Alternatifim Cafe

Arthur Rubinstein

Discussion started on Yabancı Sanatçılar -Gruplar

Arthur Rubinstein (28 Ocak 1887, 20 Ocak 1982) Polonyalı bir piyano virtüözüdür. 20. yüzyılın en iyi piyanistlerinden biri olduğu düşünülür. Chopin ve Brahms performansları ile uluslararası çapta büyük övgü toplamıştır.

Rubinstein; Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Łódź, Polonya'da doğmuştur. Piyanoya olan erken ve büyüleyici ilgisi dışında başka ilginç bir çocukluk özelliği de üç yaşına kadar konuşmamış olmasıdır. Konuşmasını geliştirene kadar ailesini konuşma harici sesleri taklit ederek eğlendirirdi. Geciken konuşması, erken çocukluktaki huysuzluk nöbetleri ve daha sonraki virtüözlüğü genel olarak piyanist Clara Schumann ve fizikçi Albert Einstein gibi geç konuşan ünlülerle benzer br yol izlemiştir.


   
#1 - Ocak 15 2009, 14:30:28

İMZA
 

Meşhur piyanist Arthur Rubinstein, parmakları çok yorulduğu için, konserlerinden hemen sonra kendisinden imza isteyenlerin arzularını kesinlikle yerine getirmezdi.

Yine bir akşam, konserden sonra, piyanistin hayranlarından küçük bir kız, piyanistin konser salonundaki odasının önünde, elinde küçük bir imza defteri olduğu halde bekliyordu.

Piyanisti kapının eşiğinde görünce, yanına sokularak:

-Biliyorum, efendim dedi. Parmaklarınız çok yorgun. Fakat benimkiler de öyle. Sizi alkışlamaktan…
#2 - Ocak 29 2009, 03:29:22

Piyano Sihirbazı Arthur Rubinstein

Manhattan’daki otel odasında Arthur Rubinstein, her zaman olduğu gibi, parmaklarını piyanosunun tuşları üzerinde tüm inceliğiyle gezindiriyor ve çevresindekilere unutulmaz anlar yaşatıyordu. Bu kez çaldığı parça, öteki yapıtlardan farklıydı. Piyanodan yayılan melodi, herkesin çok iyi bildiği “Doğumgünün Kutlu Olsun” şarkısıydı. Salondaki izleyiciler de Rubinstein’ın piyanosuna eşlik ediyordu.

Yirminci yüzyılın ünlü piyano virtüözlerinden ve birçoklarına göre repertuvar yorumcularından Arthur Rubinstein, 81’inci doğumgününü böyle kutluyordu.

Ertesi gün Boston’da büyük bir konser verecekti. Konserden ancak on, onbeş dakika önce salona gelince, her zaman olduğu gibi, kendisine danışılmadan bir ek program yapıldığını ve bunun da Liszt’in “10 no’lu Macar Rapsodisi” olduğunu öğrendi. Parçayı prova yapmaya bile zamanı yoktu. Fakat Rubinstein bu tür durumlara alışıktı ve hemen izleyicilerin karşısına çıktı, büyük bir başarı ile konserini tamamladı ve binlerce kişinin alkışını aldı.

Konserden sonra oteline dönerken, arabasının arka koltuğuna gömülmüş bir durumda, yanındaki dostuna şöyle diyordu:

“Bu hoş sürprizlerden çok hoşlanıyorum. Yaşamımda da böyle beklenmedik olaylarla karşılaşmayı isterim hep...”

Arthur Rubinstein, 28 Ocak 1887’de, Rus Çarlığı’nın Lodz kentinde doğdu (bugün Polonya sınırları içinde).

Küçük yaşlarda müziğe ilgi duydu ve üç yaşında piyano dersleri almaya başladı. İlk kez altı yaşında dinleyici karşısına çıktı. Sekiz yaşında Varşova Konservatuvarı’na girdi. Onbir yaşında, ilk büyük konser deneyimini yaşadı ve Berlin’de, Berlin Senfoni Orkestrası ile birlikte sahneye çıktı, Mozart’ın “A Majör Konçerto”sunu başarıyla seslendirdi.

1906’da ABD’ye gitti. Carnegie Hall’da Philadelphia Orkestrası ile birlikte sahneye çıktı. Rubinstein Amerika’daki konserleri için şu yorumu yapıyordu:

“Avrupa’da notaların yüzde otuzunu atladığım ya da unuttuğum halde, Amerika’da bunu yapamadım. Çünkü Amerikalılar para verdikleri her konseri, notası notasına dinlemeye meraklıydılar.”

 Bununla birlikte Amerika turnesi, eleştirmenlerden pek olumlu not almadı. Ülkesine döndükten sonra oldukça zor yıllar geçirdi. Bir ara girdiği bunalımın sonucunda intihar etme girişiminde bile bulundu.

Sekiz dil bilen Rubinstein, Birinci Dünya Savaşı sırasında çevirmen olarak görev yaptı.

1916’da İspanya’ya gitti. Bu ülkede seslendirdiği Manuel de Falla ve Enrique Granados’un yapıtlarıyla büyük bir coşku uyandırdı ve konser sonrasında omuzlarda taşındı.

Ertesi yıl Meksika’ya davet edildi. Ateşli Latin Amerikalılar, çalış tarzından öyle etkilenmişlerdi ki, aynı parçayı tam altı kez yeniden çaldırmışlardı. 1920’lere gelindiğinde Rubinstein, kozmopolit kişiliğiyle oldukça ünlü biri olmuştu. Avrupa sosyetesinin önde gelen kişileriyle yakın arkadaşlıklar kurarak lüks bir yaşam sürdürmekle birlikte, bu dönemde kendi kendisinden hoşnut değildi. Sanatında bir gerileme olduğunu düşünüyordu.

1925’te Polonyalı varlıklı bir aileden gelen güzel Aniela ile tanıştı. O sırada Rubinstein 39, Aniela ise 17 yaşındaydı. Aniela’nın, yaşamına girmesi Rubinstein’ın, müziğini yeniden gözden geçirmesi ve sorgulaması döneminin başlamasına neden oldu. Zamanının çok büyük bir bölümünü müziğe ayırmaya başladı. Bu dönemde, günde dokuz saate yakın bir süre çalışarak, tekniğine yeni bir disiplin kazandırdı.

1932’de Londra’da evlendiler. Fransa’nın güneyinde bir villa kiraladılar. 1933’te, dört çocuklarından ilki doğdu. Baba olduktan sonra geleceğini yine ciddi bir biçimde düşünmeye başladı. “Çocuğuma sonradan, ‘Baban iyi bir piyanist olabilirdi’ demelerini hiç istemem” diyordu. 1937’de Carnegie Hall’da ikinci konserini verdi. Bu kez büyük övgü aldı. Rubinstein, İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerika’ya yerleşti. 1946’da Amerikan vatandaşlığına kabul edildi. Hollywood’a yerleşti ve Amerika’nın en çok beğenilen ve dinlenilen piyano virtüözleri arasında yer aldı. 20 Aralık 1982’de İsviçre’nin Cenevre kentinde dünyaya veda eden Arthur Rubinstein’ın sanatçı kişiliğinin ilginç yanları da vardı. Konsere çıkmadan önce sinemaya gitmek ya da herhangi bir televizyon programını izleme alışkanlığı olan Rubinstein, kimi kez konser sırasında bir coşkuya kapılır ve kendinden geçerek tuşlara basardı. Bu durumlarda yüzü kıpkırmızı olur ve her tuşa vuruşunda büyük enerji ile zıplayarak yerinden kalkar ve tekrar otururdu. Kimi kez de tam tersine, son derece sakin biçimde, parmakları tuşların üzerinde kayardı.

“Konserlerime özel olarak hazırlanmam, çok fazla prova yapmam. Yalnızca, zihnimde, çalacağım parçaların provasını yaparım. Konserden önce yarışa çıkacak atlar gibi huzursuz olurum. Ama bir kez sahneye çıktım mı tüm huzursuzluğum gider ve genellikle ön sıralarda oturan güzel bir hanımefendi ya da beyefendiye bakarak parçaları çalarım” derdi. Rubinstein, sanat yaşamında Beethoven, Mozart, Albeniz, Ravel, Stravinski ve Chopin’in yapıtlarını içeren geniş repertuvarıyla ünlüdür. Özellikle usta bir Chopin yorumcusu olarak  tanınır.•

#3 - Şubat 06 2009, 17:21:00

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.