Bir çok maç kaybedilir. Çoğu kaybelilen maçtan sonra "Beşiktaşım el ele hep beraber tribüne" sesleriyle uğurlarız takımı soyunma odasına.. Bazen hakeme patlatırız isyanı.. Son zamanlarda ise bazen "Pascal Nouma" sesleri duyuluyor.. Bunu genel kesim, özellikle basın "taraftar Pascal Nouma lehine tezahurat yaparak, geri istiyor" şeklinde yorumladı. Ama olayın aslını kendimiz biliyoruz ki bu böyle değil. Ciddi anlamda geri isteyen arkadaşlar da olabilir ama bu, çok fazla duygusallığa dayanan bir istek olur. Hem, son gidiş sebeplerini düşünürsek, daha geri geldiği anda yıpratılmaya başlanılmasına ve yine çabuk yıpratılmaya endeksli, hem de son 2-3 senedir tek tük oynamışlığı olan yaşı 34'e yürüyen bir oyuncudur. Fakat yine de şu haliyle bile hatta 39 yaşında da olsa, şu takımda bir çok forvet daha iyi iş yapabilir demeden de geçemem..
"Formayı çıkartın çıplak oynayın", "O forma kutsaldır nasip olmaz herkese" gibi tezahuratların bir bütünüdür bu son zamanlarda yükselen "Pascal Nouma" sesleri. O tezahuratların milenyum versiyonudur. Çünkü Pascal'la tanışma tarihimizdir 2000 yılı.
Peki neden Pascal Nouma?
Bir çok şeyin bütünüdür. İçimizdeki uhdedir Pascal. Gereğinden fazla seviliyor denildi, ama hakkettiği kadar sevildi.
Herkesin aklına o Taffarel'in kolunu kırıp attığı kafa golü geliyor. Sıkça da akıllarda ve dillerde olduğu için monoton bir anıymış gibi kaldı ama, ben bir daha böyle bir gol zor izleriz diyorum.
Sert markaja marus kaldığında sakatlanmış numarası yapan, hatta kötü zeminde, kötü bir havada rahatsızım bahanesiyle kadrodan çıkan, öyle bir zeminde oynasa bile etliye sütlüye karışmayan, bırakın riskli bölgeye kafa sokmayı, tırnağını bile sokmayacak bir çok futbolcu var bu alemde.
Ama Pascal o pozisyonda bırakın sakatlanmayı, resmen hayat kaybını göze alarak atladı o topa beyin üstü.. Hayat kaybı diyorum, çünkü o maçtan bir kaç ay önce buna benzer bir pozisyonda çok daha hafifinde, Ukraynalı bir oyuncu ölmüştü..
Kaldı ki, kalçasından da, maçtan sonra 2 gün istirat alacak kadar zedelenmişti, ama maça devam etmişti. Tıpkı sonraki zamanlarda, kırık parmağını yandaki parmağı destek yaparak bağlayıp oynaması gibi. Bunu kimse hatırlamaz çünkü, maçta belli bile etmemiş, 1 gün sonra spor haberlerinde dinlemiştik. Böyle anıların kahramanı hep Baba Hakkı'ydı, Baba Recep'yi, Küçük Ahmetlerdi. Ama Pascal bize böyle anıları bire bir yaşattı.
Futbolu biraz oynayan insan, Şifo'nun o zayıf ortasına kalecinin çıktığını gördüğünde, gol pozisyonu olmayacağını sanar. Ben de öyle sandım, Taffarel çıktı aldı dedim, ama Nouma'yı henüz tanımamıştık, zaten onsan sonra patladı;
Çeşmenin başında 3 kız yan yana, nasıl yondu ama Pascal Nouma..
Oyundan atılmaları konuşuluyor, profesyonel insan değil, profesyonel adam o kartları görmez deniyor. Evet. Ama profesyonel insan Taffarel'in önünde o golü de atmaz..
Oyundan atılmaları da hiç bir zaman ahmakca ya da zevk için, tribünlere oynama amaçlı olmadı. Mills tüm ingiliz şımarıklığıyla yapışmış gariban Munch'ün yakasına, mahalle serserisi gibi.. Herkes seyrede dururuyor bizim "profesyonel" oyuncularımız da dahil, ama Pascal babasından yemediği tokatı yerleştiriyor Mills'e..
Ondan sonra Pascal'ın açığını yakaladı şereften yoksunlar, direk onun üzerine oynamaya başladılar. Buna İsmail Güldüren'le başlanmıştı. Her pozisyon sonrası Pascal'a laflar atıyordu. Sonunda da iyice şebekliğe vurup azını açtı pascal'a "ne var lan" der gibi. Pascal biliyordu bunu bilerek, sindirmek amaçlı yaptığını. Ama kişiliğinden ödün vermedi, azının içine tükürdü. İyi de yaptı, hepimizin o şerefsizin azına tükürmüş gibi olduk. Zaten aynı Pascal'dı,
kişiliğimi değiştirmem diyip red etmişti, "bırak agrasifliğini, milli takıma gel" diyen Fransız milli takım hocasına.
Hiç bir zaman takım arkadaşıyla sorun yaşamamış, pas alamadığında hiç bir zaman ellerini iki yana açarak arkadaşını tribünlere şikayet etmemiş, kendi takımına ruhsuzluktan, karaktersiz oyunlarından sinirlendiği zaman da rakibe tekmeyi-kafayı koyarak isyan etmitir. Kim bilir belki de bu ruhsuzlukla, kişiliksiz oyunla kaybedilmiş maçta 90 dakika sonunda soyunma odasına o takımla girmeyi hazmedemediği için attırıyodu kendini.. Yoksa bir oyuncu neden alamayacağı primleri, alacağı cezaları yok sayarak böyle işlere girişsin ki.. Geldiği ilk senesinde takımın oyununu içine sindiremeyip hırsıyla kendini oyundan attıran başka bir yabancı oyuncu daha izlermiyiz.. Haketmediği kırmızı kartta bile hakeme itiraz etmeden çıkan endamlı birini.. Hepimizin içinden geçen "ahh ulan şimdi ben olacaktım kii" hislerinin, sahadaki resmini.. Beşiktaş formasını, Beşiktaş ruhuyla birlikte üstüne geçirmiş bir yabancı oyuncu daha izlermiyiz?
O nedenle "Pascal Nouma" tezahuratı öyle, "taraftar Pascal Nouma'yı geri istiyor" diye basit yorumlanacak bir sesleniş değil. Mesajı iyi almak, anlamak lazım.. Onu sadece biz anlarız işte..