Yeni!
-Gramafonda; nihavent, bûselik, hüzzam dehşetle sükûn... Çünkü; gönlümün sızı taksimi çalıyor. Sesin, kulağımın kainatına ne vakit düşse sevgili bütün taş plâklar hasetinden çatlıyor.
-Nadasa sevdalanıp kaçarken yüreğim, göz'lerinin yağmuruna yakalanıyor. Önce beli, sonra da dizleri tutuluyor sevdamın. Soğuğun öyle has, öyle nazende hasta ediyor ki, tüm Aciller beni sana naklediyor.
-Medeniyet sahibi bir ayak yolu olmalıydın bence. Baksana gelen geçen etmiş yüreğine hem de gönlünce. Kullanım süren çoktan dolmuş seni gidi zavallı. Mahremiyetinin kapısında afilli bir yazı "ARIZALI"...
-Bir elimde kazma bir elimde y(k)ürek yoluna çıktım kalbi'n maden. İçinde bir şey yoktu da niye kıvrandın kıçı kurtlu gibi madem?
-Sevdaya ibadetim s'onsuz, kendime ihanetim Onsuzdu.
-Kendi kendime -Nasıl oldu, nasıl bitti'k?, diye sorduğumda bir türlü aklım almıyordu. Sonra tepemde bir ışık, ortada bir masa, kaşımda sen; alnın kırışık. Hal böyle olunca, sesini duyunca, akabinde nefesin yüzüme birbirine kenetlenmiş beş kardeş gibi çarpınca saklım kalmıyordu. Dilim Veysel'in sözüne, gözlerim senin yüzüne aşık...
-Yokluğunun ateşinde öyle bir yanıyor ki sevda'm, içim kavruluyor kana kana su'suyorum. DSİ (Devlet Sen İşleri) sevdama olan borcundan dolayı suyu'nu kesince, tıp oynuyor sus'uyorum...
-Zaman kanat dağıtıyor, ama hepsinin bir ucu küflenmiş. Sen yeşili sevmezsin diye uçamıyorum karanlığına.
-Yüreğim küçük bir İstanbul şimdi, çıldırmış olmalıyım. Neden boğazımdan geçmiyorsun artık? Oysa ki tüm yolu, yolsuzluğun uğruna trafiğe kapatmıştım. Sen geçerken köprüm kırılacak, biz denizde boğulacaktık.
-Evvelce, içimde bir ağladın bir güldün. Ben nedense "hep" üzüldüm ve gönül f'eleğinden bir başka süzüldüm. Her kış inatla kırmızı yağardı gözlerinin yağmuru, biraz da y'az gelirdi saçlarıma. Toprağımın rengi bir yudum kahve olsa da sen aslında bir ala gül'dün, z'amansızca açan nadasımda.
-Geçmişte, varoluşunun may'hoşluğundan istifade edip çilli bir çocuk gibi şımarıyordum. Zaman geçtikçe yok oldun, olmayışına bulanınca kalbim istifra edip durdum. Baktım ki zarara uğramışsın sevda yüzünden, batıyormuşsun; sen kovmadan istifa ettim durulmadan yoruldum.
-İkinci el kitapçılarda, saman kağıdı kokusunda beslenir birinci el aşklar. Kâh gayri ihtiyari yazılmış bir telefon numarasına, kâh karalanmış bir ev adresine saklar, beklemeye alır kendini. Cümlelerin doğurganlığı ile hayat başlar içerde, bizler gibi telaştalar... Sonra kelimelerin cümlelere geçiş taksimi. İşte bu sam...an kağıdı kokusu ve karalanmış sayfaların devir teslim töreni.
-Ar perdeni dikebilirdim mesela kendi ellerimle eğer yırtıksa. Hatta dökebilirdim içini, gelen geçenden kalan artıksa.
-D'ilinde geçirdiğim kaza sonucu, yattım gönül yasta'hanende.Sonuçlar nedir Doktor? Çarem serde değilse nerede?Öyle soğuk ki poyrazım, ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın. O yüzden, don durma! Öylesine rolüne hakim ve boynuna asılmaya hakim ki k'ipim; duysan duyduğuna şaşarsın, görsen Mecnun'u y'aşarsın. Bu yüzden dön durma!
-Sevda'kâr işte; Aşk, b'aşka gelince yapışır. Y'aradan doğan işte; Aşk, y'aşla gelince k'apışır.
-Oyun mu? Olur oynarım ama kutu kutu Sen'se..
-Klavyeye bakmadan yazıyorum artık ismini, o kadar g'özlemiyor o kadar aramıyorum. Oysa ki tam tersi senin düş'ün. Baktığım her yerde göreyim istiyorsun, ama b'aktıklarının haddi hesabını bir düşün.
-Keşke tek derdin yarının olsa. Şu dünyada neye yararsın ki ar'ın yoksa?
-Küçükken saat alacak kadar para vermezdi annem, bende dişlerimin desteğiyle etten kemikten saat yapardım koluma. Akrep ile yelkovanımsa aklı kesmeyen çocuk yüreğimdi elma şekeri yiyen türden. Şimdi param olsa da saatlerle aram yok, çıkmıyorsun ki yoluma. Artık ben ne vakit bir zaman dilimi düşünsem düşmüyorum gönül dil...imden ve ben ne zaman akrep ve yelkovan görsem yıllar öncesindeki gibi ürkerim gönlümden.
-Y'aşım ol; hem su ver kurağıma hem aş der yolları talan olmuş ırağıma. Ey! benim gönlü hayrat sevdiğim, Ey! kelâmını duyduğumda lûgatına hayret ettiğim binbir h'ecelim.
-Bir sinüzit kadar olamadın, çakılamadın beynimin tam ortasına, stratejindi senin "gel-git". Hah! Niye yoruyorsam kendimi sonuçta onun kökeni sinüz, seninse it.
-Gözünde ki yaştan öte özünde ki yaşa bakarım ben gönlü ilâh sevdiğim. Özünü simetrik parçalara bölüp yüreğime dağıttığında gördüm yaşlarının kurağımı nasıl suladığını ve yüreğimi vatanın belleyip nasıl koruyup kolladığını.
-Sever gibi yapardın masuscuktan. Aslında, ayakta uyutup unutmaktı sana mahsus olan.
-Yiterken nelere sebebiyet verdiğini göremedin be adam. Suratıma b'akan hayrete düşüyor. Arkamdan fısır fısır konuşuyorlar -b'akın yüzünde yağmur yağıyor!
-Gözlerime, sel babında gelen bir doğal afettin. Zaman, kırk yılda bir ırkına ihanet edip deva oldu yarama. Kısa lafın uzunu y'arını al gel yanıma, affettim.
-Dozajı kaçmış özgürlük, yerini yalnızlığa bırakır.
-İhanetin, ölümle niyet yönünden adaştı taa ezelden! Sevda'n, kalbimle sırdaş olamadı. İşte buydu zaten beni ipe ipe, ipe götüren.
-Düşününce, Nü bir çalışmaydı zihnimde silüetin. Önce kızarıverirdi, akabinde har gibi yanardı yanaklarım. Meğer kuruntumun manitasıymış Hüsn-ü, o an farkına varamadığım.
-Korkma benden sevgili, ben tenine sürgün edilmiş bir hasretim. Kod adı: Sürüngen, Asıl adı: Yılan olan. Tenine dolanınca da imana gelip, kıblene dönük sabah akşam namaza duran.
-Ten yoluyla bulaşır! derlerdi hastalık. Bende dünya tersine döndü sevgili; Sen yoluyla bulaştı sevda. İşte o gün bugündür aşkla kan bağı olan bütün ırk yasta.
-Sadece aşkın mürüvvetini görmek istedim ömrümce. Nice adamlar geldi geçti sol geçen hanımdan ama bulamadım uygun bir güvey. -Ben senin öz'ünüm! dedi biri inandım, s'aklımı yıktı. Ne olur ne olmaz diye G.B.T'sine (G'öz Bâki Taraması) baktırdım lâkin sapına kadar üvey çıktı.
-S'amansız seyran için ç'akmak lazım yoksa desteksiz y'akmaz ömür.
-Ikınmakla çıkmıyor acı! Zira kabız olmuş aşk, hekimlerde bile yok ilacı.
-Taş plâklardan çıkan cızırtıları yadırgamayınız. Çünkü onlar, O zamanın ustalarının ayak seslerinden başka bir şey değildir.