Alternatifim Cafe

Göz Hastalıkları...

Discussion started on Sağlık

dark

Miyop, Hipermetrop ve Astigmat nedir?
Etiler AcıbademGöz Sağlığı Merkezi Direktörü Doç. Dr. Bozkurt Şener'in derlemelerinden alınmıştır....
Benim gibi göz problemi olanlara yardımcı olacağını düşündüm....

Miyopi nedir?

Miyopi, halk arasýnda "uzağı net görememe" olarak
biliniyor. 5 ile 18 yaş arası artan ciddi bir sorun.
Basit miyopi, toplumda yüzde 25 oranında görülüyor ve
düzeltmeyle tam görme kazanılır. Ara tip miyopide
düzeltme sonucu göz tamamen ya da tamamına yakın
şekilde görebiliyor. Bu tip sorunların yüzde 60'ında
retinayla ilgili sorunlar ortaya çıkıyor. Dejeneratif
miyopi ise ilerleyici miyopi ya da yüksek miyopi
olarak adlandırılıyor. Yüksek dereceli miyopların
yüzde 30'unda göz içi basıncı yüksek seyrediyor ya da
glokom göz tansiyonu gelişme riski vardır.

Neden uzağı göremiyoruz?

Neden çoğu zaman kalıtsaldır. Hastaların bir kýsmý iyi
göremediðinin farkýnda olmuyor. Yakını net gördükleri
için uzaklaştıkça cisimlerin netliklerini
kaybetmelerini doğal karşılıyorlar. Bunun sonucunda
da, kırma kusurları uzun süre fark edilmiyor.

Nasıl tedavi edilir?

Miyopi, hafif veya ileri derecede olabilir. Bu kusurun
tedavisi için gözlük, kontak lens, lasik (excimer
laser) ve cerrahi yöntemlere başvurulur.

Miyopi için kullanılan gözlük kalın kenarlı ve camın
ortası kalın olduğundan estetik problem de ortaya
çıkıyor. Kontak Lens, gözlüğe göre daha avantajlı
olmasının yanı sıra, alerji ve enfeksiyona yol
açabiliyor. Ayrıca, sürekli bakım gerektirmesi de bir
başka dezavantajı. Lazer ise korneanın yeniden
şekillenmesi esasına dayanıyor. Excimer lazer
uygulandıktan sonra kapakçık yeniden kapatılıyor.
İşlemin ardından, hasta ertesi gün normal yaşantısına
dönüyor. Bu işlem yeni teknoloji sayesinde ortalama 6
ile 8 dakika sürüyor.

Hipermetropi nedir?

Halk arasýnda "yakını görememe" olarak biliniyor.
Genelde neden kalıtsaldır. Yaş ilerledikçe uyum
yeteneği azaldığı için yakını ve uzağı görme sorunu
baş gösteriyor. Fakat gözde zorlanma olduğundan dolayı
bunun sonucunda gözün sulanması ve ağrıması gibi bir
takım komplikasyonlar da ortaya çıkar. Ağır ve çok
ağır hipermetrop ise her yaşta, hem uzağı hem de
yakını az görüyorlar. Hipermetroplarda kusur
genellikle iki gözde birden oluşur. Ancak, bazı
durumlarda sorun sadece tek gözde de gelişebiliyor.
işte, bu durumun özellikle çocukluk çağında hemen
tespit edilmesi gerekiyor.

Hipermetropi tedavi edilmezse ne olur?

Bu sorun erken teşhis edilmediği takdirde "göz
tembelliği" sorunu ortaya çıkıyor. Hipermetropinin
erken teşhis ve tedavisi özellikle çocuklarda çok
önemli. Çocukların göz numaraları saptanmalı, her iki
göz arasında ciddi bir derece farkı varsa, zayıf
olduğu bilinen göz, egzersizlerle çalıştırılmalıdır.
Dolayısıyla, her çocuğun sorunu olsun olmasın 2
yaşında mutlaka bir göz doktoru tarafından muayene
edilmesi gerekiyor. Ancak ailede bilinen bir göz
hastalığı, anne ve babada çok yüksek bir gözlük
derecesi varsa, rutin muayenelerin daha da erken
yaşlarda yapılması, çocuðun göz sağlığı açısından
önemli rol oynuyor.

Yakını net görememenin tedavisi yalnızca gözlük müdür?

Hipermetropi tedavisinde de yine gözlük, kontakt lens
ve lazer yönteminden yararlanılıyor. Bu kez görüntü
arkadan öne toplanmaya çalışıldığı için kenarları
ince, ortası kalın mercek kullanılıyor. Kontakt
lensin de aynı özellikleri taşıması gerekiyor.
Günümüzde hipermetropinin lazer tedavisindeki başarı
oranı yüzde 90'lara kadar yükseldi. Üstelik, artık 6 -
7 derecedeki ciddi hipermetropiler de rahatlıkla
tedavi edilebiliyor. Hipermetropinin tedavisinde de
miyopideki kriterler söz konusu. Yaklaşık 10 dakika
süren ameliyat işlemleri sırasında hasta hiçbir ağrı
ve acı hissetmiyor. Sadece gözüne ışığın geldiğini
fark ediyor.

Astigmat nedir?

Gözün kırıcı ortamlarında özellikle korneada değişik
meridyenlerdeki kırılma miktarının aynı olmaması
durumuna astigmatizma deniyor.

Düzensiz astigmatizma, korneada, keratit, kornea
ülseri ya da travmaya bağlı düzensizlikler olur.
Astigmada da neden genellikle kalıtsaldır.

Astigma olup olmadığýmızı nasıl anlarız?

Bulanık, çift görme ve gölgeli görme, baş ile göz
ağrısı, sık arpacık çıkarmak, kirpik dibi iltihabı
gibi belirtilerle ortaya çıkıyor. Ağır astigmatı olan
hastalar çevrelerindeki nesneleri çarpık ve bozuk
görüyor.

Astigmatın tedavi yöntemleri neler, çok alternatif var mı?

Düzenli astigmatizmanın tedavisinde gözlük, kontakt
lens ve artık tedavisi de uygulanabiliyor.İleri
astgmat hastalarında ise kornea nakli bile uygulanabiliyor.
#1 - Temmuz 05 2006, 04:42:11

miyopu biliyorum bir dergi almıştım orda sağlık bölümünde bahsediyorlardı...

paylaşımın için saol...
#2 - Temmuz 05 2006, 11:49:14
A&A         Seni ÇOK seviyorum!!!!   



                    asenaa....

allah kimseye miyop ne varmesin....
#3 - Temmuz 05 2006, 14:01:23

amin vermesin.
#4 - Temmuz 10 2006, 16:01:54
A&A         Seni ÇOK seviyorum!!!!   



                    asenaa....

!_By_Gizli_!

ARPACIK


TANIM:

Arpacık, etkilediği gözkapağı bezlerine göre ikiye ayrılır. Gözkapağının dışında kirpiklere bağlı yağ bezleri vardır. Bunlar, gözün yüzeyini koruyan yağı (sebum) salgılarlar. Bazen salgı bezi kanalı tıkanır ve içerde kalan bakteriler "dış" arpacığa neden olurlar.

Gözkapağının içinde ise, "meibom bezleri" denen bir dizi bez daha vardır. Bunlar da yağ bezleridir, ancak kirpiklerle bağlantılı değillerdir, gözkapağının arka yüzüne açılırlar. Burada oluşan bir tıkanıklık ve enfeksiyon da "iç" arpacığa neden olur.

Sık karşılaşılan bir sorundur. Nadiren cerrahi girişimler gerektirmekle birlikte, genellikle antibiyotik uygulamasıyla ve öteki basit yöntemlerle iyileştirilebilmektedir.

Arpacık daha çok, derileri kuru ve egzamaya eğilimlilerde görülür. Kepek ve pullanma bu koşullarda ortaya çıkar ve arpacık bunların etkisiyle oluşur. Diğer enfeksiyonlarda olduğu gibi, genel olarak beden sağlığının bozuk olması ve direnç düşüklüğü de arpacığın sık görülmesine neden olur.

Arpacık ortaya çıkmadan birkaç gün önce gözde kaşınma ve batma hissi başlar. Arpacık bir iki günde ortaya çıkar. Küçük, ağrılı bir nokta biçiminde başlar; sonra şişerek belirgin kırmızı bir püstül (içi irin dolu kabarcık) halini alır. Dış arpacık kolayca tanınır. Ama iç arpacığın görülmesi için gözkapağını dışa doğru çevirmek gerekir. Şişen meibom bezi gözkapağını gerdiğinden iç arpacık, dış arpacıktan daha ağrılıdır.

Arpacıkla birlikte gözkapağındaki ağrı ve batma hissi artar. Işık ağrıyı artırır (fotofobi) ve göz sürekli sulanır. Fotofobi, göz sulanması ve sürekli burnunu çekme, çocukta, kızamık gibi daha ciddi bir hastalığı akla getirebilir

Yeterince erken anlaşılırsa, antibiyotikli merhem ya da damlalar arpacık oluşumunu önleyebilir. Ancak, çoğunlukla tanıdan önce püstül(ağızlaşma) oluşur ve antibiyotikler etkisiz kalır. Tek tedavi, oluşan iltihabın boşalmasını sağlamaktır. Sıcak kompres, kan akımını artırıp gözkapağını yumuşatarak ağrıyı azaltır ve enfeksiyonun iyileşmesini kolaylaştırır. Basit bir sıcak kompres, tahta bir kaşığın çevresine pamuklu bir kumaş ya da pamuk sarıp sıcak suyun altına tutularak yapılabilir. Su dayanılabilir sıcaklıkta olmalı ve kaşık her seferinde kapalı göz üstünde en az 10 dakika tutulmalıdır. Dış arpacığın yerleştiği kıl kökü kolayca fark edilir. Kirpik bir cımbızla alınırsa, arpacık kendiliğinden boşalır, ağrı ve şişlik azalır.

İç arpacığın tedavisi daha zordur. Enfekte olan meibom bezi dışarı açılmaya çalışır ama kalın gözkapağını delemez. Sonunda akyuvarlar enfeksiyonun üstesinden gelir ve belirtiler ortadan kalkar ancak geride mikropsuz bir iltihap kisti kalır. Meibom kisti, gözkapağının altında ağrısız, küçük bir kitle halinde hissedilir ve ancak cerrahi girişimle çıkarılabilir. Lokal anestezi altında gözkapağı dışa çevrilerek kist alınır, çevresi temizlenir.

Gözü ovuşturmak, enfeksiyonu bulaştıracağı için zararlıdır. Kepeğin önlenmesi de önemlidir, çünkü arpacıkta rolü olduğu düşünülmektedir. Neden blefarit, yani gözkapağı iltihabı ise, uzun süreli antibiyotik tedavisi ve hafif kortizonlu damlalar etkili olabilir.
Birçok vakada neden bilinememektedir.
#5 - Mart 26 2007, 09:18:21

!_By_Gizli_!

Acil göz hastalıkları



GÖZ YARALANMALARINDA KORUNMA VE İLKYARDIM

Biliyor musunuz ki, göz yaralanmalarının (kazalarının) %90'ı önlenebilir. Yine biliyor musunuz ki göz kazalarının (yaralanmallarının) %45'ı ev oritamında olur. İster evde, ister okulda, ister işte, ister oyunda, nerede olursanız olun, görmenizi koruyacak her önlemi almalısınız. Bu küçük broşürde, gözlerinizi yaralanmalardan korumak için bazı öneriler vereceğiz. Elbette bir kaza olduğunda sorunu tek başınıza çözemeyebilirsiniz. 0 durumda en yakınınızdaki hekime başvurmanız gerekecektir. İlk yardım yapıldıktan sonra sorununuzu hekiminizle paylaşabilirsiniz.

Göz Yaralanmasından Korunma

Göz yaralanmasına bağlı görme kaıyıplarını önlemede ilk ve en önemli adım yaralanmayı engellemektir.

Evde ne yapalım?

Günlük yaşantımıızda kullandığımız pek çok madde gözle değdiğinde ciddi yanmalarlyanıklar yapar. 0 nedenle; spreyleri kullanırken (saç spreyi, sprey deodorant, spreyli temizlik araçları) Çok dikkatli olun ve gözünüze gelmemesi için çıkış deliğini dışarıya ve göz seviyesinden aşağıya ayarlayın.

* Kimyasal sıvılar , deterjanlar, amonyak türü maddelerin (temizlikte ve diğer amaçla kullanın) kulianma kılavuzlarını dikkatlice okuyun. Her kullarııştan sonra ellerinizi iyice yıkayın ki, göze bulaşma olmasın.

*Yağda kızartma yaparken, kızgın yağın sıçramasını önlemek için tencere ve tavaya kapak kullanın.

* Çok kuwetli kimyasal kullanmanız gerektiğinde göze teması engellemek için gözlük {mümkünse özel gözlük) kullanın..

*Güneş lambaları (ultraviyole) kullanırken opak camlı gözlük kullanın.

*Özellikle çocuklar çevrede iken bıçak, çatal gibi araçların kullanımına özen gösterin.

İşyerinde

Pek Çok cisim ummadığımız şekilde uçarak gözünüze çarpabilir ve göze zarar verir.

*İşinizde ####l ya da diğer parçacıkların göze çarpma riski varsa (marangoz, demirci) mutlaka özel iş gözlüğü kullanmalısınız.

*Kaynağa bakmak çok tehlikelidir. İşiniz bunu gerektiriyorsa özel gözlük kullanmalısınız.

*Tanımadığınız bir aleti kullanırken mutlaka kullanım kılavuzunu okumalı ya da yardım istemelisiniz.

*İşe başlarken "gözlerimi uçan parçacıklardan, dumandan, tozdan nasıl korurum?" diye düşünmelisiniz.

Çocuklarla

Uygun biçimde kullanimazsa pek çok oyun ve oyuncak göze zarar verebilir

*Çocuklara oyuncak seçerken yaşlarını ve sorumluluk alma derecelerini gözönünde bulundurun. Özellikle çat- pat, dart ve oyuncak tabancaları satın almayın. Ayrıca çocukların kağıt külah içinden üfleyerek uzağa fırlattıkları kağıt parçaları ile oluşturdukları bir oyun ülkemizde çok yaygındır. Bu kağıt parçalarının içine iğne koyabilmektedirler. Bu çok tehlikelidir. Bu oyunu yasaklamalısınız.

*Çocukların tehlikeli bir oyun oynadıklarını gördüğünüzde bunları engellemelisiniz: Kartopu gibi, sönmemiş kireç kalıntılarına taş atmak gibi, şişelerle koşmak gibi.

*Çocuklara makas gibi, kalem gibi tehlikeli olabilecek cisimleri nasıl kulianacaklarını öğretmelisiniz.

Bahçede/Tarlada

*Buğday başakları da dahil pek çok bitki çarptığında göze zarar verir. Özellikle dikenleri varsa. AIçak dallı ağaçların yanında dikkatli olunmalıdır.

*Odun kırma işlemi, fırlayan parçacıklar nedeniyle önemli bir yaralanma nedenidir. Özel dikkat belki de gözlük takılması gereklidir.

Havaifışek

Havaifişekler her yaş grubu için çok önemli bir göz yaralanması nedenidir.

*Patlayıcı olan türleri kullanılmamalıdır.

*Çocukların havaifişek ile ilişkisi olmamalıdır.

*Havaifışek atılırken yakınında olunmamalıdır.

Tüm öneriler bir uzun listeden kısa bir derlemedir. Biliniz ki; bir işi yaparken "gözü nasıl korurum?"diye düşünmeniz bile yeterli ve önemli bir önlemdir.

İLK YARDIM

İlk yardım ve hemen sonrası gerekli yere başvuru önemlidir.

Göze Birşey Kaçtığında

Asla gözünüzü oğuşturmayın. Üst göz kapağını kirpiklerden tutarak alt göz kapağının derinliklerine kaçan kaçan cismi hareket ettirecek ve birkaç kez göz kırpmak ile cisim gözden çıkacaktır. Gözlerinizi açıp soğuk suyla gözü yıkamanız da yararlı olur. Eğer çıkaramazsanız, uğraşmayın ve hekime başvurun.

Göze Sert BIr Çarpma Olmuşsa

*Ağrı ve şişmeyi önlemek için hemen, 15 dakika süreyle soğuk baskı uygulayın (buz ya da soğuk suya batırılmış havlu ya da bez parçası ile).

Göz ya da Kapaklarda Kesi Varsa

*Gözü gevşek olarak bandlayın ve hemen hekime başvurun. Asla baskı uygulamayın, gözü oğuşturmayın.

Kimyasal Yanıklar

Gözü hemen suyla yıkayın. Bu sırada göz kapaklarını açmanız gerekir. Başı temiz bir su kaynağının (kabın) içine sokup gözlerinizi açarak da yapabilirsiniz. Bu işlem en az 15 dakika sürmelidir. Bu arada gözün oynatılması (sağa-sola, yukarı-aşağı), iyice yıkanmasını sağlar. Kapama uygulamayın. Yıkadıktan sonra hekime başvurun.

UNUTMAYIN erken, doğru tedavi ile görme korunur ancak yine unutmayın ki, korunma ve ilk yardım Çok daha önemlidir.
#6 - Mart 26 2007, 09:18:58

!_By_Gizli_!

astigmatizm astigmat



Düzenli ve düzensiz olarak iki ana gruba yarılır. Gözün en kuvvetli ata merceği olan korneanın yuvarlak olması gerekirken oval ya da yamuk olması şeklinde özetlenebilir.

Bu şekilde nesnelerin görüntüsü görme noktası üzerine düşer, ancak bu görüntü oval ya da yamuk görüntüdedir. Aynı cismin bir kısmı net, bir kısmı bulanık olarak görünür. Beynin düzeltme mekanizmaları bozuk olan kısımları düzeltirken net olanlar bulanıklaşır ve baş ağrısı gelişir. Astigtamtizma baş ağrısının yaygın sebepleri arasındadır.

Miyop ve hipermetrop ile birlikte görülebilir. Bir gözdeki astigmatı belirlemek için iki değer kullanılır; 1-Astigmatın yani yamukluğun büyüklüğü 2-Astigmatın yönü

Büyüklük silindirik camlarla düzeltilir. Yönü ise astigmatın aksi olarak ifade edilir. Buraya kadar anlatılan astigmat çeşidi kendi içinde bir düzen içeren bir yamukluk olan düzenli astigmatizmayı anlatmaktadır. Burada yamulan sadece bir aksta olmaktadır. Buna düzenli astigmatizma adı verilir. Ancak gözün yapısal özelliği ya da sonradan geçirilen travma ve enfeksiyon gibi nedenlerle korneada düzensiz yamuklar gelişebilir.


Düzenli astigmatın tedavisinde birinci kademe tedavisinde ters yönde yamukluk içeren silindirik mercekler kullanılır. Bu camlar gözden bir miktar uzak olduklarından görüntüyü bir miktar bozar.

İkinci kademeyse kontakt lensler gelir. Ancak bu lenslerinde gözdeki yamukluğa uygun özel yapım lensler olması ve uygulama sorunları nedeniyle çok kolay söylenemez.

Üçüncü kademeyse Excimer Laser - wavefront tedavisi gelir. Burada korneal yamukluk laser ışınları ile düzeltilir. Düzensiz astigmatın yalnızca laser tedavisi ile düzeltilme şansı vardır.
#7 - Mart 26 2007, 09:19:34

!_By_Gizli_!

BEHÇET HASTALIĞI



Tanım:

İlk kez 1937 yılında Türk dermatoloji profesörü Dr. Hulusi Behçet tarafından tarif edilen Behçet hastalığı, ağızda ve genital bölgelerde yaralara (aft, ülser) ve gözde inflamasyona (iltihaba) yol açan kronik bir hastalıktır. Bazı hastalarda artrite, damar iltihabı ve tıkanmalarına sindirim kanalında, beyin ve omurilikte inflamasyona da neden olmaktadır.

Behçet hastalığı her hastada farklı bir tablo çizer. Bazı hastalarda hastalık hafif seyreder ve sadece ağızda ve genital bölgede ülserler bulunur. Bazılarında ise daha şiddetlidir ve menenjite neden olabilir (beyni saran zarların iltihaplanması). Şiddetli bulgular genellikle ilk belirtiler başladıktan aylar, hatta yıllar sonra ortaya çıkarlar. Bulgular uzun bir süre devam edebileceği gibi, bir kaç haftada da geçebilir. Tipik olarak, bulgular görülür, kaybolur ve tekrar ortaya çıkarlar (alevlenme dönemleri).

Nedeni

Behçet hastalığının nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bulguların çoğunun nedeni kan damarlarının iltihaplanmasıdır. Kan damarlarındaki bu iltihaplanmaya bağışıklık sisteminin neden olduğu düşünülmektedir, fakat bu reaksiyonu neyin başlattığı bilinmemektedir.

Behçet hastalığı bulaşıcı değildir. Gelişmesinde bağışıklık sistemi bozukluğunun yanısıra, kalıtsal nedenlerin de etkili olabileceği sanılmaktadır. Çevresel faktörlerin de (virüs ya da bakteri gibi) duyarlı kişilerde hastalığı başlatabileceği sanılmaktadır.


Behçet hastalığı "ipek yolu" üzerindeki ülkelerde sıktır (Akdeniz bölgesi, Türkiye, İran, Asya ülkeleri, Uzak Doğu, Japonya)

20'li ve 30'lu yaşlarda başlama eğilimi göstermekle birlikte, her yaşta görülebilir.

Tanıda belli bir yöntemle deriye iğne batırılması ile uygulanan "paterji testinden" yararlanılabilir fakat bu test hastaların ancak %40'ında pozitif bulunur.


Tedavi

Behçet hastalığı için tam "şifa" sağlayacak bir tedavi bulunmamakla birlikte, uygun ilaçlar ile çoğunlukla bulguları kontrol altına alabilmek mümkündür. Tedavide amaç, yakınmaları azaltmak ve sakatlık ya da körlük gibi komplikasyonları (hastalığın neden olabileceği istenmeyen durumlar) önlemektir. Hangi ilacın seçileceği ve tedavinin ne kadar süreceği hastanın durumuna bağlıdır. Bazı bulguların giderilmesi için bir kaç tedavinin bir arada kullanılması gerekebilir.

Topikal (yerel, bölgesel) tedavi: Ağrı ve raharsızlığı ortadan kaldırmak için ülserlerin üzerine inflamasyonu azaltmak için kortikosteroid ya da acıyı azaltması için ağrı kesici merhem sürülebilir. Ağız ülserleri için gargara yazılabilir.
Ağızdan alınan ilaçlar: Hastanın bulgularının şiddetine göre prednizolon gibi kortikosteroidler, azatioprin, klorambusil, siklosporin, kolşisin gibi immunosupresif (bağışıklık sistemini baskılayan) ilaçlar yazılabilir. Eğer bu ilaçlar bulgular üzerinde etkili olamazsa, siklofosfamid ya da metotreksat gibi diğer ilaçlar verilebilir.
Tedavi etkili olsa dahi alevlenmeler görülebilir
#8 - Mart 26 2007, 09:20:47

!_By_Gizli_!

BLEFARİT



Blefarit ne demektir ?
Blefaron Latincede gözkapağı anlamına gelir. Blefarit gözkapağının iltihabi bir hastalığıdır. Her iki cinsiyette, her yaşta görülebilir ve oldukça yaygındır. Blefarit süreğen bir hastalıktır, tedaviye rağmen tekrarlayabilir.

Blefarit hastalığı, anatomik ve klinik özellikleri açısından ön ve arka blefarit olarak ikiye ayrılır. Ön blefaritte gözkapağının özellikle dış kenarı, kirpik dipleri etkilenir. Ön blefarit, bakterilerin aşırı miktarda çoğalmasına veya derinin yağlı-kepekli olmasına bağlıdır. Arka blefarit ise kapağın göze değen arka kısmını etkiler ve buradaki gözyaşı yağ bezlerinin anormal olmasıyla ilişkilidir.

Vücutta ve gözde başka hastalıklarla birlikte olabilir mi?
Blefaritli hastalarda akne rosasea ve seboreik dermatit gibi cilt hastalıkları sık olarak görülür. Bu hastalıklardan ilki, yüz derisinde kızarıklık ve kabalaşma, diğeri ise ciltte aşırı yağlanma ve saç kepeklenmesi gibi belirtilerle kendini gösterir.

Blefaritli hastalarda konjonktivit, kuru göz, kirpik batması gibi diğer göz hastalıkları da sıktır.

Blefaritin nedeni nedir ?
Blefaritin gelişmesinde gözkapağında normalde de bulunan bazı bakterilerin aşırı miktarda çoğalması önemli bir rol oynar. Bu bakterilerin artıkları, toksinleri iltihabi belirtilere neden olur. Cildin yağlı olması ve gözkapağındaki yağ bezlerinin anormal olması, bakterilerin çoğalmasını kolaylaştırır. Çeşitli virüsler, allerjik etkenler, ilaçlar, sigara dumanı, kimyasal maddeler de blefarite yolaçabilir.

Blefaritin belirtileri nelerdir ?
Blefarit her iki gözde batma, yanma hissi, kızarıklık, sulanma, kaşıntı, çapaklanma gibi yakınmalara neden olabilir. Gözkapaklarında kızarma, şişlik, kirpiklerde düzensizlik, yapışıklık ve dökülme meydana gelebilir. Blefarit tanısı göz muayenesi ile konur.

Blefarit başka sorunlara yolaçabilir mi ?
Blefarit, gözkapağı bezlerinde tekrarlayan, akut iltihaplara (arpacık) ve sert şişkinliklere (şalazyon) zemin oluşturabilir. Özellikle yaşlılarda kirpiklerde içe dönmesi, göze batması ve dökülme gibi sorunlar gelişebilir.
Blefarit gözün görme işlevini etkilemez. Çok nadiren gözün kornea tabakasında iltihaba ve görme sorunlarına neden olabilir.
Göziçi ameliyat geçirecek hastalarda, ameliyattan sonra enfeksiyon gelişmesi riskini arttırabilir.

Blefarit
Gözkapağı kenarlarının düzenli temizlenmesi ve bakımı tedavinin temelidir. Hastalar gözkapağı bakımını uzun süre uygulamalıdır.

Bu bakımda önce gözkapağı kenarına, yakmayacak biçimde, sıcak pansuman uygulanır. Böylece birikmiş ve sertleşmiş olan yağlı maddeler, kabuklar yumuşar. Daha sonra ıslak bir gazlı bez ya da kulak pamuğuyla gözkapağı kenarına sürtülür, kirpik dipleri ve çevresindeki birikintiler temizlenir. Son aşamada gözkapağı kenarına antibiyotikli-steroidli ilaçlar uygulanır. Gözkapağı temizliği için göz doktorunuz hazır karışımları veya bebek şampuanlarını kullanmanızı tavsiye edebilir.

Bu tedaviye bazı hastalarda yapay gözyaşı damlalar da eklenir.

Bazı hastalara 1-2 ay süreyle ağızdan antibiyotikli ilaç kullanması önerilir.
#9 - Mart 26 2007, 09:21:20

!_By_Gizli_!

Bilgisayar kullanımına bağlı göz yorgunluğu



Günümüz modern teknolojisinde, ister iş hayatı ister özel hayat olsun, bilgisayarların yeri ve önemi inkar edilemez. Bu makinelerin faydası yadsınamamakla birlikte, kullanımları yüksek görsel dikkat istemektedir. Bilgisayar kullanımına bağlı olarak artan şikayetlerin büyük çoğunluğu, gözlerle ilgili olanlarıdır.

Bilgisayar kullanımına bağlı olarak, gözün kendisinde ya da görme kalitesinde birtakım problemlerin meydana gelmesi, göz yorgunluğu hali olarak yorumlanmaktadır. Sıklıkla görülen belirtileri şöyle sıralanabilir: Yorgun ve ağrılı gözler, gözlerde yanma ve batma, bulanık görme, kuruluk hissi, sulanma, kaşıntı, kızarıklık, gözleri kısarak bakmak, odaklama zorluğu, çift görme, yazı karakterlerinin veya grafiklerin etrafında ışık hareleri ya da saçılmalar görmek, ışığa karşı hassasiyet, baş ağrısı, boyun, sırt ve omuz ağrısı.

Sayılan bu belirtilerden bazılarının, bilgisayar karşısında çalışırken yaşanıyor olması, bilgisayara bağlı göz yorgunluğunu işaret ediyor olabilir. Belirtilerin görülme sıklığı ve şiddeti, kişiye bağlı sebepler dışında, çalışma ortamının şekline ve kişinin alışkanlıklarına göre de değişiklikler gösterecektir. Bu bağlamda, bilgisayar kullanımının gözlerde yarattığı problemlerden ve çözüm önerilerinden bahsetmek faydalı olacaktır.

Bahsedilen yorgunluk belirtilerini kendisinde hisseden kişi ilk olarak muayenesini yaptırıp, göz sağlığı hakkında bilgi edinmelidir; çünkü bu belirtilerin en büyük nedeni gözlerdeki kırma kusurudur (gözlük veya lens takmayı gerektirecek numara bozukluğu). Miyopi, hipermetropi, astigmatizma gibi kırma kusurlarının olup olmadığı saptanarak bunların gözlük camı veya lenslerle düzeltilmesi bu konudaki ilk aşamadır. Ayrıca halen kullanılan gözlük camı veya lenslerin numaralarının yetersiz kalması da göz yorgunluğuna sebep olabilecektir. Burada, halk arasında yaygınca inanılan yanlış bir görüşe değinmek ve doğrusunu anlatmak yerinde olacaktır; bilgisayar kullanımı insanların gözlerini bozmaz. Ancak mevcut olan ve kişinin o ana kadar önemsemediği veya bilmediği bir kırma kusurunun, belirtileriyle ortaya çıkmasına aracılık eder. Çalışma koşulları çok aşırıya kaçmadıkça normal bir göz bilgisayar karşısında bozulmaz.

Yakın objelere bakarken gözlerde meydana gelen uyum değişiklikleri, tıp dilinde akomodasyon olarak adlandırılır. Uzaktaki cisimden yakın bir cisme bakıldığında, gözlerdeki birtakım küçük kaslar kasılarak, kristal lens dediğimiz göz içindeki merceğin çapını değiştirir, böylece gözler yakına uyum sağlamış olur. Farklı uzaklıktaki objelerin her an net görülebilmesi, ancak bu bahsettiğimiz akomodasyon mekanizmasının sorunsuz çalışabilmesiyle mümkündür. Mekanizmada yetersizlik oluşursa, bilgisayar monitöründeki objelere ve/veya uzaktaki cisimlere bakarken kısa veya uzun süreli geçici bir bulanık görme hali oluşur. Normal şartlarda gözler, yakından uzağa ( veya uzaktan yakına) yarım saniye içerisinde uyum sağlarlar, yani yakın objeye bakarken birden uzaktaki cismi seçmek ve onu net algılamak bu süreyi geçmemelidir. Eğer bu süre uzarsa uyum mekanizmasında yetersizlik söz konusudur. Bu durum göz yorgunluğu ve baş ağrısına yol açacaktır, tedavisinde gözlükler kullanılmaktadır.

Akomodasyon (uyum) mekanizması, 40 yaşından sonra insanlarda doğal bir süreç olarak yetersiz olmaya başlar ve 60 yaşlarında tam yetersizlik gelişir. Bu duruma presbiyopi (yaşa bağlı yakın görme bozukluğu) adı verilir. Tedavisi yakın okuma gözlüğüdür ve genellikle 35-40 cm’ lik yakın okuma mesafesine göre ayarlanarak verilir. Ancak bilgisayar karşısında çalışırken monitörler genellikle 70- 75 cm uzakta bulunur, bu mesafeyi net görmek için ikinci bir yakın gözlük edinmek yararlı olacaktır, çünkü esas yakın gözlüğüyle monitöre bakmak, mesafe uygunsuzluğu nedeniyle gözleri yoracaktır.

Bilgisayarlarda ekran özellikleri, gözleri etkileyen diğer bir önemli faktördür. Çalışmalar sonucu anlaşılmıştır ki, gözler monitöre baktığında tam bir kilitlenme (yani tam bir ekrana uyum) sağlanamamakta, yukarda bahsettiğimiz küçük göz kasları sürekli kasılıp gevşemekte ve kristal göz merceği devamlı şekil değiştirmektedir; bunun anlamı gözlerin ekrana tam odaklanamamasıdır, tabii ki sonucunda göz yorgunluğu şikayetleri başlayacaktır. Bu sebeple, göz sağlığı açısından, kullanılan ekranlar yüksek çözünürlü ve düşük parlaklık oranlı olmalıdır, büyük ve daha gelişmiş teknoloji ürünü ekranlar (LCD) en sorunsuz ekran tipleridir. Koruyucu filtre kullanılması hem yansımayı azaltır, hem de düşük bir oranda da olsa monitörden yayılan radyasyonu süzer. Teknik bir bilgi olarak, 14’’ lik monitörlerin, yeni teknoloji ürünü düşük radyasyonlu büyük monitörlere oranla on kat daha fazla radyasyon yaydığını burada vurgulayalım.

Gözlerde kuruma hissi, bilgisayar kullanıcılarının en sık karşılaştığı sorundur; yanma, batma, kaşınma, göz yaşarması ve kızarma ile kendini belli eder. Bu durum kontakt lens kullananlarda daha belirginleşir, sebebi lensin doğallığını koruyan gözyaşı tabiatının monitör karşısında değişmeye başlamasıdır. Gözdeki kuruma hissinin en büyük sebebi, monitöre bakarken normalin 1/3’ üne inen göz kırpmalarıdır, çünkü insan yakındaki bir objeye dikkatini verdiğinde refleks olarak daha az göz kırpmaya başlar. Gözkapakları her kırpmada gözyaşını kornea dediğimiz saydam tabakaya yayıp, oksijenlenmesini, nemlenmesini ve beslenmesini sağladıkları için, az kırpıldığında gözler kuru kalacak ve batmaya başlayacaktır. Diğer bir sebep monitörün göz hizasının üzerinde bulunmasıdır, bu durumda gözler yukarı doğru bakacağından kapaklar daha açılmış kalacak, bu da göz yaşının buharlaşmasını arttırarak kurumaya yol açacaktır. Ayrıca, çalışma ortamındaki havalandırmanın nem oranının yüksek olması ve havalandırmanın direk göze doğru gelmesi de gözlerde kurumaya yol açabilecektir. Bilgisayar kullanırken, sayılan bu etkenlerden gözlerin kurumasını önlemek için, göz kırpma sayısını bilinçli olarak arttırmak, belirli aralıklarla uzağa bakarak göz kırpma refleksini normale döndürmek alınacak önlemler arasındadır. Monitörü göz hizasının altına yerleştirmek gerekir, bunun ayarı monitörün üst kenarının göz seviyesinin biraz altında kalmasını sağlayarak yapılabilir. Bu önlemlerle geçmeyen göz kuruması, suni gözyaşı damlalarıyla tedavi edilmek durumundadır.

Gözlerimizde, fazla ışığın içeri girmesini ve gözü rahatsız etmesini engelleyen bir mekanizma bulunmaktadır. Aşırı parlak bir ışık bu mekanizmayı otomatik olarak devreye sokar ve gözün daha fazla çalışarak efor sarf etmesine neden olur. Bunun uzun sürmesi durumunda gözler yorulacak, bu aşırı ışıklı ortamdan rahatsız oldu??unu, yorgunluk belirtilerini ortaya çıkararak anlatmaya çalışacaktır. Çalışma ortamında direk göze gelen bir ışık kaynağını ortadan kaldırmak gerekir, pencereden sızan ışığın arkaya alınması da gözleri rahatlatacaktır. Kullanılacak ışık kaynağının, arkadan, omuz hizasından monitöre veya çalışma masasına düşecek şekilde ayarlanması gerekir. Ayrıca monitörün kontrast ve parlaklık ayarının da uygun bir şekilde ayarlanması yerinde olacaktır, ekran zemin renginin açık, yazı karakterlerinin ise koyu renklerde tercih edilmesi gözlerin zorlanmasını önleyecektir.

Bilgisayar karşısında çalışırken, gözlerin sağlığını korumanın en güzel yolu, onları sık sık dinlendirmektir. Her yarım saatte bir ara vermek, birkaç saniye kapalı tuttuktan sonra uzaktaki bir objeye bakıp gözleri rahatlatmak yeterlidir. Çalışma masası ve sandalyesinin ergonomi kurallarına uygunluğu vücudu da rahatlatacaktır. Uzun süreli çalışmalarda, saat başı yapılacak basit vücut egzersizleri, diri kalmaya yardımcı olacaktır.
Op.Dr. Özcan Karakurt
#10 - Mart 26 2007, 09:21:53

!_By_Gizli_!

Çocukluk çağı göz hastalıkları



PEDİATRİK OFTALMOLOJİ

Doç Dr Süheyla Köse

SEMPTOMATOLOJİ

Eriţkinlerle iliţkili pek çok muayene metodu ve oküler bozukluk çocuklar içinde geçerlidir. Ancak çocuklarda muayene ve bazı patolojiler özellik gösterir. Muayene erişkinlerde olduğu gibi kolaylıkla uygulanamaz. Sağlıklı muayene edilemeyen bebeklerin inhalasyon anestezisi altında değerlendirilmeleri gerekir. Pediatrik rutin muayenede öncelikle görme fonksiyonu ve oküler bütünlük değerlendirilmelidir. Muayeneye getirilen bir bebekte görme fonksiyonları bakılmalı, korneanın boyutu ve berraklığı incelenmeli, pupil ışık reaksiyonları izlenmeli, başın pasif olarak çevrilmesine cevaben göz hareketleri incelenmeli, gözlerde kayma olup olmadığı saptanmalı (Hirschberg testi), ve oftalmoskop ile fundus muayenesi yapılmalıdır.

Görme keskinliğinin değerlendirilmesi:

Görme keskinliği her iki gözde ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Çocuğun diğer gözü ile gizlice bakması engellenerek görme alınmalıdır. İki yaş altındaki çocuklarda görme keskinliği, çocuğun ışığa fiksasyonu, objeleri takibi, pupil ışık reaksiyonu, Teller keskinlik kartları (tercihli bakış testleri), VEP ve optokinetik nistagmus gibi muayene yöntemleri ile saptanabilir. Üç yaş ve üzerindeki çocuk koopere olabilir, bu nedenle Allen kartları, E harflerinin yönleri veya bebek, at gibi resimlerin gösterilmesi ve çocuğun cevabı ile subjektif olarak görme keskinliği saptanabilir.

Çocukta önemli bazı klinik görünümlerin ayırıcı tanısında aşağıdaki patolojiler düşünülmelidir.

Bulanık korneaya neden olan patolojiler; Bulanık ve ödemli bir kornea varlığında konjenital glokom, Descemet membranında yırtılmaya yol açan travma, mukopolisakkaridozlar (Hurler, Schei, Morguio vs...), mukolipidozlar, interstisyel keratit araştırılmalıdır.

Göz yaşarması: Sulanan ve yaşaran bir göz varlığında konjenital glokom, dakriostenoz, konjonktiva ve korneaya ait enfeksiyonlar, yabancı cisimler düşünülmelidir.

Büyük kornea: Kornea çapının normalden büyük olması durumunda konjenital glokom (göz içi basıncı yüksektir), ve megalokomea (göz içi basıncı normaldir) ayırdedilmelidir.

Fotofobi: Işıktan çok rahatsız olduğu gözlenen bebekte keratit, konjenital glokom, üveit gibi durumlar araştırılmalıdır.

Yenidoğan döneminde kırmızı göz: Bu durumda da konjonktivit, keratit, yabancı cisim düşünülmelidir.

Beyaz pupilla (Lökokori, resim): Bebek ve çocuklarda pupillanın beyaz görülmesi genel olarak lökokori adını alır, ciddi bir araştırma ile ayırıcı tanı yapılamsını gerektirir.

Retinoblastom, katarakt, retina dekolmanı, şiddetli arka uveit, prematür retinopatisi, persistan hiperplastik primer vitreus, retinal displazi, Coats hastalığı gibi patolojiler lökokoriye yol açabilir. Bunların arasında en önemlisi, bebeklerde en sık malign göz içi tümörü retinoblastomdur.

Proptozis: Gözün öne doğru yer değiştirmesi şeklinde bir görünüm rabdomyosarkom, orbital sellülit, orbita psödotümörü, optik sinir gliomu, retrobulber kanama, nöroblastom, lenfoproliferatif hastalıklar düşündürmelidir.

KONJENİTAL VE NEONATAL ENFESİYONLAR

1) Konjenital toksoplazmozis: Oküler toksoplazmozis lezyonlarının büyük bir çoğunluğu konjenital enfeksiyonlara bağlıdır. Oküler lezyonlar, nadiren erişkin dönemde primer bir enfeksiyon sırasında ortaya çıkabilir. Karakteristik lezyonu fokal nekrotizan bir retinittir. Tek olabilir veya küçük kümeler halindedir. Genellikle arka kutupta yer alır. Konjenital toksoplazmozisin klasik bulguları fokal nekrotizan retinit, intrakranial kalsifikasyon ve hepatosplenomegalidir. Ciddi olarak etkilenen çocuklarda arka segmentte yoğun inflamasyon, katarakt, şaşılık, mikroftalmi görülür. Hafif etkilenen olgularda sadece küçük retina skarları ve pozitif serolojik testler kalabilir. Tedavide bir veya daha fazla antitoksoplazmik ajanın kombinasyonu (Sulfadiazin, pri####min, klindamisin, tetrasiklin) ve bazen kortikosteroidler kullanılır.

2) Konjenital sifiliz: Penisilinin kullanımı sifiliz olgularını azaltmıştır. Buna rağmen son yıllarda sifiliz, geri dönüş yapmaya başlamıştır ve 1988'de sifilize ait oranlar 40 yıl içindeki en yüksek seviyelerine ulaşmıştır.

- Erken konjenital sifiliz: Anne karnında etkilenen bebekte hayatın ilk 2 yılında, deride vezikül veya püstüller, mükoz membran tutulumu (konjonktivit), kemik, diş deformiteleri, periostit, generalize lenfadenopati, hepatosplenomegali, hiperbilirubinemi, anemi ve gözde korioretinit ortaya çıkar.

- Geç konjenital sifiliz: 2-15 yaşları arasında optik atrofi, pupiller anomallikler ve interstisyel keratit bulguları ile ortaya çıkar.

3) Konjenital rubella sendromu: Gebeliğin ilk aylarında rubella enfeksiyonu geçiren annelerin yaklaşık % 50'sinin çocuklarında malformasyonlar görülür.

Oküler bulgular olarak katarakt, mikroftalmi, glokom, korneal bulanıklık (glokom olmadan), arka kutupta tuz-biber manzarası şeklinde benekli retinit görülebilir. Oküler olmayan bulgular olarak da konjenital kalp hastalıkları, sağırlık eşlik edebilir.

Etkilenen bebekler 2 yaţa kadar virüsü aktif olarak yayarlar.

4) Diğer enfeksiyonlar (Sitomegalo virus)

OFTALMİA NEONATORUM

Hayatın ilk bir ayı içerisinde görülen konjonktival enfeksiyonlara oftalmia neonatorum denilmektedir. Enfeksiyon, doğum esnasında anne servix ve vaginasından bebeğe bulaşır.

- Kimyasal konjonktivit: % 1'lik AgNO3'a bağlı olarak ortaya çıkar.

- Gonokokal konjonktivit: Doğumdan sonra 1-3. günler arasında hiperakut pürülan konjonktivit şeklinde ortaya çıkar. Konjonktivada membranlar oluţur. Tedavide, topikal ve sistemik penicillin (50.000 Ü/Kg) 7 gün veya tek doz cefotaxime 100 mg/kg i.m. etkilidir.

- Herpes simpleks konjonktiviti: Genellikle 5-7. günlerde ortaya çıkar. Seröz eksudasyon vardır. Blefarokonjonktivit ţeklindedir. Bazen keratit de görülebilir.

- Klamidyal konjonktivit: Neonatal konjonktivitin en sık nedenidir. 5-14. günler arasında ortaya çıkar. Mukopürülan bir sekresyon vardır. Konjonktival reaksiyon papillerdir. Tedavide, topikal tetrasiklin + oral eritromycin 25 mgr/kg etkilidir.

- Basit bakteriyel konjonktivit: En sık Staf. aureus etken olarak saptanır. İlk bir ay içerisinde herhangi bir zamanda ortaya çıkar. Pürülan sekresyon vardır. Tedavisi antibiyotikli damla ve pomadlarla yapılır.

Oftalmia Neonatorumun önlenmesi: Özellikle gonokoksik ve klamidyal hastalığın profilaksisi şu şekildedir:

a) Eritromisin pomad % 0.5 (Ülkemizde yok)

b) Tetrasiklin pomad % 1 (Terramycine pom)

c) Gümüş nitrat % 1 solüsyonundan bir tanesi doğumdan sonra ilk 1 saat içinde uygulanmalıdır.

ÇOCUKLUK ÇAĞI ENFEKSİYONLARI

1) Orbital Sellülit: Orbital septum önünde, arkasında veya hem ön hem arkada enfeksiyon olabilir. Etyoloji genellikle stafilokok, streptokok ve 5 yaş altında hemofilus influenzadır. Kapak enfeksiyonlarına sekonder (örn; akut hordeolum) cilt laserasyonu, böcek ısırması, sinüs, kese ve diş enfeksiyonlarına sekonder, travma veya cerrahi sonrası ortaya çıkar. Orbital sellülit yaşamı tehdit edebilen bir enfeksiyon olduğundan hastaların hastaneye yatırılarak acil tedavisi gerekmektedir.

2) Toksokara kanis: Nematod enfestasyonudur. Pika sendromunda görülür. Oküler lezyon, sistemik enfestasyonun geç bir sekeli gibidir. Gözde, arka kutup granülomu veya kronik endoftalmi tablosu görülür. Ülkemizde sık değildir.

GELİŞİMSEL BOZUKLUKLAR

1) Lakrimal drenaj sisteminde anormallikler: Lakrimal kanal tıkanıklığı (dakriostenoz), dakriosistit, konjenital dakriyosel

2) Ptozis: Pupiller alanı kapatan ptozislerde ambliyopi gelişimini önlemek için erken cerrahi tedavi yapılmalıdır.

3) Optik fissür boyunca klobomlar (iris kolobomu, koroid kolobomu gibi)

4) Optik sinir anomalileri (Kolobom, optik pit, miyelinli sinir lifleri gibi)

5) Maküler hipoplazi

6) Ön kamara disgenezisi (konjenital glokom)

7) Hyaloid sisteme ait patolojiler: Embryoda hyaloid damar optik sinirden çıkar, vitreus içinden geçer ve gelişmekte olan lensi besler. Doğumda bu sistem geriler ve kaybolur. Bazen kalıntılar olabilir, Bergmeister papillası adını alır. Hyaloid sistem hiç gerilemez ve optik sinirle lensin arka yüzü arasında glial doku kalırsa göz normal şekilde gelişemez. Mikroftalmi ve beraberinde katarakt, glokom görülebilir. Bu klinik tablo Persistan Hiperplastik Primer Vitreus (PHPV) olarak adlandırılır.

ÇOCUKLUK ÇAĞI TÜMÖRLERİ

1) Retinoblastom: Çocuklukta en sık görülen malign göz içi tümördür. Tedavi edilmez ise yaşamı tehdit eder. Otozomal dominant olarak kalıtsal veya sporadik ortaya çıkar. Ailede retinoblastom öyküsü var ise genetik danışmanlık önemlidir. Hastada bulgular genellikle ilk üç yaş içinde ortaya çıkar. En sık görülen ilk bulgu lökokoridir. Diğer bir ortaya çıkış şekli ise şaşılıktır. Bazen intraoküler inflamasyon, glokom veya proptozis ile karşımıza çıkabilir. Muayenede tümör retinada tek veya multifokal, düz, pembe ve yuvarlak kitle şeklinde görülür. Retinanın dışına (ekzofitik) veya içine (endofitik) büyüme olur. Tümör en sık kemik iliğine ve optik sinir aracılığı ile santral sinir sistemine ####staz yapar.

Tedavi: Küçük, çok yaygın olmayan tümörlerde radyoterapi, daha ileri olgularda ise enükleasyon uygulanır.

2) Diğer Tümörler:

- Rabdomyosarkom: En sık primer malign orbita tümörüdür.

- Nöroblastom, optik gliom, medulloepitelyom (diktiyom)

- Lösemi, juvenil ksantogranülom

- Hemanjiom: Genellikle göz kapakları üzerinde lokalize, pembe kırmızı renkte kitle şeklindedir. Kitle gözü kapatarak ambliyopi oluşturabilir.Bu nedenle takibi gerekir. Tümör ilk 1 yaş içinde büyür, daha sonra spontan olarak küçülür. Görmeyi engelleyen lezyonlarda intralezyoner steroid enjeksiyonu başarılı sonuçlar verir. Göz kapalı olsun veya olmasın çocuğa erken yaşta refraksiyon muayenesi yapılması gereklidir. Tümör basısı astigmata ve ambliyopiye neden olabilir.

- Dermoid kist: Orbitada herhangi bir yerde lokalize, lastik gibi sert, deri altı kitle şeklindedir. Yavaş büyür ve çevre dokulara hasar verebilir. Bu nedenle cerrahi eksizyonu gereklidir.

PREMATÜR RETİNOPATİSİ

Prematüre bebeklerde, aşırı oksijen verilmesi ile ortaya çıkan bir klinik tablodur. 1940-1950'lerde çocuklardaki körlüğün önde gelen nedenlerindendi. Oksijen etyolojik faktör olarak bulunduktan sonra prematür retinopatisi giderek azaldı. Normal retina gebeliğin son yarısında optik diskten perifere doğru tedricen damarlanır ve son olarak temporal perifer, doğumdan kısa bir süre sonra damarlanır. Bebek ne kadar erken doğarsa damarlar o kadar az gelişmiş olur. İnkomplet vaskülarize temporal retina, oksijen hasarına en duyarlı bölgedir. Bu bölgede oluşan yeni damarlar ve fibrotik doku vitreus içerisine ilerleyerek ve retinal çekinti oluşturarak retina dekolmanına yol açar. 1500 gramdan daha düşük ağırlıkla doğan prematüre bebeklerin 4 haftalıktan başlayarak damarlar ora serrataya ulaşıncaya kadar her 2-3 haftada bir muayene edilmeleri gerekir.

Tedavi: Krioterapi, vitreoretinal cerrahi

ÇOCUKLARDA KATARAKT

Herediter olarak veya bazı ####bolik hastalıklarla (galaktozemi, Fabry hastalığı, Lowe sendromu gibi) beraber ya da intrauterin bazı enfeksiyonlara sekonder (Rubella, toxoplazma, sitomegalovirüs enfeksiyonları) katarakt gelişimi görülebilir. Ayrıca travmaya bağlı katarakt gelişimi de çocukluk döneminde sık görülür.

Tedavi: Cerrahi olarak opak lensin uzaklaştırılması ve uygun refraktif düzeltmenin yapılması gereklidir. Beş yaşın altındaki olgularda intraoküler lens konulamadığı için hastaya gözlük veya tek taraflı afak ise kontakt lens önerilmelidir.

ÇOCUKLARDA GLOKOM

Doğumda veya doğumdan sonraki aylarda iridokorneal açıdaki gelişimin kötü olması sonucu göz içi basıncında artış ile karşımıza çıkar. Bir veya iki gözde sulanma, fotofobi, bulanık kornea ve kornea büyümesi klasik bulgulardır. Daha ileri olgularda buftalmus adı verilen ileri derecede göz büyümesi vardır. Göz içi basınç yüksekliğine bağlı olarak optik sinirde de hasar gelişir. Kornea opasitesi ve optik sinir hasarı gelişmeden tedavi yapılması önemlidir. Tedavi cerrahidir.

ÇOCUKLARDA RETİNA HASTALIKLARI

1. Retina Dejerenesansları: Leber'in konjenital amorozu, retinitis pigmentoza, koroideremi

2.Maküla Dejeneresansları: Best vitelliform distrofi, Stargardt dejeneresansı,

3.Vitreoretinal Dejeneresanslar: Jüvenil retinoskizis, Goldmann-Favre Sendromu, Stickler, Wagner dejeneresansı

4.Coats Hastalığı: Retinal kan damarlarındaki anevrizmal dilatasyonlar sızıntı ve eksudaya neden olur. Erken dönemde periferik damar anomalileri krioterapi veya fotokoogülasyon ile tedavi edilir. Retina dekolmanı geliştikten sonra tedavi güçtür. Lökokori oluşturur. Retinoblastomdan ayırt edilmesi önemlidir.
#11 - Mart 26 2007, 09:22:34

!_By_Gizli_!

çocuklarda göz hastalıkları



Çocuklarda Göz Hastalıkları



Hazırlayan Doç. Dr. Huban Atilla
Ankara Üniversitesi Tıp Fak.
Göz Hastalıkları AD

1. Bebek ve konuşamayan çocuklarda kırma kusuru ya da gözlük için ölçüm yapılabilir mi?
Çocuklar sözel yanıt vermeye başlamadan önce de gözlük gereksinimi olup olmadığının anlaşılması için ölçüm yapılabilir. Gözbebeklerini büyüten damla uygulamasının ardından retinoskopi ya da skiaskopi olarak adlandırılan yöntemle gözlük gereksinimi belirlenebilir. Bebeğin ya da çocuğun yaşına, kırma kusurunun cinsine ve eşlik eden kayma durumuna göre gözlük verilebilir. Bebekler de gözlük takabilir ve çoğunlukla da ailelerin beklediğinin tersine kolay uyum gösterirler.

2. Şaşılık ya da göz kayması nedir?
Şaşılık ya da göz kayması gözlerin görme akslarının paralelliğini kaybederek farklı yönlere bakmasıdır. Sık görülür, yaklaşık çocukların %4'ünü etkiler; ancak erişkinlerde de gelişebilir. Şaşılık olduğunda kişi bir gözü ile düz ve istediği yere bakarken diğer göz içe, dışa, yukarı ya da aşağı doğru kayabilir. Gözler değişerek kayabileceği gibi sürekli olarak aynı göz de kayabilir. Her iki gözle istenen noktaya bakılırken beynin görme merkezinde bu iki görüntü birleştirilerek tek olarak ve üç boyutlu olarak algılanır. Gözde kayma olduğunda ise beyinde iki farklı görüntü ortaya çıkacağından, beyin kayan gözden gelen görüntüyü baskılar, bu da derinlik hissinde ve her iki gözle sağlanan görüşte azalmaya neden olur. Erişkinlerde ise kayan gözden gelen görüntünün baskılanması artık yapılamadığından çift görme ortaya çıkar. Yaşamın ilk birkaç ayında görmenin hızla geliştiği dönemde; gözlerin arayıcı hareketleri, kısa süreli yani birkaç dakikalık içe ya da dışa olan kaymalar normal kabul edilebilir. Çevredeki objelere odaklanmanın yapılabildiği dördüncü aydan sonra olan kaymalar kesinlikle uzman bir göz hekimine danışılmalıdır. Ayrıca katarakt, göz tümörleri ya da nörolojik hastalıklar da kendilerini şaşılık ile gösterebileceğinden, bir göz hekimine danışılmalı ve fundus incelemesini de içeren ayrıntılı bir göz incelemesi yapılmalıdır.

3. Şaşılık neden ortaya çıkar?
Şaşılığın nedeni tam olarak bilinmemektedir.İşlevsel, nörolojik ya da kaslardaki yapısal bozukluklar ve dengesizlik kaymaya neden olur. Gözü hareket ettiren kaslardaki dengesizlikler, bu kasları kontrol eden beyin merkezlerinin etkilendiği serebral palsi, Down sendromu, hidrosefali gibi hastalıklar ya da gözü etkileyen katarakt, glokom ya da travma gibi durumlar gözlerin paralelliğini bozarak kaymaya neden olabilir. Kaymanın ilk belirtisi gözlerin aynı noktaya odaklanamamasıdır. Ancak, güneşte bir gözünü kapama, kafasını eğerek ya da döndürerek bakma gibi bulgular da kayma sonucu olabilir. Erişkin dönemde ortaya çıkan kaymalarda ise en önemli yakınma çift görmedir. Bebeklik dönemi ya da okul öncesi dönemde her çocuk olası göz sorunları (şaşılık, göz tembelliği, kırma kusurları, katarakt ya da göz içi tümör) yönünden muayene olmalıdır.

4. Şaşılığın tedavisi var mıdır, varsa zamanı önemli midir?
Halk arasında yanlış inanış olarak bebeklikte olan kaymanın büyümekle zamanla düzeleceği düşünülmektedir, ancak bu yanlıştır. Şaşılık hiçbir zaman büyümekle kendiliğinden düzelmez.
Çocuklarda burun kökünün geniş olduğu ve kayma olmadığı halde kayma varmış gibi görünüme yol açan yalancı şaşılık dediğimiz durumlarda, zamanla burun kemiğinin gelişmesi ile kayma görünümü düzelmektedir. Bu da yanlış olarak kaymanın düzeldiğini düşündürmektedir. Böyle durumlarda ayırıcı tanı ve doğru teşhis için kesinlikle göz doktoru çocuğu görmelidir. Ayrıca ailede şaşılık ya da göz tembelliği olan kişiler varsa çocuk 1-2 yaşında kesinlikle göz doktoruna gösterilmelidir. Bunun dışında her çocukta üç yaşına kadar genel bir göz muayenesi yapılmış olmalıdır. Tedavide amaçlanan görme gelişimi olumsuz etkilenmeden, her iki gözün bir arada kullanılarak gelişiminin sağlanmasıdır. Bu nedenle şaşılık tedavisi ne kadar erken dönemde yapılırsa başarısı o denli yüksek olur. Ayrıntılı bir göz incelemesinin ardından, kaymanın nedenine göre tedavi planlanır. Eşlik eden kırma kusuru varsa gözlük verilmesi ile kayma düzeltilebilir. Cerrahi ile gözlerin paralelliğinin sağlanması iki gözün bir arada kullanılmasını ve derinlik hissi azanılmasını sağlayacaktır. Cerrahi girişim lazerle yapılmaz, gözün etrafındaki kasların yerleri değiştirilerek gözün pozisyonu ayarlanır. Erişkin dönemde olan şaşılıklarda ya da daha önce tedavi yapılmamış erişkinlerde de cerrahi tedavi ile özellikle çevre görüşte artış sağlanabilir.

5. Ambliyopi (göz tembelliği) nedir?
Çocukluk döneminde, kayma olmadan her iki gözden net görüntü algılandığında normal görme gelişimi sağlanmış olur. Kayma gibi gelişmenin olumsuz olarak etkilendiği durumlarda kayan gözde göz tembelliği ya da görmede azalma gelişir. Şaşılığı olan çocukların yarısında göz tembelliği gelişir. Erken (yaşamın
ilk sekiz, dokuz yıllık döneminde) tanı konulduğunda tedavisi olanaklıdır. İyi gören gözün kapatılması ile görme düzeyi artırılabilir. Ancak gelişme döneminin tamamlandığı dokuz yaş sonrasında görme için tedavi başarısı oldukça düşüktü. Tanı ne kadar erken konulursa tedavi başarısı o denli yüksek olacaktır. Göz tembelliği ilerleyici bir hastalık değildir görme tamamen kaybedilmez.

Göz tembelliğinin tedavisi için eşlik eden şaşılık, gözlük gereksinimi ya da katarakt gibi hastalıklar tedavi edildikten sonra az gören gözün kullanılmasını zorlamak için iyi gören göze kapama yapılır. Eğer çocuk kapama yapmaya çok direnç gösteriyorsa, göz damlaları ya da özel çalışma sistemleri kullanılabilir; ancak en etkili tedavi yöntemi kapamadır. Göz tembelliği tedavi edilmediği durumda ilerleme göstermez; ancak, gelişme dönemi sonrası tedavisi olanaklı değildir ve her iki gözün bir arada kullanılması ve derinlik hissi algılamasında zorluğa neden olur. Polislik, pilotluk gibi mesleklerin seçiminde ve sürücü almada engel oluşturur.

6. Bebekler görebilir mi?
Halk arasında yaygın olarak kabul edilen yeni doğan bebeğin göremediği yolundaki görüşün tersine yeni doğan döneminde bebekler görebilir. Ancak görme erişkinlerin görme düzeyinde değildir. Bir buçuk, iki yaşında erişkin düzeyine ulaşır. Gözlerin kullanılması ile gelişim sağlanır. Bu nedenle çocukluk döneminde görme sistemi esnektir ve gözlerin kullanılmasına göre biçimlenir. Bebeklik döneminde, yani çocuğun konuşamadığı önemde de yapılacak olan göz incelemesi ile gözlük gereksinimi ve şaşılık saptanabilir. Ayrıca göz tembelliği dışında görme azalmasına neden olabilecek katarakt, enfeksiyon, tümör ya da diğer göz hastalıkları da saptanabilir. İlk muayene için ideal zaman bir yaş civarıdır.

7. Yakından okumak ya da televizyon seyretmek gözleri bozar mı?
Bu doğru değildir, çocukların kolları daha kısa olduğundan ve yakına uyum kapasiteleri de yüksek olduğundan okudukları materyali yakında tutarlar. Televizyonun ise yaydığı düşük düzeydeki radyasyonun dışında gözleri bozacak olumsuz etkisi yoktur. Ancak yakından televizyon izlemek, eşlik eden kırma kusuruna bağlı olabileceğinden bir göz hekimi tarafından değerlendirilmelidir.

8. Gözlük takmak gözlük numarasının artmasına ya da azalmasına neden olur mu?
Gözlük takmak gözleri zayıflatarak gözlük gereksinimini artırmaz ya da numarasının artmasına neden olmaz. Tam tersi de geçerlidir; gözlük takmak gözlük numarasını azaltmaz. Gözlük net görmek için takılır, numaranın değişimine neden olmaz. Benzer biçimde kontak lens takılması da gereksinimi değiştirmez. Kırma kusurları (miyopi, hipermetropi ve astigmatizma) göz yapısının sonucudur ve gözlük takmadaki amaç bu yapısal farklılıkların neden olduğu odaklama sorununu düzeltmektir. Gözlük takarak göz yapısı değiştirilemeyeceğinden numaranın değişimi de söz konusu değildir.

9. Katarakt, glokom ve göz tümörleri gibi erişkin dönemde görülen göz hastalıkları bebek ve çocuklarda görülebilir mi?
Katarakt, glokom gibi daha çok erişkin dönemde görülen göz hastalıkları bebeklerde ve çocuklarda da görülebilir. Patolojik tanı farklı olmakla birlikte, göz içi tümörleri (en sık retinoblastom) bebeklik ve çocukluk döneminde görülebilir. Erken tanı ve tedavi büyük önem taşımaktadır. Katarakt ve göz içi tümörlerde gözbebeğindeki beyazlık ailenin ilk fark ettiği bulgu olabilir ve bu durumda zaman geçirilmeden bir göz hekimine başvurulmalıdır. Erken tanınması durumunda retinoblastomun tedavisi olanaklıdır. Doğumsal ve infantil kataraktlar, sistemik hastalıklar (galaktozemi gibi), intrauterin enfeksiyonlar (TORCH) ile birlikte gelişebileceği gibi tek başına da görülebilir. Aile öyküsü olması her zaman gerekli değildir. En kısa sürede ameliyat yapılarak hızlı görsel gelişimin olduğu dönemde yoksunluk ambliyopisi gelişmesi engellenmelidir. Glokomda ise erişkinden farklı olarak bebeklerde ve çocuklarda göz yapısında aşırı büyüme görülür. Hasta ışıktan rahatsız olur, göz sulanması vardır. Tedavi edilmezse kornea zamanla saydamlığını yitirip beyaz bir görünüm alır ve optik atrofi gelişir. Tedavi, en kısa sürede cerrahi uygulanmasıdır.

10. Bazı gıdaların fazla tüketilmesi görme gelişimini etkiler mi?
Havuç gibi bazı gıdaların fazla tüketilmesi görme keskinliğini artırmaz ya da gözlük gereksinimini ortadan kaldırmaz. Ancak A vitamini eksikliğinde sistemik bulgulara ek olarak özellikle gece görmede güçlük ortaya çıkar, günlük gereksinimin besinlerden alınması ile çocuklarda ve gençlerde normal gelişim sağlanabilir
       
#12 - Mart 26 2007, 09:23:14

!_By_Gizli_!

diabetik retinopati







Prof Dr Jale Menteş



Diabetes Mellitusun en önemli komplikasyonlarından biri olan “Diabetik Retinopati” 20-64 yaş arasındaki kişilerde (yani çalışan nüfustaki), körlük nedenlerinin en başında yer almaktadır. Diabetik retinopati ve komplikasyonları

nedeniyle her yıl körlük oranlarına %12-14 lük bir oran eklenmektedir. Bu oran, ABD için her yıl 8000 yeni körlük olgusu demektir.

Bu rakamlar, gelişmemiş ülkeler için biraz daha düşüktür. Bundan 30 yıl önce, önlenemez ve nispeten tedavi edilemez bir hastalık olarak tanımlanan diabetik retinopati, laser teknolojisindeki gelişmelerin katkısı ile bugün artık, diğer körlük nedenleri gibi olmayıp "önlenebilir ve/veya tedavi edilebilir" bir hastalıktır ve diabetik retinopatiden kaynaklanan görme kayıpları da önlenebilir körlük nedenleri arasındadır.



İNSİDENS

Gelişmiş toplumlarda hem diabet görülme oranlarının giderek artması, hem de modern tedavi yöntemleri ile diabetlilerin yaşam sürelerinin uzatılması diabetik retinopati görülme sıklığını arttıran en önemli faktörlerdir. Diabetlilerin tümünde retinopati gelişmez. Diabetik popülasyonun yaklaşık %25i diabetik retinopatinin çeşitli formlarına sahiptir.

Gerek 30 yaş öncesi gerekse de 30 yaş sonrası diabet tanısı almış tüm diabetik hastalarda Diabetik Retinopati İnsidensi DİABETİN SÜRESİ ile direkt olarak ilişkilidir.

30 yaşdan önce diabet tanısı almış, tip I diabetli hastalarda tanıdan hemen sonra retinopati görülmez. Bu tip diabetlilerde diabetik retinopati prevalansı 13 yaşından sonra hızla artmaktadır (Puberteye kadar yaşın koruyucu etkisi vardır).



PATOGENEZ

Diabetik retinopati, retinanın prekapiller arteriol, kapiller ve venüllerini etkileyen mikrovasküler bir hastalıktır.

Bugün için diabetik mikrovasküler hastalığın nedeni bilinmemektedir. Ancak, gerek diabetik retinopati gerekse diğer komplikasyonlara yol açan etkenin "KRONİK HİPERGLİSEMİ" olduğu sanılmaktadır. Uzun süre hiperglisemiye maruz kalan retinada aldoz redüktaz enzim yolu (sorbitol yolu) ve/veya proteinlerin nonenzimatik glikasyonu (glikozilasyonu) gibi ####bolik anomaliler oluşmaktadır.

Diabetik retinadaki ####bolik anomaliler sonucunda şu histolojik değişiklikler ortaya çıkmaktadır:

*Kapiller bazal membran kalınlaşması

*Kapiller endotel hücre harabiyeti ve proliferasyonu

*Perisit hücre kaybı

*İç ve dış kan retina bariyerinde bozulma

Bu değişiklikler ve diabette kan vizkozitesindeki artış sonucunda retinada "fokal intraretinal kapiller tıkanıklıklar" ile "vasküler permiabilite artışı ve sızıntılar" ortaya çıkar.



RİSK FAKTÖRLERİ



####bolik Kontrol:

Diabetik retinopatinin ortaya çıkışı ve prognozunu etkileyen sistemik faktörler içinde en önemlisi Diabetin ####bolik Kontrolüdür.

Özellikle haftanın iki günü ve günde 4 kez yapılan ölçümler (sabah açlık, sabah tokluk, öğlen tokluk ve akşam tokluk kan şekeri ölçümleri) ve Hb A1C ölçümleri ile kan şekeri yakından takip edilmelidir. Tokluk kan şekeri ölçümleri %70-140 mg arasında olmalı veya 3 ayda bir yapılacak olan Hb A1C ölçümleri 7mg/dl den az olmalıdır.

Diabetin Tipi, Süresi ve Hasta Yaşı:

30 yaş öncesi tanı konulmuş diabetiklerde retinopatinin seyri daha şiddetli ve retinopati insidensi daha yüksekdir.



Puberte Ve Hamilelik:

Puberte ve hamilelik diabetik retinopatinin ortaya çıkışı ve progresyonunun çok hızlandığı durumlardır

Hipertansiyon:

Son yıllarda, özellikle tip II diabette diastolik kan basıncı yüksekliğinin bir risk faktörü olduğu kabul edilmektedir.



KLİNİK

Diabetik retinopatinin sınıflandırılması, retinadaki lezyonların varlığı ve yaygınlığına göre yapılır.

1. Nonproliferatif Diabetik Retinopati (NPDR):

a) Hafif NPDR

b) Orta NPDR

c) Şiddetli NPDR (=Preproliferatif DR)

2. Proliferatif Diabetik Retinopati (PDR):

a) Erken PDR

b) Yüksek - risk PDR



NPDR devresindeki lezyonlar yalnızca retina içinde sınırlıdırlar. Bu devrede oftalmoskobik ve anjiografik olarak görülen lezyonlar şunlardır:

*Venöz dilatasyon

*Mikroanevrizma

*Retina içi kanama

*Sert eksuda

*Yumuşak eksuda

*İntraretinal mikrovasküler anomali (IRMA)

*Venöz değişiklikler

*Arterioler tıkanıklıklar veya iskemik (=hipoksik, nonperfüze ) retina alanları.



PDR devresindeki lezyonlar sadece retina içinde sınırlı değildir, vitreus içine doğru da gelişir. NPDR devresindeki lezyonlara ek olarak PDR devresinde görülen lezyonlar şunlardır:

*Neovaskülarizasyon

*Fibröz (glial) doku proliferasyonu

*Retina önü ve vitreus kanamaları

*Retinal traksiyonlar

*Retina dekolmanı

*Neovasküler glokom.

Sonuçta hasta ışık hissi negatif olacak şekilde tüm görme yeteneğini hatta gözünü kaybetme riski ile karşı karşıya kalır.

*Venöz Dilatasyon:

Diabetik retinada oftalmoskobik olarak görülen en erken lezyon venöz *Mikroanevrizma:

Diabetik retinada en erken lezyonlardan biri olan mikroanevrizmalar, retina kapillerlerindeki fokal, sakküler genişlemelerdir. Mikroanevrizmaların duvarı su ve büyük moleküllere karşı geçirgen olduğu için çevre retinada ödem ve lipid birikimine neden olurlar.

*Sert Eksuda:

Mikroanevrizma ve dilate kapillerlerden oluşan sızıntıların sıvı komponentlerinin rezorbe olması sonucunda, içindeki lipid ve lipoprotein deriveleri retinanın orta katlarında çökerek sert eksudaları oluştururlar. Oftalmoskobik olarak, beyazımsı-sarı renkte ve sınırları belirgin lezyonlar olarak görülen sert eksudaaların maküla merkezinde toplanma eğilimleri vardır.

*Retina İçi Kanama:

Mikroanevrizmalardan ve yapısal bozukluk gösteren kapiller damarlardan gelişen retina içi kanamalar, oftalmoskobik olarak genellikle nokta veya leke şeklinde görülürler..

*Yumuşak Eksuda:

Yumuşak eksudalar (cotton wool spotlar), arterioler tıkanıklık alanlarındaki hipoksi nedeni ile oluşan sinir lifi nekrozlarıdır. Oftalmoskobik olarak, beyazımsı renkte ve sınırları belirsiz lezyonlar şeklinde görülürler.

*İntraretinal Mikrovasküler Anomaliler (IRMA):

Retina içinde tıkanmış, irregüler, kısa kapiller segmentlerdir.

*Venöz Değişiklikler:

Diabetik retinada, venlerde lokalize genişlemeler, daralmalar yada tıkanıklıkların yanısıra venöz boncuklanma (tesbihlenme), loop gelişimi, kılıflanmalar, reduplikasyonlar ve perivenöz eksudasyonlar gelişebilir.

*Arterioler Tıkanma:

Preproliferatif devrenin en tipik lezyonudurlar. Retinada hipoksik=iskemik retinal alanların oluşmasına neden olur.

*Neovaskülarizasyonlar:

Proliferatif devrenin en tipik lezyonudurlar. Gelişiminden, iskemik retina alanlarından salındığı tahmin edilen vazoproliferatif maddelerin sorumlu olduğu sanılmaktadır..

*Glial Doku Proliferasyonu:

. Yeni damar oluşumlarına komşu olarak gelişen glial dokular vitreusa doğru büyürler ve oftalmoskobide gri-beyaz bantlar olarak görülürler.

*Retina Önü ve Vitre İçi Kanama :

Neovaskülarizasyonların kanamaları sonucunda retina önünde ve vitreus içinde büyük kanamalar gelişir.

*Retinal Traksiyon ve Traksiyon Dekolmanı:

*Ön segment Neovaskülarizasyonları ve Neovasküler Glokom :





TANI

Diabetik retinopati geliştikten sonra gerek oftalmoskopla gerekse Fundus Flöresein Anjiografi ile tanı koymak oldukça kolaydır.



HASTA TAKİBİ

Diabetli hastalar tanı konulur konulmaz, herhangi bir görme şikayetleri olmasa bile göz doktoruna gönderilmeli ve periodik olarak yılda bir kez gözdibi muayenesi tekrarlanmalıdır. İster retinopatili isterse retinopatisiz olsun diabetli hastada periodik olarak yapılan tam bir oftalmolojik muayene çok önemlidir. Bu muayenenin önemi göz doktorları kadar pratisyen hekimler ve endokrinologlar tarafından da bilinmeli ve hasta ve yakınlarına da anlatılmalıdır.

Puberte ve sonrasında 4-6 ayda bir gözdibi bakılmalıdır.

Hamilelik ve bir yıl sonrasında, önceden retinopati yoksa 4 ayda bir, varsa 2 ayda bir takip önerilir.

TEDAVİ

Günümüzde diabetik retinopatinin tedavisi ve önlenmesinde kullanılabilecek etkili bir farmakolojik tedavi şekli yoktur.

Günümüzde Diabetik retinopatinin tedavisinde en etkili ve emin yöntem LASER FOTOKOAGÜLASYON tedavisidir.

Laser tedavisine başlamadan önce, hastalar ####bolik yönden iyi kontrol ediliyor olmalıdır. * Tokluk kan şekeri %70-140 mg arasında olmalı veya Hb A1c seviyesi 7mg/dl den az olmalı,

* Diastolik basınç 90mmHg den az olmalı,

* Renal yetmezlik bulgusu olmamalıdır.



Laser tedavisine başlamadan önce mutlaka FFA (Fundus Flöresein Anjiografisi) çekilmesi ve bunun ışığında her bir gözün durumunun ayrı ayrı analiz edilmesi şarttır. FFA hastanın ön kol veninden fluoressein adı verilen düşük molekül ağırlıklı bir boyanın enjekte edilerek koroidea ve retina damar sisteminin fotoğrafik teknikler ile görüntülenmesi esasına dayanır.

Laser tedavisinin amacı, görme keskinliğini düzeltmek değil, hastalığın progresyonunu durdurmak sureti ile mevcut vizüel performansın korunmasıdır

Diabetik retinopati tedavisinde en çok kullanılan laserler Argon mavi-yeşil ve yeşil laserlerdir. Retinada orta şiddette yanıklar oluşturularak sızıntı yapan alanlar ve hipoksik alanlar kapatılırlar.

NONPROLİFERATİF DEVREDE, kural olarak maküler tutuluş (Diabetik Maküler Ödem) olmadıkça laser tedavisine gerek yoktur.

PROLİFERATİF DEVREDE ise, kural olarak her zaman laser tedavisine ihtiyaç vardır. İskemik retina alanları ve kanayan yeni damar oluşumları laser ile kapatılırlar.

Laser tedavisinin etkili olmadığı durumlarda Kriopeksi tedavisi uygulanır.



Kronik göz içi kanaması ve retina dekolmanı olan gözlerde Vitrektomi ameliyatı yapılır.



Son olarak Diabetik Retinopati tedavisinde, iyi ####bolik kontrol, hasta -hekim işbirliği, hasta takibi, erken tanı ile zamanında, etkili ve yeterli bir laser uygulaması çok büyük önem taşımaktadır
#13 - Mart 26 2007, 09:23:54

!_By_Gizli_!

Ekzimer Lazer LASIK



Ekzimer Lazer ile LASIK ' in farkları



Ekzimer Lazer' de ışın direkt
olarak gözün kornea tabakasına
yönlendirilir. LASIK' te ise kornea tabakasında
bir kapak açıldıktan sonra ışın
kornea tabakasının ortasına
yönlendirilir ve kapak kapatılır.


Gözün Kırılma Kusurları Nelerdir ?

Miyopide, gözün ön-arka ekseninin genelde uzun olmasından dolayı uzaktaki cisimlerin görüntülerinin gözün arkasındaki merkez görme noktasına varmadan odaklaşması sonucu ağtabakada net görüntü oluşamaz.

Hipermetropide, gözün ön-arka ekseni kısa olduğundan görüntü merkez görme noktasında bulanık olur, ancak arkasında netleşir.

Astigmatta ise, görüntü merkez görme noktasında eğik / bozuk olarak meydana gelir.

Ekzimer Lazer nedir ?

Ekzimer Lazer yüksek enerjili ültraviyole ışınları yayan bir Lazer cihazıdır. Bu ışınlar gözün en önündeki saat camına benzeyen şeffaf kornea tabakasına temas edince, buradaki kornea moleküllerini birbirine bağlayan kimyasal bağları koparır ve böylece korneanın yüzeyindeki o kısım yok olur. Bu olay fotokimyasal bir işlem olduğundan gözün hiçbir dokusuna zarar vermez, hatta etkisi gözün iç kısımlarına bile girmez; çünkü gözyaşına veya herhangi bir sıvıya rastladığı anda tüm etkisini kaybeder.

LASIK Nedir ?

LASIK ( Lazer in situ Keratomileusis ) yönteminde ise önce gözün ön bölümündeki kornea tabakası ileri teknoloji ürünü otomatik kesici olan mikrokeratom ile ortalama 160 mikron kalınlığında bir bölüm korneadan ayrılmadan, ince bir yaprak halinde kaldırılır ve orta tabakaya Ekzimer Lazer uygulandıktan sonra ince kapak tekrar eski yerine kapatılır.

Ekzimer Lazer ve LASIK ile eski Rusya' daki eski miyop düzeltme ameliyatları arasında benzerlik var mıdır ?
Radyal Keratotomi eski Rusya öncülüğünde uygulanıp, artık terk edilmiş olan bir başka yöntemdir: bu ameliyatta bıçak ile sağlam korneanın büyük bir bölümü dikey olarak derinlemesine kesilmektedir. Bu nedenle - ben de dahil olmak üzere - bir çok doktor bu müdahaleye karşı çıkmışlardır ve çıkmaktadırlar.

Halbuki Ekzimer Lazer yöntemi, ameliyathane şartlarını bile gerektirmeyen bir müdahale olup, gözün önündeki saat camı gibi duran kornea dokusu 0,2 mikron yani milimetrenin onbinde ikisi kalınlığında mikroskopik tabakalar halinde inceltilerek korneaya yeni bir şekil verme işlemidir; bilgisayar hesaplamalarıyla yapılan bu işlem sonunda miyopi, hipermetropi ve astigmatizma düzeltilmiş olur.

Anlaşılacağı üzere ne Ekzimer Lazer, ne de LASIK yönteminin Rusya' da yapılan ameliyat ile hiç bir teknik benzerliği yoktur.

Ekzimer Lazer ile LASIK yöntemlerinin karşılaştırılması :

Ekzimer Lazer LASIK
Tedavi Sonrası : Göz 2 gün bantlı kalır. Hasta gözleri bantsız
gider.
1. ve 2. Günler: Ağrı ve Batma olur. Hiç batma olmaz.
Yüksek derecelerde: Geri dönüş olur. Daha başarılı sonuç
alınır.
Haze ( Puslu Görüntü ) : Olabilir. Hemen hemen hiç
olmaz.



Ekzimer Lazer / LASIK kimlere uygulanabilir ?
Bir veya iki gözü miyop, miyop astigmat, hipermetrop veya hipermetrop astigmat olanlara,
Hipermetropisi veya astigmatı 6,00 diyoptriden az olanlara,
18 yaşını bitirmiş olup, gözlük veya kontakt lensinden veya bunların sunduğu görüntüden memnun olmayanlara,
Miyopu son bir senede -1,00 diyoptriden fazla ilerlememiş olanlara,
Mesleklerini gözlük veya lenslerle zor uygulayan sporcu, dalgıç, pilot gibi kişilere,
Yapılacak işlem, kornea kalınlığını 380-400 mikronun altına indirmeyecek kişilere...
Tedavi Nasıl Gerçekleşir ?

Hastanın gözü narkoza gerek kalmadan, yerel anestezik bir damla ile uyuşturulduktan sonra, hasta önündeki bir ışığa bakarken Ekzimer Lazer kansız ve bıçaksız, LASIK' te ise kansız olarak işlem tamamlanmaktadır.

Müdahale sonrası hastanede kalmaya gerek olmadığından, hasta rahatlıkla evine gidebilmektedir.

Görme ne zaman sağlanır ?

Ekzimer Lazer' de müdahale bitiminde göz birkaç gün kapalı kalır ve hasta yaşına göre giderek düzelen bir görmeye kavuşur. Fakat Hipermetrop ve Hipermetrop Astigmatların görmelerinin tümüyle düzelmesi zaman almaktadır.

Halbuki LASIK' te, hasta gözü kapatılmadan evine gönderilir ve müdahale masasından kalkışından itibaren hemen hemen normale yakın görme sağlanmış olur.

Ekzimer Lazer' in diğer tedavi alanları nelerdir ?
Görmeyi engelleyen ve kornea kalınlığının 1/3' ünden azını etkileyen lekelerin temizlenmesinde
Görmeyi azaltan yüzey pürüzlerinin giderilmesinde,
Tedaviye cevap vermeyen inatçı mikrobik keratitlerde,
Tekrarlayan kornea erozyonlarında,
Bazı göz tansiyonu tiplerinde
Hangi Ülkelerde uygulamaktadır ?

FDA onayını aldıktan sonra Ekzimer Lazer, Amerika da dahil olmak üzere Fransa, Belçika, Almanya, İngiltere, Japonya gibi 35 ülkenin 230 merkezinde uygulanmaktadır ve yeryüzünde şu ana kadar 3,320,000 göz başarı ile tedavi edilmiştir.
#14 - Mart 26 2007, 09:24:39

!_By_Gizli_!

Göz yaşı kanalı hastalıkları dakriosistit



Dakriosistit
Nazolakrimal kanal tıkanıklığı sonucu gözyaşı kesesinde gelişen inflamasyondur. Konjenital yada akkiz olabilir.

Tanı:

1. Anatomik tıkanıklığın yerini ve türünü saptamak için sistemin içine radyoopak madde verilerek direkt orbita grafisi çekilir (Dakriosistografi).

2. Lavaj, sonda

3. Lakrimal sistem endoskopisi

Konjenital Dakriosistit (Dakriostenoz):
Yeni doğanlarda %2-6 oranında görülür. Nazolakrimal kanalın alt ucundaki membranın (Hasner valvülü) doğumda henuz diferansiyasyonunu tamamlayarak açılmadığı durumlarda ortaya çıkar.

Doğumdan 2-3 hafta sonra bir yada iki gözde sulanma, çapaklanmaya yol açar.

Membranın diferansiyasyonunu tamamlaması sonucu ilk 6 ay içinde spontan olarak açılma şansı %80-90’dır. Bu nedenle 6-8. aya kadar kadar müdahele edilmez, sadece masaj ve enfeksiyon varsa topikal antibiotik önerilir. İlk 8 ay içinde spontan olarak açılmazsa sonda ile nazolakrimal kanalın alt meatusa açılan ağzındaki kanal perfore edilir. 2,5-3 yaşın üzerindeki olgulara sonda başarısı azaldığından uygulanmaz. 5-6 yaşlarında cerrahi yöntemler ile yeni bir drenaj yolu açılır (Dakriosistorinostomi ameliyatı).

Akkiz Dakriosistit: Akut yada kronik tablo ile seyreder.

Akut Dakriosistit: Gözyaşı kesesinin akut, süpüratif iltahabıdır. Preseptal sellülit gelişimine neden olur. Kese bölgesinde ağrı, ödem, hiperemi ve sulanma ile karekterizedir. Etken çogunlukla pnömokok yada stafilokok türleridir. Kese üzerine bası ile punktumlardan pü regürjite olabilir, yada kesede abse gelişerek deriye fistülize olabilir.

Tedavide antibiotikler ve antienflamatuar ilaçlar kullanılır. Enfeksiyon geçtikten sonra yapışıklıklar nedeni ile sistem, çoğu kez nazolakrimalis seviyesinde tıkandığından cerrahi uygulanır..

Kronik Dakriosistit: Süpüratif belirtiler olmaksızın gelişen gözyaşı kesesi inflamasyonudur. Sulanma ve basmakla punktumlardan saydam mukoid salgı gelmesi ile karekterizedir. Tedavide antibiotiklerden yararlanılır. Kesin tedavisi dakriosistorinostomi ameliyatıdır. Bu ameliyatta orta meatus hizasında burun boşluğu ile kese arasında anastomoz sağlanır

Kaynak : Ders Notları, Prof Dr Ayşe Yağcı ; EÜTF Göz Hast. ABD, İzmir
#15 - Mart 26 2007, 09:25:33

!_By_Gizli_!

glokom göz tansiyonu




Glokom, göz içi basıncından görme sinirinin zarar görmesi ile karakterize bir hastalıktır. Görme sinirini oluşturan liflerin, basıncın etkisi ile yavaş yavaş harap olmasına bağlı olarak görme alanı daralmaya başlar. Zamanında teşhis ve tedavi yapılmadığı taktirde, sinir liflerindeki hasarın geri dönüşsüz olması nedeniyle, görme alanının ileri derecede kaybı ve hatta körlük kaçınılmazdır. Glokom önemli bir halk sağlığı sorunu olup, gelişmiş ülkelerde, körlüğün ikinci en sık görülen nedenidir. 35 yaş üzerindeki her 50 bireyden yaklaşık olarak birinde glokom mevcuttur.

İleri yaş glokomu ağrısızdır, sinsidir !
Glokomda göz içi basıncı sıklıkla yavaş yavaş yükselip, görme sinirinde yavaş, fakat ilerleyici bir harabiyet yapar. Bu özellikleri nedeniyle de, halk arasında inanılanın aksine, ağrısız ve sessiz gidişli bir hastalıktır. Yine bu özelliğinden dolayı hasta bireylerin çoğu, varolan glokomunun farkında değildir. Hastalığın çok ileri evrelerinde ise, görme alanındaki ileri derecede daralma, hasta tarafından hissedilebilir. Ya da hastalığın son evresinde, bir gözün ışığı bile seçemediği farkedilir ki, bu aşamada, artık tedavisi mümkün olmayan bir kayıp söz konusudur.


Erken dönem glokomuna bağlı, çevresel görmede kayıpla karakterize görme alanı defekti. Yola bakan glokomlu olgu, sağ taraftaki yayayı kısmen görememektedir. Esasen baktığı yeri net ve eksiksiz gören kişinin, görme alanındaki bu çevresel kaybı, kolaylıkla atlayabileceğine dikkat ediniz.





İleri dönem glokomuna bağlı, belirgin çevresel görme alanı kaybı. Bu canlandırma resimde de, olgunun, dürbünden veya küçük bir delikten bakarcasına dar bir alanı gördüğüne dikkat ediniz. Çevresel kayıp dikkate alındığında hastalığın halk arasında neden “karasu” adını aldığı daha kolay anlaşılmaktadır.

Glokomun daha nadir görülen tipinde ise, ani olarak çok yüksek değerlere çıkan göz içi basıncı, göz çevresinde ağrı, gözde kızarıklık, görmede bulanıklaşma, ışıkların çevresinde halelerin görülmesi ve mide bulantısı ile kusmalara neden olur.

Diabette glokom riski 3 kat artmıştır!

Glokom normal toplumda %2 sıklıkla görülen bir hastalık olmakla birlikte, bazı bireyler glokom gelişimi yönünden daha fazla risk altındadır.

v Birinci dereceden akrabalarında glokom olanlar en fazla risk altında olan gruptur, bu bireylerde glokom gelişme riski on kat daha fazladır.

v İkinci önemli risk faktörü diabettir. Diabetli hastalarda glokom riski, normal bireylere göre üç kat daha fazladır.

v İleri yaşta glokom sıklığını artırır, özellikle 65 yaş üzerinde glokom hastalığına daha sık rastlanır.

v Ayrıca hipertansiyon, tıkayıcı damar hastalıkları, migreni olan bireylerde ve yüksek miyop gözlerde de glokom riski artmıştır.

Glokom önlenebilir körlüklerin en başında gelir!

Hemen hemen hiç bulgu vermeyen bu hastalık, ancak, kontrol amacıyla göz muayenesi yapılan kişilerde erken tanınabilir.
Düzenli yapılan göz muayeneleri ile glokomun erken tanısı mümkündür!
Bu amaçla önerilen göz muayenesi aşağıdaki sıklıkla yapılmalıdır:

v Hiçbir risk taşımayan olgularda

o 35-40 yaş arasında bir kez

o 40-60 yaş arasında 2-3 yılda bir kez

o 60 yaştan sonra 1-2 yılda bir kez

v Risk grubundaki olgularda

o 35 yaştan sonra her yıl 1 kez



Ağrısız ve sessiz gidişi nedeniyle bireylerin çoğu hastalığının farkında değildir. Glokomun tespitinde düzenli aralıklarla yapılan göz muayenelerinin önemi büyüktür

Yine bu nedenlerden dolayı göz içi basıncının ölçümü, gözdibi bakısı ve görme alanı incelemesi, göz muayenesinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır.



Her bireyin göziçi basıncı kendine özeldir!
Göziçi basıncının normal aralığı, genelde 10-22 mm Hg olarak kabul edilir. Ancak, glokom ile göziçi basıncı düzeyi arasında oldukça karmaşık bir ilişki vardır.

v Bazı olgularda 22 mm Hg’dan yüksek göziçi basıncı, görme sinirine zarar vermez. Bu olgular, yine de daha sonra gelişebilecek harabiyet yönünden takip edilmelidir.

v Bazı olgularda ise normal kabul edilen aralıktaki göziçi basıncı düzeyine rağmen, görme siniri harabiyeti vardır. Bu tip olgulara Düşük Basınçlı Glokom denmektedir. Yapılması gereken, göziçi basıncını mevcut düzeyinden daha aşağılara çekmektir.



Göziçi basıncı gün içinde değişir!
Göziçi basıncı günün belirli saatlerinde, kişinin ilaç kullanıp kullanmamasıyla da ilgili olarak, önemli değişiklikler gösterir. Sağlıklı kişilerde 5 mm Hg’a kadar olmasını beklediğimiz bu dalgalanma, glokomlularda daha fazladır. Bu değişim, vücut tansiyonuyla ilişkili değildir. Ancak, vücut tansiyonu sürekli yüksek seyreden olgular risk grubunda olduklarını bilmeli, yılda 1 kez, yakınmaları olmasa da göz doktoruna başvurmalıdır.



Erken tanı glokoma ait harabiyeti durdurabilir; ama geri döndüremez!
Glokom tanısında geç kalınmadıktan sonra tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Düzenli tedavi ve kontrollerle glokoma bağlı körlükler önlenebilir. Günümüzde göz içi basıncını düşürmeye yönelik çok sayıda ilaç alternatifi mevcuttur. Glokom tanısı konulduğunda, hastanın sistemik hastalıkları da dikkate alınarak en uygun tedavi seçeneği belirlenir.

Bir kez glokom tanısı konulan bireyin ömür boyu, verilen ilaçları düzenli olarak kullanması ve takibi şarttır. Göz içi basıncını düşürmeye yönelik bu damlaların, düzenli olarak, mümkün olduğunca günün önerilen saatlarinde ve göze isabet edecek şekilde, göze değdirilmeden damlatılması tedavinin başarısı yönünden çok önemlidir. Örneğin, günde iki kez damlatılması önerilen göz tansiyonu damlası, sabahları 08.00’de damlatılıyorsa, akşamları da 20.00’de damlatılmalı, gece yarısı veya yatmadan önceye bırakılmamalıdır.

Glokom tedavisi alan kişinin takibinde, ilaçla elde edilen göziçi basıncı düzeyi, önem taşır. Bu nedenle, tedavi alan glokom hastaları, kontrol muayenelerine geldiklerinde de tedavilerini aksatmamalı, muayene günündeki damlalarını da, saatinde damlatmalıdır.

Tedavinin başarılı olup olmadığı, hastalığın şiddetine göre değişen sıklıklarla yapılacak kontroller ve görme alanı gibi ek incelemelerle yapılır. Genel olarak ilaç tedavisi ile göz içi basıncını kontrol etmek mümkündür; Ancak, ilaç tedavisinin yetersiz kaldığı veya iyi uygulanamadığı durumlarda laser tedavisi ya da ameliyatlar ile de göz içi basıncını düşürmek yoluna gidilebilir.

Özetle; glokom önlenebilir körlük nedenlerinin başında gelir. Erken tanı, en önemli tedavi şansını yaratır. Hiçbir yakınmanız olmasa dahi, göz doktorunuza önerilen sıklıklarda başvurmanız, görmeye devam edebilmeniz için şarttır.




Op. Dr. E. Deniz Eğrilmez & Op. Dr. Sait Eğrilmez
#16 - Mart 26 2007, 09:26:14

!_By_Gizli_!

Genel göz hastalıkları



REFRAKSiYON KUSURLARI

Odaklanan isigin gormemizi saglayan retina tabakasinin onune veya arkasina dusmesi sirasiyla miyopi ve hipermetropi olarak adlandirilan gorme kusurlarina yol acar. Kornea adini verdigimiz saydam tabakanin dikey ve yatay ekseni arasindaki kirma dereceleri arasinda bir fark varsa bu durum da astigmatizma adi verilen kirma kusuruna sebep olur.
Miyopinin duzeltilmesinde gozluk, kontakt lens ve refraktif cerrahi yotemler (radyal keratotomi, excimer laser, LASIK) uygulanabilir. Hipermetropinin duzeltilmesinde gozluk, kontakt lens ve refraktif cerrahi yontemler (Termokeratoplasti, excimer laser vb) kullanilabilir. Astigmastizmanin duzeltilmesinde gozluk, torik yumsak kontakt lensler, gaz gecirgen kontakt lensler, ve refraktif cerrahi yontemler kullanilabilir


RETiNA ve ViTREUS HASTALIKLARI

Retina gormemizi saglayan isiga duyarli hucreleri (kon ve rodlar) ile sinir liflerini iceren bir tabakadir. Retina hastaliklari gormede ciddi ve kalici bozukluklar yapabilir. En fazla gorulen retina hastaliklari:
1. Seker hastaligina bagli bozukluklar,
2. Retina dekolmani,
3. Retina ici ve alti kanamalar,
4. Retina altinda sivi birikmesi,
5. Retinanin damarsal hastaliklari,
6. Dogumsal ve herediter hastaliklar,
7. Yasa bagli makula hastaliklari (YBMD),
8. Retina Tumorleridir.
Tedavi Yontemleri: Bozuklugun tipine gore, tibbi tedavi, lazer tedavisi ve cerrahi tedavi seklindedir.


Erken teshis tedavinin ilk basamagidir,bu nedenle goz Check-Up'inda standart goz muayenesine ek olarak yapilmasi gereken muayeneler;

Ekzoftalmometre ile kontrol, Derinlik hissi muayenesi, Renk gorme muayenesi, Korneal topografi, Konfrontasyon testi, Goz ultrasonografisi, Biometri, Pakimetri, Goz yasi testi: Schiermer testi ve Florescein kirilma testi, Kontrast duyarlilik testi.
GOZ TUMORLERi

Cocuklarda gozbebeginde beyazlik oldugunda, gozun renkli kisminda renk degisikligi gelistiginde ve sebepsiz yere gormenin azaldigi durumlarda goz tumorleri yonunden inceleme yapilmalidir. Goz kapaklarinda buyume gosteren kitlelerden gerekirse biyopsi alinmalidir. Goz tumorlerinin tipine, yerlesim yerine ve hastanin yasina gore, lazer tedavisi, kriyoterapi, radyoterapi ve cerrahi tedavi gerekebilir.



OPTiK SiNiR VE GORME YOLLARI HASTALIKLARI

Gormede azalma ve gorme alaninda daralma seklinde belirtilerle kendini belli eder. Bu gibi durumlarda optik sinir ve gorme yollari hasarina yol acan etken faktorlerin belirlenmesi ve onlara yonelik tibbi veya cerrahi tedavi uygulanmasi esastir. Gerektiginde beyin cerrahisi ve Noroloji bolumleriyle isbirligi yapilmalidir.


KONJONKTiViTLER



Allerjik, mikrobik, kimyasal konjonktivitler olabilir. Gozde akinti, sulanma, kasinti, yabanci cisim hissi ve yanma tarzi sikayetler olabilir. Tedavisi goz damlalariyladir, agir durumlarda sistemik tedavi gerekebilir.



UVEiTLER, GOZ iCi iLTiHAPLARi ve BEHCET HASTALiGi


Gozde kizariklik, agri ve gorme azalmasi tarzinda bulgular vardir. Etken faktore yonelik tedavi uygulanmalidir. Topikal goz damlalari, sistemik tedavi ve bazi olgularda lazer tedavisi uygulanabilir. Agir olgular hastanede yatirilarak tedavi uygulanmalidir ve cerrahi tedavi gerekebilir.


KERATiTLER ve KORNEA HASTALiKLARi


Saydam tabakanin bulaniklasmasiyla gormeyi ileri derecede bozabilir. Korneanin ilttihabi enflamasyonu anlamina gelen keratitlerde etkene yonelik ve ciddi olgular da hastanede yatarak tedavi uygulanmalidir. Kontakt lens kullananlarda keratit gelisme riski daha fazladir.

Dogustan olan ve gormeyi etkileyen kornea bulaniklariyla, gorme aksini kapatan kalici kornea bulanikliklarinda keratoplasti (goz nakli) uygulanmalidir.
#17 - Mart 26 2007, 09:27:00

!_By_Gizli_!

göz temizliği



Göz temizliğinde yanlış inanışlar :
Göz temizliğinde halk arasında sık yapılan bazı yanlış uygulamalar mevcuttur.

Göze çayla kompres, tükürmek, kaçan bir şeyi dil ile almak ve benzeri yanlış uygulamalar; gözde mikrobik hastalıkların oluşmasına davetiye çıkarmaktadır.

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kuddusi Erkılıç yaptığı açıklamada, sağlıkla ilgili her alanda olduğu gibi göz konusunda da halk arasında birçok yanlış inanış bulunduğunu söyledi. Göz temizliği konusunda halk arasında yapılan birçok uygulamanın, tıpta yeri olmadığını kaydeden Erkılıç, ilaç sektöründeki gelişmelerle artık bu tür uygulamalara gerek kalmadığını bildirdi.

Erkılıç, göz temizliği konusundaki bazı yanlış inanışları şöyle sıraladı:


>>>


Ilık çay ve sütle kompresin gözü temizlediğine inanılıyor. Bunlarla sadece sıcaklıklarından dolayı masaj etkisi olduğu için kısmen rahatlama sağlanabilir, ancak hiçbir faydası yok. Aksine hijyenik ortamlarda yapılmadığında mikropların göze rahatlıkla yerleşmesine neden olur.

Gözde kızarma ve sulanma durumlarında bazı insanlar, başkasının göze tükürmesinin faydalı olacağına inanıyor.

Göze bir şey kaçtığında da dil ile o şeyi alması da yanlış bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumlarda da başkalarının taşıdığı mikrobik hastalıkların kolayca yayılması sağlanıyor. Yani bu tür uygulamaların tıpta yeri olmadığı gibi fayda yerine birçok zararı da beraberinde getirmektedir.”

Doç. Dr. Kuddusi Erkılıç, hijyenik ortamlarda yapılmayan makyaj ve göze sürülen sürmenin de aynı şekilde mikrobik hastalıklara davetiye çıkaracağını sözlerine ekledi
#18 - Mart 26 2007, 09:27:46

!_By_Gizli_!

göz tembelliği ve tedavisi



GÖZ TEMBELLİĞİ NEDİR? NASIL TEDAVİ EDİLİR?



Göz tembelliği erken çocukluk çağında ortaya çıkan ve bir gözün yeterince görememesi şeklinde tanımlanabilecek bir durumdur. Göz tembelliğine her 100 kişiden 3’ünde rastlanmaktadır. Göz tembelliği ancak küçük yaşlarda tespit edilebilirse tedavi edilebileceğinden ebeveynlerin bu konuda son derece hassasiyet göstererek erken yaşlarda çocuklarının göz muayenesi olmalarını sağlamaları gerekmektedir.



Normal Görme Nasıl Gelişir?

Bebekler doğduklarında ancak belirli oranlarda görebilmektedirler. Gözlerini kullandıkça görme potansiyelleri artmaktadır. İlk 9 yaş içinde görme sistemi tam olarak gelişmekte ve daha sonra belirgin bir değişiklik olmamaktadır. Eğer bir göz tüm düzeltmelere rağmen tam kapasiteli göremiyorsa bu durum kişinin hayatında olumsuz bazı etkilere yol açar. Mesela bazı mesleklerde (askerlik, pilotluk gibi) göz tembelliği olanlar yer alamazlar.



Göz Muayenesi Ne Zaman Yapılmalıdır?

Tüm çocukların 4 yaşına gelmeden önce herhangi bir sorun olmasa da mutlaka bir göz doktoru tarafından muayene edilmiş olması gerekmektedir. Bu arada doğumdan itibaren hem ailenin gözlemleri hem de çocuk doktorlarının bazı tespitleri ile gerekli hallerde çok erken dönemlerde de göz muayenesi yapılabilir.



Neler Göz Tembelliğine Yol Açabilir?

Göz Tembelliği gözlerin normal olarak kullanılmasını engelleyen her türlü durumda ortaya çıkabilir. Çoğu vakada göz tembelliğine yol açan durumlar kalıtsal olabilir. Özellikle ailesinde göz tembelliği olan çocuklar göz doktoru tarafından mutlaka muayene edilmelidir.



Göz tembelliğinin 3 temel sebebi bulunmaktadır.

Şaşılık : Kayan gözde genellikle tembellik oluşmaktadır.

Kırma Kusurları : Mevcut olan yüksek kırma kusuru nedeni ile bir göz diğerinden çok bulanık görmekte ise bu göz görsel gelişimini tamamlayamayarak tembel hale gelmektedir. Görünüşte gözlerde herhangi bir problem olmadığı için tespit edilmesi en zor olan göz tembelliği tipi budur. Aileler çocuklarının gözünde bir kayma tespit ettiklerinde hemen muayenesini sağlamakta ancak diğer durumlarda genellikle göz muayenesi okul dönemine kadar gecikmekte ve bu durumda da çoğu kez geç kalınmış olmaktadır. Bu nedenle 4 yaş öncesinde tüm çocukların şikayet olsun olmasın, mutlak surette göz muayenesi olmaları gerekmektedir.

Saydam olması gerekli göz dokularında bulanıklık : Bu durumun başında katarakt gelmektedir. Bu tip göz tembelliği en erken gelişen göz tembelliğidir. Dolayısı ile her yeni doğanın mutlak bir çocuk doktoru tarafından son derece kolay bir test olan kırmızı yansıma testine tabi tutulması ve bir anormallik halinde acilen göz doktoruna muayenesi gereklidir. Çünkü bu tip göz tembelliği çok erken ve çok derin olarak gelişmektedir. Doğumsal katarakt mümkün olan en kısa zamanda cerrahi olarak tedavi edilmelidir.



Göz Tembelliği Nasıl Teşhis Edilir?

Bu çoğu kez oldukça zor bir durumdur. Çünkü çocukların görme muayeneleri 3.5-4 yaş öncesinde oldukça güçlük arz etmektedir. Daha küçük çocuklarda ve bebeklerde sağlam gözün doktor tarafından elle kapatılması haline tepkiyi değerlendirmek gibi bir takım yöntemlerle göz tembelliği olan göz tespit edilmeye çalışılır. 4 yaş öncesi muayenede göz doktoru temel olarak şunları yapar. Gözlerde herhangi bir kayma olup olmadığını muayene eder. Daha sonra saydam ortamlarda herhangi bir bulanıklık olup olmadığına bakar, göz bebeği bir damla ile genişletilerek, her iki gözün refraksiyon (kırma) değerleri ölçülür. Burada önemli olan nokta özellikle bir gözde, diğerinin çok üzerinde bir kırma kusuru olup olmadığıdır. Bunun dışında her iki gözdeki yüksek kırma kusurları da dikkate alınır. Kırma kusuru muayenesi dışında retina (görme zarı) ve optik sinir (görme siniri) muayenesi de yapılarak muayene tamamlanır.



Göz Tembelliği Nasıl Tedavi Edilir?

Göz tembelliğinde tedavinin esası zayıf gözün kullandırılmasına dayanır. Bu, sağlam gözün özel bir bandajla haftalar bazen aylar boyunca kapatılması ile yapılır. Önce gerekli olan reçete edilir. Çocuk bunu kullanmaya başlar ve kapama tedavisi yapılır. Şaşılıkta eğer bir cerrahi müdahale yapılacaksa genellikle önce göz tembelliği giderilmeye çalışılmaktadır. Ameliyat öncesi belli bir dönem kapama tedavisi yapılır, ameliyat uygulanır, daha sonra bir müddet daha kapama yapılmaya devam edilir. Aileler ne yazık ki kayma ameliyatından sonra her şeyin yoluna girdiği düşüncesiyle kapama yapmayı bırakabilmektedirler. Tek başına cerrahi müdahale, oluşmuş göz tembelliğini gideremez. Göz doktorunuz kapamanın nasıl yapılması gerektiği ve kapama sırasında ne gibi şeyler yapılması gerektiğini size açıklar. Bundan sonrası ise tamamen sizin sabrınıza kalmıştır. Çocuklar kapama yapılmasından hiç hoşlanmazlar. Ve bunu reddederler. Ancak ebeveyn olarak bu dönem, sizin ilgi ve sabrınızla, başarılı bir şekilde yaşanabilir. Yaşamları boyunca göz tembelliklerinin mevcudiyeti nedeniyle yaşayacakları sıkıntıları düşünerek bu günlere sabırla yaklaşmalısınız.



Az Görme Önlenebilir Bir Problemdir.

Başarıda en önemli nokta göz tembelliğinin teşhis zamanıdır. Eğer erken teşhis ve düzenli tedavi yapılırsa çoğu kez normal görmeye ulaşılabilmektedir. 9 yaş sonrasında yapılacak kapamanın herhangi bir faydası olmamaktadır. Katarakt gibi sebeplerle ortaya çıkan göz tembelliklerinde çok seri davranmak gereklidir. Erken bebeklik dönemlerinde cerrahi ve kapama tedavileri ile müdahale yapılmalıdır.

Tekrar hatırlatalım ki 4 yaş öncesinde tüm çocukların şikayet olsun olmasın, mutlak surette göz muayenesi olmaları gerekmektedir.
#19 - Mart 26 2007, 09:28:35

!_By_Gizli_!

Göz Yorgunluğu



Göz Yorgunluğu
Gözlerimizde fazla bilgisayar kullanımı sonucu oluşan CVS modern bir hastalık olarak karşımıza çıkıyor. Bilgisayara bağlılığımız artıkça; bel, sırt ağrıları, boyun bölgesinde rahatsızlıklar ve gözlerimizde CVS (göz yorgunluğu rahatsızlığı) hastalığı ile karşılaşabiliriz. Bunun nedenleri arasında en genel belirti bilgisayar ekranının televizyon ekranı gibi somut görüntü vermemesidir. Bilgisayar ekranlarında pixell denilen küçük noktalar bulunmaktadır. Gözlerimizin pixellerden oluşan bu görüntüleri hafızada kayıtlı tutabilmesi için normalden çok daha fazla çalışması gerekmektedir. Bütün bu açıklamalara rağmen bilgisayar ekranlarının her hangi bir göz bozukluğuna yol açtığı henüz ispat edilmemiştir. Genelde çok fazla kitap okumanın ya da küçük ve ayrıntılı el işlerinin göz bozukluğuna neden olduğunu düşünülmektedir. Fakat uzmanlar bununla ilgili kesin bir kanıt bulamamışlardır.

Göz yorgunluğuna bağlı başağrısı olur mu?
Uzun süreli gözlerin kullanımı her türlü başağrısını artırır, fakat göz yorgunluğuna bağlı başağrısı ancak gözlerin çok uzun süre kullanımından sonra ortaya çıkar. Başağrıları sıklıkla gözde problem var gibi belirti verdiği için kronik başağrısı çeken kişiler bir göz muayenesinden geçmeyi tercih ederler. Göz ağrılarının nadiren göz hastalığı veya gözlüğe ihtiyaçtan kaynaklanmasına rağmen göz doktoru da başağrısının sebebini bulma konusunda yardımcı olabilir. Göz hastalığı varsa tanısı konur ve göz doktorunuz tarafından tedavisi planlanır. Başağrısının sık olmayan bir sebebi varsa daha ileri tetkik ve uygun uzmana sevk gerekebilir. Başağrısı yaygın bir problem olduğu için, kronik ve tekrarlayan başağrısı olduğunda detaylı bir muayeneden geçirilmeniz önerilir. Bazı olgularda göz muayenesi olmak da gerekebilir. Başağrısı olduğunda glokomdan fazla şüphelenilmez, çünki ani yükselen göziçi basıncı daha çok gözde ağrı yapar.

Uzaktan ve yakından bir noktaya odaklanmanın zorlaşması Gözlerin kuruması ve kızarması Göz yorgunluğu Belirli bir dinlenme süresi sonucunda geçen baş ağrısı Kontak lens kullananlarda lenslerin rahatsız etmeye başlaması. Boyun, omuz ve sırt bölgesinde oluşan ağrılar. Böyle bir durumda mutlaka bir doktora danışmamız; doktorumuza çalışma ortamımız, iş alışkanlıklarımız ve gözümüzdeki belirtilerle ilgili ayrıntılı bilgi vermemiz önerilmektedir.

Bazı Öneriler:
Eğer gözlük kullanıyorsanız sizin için doğru gözlük olup olmadığını kontrol edin. Gözünüzün kurumasına izin vermeyin ve sürekli olarak kırpın. Ara sıra ekrandan farklı bir yere bakarak konsantre olmaya çalışın. Ekrana yakın oturmayın. Monitörünüzü göz seviyenizden aşağı şekilde yerleştirin.Ekranınızın renk ve parlaklığını ayarlayın ve öyle kullanın.Çok parlak ve göz alıcı olmamasına dikkat edin. Sık sık oturuş pozisyonunuzu kontrol edin. Dik oturun.
#20 - Mart 26 2007, 09:29:26

!_By_Gizli_!

Göz kuruluğu



GÖZ KURULUĞU NEDİR?
Bazı insanlar gözlerini ıslak ve rahat tutacak kadar göz yaşı salgılayamamaktadır. Batma, yanma, dumandan aşırı derecede rahatsız olma gibi şikayetleri olabilmektedir. Kontak lens kullanımınıda zorlaştırmaktadır.Gözdeki yaşarmada kuru gözün bir belirtisi olabilmektedir.Temel salınan göz yaşında azlık varsa göz yaşı bezinde irritasyona bağlı olarak daha fazla göz yaşı salgılanacaktır. Böylece göz genel olarak kuru olsada sulanma nedeniyle gerçek sorun maskelenecektir.

Gözyaşının yapısı nasıldır?

Ağladığımızda yada gözümüz tahriş olduğunda gözyaşımız akar ancak aslında gözyaşının daha önemli görevleri vardır. Gözyaşından meydana gelen ince bir tabaka gözümüzü kırpmamızla birlikte gözümüzün üst kısmını kaplar ve korneanın üzerinin düz ve temiz kalmasını sağlar. Göz yaşı tabakası olmasa net görmemiz mümkün olmayacaktır.

Gözyaşı film tabakası 3 ayrı bölümden oluşmuştur: yağlı, sulu ve mukuslu bölümler.

Dıştaki yağlı kısım gözkapak kenarındaki meibomian bezlerinden salınır. Bu kısmın görevi gözyaşının üstünün düz kalmasını sağlamak ve buharlaşmasını önlemektir.

Ortadaki sulu kısım 3 tabakanın en kalınıdır ve göz yaşının normalde bildiğiniz kısmını oluşturur. Bu bölüm gözün ve göz kapağının üstünü kapatan ince bir zar olan konjunktivadan ve göz yaşı bezinden kaynaklanmaktadır ve yabancı cisimlerden gözü temizlemektedir.

En içteki tabakada konjunktiva tarafında üretilir. Bu kısım suyu göz üzerine eşit olarak dağıtır ve korneanın hep ıslak kalmasını sağlar. Mukus olmasaydı gözyaşı göze yapışmayacaktı.

Göz yaşının farklı tipleri nelerdir?

2 farklı gözyaşı vardır: gözü sürekli ıslak tutan bazal sekresyon ve ağladığımızda ve gözümüz tahriş olduğunda salınan refleks sekresyon.

Kuru gözün nedeni nedir?

Yaşla birlikte gözyaşı salgılaması azalacaktır. Her iki cinstede gözüksede bayanlarda menapozdan sonra dahada fazla gözükmektedir.

Kuru göz ayrıca artrit, ağız kuruluğu ile beraber görülen sjögren sendromundada görülebilmektedir. Birçok ilaçta göz kuruluğuna neden olabilmektedir.

Kuru göz tanısı nasıl konmaktadır?

Göz doktorları bu tanıyı kolaylıkla koyabilmektedir. Gerek hastanın şikayetleri gereksede biyomikroskop muuayenesi yeterlidir. Bazı durumlarda göz kapağının içinekonulan özel bir kağıt ile yapılan schirmer testi ile göz yaşı salınım miktarıda tespit edilebilir.

Tedavisi nasıldır?

Eksik olan gözyaşı suni gözyaşları tarafından tamamlanabilmektedir. Bunun yeterli olmadığı bazı durumlarda gözyaşı kanallarıda tıkanabilmektedir.

Bunlarla birlikte bulunduğunuz ortam nemli tutulmalı, sıcak ortamlardan kaçınmalı, sigara dumanından uzak durulmalıdır
#21 - Mart 26 2007, 09:30:11

!_By_Gizli_!

Glokom göz tansiyonu nedir



GLOKOM, GÖZ TANSİYONU NEDİR?


Glokom özellikle ileri yaşlardaki önemli bir körlük nedenidir. Ancak hastalığa erken tanı konduğu zaman körlük yapması engellenmektedir.

Bir çok insan glokomun göz tansiyonuyla bir ilişkisi olduğunu bilmektedir. Aslında glokom beyine gördüklerimizi ileten görme sinirinin hastalığıdır.

Optik sinir elektrik ileten kablolara benzemektedir. İçinde binlerce lif bulunmaktadır. Her lif beyine görmemizi sağlayan mesajlar iletmektedir. Glokom bu liflere zarar vermekte ve görme alanımızda kör noktaların oluşmasına neden olmaktadır. İnsanlar bu kör noktaları çok ileri seviyelere ulaşana kadar farketmemektedir. Tüm sinir hasar görünce körlük meydana gelir.

Erken teşhis ve tedavi optik sinir hasarı ve körlüğün meydana gelmesinin önlenmesinde büyük önem taşımaktadır.

Glokomun nedeni nedir ve belirtileri nelerdir?

Vücutta kan nasıl dolaşıyorsa gözün içindede aköz hümör adını verdiğimiz berrak bir sıvı dolaşmaktadır. Sıvının hareketi sürekli açık bir musluk ve lavaboya benzemektedir. Eğer lavabo tıkanırsa su birikmeye başlar ve basınç artar.

Glokomun tipleri nelerdir?
Kronik açık açılı glokom: En sık olan tipdir (%90). Drenaj açısının basitce yaşlanmasına bağlı oluşur. Bu yaşlanma yavaşca göz tansiyonunun yükselmesine neden olur. Bu yavaş yükseliş belirtiye neden olmaz ve tanının konulması ileri derecede kayıp olana kadar gecikebilir. Görmedeki kayıp ancak ileri bazı testler yapılarak bulunabilir.

Açı kapanması glokomu Drenaj açısının aniden kapanmasıyla oluşur. Bu lavaboyu aniden bir kağıt ile tıkamaya benzer. Basınç birdenbire yükselir. Gözde iris bu kağıt görevini yapar.Göz basıncı aniden yükselir. Bu durumda çeşitli semptomlara yol açar:

Görme bulanıklığı

Gözde aşırı derecede ağrı

Başağrısı

Işık çevresinde renkli halolar

Mide bulantısı ve kusma



Sekonder glokom: Drenaj açısını ikincil bir hastalığa bağlı olarak bozulmasından meydana gelir.

Yaralanmalar

Steroid gibi çeştli ilaçlar

Tümörler

Enflamasyonlar

Anormal kan damarları

Konjenital glokom: Nadir gözüken bu durumda bebeklerde drenaj açısı doğuştan bozuk olarak gelişmiştir. Aileler bu durumdan;

Göz büyüme

Gözün ön kısmının bulanıklaşması

Sulanma ve ışıkta gözü kapatma gibi belirtilerle şüphelenebilirler.

Glokom tanısı nasıl konur?

Bu durumun tanısı sadece göz doktorlarınca konabilmektedir. Bu hastalığın tedavisinide sadece göz doktorları verebilmektedir. Tonometre adı verilen cihazlarla göz tansiyonunuz ölçülür, optik sinir göz dibi muayenesinde incelenir ve gerekirse görme alanı testiniz yapılır. Testler göz doktoru tarafından gerekli görülen hastalara yapılmaktadır.

Glokom için hangi risk faktörleri bulunmaktadır?

İleri yaş

Ailede glokom öyküsü

Sigara

Şeker hastalığı

Hipertansiyon

Myopi

Uzun süreli kortizon tedavisi

Göz yaralanmaları

Bunlar normal insanlardan daha fazla glokom gelişme riskiniz olduğunu belirtmektedir. Düzenli şekilde göz muayenesine gitmeniz gerekmektedir.

Glokom nasıl tedavi edilmektedir?

Glokom ile gözde oluşan hasar geri döndürülemez ancak kullanılan damlalar, haplar, lazer ve cerrahi tedavi ile hasarın ilerlemesi engellenir.

Hangi ilaçlar kullanılır?

Glokom genelde günde 1-2 defa kullanılan damlalar aracılığıyla tedavi edilir. Bu damlaların bazıları göz basıncını aköz humor salınımını azaltarak, bir kısmıda drenajı arttırarak etki eder.

Bu ilaçların düzenli aralarla kullanılması önemlidir. Damlaların çeşitli yan etkileri olmaktadır.

Gözde batmalar

Kırmızı göz

Başağrısı

Nabız ve solunum düzeninde değişiklikler

Kullanılan haplar ise

Parmaklarda uyuşmalar

Uyuklamalar

İştah azlığı

Bağırsak alışkanlıklarında bozulma

Böbrek taşları

Kansızlık ve kanamalara yol açabilmektedir.

İlaçları kullanıyorsanız yukardakiler gibi belirtileriniz varsa doktorunuzla irtibata geçmeniz gerekmektedir.

Ameliyat olmam gerekirmi?

Glokom hastaları, göz doktorunun artık tıbbi tedavinin yetersiz olduğuna karar verdiği zaman, ameliyat olmak zorunda kalırlar. Bu ameliyatta aközün drene olması için yeni bir kanal açılmaktadır. Bunun haricinde tedavide çeşitli durumlarda lazerde kullanılabilmektedir.

Ne kadar zamanda bir kontrole gelmem gerekmektedir?

40 yaşından sonra düzenli bir şekilde her 3 - 5 yılda bir kontrol edilmesi gerekmektedir.

Ailenizde glokomlu biri varsa, daha evel ciddi bir göz travması geirdiyseniz, steroid kullanıyorsanız 1 - 2 yılda bir kontrole gitmeniz gerekmektedir.

Unutmayınki glokom tedavisini başarısı sizin verilen ilaçları düzenli kullanmanıza bağlıdır. Asla doktorunuza danışmadan ilaçlarınızı kullanmayı bırakmayın. Kendi görmenizi gene kendinizin koruyacağınızı unutmayın!
#22 - Mart 26 2007, 09:31:01

!_By_Gizli_!

Göz hastalıkları nda lazer tedavisi



LAZER HANGİ DURUMLARDA GÖZ HASTALIKLARINDA KULLANILIYOR?

Lazer göz hastalıklarının birçoğunda başarıyla kullanılmaktadır. Lazer kelimesi Light Amplification by Stimulated Emission of Radiation kelimelerinin baş harflerinden gelmektedir. Özel bir materyalden elektrik geçirildiğinde ortaya çıkan konsantre bir ışık demetidir.

Lazerin rengi ve ismi hangi materyalin kullanıldığına bağlıdır.

Argon gaz: mavi-yeşil
Krypton gaz: kırmızı veya sarı
YAG (ytrium-aluminyum-garnet): görülmez infrared
Excimer Lazer: Argon florid gazı. Ablazyon yaparak etki eder
Lazer nasıl çalışır?

İki farklı tipte lazerin etkisinden faydalanılarak gözde tedavi amaçlı kullanılmaktadır.

Termal lazer:

Kanayan kan damarlarını tıkamak için.
Tümör gibi anormal dokuları yoketmek için.
Retinayı gözün arkasına yapıştırmak için.
Fotodistruptive lazer:

Görmeyi engelleyen zarları gözde kesmek için
Gözün dış yüzeyinin şeklini değiştirmek için.
Oftalmolojide lazer kullanmanın avantajları nelerdir?

Ameliyatlarda olduğu gibi mikrop kapma riski yoktur.
Hastanede hastayı yatırmadan ayaktan müdehale edilebilir.
Cerrahın kontrol kabiliyeti üst seviyededir.
Hangi hastalıklar lazer ile tedavi edilebilmektedir?

Retinal yırtıklar yada delikler:

Gözün arkasında bulunan retina ışığı hissetmemiz sağlamaktadır. Retina yırtıldığında gözden ayrılma riskine sahiptir.(daha fazla bilgi için dekolman bölümüne bakabilirsiniz) Bu duruma dekolman denmektedir ve körlüğe neden olabilmekte olan çok ciddi bir durumdur. Bu durum gözde ışık çakmalarına ve uçuşmalara neden olmaktadır. ( daha fazla bilgi için tıklayınız )

Çoğu retinal yırtık dekolmana yol açmadan önce yakalanırsa argon yada krypton lazer ile tedavi edilebilmektedir. Lazer ile retina arkasına yapıştırılmakta ve yerinden kalkması önlenebilmektedir. Eğer retina dekole olursa artık lazer faydalı olmayacaktır ve ameliyat gerekecektir.

Diabetik retinopati:

Diabet en başta gelen körlük nedenlerinden biridir. Diabet retinada anormal kan damarlarının oluşmasına neden olmaktadır. Bu damarlar sızıntıya ( makula ödemine) yada kanamalara neden olmaktadır. Lazer ile bu damarlar tıkanmakta ve daha ileri seviyede görme kaybının oluşması önlenmektedir. Ayrıca yeni oluşmaya başlamış olan damarların gelişme hızlarıda yavaşlatılabilmektedir. Daha fazla bilgi için tıklayınız.

Makula dejenerasyonu:
Makula gözün merkezinde retinada bulunan detayları görmemizi sağlayan bölgedir. Makula dejenerrasyonu sadece bu bölgeyi etkilemekte ve merkezi görmemizi örneğin okuma yeteneğimizi azaltmaktadır.

Çoğu insanda bulunan kuru tipte makula dejenerasyonuna lazer ile yardımcı olunamamaktadır. %10 hastada bulunan yaş tipte makula dejenerasyonunda ise kanamaya ve skar dokusunun oluşmasına neden olan anormal damar oluşumları seçilmiş vakalarda lazer ile tedavi edilebilmektedir. Lazer damarları tıkamakta ve daha ileri seviyede hasar oluşmasını önlemektedir. Daha fazla bilgi için




Glokom:

Basitce tanımlanırsa göz içerisindeki basınca bağlı olarak görme sinirinin hasarlanmasına neden olan bir hastalıktır. Erken tanı konulursa körlük önlenebilmektedir. Kullanılan damarlar ve haplara ek olarak çeşitli hastalarda lazer göz basıncını düşürmek içinde kullanılabilmektedir. Daha fazla bilgi için tıklayınız.

Katarakt cerrahisinden sonra:

Katarakt ameliyatından sonra arka kapsülde kesafet gelişebilmektedir. Burası lazer ile açıldığı zaman görme tekrar eski netliğine kavuşmaktadır. Ancak lazer katarktı tedavi etmekte kullanılmamaktadır.Daha fazla bilgi için tıklayınız.

Refraktif cerrahi:

Korneayı farklı şekillerde keserek yada kazı*** myopi ve astigmatizmayı ortadan kaldırıp gözlük yada kontak lens kullanma ihtiyacına son verilmesidir.

Vitreo-retinal cerrahide:

Cerrahi sırasında endolazer kullanılımıyla ameliyat sırasında lazer kullanımını sağlamaktadır
#23 - Mart 26 2007, 09:31:46

!_By_Gizli_!

Gözde uçuşma ışık çarpması



GÖZDE UÇUŞMALAR, IŞIK ÇAKMALARI

Uçuşmalar nelerdir?

Baktığınız yerde gözüken karaltılar, sinekler yada gölgelerdir. Özellikle duvar yada gökyüzü gibi düz bir zemine baktığınızda belirgin olarak gözükürler. Bunlar aslında gözün merkezinde bulunan vitreus isimli jelimsi saydam bölümde meydana gelen dejenerasyonlar ve hücre kalıntısı birikintileridir. Karaltılar önünüzde gibi gözüksede aslında gözün içinde yer almaktadırlar. Gözün hareket etmesi bu karaltıların hareket etmesine neden olmaktadır.

Uçuşmaların nedeni nedir?

Orta yaşlarda vitreus dejenere olmaya başlar ve içinde mikroskobik kümeler ve çizgiler oluşur. Vitreusun küçülmesi ile vitre normalde yapışık olduğu retinadan ayrılabilmektedir.Bu duruma vitreus dekolmanı adı verilir ve uçuşmaların sık nedenlerinden biridir.Bu durum myoplarda, katarakt ameliyatı geçirmişlerde ve Yag Lazer uygulanmışlarda daha sık görülür. Özellikle uçuşmalar aniden meydana geldilerse çok önemlidirler. Ancak genelde normal yaşlanmanın neden olduğu önemsiz bir olaydır.Uçuşmalar ciddi bir olaymıdır?Şekilde görüldüğü üzere vitreus retina yüzeyini kaplamaktadır. Vitrenin dejenerasyonla çekilmesi retinadada gerilmelere ve kanamalara neden olmaktadır. Bu kanama yeni uçuşmalar olarak gözükür ve ardından gelecek olabilen bir retina dekolmanının habercisidirler.
Aniden meydana gelen uçuşmalar ve ışık çakmaları gözünüzde oluşuyorsa , baktığınız noktanın kenarlarını görememeye başladıysanız acilen göz doktorunuza başvurmanız gerekmektedir.

Uçuşmalarla ilgili olarak ne yapabilirim?

Özellikle kitap okurken gözünüzdeki uçuşmalar sizi rahatsız edebilir. Tedavi gerektirmeyen bu durumda karaltılar zamanla kendiliğinden azalabilmektedir. Eğer tam baktığınız yerde varsa gözünüzü basitce yukarı aşağı çevirerek karaltının kaybolmasını sağlayabilirsiniz.



Işık çakmalarının nedeni nedir?

Vitreus retinayı çektiği zaman ışık çakmaları şeklinde ilüzyonlara neden olabilmektedir. Bu gözünüze darbe aldığınızda gördüğünüz yıldızlara benzemektedir. Bu durum bazen haftalarca, aylarca sürebilmektedir. Çoğu zaman yaşa bağlı bu durum gözüksede ışık çakmaları çok sayıda uçuşan cisimlerle birlikte oluşmaya başladıysa, baktığınız alanda belli bölgeleri görmemeye başladıysanız acilen göz doktorunuza ulaşmanız gerekmektedir. Göz doktorunuz retinada herhangibir yerde yırtık yada dekolman gelişip gelişmediğini ekarte etmelidir.

Aynı uçuşmalarda olduğu gibi gözünüzde aniden ışık çakmaları başladıysa göz doktorunuza başvurmanız gerekmektedir.
#24 - Mart 26 2007, 09:32:36

!_By_Gizli_!

hipermetropi



Cisimlerde gelen görme noktasının tam üstünde kesilmesi gerekirken, daha çok göz küresinin boyunun normalden uzun olmasına bağlı olarak görme noktasının önünde oluşmasıdır.




hipermetroplar, değişen seviyelerde bu rahatsızlığı tolere edebilirler. Ancak uzun süren yakın mesafeli çalışmalarda ve 40 yaş sonrası net görmekte zorlanırlar ve baş ağrısı oluşur. Bunun sebebi, gözün uyum mekanizmasının yetersiz gelmesi ve gerekli olan artı numaralı düzeltmenin gözün iç merceği tarafından yapılmamasıdır.


Bu bozukluğun düzeltilmesinde ilk adım ince kenarlı artı numaralı mercekleri gözün önüne yerleştirerek görüntüyü optik olarak tekrar görme noktası üzerine taşımaktır. Bu sayede görüntü görme noktası üzerine düşer ve net bir görüntü oluşur. Artı numaralı mercekler görüntüyü bir miktar büyütürler. Buna bağlı olarak bu gözlüğü takan insanların gözleri de büyük görünür.
#25 - Mart 26 2007, 09:33:21

!_By_Gizli_!

KİRPİK DİBİ İLTİHABI: BLEFARİT



Blefarit ne demektir ?
Blefaron Latincede gözkapağı anlamına gelir. Blefarit gözkapağının iltihabi bir hastalığıdır. Her iki cinsiyette, her yaşta görülebilir ve oldukça yaygındır. Blefarit süreğen bir hastalıktır, tedaviye rağmen tekrarlayabilir.

Blefarit hastalığı, anatomik ve klinik özellikleri açısından ön ve arka blefarit olarak ikiye ayrılır. Ön blefaritte gözkapağının özellikle dış kenarı, kirpik dipleri etkilenir. Ön blefarit, bakterilerin aşırı miktarda çoğalmasına veya derinin yağlı-kepekli olmasına bağlıdır. Arka blefarit ise kapağın göze değen arka kısmını etkiler ve buradaki gözyaşı yağ bezlerinin anormal olmasıyla ilişkilidir.

Vücutta ve gözde başka hastalıklarla birlikte olabilir mi?
Blefaritli hastalarda akne rosasea ve seboreik dermatit gibi cilt hastalıkları sık olarak görülür. Bu hastalıklardan ilki, yüz derisinde kızarıklık ve kabalaşma, diğeri ise ciltte aşırı yağlanma ve saç kepeklenmesi gibi belirtilerle kendini gösterir.

Blefaritli hastalarda konjonktivit, kuru göz, kirpik batması gibi diğer göz hastalıkları da sıktır.

Blefaritin nedeni nedir ?
Blefaritin gelişmesinde gözkapağında normalde de bulunan bazı bakterilerin aşırı miktarda çoğalması önemli bir rol oynar. Bu bakterilerin artıkları, toksinleri iltihabi belirtilere neden olur. Cildin yağlı olması ve gözkapağındaki yağ bezlerinin anormal olması, bakterilerin çoğalmasını kolaylaştırır. Çeşitli virüsler, allerjik etkenler, ilaçlar, sigara dumanı, kimyasal maddeler de blefarite yolaçabilir.

Blefaritin belirtileri nelerdir ?
Blefarit her iki gözde batma, yanma hissi, kızarıklık, sulanma, kaşıntı, çapaklanma gibi yakınmalara neden olabilir. Gözkapaklarında kızarma, şişlik, kirpiklerde düzensizlik, yapışıklık ve dökülme meydana gelebilir. Blefarit tanısı göz muayenesi ile konur.

Blefarit başka sorunlara yolaçabilir mi ?
Blefarit, gözkapağı bezlerinde tekrarlayan, akut iltihaplara (arpacık) ve sert şişkinliklere (şalazyon) zemin oluşturabilir. Özellikle yaşlılarda kirpiklerde içe dönmesi, göze batması ve dökülme gibi sorunlar gelişebilir.
Blefarit gözün görme işlevini etkilemez. Çok nadiren gözün kornea tabakasında iltihaba ve görme sorunlarına neden olabilir.
Göziçi ameliyat geçirecek hastalarda, ameliyattan sonra enfeksiyon gelişmesi riskini arttırabilir.

Blefarit
Gözkapağı kenarlarının düzenli temizlenmesi ve bakımı tedavinin temelidir. Hastalar gözkapağı bakımını uzun süre uygulamalıdır.

Bu bakımda önce gözkapağı kenarına, yakmayacak biçimde, sıcak pansuman uygulanır. Böylece birikmiş ve sertleşmiş olan yağlı maddeler, kabuklar yumuşar. Daha sonra ıslak bir gazlı bez ya da kulak pamuğuyla gözkapağı kenarına sürtülür, kirpik dipleri ve çevresindeki birikintiler temizlenir. Son aşamada gözkapağı kenarına antibiyotikli-steroidli ilaçlar uygulanır. Gözkapağı temizliği için göz doktorunuz hazır karışımları veya bebek şampuanlarını kullanmanızı tavsiye edebilir.

Bu tedaviye bazı hastalarda yapay gözyaşı damlalar da eklenir.

Bazı hastalara 1-2 ay süreyle ağızdan antibiyotikli ilaç kullanması önerilir.

KAYNAK:
HALKA YÖNELİK EĞİTİCİ SAYFALAR
Dr. Bülent Yazıcı
Uludağ Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, Bursa
#26 - Mart 26 2007, 09:34:08

!_By_Gizli_!

Katarakt



Kataraktın kelime anlamı "hızla aşağı doğru akan su" ya da başka bir deyimle "çağlayan" dır. Bu benzetmenin ilk kullanımı 11. yüzyıla kadar dayanmakta olup, arapça aynı anlama gelen “nuzul-el-ma” kelimesinin latince ifade edilmesiyle ortaya çıkmıştır, halkımız arasında da yine aynı benzerlikten dolayı “ak su” ifadesi kullanılmaktadır.
Katarakt hastalığı, saydam olan göz merceğinin bu saydamlığını yitirmesi ve gözbebeğinden normalde alınan siyah reflenin, yerini opak-beyaz refleye bırakması ile karakterizedir. Tarih boyunca, bu beyaz refle, hızla akan suyun aldığı renge benzetilerek “katarakt” terimi kullanılmıştır, halen de tüm dünyada aynı ortak bir terim kullanılmaktadır.

Kataraktla birlikte renkler canlılığını kaybeder, görme azalır : Bulanıklaşan göz merceği, dışarıdan gelen ışıkların göz içine, görme noktasına ulaşmasını engeller, böylelikle kataraktlı hastalarda görme bulanıklaşır ve görme kalitesi düşer. Başlangıçta kataraktlı hastaların görmeleri henüz belirgin olarak azalmasa da dünyayı daha soluk ve cansız görürler. Başka bir deyişle katarakt gelişimi ile dünyaya açılan pencelerimize yavaş yavaş bulanık bir perde inmektedir. Diğer belirtiler ise özellikle aydınlık ortamlarda gözlerde kamaşma, gözlük numaralarında hızla değişme şeklinde özetlenebilir.
Yaşlılık kataraktında bir yandan görme bulanırken, diğer yandan da özellikle mavi renkte azalma, sarı renkte artma şeklindeki renk görme bozukluğunu görmekteyiz

Yaşamının ileri yıllarında, gelişen kataraktına bağlı olarak, ünlü ressam Van Gogh'un resimlerinde de sarı hakimiyetini dikkat çekicidir
Diabetik kataraktta ise, loş ortamda normale yakın görmeye karşın ışıklı ortamda azalan ve ışıkların etrafında halolar görmeyle karakterize görme yakınması belirgindir. Bu kişiler araç kullanırken, otomobil farlarından fazlaca etkilenirler. Bazen bu yakınma, normal oda aydınlatmasında ve loş ortamda iyi görebilen bir araç sürücüsü için ameliyat nedeni olabilir.

Diabetik kataraktta özellikle ışıklı cisimlere bakarken ortaya çıkan görme bozukluğu dikkat çekicidir. Katarakt gelişimini önlemek mümkün mü?
Katarakta neden olabilecek pek çok hastalık, ilaç ve çevresel faktör mevcuttur. Ancak, katarakt gelişiminin en önemli nedeni yaşın ilerlemesidir. İlerleyen yaş, nasıl bazı insanları diğerlerinden daha erken ve daha fazla etkiliyorsa, katarakt da bazı insanlarda daha erken ve belirgin olarak ortaya çıkar, ama yaşlanma önlenemedikçe, kataraktın da önlenmesi mümkün görünmemektedir. Günümüzde henüz katarakt gelişimini engelleyecek veya bulanıklaşan lensi tekrar saydamlaştıracak tedavi yöntemi bulunamamıştır.

Diabetik kişilerde katarakt iki kat sık görülür
Bazı hastalıklarda, özellikle de "Diabet"te katarakt sıklığı artmaktadır. Diabetli hastalarda hem yaşa bağlı katarakt daha erken ortaya çıkmakta, hem de yaşlılık kataraktından çok daha erken yaşlarda diabete bağlı katarakt görülmektedir. Diabetli hastalarda hastalık süresi, kan şekeri kontrolü ve yaş, katarakt gelişiminde etkilidir. Gelişiminde çok sayıda faktörün etkili olduğu kataraktın, önlenmesi de buna bağlı olarak güçleşmektedir. Ancak, diabet hastalarında iyi kan şekeri kontrolü kataraktın ilerlemesini yavaşlatabilir.

Kataraktın tedavisi ameliyattır
Oldukça sık görülen bir hastalık olduğundan, katarakt ameliyatının tarihçesi de milattan önce 2000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Yani 4.000 yıl önce de katarakt ameliyatı yapılıyordu. Tarih kitaplarında ilk katarakt ameliyatının Babil'de, bulanıklaşan göz merceğinin göze uygulanan bir darbe ile göz içine düşürülmesi şeklinde yapıldığı bildirilmektedir. Bulanıklaşan ve bağları güçsüzleşen mercek, gözün içine (vitreusa) düşürülerek, görme hattında yarattığı bulanıklık ortadan kaldırılıyordu. Yüzyıllarca bu ilkel, ancak başarılı teknik kullanıldıktan sonra 1747'de, yani bilinen ilk katarakt ameliyatından 3750 yıl sonra, daha modern bir teknik geliştirilmiş, bulanıklaşan mercek, göziçine düşürülmek yerine gözün dışına alınmaya başlanmıştır. Alınan merceğin yerine, bir başka mercek konulmadığı için, katarakt ameliyatı olan hastalar 1950'li yıllara kadar çok kalın camlı (10-13 dioptri) gözlüklere ihtiyaç duymuşlardır. İkinci dünya savaşında İngiliz savaş uçaklarının gölgeliklerinin yapımında kullanılan plastiğin, çatışmalar sırasında pilotların gözüne kaçtığı ve gözde yabancı cisim reaksiyonu yaratmadığı gözlenmiş, ilk göz içi merceği fikri bu şekilde doğmuştur. 1990'lı yıllara kadar, sert göz içi mercekleri başarıyla uygulanmış, son yıllarda katlanabilen (yumuşak) merceklerin geliştirilmesiyle günümüzdeki modern ameliyat tekniklerine ulaşılmıştır. Göziçi mercekleri, diğer organ protezlerinin aksine, bir daha değiştirilmesine gerek olmamak üzere, göziçine yerleştirilmekte, kişinin eskitemeyeceği kadar uzun süre yerinde kalmaktadır.
En konforlu ameliyat !
Sadece göz damlası ile sağlanan anesteziyi takiben dikiş gerektirmeyecek kadar küçük bir kesiden göz içine girilmekte, bulanıklaşan mercek ultrasonik ses dalgaları ile temizlenmekte ve yerine hasta için uygun göz içi lensi takılmaktadır. Ameliyat öncesi yapılan ölçümler sayesinde her bireyin ihtiyacı olan lens gücü belirlenmekte, bu sayede ameliyat sonrası gözlük ihtiyacı da en aza indirilmekte, hastanın beklentileri de göz önüne alınarak ideal gözlük numarasının elde edilmesi mümkün olmaktadır. Bu gelişmeler ve elde edilen başarılı sonuçlar dikkate alındığında katarakt ameliyatının en konforlu cerrahi girişim olduğu ortaya çıkmaktadır. Her görme azlığının tek nedeni katarakt olamayacağından, kişinin bu ameliyattan ne kadar yarar göreceği, ameliyat öncesi muayenelerle değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme, kataraktı bembeyaz hale gelmemiş, yani henüz gözdibi muayenesi yapılabilen olgularda % 100'e varan güvenilirliktedir.

Ameliyat kalitesinin artması ile paralel olarak, ameliyat zamanlaması da değişmiştir. Bugün katarakt ameliyatının zamanı, hastanın ihtiyaç duyduğu andır. Kişinin günlük aktivitesi, mesleki özellikleri dikkate alınarak hekim ile hasta birlikte ameliyat zamanını belirlemelidir. Net görmenin önemli olduğu mesleklerde kataraktın çok erken evrelerinde ameliyat yapılarak, görme kalitesini artırmak mümkündür.

Katarakt tekrar eder mi ?
Başarılı bir katarakt ameliyatından sonra kişide tekrar katarakt gelişmesi mümkün değildir. Çünkü kişinin opaklaşan merceği alınmış, yerine yapay bir mercek konulmuştur. Ancak, katarakt ameliyatı geçirmiş kişilerde, yapay merceği yerleştirdiğimiz yer, doğal mercek zarına (kapsülüne) ait ceptir. Bu zar (doğal merceğin kapsülü) zamanla opaklaşabilir ve hasta katarakt ameliyatından önceki gibi bulanık-mat görmeye, ışıkların etrafında halolar görmeye başlayabilir. Bu durumda, aynen bir göz muayenesi olur gibi, lazer bağlantılı biomikroskopa yüzünü yerleştiren hasta, tamamen ağrısız olmak üzere, opaklaşmış lens kapsülünün merkezinde yaratılan açıklıkla, önceki iyi görmesine kavuşturulur.

Diabetli hastaların yarısı hayatında bir kez ameliyat olmaktadır ve katarakt ameliyatı yapılan hastaların %10'unu diabetliler oluşturmaktadır. Lokal anestezi, diabetik olguların da sistemik durumlarına bağlı herhangi bir kısıtlama olmaksızın ameliyat olabilmelerine imkan sağlamaktadır. Bazen hastaların görme ihtiyaçları, bazen diabetik retinopatinin takibi ve laser fotokoagülasyon ile tedavisi için katarakt ameliyatı kaçınılmazdır. Ancak modern teknolojinin, tıbba sunduğu imkanlarla, katarakt ameliyatı bugün korkulacak bir girişim olmaktan çıkmış, en konforlu ameliyat haline gelmiştir. Aydınlık ve güzel günler dileğiyle...


Hazırlayanlar :
Op. Dr. E. Deniz Eğrilmez
Op. Dr. Sait Eğrilmez
#27 - Mart 26 2007, 09:35:05

!_By_Gizli_!

Keratokonus



Keratokonus; korneanın normalde küresel olan yapısının giderek konik bir şekle dönüşerek incelmesinden kaynanan yüksek miyopi, yüksek ve düzensiz astigmatizma ve görme azlığına neden olduğu, çok da nadir rastlanmayan bir hastalıktır. Ortalama rastlanma oranı yüzbin kişide 30-250 arasındadır.
Bu kişiler gözlükten fayda görmeyecek (gözlükle tatminkar görme artışı sağlanamayacak) hale geldiklerinde, bu hastalık için üretilmiş sert kontakt lensler kullanılmaya başlanır. Kontakt lens ile tüm keratokonus olgularının % 80'i ömrünün geri kalanında tatminkar bir görmeyi yakalar. Ancak % 20'lik geriye kalan keratokonus hastaları, ancak gözün kornea tabakasinin 7.5-8.5mm'lik merkezi bölümünün, hastalıksız bir insanın korneası ile değiştirildiği ve halk arasinda "Göz Nakli", fakat gerçek anlamda "Kornea Nakli" adını verilen ameliyatla görmesi mümkündür.


Kornea damarsız bir doku olup organ nakillleri icinde red riski (alıcı kişinin vücudunun nakledilen dokuyu red etmesi riski) en düsük olanıdır.
Keratokonus olguları da kornea nakilleri arasinda en başarılı olanıdır. Nakledilen parçanın saydam kalma başarısı % 95'in üzerindedir. *

* Bu istatistiklerin alındığı Ege Ün. Tıp Fak. Göz Hast. Kliniği'nde her yıl yaklaşık 50 adet kornea nakli ameliyatı yapılmaktadır. Bu klinikte, olguların % 60-65'i keratokonustur. İzlenen olgu sayısı 350, yıllık nakil sayısı 50-55'tir.

Op. Dr. Sait Eğrilmez
Ege Üniversitesi Tip Fakültesi
Göz Hastalıkları Anabilim Dalı
#28 - Mart 26 2007, 09:35:55

!_By_Gizli_!

Kolobom coloboma




Kolobom; gözle ilgili herhangi bir oluşumun (göz kapağı, retina,iris gibi) doğumsal gelişim kusurudur. Genelde yarık şeklinde kendini gösterir. Gözün embriyolojisinde 4 haftalık fötus evresinde, gözü oluşturmak üzere ön beyinden çıkıntı yapan parçacık, gözün küresel bir yapıya dönüşmesi için kendi içine çökerek birleşir. Bu kapanma (birleşme) kusurları kolobom olarak bilinir. Durumun ağırlığına göre retina, makula, optik sinir, koroid, lens, iris, kapak kolobomu tekil olarak veya birkaçı bir arada ortaya çıkabilir. Ancak olay herzaman gözlerde belirgin bir yarık şeklinde algılanmamalı, göze ait herhangi bir oluşumun gelişiminin tam olarak tamamlanmadığı şeklinde algılanmalıdır.

Koloboma neden olarak ailevi geçiş kesin bir neden olarak saptanmamıştır ancak, hastalıkların belirli kromozomal hastalıklarla ilgili olduğu bilinmektedir. Schmid Fraccaro sendromu, Trisomy 18 (E- sendromu) gibi kromozomal hastalıklarda kolobom meydana gelebiir.

Sebebi açıklanamayan tüm doğumsal anomalilerde olduğu gibi, ailevi risk olup olmadığı dikkatlice araştırılmalıdır.

Kolobomun etkileri hastalığın şiddetine ve problemin yerine bağlı olarak değişir. Açıklık genelde gözün alt kısmındadır.

Lens kolobomu; eğer büyükse iris ve koroid tabakada kusurlara eden olabilir ve retina tabakasında yırtılma meydana gelme olasılığını biraz arttırır. Şiddetli olgularda, gözün büyüklüğünde azalma meydana gelebilir. Buna mikroftalmus adı verilir. Ancak mikroftalmus, kolobom olmadan da meydana gelebilir.

İris kolobomu, pupilde anahtar deliği görünümü verebilir. Merkezi görmede hasar oluşabilir.

Bazı kolobom olgularında, nörolojik ve kromozomal problemler de var olabilir. Bunlardan birisi son derece nadir görülen CHARGE hastalıklar grubudur. (C - Coloboma; H - Heart defects (kalp problemleri); A - Atresia of the choanae (arka burun deliklerinin kapalı olması); R - Retarded growth and development (büyüme ve gelişme geriliği); G - Genital hypoplasia (yetersiz cinsel organ gelişimi, inmemiş testis gibi); E - Ear anomalies (kulak anomalileri)).

Yine küçük göz, fazla parmak ve zeka geriliği koloboma eşlik edebilir. Görme yeteniğinde azalma, nistagmus, şaşılık, fotofobi ve görme alanı kaybı hastalarda bulunabilir.

Tedavi

Hastalığın durumuna göre tedavi yöntemleri farklılık göstermektedir.

Retina dekolmanı (ayrılması) durumunda vitrektomiyi takiben lazer (argon veya kripton) ile retina altta yatan yapılara tutturulur.

İris kolobomunda, kozmetik amaçla kontakt lensler kullanılabilir.

KOLOBOM KONUSUNDA BİR GÖZ UZMANI HEKİME BAŞVURULMALIDIR
#29 - Mart 26 2007, 09:36:52

!_By_Gizli_!

Kontakt lens



Kontakt lenslerin icadı bir asır öncesine kadar uzanmaktadır. Bu konudaki öncülerden biri olarak kabul edilen August Müller 1889 yılında yazdığı bir makalesinde, kendi görme bozukluğunu bu lenslerle düzeltmeye yönelik çabalarından bahsetmiştir. O dönemlerde yeni denenmeye başlayan kontakt lenslerin, henüz göze uygulanabilecek özelliklerde üretildiğini söylemek güç olur, Müller şiddetli ağrı ve bulanık görme sebebiyle lenslerini ancak yarım saat takabiliyordu.

Günümüzde kullanılan kontakt lensler ise, ince, biopolimer adı verilen çok özel plastik bir maddeden yapılmaktadır. Bu lenslerle miyopi (uzağı görememe), hipermetropi (yakını görememe) ve astigmatizma gibi hemen her türlü optik bozukluk düzeltilebilmektedir. Gözün saydam tabakası ( kornea) üzerine yerleştirilir ve kendisiyle bu saydam tabaka arasına sızan gözyaşına yapışır. Göz kırpılmasıyla lens yavaşça hareket eder, bu hareketle lensin altına taze gözyaşı girer, bu da kornea tabakası için gerekli oksijenlenme ve nemlenmeyi sağlar.

İki tip kontakt lens mevcuttur; sert kontakt lensler ve yumuşak kontakt lensler. Sert lensler ise kendi aralarında gaz geçirgen ve gaz geçirgen olmayan tip şeklinde iki kısma ayrılmaktadırlar. Gaz (oksijen) geçirgen sert kontakt lenslerde, direkt lens üzerinden korneaya gaz geçişi mümkün olduğundan, diğer tipe oranla daha sıklıkla tercih edilmektedir. Yumuşak kontakt lensler ise daha çok su içerdiklerinden dolayı esnek bir yapıdadırlar, gaz geçirgen özelliğine de sahiptirler. Lens kalınlığına ve su içeriğine göre gaz geçirgenliği değişmektedir. Burada ifade edilen gaz geçirgenliği ifadesi oldukça önemlidir, çünkü kornea dediğimiz saydam tabakanın sağlıklı olabilmesi için oksijenin bu tabakaya lens üzerinden sorunsuz geçmesi gerekmektedir. Yumuşak kontakt lenslerin gece gözde kalacak şekilde uzun süreli kullanımını önermemekteyiz, çünkü kornea tabakası uyurken gözkapağının arkasındaki küçük damarlardan besinini ve oksijenini almaktadır. Gece uykusunda lens takılması bir bariyer etkisiyle korneanın besin almasını önleyecektir, bu ise göz sağlığı açısından oldukça sakıncalıdır. Her tür yumuşak kontakt lens mutlaka gece uykusundan önce çıkartılmalı ve solüsyonunda saklanmalıdır.

Kontakt lens teknolojisindeki ilerlemeler son zamanlarda öyle bir hız kazanmıştır ki, insanların bu lensler hakkındaki bilgileri gelişmelerin biraz gerisinde kalmıştır. Halen yaygın olarak inanılan birçok yanlış düşünce mevcuttur, bu yanlış düşüncelerin üzerinde durmak ve doğru bilgileri anlatmak faydalı olacaktır.

Birçokları kontakt lens takmaya alışmanın zor olacağını, buna alışamayacaklarını zanneder. Halbuki kişi karar verdiğinde gözüne lensi yerleştirmek pek problem yaratmaz, lens takıldıktan birkaç dakika sonrasında ise artık yumuşak lensler gözde çok az hassasiyet yapmaya başlayacaktır. Gaz geçirgen sert lenslere alışmak ise biraz daha uzun zaman almaktadır, ancak günümüzde bazı özel durumlar dışında bu tür sert lens kullanımı artık tercih edilmemektedir. Yumuşak kontakt lenslerde uyum süresi birkaç gündür, gaz geçirgen sert lenslerde ise yaklaşık 2-3 haftadır.

Başka bir yanlış inanış, kontakt lenslerin gözlüğe kıyasla daha az kullanılışlı olduğu şeklindedir. Halbuki ilk kez lens kullanımında kişi, gözüne lensi yerleştirme tekniğini öğrenene kadar yavaş ve dikkatli davranmalıdır, bu teknik kazanıldığında ise artık lensi yerleştirmek sorun olmaz. Kontakt lenslerin bakımı ve muhafazası için eskiden birçok solüsyonlar kullanılıyordu ve bu zaman alıyordu. Günümüzde ise gece uykusunda çıkartılan lenslerin sadece bir çeşit özel solüsyonda bekletilmesi yeterli olacaktır. İlk birkaç günlük alışma periyodundan sonra rahatça kullanılan lenslerin, gözlüğe kıyasla çok daha kaliteli bir görüntü sağladığı şüphesizdir. Gözlüğün dezavantajı net görüş alanını daraltmasıdır. Gözün yapısına tam bütünlük sağlaması ve doğrudan gözün üzerine yerleştirilmesi nedeniyle, kontakt lenslerde görüntü daha net ve görme alanı daha geniştir. Özellikle yüksek numarası olan kişiler gözlüğe kıyasla kontakt lensle daha iyi boyutta bir görüş sağlarlar.

Pek çok insan astigmatın kontakt lensle düzelmeyeceğine inanır, ancak bu da doğru değildir. Gözün kornea dediğimiz ön saydam yüzeyinin düzensiz olması hali anlamına gelen astigmatizma bir hastalık olmamakla birlikte çok yaygın bir durumdur, yakında ve uzakta bulanık görme halidir. Eskiden gaz geçirgen sert lenslerin kullanıldığı astigmatizma için, günümüzde özel tekniklerle yumuşak lensler üretilmiştir ve rahatlıkla kullanılmaktadır.

Bazıları ise, lens kullanımı sırasında ortaya çıkabilecek zorlukları duyduklarından, kontakt lenslere soğuk bakarlar. Eskiden uygulanan sert lenslerde birtakım zorluklar yaşanmaktaydı, ancak günümüzde yumuşak lensler, gözün hava almasını sağlayacak çok özel malzemelerle imal edilmektedir. Lenslerin gözde doğru yere oturması ve önceden kesitirilebilir bir şekilde hareket etmesi için özel dizaynlar kullanılmaktadır. Lens kullanmaya yeni başlayanlarda en sık görülen şikayetlerden biri kuru göz hissidir. Bu hissi hafifletecek özel dizaynlar ve lens materyalleri mevcut olduğu gibi, lens takılması esnasında kullanılan ve gözü nemlendiren özel damlalar da kullanıma girmiştir. Kontakt lens takılması sırasında ortaya çıkabilecek yan etkilerin çoğu kendi kendini sınırlayıcıdır; yani lensler kısa bir süre için gözden çıkarıldığında, bunlar çabucak geçer. Göz doktorunun talimatlarına uyulduğunda ise, lens kullanımı sırasında çok ciddi bir komplikasyonun ortaya çıkması son derece nadirdir.

Gözün önüne yerleştirilen ve gözle iyi bir uyum sağlayan kontakt lensler, yinede bir yabancı cisimdir. Düşük bir ihtimal de olsa gözü çizebilir, mikrop kaptırabilir. Eğer önerilen süreden daha uzun takılırsa, saydam tabakada çizilme ve şişme (ödem) yapabilir. Değiştirilmeden uzun süre kullanılırsa lens üzerinde birikintiler (depozitler) oluşabilir. Bu birikintilere, lense veya lens temizleyici solüsyonlara karşı alerji gelişebilir. Çok nadiren lensin gece gözde kalmasına veya bakımlarının iyi yapılmamasına bağlı olarak ciddi enfeksiyonlar oluşabilir ve bu durum görmeyi bozabilir. Bahsedilen bu riskler, gerçekte nadirdir ve göz doktoruna başvurulduğunda tedavileri oldukça kolaydır.

Kontakt lens uygulayıcılarının, lens kullanım ve bakım kurallarını eksiksiz uygulaması başarıda mutlaka gereklidir. Konunun uzmanı göz doktoru tarafından çeşitli göz ölçümleri ve muayenesi sonrasında alınması gereken kontakt lensler, gözlüğe oranla görmeyi düzeltmede tercih edilen, uygun ve güvenilir bir alternatiftir. Bazı göz hastalıkları kontakt lens kullanımını engellemektedir. Gözlerinde sık sık enfeksiyon olan hastalar, ciddi allerjik göz rahatsızlığı bulunanlar, gözyaşı azlığı ya da gözyaşı yapı bozukluğu bulunan kişiler, kontakt lenslere oldukça zor uyum sağlarlar ve bu lensleri gözlerinde temiz tutabilmeleri de oldukça güçleşir. Bu durumlarda, hastanın lens kullanıp kullanmayacağına, göz hekimi karar verecektir.

Toparlamak gerekirse; kontakt lenslere alışmak kolaydır, kullanılışlık ve günlük yaşamda özgürlük açısından gözlüğe kıyasla önemli avantajlar sunmaktadır. Astigmatizma dahil, hemen her tür görme bozukluğunu lenslerle düzeltmek mümkündür. Uzmanların tavsiyesine uygun hareket edilirse, kullanımlarıyla ilgili ciddi problemlerin ortaya çıkma riski düşüktür. Kontakt lenslerle sağlanan görme gücü, gözlüklerin sağladığından daha iyidir.

Op.Dr. Özcan Karakurt
#30 - Mart 26 2007, 09:37:38

!_By_Gizli_!

kırma kusurları



Gözlerimizin net görebilmesi için gelen ışınların kırılması (refraksiyona uğraması) ve retina adı verilen gözün arka tarafındaki ağ tabakada odaklaşması gereklidir. Kornea (gözün en dışındaki saydam tabaka) ve lens (göz merceği) bu gelen ışınları kırarlar. Eğer göz kendisine değişik uzaklıklardan gelen ışınları retinada odaklayabiliyorsa, gözün kırma fonksiyonu normal olur ve bu duruma emmetropi denir. Kırma kusuru olan gözlerde ışınlar retinada odaklaşamaz ve bulanık ya da çarpık bir görüntü oluşur. Bunun iki ana sebebi vardır:
1. Gözün ön-arka uzunluğunun normalden fazla veya az olması
2. Kornea veya lensin kırıcılığının normalden farklı olmasıdır.
Miyopi, hipermetropi, astigmatizma ve presbiyopi temel kırma kusurlarına verilen isimlerdir.

Miyopi nedir?

Miyopi, yakındaki cisimlerin net, uzaktakilerin bulanık görüldüğü bir kırma kusurudur. Ya gözün ön-arka uzunluğu ya da kornea veya lensin kırıcılığı normalden fazla olduğu için gelen ışınlar retinanın üzerinde değil, önünde odaklaşırlar. Miyopi kalıtsaldır ve genellikle 8-12 yaşında ortaya çıkar. Ergenlik döneminde vücudun hızlı gelişmesi gözleri de etkilediği için miyopi hızlı bir şekilde artar. Genellikle 20 yaş civarında sabitleşir.

Hipermetropi nedir?

Hipermetropi, ya gözün ön-arka uzunluğu ya da kornea veya lensin kırıcılığı normalden az olduğu için gelen ışınların retinanın üzerinde değil, arkasında odaklaştığı bir kırma kusurudur. Görüntüyü retina üzerine düşürmek için gözün uyum yapması gerekmektedir. Bu uyum sayesinde genç hipermetroplar uzağı da yakını da net görebilirler. Fakat uyum için göz kaslarını zorladıklarından başağrısı ve gözlerde yorgunluk gibi şikayetleri olabilir. Miyopi gibi hipermetropi de kalıtsaldır. Bebekler ve küçük çocuklar genellikle hafif hipermetropturlar. Yaşla birlikte göz büyüdükçe hipermetropi azalır.

Astigmatizma nedir?

Astigmatizma genellikle korneanın doğal yuvarlak yapısının yumurta gibi oval bir şekle dönüşmesinden kaynaklanan bir kırma kusurudur. Göze gelen ışınlar her açıda eşit kırılmazlar. Bu nedenle cisimler çarpık ve/veya bulanık gözükür. Astigmatizma tek başına veya miyop ya da hipermetropla birlikte olabilir.


Presbiyopi nedir?

hh Presbiyopi yaşla birlikte ortaya çıkan yakını görme güçlüğüdür. Gençken göz merceği elastiktir ve kolayca uyum yaparak yakındaki cisimlerin net görülmesini sağlar. Yaşla birlikte bu elastikiyet azalır ve yakını görme zorlaşır. Dolayısıyla hipermetropidekine benzer bir şekilde yakındaki cisimlerden gelen ışınlar retinanın arkasında odaklaşırlar.
#31 - Mart 26 2007, 09:38:50

!_By_Gizli_!

miyopi hipermetropi astigmatizma



REFRAKSiYON (KIRMA) KUSURLARI

A. Kırılma kusuru nedir?
1. Miyopi
2. Hipermetropi
3. Astigmatizma
4. Presbiyopi

Odaklanan ışığın görmemizi sağlayan retina tabakasının önüne veya arkasına düşmesi sırasıyla miyopi ve hipermetropi olarak adlandırılan görme kusurlarına yol acar. Kornea adını verdiğimiz saydam tabakanın dikey ve yatay ekseni arasındaki kırma dereceleri arasında bir fark varsa bu durum da astigmatizma adı verilen kırma kusuruna sebep olur.
Miyopinin düzeltilmesinde gözlük, kontakt lens ve refraktif cerrahi yöntemler (radyal keratotomi, excimer laser, LASIK) uygulanabilir. Hipermetropinin düzeltilmesinde gözlük, kontakt lens ve refraktif cerrahi yöntemler (Termokeratoplasti, excimer laser vb) kullanılabilir. Astigmastizmanın düzeltilmesinde gözlük, torik yumsak kontakt lensler, gaz geçirgen kontakt lensler, ve refraktif cerrahi yöntemler kullanılabilir.

Miyopi


Gözün belirli bir uzaklığın ötesindeki nesneleri odaklayamamasına miyopluk denir.
Hipermetrop gözde, göz küresinin ön-arka çapı normalden kısa olduğu ve mercek eğriliğini (kırma gücünü) belirli bir sınırın ötesinde arttıramadığı için nesneleri odaklayamaz.
Miyop gözde bunun tam tersi bir durum ortaya çıkar. Genellikle göz küresinin ön-arka çapı normalden uzundur ve mercek,belirli bir sınırın ötesinde eğriliğini azaltamaz.
Miyopluk kalıtsal ancak çekinik bir göz bozukluğudur. Bu nedenle,miyop anne babaların çocuklarında her zaman ortaya çıkmayabilir. Ancak ana babanın her ikisi de miyopsa, doğal olarak çocukların da miyop olma olasılığı yüksektir. Miyopluk belirtileri genellikle altı yaşına doğru kendini gösterir. Çocuk küçük yazıları rahat okur ama tahtaya yazılanları okuyamaz. Uzağı görmenin gerekli olduğu oyunlardan kaçınır ve arkadaşlarından ayrı durmayı yeğler. Altı yaşına doğru başlayan miyopluk,büyüme dönemi boyunca ilerlemeyi sürdürür ve vücut gelişimiyle birlikte durur.
Göz küresinin ön-arka çapı normalden daha uzundur. Bu miyopluk türü,gözlükle düzeltilebilir ve genellikle başka bir soruna yol açmaz. Bundan farklı olarak patolojik miyoplukta ise görme kusuru ilerler,ayrıca ağtabakada bazı bozukluklar ortaya çıkar. Miyopluğun türü ve uygun düzeltici camlar tek muayenede saptanamayabilir. Dikkatli ve düzenli muayenelerle hastalığın gidişi izlenerek kesin tanı konur ve uygun tedavi sağlanır.

Hipermetropi


Sağlıklı göz değişik uzaklıktaki görüntüleri odaklamak için merceğin biçimini değiştirir. Daha yakın bir noktaya bakarken merceğin kalınlığı artar, uzağa bakıldığında ise azalır. Bir merceğin eğriliği ne kadar fazla ise ışığı o kadar fazla kırar ve odak uzaklığı kısalır. Sağlıklı bir gözde sonsuzdaki bir nokta, merceğin eğriliği en azken ağtabaka üzerine odaklanır. Hipermetrop gözde is, merceğin aynı noktayı odaklayabilmek için eğriliğinin artması gerekir. Merceğin eğriliğini, kirpiksi kasın kasılması düzenler. Halka biçimindeki bu kas, iris kökü ile mercek arasında bulunur. Hipermetroplukta göz küresinin ön-arka çapı normalden kısadır. Bu nedenle, mercekte kırılan ışınlar, ağ tabakanın üstü yerine arkasındaki bir noktada birleşirler. Işınların ağtabakası üzerine düşmesi için mercek eğriliğinin artması gerekir. Ancak mercek belirli bir sınırın ötesinde eğriliğini arttıramadığı için, hipermetrop göz yakın nesneleri odaklayamaz. Bu nedenle, hipermetroplar gazeteyi uzakta tutarak okurlar. Ayrıca göz küresinin ön-arka çapı kısa olduğundan ,mercek uzak nesneler için eğriliği arttırır. Sonuçta kirpiksi kasın, hiçbir zaman tam gevşeyemediğinden, göz baş ağrısına neden olur. Hipermetropluk, çocukta içe dönük şaşılığa yol açabilir. Gecikmeden müdahale edilirse, uygun camların kullanımıyla bu şaşılık çocuklukta düzeltilebilir.

Astigmatizma


Genellikle doğuştandır. Bununla birlikte, cerrahi girişimlerle saydam tabakanın kesilmesine, saydam tabakada iltihaplanma ya da travmaya bağlı olarak da çıkabilir. Olguların en azından %90’ında astigmatlığın düzeltilmesi kolay değildir. Saydam tabaka eğriliğinde ağır bir bozukluk yoksa, kişi kırılma kusurunun farkında olmayabilir. Çünkü refleks olarak görüntüyü iki dikey düzlemden birinin üstünde uyum yaparak birleştirir. Bu nedenle, astigmatlıkta genellikle iki odak uzaklığı arasında uyum sağlamak için sürekli değişen odaklanmaya bağlı yakınmalar ortaya çıkar. Hasta bu yorgunluk nedeniyle, baş ağrısı , göz kürelerinde ağrı , gözlerde ağırlık hissi ve yanmadan yakınır. Göz akları kızarmıştır. Bu yakınmalar örneğin, film izlerken artar. Gözleri sağlıklı kişilerde, saydam tabaka bir küre dilimi şeklinde ve eğriliği her yöne doğru aynıdır. Bu sayede ışınlar bütün doğrultularda aynı oranda kırılarak odak noktasına yönelir. Saydam tabakanın eğriliği tüm yönlere eşit biçimde dağılmıyorsa ve özellikle birbirini dik açıyla kesen doğrultular arasında eğrilik farkı varsa,ışınlar merceği geçerken farklı oranda kırılırlar. Astigmatizmayı , nokta şeklinde bir cismin görüntüsünün birbirine dik iki ayrı düzlemde olması diye tanımlayabiliriz.

Presbiyopi (Yaşlı görüşü)
Normalde insan gözündeki lens uyum yaparak yakındaki nesnelerin görüntüsünü retinaya düşürür. Kişi yaşlandıkça lens bu yeteneğini kaybeder ve yakın görüşü zorlaşır. Yaşlanmayla birlikte gözün yakına uyum yapma yeteneğindeki fizyolojik azalmaya presbiyopi denir. Lens proteinlerinde zamanla lens liflerinin esnekliğini azaltan veya lensi sertleştiren değişiklikler olur. Göz uyum yapmaya kalktığında lensi yerinde tutan asıcı bağlardaki kasılmaya rağmen lens eğriliğinde daha az bir değişme meydana gelir. Lensin uyum yapması kırma gücünü artırmasıyla mümkündür. Bu yaşa göre değişir ve kırılma kusurlarının düzeltilmesinde önem taşır. Uyum yapma yeteneği azalan kişi yakında bulunan nesneleri görmede zorlanır. Presbiyopi herkeste aynı yaşta başlamaz. Presbiyopiye ait belirtilerin ortaya çıkışını etkileyen faktörler arasında kişinin yaşadığı ülke, sosyal durumu, çalışma şartları ve gözünde mevcut olan diğer kırılma kusurlarının varlığı sayılabilir. Presbiyopi aşağıdaki belirtilerle ortaya çıkar: · Yakındaki nesneleri odaklayamadığı için bulanık görür, yazıları karıştırabilir, okurken bazı harf veya kelimeleri atlayabilir, sayısal işlemlerde yanılgı olabilir. · Yakında meydana gelen bulanık görmeden dolayı hasta okuduğu materyali daha uzakta tutmaya başlar. Uyum yeteneği azaldıkça bu mesafe artar ve zamanla kol mesafesi netleştirmeye yetmez ya da fazla uzaklaştırmadan dolayı bu sefer de harfler küçüleceği için görmede zorlanmaya başlar. · Yakın mesafeden yapacağı işler için daha fazla aydınlatmaya ihtiyaç hisseder. Aydınlık ortam göz bebeğini küçülterek kusurları azaltır ve görüşü netleştirir. Yakın mesafeden yapılan işlerde normal kişilere göre daha erken bir yorgunluk meydana gelir.
#32 - Mart 26 2007, 09:39:47

!_By_Gizli_!

Retina yırtılması dekolman



RETİNA YIRTILMASI, DEKOLMAN NEDİR? Retina gözün arka kısmında ışığı hissetmemizi sağlayan ve görüntüleri beyine ileten sinir tabakasıdır. Göz basitce kamera gibidir. Ön kısımdaki lens görüntüyü retinaya odaklar. Retinada kameranın arkasındaki film gibidir.
Retina dekolmanı nedir?

Retina dekolmanı retinanın normal pozisyonundan çekilmesiyle oluşur. Retina yerinden ayrıldığında çalışamaz. Görme bozulur. Retina dekolmanı çok ciddi bir sorundur ve tedavi edilmezse kesinlikle körlükle sonuçlanır.

Retina dekolmanının nedeni nedir?

Vitreus gözün ortasını dolduran şeffaf bir jeldir. Yaşlandıkça vitreus retinayı yapışık olduğu yerlerden çekebilmektedir. Genelde vitreus retinadan sorunsuz bir şekilde ayrılır. Ancak bazı durumlarda retina bir veya birkaç yerden yırtılır. Bu yırtık yerinden sıvı girmeye başlar ve retinayı bulunduğu yerden ayırır. Aşağıdaki durumlar dekolmana neden olur.

Myopi

Daha önce geçirilmiş katarakt cerrahisi

Glokom

Ağır göz travması

Diğer gözde daha önce meydana gelmiş retina dekolmanı

Ailede retina dekolmanı hikayesi

Göz doktorunuzca retinada zayıf yerlerin bulunması

Retina dekolmanının belirtileri nelerdir?

Işık çakmaları

Yeni oluşan uçuşmalar

Görme alanınızda gri bir perdenin hareket etmesi

Belirli bir alanı görememe. (yırtığın yerine göre baktığınız cismin alt veya üstünü görmemeye başlarsınız)

Görmenin tamamen kaybı


Bu belirtiler herzaman dekoman demek değildir, ancak en kısa sürede göz doktorunuza muayene olmanız gerekmektedir.

Tedavisi nasıldır?

Retinal yırtıklar: Genelde lazer veya kryoterapi (dondurarak) ile yapılır. Retina bu yöntemlerle arkasına yapıştırılır. Bu işlemler ayaktan poliklinik ortamında yapılabilmektedir. Bazı duruklarda yırtık takipde edilebilmektedir.

Retina dekolmanı: Hemen hemen tüm vakalar ameliyat olamak zorundadır.

Pnomotik Retinopeksi: Vitreus içine gaz baloncuğu verilir ve baş belli bir pozisyonunda tutulması istenir.

Sörklaj: Gözün çevresine elastik bir bant sarılır ve sıkılır. Retina altındaki sıvı drene edilir ve retina yatıştırılmaya çalışılır.

Vitrektomi: Retinayı çeken vitre alınır ve yerine hava verilir. Bu hava zamanla vücut sıvılarınca doldurulur.Bazen sörklaj ile beraber yapılır.

Ameliyattan sonra nelere dikkat etmem gerekir?

Belli bir süre gözde ağrı olabilir. Gözünüz bir süre kapalı tutulacaktır. Göze hava verildiyse belli bir süre yüzükoyun yatmanız gerekebilir.

Baloncuğun tamamen kaybolduğu söylenene kadar kesinlikle uçak yolculuğu yapmayın!

Dekolmanda ikinci bir ameliyatta gerekebilir. Retina ameliyatta tam olarak yatıştırılmadıysa zamanla retina canlılığını kaybedecek ve görme azalacaktır. Görmenin düzelmesi ameliyattan sonra aylar sürebilir. Ancak bazı hastaların görmesi düzelmiyecektir.

Dekolman ne kadar ileri seviyedeyse ameliyattan sonra başarıda o kadar düşük olacaktır. Bu yüzden bulguları fark edince gecikmemek önemlidir.
#33 - Mart 26 2007, 09:40:46

!_By_Gizli_!

Son zamanlarda medyada ve dolayısıyla hastalar arasında çok konuşulan iki konu var :

Wave Front Teknolojisi
Kartal Gözü
Önce isterseniz bir örnek vererek lazer teknolojisinin bir adımı olan wave front teknolojisinden bahsedelim :
Karşınızda gördüğünüz bir cismin görüntüsü gözünüzde :

önce en öndeki kornea tabakasından,
sonra ön kamara dediğimiz içi aköz hümör adındaki bir sıvı ile dolu olan bölgeden,
üçüncü olarak lens dediğimiz ve ileride yaşlılarda kataraktın geliştiği mercekten,
dördüncü olarak gözün tam ortasındaki vitre cismi adı verilen jelatinimsi sıvıdan geçerek
en arkadaki retina (ağ tabaka) ya yansır.
Bu yansıtıcı ortamların herhangi birindeki milimetre, hatta mikron (yani milimetrenin binde biri) düzeyindeki bozukluklar resmin retinaya doğru olarak yansımasını engeller. Bu nedenle bazen cisim ile gördüğümüz cisim arasında farklar oluşur. İşte bu küçük farkları ortadan kaldırabilmek için wave front teknolojisi geliştirilmeye çalışılmaktadır; bu teknolojide gözün beş tabakasından geçerek gelen ışın demeti tekrar beş tabakadan geri döndüğünde bir ekranında toplanarak bilgisayar tarafından yorumlanır ve tüm hataları düzeltilmeye çalışılır. Böylece oluşacak görüntünün tüm hatalardan arındırılmış pırıl pırıl bir görüntü olması arzulanır. Ama acaba hakikaten öyle bir görüntü oluşmakta mıdır veya oluşabilecek midir ? Bugünkü wave front teknolojisi uygulanarak yapılan ekzimer lazer veya LASİK müdahaleleri mutlaka direkt uygulanan lazer teknolojisinden daha iyi sonuç vermektedir. Fakat daha alınması gereken çok uzun bir yol vardır. Çünkü, görüntü yukarıda sıraladığım beş ortamdan geçip tekrar geri döndüğünde her ortamdaki küçük hatalar bir sonraki ortamdaki hatalarla birleşerek geometrik yanlışlara neden olabilmektedirler. Bu nedenle wave front teknolojisi şu anda herkese önerilecek bir teknoloji değildir. Ama eğer daha önceden sonucu kötü olan bir ekzimer lazer uygulaması geçirmişseniz, mutlaka wave front teknolojisi ile eski laser uygulamasındaki hataların düzeltilmesi gerekir. Ayrıca unutulmaması gerekir ki, wave front teknolojisinde her hasta için ayrı bir bilgisayar kartı kullanıldığından dolayı bu teknoloji ile uygulanan lazer müdahalesinin maliyeti klasik uygulamanın hemen hemen iki mislidir.


Acaba Kartal Gözü nedir ?

Bildiğiniz gibi kartallar çok yükseklerde uçarken, yerdeki küçük varlıkları bile fark ederek avlarlar. Bu nedenle wave front teknolojisi ile insan gözünün kartal gözü gibi keskin olabilmesi hedeflenmiştir. Ama hakikaten bu gerçekleşebilir mi ?

Her şeyden önce iki konuya açıklık getirmek gerekir:

Gözü bozuk olan bir insanın gözlük numarası ile görme keskinliği aynı şey değildir.

Örneğin, - 2.00 D miyop olan bir hastanın görme keskinliği gözlüksüz % 10, gözlükle genelde % 100’dür. Yani, bizler LASIK sonrası hastamızın görme keskinliğinin gözlük kullanmadan % 100’e ulaşmasını bekleriz. Bazen bu oran % 90’da kalabilir. İşte wave front teknolojisi uygulanarak kartal gözü görmesi arzulanan kişinin görme keskinliğinin % 150 - % 200 lere erişmesi yani, normal görme keskinliğinin çok üstüne çıkması beklenir. Halbuki, şu ana kadar wave front teknolojisi uygulanan hastalarda, LASIK öncesi görmesi % 100 olan kişinin LASIK sonrası görmesi % 90 - % 120 arasında kalmaktadır. Demek ki, kartal gözü dediğimiz görüntüye ulaşabilmek için daha çok araştırma ve çalışma yapılması gerekmektedir. Bu nedenle siz değerli hastalarımızın wave front teknolojisi ve kartal gözü sözlerine pek fazla güvenmemizi önerir, LASIK yapacak doktorunuzdan yukarda açıklamaya çalıştığım konularda izahat almanızı sağlık veririm.


--------------------------------------------------------------------------------

Lazer' in Gözde Diğer Kullanım alanları


Lazer gözün diğer hangi hastalıklarında kullanılmaktadır ?

Argon ve Kripton Lazerler daha çok şeker hastalarının retinasında oluşan yeni damar oluşumları ve kanamaları yok etmek için kullanılır.

YAG Lazer ise katarakt ameliyatı sonrasında bir kalıntı mevcutsa bunu yok etmek için kullanılır:
bu nedenle halk arasında yanlışlıkla Lazer ile katarakt ameliyatı olarak nitelendirilmektedir.

Argon ve YAG Lazerler aynı zamanda bazı glokom ( Göz tansiyonu = Karasu ) tiplerinde tedavi amacıyla ayrı ayrı veya beraberce kullanılmaktadırlar.

Helium Lazer ise hipermetropları düzeltmek için kornea yakılarak tekrar şekillendirilmesinde kullanılmıştır; fakat sonuçları pek yüz güldürücü değildir.

Karbon Lazer ise diğer deri ve estetik cerrahi dallarında olduğu gibi göz kapaklarının estetik bozukluklarında kullanılmaktadır. Böylece kırışıklıkların büyük bir kısmı tedavi edilebilmektedir..
#34 - Mart 26 2007, 09:41:42

!_By_Gizli_!

Üveit



ÜVEİT NEDİR?

Yapı olarak bir topa benzeyen gözün ortasında bulunan jel benzeri maddenin çevresini 3 tabakadan oluşan bir kılıf sarar. En dışta sklera adı verilen beyaz kısım, en içte retina adı verilen ve görmemizi sağlayan kısım ortadada uvea bulunur. Uveanın iltihabına üveit denir. Uvea gözü besleyen damarları bulundurmaktadır. Buranın iltihabı-enflamasyonu gözün tüm dokularını etkilemektedir. Bu durum görmeyi ciddi şekilde tehtid eden durumlara neden olmaktadır.

Üveitin belirtileri ve nedeni nedir?

Işığa karşı hassasiyet, ağrı, gözde kızarıklık, görmenin azalması en önemli belirtilerdir. Çoğu vakada sebep bulunamamaktaysada bazı hastalarda virüsler, mantarlar, parazitler üveite neden olabilmektedir. Ayrıca vücudun diğer kısımlarında bulunan hastalıklar (artritler, Behçet Hastalığı) neden olabilmektedir.

Üveit tanısı nasıl konmaktadır?

Belirtiler başlayınca göz doktoruna muayene olmanız gerekmektedir. Enflamasyon görmenin kalıcı bir şekilde kaybına neden olabilmektedir. Göz muayenesinin yanında çeşitli durumlarda sistemik bir hastalığın araştırılmasıda gerekebilmektedir. Bu durumda romatologlar, dahiliyecilerle ortak araştırmalar yapılabilmektedir.

Üveit tedavisi nasıldır?

Özellikle steroid ve göz bebeğini büyüten ilaçlar içeren damlalar sıklıkla kullanılmaktadır. Gözde daha derinlerde bulunan enflamasyonlarda sistemik ilaçların kullanılması gerekebilmektedir. Glokom, katarakt, neovaskülarizasyonlar (yeni damarların oluşması) gibi çeşitli komplikasyonlar gelişebilmektedir.
#35 - Mart 26 2007, 09:42:38

!_By_Gizli_!

Sıkça Sorulan Sorular


Gözlüğümü kullanmazsam göz bozukluğum ilerler mi?


Gözlük kullanmamak göz numaralarını etkilemez. Gözlük kullansanız bile numaralarınız ilerleyebilir. Bununla beraber on yaşından küçük çocuklarda gözlüğün kullanılmaması kalıcı görme bozukluklarına yol açabilir


--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Dinlendirici gözlük kimlere gerekir?


Bilinenin aksine dinlendirici gözlük olarak isimlendirilen gözlüklerin tedavi edici özelliği olmadığı gibi dinlendirici yada rahatlatıcı bir özelliği de yoktur.Göz sağlığı normal olan kişilerin herhangi bir gözlük kullanmalarına gerek yoktur.



--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Gözlüğümü devamlı takmam gerekir mi?

Evet. Devamlı kullanmadığınız takdirde gözlüklere alışmanızda sorunlar olabilir. (Yakın gözlükleriyse sadece yakında kullanılmalıdır)



--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Göz tembelliği Lazerle tedavi edilebilir mi?

Lazer tedavilerinin göz tembelliğini tedavi edici özelliği yoktur. Bu tedaviyle gözlüğe gerek kalmasa da göz tembelliğine bağlı görme kaybı düzeltilemez.



--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Göz tembelliğinin tedavisi var mı?

On-on iki yaşından küçük çocuklarda düzenli göz muayeneleri, gözlük, kapama gibi bazı tedavilerle göz tembelliği tedavi edilebilir. Kapama tedavisi yapılamayan çocuklarda özel bazı aletlerle tedavi denenebilir. Yaklaşık on üç yaşından sonra göz tembelliğinin hiçbir tedavisi yoktur.
#36 - Mart 26 2007, 09:45:12

!_By_Gizli_!

Yakından televizyon izlemek gözleri bozar mı?


Yakından televizyon izlemenin göz sağlığı açısından herhangi bir zararı yoktur. Fakat az gören çocuklar televizyonu daha yakından izleyeceğinden göz hastalıklarının erken bir belirtisi olabilir.


---------------------------------------------------------------------------------------------------


Şeker hastalığım var, göz muayenesi olmam gerekir mi?

Şeker hastalığı gözleri ciddi şekilde etkileyebilen bir hastalıktır. Bu yüzden başlangıçta en az yılda bir kere mutlaka göz muayenesi olmanız gerekir. İlerleyen yıllardaysa doktorunuzun tavsiyesine göre muayeneler sıklaşabilir.



----------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Şeker hastalığı için lazer tedavisi olmam gerekiyormuş, tedaviden sonra daha iyi görebilecek miyim?

Şeker hastalığının gözdeki etkileri ilerleyicidir. Uygulanan lazer tedavilerinin amacı bu ilerlemeyi durdurmaktır. Bu nedenle tedavi sonrasında görme düzeyi artmayabilir hatta geçici bir süre azalabilir. Fakat gerektiği halde tedavi uygulanmazsa görme düzeyinizin kalıcı şekilde azalması kaçınılmazdır. Bu yüzden gerekli tedavileri zamanında yaptırmanız çok önemlidir.


------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kataraktın belirtileri nelerdir?

En sık belirtisi görmenin bulanıklaşmasıdır. Renkler daha soluk görünür. Gözlüğe rağmen net görme sağlanamaz. Güneşte kamaşma ve geceleri ışıkların etrafında haleler olabilir. Bazı katarakt tiplerinde yakın görmede geçici bir düzelme de olabilir


-------------------------------------------------------------------------------------------------------


Gözümde katarakt başlangıcı varmış, ilerlemesini engellemek için ne yapılabilir?

Kataraktın ilerlemesini önleyen bilinen herhangi bir tedavi yöntemi yoktur.


--------------------------------------------------------------------------------------------------

Katarakt ırsimidir? (Anne-babadan çocuklara geçer mi?)

Kataraktın oluşmasında en önemli sebep yaşlılık olup ırsi özelliği yoktur. Dolayısıyla anne babadan çocuklara geçmez.


------------------------------------------------------------------------------------------------


Çocuklarda katarakt olur mu?

Çocuklarda doğuştan katarakt görülebileceği gibi travma gibi sebeplerle de katarakt gelişebilir.
#37 - Mart 26 2007, 09:47:51

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.