Alternatifim Cafe

Mantık Felsefesi ve Bilme Edimi

Discussion started on Mantık

Mantık Felsefesi ve Bilme Edimi

--------------------------------------------------------------------------------

Bilme edimi üç temel edimden oluşur, bunlar: düşünme edimi, anlama edimi ve açıklama edimi. İmdi bu edimler ile mantık ve Mantık arasındaki ilişkileri şöyle bir inceleyelim ve bâzı mantık tartışmalarını çözüme bağlayalım:


*


Birincileyin belirtmek gerekir ki düşünme: belirli bir zihin faaliyetidir; zihnin birleştirme, parçalama ve karşılaştırma yapmasıdır. Zihin birleştirme yaparken ilgili nesne hakkındaki duyu verilerini bir bütün hâline getirir ve belirli birtakım yargılara ulaşır. Parçalama yaparken ise yargıları olanaklı en küçük bileşenlerine ayırır, bu parçaları karşılaştırarak da bu yargılar hakkında birtakım sonuçlara ulaşır. Açıktır ki tüm bunların temelinde mantık işlemleri vardır. Ancak mantık işlemlerinin şu ya da bu nedenle ve şu ya da bu biçimde rayından çıkması sonucu düşünme edimi mantık kurallarına uygun bir biçimde gerçekleşmez. Hâl böyle olunca farklı türden mantıksallık ilişkileri gündeme gelir.


İmdi düşünme edimi ile mantık arasındaki ilişkiler çerçevesinde ve semantik kategoriler ile önermeler ile eksik önermeler ayrımını da hesâba katarak mantıksallık ilişkilerini şu örnekler üzerinden şöyle bir inceleyelim:


*


Örneğin minibüs yolculukları sırasında ücret-yol ilişkisi pek çoğumuzun dikkatini çekmiştir. Ne var ki bu ilişkide çoğu zaman “mantıksal gerçeklik”(!?) ile “olgusal gerçeklik”(!?) arasında şöyle bir sürtüşme ortaya çıkıyor ve farklı türden mantıksallık ilişkileri kuruluyor:


Bir AB doğru parçası alalım ve bu doğru parçası üzerinde belirli bir C noktası saptayalım. İmdi bu doğru parçasının uzunluğu ½AC½ + ½CB½ toplamına eşittir. Öte yandan½AC½de½CB½uzunluğunun iki katı olsun; o hâlde½CB½uzunluğuna a dersek½AB½uzunluğu 3a olacaktır. İmdi bir M minibüsü de AB yolu üzerinde ortalama V hızıyla ve toplam t sürede seyir etsin. Bu durumda AB yolu Vort . å t çarpımına eşit olmalıdır. Bu minibüs AB yolu için dokuz yüz bin lira alsın. Oysa ki M minibüsünün şoförü AC yolu için yedi yüz elli bin lira isterken AB yolu için dokuz yüz bin lira istemekte. CB yolu için ise altı yüz elli bin lira. İmdi ortada önemli bir eşitsizlik var: 3a = 900.000 TL, 2a = 750.000 TL ve a = 650.000 TL olmaktadır ki bu mantıksızdır(!?); dolayısıyla burada bütün, parçalarının toplamı etmiyor(!?) ve bütüne ilişkin dile getirilenler ile parçaya ilişkin dile getirilenler arasında mantıksızlık(!?) ortaya çıkıyor(!?).


İmdi bir Y kişisi B’den kalkıp C noktasında oturan bir ahbâbını ziyârete gitsin. Ne var ki ödemesi gereken ücretin gidilen yolla ilişkisi ½AB½–½AC½ ücreti uyarınca 900.000 TL – 750.000 TL = 150.000 TL değil; ancak 650.000 TL. İmdi M minibüsünün şoförü (Ş) ile bu ilişki uyarınca ona 150.000 TL uzatan bir yolcu (Y) arasında geçen şu konuşmaya bir bakalım:


Y: “Alır mısınız!..”


Ş: “Eksik ücret verdiniz!”


Y: “Hâyır şoför bey, ben size tam ücret verdim!”


Ş: “Gideceğiniz yer 650.000 TL. Siz ise 150.000 TL verdiniz.”


Y: “Nasıl olur şoför bey, bu ne biçim mantık!”


Ş: “Valla işinize gelirse!..”


*


Bütün-parça ilişkisi hakkında sanırım en popüler paradoks Zenon’unkiler. İmdi Zenon’a göre uçan ok durmaktadır(!?). Nitekim uçan ok hareket süresinin her bir ânında belirli bir X1 noktasında bulunuyordur; bir noktada bulunmak demek o noktada durmak demektir(!?); imdi hareket süresinin her bir ânında duruyorsa bu ok aslında hareket etmiyordur(!?), okun hareket ettiğini düşünmemiz ise basit bir duyu yanılmasından ibârettir(!?). Ne var ki acabâ bu “uçup da aslında uçmayan ok”(!?) Zenon’un üzerine üzerine gelseydi kendisi yine bu sofistik yanılsamayı savunmaya devâm edebilecek miydi!..


*


(…)

Günlük hayatta pek çoğumuz yaşlı teyzeler arasında birtakım ilâç alışverişlerine tanıklık etmişizdir. Bu teyzeler aynı hastalıktan mustarip ahbaplarıyla ilâçlarını değiştirerek hastalıklarına çâre bulmak ister; bu, onlar için mantıklıdır; çünkü aynı hastalığın tedâvisinde farklı ilâçlar kullanılıyorsa şâyet kendileri de bu farklılıktan yararlanabilmelidirler(!?). Ne var ki bu teyzeler aynı hastalığa etki edebilecek farklı faktörleri hesâba kat(a)mazlar ve kendilerini çok ciddî tehlikelere sokarlar.


*


Günlük hayâtımızı sürdürebilmek için (de) kuşkusuz bilgiye ihtiyaç duyarız. Bu bilgiler eşliğinde neyi, ne zaman ve nasıl yapacağımızı belirleriz. Ne var ki bu bilgiler kimi zaman ve pek çok nedenden dolayı iktidârın talep ve beklentileri doğrultusunda şekillenmiş, dezenforme edilmiştir. Söz gelişi bir siyâsî iktidâr çoğu zaman, belirli bir salgın hastalığa dâir bu tür bir şekillendirmeler yapar; imdi Ö1: “Salgın ilk çıktığında yüz kişi hayâtını kaybetmiştir”, Ö2: “Geçen ay salgın sonucu hayâtını kaybedenlerin sayısı seksendir” ve Ö3: “Bu ayın verileri göstermektedir ki salgın sonucu hayâtını kaybedenlerin sayısı on ikidir” olmak üzere üç önermemiz olsun. Bu önermelerden hareketle siyâsî iktidar Ö4: “O hâlde hükümetimiz görevini iyi yapmaktadır” yollu bir vargıya gidebilir. Ne var ki bu çıkarım da mantık kurallarının ötesinde bir çıkarımdır ve bu önermeler mantık işlemlerine tâbi tutulunca farklı türden mantıksallık ilişkileri ortaya çıkabiliyor; söz gelişi bu çıkarımda eğer mantık kuralları kullanılmayacaksa şöyle bir vargıya da gidilebilir: Ö5: “O hâlde tanrı dualarımızı kabûl etmiş ve bizi bağışlamıştır”


*


On sekizinci yüzyıl filozofları aklın yolunun bir olduğuna inanıyordu. Örneğin Kant aklın tüm akıl sâhibi varlıklarda bir ve aynı ilke ve yasalara dayalı olarak çalıştığına inanıyor, belirli bir sorun hakkında düşünen iki farklı kişinin yine aynı sonuçlara ulaşmasını zorunlu görüyordu. Ne var ki örneğin banka hortumcuları da nâmusuyla çalışıp yaşayanlar da akıl sâhibi ve bu kimselerden biri için “mantıklı”(!?) olan diğeri için “mantıklı”(!?) olmuyor(!?). Nitekim banka hortumcuları için bankaları hortumlamak “mantıklıdır”(!?), değerleri için ise değil; imdi şu “aklın yolu” nasıl bir yol ki bu aynı yol üzerinde yürüyen iki farklı kimse aynı yere varamıyor?


*


İmdi insan türünün pek çok eğilimi mantık işlemlerini rayından çıkartıyor ve farklı türden mantıksallık ilişkileri yaratıyor. Hâl böyle olunca dile getirilen bir yargının evetlemesi olduğu kadar değillemesi de “mantıklı”(!?) görülebiliyor. İmdi geldiğimiz şu nokta îtîbârîyle bu örnekleri biraz daha yakından inceleyelim ve şu birkaç hususun altını çizelim:


İlk örnekte saptayıcı yargılar ile uzlaşımsal yargılar arasındaki fark hesâba katılmıyor: belirli bir yol aralığına biçilen parasal değeri dile getiren yargılar birer uzlaşımsal yargıdır; ancak yol uzunluğunu ve yolun farklı kesitlerinin birbirleriyle olan ilişkisini dile getiren yargılar ise birer saptayıcı yargıdır. Dolayısıyla bu örnekte uzlaşımsal yargılar da birer saptayıcı yargıymış gibi düşünülerek mantık işlemlerine tâbi tutuluyor ve ortaya bu görelilik çıkıyor. Bunlar yapılırken de birtakım eğilimler düşünme edimi üzerinde tahakküm kuruyor; söz geliş ekonomik eğilimler.


Zenon da perspektifî yargıları saptayıcı yargıymış gibi görüyor ve/veya gösteriyor; hâl böyle olunca o da perspektifî yargıları mantık işlemlerine tâbi tutma sayıltısı içine giriyor. Bu sayıltı da sanırım en çok da sâhip olduğu tiyatro idollerinden besleniyor; nitekim Zenon, Parmenides’in görüşlerini haklı çıkartmaya çalışırken düşünme ediminde bu idollerin kurduğu tahakkümden kendini kurtaramıyor.

(…)


Yaşlı teyzelerimiz ise bu gibi örneklerde düşünme edimlerinde kolaycılık eğiliminin tahakküm kurması sonucu kendi hayatlarını da tehlikeye sokacak türden yanlış çıkarımlar yapıyor, yanlış mantıksallık ilişkileri kuruyor. İddiâ ettikleri yargılar birer saptayıcı yargıymış gibi görünse de aslında birer perspektifî ve refleksiyon yargısıdır ve onlar da bu yargıları mantık işlemlerine tâbi tutma sayıltısı içine giriyor.


Bu örnekler arasında iktidâra ilişkin olanı ise çözümlenmesi ve değerlendirilmesi en güç; ama en gerekli örnek. Nitekim bu ilişkinin olumlu ve/veya olumsuz sonuçlarını çok daha geniş bir alanda ve çok daha yüksek bir derecede hissederiz. Bu gibi örneklerde de yalancı önermelerden birtakım keyfî çıkarımlar yapılıyor ve ortaya konan önermelerin birer saptayıcı yargı olduğu iddiâsı kabûl ettirilmeye çalışılıyor. Bu iddiâ kabûl edilince de günlük hayâtımız pek çok tehlikeye açık bir hâle geliyor/getiriliyor. Bu noktada dikkat edilmesi gereken en önemli iki husus: bir politikacının bu gibi durumlarda dile getirdiği bir yargının saptayıcı bir yargı olup olmadığına ve bu yargıları mantık işlemlerine tâbi tutarken mantık kurallarına uyup uymadığına bakmaktır. Bu hususlardan ilkinin sağlanmasında en büyük görev kuşkusuz medyaya düşüyor; ancak ikinci hususun sağlanmasında en büyük görev ise mantıkçılarındır.


Aklın yolunun bir olduğu söylemi ise bize başka türlü bir karıştırmayı açık bir biçimde masaya yatırma imkânı veriyor: bu gibi örneklerde mantık sözcük tipinin bağlam bildiren semantik kategorisinde birtakım zorlamalar yapılıyor ve mantık sözcüğüne zekâ, sezgi, akıl vb. anlamlar yükleniyor. Oysa ki zekâ: düşünme edimi sırasında daha önce benzer bir durumla karşılaşmamış zihnin bu yeni durumu biranda kavrayabilme yetisi, sezgi: düşünme edimi sırasında zihnin doğrudan kavrayabilme yetisi ve akıl da: düşünme edimi sırasında zihnin gerçeği kavrayabilme ve bunu kavramlara veya terimlere dökebilme yetisidir. Bu bakımdan gerek zekânın gerekse sezginin toplumsallığından bahsetmek mümkündür; ancak mantığın toplumsallığından bahsedilemez. Dolayısıyla Pareto ve diğerlerinin mantığın ve mantıksallık ilişkilerinin kaynağını incelemekle sosyolojiyi görevlendirmeleri de aslâ kabûl edilemez. Hem üstelik mantık işlemlerine tâbi tutulan önermelerde geçen kimi kavramların toplumsallığı da mantık işlemlerine veya mantık kurallarına toplumsallık gibi bir özellik kazandırmaz. Ne var ki bu çevreler de bu gibi ayrımları hesâba katmadıkları için bu konu hakkında pek çok refleks değerlendirmelerin içinde olmuşlardır.


*


İmdi geldiğimiz şu nokta îtîbârîyle mantıksallık ilişkilerine biraz daha yakından bakalım: görünen o ki mantıksallık ilişkilerini iki başlık altında incelemek mümkün, bunlar: mantıksallık ilişkileri ve nedensellik ilişkileri. Bunlardan mantıksallık ilişkileri önermeler arasında kurulan mantıksallık ilişkileridir, nedensellik ilişkileri ise eksik önermeler arasında kurulan mantıksallık ilişkileridir. İmdi mantıksallık ilişkilerinin kaynağı akıldır ve bu ilişkiler mantık kurallarına dayanır, nedensellik ilişkilerinin kaynağı ise insan türünün çeşitli eğilimleridir. Bu ilişkilerden farklı olarak bir de formel ilişkilerden bahsedilebilir; bu ilişkiler de hem önermeler hem de eksik önermeler arasında kurulan formel ilişkilerdir. Nitekim Mantıkta hem önermeler arasında hem de eksik önermeler arasında tutarlılık ve geçerlilik denetlemeleri yapılırken ve bunlara ilişkin birtakım kurallar saptanırken bu formel ilişkilerden hareket edilir. Ancak eksik önermeler defâlarca vurguladığım gibi mantık işlemlerine (dedüksiyon, indüksiyon, analoji ve hesaplama) tâbi tutulmamalıdır. İşte bu gibi ayrımlar yapılınca pek çok sofistik yanılsamadan sakınmış oluyoruz; öte yandan hem mantıksallık tartışmasını hem de mantık ile zihin ilişkisi tartışmasını çözüme bağlamış oluyoruz.


Bu bağlamda son olarak mantıksallık ilişkilerinin öznelliği sorununa da şöyle bir bakmak istiyorum: açıktır ki mantıksallık ilişkilerinde hiçbir öznelliğe yer yoktur; ancak nedensellik ilişkilerinde öznellik vardır. Söz gelişi demin incelediğim örnekler arasında iktidâra ilişkin olanında iki farklı türden nedensellik ilişkisi karşımıza çıkıyordu; imdi Ö4: “O hâlde hükümetimiz görevini iyi yapmaktadır” yalancı önermesi ile Ö5: “O hâlde tanrı dualarımızı kabûl etmiş ve bizi bağışlamıştır” yalancı önermesi bu cümleden.


*


İmdi geldiğimiz şu nokta îtîbârîyle bir de anlama edimi ile mantık ve Mantık arasındaki ilişkilere şöyle bir bakalım: birincileyin belirtmek gerekir ki anlama anlaşılan nesnenin ne olduğuna bağlı olarak epistemolojik ve psişik olmak üzere iki farklı etkinliğin ortak adıdır. Örneğin belirli bir kavramı ya da terimi anlamaya çalıştığımızda epistemolojik bir etkinlik, belirli bir kimsenin belirli bir davranışını anlamaya çalıştığımızda ise psişik bir etkinlik gerçekleştiririz. Bu her iki etkinlikte de yer yer mantık ve Mantık devrededir; ancak bizi ilgilendiren asıl etkinlik epistemolojik anlama etkinliğidir:


İmdi belirli bir önermenin mantık işlemlerine tâbi tutulup tutulmayacağına karar vermeden önce birincileyin o önermeyi anlamış olmak, bunu yapmak için de o önermede geçen terimlerin kullanım amaçlarını öğrenmiş olmak gerekir. İmdi epistemolojik anlama etkinliği belirli birtakım ilke ve kuralları olan ve tabiî ki öğrenilebilen ve öğretilebilen bir etkinliktir. Ne var ki bu ilke ve kuralları incelemek de bilgi kuramının üzerine vergidir. Öte yandan bu terimlerin anlamlarına ulaşmak için de birtakım saptayıcı yargılar kurulmalı ve ancak bu önermeler mantık işlemlerine tâbi tutularak bu terimlerin anlamları anlaşılmalı ve anlatılmalıdır. Yok eğer eksik önermelerle bu işlere kalkışılırsa bu terimlerin anlamları da anlamsızlaşacaktır.


İmdi anlama edimi de mantık kurallarına uygun bir biçimde gerçekleşmek zorundadır; ancak kimi zaman ve pek çok nedenden dolayı bu böyle olmuyor ve yine sofistik yanılsamalar kaçınılmaz oluyor. Hâl böyle olunca mantık da doğru düşünmede gidilen yol olmaktan çıkıyor ve belirli türden bir meşrulaştırma silâhı hâline geliyor.


*


İmdi geldiğimiz şu nokta îtîbârîyle bir de açıklama edimi ile mantık ve Mantık arasındaki ilişkilere şöyle bir bakalım: birincileyin belirtmek gerekir ki açıklama: belirli birtakım kavram ve ilkelerden hareketle belirli birtakım olgu ve olayları anlaşılır kılma etkinliğidir. Bu etkinlik sırasında da çeşitli türden yargı tümceleri kullanılır ve bunlar arasında da çeşitli türden mantıksallık ilişkileri kurulur. Dolayısıyla açıklama edimi sonucunda ortaya çıkan göreliliğin kaynağında da en temelde önerme türleri ile mantıksallık ilişkileri arasındaki farklılıkların hesâba katılmaması vardır ve bu gibi durumlarda açıklama etkinliği ancak perspektifî açıklamalar sunar. Ne var ki mantık kurallarının gözetildiği mantık işlemleri sonucunda ve Mantık aracılığıyla doğru açıklamalar yapmak da mümkündür.
#1 - Haziran 06 2006, 17:25:50

zaten bilme edimi felsefede var benzer konuşar yani  :okey
#2 - Haziran 06 2006, 21:57:07

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.