Alternatifim Cafe

Fas

Discussion started on Ülkeler Tarihi

_TrAiToR_

Fas Tarihi

Bugünkü Fas topraklari Islâmi tarih kaynaklarinda "el-Magribu'l-Aksa (:Uzak Bati)" olarak adlandirilir. Kuzeybati Afrika ülkelerini içine alan topraklarin tümüne birden de Magrib denir. Bu topraklara ilk olarak 686 yilinda Ukbe ibnu Nafi (r.a.) komutasindaki Islâm ordulari gelmislerdir. Ukbe ibnu Nafi (r.a.) Magrib'in bir kismini fethetti ve burada hilafete bagli Ifrikiyye eyaleti olusturuldu. Magrib'in kalan kismi 688'de bölgeye gelen Hassan ibnu Nu'man ve 712'de bölgeye gelen Musa ibnu Nusayr zamaninda fethedilmistir. Musa ibnu Nusayr'in kumandanlarindan olan Tarik ibnu Ziyad, Cebelitarik bogazini geçerek bugünkü Ispanya topraklarina girmis ve Endülüs Islâm devletinin temelleri bu sekilde atilmistir. Cebelitarik (Tarik Dagi) Bogazi'na bu adin verilmesi de Tarik ibnu Ziyad'a nispetledir. Magrib topraklari Islâm ordularinca fethedildikten sonra 770'lere kadar hilafete bagli kaldi. 770'lerden sonra yine önemli bir kismi hilafete bagli kalmakla birlikte bagimsiz bazi küçük Müslüman devletleri de kurulmaya baslandi. Bunlarin basta gelenleri ve hüküm sürdükleri yillar söyledir: Rüstemiler (776 - 908), Midrariler (772 - 977), Idrisiler (789 - 974), Ziriler (972 - 1148). Bunlardan bazilarinin hâkimiyet alanlari bugünkü Fas sinirlarinin disinda kalan bazi topraklari da kapsiyordu. Tarihte Magrib üzerinde kurulmus olan en önemli Islâm devleti Murabitlar devletidir. 1056'da kurulan Murabitlar, zamanla bütün Kuzey Afrika'yi ve Endülüs'ü içine alan 6 milyon km2'lik genis bir bölge üzerinde hâkimiyet kurmus ve buralardaki daginikliga son vererek bir birlik ve merkezi otorite olusturmuslardir. Murabitlar'in merkezi bugün Fas sinirlari içinde kalan Merakes'ti. Islâm'in Kuzeybati ve Bati Afrika ülkelerine yayilmasinda Murabitlar'in önemli etkinligi olmustur. Murabitlar'in ilk sultanlari Ebu Bekr ibnu Ömer el-Lamtuni'dir. Ondan sonra ünlü cihangir Yusuf ibnu Tasfin bu devletin basina geçmistir. Devletin sinirlarinin genislemesinde, Kuzey Afrika Müslümanlari arasinda birligin saglanmasinda Yusuf ibnu Tasfin'in önemli rolü olmustur. Murabitlar 1147 yilina kadar ayakta kalabildiler. Bu tarihten sonra Muvahhidlerin hâkimiyeti altina girdiler. Muvahhidlerin hâkimiyeti de 1269'a kadar sürdü. Muvahhidlerin dagilmasindan sonra bölgeye yine küçük devletler, emirlikler hâkim oldu. Meriniler (1197 - 1550), Vattasiler 1470 - 1550), Sa'di Serifleri (1509 - 1660), Filali Serifleri (1640'tan itibaren) Muvahhidlerin dagilmasindan sonra bölgede hâkimiyet sürmüs olan yönetimlerdir. Bunlardan Meriniler, Muvahhidler dagilmadan önce kurulmustu ve Fas'in az bir bölümü üzerinde hüküm sürüyorlardi. Merinilerle Muvahhidler arasinda bir çekisme de olmustur. Ancak Muvvahhidlerin son zamanlarina dogru ortaya çikan iç kavgalar Merinilerin isine yaradi ve onlarin dagilmalarindan sonra da topraklarinin bir kismini ele geçirdiler. Vattasilerin hüküm sürdükleri dönemde Portekizli ve Ispanyali sömürgeciler Fas topraklarina saldirilar düzenlediler. Bu saldirilar sonunda Portekizliler Fas'in Atlas Okyanusu kiyilarini ele geçirdiler. Sa'di Serifleri Portekizli isgalcilere karsi mücadele ettiler ve 1578'de gerçeklestirilen Vadiyyu'l-Mehazin savasi sonrasinda isgal altindaki topraklari geri aldilar. Filali Serifleri yönetimi daha Sa'di Serifleri'nin Fas'in bir bölümü üzerindeki hâkimiyetleri devam ederken kurulmustur. Filaliler'le Sa'diler arasindaki mücadeleyi sonuçta Filaliler kazandilar ve 1660'ta Sa'dilerin hâkimiyetine tamamen son vererek bütün Fas topraklarini ele geçirdiler. Bugün Fas'ta yönetimi elinde tutan kraliyet ailesi bu Filali sülalesinden gelmektedir. 1830'da Cezayir'i isgal eden Fransiz sömürgeciler Fas topraklarini da isgal edebilmek için çesitli girisimlerde bulundular. Ancak bazi çikarlari dolayisiyla Alman sömürgeciler buna engel oldular. Buna ragmen Fransizlar 30 Mart 1912'de imzalanan Fas anlasmasina dayanarak Fas topraklarini isgal ettiler. Öte yandan Ispanya da Fas üzerinde hak iddia etti ve 27 Kasim 1912'de ülkenin kuzeyde Akdeniz kiyisindaki kesimini isgal etti. Fransiz isgali sirasinda Fas'in krali Filali sülalesinden Sultan Abdülhafiz'di. Isgalci Fransizlar 7 Ekim 1912 tarihinde onu kralliktan uzaklastirarak yerine yine Filali sülalesinden Ebu'l-Mehasin Yusuf'u geçirdiler. Ancak asil yönetim Fransizlarin tayin ettigi genel valinin elindeydi. Kral da ona bagli olarak çalismak zorundaydi. Fransizlar Fas Müslümanlarinin birlik ve bütünlügünü bozmak amaciyla bazi Berberi kabilelerini diger Müslümanlardan ayirarak onlara kismi özerklik verdiler. Bir yandan da Berberiler arasinda propaganda yaparak onlari Islâm öncesi geleneklerine döndürmeye ve bu yolla Islâm'dan uzaklastirmaya çalisiyorlardi. 27 Ocak 1927'de Ebu'l-Mehasin Yusuf'un vefati üzerine yerine oglu IV. Muhammed geçti. 1940'lardan sonra Fas'ta bagimsizlik hareketi güç kazanmaya basladi. Bagimsizlik mücadelesine öncülük etmek amaciyla kurulan Istiklal Partisi 1944'te isgalcilerden ülkelerini terk etmelerini ve Fas'a bagimsizlik vermelerini istediler. Fransiz isgalcilerin bu istege cevabi Istiklal Partisi'nin ileri gelenlerini tutuklamak oldu. Ancak bu olaydan sonra halkin bagimsizlik mücadelesine destegi artti. Sultan IV. Muhammed de Fransizlara karsi tavir alarak bagimsizlik mücadelesinin yaninda yer alma geregi duydu. Bunun üzerine Fransizlar, 20 Agustos 1953'te IV. Muhammed'i sürgüne göndererek yerine amcasi Muhammed'i tahta geçirdiler. Ancak halk Fransizlarin tayin ettigi krali benimsemedi ve Fransizlar 17 Kasim 1955'te IV. Muhammed'i Fas'a geri getirerek yeniden tahta geçirdiler. Sonuçta 2 Mart 1956'da Fransiz isgalciler Fas'tan çekilerek bu ülkenin bagimsizligini tanimak zorunda kaldilar. 29 Ekim 1956'da Ispanyollar kuzeyde isgal altinda tuttuklari bölgelerin bir bölümünden çekildiler. Ispanyollar Fas'in bazi sehirlerini hâlâ isgal altinda tutmaktadirlar. (Bu konuda "Dis problemler" kismina bkz.) Fransizlarin çekilmesinden sonra Sultan IV. Muhammed ülke yönetimiyle ilgili yetkileri ele aldi. Onun yönetimi 26 Subat 1961'e kadar sürmüstür. Bu tarihte onun vefat etmesi üzerine yerine oglu II. Hasan geçti.


II. Hasan hem Bati'yla hem de Israil isgal devletiyle yakin iliski içinde olan biriydi. Kendisine yakistirdigi "emiru'l-mü'minin" sifatini degisik sekillerde istismar ediyordu. Örnegin birileri Fas'ta Allah'in kanunlarinin uygulanmasi için siyasi ve kültürel çalisma baslattiginda: "Ben mü'minlerin emiriyim. Dolayisiyla Allah'in kanunlarini uygulama yetki ve yükümlülügü bendedir. Siz kim oluyorsunuz?" diyerek onlari tasfiye etmeye çalisiyordu. Bunu diyordu ama: "Madem Allah'in kanunlarini uygulama yetki ve yükümlülügü sendedir, öyleyse bu yükümlülügünü her türlü hileden ve nifaktan uzak bir sekilde yerine getir" diyenleri de hapislerde süründürüyordu. Örnegin Fas'ta hayli etkili olan Adalet ve Ihsan Cemaati'nin lideri Abdüsselam Yasin'i "Ya Islâm ya da Tufan" baslikli bir açik mektup yazdigindan dolayi "delirmekle" itham ederek hapse attirmisti. Oysa mektup krala sadece görevini yani kendisinin "bu benim görevimdir" derken kastettigi seyi hatirlatiyordu.
II. Hasan yönetimi altindaki yahudi azinliga ve Israil'e özel bir muhabbet duyarken Islam Konferansi Örgütü'nün Kudüs Komitesi'ne baskanlik ediyordu. Bu ikisi birbirine ters görünüyor, ama bu, II. Hasan'in sinsi bir ayarinin yansimasiydi. Büyük bir ihtimalle IKÖ Kudüs Komitesi baskanligini, kendisinin ülkesinde yahudi azinlikla olan özel iliskilerini ve siyonist isgal devleti lehine yürüttügü birtakim faaliyetlerini kamufle etmek için üstlenmisti.
Israil'i insan gücü yönünden en çok besleyen ülke Fas'tir. Çünkü Israil kurulduktan ve Filistinli Müslümanlarin topraklari siyonistler tarafindan isgal edildikten sonra bu topraklara en fazla yahudi göçü Fas'tan oldu. Çesitli kaynaklarda Fas'tan Filistin topraklarina 600 binden fazla yahudinin göç ettigi ifade edilmektedir. Bu konunun basite alinmamasi gerekir. Çünkü Israil'in kurulus amaci zaten dünyanin degisik yörelerine dagilmis olan yani onlarin deyimleriyle diaspora hayati yasayan yahudileri belli bir bölge üzerinde toplamakti. Hem bu amacin gerçeklesmesi hem de Israil'in insan potansiyeli yönünden desteklenmesi için yahudi göçü büyük önem tasiyor. Yahudi göçü Filistinlilere ise tam tersi bir sekilde etki yapmaktadir. Çünkü göç eden her yeni yahudi için yerlesim birimi insasi, toprak temini, is imkani saglanmasi ve müreffeh hayat imkanlarinin bahsedilmesi gerekiyor. Bu ise Filistinli Müslümanlarin topraklarinin gasp edilmesiyle, is imkanlarinin ve diger dünyevi imkanlarinin ellerinden alinmasiyla oluyor. Bu açidan Kral II. Hasan siyonist isgal devletini sadece insan potansiyeli yönünden desteklemekle kalmamis ayni zamanda dolayli bir sekilde Filistinlilere zulmetmistir.


Israil isgalinin mesrulastirilmasina giden ihanetler zincirinde hâlâ en büyük halka olarak göze çarpan Camp David anlasmasinin asil mimari Fas krali II. Hasan'dir.
Fikir babaligini Israil'in eski Disisleri bakani ve basbakani Simon Perez'in yaptigi "Ekonomik Yönden Büyük Israil" tezinin pratige geçirilmesi çabalarina da Arap dünyasindan en önce kral II. Hasan yardimci olmustur. Onun öncülügünde Fas'in Kazablanka (ed-Daru'l-Beyza) sehrinde gerçeklestirilen Ortadogu ve Kuzey Afrika Ülkeleri I. Ekonomik Isbirligi Zirvesi söz konusu tezin hayata geçirilmesi yönünde atilmis bir ilk adim niteligi tasiyordu.
Kral II. Hasan'in 22 Temmuz 1999'da vefat etmesi üzerine yerine oglu Sidi Muhammed (VI. Muhammed) geçti.
#1 - Aralık 16 2006, 18:05:49

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.