Alternatifim Cafe

Robert Johnson

Discussion started on Yabancı Sanatçılar - Gruplar



San Antonio her ne kadar Memphis ya da Chicago gibi bir “blues kenti olarak kabul edilmese de, bu kent blues müziğinin tarihindeki en önemli olaylardan birine ev sahipliği yapmıştır. Bundan tam elli altı yıl önce Missisippi Delta’nın efsanevi şarkıcı/gitaristinin ilk plak kayıtlarını yaptığı yer tam olarak işte burasıydı. Kent sakinleri her ne kadar blues’un bu esrarengiz sihirbazını kısa ve trajik yaşamında iyi tanımış olsa da, Blue Bonnet Oteli’nde, hiç prova yapılmadan peşi sıra girilen üç adet kayıt seansında ölümsüzleştirdiği 16 şarkısı, Elmore James ve Muddy Waters gibi Robert Johnson’un izleyicilerinin ağzından müthiş bir şöhrete ulaşıyordu. Bu şarkılar aynı zamanda Eric Clapton ve Rolling Stones’dan, Johnny Winter ve George Thorogood’a kadar, sayısız blues rock ve rock’ın hepimizce bilinen önemli kuşakları üzerinde de etkili oluyordu. Robert Johnson’ın yaşamı çok sayıdaki gitarcı için bir esin kaynağı olmasının yanı sıra, bir gizem kaynağı da olmuştur. Şubat 1986’da Rolling Stone dergisinde, bilinen tek fotoğrafının yayınlanmasına kadar, blues’un tutkun birkaç dinleyicisi dışında Robert Johnson’ın neye benzediğinin bilinmemesi veya yeterli bilgiye sahip olunmaması, onun melekten şeytana değin bir sürü şeye benzetilmesine yol açıyordu. 8 Mayıs 1911 tarihinde Missisippi Hazelhurst’teki doğumundan, Blue Bonnet Oteli’ne yerleşik KONO Radyo İstasyonu’ndaki bir kayıt stüdyosunda 23 Kasım 1939 tarihindeki ortaya çıkışı arasında geçen süre zarfında en basit ayrıntıların bir araya toplanması blues araştırmacılarının uzun yıllarını alıyordu. Folkloristler, ailesinin yaşayan diğer üyelerinden, Memphis ve Vicksburg arasındaki Missisippi nehrine sınır olan Delta pamuk tarlalarının düzlüklerinde geçirdiği çocukluğu hakkında beli belirsiz ve dayanıksız bilgiler öğrenmişlerdi.

1920’lerde Delta Blues çalan bir blues’cu olan ünlü Son House, Robinsonville’de müzik yaptığı yerlerde dolaşan ve kendisinden daha yaşlı olan Willie Brown ve Charley Patton gibi gitarcıların alaylarına maruz kalırken, hiç usanmadan bu usta sanatçıların tarzlarını özümseyen ve kendi tarzını şekillendirmeye başlayan utangaç bir delikanlıyı hatırlamaktadır. House ayrıca, karısının ilk çocuğunu doğururken ölmesinden sonra 1930 yılında Robert Johnson’ın Delta’dan aniden ortadan kayboluşunu ve Patton ile Brown gibi ustalara bile şaşkınlıktan dillerini yutturan hızlı ve güçlü blues gitarı tekniklerindeki eksiksiz hakimiyet ile bir yıl kadar sonra dramatik geri dönüşünü de hatırlamaktadır. Hikâye bundan sonra Howlin Wolf, Johnny Shines ve Robert “Junior” Lockwood gibi kendisiyle çalan ve bir şeyler öğrenen Johnson’ın çağdaşlarınca da hatırlanmaktadır. Bazıları Robert Johnson’ı aynı yerde hiçbir zaman uzun süre kalmayan, yalnızlığı seven ve derin düşüncelere dalan biri olarak hatırlamaktadır. Diğerleri ise onun için geveze, şık giyimli, kalabalıktan hoşlanan ve repertuvarında blues’un yanında, caz standartları ve country/western şarkıları da bulunan ve kadınların gözdesi biri olduğunu söylüyor. Ancak herkesin hemfikir olduğu bir şey var ki, 1936 yılında Delta’da Robert Johnson kadar etkili başka hiçbir müzisyenin bulunmadığıdır. Günümüz popüler müzik türlerinin çoğunun çıkış kaynağı olan ve siyah müziğin bölgesel bir türü olan Delta Blues, şarkıları, icra tarzı, içeriği ve gerçekte ise her türlü özelliği ile modern olarak tanımladığımız rock and roll’u oluşturmuştur. Bu bölgenin icracılarının çoğu –gitarcılar, piyanistler, davulcular, armonikacılar ve vokalistleri- daha genç müzisyenlerin üzerinde kendi damgalarını vurmuşlardı; fakat bunların çok azı Delta Blues Şarkıcıların Kralı Robert Johnson kadar uzun süreli ve derin bir etki bırakmıştı. Her ne kadar Robert Johnson’ın kendisi de doğal olarak tanıdığı müzisyenler ile plaklardaki şarkılardan etkilenmiş olsa da, Robert Johnson'ın yaptığı en önemli etki, bir bütün olarak, blues’da ve popüler müzikte açtığı yeni kapılar olmuştur. Robert Johnson’ın sesi güçlü ve aniden yükseltip, keskin falsettoya çıkabilen vibratolu tenor idi. Gitarda ise aynı anda sert bas ritmlerini ve karmaşık tiz ses figürlerini çıkartabiliyordu. Sol elinin serçe parmağına taktığı şişe boynunu (bottleneck tarzı) kullanarak çalgısına çığlık attırabiliyordu. O yeni ve farklı bir blues’cuydu. Çalgıcılık tekniğindeki ve şarkıcılıkta kulandığı ton üzerindeki hakimiyeti sayesinde, yorumlarında kullandığı duygu ve gerilim ile şarkılarının tümünde rastlanan esin kaynakları ve dinamizm, Robert Johnson’ın daha önce hiçbir blues’cunun başaramadığı ölçüde etkileyici olmasına yol açıyordu. Aslında bir “Robert Johnson” ortaya çıkmak zorundaydı. Tıpkı bir Elvis Presley, Beatles, Bob Dylan, Roger Waters, ya da Led Zeppelin gibi.

Robert Johnson 8 Mayıs 1911 tarihinde Mississippi, Hazelhurst’de doğdu. Ailesi ile 1918 yılına kadar birlikte yaşadıktan sonra kendisine daha başka olanakların kapısını açmak üzere evini terk etti. Üvey babasına göre annesi ona daha iyi bakabilirdi. Delikanlılık yıllarında Robert Johnson (o zamanki soyadı ile Robert Spencer) müziğe ilgi duymaya başlıyordu. Yahudilerin harpına duyduğu ilgiyi kısa bir süre sonra ise armonikaya yöneltiyordu. Armonika ise birkaç yıl boyunca Johnson için en önemli çalgı özelliğini koruyordu. 1920’lere girildiğinde merkezi konumu yavaş yavaş gitar çalmaya başlıyordu. Herhangi bir diğer yetenekli müzisyen gibi, kendisine yardımcı olacak ve esinlerini ortaya çıkartabilecek birini arıyordu. O günlerde Robinsonville civarında yaşayan Willie Brown, bildiği her şeyi Robert Johnson’a öğretmeye başlamıştı. Her yerde gösteriler sunan Charley Patton ise bazen Brown’ın da katıldığı düzenli gösteriler düzenliyor, Robert Johnson bu ünlü ikiliden kapabildiği her şeyi kapmaya çalışıyordu ama bu dönemdeki özel yaşamında ciddi sorunlar çıkmaya başlamıştı. Kadınlara karşı olan aşırı düşkünlüğü zaman zaman problemler yaratıyordu ama kendi sorununu getirecek bu düşkünlüğündeki aşırılığın farkında değildi. Kısa bir süre sonra ise tek gözünü döndüren (diğer gözünde katarakt rahatsızlığı vardı) bir kadına evlenme teklif ediyordu. Her ne kadar Robert Jonson o günlerde oldukça sık gösterilere çıksa da –çoğunlukla günün popüler blues parçalarını seslendirdiği- ve Brown Patton, Myles Robson ve diğer yerel ustalardan dersler alsa da, 1929 yılının Şubat ayında evlendiğinde, kendisini, istemese de bir çiftçi olarak görüyordu. Karısının 1929 yazında hamile kalması Robert Johnson’ı sevindiriyor fakat 16 yaşındaki karısı ile birlikte çocuğunu 1930 Nisan ayında ölmesi onu büyük ölçüde yaşamdan soğutuyordu. Johnson’ı teselli edecek bir şey varsa, o mü***. Bu olaydan en fazla iki ay sonra Son House, Wille Brown’ın isteği üzerine Robinsonvile’de oturmaya geliyordu.

Bir bluescu ile bir vaizin inanılmaz karışımı olan Son House, Patton dahil hiç kimseyle paylaşmadığı yoğunlukta müziğini de kendisiyle birlikte getiriyordu kente. Son House’ın müziği Robert Johnson’ın o güne kadar duyduğu en saf ve güçlü müziği temsil ediyor ve nereye giderlerse gitsinler House ile Brown’ın peşlerini bırakmıyordu. Son House’ın bu genç adam üzerindeki etkisi, Robert Johnson’ın daha sonraki müzik tarzı ve görüşünde hiç sarsılmayacak bir yer edinmişti. Çok geç olmadan Robert eğer bir ortakçı olmak istemiyorsa kendi isteklerini ve müziğini birarada işlemesi gerektiğini anlamış, kafasındaki bu fikirle kasabayı terk etmesi ve babasıyla birlikte yaşaması gerektiğine inanmıştı. Yapması gereken tek şey, bulunduğu yerden 300 kilometre uzaktaki, annesinin kendisini bir kundak içinde ayırdığı yere geri dönmekti. Hazelhurs’e geri dönen Robert, o ülkede o günlerde buhran hüküm sürmesine karşın, bölgeden geçen demiryollarındaki iş ve nakit para bulma imkânlarını değerlendirebiliyordu. İş yerlerindeki şarkı söyleme olanaklarını Ike Zinnermann ile birlikte kullanan Robert, kısa sürede, daha önce iki kez evlenmiş ve üç çocuğu olan bir kadına aşık oluyor ve 1931 yılında yaptıkları evliliklerini herkesten gizliyorlardı. Zaman zaman yine tarlalarda pamuk toplayan Robert, kendi şarkılarını yazdığı bir defter bile tutmaya başlamıştı. Büyük bir olasılıkla yakındaki ormana gidiyor ve Ike Zimmermann’ın kendisine öğrettiklerini çalıyor, yeterli bulana kadar bütün parçaları defalarca baştan alıyor, Cumartesi günleri ise öğrendiği her şeyi kent mahkemesinin merdivenlerinde halka açık şekilde icra ediyordu. Burada başlangıçta Ike ile birlikte çalıyor, repertuvarında zaman zaman Tommy Johnson’ın popüler parçalarına dayer veriyor fakat çalgısı üzerindeki ustalığı arttıkça kendi bestelerini kullanmaya başlıyordu. İlk başlarda sadece Cumartesi geceleri ile başlayan gösteriler kısa bir süre sonra her geceye çıkıyor ve ünü giderek yayılıyordu. Babasının peşine takıldığı 1930’ların başında Güney Mississippi’de geçirdiği bu yıllar Robert Johnson’ın hayatında önemli bir dönüm noktası olmuştu. Kendisine adeta tapan karısını ve ailesini terk eden Robert birkaç yıllığına kimsenin bilmediği bir şekilde Delta’ya kaçıyordu. Tüm Robinsonville, Robert’tan bir haber almak için bir kulağı devamlı tren istasyonunda, ayakta kalıyordu yıllarca. Robert geri döndüğünde ise, Son House ve Willie Brown aradan geçen sürede Robert Johnson’daki olağanüstü gelişmeden şaşkına uğramışlar ve açıkça kendilerinden birkaç adım ötede olduğunu kabullenmişlerdi. Hem bu önemli blues’cular hem de dinleyicileri Robert’ın olağanüstü bir ilerleme kaydettiğini görmüşlerdi. Ama bunu nasıl yaptığını kimse anlayamayacaktı. Bu hâlâ açıklığa kavuşmamış bir sırdır. Aslında, geriye annesini görmeye ve kendisini Son House ile Willie Brown’a göstermeye gelmişti; fakat Robinsonville çiftçilik ile geçinen insanların yaşadığı bir kasabaydı ve kendisi ise artık bir çiftçi değil, bir blues’cuydu. Yoluna devam etmek zorunda olduğunu biliyordu. Delta’nın Arkansas yakası Robert’ın geri kalan kısa yaşamındaki memleketi gibi olmuştu. Her ne kadar nehrin geçtiği değişik kentlerde, kamplarda ve hatta New York ve Kanada’da çalmasına karşın Arkansas-Helena onun memleket gibiydi. Dönemin tüm büyük müzikçileri Helena’ya mutlaka uğruyordu. Sonny Boy Williamson II, Robert Nighthawk, Elmore James, Honeyboy Edwards, Howlin’ Holf, Pete Chatman, Johnny Shines ve sayısız diğerleri Helena’da gösteriler sunuyorlardı. Robert’ın bu insanlarla birlikte çalma şansı vardı ve bunu kullanırken de hepsinin üzerinde kendi etkisini bırakmıştı. Aynı dönemde, annesi ile birlikte yaşamasının etkisinden olacak, kendisinden yaşça pek de küçük olmayan ve günümüzde hâlâ aktif olan Robert Lockwood Jr’ı tanıyordu. Onu Robert Jr olarak bilenler de vardır. Robert Johnson bildiği her şeyi üvey oğlu bellediği bu genç adama öğretiyor ve izleyen dört ila beş yıl içinde de küçük Robert oldukça usta bir blues’cu ünvanına hak kazanıyordu.

İlk kayıt seansındaki başarısı ile cebi para gören Mississippili bir köy çocuğuna, o günler tam bir bayram gibi gelmiş olmalı. Don Law, Robert Johnson’ın bulunduğunu duyduğunda, Johnson’ın polislerle başının dertte olduğunu anlamıştı. Önceki hafta kent valisi, San Antonio’nun en önemli dertlerinden olan özellikle serserilik olmak üzere sokaklardaki suçlarla ilgili uyarıda bulunmuştu. Kentin tüm polisleri, yaklaşmakta olan bayram için sokakları temizlemekle meşguldü dolayısıyla... Her ne kadar Robert Johnson ismi o hafta polisin şüpheliler listesinde yer almasa da, sokaklardaki kalabalığı kendisine çeken genç, güçlü sesi, etkileyici ve ustalıklı gitar ataklarını sergileyen iyi giyimli siyah biri canlı bir hedef olabilirdi. Law, Johnson’ın Şükran Günü’ndeki diğer bir kayıt seansı için çok uğraştığını hatırlıyor. Çok kötü bir gece geçirdiği, Johnson’ın, Skip James’den öğrendiği ve kendisinden beş yıl önce plak yapılan sert, tehditkar “32 30 Blues” parçasından başkasını o gün, yapamamasından anlaşılmaktaydı. Ancak ertesi gün sıcak ve güneşliydi. Johnson da içinde caz esinli “They’re Red Hot” parçasının da bulunduğu yedi şarkının kayıtlarını yaptığı başka bir stüdyo seansına başlıyordu. Johnson’ın “They’re Red Hot” şarkısında, açık şekilde San Antonio’daki mutfaktan etkilendiği belli oluyor. Johnson, Eric Clapton ve Cream’e 1960’ların sonlarında platin plak getiren ve günümüzden birkaç yıl önce aynı isimli bir Hollywood filmine isim olan muhteşem “Crossroads” parçasını kaydetmek için “slide” tarzına geçiyordu. Robert Johnson’ın San Antonio’daki seansları ve 1937 yılının Haziran ayında Dallas’taki diğer kayıt çalışmaları, yapımcılığnı yapan ve sanatçıları arasında Bessie Smith’ten Benny Goodman’e ve Stevie Ray Vaughan’a kadar sayısız isim bulunan John Hammond, Carnegie Hall’de düzenleyeceği Spirituals to Swing” konserleri için Robert Johnson’a davete bulunmuş fakat birkaç hafta önce Mississippi’de Greenwood yakınlarında öldürülmüş olduğunu öğrenmişti. Yapılan kayıtlar, özellikle “Terraplane Blues” Robert’ın şöhretini daha da arttırıyordu. Nereye giderse gitsin kendisine hayran kitle etrafını çevreliyor ve müziğini icra etmesini istiyordu. Robert Johnson’ın, şöhretinin sadece bulunduğu bölgede değil, ülkenin her yayına yayılmış olduğunu öğrenmesi çok geç olmayacaktı. İzleyen dönem içinde yanına aldığı diğer birkaç müzisyen ile Pee Teddy Darby ve diğerleriyle karşılaştığı St. Louis, Chicago, Detroit, İllinois, Windsor ve Kanada’da Ontario gibi kent ve eyaletlere gidip gösteriler sundu. Bu kentlerdeki gösterilerine eşlik eden Johnny Shines’ın varlığından kendisini rahat hissetmeyen ve her fırsatta uzaklaşmaya çalışan Robert Johnson, bunu eşlikçisinin inadı sayesinde başaramayınca niyetinden vazgeçiyor ve birlikte Memphis’e kadar gidiyorlardı. Kent hayatı Robert Johnson’ı fazla sarsmamıştı, çünkü uzun yıllardır kent deneyimi vardı ve St. Louis, Chicago Detroit ve New York’taki kent yaşamlarına ayak uydurması pek güç olmuyordu. Ancak müzikteki yaklaşımı hafif bir değişime uğrar gibiydi. Bazı gösterilerinde bir piyano ve davul eşlikçisi bile bulunduruyor, dinleyicilerden gelen isteğe uygun olarak giderek blues’dan uzaklaşıyordu. Eğer gerçek bir blues’cu olmasaydı Robert Johnson’ın bu baskılar karşısında bir daha blues çalamayacağı kuşkusuzdu. 1938 yılın Ağustos ayının bir gününde Helena kentini terketti ve Delta’dan gelen bir gösteri teklifini değerlendirmeden önce Robinsonville’deki dosyalarını görmek istedi. Kasabadaki Three Forks denen küçük bir yerde bir gösteri düzenlemişti. İşte burası, Robert’ın son gösterisini sunduğu yerdi ve burada bulunduğu ilk iki hafta içinde evli bir kadınla tanışmıştı. O günlerde bir müzisyen olmak tehlikeli bir iş sayılabilirdi. Eğer daha iyi çalıyorsanız, kadınlar gözlerinizi başka bir kadına diktiğinizde, erkekler ise kendi kadınları sizi severse nefret edilen biri olurdunuz. Böyle bir ortamda büyük bir müzisyen dikkatli olmalıydı; Özellikle hangi kadınla arkadaşlık yaptığının farkında değilse! Ve o günlerde Robert’ın kadınlara olan düşkünlüğünü bilmeyen yok gibiydi. Robert Johnson ve Honeyboy Edwards bir iki haftalığına Cumartesi geceleri kasabanın dışındaki küçük bir kulüp olan Three Forks’ta çalıyordu. Robert, kulüp sahibinin karısıyla arkadaşlık etmeye başlamıştı. Aslında bu kadın, Pazartesi günleri özellikle Robert Johnson’ı görmeye geliyordu.

13 Ağustos 1938 Cumartesi gecesi Sonny Boy Williamson’ın da katıldığı bir gösteri vardı. Sonny Boy o günlerde oldukça popüler bir isimdi. Honeyboy ise gece 10.30 olmasına rağmen henüz gelmemişti. Robert ve Sonny Boy bütün geceyi birlikte tamamladılar. Tüm ifadelere göre Robert, kulüpte sık sık gördüğü bu kadına dikkatlice bakıyor ve onu süzüyordu. Fakat büyük bir olasılıkla bu kadının kulüp sahibinin karısı olduğunu bilmiyor, bilse bile onun için pek farketmiyordu. Bu arada kendisinden daha yaşlı ve kuşkusuz daha akıllı olan Sonny Boy gecenin gelişmelerini dikkatlice izliyordu. Robert’ın genç kadına olan ilgisini ve kulüpteki bazı dinleyicileri arasında artan gerginliği farketmişti. Bunun muhtemel bir tehlike olduğunun da bilincindeydi. Kendisini çıkacak olaylara karşı hazır hissediyordu. Müziğe ara verdikleri bir esnada Robert ve Sonny boy birlikte otuurlarken ağzı açılmış ve yanyana kadar boşalmış bir şişeden içki getiriliyordu. Robert içkiden yuum almak üzereyken Sonny Boy, Robert’ın eline hızla vuruyor ve şişeyi yerde kırıyordu. Ardından da “Dostum, asla açılmış bir şişeden verilen bir içki şişesine bir daha dokunmaya kalkma” şeklinde tepki gösteriyordu. Olan olmuştu. Johnson’a ikinci bir ağzı açık içki şişesi getirildiğinde Sonny’nin yapabileceği tek şey hareketsiz durmak, izlemek ve ümit etmekti. Robert’ın gitarını tekrar eline almasıyla doğru dürüst şarkı söylemediğini farketmesi arasında zaman geçmiyordu. Bunu farkeden Sonny kendi vokali ve armonikasıyla boşluğu doldurmayı deniyor ancak, Robert şarkının ortasında duruveriyor ve dışarı çıkıyordu. Gece sona ermeden iyice hastalanıyor ve zehirlenme belirtileri gösteriyordu; bilincini kaybetmişti... Görünüşe göre kulübün sahibinin istediğini yaptığı ve Robert’ın viskisine zehir koyduğu anlaşılıyordu.

Fakat Robert’ın gençliği ve kuvvetli bünyesi zehirlenmeye karşı direnebiliyor, ancak 16 Ağustos sabahında ölüyordu. Carnegie Hall’de büyük bir izleyici kitlesinin önünde konser verme şansına az bir zaman kala bir başkasının kadınına gösterdiği aşırı ilgi onun sonunu hazırlamıştı. Johnson’ın parçalarının bir bütün olarak 1950’lerin modern elektrikli Chicago Blues’u yine aynı dönemin rock and roll’u ve 1970 ile 1980’lerin rock’ı üzerindeki en önemli yegane etki olduğunu anlamak çok zor değildir. Johnson kendisini ustalarının etkisinden kurtarmak istiyor, ancak bunu hiçbir zaman başaramıyordu. Sonuç ne olursa olsun, kendi duyarlılığı ve gençliği ile bütünleşen, değişikliğe olan ilgisi onu istekli, vesveseli ve sonuç olarak da çoğunlukla ciddi ve çabuk olgunlaşmış biri yapıyordu. Olağanüstü blues’u sadece keskin duygularla değil aynı zamanda tatminsizlik temalarıyla da doludur. Tipik gençlik enerjisini şarkılarında bulmak rahatlıkla mümkündür. O müzikteki sınırlamaların ve zamansızlığın kurbanı bir sanatçıydı ve büyük bir olasılıkla da müziğini yaratırken ya da icra ederken bu sınırlamaları çok aşmıştı. Müziği ile başbaşa kaldığında, şarkıları ile bütünleşmesi o kadar yüksek derecedeydi ki; ateşli çığlıkları şarkılarındaki temaları evrensel bir anlama kavuşmuştur. Johnson’ın şarkı sözlerinde kimileri kastettiğini dikkate almaksızın sözü edilen herhangi bir durumun kendi gerçekçiliğini hissetmemek mümkün değildi. Robert Johnson’ın bunu hissettiği ve bildiği doğrudur, fakat şarkı sözlerinden bunları anlamadığını çıkartabiliriz. Müziğe olan yaklaşımı tamamen sezgi ve yeteneklerinin sonucuydu. O, belki de yaşamın sonuna kadar sosyal ve cinsel arzuları kısıtlanan basit bir köylü çocuğuydu. Robert Johnson’ın şarkılarında geçen konular içinde yolculuk, şeytan, kadınlar ilk sırayı alırken, mistik sanatlar, işsizlik ve mizah ise ikinci derecede önemli konular arasında geliyordu. Bugün Robert Johnson’ın müziğini dinleyen birisi, ölümünden sonra çok etkilediği elektrikli, blues ve rock’n’roll devrinde yaşamış olsaydı, müziğinin ne yönde gelişeceği konusunda çeşitli görüşler ileri sürülebilir. Ancak kesin olan bir şey varsa o da Robert Johnson’ın yarım asırdan fazla bir süre önce San Antonio’daki bir otel odasında yaptığı kayıtların Amerika’nın –ve dünyanın- müzik tarihinde sarsılmaz yerini almış olduğuydu. Robert Johnson’ı anlamak için sanırım müziğini dinlemek ve hakkında bilinen kıt bilgileri öğrenmek bile yeterli olmayabilir. Hakkında bilinenler öylesine az ki, blues otorite ve yazarlarından biri olan Peter Guralnick’in yıllar süren emeğinin ürünü sadece “78” sayfalık bir kitabı doldurabilir... 1988 yılının bir Guitar Player dergisinde geçen söyleşinin bir kısmını ilgili gördüğü için almadan edemedim. Soru: Yıllardır Robert Johnson hakkında bir biyografi ve üç plaklık bir set duyuyoruz. Ne zaman göreceğiz bunları? Yanıt: Aslında bu büyük blues gitarcısı hakkındaki bu iki proje tamamlanmış gibi. Robert Johnson’ın yaşamını 40 yıldır araştırmayı sürdüren çok saygın bir blues ve folk araştırmacısı olan Mac McCormick, “Biography Of A Phantom” adını vereceği çalışması için müsveddelerini tamamlamış durumda. Ancak Johnson’ın yaşamı ve ölümü hakkında kesin bilgileri sağlamak için, kitapta adı geçen bazı kişiler yaşadığı sürece kitabın basımını erteleme sözü verdi. Sözgelişi McCormick, karısına sarkıntılık ettiği için Robert Johnson’ı bıçaklayan katilin izini sürdü. Ayrıca kitapta basılacak olan Johnson’ın fotoğraflarını da buldu. Mack’e göre, kendisi “insanların hâlâ aralarında kouştuğu fakat yaşadıkları sürece kullanılmayacağına dair söz verdiğim utanç verici bir aile sırrını da keşfetmiş. Johnson’ın olağandışı yaşamının derinliklerine kadar gidiyormuş.” 70’lerin başında başka bir blues araştırmacısı Steve LaVere, McCormick’in daha önce söyleştiği akrabalardan birini bulmuş ve bu kadın LaVere’e çok özel bilgiler ve fotoğraflar vermişti. Bu arada CBS Records, Robernt Johnson’ın bilinen tüm yapıtlarının bulunduğu “Robert Johnson/King Of TheDelta Blues Singers, Vol.1 ve Vol.2” plaklarındaki 29 parçanın yeniden master bantlarını çıkartmakla meşguldü. 1960’ların başlarında bu iki albümü çıkartan Frank Briggs’e göre, LaVere CBS’e elindeki malzeme ve fotoğraflarla gelmiş ve Johnson’ın bulunmayan parçalarını kullanarak üç plaklık, bir set çıkarmak için şirketi ikna etmişti. Briggs, şirketin plaklardaki sesin kalitesini kolaylıkla arttırabileceklerini ve piyasaya çıkış tarihinin 1974 olarak saptadığını söylemektedir. Ancak McCormick bunun kokusunu aldığında, plak üzerinde verilecek çok özel bilgilerin ve fotoğrafların yayınlanmalarını durdurmak için dava açtı ve CBS projenin tümünü rafa kaldırdı. Fotoğraflar, McCormick’e göre Johnson’ın varislerine iade edildi ve iddiasına göre de, artık bu malzemeler üzerine kendisinin bile hiçbir hakkı bulunmamakta. McCormick şöyle diyor: “Oldukça iyi para ödediğim ve açığa vurmayacağıma yemin ettiğim bilgileri plaklarının üzerinde kullanmak istediler. Ben de korumak istedim. Şüphesiz CBS istediği albümü yayınlayabilir. Fakat bu albümde yer alan ne varsa zaten plak olarak her yerde bulunabilir. Henüz basılmamış tek bir parça var ve Johnson’ın bunu mühendislerin eğlenmesi için oldukça açık saçık sözlerle yaptığını biliyorum. Çok özel basılmış ve dağıtılmış fakat master bantı yapılmış. Ama sanırım nerede olduğunu biliyorum.”
#1 - Mart 20 2008, 17:28:35
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.