Alternatifim Cafe

Müzik => Klasik Müzik => Konuyu başlatan: Diyez - Şubat 05 2009, 03:32:42

Başlık: Opera Sanatı ve Türkler
Gönderen: Diyez - Şubat 05 2009, 03:32:42
Ülkemizde operanın tarihi sanıldığın aksine oldukça eskidir. Bu konuda Türk tiyatrosu üzerine araştırmalarıyla tanınan Refik Ahmet Sevengil'in yazdığı bir yazıyı sunuyoruz. Birleşik Amerika Büyükelçiliği Haberler Merkezi'nin çıkardığı ve sanat-kültür ağırlıklı bir dergi olan Son Çağ dergisinin Haziran 1962 sayısında yer alan yazı, kuşkusuz bu konuda yazılmış yazılardan sadece biri.

Opera Sanatı ve Türkler

Opera san'atı, bilindiği gibi, onyedinci yüzyılda İtalya'da gelişip ortaya çıkmıştır; Türklerin bu güzel san'at dalına karşı ilgi göstermeleri aynı yüzyıl içinde başlar. O sırada padişah Dördüncü Mehmed, küçük şehzadelerini sünnet ettirmek, kızı Hatice Sultan'ı ikinci vezir Mustafa Paşa ile evlendirmek için büyük bir düğün düzenlemişti. Bu, bir genel şenlikti; günlerce sürecek olan genel eğlenceler arasında bir de opera gösterilmesi düşünüldü; Sadr-ı âzam Köprülü Fâzıl Ahmet Paşa Venedik'ten bir opera takımı getirtmek için teşebbüse geçti; düğünün yapılacağı tarih yaklaşmıştı, Venedik'ten gelecek opera takımı o zamanki taşıtlara göre bu süre içinde gelemezdi, teşebbüs bu yüzden başarıya ulaşamadı. Bunu o sırada Türkiye'deki Fransa elçisi olan Marquie de Nointel'den öğreniyoruz.
Ondokuzuncu yüzyılın ilk yarısında Türkiye'nin gözleri Batıya çevrilmişti; bu çağ, Batı ülkelerindeki yeni ve iyi nizamların alınması, yurt kapılarının yabancılara ardına kadar açılması yolunda kararlar ve teşebbüslerle doludur. 1838 yılında İkinci Mahmud'un padişahlığı sırasında Geatano Mele adında bir İtalyanın devletten izin alarak Beyoğlu'nda bir tiyatro binası yaptırdığını ünlü oryantalist Cleman Huart büyük Fransız Ansiklopedisine yazdığı Türkiye maddesinde yenilik hareketleri arasında söylüyor.
İkinci Mahmud 1839 yılında ölünce yerine oğlu genç Abdülmecid padişah olmuştu; Türkiye'de her alanda Batı düzenlerinin uygulanması, insan haklarının tanınması için Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanan fermanı Abdülmecid kabul etmiş, bu suretle "Islâhât Programı" yerlilere ve yabancılara bildirilmişti. Batının musikili ve musikisiz sahne san'atı bu hava içinde İstanbul'da kendisine oldukça büyük bir pazar bulmuştur. Fransız ve İtalyan sahne san'atçıları Türkiye'ye kolayca gelmişler, Beyoğlu tiyatrolarında 1840 yılından başlayarak uzun yıllar tiyatro ve opera temsilleri vermişlerdir. Padişah, devlet adamları ve aydın Türkler bu oyunları seyrediyorlardı. Bu arada opera zevkinin Türk halkı arasında yayılması için girişilen iki faydalı teşebbüs vardır: Türkçe gazeteler, oynanan opera eserlerinin konularını oldukça uzun özetler halinde yayınlıyorlardı. Öte yandan tiyatro yöneticileri de opera özetlerini küçük broşürler halinde taşbasması-litografya usulü ile bastırıp tiyatro gişesinde satıyorlardı.
Genç padişah Abdülmecid her türlü yeni ve ileri hareketi destekliyordu; 1845 yılında Boğaziçi kıyılarındaki Çırağan Sarayı'nda tiyatro oynatıp seyrettiğini, saray masraflarının yazıldığı defterden öğreniyoruz.

Batı musikisi Osmanlı padişahlarının sarayına İkinci Mahmud'un padişahlığı sıralarında 1826 yılında girmiştir; tanınmış opera bestecisi Geatano Donizetti'in kardeşi Giuseppe Donizetti 1828 yılında İstanbul'a getirtilerek Saray Bandosu şefliğine atanmıştı. Batı ülkelerinden başka musikiciler de getirtilmiş, Abdülmecid'in padişahlığı sıralarında sarayda Türk gençlerinden koro ve orkestra kurulmuştu. Bu, bir yandan Türkiye'de ciddi musikiyi yerleştirmek ve yaymak için yapılmış önemli bir çalışmadır; öte yandan da Türk gençlerinin opera oynamaları için bir hazırlıktı. 1848 yılında konserler vermek için İstanbul'a gelen Belçikalı keman san'atçısı ve besteci Vieutemps, Padişah Abdülmecid'in huzurunda da konser vermişti; hükümdar kendisinden Türk Sarayı'ndaki musiki çalışmalarını görüp izlemesini istemiştir. Vieutemps o sırada İstanbul sarayında bir konservatuar kurulmuş olduğunu, Türk gençlerinin burada enstrüman, şan ve bale dersleri aldıklarını, opera eserleri oynadıklarını hâtıralarında anlatıyor. Türk gençleri 1848 yılında Vieutemps'ın karşısında Bellini'nin Somnambula operasından bir perdeyi oynamışlardır.
Görülüyor ki Türkiye'de Türk gençlerinin opera oynamaya başlamalarının tarihi yüzyıldan uzun bir geçmişe dayanıyor.
Yenilikçi Padişah Abdülmecid'in bu güzel san'at dalına karşı gösterdiği ilgi oldukça iyi sonuçlar vermeğe başladığı sırada Abdülmecid öldü ve yerine kardeşi Abdülaziz padişah oldu (1861). Bu padişah, eski zevke fazlaca bağlı idi, sarayda daha çok eski eğlencelere yer verdi; bu arada Türk gençlerinin opera oynama yolundaki çalışmaları hızını kaybetti, bir süre sonra da durdu. Bu, san'at yolundaki gelişmeyi ve Türk operasının kuruluşunu yüzyıl geciktirmiştir. Türk gençlerinin saraydaki opera çalışmaları durmuş, fakat saray dışında Beyoğlu tiyatrolarında yabancı san'atçıların verdikleri opera temsilleri gerek Abdülaziz'in, gerek kendisinden sonra padişah olan Beşinci Murad ve İkinci Adülhamid'in padişahlıkları sırasında devam etmiştir. Böylece Türk aydınları uzun yıllar opera seyretmek fırsatını bulmuşlar ve bu güzel san'at dalına karşı büyük bir ilgi göstermişlerdir.

Refik Ahmet Sevengil

Türk tiyatrosu ve halk şairleri üzerine araştırmalarıyla ünlü yazar 1903 Bingazi doğumlu. İstanbul Amerikan Kız Koleji ve Alman Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yapan Sevengil, 1943 ve 1946 yıllarında iki dönem Tokat milletvekilliği yaptı. 1950 yılında Basın Yayın Genel Müdürlüğü Radyo Dairesi müdürlüğü görevini üstlenen Sevengil, 1968-70 yılları arasında TRT Genel Müdürlüğü danışmanlığı yaptı. Çeşitli gazete ve dergilere makaleler yazdı ve Vakit gazetesinin yazı işleri müdürlüğü görevini sürdürdü. Edebiyat ve tarih dünyamızda izler bırakan Sevengil 1970 yılında Ankara'da öldü. Eserleri arasında Eski Şiirimizin Ustaları (1964),  Yüz Boyunca Halk Şairleri (1967), İstanbul Nasıl Eğleniyordu (1927), Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu (1934, 2 cilt), Türk Tiyatrosu Tarihi (1959-68, 5 cilt), Çıplaklar (1936), Perdenin Arkası (1941) sayılabilir.