İngiliz tiyatro tarihinin en parlak ve hareketli dönemine ‘Bakire Kraliçe’, ‘Koyu Protestan’ I. Elizabeth’in adının verilmesi bu dönemin siyaset ve düşünce alanlarında olduğu gibi tiyatro alanında da ulusal özelliklerin en olgun düzeye erişmesini simgelemesindendir.
1562’de, Sackville ve Norton’un “Gorboduc”unun sahnelenmesinden, 1642’de parlamentonun tiyatro salonlarını kapatmasına kadar İngiliz Tiyatrosu Orta Çağ fasıllarını, krallık eğlencelerindeki ara gösterilerini ve üniversitelerdeki Latin Trajedilerinden, komedilerinden yapılan uyarlamaları çoktan aşarak üç çeyrek yüzyıl boyunca son derece olağanüstü bir özgürlük ile canlılık kazanmıştır.
‘Püritenler’in uzak durmalarına ve kınamalarına rağmen, tiyatro saray aristokrasisinin, kenar mahallerdeki halk tabakalarını ve tüccar burjuvaziyi aynı tutkuda birleşmiştir. Sanatseverlerin himayesindeki oyuncu topluluklarınca canlandırıldığında, âdeta hepsini bünyesinde özetleyen Shakespeare’in kişiliğinin etkisindeki bir dizi yazarın hayal ve imgelem gücünü harekete geçiren Elizabeth Dönemi tiyatrosu olmuştur. Bu tiyatro, ticari ve popüler bir başarı kazanmayı çok kısa sürede başarabilmesiyle de kendine öne çıkarmıştır. 1629’da Paris’teki tek bir tiyatroya karşılık, Londra’da her gün temsil veren on yedi tiyatro bulunmaktadır. Bu ufak ayrıntı bile tiyatronun İngiliz toplumu için dönem boyunca ne kadar önem kazandığını belgeler niteliktedir.
Elizabeth Dönemi Tiyatrosu zenginliği ve çeşitliliği içinde birkaç temel çizgi geliştirmiştir. Dekor üsluplaştırılmış, trajik ve gülünç öğeler iç içe kullanılmış, şiddet ve intikam temalarına büyük yer verilmiştir. Çılgın bir haz ve bilgi hevesi ardında gizlenen metafizik kaygılar ile kaba saba sözler, şiirsel bir incelik bu tiyatronun başka bir özelliğidir.
Elizabeth Dönemi Tiyatrosu, birçok sesi bir araya getirmiştir. Lyly’nin zerafeti, Marlowe’un aşırılığı, Dekker’in duygusallığı, Jonson’un açık yürekliliği, Ford’un inceliği, Webster’in dokunaklılığı, Middleton’un kuru alaycılığı... Yaşamın tam bir yankısı olan bu çeşitlilik Elizabeth Dönemi Tiyatrosu’nun tarihi ve ulusal bir serüven olmasının ötesinde, insani ve evrensel bir gerçeği kucakladığını da göstermektedir. Dönem tiyatrosu ‘her şeyiyle’ ve ‘fazlasıyla’ yaşamaktadır
Elizabeth Dönemi Tiyatrosu aşırılığın boy gösterdiği bir tiyatrodur; eserler, gidebilecekleri kadar uç noktaya gider. Ahlaki kurallar hiçe sayılır, tecavüzler, aile arası ilişkiler bu uç noktalardan yalnızca bazılarıdır. Elizabeth Dönemi Tiyatrosu’nun bir diğer öne çıkan özelliği ise adalet anlayışıdır. Suçlular her zaman cezalandırılır. Kahramanlar önce acı çeker, ama her zaman vuslat gelir. Bir çeşit intikam tiyatrosuna dönüşen Elizabeth Dönemi Tiyatrosu’nda kişiler adalet için hiç kimseye güvenmezler, vahşi adaleti kendileri yerine getirirler. Baba oğlun, âşık âşığının, kardeş kardeşinin intikamını alır. Tabii ki bu elbette genel yapı itibariyle böyledir, istisnai durumlar da elbette mevcuttur.
Dönem Tiyatrosu’na yetişen kişilerden biri de Shakespeare’dir. Onun eserleri her zaman kendinden öncekiler ya da sonrakilerden daha fazla okunmuştur, daha fazla sahnelenmiştir. Bu durum, dönem tiyatrosunun genel yapısından ya da dönemdeki yazarlardan çok Shakespeare’in ustalığından kaynaklanmaktadır. Onun dili, onun anlatış şekli, onun kaynakları, onun konuları ve daha fazlası her şeyiyle sahnelemeye müsait, sahnelendiğinde herkesi kendine hayran bırakabilecek, okunduğunda bile şiirselliğiyle tat getirebilecek bir ustalıkla yazılmıştır. William Shakespeare’in Elizabeth Dönemi Tiyatrosu’ndaki eseri “Hamlet”i düşünürseniz anlatmak istediğimi daha rahat kavrayabilirsiniz.
Bütün rastlantılar nasıl suçluyor beni,
Nasıl mahmuzluyorlar uyuşan hıncımı!
Bir insana insan mı denir bütün işi
Yemek ve uyumak olursa dünyada yalnız?
Hayvan denir böylesine! Ne iştir bu, Tanrım?
Sen ki sınırsız yaratmışsın düşüncemizi,
Sen ki geçmişi geleceği bilirsin,
Bu aklı küflensin diye vermedin elbet bize,
Öyleyken, hayvanca bir unutkanlıktan mı,
Yoksa korkakça bir dürüstlükten mi nedir,
Fazla ölçüp biçiyorum yapacağım işleri.
Kılı kırk yaran bu duraklamanın,
Dörtte biri akıl, dörtte üçü korku.
Anlamıyorum neden hâlâ kendime
Bu iş yapılmalı demekle kalıyorum hep
Yapmak için haklı sebeplerim,
İradem, gücüm imkânlarım, her şeyim varken.
Dünya kadar örnek de var beni kışkırtacak.
Şu orduya bak: Bunca asker, bunca para:
Toy, körpe bir prens geçmiş başına
Yüreği kutsal bir tutkuyla coşmuş,
Dudak büküyor başına gelebilecek her şeye;
Ölümlü, cılız varlığıyla meydan okuyor
Kaderin, ölümün, belânın her cilvesine.
Bir hiç, bir yumurta kabuğu uğruna hem de.
Büyük sebepler olmadıkça kımıldanmamak
Gerçek büyüklük sayılmaz. İşe şeref karıştı mı
Hiç uğruna kavga çıkarmaktadır büyüklük daha çok.
Ben ne duruyorum öyleyse, ben ki
Öldürülmüş bir babam, kirletilmiş bir anam var
Aklımı da, kanımı da kızıştırmak için,
Ben hâlâ uyutmaktayım her şeyi.
Nasıl yüzüm kızarmasın görünce karşımda
On binlerce insanın yakın ölümlere gittiğini?
Bir esinti uğruna, şan olsun diye,
Mezara gidiyorlar yatağa gider gibi.
Birkaç dönüm yer savaşıp alacakları,
Orduların kılış oynatmasına elvermez,
Ölülerin gömülmesine yetmez bir avuç toprak.
Ey düşüncem, bundan böyle ya akana boyan,
Ya da beş para etmediğine yan.
(W. Shakespeare, Hamlet, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993, s. 124 - 125.)’de Sabahattin Eyüboğlu çevirisiyle böyle. Elizabeth Dönemi Tiyatrosu eserlerinden çok az bir kısmı piyasada Türkçe çeviriyle bulunmakta. Bu nedenle dönem tiyatrosunu Shakespeare’in perde açışıyla karşılaştırmak oldukça güç. Yine de bu dönem dünyadaki tiyatro literatürü arasında en çok okunanlar arasında kendine yer bulmuştur.
Elizabeth Dönemi Tiyatrosu’nda göze çarpan önemli eserleri:
* Yazar Bilinmiyor – “Feversham’lı Arden” (1586)
* Christopher Marlowe – “Doktor Faustus” (1588)
* Ben Jonson – “Volpone” (1606)
* John Marston – “Hollandalı Saray Yosması” (1605)
* Cyril Tournevr – “İntikamcının Trajedisi” (1607)
* John Webster – “Amalfi Düşesi” (1614)
* John Ford – Ne Yazık ki Fahişe (1626)
* William Shakespeare – Hamlet (1601)