Alternatifim Cafe

Piyano

Discussion started on Müzik Enstrümanları

Piano Zekayı Patlatıyor

Piyano zekâyı patlatıyor! Okulöncesi yaştaki 78 çocuk üzerinde yapılan bir araştırma piyano - IQ (zekâ katsayısı) arasındaki çarpıcı ilişkiyi ortaya koydu: Okul öncesindeki düzenli piyano dersleri çocukların IQ'sunu yüzde 50, hatta daha fazla arttırıyor. Kaliforniyalı iki bilim adamının araştırması piyano eğitimi alan çocukların özellikle matematik ve fen dallarında çok daha başarılı olacağını gösteriyor. Yoksa zeki bir neslin yolu bilgisayar klavyesinden değil de, piyanonun tuşlarından mı geçiyor?

Çağımız rekabet çağı. Öyle ki çocuklar kendilerini bekleyen zorlu sınavlardan galip çıkmak için daha yedi yaşından itibaren çalışmaya başlıyor. Çalışmak elbette etkili ama zeki olmak herkesin harcı değil. İşte bu yüzden, harıl harıl zekâyı geliştirme, arttırma formülleri aranıyor. Geçenlerde Amerikalı iki bilim adamı yaptıkları ilginç araştırmanın sonucunu kamuoyuna açıklayınca eski formüllerin pabucu dama atıldı. Zekâyı geliştirmek için ne genlerle oynamak ne de bilgisayarın esiri olmak gerekiyordu. Zeki bir toplum yaratmanın yolu eski bir dosttan geçiyordu: Piyano.

Bu araştırmanın başında, Kaliforniya'daki Irvine Üniversitesi'nin Öğrenme ve Hafıza Nörobiolojisi Bölümü'nde görev alan fizikçi Gordon L. Shaw ile Wisconsin Üniversitesi'nden psikolog Frances H. Rauscher var. Shaw ve Rauscher'a göre okulöncesi çocukların beyni tıpkı bir plastik gibi ve erken yaşlarda verilecek birtakım eğitimlerle çocuk beynini şekillendirip beslemek mümkün. Piyano ise, özellikle beyin ve beden arasındaki bağlantıyı kurması, hem ruha hem de fiziğe etki etmesiyle bu yöntemin en etkili aracı. Shaw ve Rauscher'in araştırmasına göre, okulöncesi çocuklara piyano dersi vermek, çocukların fen ve matematikte üstün özellikler göstermelerinde gerekli olan zihinsel yapıyı olgunlaştırmanın en etkili yolu.

Zekâya adım adım
İki uzman, müziğin zekâ ile bağlantısı üzerine araştırmalarını uzun zamandır yürütüyor. Bu alandaki ilk çalışmaları "Mozart Etkisi" adını taşıyan bir deney. 1993 yılında "Nature" dergisinde de yayımlanan bu araştırma klasik müzik - IQ ilişkisi üzerine kurulmuştu. Yapılan deneyde 36 lise öğrencisine belli bir süre, her gün 10 dakika boyunca Mozart'ın bir piyano sonatı dinletilmiş, sonuçta çocukların IQ'larında bir artış görülmüştü. Aynı gruba dinletilen new age ve dans müziği ise Mozart'ın yarattığı etkiyi yaratmıyordu. Tek problem, Mozart'ın etkisinin sadece bir saat sürmesiydi.

Shaw ve Rauscher ikinci çalışmayı "Küçük yaşta müzik dersleri almak ve özellikle bir enstrüman üzerinde yoğunlaşmak" üzerine yaptılar. Bunun için en popüler ve en yaygın enstrüman olan piyanoyu seçtiler. Seçimin nedeni, piyanoyu o yaştaki çocukların daha kolay öğrenebilecek durumda olmasıydı. Bu yılın başında gerçekleştirilen deneyler için bu kez anaokuluna giden 78 çocuk seçildi. Bu arada üç - dört yaşlarındaki bu çocukların ailelerinin sosyo - ekonomik - kültürel yapılarının, gittikleri anaokullarının eşdeğer olmasına da dikkat edildi. Ve 78 çocuk dört gruba ayrıldı. Birinci gruba şan ve piyano dersi, ikinci gruba sadece şan dersi, üçüncü gruba bilgisayar dersi verilirken, dördüncü gruptakilere hiçbir şey öğretilmedi. Çocuklar haftada iki kez 15'er dakikalık piyano dersi alıyordu, her çocuğun eşit süreyle ders almasına da dikkat ediliyordu. Sekiz ay boyunca diğer grupların da çalışmaları sürdü. Bu eğitimin ardından 78 çocuğa zekâ testi uygulandığında çıkan sonuç araştırmacılar için pek de sürpriz olmamıştı. Piyano grubundaki çocukların zekâsındaki artış diğer gruptakilere fark atıyordu!

Yüzde 46 daha zeki
Çocuklara deneyin başlangıcında zekâ testi uygulanmıştı. Sekiz ayın sonunda diğer gruplardaki çocukların zekâlarında önemli bir gelişme kaydedilmezken, piyano dersi alan gruptakilerin IQ'larında yüzde 46'lık bir gelişme görüldü. Bütün çocuklar bu ölçüm için beş ayrı teste tabi tutulmuştu. Bu testler, puzzle birleştirmek, gösterilen desenleri yapmak, geometrik şekilleri tanımak, nesnelerin doğru renklerini ve resimlerdeki hataları bulmaktan ibaretti.

Dr. Shaw ve Dr. Rauscher, ilk araştırmalarında bulguladıkları "Mozart dinlemenin birkaç saat süren etkisi" aksine, piyano eğitiminin etkisinin ömür boyu süreceğini söylüyor. Deney üç - dört yaşlarındaki çocuklar üzerinde yapılmış olsa da, 12 yaşına kadar alınan piyano derslerinin etkili olacağını ekliyorlar. Bunu da şöyle açıklıyorlar: "Müzik de tıpkı matematik yada satranç gibi yüksek beyin fonksiyonları gerektiren bir uğraş. Bu alanlar, aynı zamanda iyi gelişmiş 'spatial' zekânın da temelini atıyor. Spatial zekâ, görsel dünyayı algılayabilme, nesnelerin görüntülerini zihinde oluşturabilme ve bunların farklılıklarını kavrama yetisine verilen ad." İki araştırmacı çocukların yoğrulmaya hazır beyinlerinin bağlantılar kurmak için şekil değiştirmeye müsait olduğunu anlatıyor. "Piyano dersleri sinirleri eğiterek beynin korteksindeki algısal gelişmeyi sağlıyor" diyor Dr. Rauscher.

Yapılan pek çok bilimsel araştırma da bu iki bilim adamının söylediğini doğrular nitelikte. Biyologlar yeni doğmuş çocuğun beynindeki fazla sayıdaki hücrelerden bir kısmının sinirlerle birbirine bağlanmış hücre ağının dışında kaldığını söylüyor. Bebeklerde konuşmaları dinlemek, parlak renkli oyuncaklarla oynamak ve müzik dinlemek gibi durumlar bu sinirleri güçlendirerek çocukta zekâ gelişimini sağlıyor. Shaw ve Rauscher'in araştırmaları da zaten bu temele dayanıyor. İki bilim adamı piyano yada diğer enstrümanların bu sinirsel bağlantıyı güçlendirdiğini ve çocuğun zekâsını yüzde 46 oranında arttırdığını ispatlıyor.

Müzikteki matematik
Araştırmanın mimarlarından biri olan Dr. Rauscher da çocukken piyano ve çello dersleri almış. Rauscher'e göre bu dersler son derece etkili: "Müzik zihinsel imgelemeyi ve bu imgeleri notaları kullanarak müziğe dönüştürmeyi gerektirir. Müziğin fen ve matematikle bu açıdan çok fazla ortak yönü olduğunu düşünüyorum."

Türkiye'de müziğin zekâ üzerine etkilerini araştıran M. S. Ü. Devlet Konservatuarı profesörü Filiz Ali de iki araştırmacının bulgularını destekler nitelikte konuşuyor: "Müzik ne kadar soyut görünse de son derece bilimsel ve matematiksel. Müziğin içinde bir matematik var. Notalar, solfej hepsi matematik üzerine kurulu. Ve piyano çalmak da matematiksel düşünmeye benziyor. Hem beyni hem bedeni çalıştıran piyano, notaları algılayan beynin tuşlara dokunan parmaklara, pedallara basan ayağa emir vermesiyle bir koordinasyon oluşturur. Bu da beynin birden fazla bölgesini çalıştırarak çok yönlü düşünmeyi ve bağlantılar kurmayı sağlar, beynin kullanımını geliştirir."

Prof. Ali Avusturya, Almanya, Macaristan gibi ülkelerde anaokullarından itibaren çocuklara müzik eğitimi verildiğini söylüyor: "Burada müzik ilkokulları var. Bu okullarda diğer derslerin yanında her gün iki saat müzik eğitimi veriliyor. Ve çocuklara birer enstrüman çalmayı öğretiyorlar." Filiz Ali'ye göre müzik eğitimi için çocuğun ille de müziğe yeteneği olması gerekmiyor. "Herkesin matematik yeteneği olmaz ama hepimiz okulda matematik öğrendik. Müzik için de bu geçerli. Çok yetenekli olmasa da çocuklara biraz müzik öğretmek onların zekâsını, algılama, öğrenme kapasitesini, koordinasyon kurmasını ve yaratıcılığını geliştirecek, ileride yapacağı meslekte daha başarılı ve kıvrak zekâlı olmasını sağlayacaktır" diyor ve ekliyor: "Benim ders verdiğim öğrenciler şimdi mimar, doktor, antropolog, matematik profesörü..."

Göz doktoru Beril Küçümen beş yaşındayken piyano dersleri almaya başlamış. "Belki de bu sayede okul yıllarımda fen ve matematikte sınıfın en iyilerinden biriydim" diyen Küçümen, beş yaşındaki oğlu Malik'i biraz da bu yüzden konservatuarın yuva sınıfına vermiş. Malik'in devam ettiği İ. Ü. Devlet Konservatuarı'ndaki bu sınıf bu yıl kuruldu. Burada beş - yedi yaşlarındaki okulöncesi çocuklara müzik eğitimi veriliyor. Sınıftaki çocukların aileleri de müziğin çocuğa çok şey verdiğine inanıyor.

Yine yuva sınıfı öğrencilerinden beş yaşındaki Berk'in annesi Berrin Özdemir, oğlunun iki buçuk yaşında notalara ilgi duyduğunu söylüyor. "Notalara ilgisi başladığı anda rakamlarla da ilgilendi. Üç yaşında 100'e kadar sayabiliyordu."

Müzik eğitimi beyini yoğurup şekillendirirken daha zeki, daha duyarlı ve daha sosyal bir neslin de tohumlarını atıyor. Ama tüm hocalar uyarıyor: "Çocuğunuzun zeki olması için onu piyano başına bağlamayın. Çünkü zorlanırsa nefret edecektir. Müziği ona bir oyun gibi öğretmek en etkili yöntem."
#26 - Şubat 01 2009, 03:34:21

Piyano Tekniğinin Tarihi Gelişim Sürecine Kısa Bir Bakış

1. GİRİŞ

12.yy.da doğudan batıya TİMPANON* ve PSALTERİON** adında iki çalgı geldi. Bunlardan psalteriona 15.yy.da Venedikli usta Spinetti tarafından klavye ve mekanizma eklendi ve bu gelişmeden sonra bu çalgı “epinet” ile anılır oldu. Epinet, mekanizması aynı kalmakla beraber değişik teller ve bir klavye daha eklenerek geliştirildi. Yeni gibi görünen bu çalgıya da “klavsen” (Fr.Clevecin, İng.Harpsikord, Alm. Flügel, İta. Clavicembalo, Cembalo) adı verildi. Böylece daha gür sesin yanında ayrı ayrı klavye ile olsa da “piyano” ve “forte” çalış imkanı elde edilmiş oldu.Uzun süre eşlik çalgısı (sürekli bas) olarak kullanılan klavsen için 16.yy.dan sonra solistik parçalar bestelenmeye başlandı. 18.yy. sonlarına doğru, sesi büyük salonlar için yetersiz  kalmaya başlayınca, yerini ve o zamana kadar görmüş olduğu ilgiyi daha gür ses üretebilen  piyanoya bıraktı.Timpanona tuş ve mekanizma eklenerek klavikord meydana geldi. Bu çalgının geliştirilmesiyle de (1711) Piyano icat edilmiş oldu. Floransalı Bartolomeo Cristofori’nin yaptığı bu çalgıyla aynı anda piyano ve forte çalınabiliyordu ve o zamanki adı da “Piano e Forte” idi.Piano e Fortenin yaygınlaşması çok hızlı oldu. Almanya, Fransa, İngiltere ve Avusturya’da yapım atölyeleri açıldı ve değişik tiplerde üretilmeye başlandı. Ne var ki bu gidişe bestecilerin ilgisi aynı hızda olmadı. Piyano için ilk eseri M. Clementi*** piyanonun icadından 62 yıl sonra 1773’te besteledi. Beethoven bile piyano için derin duygular ifade eden eserler yazmış olmasına rağmen, Haydn’a ithaf ettiği ilk piyano sonatlarına “Piyano için”  değil de “klavsen ve piyano için” başlığını uygun görmüştür.

2. YÖNTEM

Betimsel bir alan araştırması olan bu çalışmanın evreni “Çalgı eğitiminde teknik olgular” şeklinde ifade edilebilir. Bu evreni temsil ettiği düşünülen örnekler ise, “piyano eğitiminde teknik olgular”dır.

Bu araştırmanın konusu ve kapsamı gereği, yazımlanmış ve yazımlanmamış veri kaynaklarının her ikisinden, bilirkişi görüşlerinden ayrıca araştırmacının kendi eğitsel uygulamaları, deneyimleri ve sonuçlarından yararlanılmıştır.

3. BULGULAR VE YORUM

Bu bölümde, toplanmış olan verilerin, araştırmanın problemi çerçevesinde çözümlenmesiyle elde edilen bulgulara ve yorumlarına  yer verilmiştir.

3.1. Piyano Tekniğinin Tarihi Temelleri

Klavye eklenmezden önce timpanon tahta çubuklarla vurularak, psalterion da göğüste tutulup, telleri tırnakla çekilerek çalınıyordu. Klavye ve mekanizma eklendikten sonra ise bu çalgılar elin genellikle 1. ve 5. parmağı kullanılmaksızın çalınıyor, diğer üç parmak da gerektiğinde birbirlerinin altından ve üstünden geçiriliyordu. “Klavikord ve klavsenin tınısı hassastı ve başparmağın hantallığı geçiş sırasında tını rengini bozmaktaydı. Ayrıca üst üste çift klavyeli çalgılarda (klavsen ve org) başparmak kullanımı ile, ikinci üst klavyede kolun haddinden fazla kaldırılması gerekiyordu. Bu da çok zorlanmış bir kol tutuşu idi. Yine bu eski çalgılarda tuşlar çok kısa olduğu için, aşağı klavyede başparmağa yer kalmamaktaydı”. (Pamir,s.161)Ev ortamı gibi küçük mekanlarda çalınan epinet ve klavikordun sesleri çok azdı ve insanın konuşma sesini bile bastıramıyorlardı. Daha fazla ses elde ederek çalma ihtiyacından dolayı klavsene yeni teller eklendi. Bach’ın eserleri de 1. parmağın kullanılmasını zorunlu kılıyordu. “O zamanın melodileri icabı, tonalitelerin azlığı ve elin fazla yer değiştirmemesi, başparmağın diğer parmaklarla işbirliği etmesine ihtiyaç göstermiyordu. Klavsen çalanlar dört parmakla bütün eserleri icra edebiliyorlardı. J.S. Bach* klavsen çalgısına bütün tonaliteleri sokunca, başparmağın diğer dört parmağa yardımı icabetti. Böylelikle, başparmak tekniğinin ilk kurucusu Bach oldu”. (Fenmen,s.53)Artık çalgı gelişiyor, eserler büyüyor ve dolayısıyla da çalma zorlukları ortaya çıkıyordu. Bach’ın yazdığı“Klavierbüchlein” (Klavye Kitapçığı) isimli kitap bu ihtiyaçtan doğmuştur. Gerçi daha önce Girolama Diruta (1593), Francois Kuperin (1717) ve daha sonraları  Carl Phillip  Emanuel Bach (1753) F.W. Marpurg (1755) tarafından yazılan kitaplar da bu konuya ilişkindir.Bu kitapların ortak özelliklerinin parçaların nasıl çalışılacağından ziyade, nasıl çalınacağına ilişkin bilgi ve yaklaşımlar içermesi olduğu söylenilebilir. Asıl amaçlanan, ifadeli çalma ve kompozisyonun önemini anlatmaktır. Diruta’nın kitabının hangi klavyeli çalgı için yazıldığı bile belli değildir. Fakat parmak numaraları (duate) ve kolların durumuna ilişkin bazı yaklaşımlar içermesi piyano tekniği tarihi açısından önemlidir.Bu kitaplardan bugün piyano eğitiminde en çok kullanılan Bach’ın yazdığı (Klavierbüchlein)dır. Bach’ın, otantik ismi “Preambula” olan 2 sesli Envansiyonlar’ı ve “Sinfonia” veya “Fantasia” olarak adlandırılan 3 sesli Envansiyonlar’ı ile küçük prelüd ve fügleri bu kitapta bulunmaktadır.Bach’ın, Envansiyonlar için söylediği direktifler (1723) o güne kadarki klavye eğitimini özetler niteliktedir:“Keyboard müziğini seven ve özellikle temiz çalmayı öğrenmek isteyenler için izlenilecek doğru yol, önce iki seslileri düzgünce çalarak ilerlemek ve sonra 3 seslileri sırasıyla çalmak (ki sadece bu değil); aynı zamanda iyi bir biçimde, düzgünce çalmaktan başka, onları iyice geliştirmek ve en önemlisi de, şarkı söyler gibi bir stilde çalarak kompozisyondan zevk almaktır.” ( Eskioğlu, 1999)Itır Eskioğlu’nun yaptığı  bir araştırma  ile ülkemiz piyano eğitimcilerinin, Bach’ın Envansiyonları’nı öğrencilerine “teknik veya müzikal etüt olarak, veya dinleti ve konser parçası olarak değil; bir tür klavye çalışması, tanıma eseri, öğrencinin çalma becerisini geliştirme ve edindiği bilgileri uygulama yapıtı olarak” verdikleri ortaya çıkmıştır. Bu da Bach’ın yukarıda geçen direktifleri ile tamamen örtüşmektedir.Klavierbüchlein o gün olduğu gibi bugün de aynı amaçla kullanılmaktadır.

3.2. Bugünkü Anlamda Piyano Tekniği

“Technique sözcüğü Yunanca’daki Tekhnikos sözcüğünden Fransızca’ya geçmiştir. Bu sözcük de tekhne sözcüğünden gelir ki anlamı sanattır. (Şen,s.21)Tekniği güçlü bir piyanistin bastığı bir akorun, hatta tek bir sesin bile anlam yüklü, nitelikli bir ses olabileceği piyano eğitimcilerince kabul gören bir görüştür. Yapıtı oluşturan her sesin anlam ve nitelik açısından doyurucu olarak çalınması gerektiğini ve bunun da teknikle elde edilebileceğini düşünürsek, “sanat eşittir teknik” sonucunu benimsememiz yerinde olacaktır. Başka bir kaynak “teknik” kavramını “düşünsel yaratıcılıktan bağımsız olarak, hünerli icra yeteneği ve onun gerçekleştirilmesi” olarak tanımlanmaktadır ki, bu, sanatsallık  veya eğitsellik kaygısıyla yapılmış bir tanıma benzememektedir.Bir başka tanıma göre teknik,  “Bir sanat, bir bilim, bir meslek dalında kullanılan yöntemlerin tümü. Bir icracının mesleğindeki uygulamaya yönelik becerisi, bilgisi ve gücüdür.”(Sözer,s.695) Piyano tekniği ise şu şekillerde tanımlanmıştır: “Piyano tekniği, piyano çalma eylemine doğrudan katılan piyanistik elemanların* piyanoya uyumudur”.(Küçük,s.70) “Piyano tekniği, sonuçta fiziksel, ruhsal ve sinirsel koşulların ve bu koşullara uyum gösterebilmenin bilimidir”.(Pamir,s.100) “Biz teknikten, enstrümandan doğru yapıda, güzel, zengin ton ve forte ya da piyano nüansın sağlanması yeteneğini kastediyoruz”. (Leber ve Stark 1856. Kırtıl,1996).Piyano tekniği ile bu tanımlara uygun anlamda ilk ilgilenenler “Piyano tekniğinin kurucuları ” olarak kabul edilen M. Clementi ve J.B. Cramer** olmuşlardır. Cramer etütleri ve Clementi’nin “Gradus ad Parnassum” etütleri piyano tekniği için yazılmış ve bugün de başvurulmakta olan önemli çalışma örnekleridir.
3.3. Salt Parmak Tekniği
Clementi ve arkadaşlarına göre her piyanistin eşit kuvvette on parmağa sahip olması gerekmektedir. “Clementi, yazdığı egzersiz ve etütlerle, elin üstünün düz ve parmak uçlarının aynı hizada durması, yalnızca parmakların hareket etmesi ve zayıf parmakların kuvvetlenmesini amaçlamıştır ki, bu öğretiye günümüzde salt parmak tekniği denmektedir”.(Küçük,s.70) Girolama Diruta’nın “Kol ele rehberlik etmelidir” dediği gibi, daha önce yaşamış olan kuramcılar şüphesiz ki klavye tekniği ile ilgili bazı önerilerde bulunmuşlardır. Bunlar doğru ve önemli yaklaşımlar olarak kabul edilebilir. Fakat yukarıda da görüldüğü gibi, piyano tekniği ile ilgili  ilk  kurallar M. Clementi tarafından koyulmuş, önemli  direktif ve yönlendirmelerle de desteklenerek piyano çalmanın kuramı oluşturulmuştur. Piyanistik elemanların kendi direktifleri doğrultusunda bir biçim kazanmaları ve hareket etmeleri için bazı araçların yardımına gereksinim duyan Clementi, Logier (İng.) adlı bir orgcunun  buluşu olan “chiroplast”ı çok benimsemiştir. 19.yüzyıl chiroplastın popüler olmasından dolayı,  piyano tekniğinde aletlere bağlı bir yüzyıl olarak kabul edilir. Bu alet, parmaklardan birkaçını sabit tutup, diğerlerini çalıştırmaya yarıyordu ve o yıllarda ünü tüm Avrupa, Rusya ve Amerika’ya kadar yayılmıştı. Daha sonraları geliştirilerek “Guide-main” adını alan bu alet F. Liszt tarafından da kullanılmıştır. Fakat önemsiz bir alet olduğunu ilk söyleyen de O olmuştur. Clementi okulunun üyelerinden olan Hummel (1778-1832) başparmak geçişlerinin önemini vurgular, Kalkbrenner (1785-1849) bilek tekniği ile ilgilenir, Ehrlich, çalışırken kolların hareketini önlemek için, koltuk altlarına bir kitap sıkıştırmayı önerir. Tüm bu  arayışlar parmakların kuvvet eşitliği prensibi üzerine oturmaktadır. Hanon* ve Czerny** de yazdıkları egzersiz ve etütlerle bu okulun ünlü isimleri arasındadır.

3.4. Kol Ağırlığı Tekniği

R.Schumann’ın 4. parmağını sakat ettiği sıralarda,  Chopin’in farklı yaklaşımlar içerisinde olduğu görülmektedir. Chopin elin ortasındaki üç parmağı, Clementi’nin istediği  gibi diğer parmaklarla   aynı hizada değil de, hafif ileri çıkartarak çalıyordu. Bu çalış şekli, çok geçmeden doğal duruş olarak kabul edilmeye başlandı. Bu duruş, beş parmağın  mi  fa# sol# la# si#e basıldığında elin aldığı duruştur. Chopin, zayıf parmakları kuvvetlendirmek için çaba harcanması taraftarı da değildi. Eserlerini zayıf parmakları gözeterek yazdı ve onlara pek yük vermedi.Chopin’in yeni bir piyano tekniği döneminin başlangıcı olarak kabul edilebilecek olan bu yaklaşımlarına gelinceye dek görülen çabaların hemen hepsinin, olasılıklara ve deneme- yanılma yöntemine dayandığı söylenebilir. Fakat 19.yy. ortalarından itibaren bu konuya tıp, fizik, psikoloji gibi bilim dallarının dahil edilerek, onların bulgularından yararlanıldığı görülmektedir.Piyano çalma becerisinin gelişmesi için yardımcı aletlerin kullanılmasından vazgeçilerek  tamamen Anatomiye yönelmeye başlanılması bu dönemde olmuştur. Artık besteci, piyanist, kuramcı, pedagog ve tıp adamlarının çalışmaları sonucunda piyano tekniği bir bilim dalı haline gelmiş; gevşeme, esneme, kısa adale dinlendirmeleri vb. gibi rahat ve serbest hareketler içeren bir piyano çalma tarzı gelişmiştir. Daha önce kullanılması istenilmeyen üst kol, omuz hatta tüm vücudun çalma eylemine katılmasıyla piyanodan, daha gür ses elde edilmiştir. Kurucuları Deppe, (1828-1890) Calland, Breithaupt ve Matthay olan bu çalış biçimi, ağırlık kontrolü veya kol ağırlığı tekniği olarak adlandırılmaktadır.  Sonraları Deppe ve öğrencisi Calland, geliştirip yayınladıkları kurama “Piyano Çalmanın Deppe Tarzı Öğrenimi” adını vermişlerdir.“Ağırlık teknisyenleri, çalışındaki inanılmaz rahatlık yüzünden Teresa Carreno’yu başlıca ilham kaynağı olarak gösterirler. Breithaupt da ünlü kitabı ‘Ağırlık Dokunuşu’nu Teresa Carreno’ya ithaf etmiştir”.(Kırtıl, 1996)

Giderek bu yeni çalma tekniği o kadar benimsenmiştir ki, farklı teknikle çalanların tamamen yanlış çaldıkları, hatta yeni baştan piyanoya başlamaları gerektiği bile söylenir olmuş; bu tavırlarla da piyano tekniği, sanki araç değil de  amaçmış gibi bir görüntü almaya başlamıştır.  Kızı Clara Schumann’a ders verdiği dönemde sert ve tavizsiz bir öğretmen olan Friedrich Wieck, düşüncelerini ve piyano çalma anlayışını kafiyeli bir şekilde şöyle dile getirmiştir:“Araç olarak teknik,Amaç olarak teknik,Sanata yok gereklilik” (Stephenson,s.6).Tekniğin bu denli öne çıkarılması ile birlikte, o yıllarda çok yüksek sesle piyano çalma da moda oldu. Öncüleri Clara Schumann* ve Liszt** olan bu akıma besteciler de uydular ve  haddinden fazla canlılık ve parlaklık isteyen eserler bestelediler. Brahms’ın ilk dönem eserlerini buna örnek gösterebiliriz. Bu dönemde, daha önce birkaç piyanistin çalabildiği büyük eserleri çalabilen yüzlerce piyanist yetişti. Buna rağmen, gürültülü çalışları da çok geçmeden gereken tepkiyi aldı. Piyanistler artık ifadenin öne çıkarıldığı bir tarzla çalmaya başladılar ve Clara Schumann’ın babası gibi piyano eğitimcileri de “varsa da yoksa da teknik” inadından vazgeçtiler.

3.5. Çağımızda Piyano Tekniği

19.yüzyılın ikinci yarısında görülen “varsa da yoksa da teknik” inanışındaki bu kırılma, çağımız piyano tekniğinin başlangıcı olarak kabul edilebilir.Çağımız piyano tekniği anlayışı her şeyden önce, bu konuyla ilgili geçmişte yapılan tüm araştırma, deneyim ve birikimlerden  yararlanma düşüncesine dayanmaktadır. Bu bağlamda günümüz piyano eğitimcileri, geçmişteki teknik yaklaşımlar arasında  herhangi bir ayırıma da gitmemektedirler. Piyano tekniğinin bilimle kaynaştırıldığı ve çok sayıda piyanistin yetiştiği bu dönemde bile, popüler olan kol ağırlığı tekniğinin yanında eski tekniğin de kullanıldığı ve hatta  bazı prensiplerinden hiç vazgeçilmediği anlaşılmaktadır.  “Pek çok değişik metot ve kuramların, birbirinden farklı görünmekle beraber, aslında pratik uygulayışta birbirinden çok şey alıp verdiği” görüşünde olan Pamir; “Günümüzde iki grup arasındaki tartışma neredeyse yok olmuştur. Aslında iki sistem, birbirini çok başarılı bir biçimde tamamlayabilir. Tamamen gevşek ve serbest olarak hareket eden önkol, çalma işlemi için çevik parmaklara gereksinim duyar” şeklindeki açıklaması ile Çimen (1994); “Piyanist, yumuşak ve serbest kollara karşılık kare biçiminde ellere ve çelik gibi parmaklara sahip olmak zorundadır”  diyen Şen (1999) bu görüşü  aydınlatan araştırmacı-eğitimcilerimiz arasında yer almaktadırlar.Görüldüğü gibi, çağdaş piyano  tekniğinin içinde Clementi’nin alet kullanarak ulaşmaya çalıştığı kuvvetli parmaklara sahip olma düşüncesi, Deppe’nin önerdiği ağırlık kontrolü ve bilek hareketlerini (Rotasyon, Çember, Düşme) kazanma çabaları, Liszt’in orkestral piyano çalışı gibi çalma gayretleri, Talberg’in “cantabile” çalma ve güzel tını arayışları gibi tını arayışları kaynaşmış biçimde yer almaktadır. Bütün bu olgu, yaklaşım ve düşüncelere dayanarak, “çağdaş piyano tekniği, geçmişteki tüm düşünce ve çaba ürünlerinin, zaman içinde elenip süzülerek günümüze ulaşmış olan biçimidir” şeklinde tanımlanabilir.

4. SONUÇ VE ÖNERİLER

Piyano tekniği ile ilgili, geçmişte yaşanan tüm deneyimlerden, ileri sürülen tüm yaklaşım ve düşüncelerden günümüzde yararlanıldığı görülmektedir. Bu düşünce ve yaklaşımlar, esasında tarih boyunca her alanda hep görülen, en iyiyi, en güzeli ve en yararlıyı  bulma çabalarıdır.Çalgının teknolojik olarak gelişmesi, eserlerin büyümesi, ifade anlayışındaki dönem dönem görülen farklılıklar, çalma tekniklerindeki gelişme,değişme, hatta geçmiş çağlara dönüp geri gelmeler hep aynı paralelde olup biten arayışlardır.Piyano, insanın rahatlık içinde uzun süre oturabileceği yükseklikte; klavye, insan kulağının duyup ayırt edebildiği sesleri iki kol açıklığı arasına yerleştirerek, tuşlar, uzunluk ve genişlik açısından insan parmaklarının etkili bir şekilde hareket ettirebileceği boyutlarda yapılmıştır. Kısaca, piyano, teknolojik açıdan insanın fizyolojik yapısına çok büyük ölçüde uyumlu bir hale getirilmiştir. Buna rağmen piyano çalmadaki problemler yok edilebilmiş değildir. İnsanın da piyanoya uyum için çaba göstermesi gerekmektedir ki, piyano tekniği tarihi işte bu çabanın tarihidir. “Müzik hem sanattır, hem bilim. Dolayısıyla hem duygusal olarak algılanabilmeli, hem de akıl ile kavranabilmelidir. Herhangi bir sanat ya da bilim dalındaki gibi müzikte de, bilgiye ya da ustalığa giden yolda ‘kestirmeler’ yoktur”.(Karolyi,s.7)Dolayısıyla bir piyano pedagogu  veya piyanist, karşılaştığı bir problemin çözümünü, kendi deneyim ve düşüncelerini, bilimsel araştırma sonuçları ve değişik görüşlerle zenginleştirerek, seçtiği uygun bir metotla gerçekleştirmek durumundadır.Burada belirtmek gerekir ki, bireysel birikim ve yaklaşımlar, diğer pedagog ve kuramcıların hiç olmazsa bir kısmı tarafından desteklenmediği sürece, sonraki kuşaklara kalmadıkları gibi, araştırmacılar tarafından da önemsenmemekte ve doğal elenme sonucu yok olup gitmektedirler.19.yy. sonlarından bu yana bir bilim dalı olarak kabul edilen piyano tekniği, bilimsel konum ve özellikleriyle geniş kitlelere ulaştırılıp, konuyla ilgili bilinçlenmenin artırılmasına katkıda bulunulmalıdır. Bu bağlamda, müziğin her alanında  bilimsel araştırmalara dayanan Türkçe kaynakların çoğalması yanında, önemli bulunan yabancı kaynakların da dilimize kazandırılmasında büyük yarar vardır.

Böylece, eğitimciler kendi düşünce, deneyim ve bilgilerini destekleyen bilgilere kolayca ulaşacaklar ve bilgiden kaynaklanan cesaretle yeni yaklaşım, düşünce ve yeni ürünler ortaya koyabileceklerdir.



* Günümüzde TSM çalgısı olarak kullanılan santura benzer bir çalgıdır.

** Tellerin mızrapla çekilmesi yoluyla çalınan bir çalgıdır. Kanun bu çalgının gelişmişidir.

*** Muzio Clementi (1752-1832) İtalyan besteci, piyanist ve orkestra şefi.Czerny ve Cramer’in öğretmeni. Klasik sonata son şeklini verdi.Küçük sonatlarına (sonatin) “Clementi’nin şiirleri” derler.Etütleri (Gradus ad Parnassum) piyano tekniği tarihinde bir ilk olması açısından önemlidir.

* Johann Sebastian Bach (1868-1750) Ünlü Alman besteci ve orgcu. Müziğin her alanında eserler vermiştir. O zamana kadar kullanılan modal tonlardaki artık ve eksik ikilileri eşit aralıklar halinde düzenleyerek (4,5 koma) 24 ton elde etti. Bu tonlarla 48 prelüd ve füg (Alm. Das Wohltemperierte Klavier, Fr. Clavecin bien tempere) yazdı. Oğlu W.Friedeman Bach’ın  eğitimi için “Klavierbüchlein”ı yazdı. Ölümü, Barok döneminin sonu kabul edilen Bach’ın eserleri 1950 li yıllarda 84 cilt halinde biraraya getirildi.

* Piyanistik eleman (organ): Piyano çalmaya doğrudan katılan omuz, kol, bilek, parmak gibi organlar.

** Johann B. Cramer (1771-1858) Alman piyanist ve besteci.Etütleri piyano eğitimi için yazılmış ilk etütlerdendir.

* Charles Louis Hanon (1820-1900) Fransız besteci, piyano öğretmeni.Daha sonraki dönemde yaşamış olmasına rağmen, Clementi’nin teknik anlayışını destekledi. Bugün daha çok, yazdığı, parmak tekniğinin vazgeçilmez egzersizleri ile tanınmaktadır.

** Karl Czerny(1791-1857) Çek asıllı piyanist, besteci. Clementi ve Beethovenin öğrencisi, Liszt’in öğretmeni.Bin civarında eseri vardır. Bugün “Czerny” denince akla piyano için yazdığı etütler gelmektedir.

* Clara Schumann(1819-1896) Alman piyanist ve kadın besteci.

** Franz Liszt(1811-1886) Macar besteci ve piyano virtüözü. Piyano tekniği açısından kol ve omuzların rahat ve gevşek tutulmasını ilk önerenlerdendir. Czerny’nin öğrencisi olan Liszt, piyanoyu orkestral bir tını elde ederek çaldı. 
#27 - Şubat 01 2009, 03:37:29

Piyano Alırken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

 PİYANO

Müzikle ilgilenen herkesin yakından tanıdığı, tuşlarına basıldığında bir düzenekle harekete geçen çekiçlerin tellere vurmasıyla çalışan, tuşlu ve telli bir çalgıdır.

Çıkan sesin gürlüğü, tuşların basışına göre değişir. Kuvvetli basıldığında kuvvetli, hafif basıldığında ise hafif ses elde edilir. Çalgının bu özelliği, kendinden önceki iki önemli klavyeli çalgı olan klavsen ve orgta yoktur. Çalgının adı, bu özelliği vurgulamak için kullanılan ve "hafif ve kuvvetli" anlamına gelen İtalyanca "PİANOFORTE" sözcüğünden gelmektedir.

Piyano, günümüzde en popüler çalgılardan olup, dünyada birçok müzik türünde kullanılmaktadır.

İlk piyanonun yaklaşık olarak 1709 yılında Floransa'da Bartolomeo Cristofori tarafından yapıldığı sanılır.

Piyanonun pek çok çeşidi vardır. Konsol, kuyruklu, digital, masa, otomatik, sessiz gibi... En çok kullanılanları, duvar tipi ve kuyruklu olanlarıdır.

PİYANO ALIRKEN

Piyano da bir eşyadır. Değişik marka ve modeller, değişik fiyatlardan satılmaktadır. Ama piyano aynı zamanda bir müzik üretim aracıdır. Onun için piyano alırken çok dikkatli olmalıyız.

SADECE ŞEKLİNE ve RENGİNE ya da SATICININ SÖZLERİNE ALDANMAMALIYIZ

Bu konuda ilk önerimiz, bütçenizden ayırdığınız para miktarına en uygun piyanoyu bulabilmenizdir. Başka bir deyişle, elinizdeki para ile alabileceğiniz piyanonun en iyisini alabilmenizdir. Ama unutmayalım ki, aynı markanın aynı modelleri arasında bile kalite farkı olabilir. Onun için piyanonuzu ya güvendiğiniz bir firmadan almalısınız ya da piyanodan anlayan birisinin piyanonun tuşlarına dokunduktan sonraki önerisi üzerine almalısınız. BAZEN UCUZ BİR PİYANO, PAHALI BİR PİYANODAN DAHA KALİTELİ OLABİLİR.

PİYANONUN EVDEKİ ya da İŞYERİNDEKİ YERİ

Piyano, metal, ahşap, keçe ve plastik aksamlardan oluşmaktadır. Onun için şunlara özen göstermelisiniz:

Direkt güneş ışını altında kalmamalıdır.

Pencere ve ısıtıcılara (radyatör, soba gibi) çok yakın olmamalıdır.

Oda, çok kuru veya çok rutubetli olmamalıdır.

Piyano, kapı-pencere gibi cerayan hattında olmamalıdır.

Fare, güve, piyano içindeki keçe aksamın en büyük düşmanıdır. Piyanoya KESİNLİKLE fare ve güve girmemelidir. (Güve için piyanonun içine naftalin koymakta yarar vardır.

REGLAJ, AKORD, BAKIM, ONARIM

Piyanonun ömürünün uzaması ve verimli olması için periyodik bakım esastır.

Piyanonun ilk regülajı, mutlaka YETKİLİ birisine yaptırılmalı ve gerekirse yetki belgesinin ibraz edilmesi istenmelidir.

Marmara iklim şartlarında, sonbahar ve ilkbaharda olmak üzere yılda iki kere ( en azından bir kere) yapılacak olan bakım ve akord piyanonun ömrünü uzatır, verimini arttırır.

UNUTMAYIN, profesyonel bir piyanist, provalardan önce akortlanmış olan piyanoyu, konserden önce tekrar akord ettirir.

#28 - Şubat 05 2009, 15:34:04

KLAVYELİ ÇALGI ÇALMAYI ÖĞRENMEK, OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLARIN IQ'SUNU DA YÜKSELTİYOR

Piyano zekâyı patlatıyor! Okulöncesi yaştaki 78 çocuk üzerinde yapılan bir araştırma piyano - IQ (zekâ katsayısı) arasındaki çarpıcı ilişkiyi ortaya koydu: Okul öncesindeki düzenli piyano dersleri çocukların IQ'sunu yüzde 50, hatta daha fazla arttırıyor. Kaliforniyalı iki bilimadamının araştırması piyano eğitimi alan çocukların özellikle matematik ve fen dallarında çok daha başarılı olacağını gösteriyor. Yoksa zeki bir neslin yolu bilgisayar klavyesinden değil de, piyanonun tuşlarından mı geçiyor?

Çağımız rekabet çağı. Öyle ki çocuklar kendilerini bekleyen zorlu sınavlardan galip çıkmak için daha yedi yaşından itibaren çalışmaya başlıyor. Çalışmak elbette etkili ama zeki olmak herkesin harcı değil. İşte bu yüzden, harıl harıl zekâyı geliştirme, arttırma formülleri aranıyor. Geçenlerde Amerikalı iki bilimadamı yaptıkları ilginç araştırmanın sonucunu kamuoyuna açıklayınca eski formüllerin pabucu dama atıldı. Zekâyı geliştirmek için ne genlerle oynamak ne de bilgisayarın esiri olmak gerekiyordu. Zeki bir toplum yaratmanın yolu eski bir dosttan geçiyordu: Piyano.

Bu araştırmanın başında, Kaliforniya'daki Irvine Üniversitesi'nin Öğrenme ve Hafıza Nörobiolojisi Bölümü'nde görev alan fizikçi Gordon L. Shaw ile Wisconsin Üniversitesi'nden psikolog Frances H. Rauscher var. Shaw ve Rauscher'a göre okulöncesi çocukların beyni tıpkı bir plastik gibi ve erken yaşlarda verilecek birtakım eğitimlerle çocuk beynini şekillendirip beslemek mümkün. Piyano ise, özellikle beyin ve beden arasındaki bağlantıyı kurması, hem ruha hem de fiziğe etki etmesiyle bu yöntemin en etkili aracı. Shaw ve Rauscher'in araştırmasına göre, okulöncesi çocuklara piyano dersi vermek, çocukların fen ve matematikte üstün özellikler göstermelerinde gerekli olan zihinsel yapıyı olgunlaştırmanın en etkili yolu.

Zekâya adım adım

İki uzman, müziğin zekâ ile bağlantısı üzerine araştırmalarını uzun zamandır yürütüyor. Bu alandaki ilk çalışmaları "Mozart Etkisi" adını taşıyan bir deney. 1993 yılında "Nature" dergisinde de yayımlanan bu araştırma klasik müzik - IQ ilişkisi üzerine kurulmuştu. Yapılan deneyde 36 lise öğrencisine belli bir süre, her gün 10 dakika boyunca Mozart'ın bir piyano sonatı dinletilmiş, sonuçta çocukların IQ'larında bir artış görülmüştü. Aynı gruba dinletilen new age ve dans müziği ise Mozart'ın yarattığı etkiyi yaratmıyordu. Tek problem, Mozart'ın etkisinin sadece bir saat sürmesiydi.

Shaw ve Rauscher ikinci çalışmayı "Küçük yaşta müzik dersleri almak ve özellikle bir enstrüman üzerinde yoğunlaşmak" üzerine yaptılar. Bunun için en popüler ve en yaygın enstrüman olan piyanoyu seçtiler. Seçimin nedeni, piyanoyu o yaştaki çocukların daha kolay öğrenebilecek durumda olmasıydı. Bu yılın başında gerçekleştirilen deneyler için bu kez anaokuluna giden 78 çocuk seçildi. Bu arada üç - dört yaşlarındaki bu çocukların ailelerinin sosyo - ekonomik - kültürel yapılarının, gittikleri anaokullarının eşdeğer olmasına da dikkat edildi. Ve 78 çocuk dört gruba ayrıldı. Birinci gruba şan ve piyano dersi, ikinci gruba sadece şan dersi, üçüncü gruba bilgisayar dersi verilirken, dördüncü gruptakilere hiçbir şey öğretilmedi. Çocuklar haftada iki kez 15'er dakikalık piyano dersi alıyordu, her çocuğun eşit süreyle ders almasına da dikkat ediliyordu. Sekiz ay boyunca diğer grupların da çalışmaları sürdü. Bu eğitimin ardından 78 çocuğa zekâ testi uygulandığında çıkan sonuç araştırmacılar için pek de sürpriz olmamıştı. Piyano grubundaki çocukların zekâsındaki artış diğer gruptakilere fark atıyordu!

Yüzde 46 daha zeki

Çocuklara deneyin başlangıcında zekâ testi uygulanmıştı. Sekiz ayın sonunda diğer gruplardaki çocukların zekâlarında önemli bir gelişme kaydedilmezken, piyano dersi alan gruptakilerin IQ'larında yüzde 46'lık bir gelişme görüldü. Bütün çocuklar bu ölçüm için beş ayrı teste tabi tutulmuştu. Bu testler, puzzle birleştirmek, gösterilen desenleri yapmak, geometrik şekilleri tanımak, nesnelerin doğru renklerini ve resimlerdeki hataları bulmaktan ibaretti.

Dr. Shaw ve Dr. Rauscher, ilk araştırmalarında bulguladıkları "Mozart dinlemenin birkaç saat süren etkisi" aksine, piyano eğitiminin etkisinin ömürboyu süreceğini söylüyor. Deney üç - dört yaşlarındaki çocuklar üzerinde yapılmış olsa da, 12 yaşına kadar alınan piyano derslerinin etkili olacağını ekliyorlar. Bunu da şöyle açıklıyorlar: "Müzik de tıpkı matematik ya da satranç gibi yüksek beyin fonksiyonları gerektiren bir uğraş. Bu alanlar, aynı zamanda iyi gelişmiş 'spatial' zekânın da temelini atıyor. Spatial zekâ, görsel dünyayı algılayabilme, nesnelerin görüntülerini zihinde oluşturabilme ve bunların farklılıklarını kavrama yetisine verilen ad." İki araştırmacı çocukların yoğrulmaya hazır beyinlerinin bağlantılar kurmak için şekil değiştirmeye müsait olduğunu anlatıyor. "Piyano dersleri sinirleri eğiterek beynin korteksindeki algısal gelişmeyi sağlıyor" diyor Dr. Rauscher.

Yapılan pekçok bilimsel araştırma da bu iki bilimadamının söylediğini doğrular nitelikte. Biyologlar yeni doğmuş çocuğun beynindeki fazla sayıdaki hücrelerden bir kısmının sinirlerle birbirine bağlanmış hücre ağının dışında kaldığını söylüyor. Bebeklerde konuşmaları dinlemek, parlak renkli oyuncaklarla oynamak ve müzik dinlemek gibi durumlar bu sinirleri güçlendirerek çocukta zekâ gelişimini sağlıyor. Shaw ve Rauscher'in araştırmaları da zaten bu temele dayanıyor. İki bilimadamı piyano ya da diğer enstrümanların bu sinirsel bağlantıyı güçlendirdiğini ve çocuğun zekâsını yüzde 46 oranında arttırdığını ispatlıyor.

Müzikteki matematik
 
Araştırmanın mimarlarından biri olan Dr. Rauscher da çocukken piyano ve çello dersleri almış. Rauscher'e göre bu dersler son derece etkili: "Müzik zihinsel imgelemeyi ve bu imgeleri notaları kullanarak müziğe dönüştürmeyi gerektirir. Müziğin fen ve matematikle bu açıdan çok fazla ortak yönü olduğunu düşünüyorum."

Türkiye'de müziğin zekâ üzerine etkilerini araştıran M. S. Ü. Devlet Konservatuarı profesörü Filiz Ali de iki araştırmacının bulgularını destekler nitelikte konuşuyor: "Müzik ne kadar soyut görünse de son derece bilimsel ve matematiksel. Müziğin içinde bir matematik var. Notalar, solfej hepsi matematik üzerine kurulu. Ve piyano çalmak da matematiksel düşünmeye benziyor. Hem beyni hem bedeni çalıştıran piyano, notaları algılayan beynin tuşlara dokunan parmaklara, pedallara basan ayağa emir vermesiyle bir koordinasyon oluşturur. Bu da beynin birden fazla bölgesini çalıştırarak çok yönlü düşünmeyi ve bağlantılar kurmayı sağlar, beynin kullanımını geliştirir."

Prof. Ali Avusturya, Almanya, Macaristan gibi ülkelerde anaokullarından itibaren çocuklara müzik eğitimi verildiğini söylüyor: "Burada müzik ilkokulları var. Bu okullarda diğer derslerin yanında her gün iki saat müzik eğitimi veriliyor. Ve çocuklara birer enstrüman çalmayı öğretiyorlar." Filiz Ali'ye göre müzik eğitimi için çocuğun ille de müziğe yeteneği olması gerekmiyor. "Herkesin matematik yeteneği olmaz ama hepimiz okulda matematik öğrendik. Müzik için de bu geçerli. Çok yetenekli olmasa da çocuklara biraz müzik öğretmek onların zekâsını, algılama, öğrenme kapasitesini, koordinasyon kurmasını ve yaratıcılığını geliştirecek, ileride yapacağı meslekte daha başarılı ve kıvrak zekâlı olmasını sağlayacaktır" diyor ve ekliyor: "Benim ders verdiğim öğrenciler şimdi mimar, doktor, antropolog, matematik profesörü..."

Göz doktoru Beril Küçümen beş yaşındayken piyano dersleri almaya başlamış. "Belki de bu sayede okul yıllarımda fen ve matematikte sınıfın en iyilerinden biriydim" diyen Küçümen, beş yaşındaki oğlu Malik'i biraz da bu yüzden konservatuarın yuva sınıfına vermiş. Malik'in devam ettiği İ. Ü. Devlet Konservatuvarı'ndaki bu sınıf bu yıl kuruldu. Burada beş - yedi yaşlarındaki okul öncesi çocuklara müzik eğitimi veriliyor. Sınıftaki çocukların aileleri de müziğin çocuğa çok şey verdiğine inanıyor.

Yine yuva sınıfı öğrencilerinden beş yaşındaki Berk'in annesi Berrin Özdemir, oğlunun ikibuçuk yaşında notalara ilgi duyduğunu söylüyor. "Notalara ilgisi başladığı anda rakamlarla da ilgilendi. Üç yaşında 100'e kadar sayabiliyordu."

Müzik eğitimi beyini yoğurup şekillendirirken daha zeki, daha duyarlı ve daha sosyal bir neslin de tohumlarını atıyor. Ama tüm hocalar uyarıyor: "Çocuğunuzun zeki olması için onu piyano başına bağlamayın. Çünkü zorlanırsa nefret edecektir. Müziği ona bir oyun gibi öğretmek en etkili yöntem."

#29 - Şubat 05 2009, 15:34:49

Piyanoda Ezber Teknikleri

Bir eser müzikal ve enstrümantal planda analizle öğrenildiğinde bir daha unutulmaz.Bunun anlamı ezberin hem düşünceye (beyne), hem göze, hem kulağa,hem de hareketlere dayalı olması demektir.Örneğin eser daha çalışılma aşamasında müzikal analizle,alınan duyumlarla,dinleyerek, müzikal ifadeye yönelik hareketlerle,başlangıçta zor olsa da klavye dışında klavyeyi kafanda canlandırarak hareketleri hatırlatma(eseri düşüncede çalma)yöntemiyle, atmosfer değişikliklerinde hissedilenler anımsanarak ya da yüksek sesle anlatılarak zaten büyük bir bölümü en baştan halledilmiş olmaktadır. Bir eserin ritmiyle, yapısal analizle, klavye analiziyle, doğru parmaklarla, armonileriyle, kadanslarıyla, modülasyonlarıyla, sonorite, atmosfer değişiklikleriyle vb. öğrenilmesi, ezberin bir daha unutulmamak üzere öğrenilmesi anlamına gelir. Arnold Schönberg Armoni kuralları adlı kitabında,müzikal planda en doğru şekilde ezberlemenin,çalınan her notanın hangi akorun notası veya çevirmesi,geçiş notası ya da gecikme vb. olduğunun düşünülmesi gerektiğini söyler.Çünkü eğer notalar müziğin harfleri ise,akorlar kelimeleri, cümleler de paragraflarıdır.

Müzik yazısının dikey ve yatay ( armoni ve kontrpuan) olarak öğrenilmesi, özellikle de füglerin ezberlenmesinde kolaylık sağlar. Yine füglerde bir partinin çalınırken öteki partinin ağızla söylenmesi Chopin’in ünlü Piyano çalmak istiyorsanız şarkı söylemelisiniz. Sözünü bize anımsatacaktır. Eserin tamamını yazıya geçirmek de bir ezber yöntemi olabilir. Genellikle melodi hattının akıllarda kalması daha kolay olduğundan,ilk başlangıçta sol elin ezberlenmesi,ezberin kalıcılığına büyük ölçüde katkıda bulunur.Böylelikle piyanist,teknik ve ezber problemlerinin halledilmesiyle birlikte yavaş yavaş müzisyenliğin ortaya çıkışını gözlemler. Dolayısı ile bu aşamada ezber de mikro ve makro yapısıyla entelektüel olmaktan çıkarak yavaş yavaş müzikal olmaya başlar.

#30 - Şubat 05 2009, 16:01:04

Çalmayı çok istiyorum ama imkanlar kısıtlı tabii. Hem alet büyük sonra kursunu bul filan. :Ç Uzun iş.
#31 - Haziran 23 2009, 16:35:54
Göründüğü gibi mutlu değildir hiçbir şey.

Yeni!
.
#32 - Eylül 09 2009, 17:11:23
« Son Düzenleme: Temmuz 15 2010, 16:13:58 Gönderen: Armoni »
Bat dünya bat.
Kör ol da, piyango bileti sat.

Kursa gidicektim çok para istediler
Bende dedim 3 ay gidiceğime eve yeni bi piyano alırız :Ç
#33 - Temmuz 02 2010, 14:15:01
Ölme diye nefesini dinledim.Sen aldın ben verdim,ben verdim sen aldım.
Yoksa uyuduğumu sanacaktın. Uyanma diye ben öldüm.
Ölmezsem uyanacaktın.

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.