O YALNIZ
O kadar ki, o yalnız
Ona ilk rastladığım bir şeydir aklım
Bir el sürer mavisini uzağa
Uzaktan daha uzağa. Ardından
Yetişir sayısızlığım.
Kuzeyde, ince bir kar dağıtımında
Çocukların oyun oynamadığı yerlerde
Bulunmaya hazır ve
Eski çağlara ait bir parayım.
Aksam, soyulmuş gün ışıkları
Bölüşülmüş insan yüzü gar
Sayısız beni toplar bakışlarım
Dört güneşten biri o. Kendimi tarif edemem
Güneşler ıslak, soluğum kalın.
ÖLÜ BİR DENİZ YILDIZI
Ey sonbahar! ey düşsel yolculuk! seni
Dolaştım yaz sıcaklarında, bekledim
Duydum ki benim değildi artık, doğanın
Kalbiydi uçurumlar toplamı kalbim.
De bana, anlat bana, öyleyse neden hatırlıyorum onu
O fırtına kuşunu gölgesini yere düşüren
Gittiydi geldiği yere, uzaklığına
Döner mi bir daha dönmez mi bilmem
Yüklenip yittiydi gözden onca çırpınışları
Ne sevinç bıraktıydı içimde, ne keder, ne acı
Bir sen kalmıştın sen, ey sonbahar ilimi, dörtnala gelen
Bir atın kalkışı gibi kalkıp da gözlerimden.
Parlar ki şimdi arasıra geceleri
Diplerde, derinlerde, yalnızlığımda
Ölü bir deniz yıldızıdır mutluluk
O nedensiz mutluluk, olsa da olur olmasa da.
TANGOLAR KENDİSİYMİŞ
Tangolar kendisiymiş, kim kime ne deseymiş
Her yer tanrı gibiymiş, bir sonsuz pistmiş.
Denirmiş
Çalmış o kemanları ki parmakları kalmış
Bakmış da yıllarca sanki günlerin hiç değişmeyen huyuna
Örneğin ilk yaz buz rengi bir alanmış
Basıp üstüne geçmiş, pespembe topukları kalmış
Geçmiş mi yalnız, hayır, tatmış da o kalabalıkları
Her şey öyle tamammış ki bir anlaşılması kalmış
Biri mi tanıştırmış onu ne kendi düşüyle
Öyle ki, kendisi gitmiş, düşüyle başbaşa kalmış.
Her şey uzunca bir yolculukmuş ve anlatılmış
Belki bir çay molasında. Belki
Gözleri takılmış da kırık bir kayığa
Sazların arasında
Birinden birini pek anlamamış
Boyası dökülmüş bir kayık olmuş bütün anlatılanlar
Ne çıkarmış
Bırakmış kayığını son durakta
Kente karışmış
Düşünü unutmuş bu kez de kendisi kalmış.
Tangolar kendisiymiş, kim kime ne deseymiş
İlkyaz mı? Bir beyaz ceketle bir mavi kravatmış
Dökülen belleğinden daha sonra da
Ve batan gözkapaklarına
Bir bahçe kapısında üvez kurusu
Mor, sarı, bir sürü ufacık cammış
Tangoyu bırakmış kemanlarına dalmış
Üzülmüş bir denizmiş, çok sessiz bir denizmiş de
Sanki en küçüğünden bir balık kalmış
Geçmiş de yaşamın en saydamına çoktan
Oralardan
Denirmiş, bu şiirler öylesi bir haber salmış.
KONYAK
Bugün pazar eve kırmızılar taşıyorum
Amcamı arıyorum duvara bakıyor amcam
Duvarda ne var, ben de bakıyorum
Komşuları çağırıyorum onlar da bakıyor
Çağırsam önüne gelen duvara bakacak.
Sanki hiç birimiz duvar görmedik
En sevimli cinayetleri işliyorum
Çiviler çakıyorum, bir sivrilik uyumunda çiviler
Kutular, evler, gömlekler asıyorum üstüne
Asıyorum, asıyorum, asıyorum
Aşkın, amcamın, mavinin önünde.
Duvara bakıyorum duvarı çoğaltıyorum böylece
O da bana bakıyor, ben de ne var
Su götürmez bir gürültüyle
Gelin olmuş bir kadın tuhaflığıyla
Size anlatamam güneşi durdurarak.
Bu kaç kapılı bir konyak?
YILAN
Her şey biraz öyledir: açtık ve solduk
Yapraklarımızın yontulmamış topaz renginde
Çocukla gülün, gülle geçmişin
Karışık tenimizde sesi
Koyu kırmızı sesi
Her şey biraz öyledir: açtık ve solduk.
Belki sonra unuttuk, mevsimler de değiştirmedi yılanı
Yılan değişse bile
Durdu bir helezon gibi gömleği
Sırtı yontulmamış topaz renginde.
Dalgınız şimdi
İçinde yağmurlar yağmurlar...