Alternatifim Cafe

Kurtuluş Savaşı mı? Yoksa Kurtaranlarla Savaş mı?

Discussion started on Atatürk Köşesi

Aziz kardeşler sözlerime başlamadan önce, şimdi şu insanlar içinde “bu haindir, hiçbir yararı yoktur” denilen biri var mı? Ferik Ali Fuat (Cebesoy), Ferik Cevat (Çobanlı), Müşir Fevzi (Çakmak), Ferik Kâzım Karabekir, Ferik Fahrettin (Altay) Mirliva Kazım (İnanç), Mirliva Ali Sait (Akbaytogan), Mirliva Ali Hikmet (Ayerdem), Mirliva Kemalettin Sami (Gökçen), Mirliva Cafer Tayyar (Eğilmez), Mirliva İzzettin (Çalışlar), Mirliva Şükrü Naili (Gökberk); Mirliva Asım (Gündüz), Albay Alaaddin (Koval), Mirliva Mehmet Sabri (Erçetin), Albay Sabit (Noyan), Albay Ömer Halis (Bıyıktay) ve bilmediklerimiz.
Evet bu insanların Kurtuluş savaşından önce bir hainlik ettikleri görülmemiştir. Gel gelelim bu küçücük savaştan sonra “hain” diye damgalanmışlardır. Bu şanlı komutanlar 1. Dünya savaşından geçip Kurtuluş savaşı zamanına kadar yetişmiş ve 4 sene kesintisiz harp etmişlerdir. Bu sözde bir yanlış yoktur. Atatürk’ün de yönetici olduğu aşikardır.

Şimdi gelelim Kurtuluş savaşı macerasına; İlk TBMM ciddi direnişi İnönü savaşlarıyla başlar. 1921, 6 ocakta devam eden savaş 1 nisana kadar devam eder ve iki taraftan toplam 2 bin kişi bile ölmez. 1. İnönü zaferi dedikleri zaferle ölen Yunan sayısı kaç bilir misin? 51 ölü 151 yaralı. Hem bu nasıl İnönü zaferidir ki zafer kazandıkça geri çekiliyoruz? Değil mi mantık çalıştırmak lazım. Her neyse Temmuz 1921’de Türk ordusu 2 bin ölü vererek Kütahya’ya kadar geriledi. Sakarya nehrine kadar gelen Türk ordusuna Mustafa Kemal geri emri verdi. Kazım Karabekir'in hatıralarında anlatıldığına göre, Mustafa Kemal Paşa 9 Eylül 1921'de geri çekilme emrini verip, Alagöz köyündeki karargahından Ankara'ya dönmesine rağmen, o sırada Başvekil, Milli Müdafaa Vekili ve Genelkurmay Başkanı olan Fevzi Çakmak Başkomutan'a karşı çıkarak ricat emrini vermedi; tam aksine ertesi gün TBMM ordusuna karşı hücum emrini verdi ve kısa süre sonra Yunan Ordusu geri çekilmek zorunda kaldı. Bu arada savaşın kazanılacağını anlayan Mustafa kemal ordu baş komutanlığını şahsına aldı. Yunan ordusu geri çekilirken böyle bir şey yapması “kahramanlık” diye bilinir. Oysa cephelerdeki komutanlardan bihaber olan insanlar her yerde Atatürk’ün at koşturduğunu sanır. Bu arada Yunan’a hücum etmek isteyen Türk ordusu hazırlanışa geçer. Bir de olayı Milli Eğitim bakanından dinleyelim. Bakalım o da bizi doğruluyor mu?Mustafa Kemal orduya geri çekilme emri vermiş. Bu haber de geldi. Mustafa Kemal'in özel hizmetlerinde kullandığı Arnavut yaveri Salih de cepheden geldi. Mustafa Kemal'in eşyalarını topladı. Kaçıyorlar. Mustafa Kemal ata binmiş, sarhoşmuş. Düşmüş, kaburga kemiği de kırılmış. Meğerse Yunanlar sol cephemizi 10 gündür söktüremedikleri için ümitsizliğe düşüp geri çekilmeye karar vermişler. Ağırlıklarını Sakarya'nın batı cephesine alıyorlarmış. Fevzi Çakmak bunu sezmiş ve Mustafa Kemal'e 'Aman geri çekilme! Düşman da geri çekiliyor. Emri geri al.' demiş. Ne ise Mustafa Kemal geri çekilmeyi durdurdu. İşte Fevzi Çakmak bu vaziyeti kurtardı. Yoksa bütün emekler, askerlerin çabaları, dökülen kanlar boşa gidiyordu. Sakarya harbi bitince iki mühim şey olmuştu. Mustafa Kemal hareket etmeden evvel, Meclis'ten kendisine “gazi” ünvanı ve “mareşal” ünvanı verilmesini istedi. Herkes: 'Canım bu adama ne oluyor? Ne istiyor? Bunları ne yapacak?' diyordu. Ve yine: 'Galiba padişah olmak peşindedir. Şimdiden padişah gibi tuğrasına El-Gazî yazmak için bu ünvanı istiyor.' diyorlardı. Şu adam müthiş bir yaratıktır. Ve nutkunda: 'Meclis bana Gazi ünvanını verdi' diyor. Hâlbuki böyle bir şey kimsenin aklına gelmemişti. Kendi istedi. Meclis ise 'Olmaz' dedi. Kıyamet koptu. Nihayet tehdit altında ve kendi adamlarını kullanarak “Gazi” ünvanını aldı. Birkaç gün geçinde de: 'Meclis bana 4 milyon lira nakit mükâfat versin' dedi. Herkes Meclis'te bir daha kızdı ve köpürdü. Bütün meclis olmaz'ı bastırdı. Mustafa Kemal 1 milyona indi. Yine olmaz dediler. Hâsılı meclis: 'Para veremeyiz' dedi ve vermedi. Mustafa Kemal bir müddet uğraştı, baktı olmuyor, vazgeçti. Eğer böyle bir şey lazımsa Meclis kendi verir. Ama yok, bu kendi ister, huyu budur. Sıkılmaz. Nutuk’da bu para meselesinden hiç bahsetmiyor.

Ali İhsan Sabis paşa Afyonda orduları muntazam bir şekilde hazırlar. Herkes de bilir ki Tekalif-i Milliye emirleri ile bütün Türk ordusunun (190 bin) ihtiyaçları tedarik edilmiştir. Aslı öyle değildir. Afyon’da hazır kıta bekleyen Ali İhsan paşanın orduları göreve hazırdır. Bu arada şu ismi: “Nurettin Paşa (veya "Sakallı" Nurettin Paşa)” İzmirliler bir bilse herhalde altından heykellerini yaparlar. Yunan ordusu İzmir’e geldiği vakit perişan değildir ve gene güçlüdür. Toplam 19.400 ölü veren Yunan ordusu 130 bin kuvvetle hala dimdiktir ve Türk ordusunun artık yorulacağını sanmıştır. İşte tam bu arada Nurettin paşa Ali İhsan Sabis paşanın kuvvetlerini alıp –ki bu arada Ali İhsan paşa çoktan Ankara’ya çağrılmıştır. Ünü artmasın diye- İzmir’e saldırıya geçer. Bakın adını hiç duymazsınız ben size kısa bir bilgi vereyim. Müşir (Mareşal) İbrahim Paşa'nın oğludur. 1893'de Harbiye'yi bitirmiştir. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'na gönüllü olarak katılmıştır. Daha sonra, Balkan Savaşı'nda 9. Piyade Alayı komutanlığı yapmıştır. I. Dünya Savaşı'nda Irak Cephesinde bulunmuştur. TBMM'nin kurulmasıyla, önceleri çabalarını Ankara ve İstanbul hükümetleri arasında uzlaşma sağlamak üzerinde yoğunlaştıran Sakallı Nurettin Paşa, 1920'de Kurtuluş Savaşı'na katılmak üzere Anadolu'ya geçmiş ve Yunan cephesinin güneyinde, Konya dolaylarına komutan olarak atanmıştır. 1920 yılının sonlarına doğru Pontus Rum çetelerine karşı Amasya'da kurulan Merkez Ordusu Komutanlığı'na atanmış, uygulamalarındaki keyfi davranışlar sebebiyle daha sonra bu görevden alınmıştır. 1922'de Ali İhsan Sabis Paşa'nın görevden alınması sonrasında 1. Ordu komutanlığına atanmıştır. Bu görevinde Büyük Taarruz'a katılmış, İzmir'e Mustafa Kemal’den önce girmiştir. Gördüğünüz üzere kuvvetleri bollaşan paşalar sürekli terfi ettiriliyor. Tabiki Mustafa Kemal verir mi liderliği başkasına? Bakalım dediklerimizi Cafer Tayyar paşa doğruluyor mu? Anadolu’da bulunan paşaları birer bahane devlet sınırları dışına çıkarmıştır. Mustafa Kemal Paşa kendini hem Meclis Başkanı hem de başkomutan yaptırmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Afyon’da Ali İhsan Paşa’nın emrindeki 1. orduya Doğu Cephesi’nden Kazım Karabekir’in ordusuyla yetişip, birleşen Osmanlı ordusunun Yunanlıları püskürteceğinden endişe duymuş ve Ali İhsan Paşa’yı Ankara’ya çağırarak emekliye ayırmış ve Konya’da zorunlu ikamete mecbur etmiştir. Zamanında Ankara Ziraat Okulu’nda kalan Mustafa Kemal Paşa’nın emrindeki İsmail Hakkı’nın idaresinde bir piyade takımı mevcuttu. Kısa zamanda bu takımı bir alay kadrosuna çıkarmak için bir jandarma taburunu yanına almıştır. Bu taburun başına Kılıç Ali Bey’in yeğeni Salih Kılıç isminde genç ve parlak bir subayı yüzbaşılığa terfi ettirerek getirmiş. Daha sonra Karadeniz’den gelen Topal Osman’ın çetesini de bir alay haline sokarak ve Topal Osman’a milis kaymakamlık rütbesini vererek onu da emri altına almış, maaşlarını Jandarma Genel Komutanlığı’na ödettirmiştir. Bundan başka birkaç polis alayını da kendi emri altına almıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın adamları Rum ili eşkıyalarından Akif Kaptan, Hasan Rıza, Cavad Abbas, Salih Buzak, Receb Zöhdi, İskilipli Osman Tufan’dır. Bunların birinci adamı, Ernekvili katil ve sabıkalı Şaban! Cevdet Abbas, Kılıç Ali, Receb Zühdü, Salih Bozuk, Osman Tufan ve daha niceleri Mustafa Kemal Paşa’nın adamlarıydı.”

Bu dakikadan sonra İzmir’e giren Mustafa Kemal kuvvetleri şehre gelir ve bildiğiniz üzere Uşakizade Latife hanımın köşküne gelir. Bir ikram bir ikram… Orada bulunan genç biri ikide bir “paşam nasıl kestiniz düşmanı” der. O da bunalınca çocuktan “aman dur be çocuk ne bileyim, geldik işte” der. Ve bu son cümle her şeyi açıklar. Bu bilgi Atatürk’ün yanında bulunan şu komutanlardan rivayet edilmiştir: Mareşal Fevzi (Çakmak), Garp Cephesi Kurmay Başkanı Asım (Gündüz) Paşa ve karargahı ile 10 Eylül 1922 günü İzmir'e girmiş olan Fahrettin (Altay). Tüm bu yaşananlar sırasında şehit olan sayımız 9167. Ölen yunan sayısı 15 bin.

Peki o başta saydıklarımız ve sayamadığımız komutanlara ne olmuştur? Mükafatları nedir? 10 binlik bir orduyu tam 16 ay uğraşarak 200 bine çıkartan o şanlı komutanların hatırlandıkları gün sayısı kaçtır? Tek mükafatları işte şudur: “Sürgün.” İşte bunun adına Kurtuluş savaşı diyorlar kardeşler.


Kaynaklar:

Ali İhsan Sabis – Hatıralar
Rıza Nur – Hayat ve Hatıratlarım
Kazım Karabekir – İstiklal Harbimizin Esasları
Rahmi Akbaş - Fevzi Çakmak

#1 - Aralık 29 2011, 13:13:15
"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur.."   Kamâl Atatürk

Nasıl bir kin ve nefret aşılamışlarsa sana gayet iyi iş çıkarmışlar gibi. Bunca emeği sareftmiş önemli kişiler neden Mustafa Kemal'i Ulu Önder sıfatında hemfikirler? İki elin bir çok şey başarabilir hatta vücudun ile harika işler çıkarabilirsin. Lakin aklın hükmetmese vücuduna nasıl hareket edebilirsin?
#2 - Aralık 29 2011, 14:11:16

Yazılanlar bana mı ait ki burada kin ve nefret sahibi ben oluyorum? "Asıl size nasıl bir kamâl sevgisi aşılamışlar ki bu kadar kör olabiliyorsunuz?" demeyeceğim çünkü bir zamanlar ben de sizin gibiydim neyse onu da siz düşünün. Bana kimsenin bir şey aşıladığı yok. Kendim okudum ve gördüm gerçek tarihi hepsi o kadar.

İşte size bizzat yaşayanların dilinden tarih.. Bunları yakında tv'lerden de duyacaksınız merak etmeyin..

#3 - Aralık 29 2011, 14:52:36
« Son Düzenleme: Aralık 29 2011, 15:08:31 Gönderen: etc. »
"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur.."   Kamâl Atatürk

Nasıl bir düşüncede olduğunu farketmek için illa bir takım şeyleri yazman gerekmiyor hali hazırda paylaşıyorsunda. Bana bu zamana kadar kimse bir şeyleri aşılamadı dayatmadı ve dikte etmedi gerek aile gerek çevre olsun. Bazı şeyleri görmek için illa birilerinin dayatmasına gerek yok. Bizzat yaşayanların dilinden demek. Peki sen hiç bunlarında sana bir şeyler dikte etmek için üretildiğini hiç düşünmüyormusun? Bir gerçek var ki o da bu ülkenin kurucusuna olan saygınlıktır. İyi kötü mukayase etmek bu zamanda bize düşmez. Sevmek sevmemek kişiye kalmış bir şey. Burada benim amacım sana onu sevdirmek değil. Ama senin amacın ondan nefret ettirmek.
#4 - Aralık 29 2011, 16:28:01

 Anlaşılan yukarıdaki yazıyı ya okumadın ya da okurken algıların kapalıydı bilmiyorum. Neyse algıları açık olan insanlara faydalı oluruz inşaAllah.

 Sana bu zamana kadar kimse bir şeyler aşılamadı mı, dayatmadı mı? Sanırım sen ilkokula gitmedin ya da okumadın hiç. Sen 7 yaşındayken her şeyin farkındaydın sanırım. Anlatılanların gerçek olup olmadığını idrak edebilecek süper bir zekaya sahip olmalısın.

 Sence bir insana 7 yaşında mı bir şeyleri dikte etmek, dayatmak daha kolaydır, 20'sinden sonra mı? Sence benim bu yazdıklarımı birileri bizlere dikte etmek için uydurmuş olsaydı bunlar neden onlarca yıldır saklanıyordu? Neden gizliydi? Neden gömülmüştü ve neden açılması yasaktı? Tabi size göre minareyi çalan kılıfını hazırlar değil mi? İşte burada bir kılıf yok, burada var olan kılıf çıkartılıyor bunun farkına varmaktır önemli olan.
 
 Evet o, bu ülkenin kurucusudur ancak saygı duyulup duyulmaması tartışılır. Çünkü ülkeyi nasıl kurmuştur, ne amaçla kurmuştur önce bunlara bakmak gerek. Sen bana onu sevdiremezsin zaten. Benim amacım da burada nefret ettirmek değil.

 Burada bütün gerçekler açıklanır ancak her şeye rağmen sevenler olacaktır. Örnek: Başörtüsü yasaklandı, ezan Türkçe okutuldu, Kur'an okunması yasaklandı, sarık takanlar idam edildi, fes takanlar dövüldü, hapse atıldı, başlarına katran sürüldü, sokaklarda süründürüldü vs.. Bunları gayrimüslimler hoş karşılar ve daha çok severler ancak Müslümanlar hoş karşılamaz ve sevmezler, nefret de edebilirler. Onu ben bilemem.


Ayrıca dikkatimi çekti yukarıda ULU ÖNDER demişsin kamâl için ve diyorsun ki ben onu tanrılaştırmıyorum sadece sevip, saygı duyuyorum. ULU sıfatı yalnızca Allah(c.c.)'a aittir, ÖNDER sıfatı da sadece Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)'ya aittir. Sen kamâle ulu önder diyerek onu hem ilah, hem de peygamber olarak görmüş oluyorsun. Bunun da farkında değilsin tabi. Sana kimse bir şey dayatmamıştı değil mi? Farketmeden Allah(c.c.)'a şirk koşman da senin eserin değil mi?
Şimdi diyeceksin ki olayı hemen dine çekiyorsun. Tabi size göre Hz. Muhammed Mustafa(s.a.v.) sadece din için gönderilmiş bir elçi. Hayatta, her alanda, her konuda önder olan, en mükemmel olan insandır Peygamberimiz(s.a.v.), yönetimde, ticarette, hakimlikte, din işlerinde, sağlıkta, tedavide, yaşam biçiminde, aklına gelebilecek her şeyde tek örnek ve tek önder Hz. Muhammed Mustafa(s.a.v.)'dır.

 Ancak tabi ki bu söylediklerim Müslümanlar için geçerli.. Kalkıp da burada Müslüman olmayanlar muhalefet olmasınlar rica ediyorum. Siz İslamiyet'e girmedikçe bu tür konular sizi irdelemez, siz keyfinize bakın, istediğiniz şeyi demekte özgürsünüz..
#5 - Aralık 30 2011, 00:15:56
"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur.."   Kamâl Atatürk

Heh bende ne zaman dinden kitaptan bahsedip cemaatçi ayaklarında başkasının Allah kitap peygamber inancına müdehale edeceğini merak ediyordum. Şimdi tam oldu. Benim bir insanı Allah'a şirk koştuğum yok. Bi taraflarından element uydurma. Bir şeyi nasıl ve ne derece ve ne hissettiğinle alakalı bir durum bu. Ben ulu önder'i bir önder olduğu için seviyorum. Bir hz. peygambere bir hz. Allaha şirk koşmuyorum. Ama sen ve senin gibilerin işi bu değil mi zaten. Olayları kişileri çarpıtıp kutsal emanetlerle eş değermiş gibi gösterip galeyana getirmek. Ha şu din konusunda çok bilgiliysen bir günah almanın değerinide bilmen gerekir.
#6 - Aralık 30 2011, 00:28:20

 Sana da malzeme çıktı tabi. (: Ortada müdahele falan yok. Doğru sen Allah(c.c.)'a şirk koşmuyorsun, sadece Allah(c.c.)'ın sıfatlarını bir kula takıyorsun hepsi o değil mi? Masumca basit bir şey. 
 Ayrıca konumuz din değil, çarpıtmayalım lütfen. Aynı mesajda başka şeyler de var, hemen iki dini kelam ettik diye dikkatleri oraya çekip diğer yazılanları örtbas etmeye çalışmayalım..

 Bu arada adamın nüfus kağıdında "Kamâl Atatürk" yazdığı halde neden ısrarla Mustafa Kemal Atatürk diyorsunuz onu da anlamış değilim. Bir kere kendileri Mustafa isminden nefret ederdi. Çünkü o, Peygamberimiz(s.a.v.)'in ismidir. Bunu bizzat o zamanki gazeteler bile yazmıştır. Sonra ismi kemal değil Kamâl'dir. Kamâl de ibranicede totem, put anlamına gelir. Sanırım insanlar bunu bilmesin diye kitaplarda hep Kemal diye anlatılmış. Sonra Şemsi Efendi dedikleri adam da Yahudi asıllı Şimon Zwi'dir. Bahsettikleri mektep de yahudi okuludur. vs. vs. daha çok şey var da neyse..
#7 - Aralık 30 2011, 04:05:45
« Son Düzenleme: Aralık 30 2011, 04:17:21 Gönderen: etc. »
"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur.."   Kamâl Atatürk

Konuştuğumuz din değil diyorsun ama Allah kitap peygamber sözlerini sen sarfediyorsun. Ne yaman çelişkiyse. Zamanında onunla beraber yaşamış gibi yapardı ederdi şöyleydi böyleydi laflarla ilerliyorsun. Ama biz fikrimizi söyleyince böyle dikte edildi diyorsun. Sana da sonradan öğretilenler dikte edilmiş olmuyor mu peki. Ne dersen bende ki mantaliteyi değiştiremezsin. Sen kamal de başka bir şey de ben Mustafa Kemal Atatürk dedim diyorum diyeceğimde. Zaten bir kaç cümle sonra Atatürk illuminatiye üyeydi der dersin.
#8 - Aralık 30 2011, 18:49:18

 Önce bir ne yazdığımı anla, ne söylemek istediğimi idrak et ondan sonra konuşalım ve tartışalım bence. (: Tekrar bak bakalım Allah, Kitap(öyle bir şey demedim), Peygamber derken neyi kastetmişim. Özellikle vurguladım hatta sadece dinî açıdan olmadığını.. Çelişki, çelişki diyerek de çamur atma politikasından vazgeçersen daha güzel tartışırız bence. Ortada çelişki falan yok. Bana kimse bir şey öğretmedi, ben araştırdım, okudum, öğrendim. Kimse bana zorla bunlara inanacaksın demedi. Senin önüne seçenekler sunulur, sen bakarsın aklına, mantığına yatana inanırsın, bu dikte etmek değildir. Ancak kamâli sevmek bizlere sunulan tek seçenekti, işte asıl dikte budur. Ya sev, ya da defol git mantığı. Ya seveceksin ya da seveceksin. Başka seçenek sunmadılar. Önce dikte kelimesinin anlamını da öğrenmelisin..
 Zamanında onunla beraber yaşamadım, zamanında onunla beraber yaşamış kişilerin hatıratlarını okudum. O zamanın tarihli gazetelerini okudum. Bence bu şekilde konuşmam için yeterli şeyler bunlar..
 Ben senin zihnini değiştirmeye gelmedim buraya, sen gelip burada bana muhalefet olursan cevabımı veririm. Kafa yapının değişip değişmemesi umrumda değil..
#9 - Aralık 31 2011, 02:04:58
"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur.."   Kamâl Atatürk

Tabi sen üstün bir zekaya sahip olduğun üzre ben denileni idrak edemiyorum sanırım. Senin gibi adamların çabasını amacını ve kafa yapısını bildiğim için söylediğin sözlerin nezdimde önemi yok. Bugün Atatürk'ten başlarsınız yarın başka bir şey için çabalarsınız. Amacında boğulmada.
#10 - Aralık 31 2011, 13:03:43

 Eminim öyledir..
#11 - Aralık 31 2011, 13:48:50
"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur.."   Kamâl Atatürk

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.