Alternatifim Cafe

Garip İnsanlar Şu Müzikçiler

Discussion started on Klasik Müzik

Yüzyılımızın opera evreninde güçlü bir atılım sağlayan İtalyan bestecisi Giacomo Puccini her “Noel” günü yakın dostlarına pasta gönderirmiş… Daha doğrusu, öteden beri bildiği bir pastane bestecinin yıllar önce verdiği listeye göre pastaları hazırlar, adreslere yollarmış. Puccini bir “Noel” akşamı pastaneye telefon ederek pasta gönderilenler arasında kısa süre önce darıldığı orkestra yöneticisi Arturo Toscanini adının da bulunduğunu anlayınca maestro’ya şu telgrafı çekmiş: “Pasta yanlışlıkla gönderildi. İmza Puccini…” Telgrafın yanıtı yine telgrafla olmuş: “Pasta yanlışlıkla yendi. İmza Toscanini…”.

Yakın çağların ünlü müzik adamı A. Toscanini sanatına pek çok hizmetleri olan bir kişi oluşunun yanı sıra özel yaşamı ve garip davranışlarıyla da ilginç bir sanatçıydı. Bu davranışlardan çoğu küçük öyküler oluşturdu müzik tarihinde… İşte bunlardan bir başkası; New York’ta çok zengin bir ailenin şölenine gecikerek gelen “maestro” salona girdiğinde ses büyüteçlerinden bir Beethoven senfonisinin yansıdığını duyar, “Molto bene, magnifico… Çok iyi mükemmel…” diye söylenir. Ev sahibesine yapıtı kimin yönettiğini sorup da hiç sevmediği biri olduğunu anlayınca da “Şarlatandır bu adam…” diye bağırıp sürdürür sözünü: “Ben her zaman söylerim herkes orkestra yönetebilir diye… İşte örneği…”.

Evet, değerli okurlarım, sanatçılar bu arada müzikçiler de insan… Onların da günlük yaşamda davranışları tüm insanlardan pek başka değil… Yalnız uzun yıllar aralarında bulunmuş, konuşup söyleşmiş bir sanatsever olarak gözlemlerimin sonucu bir yargımı açıklayacağım hemen; biraz kıskanç olur sanatçılar.

Müzikçilerin bazı davranışları ve sözleri kalmıştır anılarda… Bunları derleyen kitapların sayısı bir hayli kabarık… Ancak kitaplara geçmiş olanlar dışında da rastlanıyor bu tür anılara. Bunlardan ikisine yer verdim. İşte bu kez piyanistler konusunda birkaç anı… Yüzyılımızın büyük piyanistlerinden Arthur Schnabel 1930 yıllarında ders vermeye başlamış, bir toplantıda ders başına ne aldığı sorulduğunda şöyle yanıt vermiş: “On İsviçre Frangı alıyorum… Gerçi altı franga verdiğim dersler de var pek tavsiye etmem…”.

Çağımızın ilginç piyanistlerinden Viladimir Horowitz’in yıllar sonra tekrar sanat evrenine dönüşü özellikle orta yaşı aşkın müzikseverler arasında ilgiyle karşılandı. Horowitz, Arturo Toscanini’nin damadıydı ve kısa süre önce şöyle demişti: “Babadan müziği, kızından da erkekliği öğrendim.” Horowitz 1930’ların ünlüsüydü aslında… Konserlerinin biletleri kapışılıyor, bunlardan birine sahip olmak için meraklılar gişe önünde bütün gece bekleşiyorlardı. Yine böyle bir konserden önce New York’taki Carnegie Hall’ün gişesi önünde bütün bir kış gecesi konuşarak, söyleşerek bekleşenlere, yüzü atkıyla kapalı zayıf bir adam aras ıra çıkar sıcak çay ve kahve dağıtırmış… bir ara adamın atkısı aşağıya düşünce bekleşenler hayretten dona kalmıştır; çay ve kahve dağıtan kişi Horowitz’in ta kendisiymiş.

Piyanist Arthur Rubinstein’ın bir büstü New York’ta Carnegie Hall girişine konmuş, örtüyü kaldırması istenmiş. Rubinstein örtü kalktıktan sonra beliren büste bakıp şöyle demiş: “Büst hoşuma gitti… Neden derseniz bana benzemiyor ama nasıl olmayı istiyorsam öyle görünüyor…”.

1874 yılında doğan, uzun ve mutlu yaşamını 1954 yılında yitiren Amerikalı besteci Charles Ives, çağımızın müziğinde önemli yenileyiciler arasında sayılır… Örneğin “tonal dışı” müziğin, yarım seslerden de küçük aralıkları kullanışın, “poli ritmik” değişik türden ritim bileşimleri deneyinin “Yeni Viyana Okulu”nu oluşturan besteciler ve Alois Haba gibi Praglı devrimcilerden önce yürekli habercisi olmuştur Ives… Sanatçı uyuşumsuz düşünleri uyuşuma götürmek amacıyla çalışmış, çalgı müziği dağlarına kalıcı yapıtlar bırakmıştır. Onun bu türden yenilikçi veriminden hoşlanmayanlar alışılmış müzik yazması için baskı yapınca şöyle demiş sigortacılıktan milyoner besteci: “Ben sizin gibi duymuyorum sesleri… Benim yapıtımı dinlemekle kulaklarınız ters dönecek sanıyorsanız yanılıyorsunuz…”.

Yine Amerikalı çağdaş orkestra yöneticisi ve besteci Leonard Bernstein yapıp ettikleri ve dedikleriyle de tanınmıştır. Bir dostu orkestra yöneticiliğini neden sevdiğini sorduğunda şöyle der Bernstein: “Örneğin bir Beethoven senfonisi yönetirken insan nasıl didinip çırpınıyor biliyorsunuz. Bu didinmeler, çırpınmalar ve dövünmeler rahatlık sağlıyor, boşalıyorsunuz…  Bu hareketleri sokakta yapsanız adamı apar topar tımarhaneye götürürler, konser salonunda üstelik bir de alkış alıyorsunuz… Şimdi anladınız mı neden bu mesleği seviyorum.”

Söz orkestra yöneticiliğinden açılmışken bir anı daha katalım. Yüzyılımızın ortalarında New York Filarmoni Orkestrası yöneticisi olan Arthur Rodzinsky gazeteden Fabian Sevitsky yönetimindeki bir açık hava konserinin radyodan yayınlanacağını öğrenince belirlenen saatte radyoyu açar Şostakoviç’in “5. Senfoni”si başlamıştır. Rodzinsky bir süre dinler, sonra başlar mırıldanmaya “Harika… Evet harika… Yapıtın tempo çizgisi sağlam… Sanırım Seviitsky benim plağımı incelemiş… Bu adamın yeteneğine hiç güvenim yoktu ama insanlar belli olmuyor… Büyük bir yöneticiymiş meğer…” Senfoni biter alkışlardan sonra anons yapılır; yağmur nedeniyle açık hava konseri gerçekleşememiş radyo, yapıtın Arthur Rodzinsky yönetimindeki plağını yayınlamıştır.

Şarkıcılar konusunda yazılıp anlatılanlar cilt cit kitap doldurur. İşte birkaç olay:

Müzik tarihinde en tatlı övgüyü Viyanalı müzik tenkitçisi Alfred Polgar yakın çağların operet yıldızı Fritzi Massary için yazmış… Leo Fall’ın “Madame Pompadour” adlı opereti ilk kez oynandıktan sonra gazetesinde şu tek cümleyle yargısını açıklamış Polgar: “Yapıtın notaları Leo Fall’ın ama müziği Fritzi Massary’nin…”

Şarkıcıların kendi aralarında birbirlerini eleştirmeleri de müzik tarihine geçen anılar arasında yer alıyor. “Otello” adlı  operada Venedik’in Kıbrıs Valisi Kuzey Afrikalı kıskanç askeri oynayacak sanatçının hemen hemen Caruso’nunki gibi sese, Laurence Oliver benzeri oyun yeteneğine, ***ör Muhammed Ali gibi bir yapıya sahip olması gerekir. Yakın geçmişte bu rolü en iyi yorumlayanlardan tenor Giovanni Martinelli aynı rolde bir Amerikalıyı dinledikten sonra; “Adam Otello’yu bir kamyon sürücüsü gibi söylüyor…” demiş, Martinelli’nin çok kibar bir sanatçı olduğunu bilen çevresindekilerin şaşkınlığını görünce de sözü şöyle değiştirmiş “Şey… Kamyon gibi söylüyor Otello’yu…”.

Çağımızın ünlü ses yıldızlarından Amerikalı soprano Beverly Sills tanınmış İtalyan soprano Renata Scotto’nun rolünü alması istenmiş. İlk giysili provada esmer Scotto’nun yapıtın bir sahnesinde giydiği altın lame giysiyi giymesi önerilince sarışın Sills kabul etmemiş, gümüş renkli giysi istemiş. İkinci giysili provada da Scotto’nun giysisi gelince bir makas alan Sills giysiyi koro üyelerinin alkışlarıyla kesebildiği kadar kesip parçalamış… Ve üçüncü provada gümüş renkli giysiye kavuşmuş… Bu olay yıllar öncesinden… Ama opera tarihine geçecek kuşkusuz…
#1 - Ocak 29 2009, 03:25:22

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.