1- "Kedi" göstergesi “neyi” işaret eder?
2- “Kedi olan” dediğinizde, kedi varlık bütününün, göstergelerinin dışına çıkmış oluyor musunuz, yoksa hala göstergelerin içinde misiniz?
3- "Kedi olan" deyişiniz yerine, bir “kedi” bulup, soruyu soranın gözünün içine körün gözüne parmağı sokar gibi, “bak işte gör bu “kedi denilen" göstergeye karşılık geliyor dediğimizde, işte bu “gördüğünün” adı kedidir dediğimizde "göstergenin" dışına taşmış mı oluyoruz?
4- Eğer "böyle" ise bu durumda sadece somut-nesne ve olaylar dışında "göstergenin" dışına taşması mümkün olmuyor mu? İnsanlık, adalet, sevgi v.b. bu durumda, “sadece” birer "gösterge" haline mi dönüşüyor ve bunların gösterdiği yok mu veya sadece anlamsal içerikler mi? Ki o anlamsal içerikler de birer göstergeyse (ki öyle) bu durumda gösterge bir-başka göstergeye mi gönderme yapmış oluyor?
5- Kedi göstergesini gösterdiğine doğru götürdüğümüzde; "bak işte", "gözlerin" kedi "denileni" "görüyor", eğer "körsen" "buna" "dokunursun", "dokunma" "duyumunu" "yitirmişsen" (diğer duyular ki hiç-biri çalışmıyorsa zaten “karanlıklar” içindesin) türünden "sözler de" birer "gösterge" değil mi?
6- Kısaca şu gördüğünü işaret ediyor dediğimde de "GÖRDÜĞÜN" diyerek onu gösterge haline getirmiyor muyuz?
7- Bu durumda insan-oğlunun göstergelerin dışına çıkması olanaksız değil mi?
8- Göstergeleri kullanırken “kendimizi” onların “ötesinde” konumlandırma “olanağını” nereden buluyoruz?
9- “Ben varım”, bir dilim ve olanaklarım var. Bu dil ve olanaklarla önce varlıklara göstergeler bulup adlandırıyor, sonra soyutlamalar yoluyla genel kavramlara, kavramları da birbirine bağlayıp “şeylerin” bilgisine ulaşıyoruz derken tüm bu sürecin dışına kendimizi yerleştirme hakkını nereden buluyoruz?
10- "Ben" "şu" "masayı" "görüyorum" "dediğimizde" bu ve bu şekilde denilenlerin tümü aslında birer "gösterge" olmuyor mu?
11- "Gözün" “gördüğü" ile "dilde" "olan" aynı şeydir derken, niye ve neye “dayanarak” gözü ve görmeyi dil-dışı öncesi “sabit” birimler olarak alıyoruz?