Alternatifim Cafe

On Beş Kez Çalınan Arya Ve Ağlayan Atatürk

Discussion started on Klasik Müzik

Kaynak:Marşlarda-Türkülerde Atatürk ANGI YAYINLARI (Hacı Angı)

9 Kasım 1963 Cumartesi gecesi Ankara Radyosu’nda Nevin Uluçam’ın Devlet Konservatuarı Öğretmenlerinden Prof. Necdet Remzi Atak’la söyleşisi…
 
HOŞGELDİNİZ EFENDİM. İŞİTTİĞİMİZE GÖRE ATATÜRK’ÜN HUZURUNDA SİZ PEK ÇOK KONSERLER VERMİŞSİNİZ. O’NA AİT ANILARINIZDAN VE O’NUN SEVDİĞİ ESERLERDEN BİZE KISACA BAHSEDER MİSİNİZ?
 
Memnuniyetle… Atatürk’le o kadar çok anımız var ki, nereden başlayacağımı, nerede bitireceğimi bilmiyorum. Bu nazik konuşma çağrınız da beni hazırlıksız yakaladı; fakat, kısa süre içinde elimden geldiği kadar ve bilhassa unutamadığım çok içli bir anımı nakletmek istiyorum.
Atatürk’le ben 15, hemşirem Ferhunde 16 yaşındayken ilk defa Ankara’da karşılaştık. Bir konser için İstanbul’dan gelmiştik. O zaman ikimzde kolejde öğrenciydik. Konser şimdi Foto Naim’in bulunduğu yerde, sonradan yanan Milli Sinema salonunda olacaktı. Konserin kesin tarihi 29 Ocak 1926; o tarihlerde Ankara’da konser verebilmek için doğru dürüst bir piyano bulunamıyordu. Sonunda Köşk’ten getirdiler. Konser, o zamanki TBMM Başkanı Kazım Özalp’ın gözetimindeydi. Atatürk oradaydı. Konserden sonra bizi Köşk’e çaırdı. Ankara’da üç gece kaldık. Üç gece de kendisine müzik yaptık. Dediğim gibi o zaman ben 15 yaşında kısa pantolonlu bir çocuktum…
 
KEMANA ÇOK KÜÇÜK BAŞLAMIŞSINIZ…
 
Evet, sanat yaşamımı bildiğinize göre bugünkü  çerçeveyi aşmamak için ayrıntıya girmeyeceğim. Sonra 1931 Şubatında Almanya’dan döndük. Niyetimiz, Ankara’da bir konser vermek, sonra tekrar İstanbul’a dönüp, özel çalışmalarımızı sürdürmekti. Ankara’ya varışımızın ya ikinci, ya da üçüncü günü Köşk’ten bir haber geldi. O zamanki genel yazman, son zamanlarda öldü. Rahmetli Tevfik Bıyıkoğlu aracılığıyla Atatürk bizi çağırıyordu. Gittik. –Hayır, dedi, siz burada ve benim okulumda öğretmen olacaksınız. Bu suretle o zamanki Müzik Öğretmen Okulunda öğretmenlik yaşantımız başlamış oldu. Tarih 7 Nisan 1931.
 
HOCAM, ANIMSIYOR MUSUNUZ ACABA, NELER ÇALMIŞTINIZ? HANGİ YAPITLARI ÇALMIŞTINIZ?
 
1926’da yani ilk gelişimde, Atatürk sofrada bana bir ara dedi ki: -Devrimcilerin, ihtilalcilerin sofrasında bulunuyorsun. Öyle bir şey çal ki, burada biz kendimizi bir devrim, bir ihtilal içinde hissedelim. Burası şöyle bir karışsın… Düşündüm düşündüm, bu kadar yüksek bir emir karşısında öyle hafif bir yapıtla küçük düşmek istemezdim. Bach’ın ŞAKONU’nu gayet ritmik ve çok sert, kırıcı yakıcı bir tarzda çalmaya başladım. 3-4 dakika kadar sakin dinledi. Sonra elini omzuma koydu, -İyi bir yapıt seçtin, kutlarım, dedi. Bu 15 yaşında iken ilk karşılaşmamdı. Sözlerimi çok içli bir başka anıyı anlatarak kapatmak istiyorum.
1934 – 1935 yıllarıydı. Yeni Köşk’te Atatürk’ün çok içli bir akşamıydı. Bize Tosca Operasını Avrupa’da hangi koşullar altında dinlediğinden, o zamanki dünya durumundan, kuşkularından, zevklerinden uzun uzun bahsetti. Bir şeye içleniyordu. Çok içleniyordu ve çok içli bir akşamdı. Tosca Operası’ndan Çavadarossi’nin ünlü aryasını bir çok kez benden istemiş olduğu için hazırlıklıydım. Hatta bir yanlış yapmayayım diye aryanın notalarını bile yazmıştım ve cebimde bulunduruyordum. O gece de biliyordum ki sıra tekrar Tosca’ya gelecek. Adeta bekliyordum. Nihayet bana döndü, -Çal bakalım şu Tosca’yı dedi. Ben notayı çıkarttım, -Hayır hayır, öyle değil notayı bırak, notasız çal, dedi. Notayı bıraktım, gözlerimi kapadım, konsantre oldum, başladım çalmaya. Bir iki nota çalmıştım ki, -Hayır hayır, olmadı bana dön bana çal, benim gözlerime bak öyle çal, dedi. Kendisine döndüm. Masada oturuyordu. O’na dönerek çalmaya başladım. –Gene olmadı, bana daha yaklaş, dedi. Yaklaştım, çok yaklaştım. Belliydi ki çok uzak bir anısının içine gömülmek istiyor ve içinden çok eski zamanlara ait birşeyler taşıyor, fışkırıyor, fışkırıyordu… En sonunda, -Kemanın sapını omzuma dayayacaksın ve öyle çalacaksın, dedi. Bir an için gözünüzün önüne getirin; tarihimizde yaşamış, yaşayacak en büyük Türk, bir sanatçıya –Kemanının sapını omzuna daya ve o vaziyette en sevdiğim melodiyi çal, diyor. Ben artık ibadet eder gibi, huşu içinde Çavadarossi’nin aryasını çalmaya başladım. Atatürk, gözleri kapalı, biraz madeni ahenkli, biraz kısık, çok tatlı, çok manalı sesiyle melodiyi söylerken gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu. Aryayı belki onbeş kez tekrarladım…
#1 - Ocak 19 2007, 11:30:54
I Łove you baby, aηd if it's quite aŁяight
I ηeed you baby to waяm the ŁoneŁy ηight
I Łove you baby
Tяust iη me wheη I say

konu için saol ;)
#2 - Kasım 10 2007, 23:31:46
Eskiden buralar hep hayat, yaşamdı.

co k gseull...
#3 - Kasım 28 2007, 20:32:35

TeşekkürLer
#4 - Ocak 31 2009, 15:07:03
İmzanız kural dışı.

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.