Malum, soğuk savaş yıllarında Rusların MIG-27 ve MIG-29 uçakları yüksek teknolojileri ve tahrip güçleriyle nam salmıştı. Sovyetler yıkılana kadar da bi MIG-29'un neye benzediği tam olarak bilinmiyordu. Nükleer başlık da taşıyabilen bu uçakların fotoğrafları bile yoktu Batı ülkelerinin elinde. Sadece bi takım varsayımlara dayanan MIG-29 maketleri yapılmıştı, o kadar. Daha doğrusu resmi kaynaklar böyle yazıyo ama işin aslı başka. Biz olmasak... Ulan şu Amarikalılar var ya, yatıp kalkıp elimizi öpseler yeri. Zaten icatların çoğunu da Kur’andan baka baka yapmışlar, hatta hala daha öyle yapıyolarmış.
Günlerden bi gün Kızıl Ordu'dan bi Sovyet yüzbaşı, inim inim inleten baskıcı rejimden kaçıp Türkiye'ye iltica etmek istemiş. Pilot Leningrad’daki üsden gaza bi basmış, hoop, aynen Trabzon. Altında da canavar gibi bi MIG-29! Garnizon komutanı uçak iner inmez hemmen Ankara'ya haber vermiş. İnanılmaz bi fırsatmış bu. Haber 5 dak’ka içinde önce ABD Büyükelçiliği'ne, or’dan Beyaz Saray'a, or’dan da Pentagon'a ulaşmış. Uçağın Trabzon'da olduğunu duyan herkes accayip heyecanlanmış taabi. Ruslar olayın farkına varınca üst düzey diplomatları aracılığıyla, pilotun siyasi sığınma hakkından yararlanabileceğini ama MIG-29’un hemen geri verilmesini talep etmiş. Karadeniz kıyılarında konuşlandırılan sürü sepet Amerikan nükleer silahından da korkmadan, bi saat içinde uçağın teslim edilmemesi durumunda üçüncü dünya savaşının çıkabileceği sinyallerini vermişler. Yapacak bi’şey yokmuş. Bi askeri uçakla Moskova'dan bi Rus pilot gelmiş ve MIG-29'u ülkesine geri götürmüş.
Olay bi kaç saat içinde olup bitmiş. Pentagon'dan gelen Amerikan uzmanlar anca akşam saatlerinde Trabzon'a ulaşabilmiş. Büyük bi hayal kırıklığı yaşamışlar taabi. Gerçi yine de içlerinde az da olsa bi umut varmış. Garnizona varır varmaz, daha bizim komutanın elini sıkarken "En azından bi fotoğrafını çekebildiniz mi bari MIG'in?" diye sormuşlar. Türk komutan, "Gelin bakalım benimle" demiş ve Amerikalıları dev bi hangarın önüne götürmüş. Sonra da şık bi kafa hareketiyle hangarın kapısını açtırmış. Pentagon'dan gelen uzmanlar gözlerine inanamamış. Karşılarında dev bi MIG-29 duruyomuş çünkü. "Oh my God. This is impossible meeen" diyerek şaşkınlıkla gözlerini ovuşturmuşlar.
Bizim komutan o bi’kaç saat içinde yapacağını yapmış da, öte geçmiş. Hemmen levazım astsubaylarına MIG-29'un büttüün parçalarını söktürüp kalıplarını çıkarttırmış. Sonra da yeniden monte ettirip uçağı Ruslara teslim etmiş. Ama ne kalıp... İnanmazsın, taa benzin deposunun kapağının contasına kadar. Amerikalılar Trabzon'a gelene kadar da MIG'in fiberglastan bire bir ölçekli maketini yaptırmış. Uçak, kuyruğundaki orak+çekiç resmi hariç herrrşeyiyle aynıymış. O kısma da, resme kabiliyetli bi çavuşa Türk bayrağı çizdirmiş komutan. Pentagon’un o soğuk görünümlü, kara kara güneş gözlüklü subayları bütün samimiyetleriyle bizim komutanın boynuna sarılmış. Hepsinin gözleri buğu buğuymuş. Herifler nasıl sevinmesin? Bu bilgilere dayanarak MIG'lerin bütün sırları çözülmüş. Sonra da karadan havaya geliştirilen özel MIG füzeleriyle her seferinde yere indirilmişler.