Alternatifim Cafe

Yılmaz: "Ekonomimiz direnç gösterdi"

Discussion started on Ekonomi Haberleri

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, "Ekonomimiz, 2001 yılından bu yana gerçekleştirdiği yapısal dönüşüm ve politika uygulamaları sayesinde geçmişte yaşanan krizlerin aksine, küresel krize önemli bir direnç göstermeyi başarmıştır" dedi.

Yılmaz, her yıl bir başka ülkede gerçekleştirilen Dünya İşletmecilik Kongresi'nin 19'uncusunun bu yıl Konya'da düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür etti.

Küresel iş dünyasındaki geçmiş tecrübelerden alınan derslerin, güncel konuların ve gelecekteki eğilimlerin tartışılacağı 19. İşletmecilik Kongresi için toplandıklarını ifade eden Yılmaz, küresel iktisadi gelişmelere kısaca değindikten sonra, Türkiye ekonomisine makro ölçekte ve uzun vadeli bakarak, ülkemizin potansiyel büyüme hızının artırılması için gerçekleştirilmesini önemli gördüğü yapısal reformlar konusunda bilgi vereceğini söyledi.

Yaklaşık iki yıl önce küresel finans piyasalarında ortaya çıkan ve zamanla reel sektöre yayılan sorunların, diğer birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de iktisadi faaliyetleri olumsuz yönde etkilediğini anlatan Yılmaz, şunları kaydetti:

"Küresel krizin ekonomiler üzerindeki etkisinin temel olarak üç kanal üzerinden ortaya çıktığını görüyoruz. Bu kanalları, dış ticaret, dış finansman akımları ve beklentiler olarak özetlemek mümkündür. Türkiye ekonomisi, yapısal özellikleri nedeniyle, küresel krizden her üç kanal üzerinden de olumsuz yönde etkilenmiştir. Ekonomimizin kronik olarak yaşadığı iç tasarruf açığı, ihracat pazarlarımızın gelişmiş ülkelere yönelik olması, ihracatımızın kompozisyonunun ağırlıklı olarak ekonomilerin devresel hareketlerine duyarlı ürünlerden oluşması ve özel sektörün beklentilerinde ortaya çıkan hızlı ve şiddetli bozulma, iktisadi faaliyette yüksek bir daralma yaşanmasına neden olmuş, ancak bu durum çok uzun sürmemiş ve Türkiye ekonomisi küresel krizin etkilerini en çabuk atlatan ülkelerden biri olmuştur.

Bir başka deyişle, ekonomimiz, 2001 yılından bu yana gerçekleştirdiği yapısal dönüşüm ve politika uygulamaları sayesinde geçmişte yaşanan krizlerin aksine, küresel krize önemli bir direnç göstermeyi başarmıştır."

Yılmaz, bu direncin nedenlerine bakıldığında, dalgalı kur rejimi uygulamasının ülkeye kazandırdığı esneklik, bankacılık sisteminin sağlam yapısı, kriz öncesinde ve kriz sırasında uygulanan dengeleyici para politikası ile kriz öncesi dönemde
izlenen mali disiplinin kamu maliyesine vermiş olduğu hareket alanının ön plana çıktığını söyledi.

Bu etkenlerin, küresel krizin etkilerinin azalmaya başlamasıyla ekonomideki toparlanmanın küresel ekonomiye göre daha erken ve daha kuvvetli yaşanmasına destek verdiğini anlatan Yılmaz, "Nitekim krizin zirve yaptığı 2009 yılı ortasından bu yana Türkiye'nin Gayri Safi Yurt İçi Hasılası (GSYİH) yüzde 11 oranında, sanayi üretimi ise yüzde 21 oranında artmış, işsizlik oranı ise 3 puana yakın düşüş göstermiştir. Halen kriz öncesi seviyenin gerisinde olmakla beraber üretim düzeyimizin 2010 yılı içinde bu seviyenin üzerine çıkacağını beklemekteyiz" diye konuştu.

AB ekonomisinde yavaşlamanın Türkiye'ye etkisi

İstihdam piyasasındaki toparlanmanın daha uzun bir süre alacağını tahmin ettiklerini dile getiren Yılmaz, şunları kaydetti:

"Küresel gelişmelere baktığımızda 2009 yılının ikinci yarısından itibaren küresel ekonominin ılımlı bir toparlanma eğilimi sergilediğini görmekteyiz. Bununla birlikte son aylarda özellikle Avrupa ekonomilerinin tekrar bir yavaşlama sürecine girdiğine ilişkin sinyaller alınmaktadır. Gelişmiş ülkelerde kredi piyasalarındaki sorunlar azalmakla birlikte henüz tam olarak ortadan kalkmış değildir. Nitekim ABD ve euro bölgesi kredi gelişmeleri incelendiğinde, kredi hacminde kayda değer bir artış görülmemektedir. Gelişmiş ülkelerin bankacılık kesiminde sorunlu varlıkların çözüme kavuşturulmamış olması, kredi mekanizmasının etkin bir şekilde işlemesini engellemektedir."

Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, birçok ülkede hızlı artış gösteren ve yüksek seviyesini koruyan işsizlik oranlarının hane halkı harcamalarını azaltarak toplam talebi olumsuz yönde etkilediğine de işaret ederek, özellikle gelişmiş ülkelerde uygulanan gevşek maliye politikalarının bir sonucu olarak hızla büyüyen bütçe açıkları ve kamu borç stoklarının, gelecek yıllarda uzun vadeli faiz oranlarını artırarak özel talebi olumsuz yönde etkileyebilecek önemli bir risk unsuru olduğunu söyledi. Yılmaz, şöyle devam etti:

"Küresel ekonomiye ilişkin bu riskler, Türkiye'yi de olumsuz etkileme potansiyeli taşımaktadır. Avrupa Birliği'nin en büyük ihracat pazarımız olduğu göz önüne alındığında, Avrupa ekonomilerinin içinde bulunduğu sorunlar ülkemiz için de önemli bir risk teşkil etmektedir. Nitekim son dönemde dış talep göstergelerinin kısmi bir yavaşlamaya işaret ettiğini görüyoruz. Uluslararası ekonomilerde yaşanan çalkantılar, beklentiler kanalı ile de ülkemizde yurt içi talebi olumsuz etkileme potansiyeline sahiptir. Küresel finans piyasalarında yaşanan sorunların, dış finansmana erişimi kısıtlaması ihtimali de bulunmaktadır.

Sonuç olarak ekonomimizde kaynak kullanımının henüz kriz öncesi seviyeye ulaşmadığı ve talep baskısının yaşanmadığı bir ortamda, temel enflasyon göstergelerinin orta vadeli hedeflerle uyumlu seyretmeye devam edeceği ve iktisadi faaliyetteki toparlanmanın yavaş ve kademeli gerçekleşeceğini öngörmekteyiz."

Ortalama büyüme yüzde 4.5

Yılmaz, Türkiye'de güçlü ve sürdürülebilir bir büyümenin tesisi ile uzun dönem potansiyel büyüme hızını artırmak için yapılması gereken reformlar olduğunu söyledi.

Bir ülkenin büyüme hızının, sermaye birikimi, istihdamın artış hızı ve toplam faktör verimliliği olarak özetlenebileceğini ifade eden Yılmaz, Türkiye ekonomisinin son yarım yüzyıllık tarihine bakıldığında ortalama büyüme hızının yüzde 4,5 civarında gerçekleştiğinin görüldüğünü bildirdi.

Yılmaz, gelişmekte olan bir ülkenin kalkınmasında sermaye birikiminin öncü rol oynamasının beklenen bir gelişme olduğunu anlatarak, şöyle konuştu:

"Diğer ülke örneklerine baktığımızda da benzer bir yapı gözlenmektedir. Ancak hızlı bir büyüme sergileyen Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerin geçirdikleri iktisadi dönüşüm incelendiğinde, bu ülkelerde sermaye birikiminin payının Türkiye'ye göre daha az olduğunu, istihdam ve toplam verimlilik artış paylarının ise daha yüksek gerçekleştiğini görüyoruz. Diğer bir deyişle, Türkiye ekonomisi, mevcut üretim kaynaklarını daha etkin ve verimli kullanmak yerine, bu kaynakları artırarak kalkınmaya çalışmaktadır. Tasarruf eğiliminin düşük olduğu bir ülkede sermaye birikimi yoluyla kalkınma teşebbüsü, ekonominin yüksek oranda cari açık vermesine ve istihdam artışının sınırlı düzeyde kalmasına neden olmaktadır" dedi.
#1 - Temmuz 23 2010, 19:53:56
Ölme diye nefesini dinledim.Sen aldın ben verdim,ben verdim sen aldım.
Yoksa uyuduğumu sanacaktın. Uyanma diye ben öldüm.
Ölmezsem uyanacaktın.

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.