22 MB gibi pek de küçük olan demoyu indirdikten sonra, oyunu basit bir şekilde kuruyorsunuz. P4 2.4 GHz işlemci, 256 MB RAM, 128 MB ekran kartı ve 30 MB’lık boş disk alanı, İstanbul Hikâyeleri’nin teknoloji demosunu oynamanız için yeterli. Anonim olarak belirtilen muhteşem bir müzik ile açılıyor demo. Tamamen Türk ezgileri, kısa giriş videosu ile çok güzel bir uyumluluk gösteriyor. Karşınıza ilk önce İstanbul manzaralarının üzerine yazılı cümleler çıkıyor. Hemen burada bir şey söylemek lazım. Yazılarda kullanılan yazı karakteri hoş; ama yazıların okunmasını güçleştiriyor. Ne yazdığını tam olarak okuyabilmek için iki kez başlangıç demosunu izlemek zorunda kaldım. Ancak şunu da belirtmek lazım ki, oyun henüz yapım aşamasında olduğu için karşımıza bu demodan daha farklı ve geliştirilmiş bir oyun çıkacağından eminim. Ayrıca bir oyunun giriş demosunda Türkçe yazılar görmek, anlatılamayacak kadar hoş bir duygu. Madem yazıları okuyabilmek için iki kez giriş demosunu izledim, kısaca ne yazdığını özetleyeyim: İstanbul’un birçok medeniyet ve uygarlığa uzun zamanlar boyunca hizmet ettiğini ve bu medeniyetlerin hazinelerini barındırdığını, 2006 yılının ise bu hazineleri araştıranların karşılarına farklı şeyleri çıkaracağını sezdiren, el yazısı ile yazılmış cümleler ekranınızda belirip kayboluyor. Daha sonra bir teknoloji videosu başlıyor. Dağınık, masaların sandalyelerin devrilmiş olduğu bir oda. Telefon çalıyor, telesekretere bağlanıyor ve bir ses. O ses (Mikail Ceren) bizim artık kendimizi ve hayatımızı toparlamamız gerektiğini ve onunla buluşmamız gerektiğini söylüyor. Karşılaştığınız ilk video hareketsiz. Yani karakter hareketi yok. Ancak hareketli videoların iyi olacağına dair bir ipucu verecek nitelikte iyi. Bu videodan sonra bizi en çok ilgilendiren yere geçiyoruz, oyunun oynanabilir demosuna.
İlk başta grafikler gerçekten tatmin edici gelmedi. Fakat sonuçta bu bir demo. Var olmaya ve gelişmeye çalışan oyun sektörümüzde, oyuncu fikirleri de alınmalı, diyerek hazırlandığını düşünürseniz çok da fazla umursamıyorsunuz grafiklerin muhteşem olmayışını. Ancak şunu da söylemek lazım ki grafikler, kaplamalar ve çevre modellemeleri üzerinde daha çok çalışılması lazım. Mekanı dolaşmaya başladığınızda mekanın çok ruh sıkıcı bir yer olduğunu görüyorsunuz. Mekanlardaki yazılar Türkçe. Yıllardır “Don’t enter”, “Danger”, “Keep Out” yazılarını okuduktan sonra “Giriş Tehlikeli ve Yasaktır” yazısını ekranda görmek çok güzel bir duygu. Oyundaki karakterin düşünceleri, okuduğu yazılara tepki veriyor. Karakterimiz, Eski Ambar’ın duvarında yazan “Aklın varsa buralarda dolaşma... Onu da kaybedersin!” yazınsı görünce “Bu hiç hoşuma gitmedi.” şeklinde tepki veriyor ve bu alt yazı ile size gösteriliyor. Sol altta sağlık göstergeniz var ama bu ufak demoda sağlığınızı tehlikeye atacak bir olayla karşılaşmayacaksınız. Oyunun şaşkınlığıyla etrafı dolaşırken “Giriş Tehlikeli ve Yasaktır/İstanbul Büyük Şehir Belediyesi” yazan yere geldiğinizde, sizi yerinizden hoplatan ve “Bismillah” çektiren bir ağlama sesi başlıyor. Ne olduğunu şaşırıyorsunuz. Girişin, bir nesnenin yardımı olmadan mümkün olmadığını, ekranınızda beliren el şeklindeki simgeyi gördükten sonra, ekrana tıklayarak anlıyorsunuz. Tabii ekranınızda beliren Türkçe yazı bunu anlamanızı sağlıyor. Etrafı dolaşınca bir balta buluyorsunuz ve bu baltayı içeri girmek için kullanıyorsunuz. Baltayı kullandığınız anda ortaya çıkan ses, yine sizi korkutup telaşlandırıyor. Aniden çıkan sesler, sinirleri yıpratıcı efektler bizi oldukça etkileyecek gibi. Buraya kadar genel olarak bakıldığında, en çok göze çarpan ve etkileyici olan, Silent Hill serisinden de aşina olduğumuz insan üzerinde psikolojik baskı yapan ses efektleri. Bu ses efektleri de hafife alınmamalı. Ne de olsa korku oyunlarının can damarı, bel kemiği ses efektleridir. Demo boyunca müzik yok; ancak oyunun sitesinde yer alan müzik, eğer oyunun içinde de yer alacaksa, oldukça iyi olacağa benziyor.