Alternatifim Cafe

Gitar

Discussion started on Müzik Enstrümanları

enam Batuhan Mutlugil gördüm ordaaa :dondurma
her neyse :Ç
zevkli :Ç elime almıslığım var çalamasam da :Ç
Varsa var, nolcak?

Vururum kızım seni. (6)
kıyamazsın ki prensim  :bite
Sen aynısını bi daha yap da gör bakalım kıyıyor muyum kıyamıyor muyum. (6)
ısırırım ben de seni öyle bişey yaparsan :bite
#51 - Nisan 10 2008, 22:00:23
Bir bardak su içsem...
Geçer mi hiç'kırığım ?

Noluyoruz bakiimm? Hemen de geyik yapmışsınız beaa  :muhah
#52 - Nisan 11 2008, 14:26:09
İmza kural dışı.

zten herşey çlışmakla  oluo bn klasik gitrla başladım şimdi elektroa geçttim yeni başlıcm ibanez rg 370 dx aldım sizce iimi yne görüşleriniz ne gtr hakkında
#53 - Haziran 28 2008, 11:41:24
gülümse şimdi, gülümse şimdi ve gülümse şimdi , bebeğimmm...

harika bi his.................sinirlenince deneyin tüm negatifliği alıyooo tecrübeyle sabit  :D
#54 - Temmuz 09 2008, 14:36:38
iF You WeRe DeaD oR STilLL aLiVe i DoN'T CaRe ,i DoN'T CaRe ... aND aLL THe THiNGS You LeFT BeHiND i DoN'T CaRe i DoN'T  CaRe...!!!

ben 2. sınıfta almştm 1 ay kursa gittm az biraz öğrendm bişeyler evde de geliştirdm kendi kendime birz ve 8. sınıfta okulda çıktım o azcık bilgimle gitar çaldm çokta güzel oldu şimdi tekrar başladm kursa bayaa geliştrdm bugn de elektroya geçecem bnmde ilk aldığımda parmaklarm nasır olmuştu sol bileğm akor geçişleri yaparken fazla kastığım için ağrıyodu ilk zamanlar bileğimi sarmıştm okula öle gidiydum ama değer gerçekten öğrenince çok zevkli ayrıca batuhan bnm
#55 - Ağustos 13 2008, 13:00:36
YaLaNN  DoSTuMM  "AŞK" DiYe  BiŞeY  Y.O.K.
                                   AŞK DeDiĞiN ÜÇ GüNLüK EĞLeNCe
                                             BiLeMeDiN BeŞ GüN SüRSüN
                                                          KaPıLıPTa SüRüNeN
                                                                                   ÇoK

pardon ya 6. sınıftı yanlş olmş
#56 - Ağustos 13 2008, 13:01:36
YaLaNN  DoSTuMM  "AŞK" DiYe  BiŞeY  Y.O.K.
                                   AŞK DeDiĞiN ÜÇ GüNLüK EĞLeNCe
                                             BiLeMeDiN BeŞ GüN SüRSüN
                                                          KaPıLıPTa SüRüNeN
                                                                                   ÇoK

aldım klasik gitar.perde midir ne haltsa öğrenmeye çalışıyorum :Ç son 2 gündür iyice hırs yaptım :ç nerdeyse kafayı yicem (6)
#57 - Ağustos 14 2008, 16:16:54
Göründüğü gibi mutlu değildir hiçbir şey.

Nerdeyse 2 ay önce klasik bir gitar aldim..
Gitarin nasil tutuldugu hakkinda bile hic bir fikrim yoktu
Sarki söylemeyi seviyorum.. / ..sarki kuru kuru gitmiyor.. yaninda ritim tutan bi mzk aleti olmasi gerekiyor
Ben degilde yakinlarimdan birisi calabilseydi gitari oda ytrdi.. ama malesef

Gitar dersi almadim, almayida düsünmüyorum..
Internetten arastirmalar yaparak birseyler ögrenmeye calistim, Notalar, Tablar vs.
Ritimleri ögrendim, ama hala calamiyorum.. sanirim calamiyacagimda..
Yalniz cok calmak istiyorum. Bircok sorularim var

Yardimci olursaniz sevinirim  :)

Ilk Romanim :dondurma  (6)



seninle aynı durumdaydım bi zamanlar hoş şimdide çok farklı sayılmam ama..kursa gittim 1 ayı geçgin ama sağolsun gitar hocam pek bişey öğretemedi yani beceremedi öyle bi uyuz adamdıkıi sorma gitsin.ama söylediği tek önemli bişey vardı oda müzikve enstrüman konusunda çok yetenekli olduğum....senin yaptığın gibi netten falan birazda çalanlardan öğrendim bişeyler.hiç değilse kafam bozuk olduğunda biraz çaldım baya bi rahatlatıo bence vazgeçilmez bişey aslında bu tüm enstrümanlar için geçerli.biraz azimle ve birazda zaman ayırırsan umarım daha iyi geliştirirsin kendini.en azından notalara, rtimlere,akorlara yabancı kalmazsın...
#58 - Ekim 14 2008, 15:34:17
Senin aşk dediğin lanet olası bir kapıyı vurup çıkana kadarmış...Senin aşk dediğin hesapsızca kitapsızca ve de en önemlisi gurursuzca yarı yolda bırakmakmış...Şimdi hiç ardına bile bakma... uğurlar olsun,hiç düşünme! Ben yeri gelir kitapsızlarıda severim!!!

   Gitar'mı 2006 senesinin yazında aldım..
1 e 1 ders alabileceğim bi kursa yazıldım.. çok eğlenceliydi dersler çok kolay kavradım.. ne yazık ki kurs ta sadece solo çalmayı öğrendim.. rtim tutma derslerne geçtiğimzde kurs bitti okul açıldı..
  Ama kendimi ilerlettim rtim konusunda sonra dersler yoğunlaştı gitarımı boşladım. ertesi yaz da kursa memlekete gitmek sebebiyle gidemedim.. gitarımı boşladım.. boşladımm. ve bana küstü :( artık beraber takılmıyoruz.
#59 - Ekim 14 2008, 15:59:38
İmza kural dışı.

dersanede bi arkadaşım çalardı 3 sene önce çalarken telefpnu çaldı

bana bi tut şu gitarı dedi

bende tuttum  bi daha bırakmadım :Ç

herşeyi kendim internetten örendim(3 nota hariç :D am em dmonları ark gösterdi)

onun için internet iiiiki varsın ... :D
#60 - Kasım 05 2008, 02:28:33
İmzam kural dışı kusura bakmayın.

öğrenince kolay ya :Ç özellikle cranberries'in zombie şarkısını çalmayı çok istiyodum öğrenmem sandığım kadar uzun sürmedi. gözümde büyütmeyince hemen anlayıveriyorum :Ç yetenek işte :D
#61 - Kasım 29 2008, 19:19:25
Göründüğü gibi mutlu değildir hiçbir şey.

Gitar Teorisi

Esnek bir cismin titreşmesi durumunda etrafındaki havada ses dalgaları oluşmaktadır. Bu dalgalar duyuş merkezimize ulaştığında ses oluşumu hissi meydana gelmektedir. Sesler iki çeşittir:

Müzikal sesler ve gürültüler.
Müzikal ses bir cismin belli bir sürede (örneğin her saniyede) düzenli, sabit ve periyodik olarak titreşmesi sonucunda oluşur. Düzensiz ve sayısı sabit olmayan titreşimlerde gürültü meydana gelir.
Müzik sesleri yükseklik, süre, güç ve renklerine göre birbirinden ayırt edilir.
Sesin yüksekliği, titreşimlerin mutlak sayısına (frekans) bağlıdır. Titreşimlerin sayısı* yükselince ses tizleşir. İnsan kulağının 'ses' olarak algılayabildiği titreşimler, 16-60.000 Hz arasındadır, ancak 4.000 Hz üzerindeki sesler müzikte hemen hemen kullanılmaz.
Seslerin mutlak ve sabit titreşimleri diyapazon aletiyle belirlenir. Bu alet genelde iki ucu çatal şeklinde bir metaldir, vurulduğunda genellikle Birinci Oktav La sesini üretmektedir.

Diyapazon, İngiliz asıllı John Shore tarafından (1711) icat edilmiştir.

Tarih boyunca diyapazonun değişik mutlak frekansları olmuştur.
1788: Paris - Birinci Oktav La - 409 Hz
1850: Viyana, Berlin - Birinci Oktav La - 442 Hz
1858: Paris Uluslararası Konferansı - Birinci Oktav La - 425 Hz
1885: Viyana Uluslararası Konferansı - Birinci Oktav La - 435 Hz
1939 ve 1941: Uluslararası Antlaşma - Birinci Oktav La - 440 Hz

Sesin Süresi, ses olarak algılanan titreşimlerin zaman içindeki uzunluğuna bağlıdır.
Sesin Gücü, titreşen cismin genliğine bağlıdır. Titreşim genliği ne kadar genişse ses o kadar güçlüdür.
Ses Rengi, çeşitli enstrümanları, insan seslerini kendi içlerinde ayırt eden nitaliğe denir. Doğada basit sesler yoktur. Her ses kendinden daha tiz birçok -doğuşkan olarak adlandırılan- ek seslerle -oberton, parcelle, aliquanta, harmonics- birlikte tınlar. Bu ek sesler titreşim kaynağının tümü hariç, ayrı parçalarıyla da titreşmesi durumundan oluşmaktadır. Böylece cismin tümü titreştiğinde, temel olan, en güçlü tınlayan ve tek olarak algılanan ses elde edilmektedir. Cismin yarısı(1/2) titreştiğinde değişik, daha tiz bir ses oluşur; 1/3'ünün titreşiminden üçüncü, daha tiz bir ses duyulur vs.
Doğuşkanların sayısı teorik olarak sınırsızdır. Pratikte 40 kadar doğuşkan ses tespit edilmiştir.
* Ölçü birimi Hertz; kısaca Hz, fizikçi Heinrich Hertz'in adından.
Oberton (alm): Üst ses.
Parcelle (Fr): Cismin kısmi titreşmesinden oluşan ses.
Aliquanta /Lat): Bütünün kısmi titreşmesinden oluşan ses.
Harmonicns (Lat): Beraber tınlayan ses.

 

MODLAR 2:
 

Sırasıyla modlar ve modlarda bulunan dereceler:


IONIAN 1 2 3 4 5 6 7 8
DORIAN 1 2 b3 4 5 6 b7 8
PHRYGIAN 1 b2 b3 4 5 b6 b7 8
LYDIAN 1 2 3 #4 5 6 7 8
MIXOLYDIAN 1 2 3 4 5 6 b7 8
AEOLIAN 1 2 b3 4 5 b6 b7 8
LOCRIAN 1 b2 b3 4 b5 b6 b7 8

Modları artık tanıdıgımıza göre, herhangi bir akorun üzerine hangi mod yada modları calabilecegimize
karar verebiliriz:
Diatonik (ton içerisindeki) akorlar diatonik akor dizileri kullanır. Örn. teorik olarak Cmaj tonununda 2. derece akoru olan Dm7 akorunun üzerine 2. derece modu olan Re Dorian calmamız uygun olur, Re Dorian hem Dm7 akorunun seslarini içerir, hem de Cmaj tonunun diatonik akor dizisidir; böylece Cmaj tonu içinde kalmış oluruz.
Bir akor üzerine dizi seçerken tabiki hangi tonda olduğumuza ve müziğin hangi tona gittiğine dikkat
etmemiz gerekir, fakat ilk dikkat etmemiz gereken şey çaldığımız dizide akor seslerinin bulunup bulunmadığıdır.
Eger belli bir tona bağlı kalmayıp tek bir akor üzerinde konusursak kullanabileceğimiz dizi sayısıda artar. Bir modun üzerine çalmak istediğimiz akora uygun olup olmadığına, akor ve mod içindeki dereceleri karşılaştırarak karar veririz.

Örn: Herhangibir Maj7 akorunda (Cmaj7 diyelim) 1,3,5, ve 7. dereceler (C E G B) bulunur, o zaman içinde bu dereceler bulunan (C)ionian veya (C)lydian modunu (C)Maj7 akoruna çalabiliriz.

Bazı akorlar ve akorların seslerini içeren maj tondan gelen modlar:


Maj7 : 1 3 5 7
- Ionian
- Lydian


Min7 : 1 b3 5 b7
- Dorian
- Phrygian
- Aeolian


Dom7 : 1 3 5 b7
- Mixolydian


Min7(b5) : 1b3 b5 b7
- Locrian


Dom7sus4 : 1 4 5 b7
- Dorian
- Phrygian
- Mixolydian
- Aeolian

 Modern akort tekniğinin gelişimi birkaç aşamada izlenebilir. 16. yüzyılda kullanılan akortlardan biri C-F-A-D (Do-Fa-La-Re) idi. Bu modern gitarın tiz 4 telinin birer tam ton pes akort edilmiş halidir. Bununla birlikte, bu notalar için alınan mutlak ses perdesi (pitch) bugünkü modern "Konser ses perdesi" ne eşit değildir. 16. yüzyılın sonlarına doğru dört telli gitarın akortları birer tam ses tizleştirilmiş ve A' (la) ya akortlanan beşinci kalın telin eklendiği beş telli gitarlar kullanılmaya başlanmıştır. Bu o dönemin en yaygın olarak kullanılan A-D-G-B-E (La-Re-Sol-Si-Mi) akort sistemini oluşturmuştur. En üst E (Mi) teli 18. yüzyılda eklenmiştir.

#62 - Şubat 01 2009, 03:32:30

azimLiyim öğrenicem =))
#63 - Şubat 03 2009, 22:19:07
Islığımı fısıldamıştım şişeye..
Kıyıya çığlığım vurmuş ! .

Klasik Gitar Tarihi

HİTİT’LERDEN GÜNÜMÜZE GİTARIN ÖYKÜSÜ

 

Gitarın kökeninin ne kadar eskiye dayandığı konusunda birçok varsayım var, Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bulunan Hitit’lere ait bir kabartmada ve bunun yanı sıra, Asur’lara ait kabartmalarda da gitara benzeyen telli çalgıların varlığı bir gerçek. Avrupa’ya geliş öyküsünde ise İran ve Arap adlarına rastlıyoruz. Önce İran yoluyla Arap dünyasına, Arapların İspanya’yı fethiyle de Avrupa’ya geçtiği yaygın bir saptama.

Mağrip ve Latin gitarları 12. yüzyılda görülür. 15. yüzyılda ise lavtaya doğru gelişerek “Mandola” ya da “Mandora” adını alır. Günümüz gitarının ana çizgilerinin oluştuğu bu yüzyılda Latin gitarı, mızraplı Vihuela olur. Flemenk Vihuela’sı ise Avrupa Lavtası’ndan başka bir şey değildir.

Tarihte somut olarak ilk kez, 14. yüzyılda, şekli fazla tanımlanmasada Guitern diye bir sazdan bahsedilir. El Vihuelası olarak 13. yüzyıldan beri tanınan bu çalgı, 1500’lerin sonuna doğru, bugünkü gitarın doğmasındaki ilk ipuçlarını verir.

Ingiltere Kraliçesi I. Elisabeth, sarayında ve çevresinde daima müzikçilere yer vermesiyle tanınır. İspanya Kralı Şarlken’in oğlu II. Philiph, 1554’de İngiltere Kralı VIII. Henry’nin kızı olan, İngiltere ve İrlanda Kraliçesi Mary Tudor’la evlenir. Bu çağda Lavtalir müziğinin en güzel örnekleri verilir.

John Dowland (1562 – 1626) zamanının en büyük lavtacısıdır.

Gitar müziği, 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar ya Tabulatur (ses perdeleri yerine parmak pozisyonlarını gösteren nota yazım sistemi) biçiminde ya da alfabetik akor simgeleri sistemiyle yazılıyordu. 1586 yılında çıkarılan ilk gitar metodu “İspanyol Gitarı” olarak adlandırılan beş çift telli çalgı içindir. Daha onceki gitarlar dört, Vihuela ise altı çift tellidir. Vihuela’dan sonra Barok Gitar devri yaşayan beş çift; günümüzde kullanılan klasik gitarlar ise tek altı tellidir ve bunun 18. yüzyıldan bu yana böyle olduğu Fernando Sor’un altı telli Romantik Gitar kullanmasıyla somutlanır.  17. ve 18. yüzyıllarda İtalya ve Fransa’da gitar metodlarına rastlanır. 18. yüzyılın sonunda IV. Şarl’ın himayesinde birçok gitarist yetişir.  Gelmiş geçmiş en büyük gitar ustalarından birinin Niccolo Paganini olduğu söylenir. Bu çalgıyı kemanı kadar ustalıkla çalmasının yanı sıra, eserlerini bestelerken dizinin üzerinden hiç eksik etmediğinden söz edilir.

Bu arada Shubert, Berlioz, Diabelli, Gragnani, Carulli, Carcassi, Coste gibi bestecilerin ilgisini çeken gitar, onların dab u çalgı için eserler yazmasına neden olmuştur. 1778 – 1830 yılları arasında yaşayan Fernando Sor ise aynı dönemde İspanya’da yetişen en önemli gitar ustasıdır. Fernando Sor’un, öğrencisi olarak pek çok guitarist yetiştirmesinin yanı sıra, yazdığı sonatlar, varyasyonlar, fanteziler ve etütleri bugün bile birçok gitaristin dağarcığının baş köşesinde yer alır. Besteci, gitarı altı telli yaparak bugünkü gitarın temelini atar. İspanya’da, Sor’dan sonra Dionisia Aguada gibi bir gitar ustası yetişir. Daha sonra yine aynı dönemde İtalya’da özellikle Beethoven’ın hayranlığını kazanan Mauro Giuliani (1781-1828) ismine rastlarız.

19. yüzyılda gitarda, sesin artmasını sağlayan değişiklikler yapıldı. Gövdesi genişletildi, derinliği azaltıldı, göğüs kapağı iyice inceltildi. Gövdenin içine göğüs kapağını desteklemek için konan enine çıtaların yerini, ses deliğinin altına yelpaze gibi açılan ışınsal çıtalar aldı. Eskiden ahşap bir takozun içine saplanan sapı, tellerin germesine karşın ek bir dayanak oluşturacak gibi, gövdenin içine doğru biraz giren bir pabuç ya da çıkma kol biçimine getirilerek arkaya tutkallandı.

19. yüzyıl boyunca İspanya’da birçok usta gitarist yetişir. Bunlar arasında Sor, Cano, Huartas, Tostado, Aquado, Fossa başlıca isimlerdir. Yüzyılın ikinci yarısında çağdaş gitar ekolünün kurucusu olarak nitelenen, Bach, ve Beethoven’ın eserlerinden gitar için yaptığı düzenlemelerle tanınan Valenciya’lı gitarist-besteci Francisco Tarrega adına rastlarız. Andres Segovia, Emilio Pujol, Miguel Llobet, Regino Sainz de la Maza, Alirio Diaz ve Narciso Yepes O’nu izlerler. İngiltere’de ise, Julian Bream ve John Williams gibi gitaristler de aynı paralleled devam ederler. Alirio Diaz’ın önerisi üzerine Andres Segovia’nın gitarda ilk kez naylon tel kullanmasının yanı sıra en önemli misyonu; o yıllarda daha çok Amerika’da folk müzik, Avrupa’da ise türkü eşlikçisi olarak görülen gitarı, Klasik Gitar olarak tüm dünyaya tanıtmaktır. Ayrıca üstün virtüözitesiyle de çalgısını sevdiren ve geliştiren bir sanatçıdır. Segovia’nın öğrencisi olan Alirio Diaz (1923) ise ünlü bir yorumcu olarak bütün dünyaya adını duyururken, özellikle Türkiye’de verdiği konserlerle ülkemizde gitarın tanııınmasında büyük katkıda bulunmuş, halen de bu katkısını bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sürdürmektedir.

Andres Segoiva gitarı, konser salonlarına sokarak Amerka’dan Arjantin’e ve Uruguay’a kadar uzanan turneleriyle hem enstrümana hem de solistlere büyük saygınlık kazandırırken, gitarı 20. yüzyılda evrenselliğe ulaştırdı.

Segovia, Tarrega, Llobet, Pujol, Anido, Prat, Diaz, Bream, Williams gibi sanatçıların ünlü ve büyük eserleri gitar için düzenleyerek dağarı genişletme çabalarına artık Castenuovo Tedesco, Roussel, Mompou, Villa-Lobos, Ohana, Britten, Henze, Torroba, Rodrigo, Hallfter, Berio, Turina, Falla, Takemitsu, Ponce, Bennett, Berkeley, Walton, Martin, Davies, Tippett, Dodgson, Arnold, Brindle, Lauro, Poulene v.b. gibi özgür eserler yazan besteciler eklenir.

Gitarın kapasitesi zamanla zorlanırken yeni olanakları halen keşfedilmektedir. Gitarın sınırları yalnızca özgün besteler yaparal ya da yapım teknikleriyle zorlanmaz. Bir çok eserin gitara uyarlanması çağdaş besteciler için de bir gereksinim olur.

Eserlerin gitara uyarlanması bazı besteciler tarafından önyargıyla karşılanır. Oysa eserler, gitarda özelliklerini yitirmiyorlar, aksine daha iyi seslendiriliyorlar. Sonunda gitar, tüm önyargıları yıkar. Bugün gitar çağlar öncesinde başlayan yolculuğunu sürdürüyor ve dünyanın bir çok ülkesinde altın çağını yaşıyor…
#64 - Şubat 05 2009, 15:31:40

Gitarın Şarkısı

Gerçeği söylüyorum. Hem de tüm tarafsızlığımla söylüyorum. Gitar insanoğlunun yaratmış olduğu en güzel çalgı benim için."

Andres Segovia’nın kendi kaleminden…

 

Şu anda Elhamra Sarayı’ndayız. Ben bu rüya evrenine ilk kez on yaşında ayak bastım. Buraya çok uzak olmayan bir yerde, Linares’te dünyaya gelmişim; doğanın ve sanatın güzelliklerine gözümü açtığım yer burasıydı. Ve işte, size çalmak için burada, karşınızdayım. Tanrı’nın benim ruhuma müzik tohumlarını Granada’da ekmiş olduğu için, bir yandan da bu fantastik mimariyi ve yüzyıllarca önce işlenmiş  olan ince bezekleri seyredebilmenin ilave hazzını tadabilmeniz için seçtik insanı büyüleyen bu yeri. Ve inanın, burada olmak, insanın cennetin yakınına, yanı başına geldiği duygusunu veriyor insana.

Biraz önce doğduğum yerden söz ettim de, orada, evimizin yakınında bir yerlerde bir gitar dükkanının bulunduğunu söylemedim sizlere. Garip ama bu çalgının ruhu beşiğime kadar gelip buldu beni. İlk yazgım buymuş benim.

Bir gün evimize gitarıyla flamenko çalan biri çıkıp geldi. Onun ilk hoyrat rasguedusunda sandalyemden sıçramış, arka üstü yere düşmüştüm. Ama adam parmaklarını tellerde dolaştırmaya başlayıp herkesin bildiği bir ezgiyi çalmaya koyulunca, gitarın o güzelim sesi içimde bir yerlere derinlemesine süzülüvermişti. Adam bana dönüp, “Bunu çalmayı öğrenmek ister misin?” diye sormuştu. Yalvar yakar başımı sallamıştım dayım razı olsun diye. İki ay içinde, öğretmenimin bildiği her şeyi öğreniverdim; işin aslında, adamın bildikleri pek azdı; dayım benim gitar çalmayı bu denli kolay becerdiğimi görünce, önüne gelene, “Allah Allah, bu çocuk öğrenmiyor, ezberliyor düpedüz” deyip duruyordu.

Gitarın sesi, bizimkinden daha küçük ve zarif bir gezegenden gelen bir orkestranın sesi gibidir. Büyük İspanyol yazarı Eugenio d’Ors bir keresinde şunları yazmıştı : “Piyano sesi nutuk, viyolonselin sesi ise ağıttır. Oysa...bir şarkıdır gitarınki." Tanrı’nın bana bahşettiği müzik yeteneğini geliştirecek araç olarak gitarda karar kıldım ve gitar için yazılmış müzikleri aramaya koyuldum. Bütün öbür çalgıları bir yana bıraktım. O sırada Granada’daki icracıları orta vasat olduğu için, piyanoyu da. Gitar dışındaki çalgılardan hiçbiri beni kendine çekmiyordu. Gitarsa, insanın içine işleyen şiir dolu sesi, ses renklerindeki çeşitliliği, armoni olanaklarının zenginliği ile tutsak etmişti beni kendine. Ve ben de, duyarlı bir sanatçının gitarla ne denli güzel müzik elde edebileceği sezgisine sahip olmuştum.

Benim delikanlılık günlerimde gitarın müziğe yatkın bir çalgı olmadığı kanısı yaygındı; gitar yalnızca şaraplı ve genç kızlı halk eğlencelerinde şarkılara ve danslara eşlik etmek üzere kullanılan bir çalgı sayılıyordu. Oysa ben, sabahları erkenden kalkar otururdum gitar çalmaya. Bir keresinde otel odamda böyle çalışırken, kahvaltımı getiren hizmetkar kadın beni gitar çalarken görmüş, “Hayrola senorito, sabah sabah bunca neşe!” diye haykırıvermişti.

Dördüncü yıl sonunda dostlarım beni hayatımın ilk konserini vermek üzere zorla sahneye çıkardılar. Nasıl bir heyecandı o, anlatamam. Dinleyicilerin karşısına çıkma düşüncesi bile kemiklerime kadar takır takır titrememe yetiyordu. Ama ufacık bir ola, bütün korkumu bir an için de olsa, unutmama neden oldu. Sahneye doğru yürürken-gitarımı bir arkadaşım taşıyordu-ayağı aksayan yaşlı ve kibar bir flütçü yanıma yaklaştı: “Gitar çalacak delikanlıyı tanıyor musunuz?” diye sordu. Gülümsedim, “Hem de çok iyi tanırım,” dedim. “Yakın dostum olur.” “Peki, yeteneği nasıldır acaba?” diye sorgusunu sürdürdü flütçü. "Hiç, hem de zerre kadar yoktur yeteneği,” dedim. “Siz kendiniz değerlendirin.” Benim bu pek de ince olmayan yanıtıma şaştı, “Yoksa kıskanıyor olmayasınız onu?” dedi. Bozulmuştu, arkasını dönerek salondaki yerine oturmak üzere uzaklaştı. Ama, konserden sonra koşarak yanıma geldi, beni kucakladı, “Arkadaşınız gerçekten ama gerçekten benim tebriklerime ve bir o kadar da sizin kıskançlığınıza layık biriymiş.” dedi.

Ertesi sabah, mahalli gazetelerden birinde konserime ilişkin değerlendirmeyi okuyunca, toyluk bu ya, tüm dünyaya ün saldığım sanısına kapıldım.

Kendime verdiğim en zorlu görev, o sıralar oldukça kıt ve de yoksul olan, keman, viyolonsel, piyano vb.nin sahip olduğu yüzlerce harika kompozisyonla rekabet edecek kadar önem taşımayan gitar repertuarını zenginleştirmek oldu. Gitar tekniğimi oluşturmak dört yılımı aldı. Konser kariyerimde kendimi yetersiz sayıda gitar parçası karşısında buldum. Gene de, bu küçük repertuarla dinleyicilerin ve müzisyenlerin, tanınmış İspanyol ve yabancı müzisyenlerin sıcak ilgisini gitara çekebilmeyi başardım, onları rekabete geçirebildim. Çağrıma yanıt verenlerden ilki, İspanyol senfoni bestecisi Federico Moreno Torroba oldu.

İrademin yarattığı bu mucizeye bilseniz nasıl hayret ederim. Pek çok engelin üstesinden gelirsiniz, güçlü bir iradeniz olsun yeter ki; ama sanırım bana şansım da kanat gerdi, tüy gibi hafif parmaklarıyla yaşamımdaki tüm engelleri çekip kaldırdı.

Benim yaşamım, yükselen bir çizgiyi, ağır ağır ama yükselen bir çizgiyi izlemiştir. Her şey kondu benim önüme, akla gelebilecek her şey, ama ben başka hiçbir çağrıya kulak asmadım. İradem işte buradaydı benim, tuttuğum yolda ayak diremekteydi. Geri kalanıysa, benim gök kubbemin gizemli yıldızlarında yatıyordu.

Bilirsiniz, ben kalkıp da başka bir çalgıyı, piyano ya da kemanı filan seçmiş olsaydım, hayatımı berbat eder çıkardım. Gerçeği söylüyorum. Hem de tüm tarafsızlığımla söylüyorum. Gitar insanoğlunun yaratmış olduğu en güzel çalgı benim için.

#65 - Şubat 05 2009, 15:32:29

Gitar Telleri

• En iyi sonucu almak için teller doğru takılmış ve iyi durumda olmalı, gitar ve gitarist için uygun şekilde seçilmelidir. Zayıf entonasyon, akort zorlukları, çınlama ve cızırtılar, ses ile esnekliğin kaybolması gibi pek çok problem eski veya aşınmış tellerle çalmaktan kaynaklanabilir. Teller, kullanım miktarı ve koşullarına uygun şekilde yenilenmelidir. Ter ve kir tellerin ömrünü süratle azaltacaktır. Telleri kullanımdan hemen sonra kuru ve tüy bırakmayan bir bez ile temizlemek bunu engellediği gibi perde ile klavyenin ömrünüde uzatacaktır. Tel yağları paslanmayı önleyerek tellerin ömrünü uzatabilir ancak kullanıldıktan sonra fazlası dikkatle alınmalıdır. Tel yağları naylon tellerde kesinlikle kullanılmamalıdır.

ÖNEMLİ BİR AÇIKLAMA

 

**BERLİN (AA) - Bilim adamları, beyinlerinde hasar meydana gelebileceği gerekçesiyle solakların sağ ellerini kullanmaya alıştırılmaması uyarısında bulundu. Almanya'da solaklar için ilk danışma merkezini kuran psikolog Johanna Barbara Sattler, Almanların yaklaşık yarısının solak olduğunu, ancak çoğunun bunu bilmediğini ifade ederek ''Solaklık, beynin sağ yarısının daha baskın olmasından kaynaklanır. Solak bir çocuğunuzu sağ ele alıştırmaya çalışırsanız, bu hafıza kaybına yol açabilir'' dedi.

#66 - Şubat 05 2009, 15:41:45

Gitara yeni başladım. :ehem  Umarım birlikte iyi vakit geçiririz . :Ç
#67 - Mart 01 2009, 00:36:50
Yeah, we're fucked!

önemli turk gitaristler arasında ben nie yokum????????????????
#68 - Mart 28 2009, 09:25:29

bnde bnbnde
#69 - Mayıs 16 2009, 21:07:55

büyülü bir alet :okey
''Gitarım'' aşkımı bilirde içine atar
Seninle doğmuştu güneşim
Şimdi neden sensiz batar?
#70 - Haziran 20 2009, 22:59:20
ђєгşєא๔є ๒เгคz รєภ שคгรıภ

ђєรคקรızςค кเtคקรızςค,
๒เг ç๏ςยğยภ ๓ครย๓
รєשเภçlєгเ ﻮเ๒เ ﻮüภคђรızςค  אคlคภรızςค,๔๏lคภรızςค, รєภเ รєש๔เ๓ ๒єภ ๔єlเкคภlıςค...

arkadaşlar bana solo lazım
#71 - Ekim 17 2009, 22:09:27


Of Özgüüür.

Aflksadjgşasdlkgjaşsdjgasşdlkgjadsşlkjgaşdskljgasdkljagşsdlkj.  :kop
#73 - Aralık 26 2009, 14:30:03

gitarım var ama bir türlü başaramadım
#74 - Ekim 14 2011, 16:47:03

Klasik gitar süper ve en babası da odur zaten :) Çalmaktan zevk duyuyorum.
#75 - Mart 30 2012, 20:29:55

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.