Alternatifim Cafe

Santur

Discussion started on Müzik Enstrümanları

Bu saz Tevrat’ta “Psanterin “ olarak geçer. Büyük ihtimalle Santur sözcüğü bundan türemiştir. İbranilerin çalgısı olup 11 ci yüzyıldan sonra Avrupa’ya yayılmıştır.Mısır’da ikişer çelik telli, İran’da ise dörder adet pirinç telli olarak kullanılmaktadır.

Eski Türk sazlarından nüzhenin (1) gelişmiş şeklidir. Geometrik olarak ikizkenar yamuk şeklindedir. Telleri önceleri ibrişimdendi. Sonraları madeni ve sarma tel kullanılmıştır. Eski Türk  ve İran santurlarında sarı pirinç tel kullanılır. Avrupa santurlarında genellikle çelik ve çelik üzerine  gümüş sarma teller kullanılmaktadır. Her bir sazın yapısına göre kullanılan bu tellerin tınıları farklıdır. Santur masa üzerinde veya bir sehpa üzerinde çalındığı gibi piano gibi bacaklı şekilleri de vardır. Uçlarına keçe veya ince tülbent sarılan ince iki sopacık ile çalınır. Bunlara eskiden olduğu gibi “Zahme” veya “mızrab”’da denir.İranlılar mızraba bir şey sarmadan çalarlar.



Bugün Santur Amerika’da (Hammered Dulcimer), Çin’de (Yangtjin),İsviçre,Almanya ve Avusturya’da (Hackbrett), Fransa’da (Tympanon), Macaristan’da (Cimbalom), İrlanda’da (Tiompan), Yunanistan’da (Santuri), Türkiye ve İran’da (Santur), Romanya’da (Timbal) ve Hindistan’da (Santoor) gibi adlarla kullanılmaktadır.

Evliya Ağa’nın “ Tefhim ül Makamat fi Tevhid ül Nağamat” isimli eserinde santur resmi vardır.17.yy.da Türkiye’de bulunmuş Meninski’nin anılarında adı geçiyorsa da çağdaşları Evliya Çelebi ve Katip Çelebi’de  Türk çalgıları arasında yer almazlar.19.yüzyıl sonu ile 20.yüzyıl başında İstanbul’da iki çeşit santur kullanılmıştır

1) Alafranga Santur : Daha çok  1900 lü yıllarda musevilerden meydana gelmiş saz takımlarında görülen  ve “ Hamaili Santur” denilen santur olup beşer beşer dizilmiş 160 teli bulunur. Yani 32 seslidir. Türklerinde kullandığı bu Santur bazı değişikliklere uğramıştır. Ses sayısı azaltılarak  24 sese yani herbiri beşerden 105 tele indirilmiş ve eşiklerin yerleri değiştirilmiştir. Türkler eskidenberi santurlarında pirinç tel kullanmışlardır.  Tellerin bazıları (1. Ve 3. Teller) eşikler aracılığıyla üçe bölünerek iki ses verir duruma getirilmiştir. Normalde iki eşiğin ortaları kullanılarak kenarda kalan bölümler kullanılmazlar.



Hamaili santur krokisi

Bu çeşit Santuru, I.Abdülmecid (1839-1860) zamanında Muzıka-yı Hümayûn’dan Hilmi Bey Romen çalgıcılarda görmüş ve çalımını öğrenerek değişiklikler yapmış, ismine de “Alafranga Santur” demiştir. Bu çalgı düzeni Türk Müziğinin bütün seslerini veremediğinden klasik topluluklarda kullanılamamaktaydı. II.Dünya Savaşı sıralarında sarı tel bulunmasında   çekilen güçlük nedeniyle çelik tel denenmiş ancak çok sert ses verdiğinden tutulmamıştır.

2) Alaturka Santur : Ses genliği bir tam aralık  azalmıştır. (2 sekizli ve 1 küçük üçlü) . Akordu Türk Müziğinin bazı seslerini çıkarabilecek duruma gelmiştir. Örneğin : Si-Do ile Fa diyez-Sol arasında ayrıca bir ses bulunmaktadır. Tam aralıkların arasında yarım ses vardır. Bu yarım sesi tek tel verdiğinden çalıcı bu tek teli makamın gereğine göre yeniden ayarlıyordu. Bu Santurda öbürünün aksine Segâh sesi bulunuyordu (R.Yekta:La Musique-madde). Teller çift ve tek sıra sayılı olmak üzere eşikler aracılığıyla iki diziye ayrılmıştır.Çift sıra sayılılar, düz sesleri, tek sıra sayılılar tam aralığın yarısındaki sesleri gösterirler.(Segâh ve Çargah arasında Buselik, Acem ileGerdaniye arasında 1 koma Fa diyez= Dik Acemaşiran sesleri vardır). Başka komalı sesler yoktur. Anlaşıldığı üzere Türk Müziğinin tüm seslerini çıkartacak kapasitede değildir.

 

Hilmi Bey’in talebesi Türk Müziğinin ünlü bestekârı ve Santurîsi Ethem Bey’dir (1855-1926). Ethem Ef. Türk müziğinde bilinen en güçlü Santur icracısı ve bestecidir. Enderun’da yetişti. Muallim Şefik Bey’in öğrencisi oldu. 1871 de Tophane’de bir meşkhane açarak öğrenciler yetiştirdi. 1908 de Darülmusiki-i Osmanî’de dersler vermeye başladı.400 civarında eser besteledi.

Santurî Ethem Beyden santur dersi alan Ziya Santur(1862-1952), bu sazda bir takım değişiklikler yapmış ve 1914 de ilk Santur metodunu yazmıştır.Bu metodu 1947 de tekrar elden geçirerek neşretmeye çalışan Ziya Santur, birçok defalar orijinallerinin kaybolması nedeniyle metodunun bas ıldığını göremeden 1952 de vefat etmiştir.Ziya Santur, o zamana kadar kucakta çalınan Santura sehpa yapmış ve saza 6 adet ses eklemiştir. Ziya Santur’un talebeleri arasında Cevdet Kozanoğlu, Hüsnü Tüzüner, Zühtü Bardakoğlu, Mustafa Sunar, Osman Güvenir ve Vecdi Seyhun bulunmaktadır.Yapılan tüm değişikliklere rağmen santur Türk Müziğinin bütün seslerini vermekte yetersiz kalmış bir kısım amatör çalıcılar dışında bu sazı yaşatacak profesyoneller yetişmemiştir.

Ziya Santur, hocası Ethem beyle ilgili anısını ve santurun kullanımı hakkında şunları anlatıyor :

            -“ Bir mecliste Hüzzam faslı icra edilirken ara taksimini zorla Ethem beye verirler.Bugünkü kadar (1948) tekamül etmemiş olan eksik perdeli santur icrasında müşkül duruma düşen Ethem beybir hayli ter dökmekle beraber hemen hüzzam makamından atlayıp şed yollarla bulduğu motiflerle cidden üstadane bir taksim yaparak hüzzamda karar verir.


Bugün Santur layık bulunduğu derecede rağbete kavuşmuş bir saz değildir. Anadolu’da kullanıldığı halde İstanbul’daki musikiciler tarafından ihmal edilmesi şayan-ı teessüftür.Elli sene evvel (1900) saz takımlarında tanbur ve ud hiç görülmezdi.Saz takımları ekseriyetle keman,kanun ve santur’dan mürekkepti.Kemençe ve lavta nadiren görülürdü.Bu şartlar içinde günün birinde büsbütün ortadan kalkmasından endişelenmemek mümkün değildir.Bu sazın ortadan kaybolmasına bizzat eski santurîlerin kendileri sebeb olmuşlardır.Bu san’atçılar sazlarının Mansur ve Şah’tan pest akord kabul edemiyeceği fikrine saplanarak sazlarını daha pest akord etmemekte ısrar ederlerdi. Halbuki bu akordlarla okumak pek güç olduğu ve geçimleri için gece-gündüz çalışmak zorunda olan okuyucular devamlı yüksek akordla okumaya tahammül edemiyecekleri için, santur çalan hevesliler bir  küme faslına dahil olmak zevkinden mahrum kalmaktaydılar. İşte bu sebebten rağbetten düşerek yerini pest akorda çok elverişli olan Ud’a terkederek kadro harici kalmışlardır.”

Santur’un Türk müziğine uyumu o kadar kolay olmamıştır. Ziya Santur büyük bir özveri ile bu sazın gelişmesi için çaba göstermiştir. Buna rağmen bu sazın geleceği konusundaki endişelerini şu sözleri ile belirtmiştir :

“ Santur’un  fasıldaki yeri fevkalade mühimdir. Fakat maalesef buna rağmen santur layık bulunduğu derecede rağbete kavuşmuş bir saz değildir. Bugün santur çalanlar benim yetiştirdiğim mahdut talebeden ibarettir. Radyomuzda çalan  bir tek santurimiz (Zühtü Bardakoğlu) müstesna, talebemin hepsi piyasaya çıkmayan kimselerdir. Bu itibarla, bu şartlar içinde santurun günün birinde büsbütün ortadan kalkmasından endişelenmemek mümkün değildir. “

Gerek Yunan ve gerekse Romen santurlarında tellerin, köprülerin sağ ve sollarında kalan kısımlarıda çalınmaktadır. Örneğin 7 No.lu DO perdesinin köprünün sağ tarafında kalan kısmı FA sesini verecek şekilde köprü yerleştirilmiştir. Diğer seslerde aynı şekilde kullanılmaktadır. Bu çeşit sıralama santurun Türk musikisi icrasında büyük güçlükler ortaya çıkarmaktadır. 1950 lilerde vefat etmiş olan Ziya Santur'un metodunda açıkladığı akord düzeni bu şekildedir ve santurun Türk müziğinde kullanım alanını daraltmıştır.

- Alman, Macar ,Avusturya ülkeleri santurlarında ise kromatik düzen uygulanmıştır. Bu düzen Türk müziği uygulamasına daha uygundur. Bilhassa kanundaki gibi mandallama yapıldığında  kullanım kolaylığı ve  makamlara hakimiyet bu enstrümanı müziğimize kazandırmaktadır. Ayrıca aşağıdaki açıklamalarda göreceğiniz gibi bu kromatik akord düzeni çeşitli çeşnilerin ardarda kullanımı sırasında mandallara ihtiyacı minimuma indirmektedir. Mandallar, transpoze çalışlarda önem kazanmaktadır.

 



GELİŞTİRİLMİŞ TÜRK SANTURU

1960 yılında başladığım İst. Bl.Konservatuarı yıllarında takip ettiğimiz İcra Heyeti konserlerinde  merhum santuri Hüsnü Tüzüner’i dinleyerek santura ilgi duymaya başladım. 1967 yılında istanbul Radyosunda kanun san’atçısı olarak görev yaparken, İran’dan getirttiğim bir santur üzerinde yaptığım çalışmada Türk müziğine uyumsuzluğu nedeniyle birtakım değişiklikler yapma fikri oluştu :

 Bu değişiklikler şunlardır :

1)  Diyatonik ses düzenini kromatik olarak değiştirdim.

2) Çapraz olarak takılmış teller iki eşik üzerine oturuyordu. Sol eşikler üzerinde yer alan telleri kanun düzeninde , sağ eşik üzerindeki telleri ise bunların yarım sesleri olarak akord ettim. Diğer bir  anlatışla sağ eşik üzerindeki teller piyanonun siyah tuşlarının görevini yapacak şekilde akorda çekildi. Bu şekilde tam ve yarım seslerin santur üzerinde görülebilir durumda olmalarının verdiği imkãnla süratli olarak kromatik çalış mümkün oldu.

1) Santur’u pestte ve tizde genişleterek ses kapasitesini  2,5 oktava çıkarttım.

2) Kaba Yegâh’tan  Rast’a kadar olan tellerde bronz , tiz tarafa doğru ise değişen kalınlıklarda çelik gitar telleri kullandım.

3) Santur’da en büyük icra güçlüğü Hüzzam, Uşşak, Saba gibi birçok makamın seslerini eelde etmekte idi. Bunu ortadan kaldırmak için kanunda olduğu gibi bızgı tahtasından sonra her iki eşik taraflarında birer mandal tahtası ve üzerlerine kanunun mandal düzenini tatbik ederek  çıkan seslerin makamlara uygunluğunu sağladım.



Santur’un diğer bir akord variyasyonu da kullanılabilir : 

- Sol eşik üzerindeki teller kanun düzeninde akord edilir.

- Sağ eşik üzerindeki telleri ise soldakinden  bir oktav pest akord edilir.

- Şekilde de görüleceği gibi bir sesin tizi ve pesti sağ ve sol eşikler üzerinde aynı hizaya gelir. Bu nedenle kanunun  sağ ve sol ellerle birer oktav farklı çalındığında çıkan ses efekti burada elde edilmiş olur. Bu pest sesler için Avrupa santurlarında kullanılan  çelik üzerine gümüş sarma teller kullanılır. Tellerin temininin güçlüğü nedeniyle bu akord düzeninden  vazgeçerek  yukarıda belittiğimiz kromatik düzene geçtim. Bu akord düzeni virtüoziteye daha elverişlidir.

Santurda tını çok parlak ve rezonansının  fazla olması nedeniyle ses karışımı fazladır.Bu yüzden santurun çok hızlı çalınmaması gerekir.Romen ve Macar cimbalomlarında ( Santurun büyüğü ) seslerin tınısı çok parlak olmadığından sesler birbirine karışmaz ve hızlı çalmak mümkün olur. Yukarıdaki nedenle Santur’a aynı Cimbalomlarda olduğu gibi sağ ve sol teller üzerine gelecek şekilde, piyanodaki tarzda pedalla kullanılan susturucular ilave edilebilir.

Bilinen Santur çalıcıları :

-Santuri İzak  (19.yy.ikinci yarısı)
-Miralay Santuri Hilmi Bey ( Zeki Üngör’ün babası, Ethem beyin öğreticisi)
-Santuri Hasib (19.yy.da Enderun’da iki santur çalıcısından biri.Diğeri Santuri Hilmi Bey)
-Santuri Samatyalı Takvor (19.yy.Mısırlı)
-Santuri Ethem Bey ((19.yy-20.yy.başları)
-Santuri Nebile Nazım Hanım (Darüttalim-I Musiki üyesi-1912-1932)
-Santuri Ziya Santur (1869-1952)
-Santuri Zühtü Bardakoğlu (1904-1973)
-Santuri Hüsnü Tüzüner (1904-1973)
-Santuri Cezmi Bey (Üsküdar Musiki Cemiyeti kurucusu-1944)
-Santuri Dr.Hasan Yusuf Başkan(1946 da kurulan İzmir Musiki Cemiyeti ilk denetçisi)
-Santuri  Sadun Eren
-Santuri Dr.Ümit Mutlu (1939-….. )
#1 - Aralık 31 2008, 15:19:48

Santur'un Dünyadaki Tarihsel Gelişimi

SANTUR'UN TARİHÇESİ

Santur'un tarihsel gelişimi hakkında pek çok farklı görüş mevcuttur.

Tarih içindeki uzun yolculuğunda birçok asya ve Avrupa ülkelerinde çalınmış ve değişik isimler almıştır. İsviçre, Almanya ve Avusturya’da "Hackbrett" Macaristan’da “Cimbalom” , Romanya’da “Tambal” , Yunanistan’da “Santuri”, Fransa’da "Tympanon", İtalya’da “Salterio” , İrlanda’da "Tiompan", Türkiye ve İran’da “Santur”, Hindistan’da “Santoor”, Çin’de “Jang-tjin”, Kore’de “Jang-kum”, Amerika’da “Hammered Dulcimer” olarak adlandırılmıştır. Kazaklarda da “Cetigen” adı altında çalınmaktadır. Santur büyük ihtimalle yaklaşık milattan 900 yıl sonra Filistin’de ortaya çıkmıştır ve daha eski bir saz olan "Psaltery" ile akrabadır. Bu saz Tevrat’ta “Psanterin“ olarak geçer ve "Santur" sözcüğü bundan türediği varsayılmaktadır. İbranilerin çalgısı olup 11. yüzyıldan sonra Avrupa’ya yayılmıştır. Mısır’da ikişer çelik telli, İran’da ise dörder adet pirinç telli olarak kullanılmaktadır. Yabancı kaynaklarda " PSALTERİO" denen santurun FARABİ’nin kanunu buluşundan sonra şekil değiştirerek orta çağda doğuya ve batıya doğru yayıldığını söylerler. Kanun özel telleri ve parmakla çalış tarzıyla kendi yoluna gitmiştir. Bu nedenle bu Santurların tarihi anlamda Avrupa "Dulcimer", "Hackbrett" ve "Cimballeri" ile yakından bir ilişkisi yok denebilir. Geleneksel düşünce Santur'un, Dulcimer’in atası olduğunu söyler. Santur kelimesinin , Yunanca "Psalterion"’dan türediği söylenmiştir. Fakat bu enstrümanın tam olarak ne olduğu soru işareti olarak kalmış ve tam açıklanamamıştır. 16'cı yüzyıldaki en erken Pers minyatürleri parmakla çalınan bir enstrüman göstermektedir

.11. yüzyıl'da İran’a, oradan da Hindistan'a kadar uzanan bu enstrüman, bugün hala klasik Hint tiyatrosunda önemli rol oynayan "SANTOOR" adını aldı.

12. yüzyıl’da Kuzey Afrika üzerinden yayılarak Avrupa’ya İspanya’yı feth eden Araplar tarafından getirilmiştir. M.S.1184 yılına ait bir katedral’de yer alan röliyef’te santura benzer bir saz resmedilmiştir. Bu, batı Avrupa’da “Mezzocanon” veya “Micanon” olarak adlandırıldı.

14. yüzyıl'da bütün Avrupa’da bu saz değersiz bir enstrüman kabul edilerek dilenci ve halk enstrümanı olarak kullanıldı. Ortaçağın son dönemleri ve Rönesans dönemi süresince, santur, gerek doğu'da gerek Avrupa’da popüler bir enstrüman olarak var olmuştur. Latince “Dulce Melos“ (tatlı ses) olarak adlandırılıp Balkan ülkelerine kadar genişleme göstermiştir. Avrupa’da papaz Johannes Hutmacher’in 1570-1580 senesinde çok doğru bir santur şeması bıraktığı bilinmektedir.

16. yüzyıl'da santur İngiltere’de o denli popülerdi ki, Kralın tercümanı James’in İncil mealinde “dulcimer” (santur) kelimesi Yunanca “Symphonia” kelimesinin çevirisi olarak kullanılmıştır. Bu ifade, aslında bir tür Yunan gaydasını kasteden, yanlış bir çeviriydi ve nitekim bu hatalı çeviri, “dulcimer’in” (santur'un) İncil kadar eski bir saz olduğu inanışının sıkça telaffuz edilmesine yol açmıştır. 17. yüzyıl'dan 18. yüzyıl'ın sonuna kadar esas gelişmesini gösterdi. Fransa’da büyük bir "Hackbrett" (Santur) virtüozu olarak tanınmış olan ve BACH’la aynı devrede yaşayan Panteleon Heberstreit, yeni bir başlangıcın işaretlerini verdi. Tahta, deri veya keçe ile kaplanmış mızraplar veya kuş tüyü sapıyla çekerek çalma suretiyle çok büyük bir ifade imkanı buldu ve vuruş kuvvetini değiştirdi. Bu suretle ton renklerinde ve vuruş kuvvetinde büyük değişiklikler elde etti. Antonio Vivaldi, Carlo Monza, Melchiorre Chiesa, Angelo Conti gibi İtalyan besteciler İtalyan "Hackbrett" (salterio tedesco) için orijinal parçalar yazmışlardır.


18. yüzyıl'da İran santuru doğuya doğru yayılarak Çin, Kore, Tibet ve Moğolistan’da çalınmaya başlandı. Uzak Doğu’da Kore’de santurun yaklaşık 1725 yılından itibaren ve Çin’de ise 19.yüzyıl’ın başından itibaren çalındığı kaynaklarda yer almaktadır. Tokmak mekanizmasının bulunmasıyla, Hackbrett (Santur), piyano tarafından geri plana itildi ve yavaş yavaş unutulmaya yüz tuttu. 1870'li senelerde Joseph V. Schunda Budapeşte’de Cimbalom yapımına başladı.Buna susturucu , pedal ve ekstra bas sesler ekledi.Bu bugün Macaristan’ın ulusal enstrümanı olmuştur. Fakat 1900'lü senelerde veya daha sonralarında macar saz yapımcıları pedalsız daha küçük enstrümanlar imal etmişlerdir. Bugün Schunda’nın tasarımı olan enstrümanlar, Slovakya, Moravya, Macaristan, Romanya ve Moldovya’ da kullanılmaktadır.

İlk santurun Amerika’ya ne zaman getirildiği kesin değildir, ancak bu ülkedeki kullanımına ilişkin en eski kaynaklar 1717 yılında Salem, Massachusetts’da çalındığını görerek kaleme alan Judge Samuel Sewall’a dayanmaktadır. Bazı kaynaklar ise, santurun Ege bölgesinden 19 yüzyıl'ın başında Amerika’ya göç eden Yahudi ve Rumlar tarafından bu ülkeye götürüldüğünden bahsetmektedir.

1930'da Salzburg’da Tobi Reiser ve Heinrich Banzauner tarafından o zamana kadar diyatonik olan Hackbrett, kromatik olarak geliştirildi.

Diyatonik Hackbrett’in ortasında tek bir köprü olup her iki tarafında yalnız çok az Majör tonlarda icra edilir. Yan yana sıralanan seslerden dolayı çok hızlı çalınabilir.

Kromatik Hackbrett’te ise her ton (ses) 3 veya 4 tel den meydana gelmiştir. Her iki taraftaki köprülerin iç taraflarında ve bütün tonlarda çalınabilir. Ancak ses adedi sınırlıdır .

1985 de Almanya’da Rudi Zapf, büyük bir ses genişliği, susturucu pedallar ve elektroakustik kayıt imkanlarıyla yeni bir enstrüman meydana getirdi. Ve bu suretle “PSALTERİO” nun geleneksel tarihinde yeni yollar açılmış oldu.

Orta Asya Türkleri'nin kullandığı YATUGAN, CATTUGAN ve YATIG isimli enstrümanlardan türediği de iddia edilmektedir. A.Şükrullah’ın (13.yüzyıl'ın sonu - 14.yüzyıl'ın başı) “Kitab-ül Edvar” 'ında görüldüğü gibi eski Türk sazlarından nüzhenin (1) gelişmiş şeklidir. Geometrik olarak ikizkenar yamuk şeklindedir. Telleri önceleri ibrişimdendi. Sonraları madeni ve sarma tel kullanılmıştır. Eski Türk  ve İran santurlarında sarı pirinç tel kullanılır. Avrupa santurlarında genellikle çelik ve çelik üzerine  gümüş sarma teller kullanılmaktadır. Her bir sazın yapısına göre kullanılan bu tellerin tınıları farklıdır. Santur masa üzerinde veya bir sehpa üzerinde çalındığı gibi piano gibi bacaklı şekilleri de vardır. Uçlarına keçe veya ince tülbent sarılan ince iki sopacık ile çalınır. Bunlara eskiden olduğu gibi “Zahme” veya “mızrab”’da denir. İranlılar mızraba bir şey sarmadan çalarlar.


SANTUR'UN TÜRKİYE'DEKİ TARİHSEL GELİŞİMİ

Evliya Ağa’nın “ Tefhim ül Makamat fi Tevhid-ül Nağamat” isimli eserinde santur resmi vardır. 17. yy' da Türkiye’de bulunmuş Meninski’nin anılarında adı geçiyorsa da çağdaşları Evliya Çelebi ve Katip Çelebi’de  Türk çalgıları arasında yer almazlar. 19.yüzyıl sonu ile 20.yüzyıl başında İstanbul’da iki çeşit santur kullanılmıştır :

1) Alafranga Santur : Daha çok  1900'lü yıllarda Musevilerden meydana gelmiş saz takımlarında görülen  ve “Hamaili Santur” denilen santur olup beşer beşer dizilmiş 160 teli bulunur. Yani 32 seslidir. Türklerin de kullandığı bu Santur bazı değişikliklere uğramıştır. Ses sayısı azaltılarak  24 sese, yani her biri beşerden 105 tele, indirilmiş ve eşiklerin yerleri değiştirilmiştir. Türkler eskiden beri santurlarında pirinç tel kullanmışlardır.  Tellerin bazıları (1. ve 3. teller) eşikler aracılığıyla üçe bölünerek iki ses verir duruma getirilmiştir. Ses genliği Do5 'den Fa7 'ye kadardır. Normalde iki eşiğin ortaları kullanılarak kenarda kalan bölümler kullanılmazlar .

Bu çeşit Santuru, I.Abdülmecid (1839-1860) zamanında Muzıka-yı Hümayûn’dan Hilmi Bey Romen çalgıcılarda görmüş ve çalımını öğrenerek değişiklikler yapmış, ismine de “Alafranga Santur” demiştir. Bu çalgı düzeni Türk Müziğinin bütün seslerini veremediğinden klasik topluluklarda kullanılamamaktaydı.

II.Dünya Savaşı sıralarında sarı tel bulunmasında çekilen güçlük nedeniyle çelik tel denenmiş ancak çok sert ses verdiğinden tutulmamıştır. Yukarıda bahsettiğimiz Hilmi Bey’in talebesi Türk Müziğinin ünlü bestekârı ve Santurîsi Ethem Bey’dir (1855-1926). Ethem Ef. Türk müziğinde bilinen en güçlü Santur icracısı ve bestecidir. Enderun’da yetişti. Muallim Şefik Bey’in öğrencisi oldu. 1871'de Tophane’de bir meşkhane açarak öğrenciler yetiştirdi. 1908'de Darülmusiki-i Osmanî’de dersler vermeye başladı. 400 civarında eser besteledi

2) Alaturka Santur (Türk santuru) : Ses genliği bir tam aralık  azalmıştır (Re5-Fa7). (2 sekizli ve 1 küçük üçlü) . Akordu Türk Müziğinin bazı seslerini çıkarabilecek duruma gelmiştir. Örneğin : Si-Do ile Fa diyez-Sol arasında ayrıca bir ses bulunmaktadır. Tam aralıkların arasında yarım ses vardır. Bu yarım sesi tek tel verdiğinden çalıcı bu tek teli makamın gereğine göre yeniden ayarlıyordu. Bu Santur'da öbürünün aksine Segâh sesi bulunuyordu (koma bemollü Si) (Rauf Yekta :La Musique-madde). Teller çift ve tek sıra sayılı olmak üzere eşikler aracılığıyla iki diziye ayrılmıştır. Çift sıra sayılılar, düz sesleri, tek sıra sayılılar tam aralığın yarısındaki sesleri gösterirler. (Segâh ve Çargah arasında Buselik, Acem ile Gerdaniye arasında 1 koma Fa diyez= Dik Acemaşiran sesleri vardır). Başka komalı sesler yoktur. Anlaşıldığı üzere Türk Müziğinin tüm seslerini çıkartacak kapasitede değildir.

Tel kullanımı açısından çalıcılar arasında farklılıklar vardır. Santuri Ethem Bey ve Ziya Santur talebesi Zühtü Bardakoğlu çelik tel, Ziya Bey ise sarı teli (pirinç) tercih etmişlerdir. II.Dünya savaşında sarı tel bulmak zorlaştığı için Ziya Bey de çelik tel kullanmak zorunda kaldı.

Türkiye’de santur üzerindeki en dikkati çekici çalışma, Santuri Ethem Efendi’nin talebesi Ziya Santur’un santurda yaptığı değişiklikler ve bir türlü yayımını gerçekleştiremediği Santur Metodudur. Ziya Santur, “Türk piyanosu” olarak vasıflandırdığı sazının ismini kendisine soyadı seçecek kadar bu sazı seven bir müzisyendi. Ve yaşamı süresince bu sazın layık olduğu rağbete kavuşamadığından bahisle hep günün birinde ortadan kalkacağından endişe etmiştir. Ziya Santur, o zamanki müzik dükkanlarında ve Kapalıçarşı’daki bedestende kıyıda köşede kalmış santurlarda bir perdede 7 tel takıldığını gördüğü zaman bunun ses volümünü artırmak için yapıldığını düşünmüş ve akort için ne kadar zahmete katlandıklarına hayret etmiştir.

Zühtü Bardakoğlu, santurda tel aralarını daraltıp ses ekleyerek genliği üç sekizli, iki buçuk aralığa çıkardı. Bu şekilde santurunda bir seste 3 tel olmak üzere 30 ses elde etti. Kalındaki ilk sesin ismine SOL deyip bunun batı müziği ile 440’a eşit olduğunu belirtmiştir.

Yukarıda bahsettiğimiz Hilmi Bey’in talebesi Türk Müziğinin ünlü bestekârı ve Santurîsi Ethem Bey’dir (1855-1926). Ethem Ef. Türk müziğinde bilinen en güçlü Santur icracısı ve bestecidir. Enderun’da yetişti. Muallim Şefik Bey’in öğrencisi oldu. 1871 de Tophane’de bir meşkhane açarak öğrenciler yetiştirdi. 1908 de Darülmusiki-i Osmanî’de dersler vermeye başladı.400 civarında eser besteledi.

Santurî Ethem Beyden santur dersi alan Ziya Santur (1862-1952), ki daha önce ney çalarmış, bu sazda bir takım değişiklikler yapmış ve 1914 de ilk Santur metodunu yazmıştır.Bu metodu 1947 de tekrar elden geçirerek neşretmeye çalışan Ziya Santur, birçok defalar orijinallerinin kaybolması nedeniyle metodunun basıldığını göremeden 1952 de 85 yaşında vefat etmiştir.Ziya Santur, o zamana kadar kucakta çalınan Santura sehpa yapmış ve saza 6 adet ses eklemiştir. Ve bu sayede taksim yapılabilecek hale geldiğini söylemiştir.Ziya Santur’un talebeleri arasında Cevdet Kozanoğlu, Hüsnü Tüzüner, Zühtü Bardakoğlu, Mustafa Sunar, Osman Güvenir ve Vecdi Seyhun bulunmaktadır.Yapılan tüm değişikliklere rağmen santur Türk Müziğinin bütün seslerini vermekte yetersiz kalmış bir kısım amatör çalıcılar dışında bu sazı yaşatacak profesyoneller yetişmemiştir.

Ziya Santur, hocası Ethem beyle ilgili anısını ve santurun kullanımı ile ilgili olarak şunları anlatıyor:

-“ Bir mecliste Hüzzam faslı icra edilirken ara taksimini zorla Ethem beye verirler.Bugünkü kadar (1948) tekamül etmemiş olan eksik perdeli santur icrasında müşkül duruma düşen Ethem beybir hayli ter dökmekle beraber hemen hüzzam makamından atlayıp şed yollarla bulduğu motiflerle cidden üstadane bir taksim yaparak hüzzamda karar verir.

Bugün Santur layık bulunduğu derecede rağbete kavuşmuş bir saz değildir. Anadolu’da kullanıldığı halde İstanbul’daki musikiciler tarafından ihmal edilmesi şayan-ı teessüftür.Elli sene evvel (1900) saz takımlarında tanbur ve ud hiç görülmezdi.Saz takımları ekseriyetle keman,kanun ve santur’dan mürekkepti.Kemençe ve lavta nadiren görülürdü.Bu şartlar içinde günün birinde büsbütün ortadan kalkmasından endişelenmemek mümkün değildir.Bu sazın ortadan kaybolmasına bizzat eski santurîlerin kendileri sebep olmuşlardır.Bu san’atçılar sazlarının Mansur ve Şah’tan pest akort kabul edemeyeceği fikrine saplanarak sazlarını daha pest akort etmemekte ısrar ederlerdi. Halbuki bu akortlarla okumak pek güç olduğu ve geçimleri için gece-gündüz çalışmak zorunda olan okuyucular devamlı yüksek akortla okumaya tahammül edemeyecekleri için, santur çalan hevesliler bir  küme faslına dahil olmak zevkinden mahrum kalmaktaydılar. İşte bu sebepten rağbetten düşerek yerini pest akorda çok elverişli olan Ud’a terk ederek kadro harici kalmışlardır.”

Santur’un Türk müziğine uyumu o kadar kolay olmamıştır. Ziya Santur büyük bir özveri ile bu sazın gelişmesi için çaba göstermiştir. Buna rağmen bu sazın geleceği konusundaki endişelerini şu sözleri ile belirtmiştir :

“ Santur’un  fasıldaki yeri fevkalade mühimdir.Uzağa sesi aksettirmek ve fasıl takımlarında iğer sazlarla okuyucuların sadalarına yankı yapması nedeniyle musiki aletlerimiz arasında önemli bir yer alır. Bugün santur çalanlar benim yetiştirdiğim mahdut talebeden ibarettir. Radyomuzda çalan  bir tek santurimiz (Zühtü Bardakoğlu) müstesna, talebemin hepsi piyasaya çıkmayan kimselerdir. Bu itibarla, bu şartlar içinde santurun günün birinde büsbütün ortadan kalkmasından endişelenmemek mümkün değildir. “

Gerek Yunan ve gerekse Romen santurlarında tellerin, köprülerin sağ ve sollarında kalan kısımlarıda çalınmaktadır. (ÖRNEK RESİM) Örneğin 7 No.lu DO perdesinin köprünün sağ tarafında kalan kısmı FA sesini verecek şekilde köprü yerleştirilmiştir. Diğer seslerde aynı şekilde kullanılmaktadır. Bu çeşit sıralama santurun Türk musikisi icrasında büyük güçlükler ortaya çıkarmaktadır. 1952 de vefat etmiş olan Ziya Santur'un metodunda açıkladığı akord düzeni bu şekildedir ve santurun Türk müziğinde kullanım alanını daraltmıştır.Alman, Macar ,Avusturya ülkeleri santurlarında ise kromatik düzen uygulanmıştır. Bu düzen Türk müziği uygulamasına daha uygundur. Bilhassa kanundaki gibi mandallama yapıldığında transpoze çalışlarda ve çeşitli çeşnilerin ardarda kullanımı sırasında makamlara hakimiyet bu enstrümanı müziğimize kazandırmaktadır. Ayrıca aşağıdaki açıklamalarda göreceğiniz gibi bu kromatik akord düzeni çalış esnasında mandalların kullanımını minimuma indirmektedir.

Santurun telleri önceleri ibrişimdendi. Sonraları madeni ve sarma tel kullanılmıştır. Eski Türk ve İran santurlarında sarı pirinç tel, Mısır’da ikişer çelik telli, İran’da ise dörder adet pirinç telli olarak kullanılmaktadır ve tellerin akordunu çalacakları makama göre ayarlanmaktadır.

Avrupa santurlarında genellikle çelik ve çelik üzerine  gümüş sarma teller kullanılmaktadır. Her bir sazın yapısına göre kullanılan bu tellerin tınıları farklıdır. Santur masa üzerinde veya bir sehpa üzerinde çalındığı gibi piano gibi bacaklı şekilleri de vardır. Uçlarına keçe,ince tülbent sarılan veya hiçbir şey sarılmadan ince iki sopacık ile çalınır. İranlılar mızraba bir şey sarmadan çalarlar Bunlara eskiden olduğu gibi “Zahme” veya “mızrab”’da denir. Mızrablar işaret ve orta parmaklar arasında dengede tutularak ve başparmak tarafından yönlendirilir.

Vuruş tekniği, kullanılan mızrabın tahta cinsi, tellerin kalitesi ve mızrablara takılan deri, keçe, çıplak mızrab veya tülbent, çıkan sesin kalitesini meydana getirir. Yüze yakın santur telinin akordu, çalanın tecrübesine göre 10 ila 30 dakika arasında sürer.

Santur çalıcısı ve araştırmacı Paul Gifford, internetteki bir yazısında, 1970'li senelerde İstanbul’a geldiğini ve Kapalı Çarşıda Türk santurlarını incelediğini yazmış ve “Santurun, makamları ve onların özellikli seslerini değiştirmedeki imkansızlığı onun kaybolmasına sebeb olmuştur. Arap ve Türk kanunlarında sesleri yükseltip alçaltan küçük pirinç mandallar vardır. Bu Türk Santuru'nda da uygulanabilirdi. Fakat kimse bunu yapmak istemedi.” demiştir.

Santur hakkındaki bu açıklamayı okuduğum zaman, Paul Gifford’un aklına gelen bu çözümü, yani santuru mandallamayı aynı senelerde benim de bulup Santur'a tatbik etmem ve bu Santurla İstanbul Radyosu'nda programlara katılmamın aynı 1970'li senelere denk gelişi benim bakımımdan çok anlamlıdır. İşte birbirinden habersiz iki müzisyenin aklına gelen bu çözümün sonucu olan geliştirilmiş Türk Santuru’nun açıklamasına menüdeki ilgili linkten ulaşabilirsiniz.

Tarihten Günümüze Türk Santuriler

Bilinen Santur çalıcıları :

Santuri İzak (19.yy.ikinci yarısı)
Miralay Santuri Hilmi Bey ( Zeki Üngör’ün babası, Ethem beyin öğreticisi)
Santuri Hasib (19.yy.da Enderun’da iki santur çalıcısından biri.Diğeri Santuri Hilmi Bey)
Santuri Samatyalı Takvor (19.yy.Mısırlı)
Santuri Ethem Bey ((19.yy-20.yy.başları)
Santuri Nebile Nazım Hanım (Darüttalim-I Musiki üyesi-1912-1932)
Santuri Ziya Santur (1869-1952)
Santuri Zühtü Bardakoğlu (1904-1973)
Santuri Hüsnü Tüzüner (1904-1973)
Santuri Cezmi Bey (Üsküdar Musiki Cemiyeti kurucusu-1944)
Santuri Dr.Hasan Yusuf Başkan (1946 da kurulan İzmir Musiki Cemiyeti ilk denetçisi)
Santuri Sadun Eren
Santuri Dr.Ümit Mutlu (1939-….. )
#2 - Şubat 11 2009, 16:52:39

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.