." diye cevaplıyor.
Önceleri birbirini hiç tanımayan bu ikili, bir süre sonra tıpkı erkeğin dediği gibi hikayeler sayesinde birbirini tanıyıp (tabi her zamanki gibi kadın, veriler ışığında erkeği kolayca çözerken, erkeğin kadınla ilgili sadece kafası karışıyor) tıpkı bir karı-koca gibi kavga etmeye başlıyorlar.
En beğendiğim diyalog ise, gece bitip gün doğarken erkek "bu oda penceresizdir ama gün doğarken içeriye garip bir mavilik doğar. Sanki o mavilik duvarlardan süzülüp içeriye sızar." dedikten bir süre sonra aslında bunu hiç göremediğini hep bu saatlerde sızıp kaldığını söylediğinde, kadının "öyleyse sen nasıl biliyorsun bunu?" sorusunu, "Bilmiyorum, düşünüyorum." diye cevaplamasıydı.
İnsanoğlu'nun yaşayarak öğrenme edinimi yerine düşünerek bulma yöntemini uyguladığının en güzel anlatımı.
En son gecenin bitip günün aydınlanmasıyla oyun son buluyor." 