Alternatifim Cafe

Kitap Özeti(acilllll)

Discussion started on Ödev

ya arkadaşlar Cengiz Aytmatov'un "Gün Olur Asra Bedel" isimli kitabının özeti lazım.çooooooooooq acil
#1 - Aralık 05 2006, 19:19:38

Kitabı okumustum yaklasık 450sayfalık bır kıtaptı.Özetini bulabilirmisin bilmiyorum ama okumayı denesen fena olmaz bence...
#2 - Aralık 05 2006, 19:27:56

C_R_A_Z_Y

Romanın Özeti

 


"Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir...gider gelirdi.. Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı Özek uzar giderdi. Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı. Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider, gelirdi..."

Aytmatov'un çok tanınan eserlerinden biri olan "Gün Olur Asra Bedel", diğer adıyla "Gün Uzar Yüzyıl Olur" esas itibarıyla Sovyetler Birliği döneminde yaşanan sosyal ve kültürel sorunların bir öz eleştirisidir. Aytmatov, romanında, geçmişin efsaneleriyle geleceğin bilim kurgusunu harmanladığı çok özel bir teknik uygulamıştır.

Çağdaş romancılığın başyapıtlarından biri olan Gün Olur Yüzyıl Olur, aslında yalın bir kurguya dayalıdır. Uçsuz bucaksız bozkırların kuş uçmaz kervan geçmez köşelerinin birinde, belki ayda bir trenin geçtiği istasyonda görevli iki arkadaştır, Yedigey ve Kazgangap.

Aytmatov romanında, sıradan bir yaşamdan, ulusal ve toplumsal sorunlara gönderme yapar.Yer, Sarı Özek bozkırıdır...Kırgızistan'ın uçsuz bucaksız bozkırlarının birinde Sarı Özek'teki basit ve tekdüze bir yaşamın; demiryolcu Yedigey'in, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri arkadaşı ve en yakın dostu Kazangap'ı, vasiyeti üzerine, atalarından miras kaldığına inandığı ve kutsal bildiği Sarı Özek bölgesinde bir mezarlığa gömmek istemesinin ve bu süreçte yaşadığı çelişkilerin öyküsüdür. Çevre ve kişiler, bize pek yabancı olmayan, Orta Anadolu bozkırlarının ve halkının adeta bir kopyasıdır.

Aytmatov'un yapıtlarında başlangıç, aynı zamanda bitiştir. Başlayan her şey biter, biten her şey de yeni bir başlangıçtır. Zamanın erdiği bozkırlarda, gün, yüzyıl kadar uzun; geçen yüzyıllar ise bugün kadar yakındır aslında. Aytmatov tren raylarının sonsuzluğa uzayıp giden kıvrımları arasında yiyecek arayan bir tilkinin yaşadıklarını adeta empatik yaklaşımla yaşatır bizlere.

Kazgangap, sağlığında, Kırgız efsanelerinin birinde adı geçen Nayman Ana türbesinin yer aldığı Ana Beyit bölgesine gömülmek istediğini söylemiştir.
Her şey, bir devenin sırtında Ana Beyit mezarlığına yol alan cenaze konvoyunun en önünde giden Yedigey'in bilincinde oluşur ve gelişir. Sarı Özek'teki istasyondan kutsal mezarlığa giden cenaze konvoyunun başını çeken Yedigey, can dostu Kazgangap'la yaşadıklarını, bu kısa yolculuk sırasında geri dönüşlerle bilinç üstüne çıkarır. Romanın ilerleyen sayfalarında, anlatılanların, bu yolculuk boyunca tahayyül edilenlerin ürünü olduğu ortaya çıkar. Yedigey, koca ömrü, bir güne hatta saatlere sığdırır; geçmişin, şu anın ve geleceğin aynı şey olduğunu, deve sırtındaki bilinç akışlarında yaşar ve yaşatır.

Gün Olur Yüzyıl Olur, dönemin yönetim anlayışına, Stalin diktatörlüğüne eleştirel bir bakış getirir. Bu eleştirel bakış, devlet kademelerinde görev yapan kişilere olumsuz karakterler çizilmesiyle kendisini gösterir. Roman kahramanlarında Sabitcan, bozkırın karşısında şehri, sıradan Kırgızın karşısında ise yönetime yakın, toplumsal yabancılaşmaya örneği temsil eder. Aytmatov'un yapıtlarında olumsuz kişilerin şahsında, sistemin yozlaşmış uygulamaları, üstü kapalı da olsa acımasızca eleştilir.

Yedigey, can dostu Kazgangap'ın naaşını vefa borcunu ödemek üzere küçük bir cenaze konvoyuyla Ana Beyit'e götürmektedir. Ancak, destan kahramanı Nayman Ana'nın mezarının bulunduğu Ana Beyit'te, Sovyet yönetimince bir uzay üssü kurulmuştur.

Cengiz Aytmatov, romanında "mankurt" kavramını bir sosyoloji terimi yapacak derecede çarpıcı sosyolojik saptama yapar. Mankurt, Aytmatov'dan sonra, geçmişini unutmuş, bedeniyle ve ruhuyla karşı tarafın buyruğu altına girmiş, yeni efendisine yaranmak için kendi değerlerine, ailesine ihanet edenlerin ortak adıdır.

Nayman Ana, mankurt olan oğlunu kurtarmaya çalışan, umut ve korku dolu bir yürekle çalkalanan bir Kırgız anasıdır. Onun mücadelesi, trajediyle bitse de, sonraki yüzyıllarda yaşanacaklara âdeta geçmiş çağlardan, ötelerden bir uyarıdır.

Kırgız ananın trajedisi, bulduğu sandığı bir anda, oğlunun okuyla öldürülmesiyle, efsaneden modern topluma bir projeksiyon tutar. Tarihsel mankurtlaşma, aslında, modern zamanlarda yaşanan mankurtlaşmanın iz düşümüdür âdeta.

Gün Uzar Yüzyıl Olur'da geçmiş ile şu an, gerçekler ile destanlar iç içedir. Juan Juanlar, Sarı Özek bozkırında yaşayan Naymanların topraklarını istilâ eder. Tutsak aldıkları Nayman gençlerinin kafalarına yaş deve derisinden bir başlık geçirirler. Güneş altında kurumaya ve daralmaya başlayan deri, esirlere korkunç acılar verir. Tutsaklar bu işkencenin sonunda ya ölürler ya da mankurtlaşırlar yani belleklerini ve bilinçlerini yitirirler. Juan Juanlar, tutsakların anılarını belleklerinden silmekle, insanlığın bilincini yok etmekle insanlık onurunu ayaklar altına almayı başarmış (?) bir topluluktur.

Mankurtlaşan tutsak artık efendisinden başkasını tanımaz. Ne anasını, ne babasını, ne de bir başka şeyi hatırlar. Ağzı var, dili yoktur artık; isyanı ve itaatsizliği hiç düşünmeyen tek varlıktır yeryüzünde.,

Yedigey'in Kazgangap'ı gömmek istediği yer, Nayman Ana'nın mezarı artık uzay üssüdür. Romanda yerleşik sistemin değerlerini simgeleyen Kazgangap'ın oğlu Sabitcan ise babasının cenazesine dahi zorla gelmiştir; herhangi bir sorun çıkmadan bir an önce törenin bitmesini ve şehre dönmeyi istemektedir.

Üsse yaklaşan cenaze konvoyunu durduran nöbetçiler, buranın askerî bölge olduğunu söyleyerek cenaze konvoyunun Ana Beyit'e girmesine izin vermek istemezler. Tartışma sürerken Nöbetçi subay gelir. Nöbetçi subay Kırgız kökenli bir delikanlıdır. Kendi halkından bir muhatapla karşılaşan Yedigey sorunu çözeceği inancıyla konuyu açıklamaya başlar. Nöbetçi subayın cevabı çok kısa ve çarpıcıdır: "Yoldaş, Rusça konuş" . Yedigey afallayarak niçin Kırgızca konuşmadığını sorar. Kırgız subay görevde olduğunu, görevde iken Kırgızca konuşamayacağı cevabını verir.

Konvoy çaresizlik içinde, kutsal topraklardan uzaklaşır. Yedigey başka bir yerde cenazeyi yaparak gömer; ancak Kırgız geleneklerini, tam olarak bilmeden ve uygulayamadan gömmek onu çok rahatsız etmiştir.

Aytmatov, baskıcı bir rejimin yerel ve ulusal değerleri silmeye çalıştığı bir zamanda alegrofik imgelerle ulusal kimliğini örten perdeyi aralamayı bilmiş, toplumsal sorunları ve bu sorunların derin yapılarını zamanın gündemine taşıma olanağını yaratmış ve romanlarıyla insanlığın hizmetine sunmuştur.
#3 - Aralık 05 2006, 19:32:11

Kitabı okumustum yaklasık 450sayfalık bır kıtaptı.Özetini bulabilirmisin bilmiyorum ama okumayı denesen fena olmaz bence...
kitabı okumayı denedim ama hoca özeti yarına isteyince 350 sayfayı tek akşamda nasıl okucaımı düşünüorm
Romanın Özeti

 


"Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir...gider gelirdi.. Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı Özek uzar giderdi. Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı. Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider, gelirdi..."

Aytmatov'un çok tanınan eserlerinden biri olan "Gün Olur Asra Bedel", diğer adıyla "Gün Uzar Yüzyıl Olur" esas itibarıyla Sovyetler Birliği döneminde yaşanan sosyal ve kültürel sorunların bir öz eleştirisidir. Aytmatov, romanında, geçmişin efsaneleriyle geleceğin bilim kurgusunu harmanladığı çok özel bir teknik uygulamıştır.

Çağdaş romancılığın başyapıtlarından biri olan Gün Olur Yüzyıl Olur, aslında yalın bir kurguya dayalıdır. Uçsuz bucaksız bozkırların kuş uçmaz kervan geçmez köşelerinin birinde, belki ayda bir trenin geçtiği istasyonda görevli iki arkadaştır, Yedigey ve Kazgangap.

Aytmatov romanında, sıradan bir yaşamdan, ulusal ve toplumsal sorunlara gönderme yapar.Yer, Sarı Özek bozkırıdır...Kırgızistan'ın uçsuz bucaksız bozkırlarının birinde Sarı Özek'teki basit ve tekdüze bir yaşamın; demiryolcu Yedigey'in, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri arkadaşı ve en yakın dostu Kazangap'ı, vasiyeti üzerine, atalarından miras kaldığına inandığı ve kutsal bildiği Sarı Özek bölgesinde bir mezarlığa gömmek istemesinin ve bu süreçte yaşadığı çelişkilerin öyküsüdür. Çevre ve kişiler, bize pek yabancı olmayan, Orta Anadolu bozkırlarının ve halkının adeta bir kopyasıdır.

Aytmatov'un yapıtlarında başlangıç, aynı zamanda bitiştir. Başlayan her şey biter, biten her şey de yeni bir başlangıçtır. Zamanın erdiği bozkırlarda, gün, yüzyıl kadar uzun; geçen yüzyıllar ise bugün kadar yakındır aslında. Aytmatov tren raylarının sonsuzluğa uzayıp giden kıvrımları arasında yiyecek arayan bir tilkinin yaşadıklarını adeta empatik yaklaşımla yaşatır bizlere.

Kazgangap, sağlığında, Kırgız efsanelerinin birinde adı geçen Nayman Ana türbesinin yer aldığı Ana Beyit bölgesine gömülmek istediğini söylemiştir.
Her şey, bir devenin sırtında Ana Beyit mezarlığına yol alan cenaze konvoyunun en önünde giden Yedigey'in bilincinde oluşur ve gelişir. Sarı Özek'teki istasyondan kutsal mezarlığa giden cenaze konvoyunun başını çeken Yedigey, can dostu Kazgangap'la yaşadıklarını, bu kısa yolculuk sırasında geri dönüşlerle bilinç üstüne çıkarır. Romanın ilerleyen sayfalarında, anlatılanların, bu yolculuk boyunca tahayyül edilenlerin ürünü olduğu ortaya çıkar. Yedigey, koca ömrü, bir güne hatta saatlere sığdırır; geçmişin, şu anın ve geleceğin aynı şey olduğunu, deve sırtındaki bilinç akışlarında yaşar ve yaşatır.

Gün Olur Yüzyıl Olur, dönemin yönetim anlayışına, Stalin diktatörlüğüne eleştirel bir bakış getirir. Bu ele??tirel bakış, devlet kademelerinde görev yapan kişilere olumsuz karakterler çizilmesiyle kendisini gösterir. Roman kahramanlarında Sabitcan, bozkırın karşısında şehri, sıradan Kırgızın karşısında ise yönetime yakın, toplumsal yabancılaşmaya örneği temsil eder. Aytmatov'un yapıtlarında olumsuz kişilerin şahsında, sistemin yozlaşmış uygulamaları, üstü kapalı da olsa acımasızca eleştilir.

Yedigey, can dostu Kazgangap'ın naaşını vefa borcunu ödemek üzere küçük bir cenaze konvoyuyla Ana Beyit'e götürmektedir. Ancak, destan kahramanı Nayman Ana'nın mezarının bulunduğu Ana Beyit'te, Sovyet yönetimince bir uzay üssü kurulmuştur.

Cengiz Aytmatov, romanında "mankurt" kavramını bir sosyoloji terimi yapacak derecede çarpıcı sosyolojik saptama yapar. Mankurt, Aytmatov'dan sonra, geçmişini unutmuş, bedeniyle ve ruhuyla karşı tarafın buyruğu altına girmiş, yeni efendisine yaranmak için kendi değerlerine, ailesine ihanet edenlerin ortak adıdır.

Nayman Ana, mankurt olan oğlunu kurtarmaya çalışan, umut ve korku dolu bir yürekle çalkalanan bir Kırgız anasıdır. Onun mücadelesi, trajediyle bitse de, sonraki yüzyıllarda yaşanacaklara âdeta geçmiş çağlardan, ötelerden bir uyarıdır.

Kırgız ananın trajedisi, bulduğu sandığı bir anda, oğlunun okuyla öldürülmesiyle, efsaneden modern topluma bir projeksiyon tutar. Tarihsel mankurtlaşma, aslında, modern zamanlarda yaşanan mankurtlaşmanın iz düşümüdür âdeta.

Gün Uzar Yüzyıl Olur'da geçmiş ile şu an, gerçekler ile destanlar iç içedir. Juan Juanlar, Sarı Özek bozkırında yaşayan Naymanların topraklarını istilâ eder. Tutsak aldıkları Nayman gençlerinin kafalarına yaş deve derisinden bir başlık geçirirler. Güneş altında kurumaya ve daralmaya başlayan deri, esirlere korkunç acılar verir. Tutsaklar bu işkencenin sonunda ya ölürler ya da mankurtlaşırlar yani belleklerini ve bilinçlerini yitirirler. Juan Juanlar, tutsakların anılarını belleklerinden silmekle, insanlığın bilincini yok etmekle insanlık onurunu ayaklar altına almayı başarmış (?) bir topluluktur.

Mankurtlaşan tutsak artık efendisinden başkasını tanımaz. Ne anasını, ne babasını, ne de bir başka şeyi hatırlar. Ağzı var, dili yoktur artık; isyanı ve itaatsizliği hiç düşünmeyen tek varlıktır yeryüzünde.,

Yedigey'in Kazgangap'ı gömmek istediği yer, Nayman Ana'nın mezarı artık uzay üssüdür. Romanda yerleşik sistemin değerlerini simgeleyen Kazgangap'ın oğlu Sabitcan ise babasının cenazesine dahi zorla gelmiştir; herhangi bir sorun çıkmadan bir an önce törenin bitmesini ve şehre dönmeyi istemektedir.

Üsse yaklaşan cenaze konvoyunu durduran nöbetçiler, buranın askerî bölge olduğunu söyleyerek cenaze konvoyunun Ana Beyit'e girmesine izin vermek istemezler. Tartışma sürerken Nöbetçi subay gelir. Nöbetçi subay Kırgız kökenli bir delikanlıdır. Kendi halkından bir muhatapla karşılaşan Yedigey sorunu çözeceği inancıyla konuyu açıklamaya başlar. Nöbetçi subayın cevabı çok kısa ve çarpıcıdır: "Yoldaş, Rusça konuş" . Yedigey afallayarak niçin Kırgızca konuşmadığını sorar. Kırgız subay görevde olduğunu, görevde iken Kırgızca konuşamayacağı cevabını verir.

Konvoy çaresizlik içinde, kutsal topraklardan uzaklaşır. Yedigey başka bir yerde cenazeyi yaparak gömer; ancak Kırgız geleneklerini, tam olarak bilmeden ve uygulayamadan gömmek onu çok rahatsız etmiştir.

Aytmatov, baskıcı bir rejimin yerel ve ulusal değerleri silmeye çalıştığı bir zamanda alegrofik imgelerle ulusal kimliğini örten perdeyi aralamayı bilmiş, toplumsal sorunları ve bu sorunların derin yapılarını zamanın gündemine taşıma olanağını yaratmış ve romanlarıyla insanlığın hizmetine sunmuştur.

çoq çoq çoq teşekkür ederimm :cicek :cicek :cicek :)
#4 - Aralık 07 2006, 20:26:54

Bizede bu sene hoca okuttu kitabı bende birazını okudum ama buraya konu açmadan önce google da bi aratsaydında özetini bulurdun...
#5 - Aralık 08 2006, 17:13:45

inanmıyorum ben bu başlığı niye daha önce görmedimm..
bugün bu kitaptan sözlü vardı bzim.öğretmenler anlaştı mı nedir bu kitap üzerinde herkes aynı şeyi okuyor.  :4

not:bunu okuyanların cengiz hana küsen bulutu da okumaları önerilirmiş.

bi not daha:özet faan boş işler bunlar.bence adam gibi okunması grek çünkü gerçekten adam gibi bir kitap.özetle harcamayın güzelim kitabı ben beğendim,ufkunuzu açar  ;)
#6 - Aralık 08 2006, 17:52:42
« Son Düzenleme: Aralık 08 2006, 18:21:37 Gönderen: california »
give me something to kill the pain
there is no tomorrow and no today
my soul is not for eternity
...and i know i will fade away in memories

öğretmenler anlaştı mı nedir bu kitap üzerinde herkes aynı şeyi okuyor.  :4

MEB 100 temel eser seçmiş ama içinde güzel kitaplar yokmuş oyüzdne hemen hemen her hoca aynı kitapları seçiyo  :)
#7 - Aralık 08 2006, 18:11:39

tesekkür ederim aydınlandım. :D demek ki hocalar anlamıs bunun güzel kitap oldunu.ben de bi tek bizim hoca düşünüyor,biz özeliz sanmıstım. :P
özeti de okusam iyi olurdu da,geçti onun sırası artık okudum.gerçi özet olsa da okucaktım zaten. :sizo
#8 - Aralık 08 2006, 18:23:39
give me something to kill the pain
there is no tomorrow and no today
my soul is not for eternity
...and i know i will fade away in memories

kerem ile aslıyı da okumanızı ıstedıler mı?
 :muhah

 :kop sonu çok komik de oyuzdne sordum ben okurken kopmustum  kioptum
#9 - Aralık 08 2006, 18:29:25

yok ama belki isterler.şimdi cengiz hanla küsen buluttayızzaman göstercek ilerde nolur  (6)
zaten bu gün olur asra bedel de de öyle ahım şahım bir son yoktu.e buy muydu o kadar okuduk güzel güzel de anlatmıssın ama o uzay üssüne noldu şimdi diye kaldım bitince ben.hatta ya bunun başka sayfası yok mu diye bittiğine bile şaşırdım.
#10 - Aralık 08 2006, 18:32:23
give me something to kill the pain
there is no tomorrow and no today
my soul is not for eternity
...and i know i will fade away in memories

zaten bu gün olur asra bedel de de öyle ahım şahım bir son yoktu.e buy muydu o kadar okuduk güzel güzel de anlatmıssın ama o uzay üssüne noldu şimdi diye kaldım bitince ben.hatta ya bunun başka sayfası yok mu diye bittiğine bile şaşırdım.

aynı şey bendede olmuştu kitabı bitirince bu kadar mı yani noldu şimdi devamı yok mu diye kalmıştım ama güzel kitaptı yinede
#11 - Aralık 08 2006, 18:45:58
Suskun bir tutkuyum ben.
Evde ocaksızım, savaşta kılıçsız.
Ve de hastayım kendi gücümden.

kioptum Dayanamıyorum Kerem ile Aslı 'yı anlatcam  kioptum

Şimdi bildiğiniz gibi bunlar birbirlerini seven iki kişi.Kerem'in babası bir ülkede han Aslının babası ise bu hanın yanında çalışan bir keşiş( eski dilde rahiplere deniliyomuş).Bu han yani Kerem'in babası halkı tarafındna çok seviliyo fakat yüzü hiç gülmüyo çünkü bu hanın erkek çocuğu olmuyo.
Hanın sağ kolu olan ( Aslının babası ) hizmetli hana derdını soruyo ve han da anlatıyor.Sonra bu hizmetli yani keşiş hanı memnun etmek için sarayın bahcesini düzenliyor ve cennet bahcesine dönüştürüyor.Sonra Keşişin eşiyle hanın eşi bu bahçeye birer fidan dikiyolar ama niyet ederek.Çocuk istiyo ikiside.Aradan yıllar geçiyo bu fidanların dalında elma ve armut( tam hatırlamıyorum) oluyo.Hanın ve keşişin eşi bunu gorunce anlıyolar çocukalrının olacaklarını ve orada dıyorkı hanın eşi ''bnm oglum senın kızın olursa kızını bana verırmısın'' dye kabul edıyolar anlasıyolar fılan yıllar sonra Aslı ile Kerem doguyo...
Yıllar bırbırını kovalıyo fılan keşiş ve eşinin içine kurt dusuyo.Çünkü han ve eşi oğullarını yanı keremı aslıyla evlendırmeyı dusunuyo ama keşiş ve eşi bunu ismeıyo cunku kızlarının musluman bırıyle evlenmesını ıstemıyolar kendılerı hrıstıyan oldukları ıcın...

Neyse sehırden göç edıyolar kerem de aslı da buyuyo genc oluyo ama bırbırlerını bı ker ebıle gormemısler bu yasa kadar.( atlıyorum yoksa cok uzun surcek :D )
Kerem aslıyı bulma cabalarına gırıyo ır cok ulkeyı bır cok sehrı dag tepe gezıyo aslıyı arıyo ve yıllar sonra bkluyo.Bu sefer de Aslının ailesi problem oluyo bir şekilde aslının ailesini ikna ediyolar ve evlemelerini saglıyolar. Düğün günü aslının babası keşiş aslına bir hediye veriyo.Uzun bir gömlek ama bu gömlek büyülü...
Aslının keremle evlenmesını istemedii için aslıyı büyülüyo.Düğün bitiyo gerdek gecesi gelıyo Kerem hazırlanmaya baslıyo ( :kop ayrıntıları geçiyorum  :kop ) hazırlılar bıttıkten sonra aslının gomlegını çözmeye baslıyo ama bır terslık var çünkü aslının düğmeleri çözüldükce daha da baglaıyo...Bunu aslıya yapan babası keişiti işte :D adma piskopat kitapta daha neler yapıy gormelısınız :D
neyse kerem aslıya bıde sen dene fılan dıyo ama yok dugumlenıyo..
En sonunda kerem onlarca yılın vermıs oldugu hasretle bır AH cekıyo ağzından çıkan alev heryere yayılıyo bunu goren aslı ''alahım beni keremin bu aşk aleviyle yak '' diyo duası alevlere karısarak kabul oluyo.Aslının sacları ellleri gömlei(  :lol ) herşeyi yanmaya başlıyo.Heryer yanıyo düğünün yapıldıgı ev kerem keşiş ve ailesi hersey...
Böylece kerem bir gül bile koklayamadan bu hayata veda ediyo

THE END
 kioptum
#12 - Aralık 08 2006, 19:00:26
« Son Düzenleme: Aralık 08 2006, 19:02:45 Gönderen: S.B.K. »

hadi bağlanma olayını geçtim alevin her yanı yakması ayrı bi olay ya.bu arada zahmet olmus baya uğrasmıs yazmıssın  (6) okuturlar umarım bize de.
#13 - Aralık 08 2006, 19:10:53
give me something to kill the pain
there is no tomorrow and no today
my soul is not for eternity
...and i know i will fade away in memories

Yok cnm ne zahmetı yazarken kıtabın ıcındekı bazı komıklıkler de aklıma geldı kopmuş bir halde yazdım ne yazıdıgmı anlamadım bile.
 :lol
#14 - Aralık 08 2006, 19:31:37

güzelmiş bu aslı ile kerem (6) özellikle kerem'in aşkıyla yanıp kül olması bide beraberinde herşeyin yanması  :4 çok saol
#15 - Aralık 08 2006, 19:34:16
Suskun bir tutkuyum ben.
Evde ocaksızım, savaşta kılıçsız.
Ve de hastayım kendi gücümden.

Önemli değil  (6)
Ferhat ile Şirin de çok komik şirin hastalanıyo ferhat dagları delıp şirinin ıyılesmesı ıcın dagların ardındakı suyu almaya gıdıyo tabı bu 8 yıl fılan suruyo sırın coktan olmus artk evde kımse sırını hatırlamıyo partiler filan millet kopuşlarda ferhat da elinde bi bardak su saf saf etrafa bakıyo sonra bu aşk acısına dayanamayıp ölüyo ardındna şirin saglıklıyken ferhatla evlenmesıne karsı cıkanlar kendılerını suclu hıssedıyo onalrda kendılerını oldürüyo.

The END  kioptum

( arkadasım anlatmıstı )
#16 - Aralık 08 2006, 19:47:15

bu ne ya hikayelerin modern verisyonu falan mı  :hönk
#17 - Aralık 08 2006, 19:48:34
give me something to kill the pain
there is no tomorrow and no today
my soul is not for eternity
...and i know i will fade away in memories

ya tabiki de böyle değil ben abarttım biraz modernize ettim :P
 :nanik
( sadece frhat ile şirin için geçerli tabi (6) )
#18 - Aralık 08 2006, 19:56:38

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.