Günümüzde toplumların yapısını,toplumsal ilişkileri ve özellikle millet olgusunun temel taşı olan aile ve milli kültürü derinden etkileyen toplumsal gerileme biçiminde değişime imkan hazırlayan kitle kültürünü sosyolojik olarak incelememiz gerekmektedir . Popüler kültürün içeriği giderek genişliyor Kitle kültürü;gençlik kültürü,yoksulluk kültürü ve zenginlik kültürü gibi problem alanları oluşturmaktadır. Kitle kültürü bir karşıt kültür alanıdır. Kitle kültürünün öznesi yığınlar veya kalabalıklardır. Milli kültür bir ırmaktır. . Fakat kitle kültürü bu ırmağın sel haline dönüşmüş hali gibidir,herhangi bir hususta istifade edilemeyeceği gibi bu selin nereleri mahvedeceği,kaç canı alacağı belli değildir. Maksadımız insanlarımızı karamsarlığa itmek değil varolan fenomeni (görüntüyü) sosyolojik olarak saptayarak insanlarımıza bildirmek ve tedavi yoluna gitmemizi vurgulamaktır.
Günümüzde toplumların yapısını,toplumsal ilişkileri ve özellikle millet olgusunun temel taşı olan aile ve milli kültürü derinden etkileyen toplumsal gerileme biçiminde değişime imkan hazırlayan kitle kültürünü sosyolojik olarak incelememiz gerekmektedir.
Gasset’in yığınlaşma veya doluluk dediği şey de burada karşımıza çıkıyor. “Kentler artık insan dolu;evler kiracı dolu;mal sahibi dolu;parklar gezen ve dolaşanlarla dolu;doktor muayenehaneleri hastalarla dolu;plajlar yüzenlerle dolu...”. Kitle-toplum böyle oluşmaktadır. Bunlar aslında küçük gruplar gibi belirli bir ilke ve amaçlar etrafında birleşme ve karar alma yetkisine de sahip olmadıkları için şekilsiz,akıp giden bir su gibi çerçevesiz,hedefsiz oluşumlardır. Çoğu kez,toplumsal sisteme karşı,her an patlamaya hazır,protestocu yığınlardır bunlar. Kitle-toplum,aslında kitle-insanların istatistiği,bir yığılmadır. Zevklerde,dünya görüşlerinde,hatta sosyal tercih ve kararlarda yeknesak ve standart bir kimliği ortaya koyarlar. Gasset’in yerinde teşhisiyle “Bir makineyi çalıştırmak için içine yağ konulduğu gibi,bunlara da fikirler dıştan aşılanır.”( Türkdoğan 1999b-44,45)
Kitle kültürünün öznesi yığınlar veya kalabalıklardır. Başka bir ifadeyle,kitle veya insan-kitle’dir.Oysa kültürün öznesi fert ve özgür kişiliktir. Bu yüzden,insanın ruhu,kitlenin ise sadece ihtiyaçları vardır. Her kültür insanın yücelmesi,mükemmelleşmesi sürecini yansıttığı halde,kitle kültürü ihtiyaçların doyurulmasına yöneliktir. Herbert Marcuse,kitlenin bu doyumsuzluğundan ötürü,tek boyutlu insan ifadesini kullanmaktadır. Horkheimer “Kültür ferdileşmeyi hedef alıyor,kitle kültürü ise ters yönde ahlaktan hatta kültürden ayrılıyor. Çünkü kültür kitlenin değil,halkın yaratmasıdır”. Gökalp,bu anlamda halkın kültürüne milli kültür diyordu. Kitleleşme;gelenek ve törelerin koruyucu,yön verici ve yönetici,çerçevelenmiş yapısını kırarak ,ferdi,kalabalıklar içinde yalnız bırakmıştır. Kitle-topulumda,kendini sosyal bir boşlukta hisseden,bunun belirginliğini yaşayan insanlar,kitleleşmeye doğru kaymaktadırlar. Büyük şirketler,teşkilatlar ve bürokratik yönetim biçimlerinin baskıları,bireyi,kişisel görüşü olmayan alelade bir sayı,anonim bir varlık haline getiriyor. (Türkdoğan 1999b-46,47)
Kitle kültürü;gençlik kültürü,yoksulluk kültürü ve zenginlik kültürü gibi problem alanları oluşturmaktadır. Kitle kültürü bir karşıt kültür alanıdır. Bu yüzden,öteki karşıt kültür alanları gibi hakim kültürü (milli kültürü) tehdit etmektedir. Zevklerde bayağılaşma;demokrasi,gazete ve kitle dergileriyle halkın zihni yaşantısında kitap okuma alışkanlığının atılması;basın-kitle eğitimi ve kitle propagandası yoluyla fertlerin giderek daha az düşünmesi vebasının (TV,radyo ve telekominikasyonun ) sunduğunu giderek daha çabuk kabul etmesi;stadyumlarda ayağın zaferinin aklın zaferinin yerine geçmesi,kitle-toplumun özelliklerini oluşturur. Günümüzde kültürün bir tüketim maddesi haline geldiğini,çağın insanlarının kullandıkları hayat tarzlarının,ideolojilerin,değerlerin ve karizmaların da boş kavramalardan ibaret olduğunu görülmektedir. Bloom ”Ne suçluluk duygusu,ne haya. Cinsellik konusunda çocuklara daha erginleşmeden her şey ayrıntılı olarak öğretiliyor. Üniversite öğrencileri kızlı erkekli birer şirket oluşturmuşlar. Evlenmiyorlar,ama evliymiş gibi yaşıyorlar.” demektedir.Yaratıcı olan halk kültürü,kitle kültürü tarafından öldürülmüştür. (Türkdoğan 1999b-48,49)
Halk kültürü bir nitelik çerçevesi oluşturduğu halde,kitle kültürü daha ziyade nicelik-yığın kavramıyla belirlenir. Bu nedenle,bir şey yapma,bir şey üretme ve bunları bir tarih bilinci içinde muhafaza etme gibi eğilimleri temsil eden halk kültürü karşısında,kitle kültürü,sürekli karşı koyma ve düşünceleri doğrultusunda yönlendirme çabası içerisindedir. Ülkemizde,niceliği temsil eden bu kitle kültürünün oluşumunda gecekondulaşma sürecinin payı büyüktür. Bugün,bir çok şehirde gecekondulaşma ana nüfusun yarısından fazlasını teşkil etmektedir. Gecekondulaşma,aynı zamanda,kırsal alanlarda yaşayan köy ve kasaba kökenli milli kültür taşıyıcılarının ,gecekondulu şehirlerde belirli bir süre içerisinde yozlaşarak kitle kültürü taşıyıcılarına dönüşümünü sağlar. Köylerden,kasabalardan ana kentlere yığılan insanların algı alanları,kısa zamanda geçirdiği bir kültür şoku ile derin bir darbeye maruz kalıyor,sersemliyor. Sonra yavaş yavaş köy kasabadan taşıdığı milli,tarihi kültür değerleri ve inanç sistemleri,bu yeni bu ortamda sosyo-ekonomik,nitelikli tektonik hareketlerle temelinden sarsılıyor. Oysa,köyler ve kasabalar,bu çarpık kentleşme anaforu içine sürüklenmeseydi,kendi kültür sahalarında kültürel sürekliliği ve yaratıcılığı nesilden nesile aktarabilecekti. Büyük kentlerin çekiciliği ve kırsal alanların iticiliği giderek köy ve kasabaların tüketilmesi anlamına gelmektedir. Milli kültürü besleyen,geliştiren gecekondulaşma değil,köylülük ve gelenekli kasaba duygusudur. Gecekondulaşma,milli kültürden sapmanın bir görüntüsüdür. Gecekondulaşma;hem halk kültürünün tüketildiği,hem de şehirlerde bir yığılmayı oluşturduğu için kitle kültürünün güçlenmesi anlamını da taşır. (Türkdoğan 1999b-52,53)
Yurdumuz da haberleşme ağının gelişmesi,köyde yaşayanların şehir hayatını tanıması,cemaat biçimindeki yapı içinde sosyal kontrolün dışına çıkma arzuları onları şehirlere yönlendirmektedir. Özellikle büyük şehirlerin etrafında acılı türküler,arabesk müzikleri,vurdulu-kırdılı filmler soyuttan çok somuta ve kaba gözleme yatkın anlayışları ile derme çatma evlerde yaşayan insanların temsil ettiği Yoksulluk Kültürü şeklinde isimlendirilen bir kültür kuşağı oluşmuş ve oluşmaktadır. Bu kuşağın mensubu olan insanların çok az bir kısmı şehir kültürüne uymayı başarabilmekte,bir kısmı köyden getirdikleri kültür unsurlarının hiç birini muhafaza edemeyerek uçlardaki ideolojik cemaatlere katılmakta,asıl büyük kitlede köyden getirdiği adet,töre ve oraya mahsus hayat üslubunun bazı unsurlarını din zannederek,şehirde de devam ettirmektedirler. Yine kendi aralarında çıkan bir kişinin liderliğinde dini cemaatler meydana getirmektedirler. Hatta şehir hayatına ve dine uymayan sosyal hayat anlayışı,fikir ve tavırları ile şehir cemiyetine katılamamakta;aydınlanma fırsatı bulamamaktadır. Böylece hem din istismarcılarının,hem de çeşitli kurumlara sızmış provokatörlerin ve cemiyetine yabancılaşmış bazı aydınların devlete karşı kavga malzemesi olmaktadırlar. Böylece Türkiye Cumhuriyeti Devleti hem içeride demokrasi açısından büyük tenkitlere uğrayacak icraatların temsilcisi olmakta,hem de kalkınmış,demokratik,hürriyetçi bir dünya ailesinin dışına itilmekte ve soyutlanmaktadır. Bunun yanı sıra şehirlere göç eden köy kesiminin insanları,biz de hala önemli bir şuur hali olan aşirete mensubiyet şuurunu güçlü bir şekilde muhafaza etmekte;varoşlarda marjinal sahalar oluşturarak sosyal bütünleşmeyi geciktirmektedirler. Son yıllarda daha bariz bir şekilde ortaya çıkan siyasi gerginlikler sebebi ile de bunlar kullanılmakta,böylece gecekondulaşma sıkıntısı aşılamamaktadır. (A.Amman,1999-254)
Son zamanlarda töreye bağlı aile yapısının sarsılması (buradaki töreye bağlılık temelde aileyi genelde tüm toplumsal kesimi kucaklayan birlik beraberliğini sağlayan,akla ve mantığa uyan,toplumsal gelişmeye katalizör olan tarihsel birikime haiz millilik yönü olan töreden bahsedilmektedir.m.m.a) ve sahipsiz kalması,kültür naklini sağlayan dilin bozulması,dış güçlerin yıkıcı faaliyetlerine karşı ciddi tedbirlerin alınmaması,din ve kültürün birleştirici özelliğinden faydalanılmaması,eğitimin milliyetçilik vasfını kaybetmesi,enflasyonun iktisadi hayatımızdan çıkarılamaması,orta sınıflaşmanın sağlanamaması,aydınların cemiyete yabancılaşması,hukuk devleti anlayışının zedelenmesi,gençliğe yüce ülküler verilememesi,zaman içinde eskiyen sosyal kurumların yerine yenisinin konamaması gibi sebeplerle cemiyetimizde maddi ve manevi kültür unsurları bir araya gelememiş,bir mana ifade edecek şekilde işleyememiş,dolayısıyla bütünlük sağlanamamıştır.Bu ise anomidir (sosyal çözülme,düzensizlik). İntiharlar,suç oranının artması,kişilerin birbirine güveninin kalmaması belirtileri olarak tanımlanabilir.(A.Amman- 255)
Kitle kültürünü benzetme yaparak izaha çalışalım. Milli kültür bir ırmaktır. Bu ırmaktan sulamada,içmede,tarımda,enerjide olmak üzere çeşitli sahalarda istifade ederiz. Bilindiği gibi ırmağın belirli yatağı vardır ve insanlar bu yatağa göre önlemlerini almışlardır. Fakat kitle kültürü bu ırmağın sel haline dönüşmüş hali gibidir,herhangi bir hususta istifade edilemeyeceği gibi bu selin nereleri mahvedeceği,kaç canı alacağı belli değildir. Selin belirli yatağı da belli olmadığı için nereye akacağı ve hangi önlemlerle yön verilebileceği de pek kestirilemez. Bu nedenledir ki, sel için herkesin zararını önleyici tarzda olmasını gerektirmektedir. Tam aksine davranış ise açıktır ki, seli daha da azgınlaştıracak ve azgınlaşmasına katkıda bulunanları da tahminlerinin ölçüsünde silip süpürecek ve yok edecektir. İşte kitle kültürü ile bu benzeştirme tamamen örtüşmekte tüm çıplaklığıyla acı ama toplumsal bir gerçekliği ortaya çıkarmaktadır.Dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de toplumsal yapı çatırdıyor ve çoğunluk buna anlam veremiyor. Ancak objektif davranan aydınlarımız olarak çeşitli sosyolog,psikolog,eğitmen ve tarihçilerimiz bilimsel araştırmaları ile oluşan durumu teşhis ederek tedavi metotları üretmeye çalışıyor işte bizim de burada yapmak istediğimiz bu tür yazılardan bir örnek olarak bu fenomene (varolan olgunun görüntüsüne) dikkat çekmeye çalışarak çözümler üretmeye çalışacağız.O halde Türkiye deki görüntü nedir?
Türkiye hop oturup pop kalkıyor; yazarından şarkıcısına, valisinden kuaförüne herkes rüyasında (bırakın meşhur olmayı!) pop sahneye bir kere olsun çıkmayı görüyor. Sözün tükendiği, düşüncenin eridiği, şiddetin beslendiği bir apolitik ortamda halkın son emziği görüntü.. (Kahraman,2003)