Bütün toplumlarda "etnosantrizm" adı verilen kendini yüceltme, kendini önemseme yada kendini merkeze koyma eğilimi vardır.
Birçok alanda olduğu gibi, müzik alanında da Avrupa müziği ya da Avrupa ses sistemli müzikler, tek ve mutlak olarak görülmüş, farklı müzik kültürleri anlaşılmaz, basit ya da ilkel olarak düşünülmüş ve algılanmıştır. "Gerek Yunanlılar, gerekse Romalılar kendi yaşadıkları ve egemen oldukları, kendi kurallarının geçerliğini sağladıkları alanı uygarlık, bunun dışını da barbarlık bölgesi olarak görmüşlerdir ve bu uygarlık alanı da her zaman Akdeniz olmuş, ayrıca yalnızca İç Deniz'le de sınırlı kalmıştır... Roma zihniyetinde uygarlık Akdeniz'le özdeştir..."
Avrupa bizzat bu kendi üstüne kapanmışlığından doğmaktadır. Artık ayrı bir kimlik içinde oluşmakta olan Avrupa'nın kalbinin attığı yer, İç Deniz'den iyice uzakta, bugünkü coğrafi terimlerle söylersek Belçika, Doğu Fransa ve Ren Almanya'sıdır. Veya Moselle, Seine, Loire, Rhein nehirlerinin çevrelediği alandır. İlk Avrupa burasıdır... Bu ilk çekirdekten itibaren genişleyerek kendini oluşturmayı sürdürmektedir.
Kapistalist ve yayılmacı Batı'nın bu dayatmacı egemen yaklaşımı, "kendilerinden olmayan" diğer kültürlerin müzikleriyle ilgili düşüncelerine yansıdığı gibi, Türk müziğiyle ilgili düşüncelerine de yansır.
Etnomüzikolojinin ortaya çıkış nedeni, Avrupa ve Kuzey Amerika'daki insanların müzik hakkındaki egemen görüşüne ve dinleme alışkanlığına karşılık, farklı müzik sistemlerinin de var olduğu ve her sistemin özgün bir görüş ve alışkanlık yaratabileceği gerçeğinin savıdır.
Müziğin sosyal bir gerçek ve kültürel bir değişken olduğu düşüncesi, böyle bir yaklaşımı daha doğru kılmaktadır. Ayrıca, bir tarihçi olan Spengler da, "uygar dünyanın merkezi sayılan Avrupa'nın temsil ettiği Batı kültürünün, insanın yarattığı ve yaşadığı biricik kültür olmadığını" savunur.
Merriam'a göre, bir müzik kültürü, halkın kendisine, düşüncelerine ve ürettikleri seslere dayalıdır. Örneğin, bazı Amerikalılar, Çin opera şarkıcılığını zorlama ve yapay bulurken, bazı Çinliler de Avrupa'ya ait bel-canto opera tarzını, belirsiz bir tarz olarak görebilmektedirler. "Kültür, toplumsal yapı öğelerine bir kişilik kazandıran ve onları kendine özgü bir birlikteliğe dönüştüren aracı etkendir."
Herhangi bir toplumun, topluluğun yada kültürün müziğini ilkel, niteliksiz ya da ölçüsüz olarak nitelendirmek, egemen değerleri, ölçüleri bir topluma zorla uygulamak olur ki, kültürlerin incelenmesinde, böyle etnosantrik bir yaklaşım, bilimle bağdaşmaz.
Bugün, Türk (müzik) kültürü denildiğinde, "Türk sahnesine çıkışından başlayarak günümüze dek süregelen ve Türklerin yerleştikleri, yaşadıkları, bugün de yaşamakta oldukları yerlerde yarattıkları, bugün de etkinliğini sürdüren kültür anlaşılmaktadır. Türkiye kültürü ise Türklerin yerleşmelerinden ötürü Türkiye denilen topraklarda onlardan önce var olan, onların gelişiyle büyük bir değişikliğe uğrayarak devam eden ve günümüze ulaşan kültür anlamına gelmektedir."