Alternatifim Cafe

Türk Devlet ve Siyaset Adamları

Discussion started on Tarih

Kemal Reis
Büyük Türk denizcilerinden. Asıl adı Ahmed Kemâleddîn olup, 1451 yılında Karaman, Ağrıboz veya Gelibolu’da doğduğu rivâyet edilmektedir. Babası Karaman’da Ali adındaki bir Türktür. Meşhur Pîrî Reis’in kardeşi Hacı Mehmed’in oğludur. Kemâl Reis denizlerde yetişmiş, ünü bütün Avrupa’ya duyulmuş kahraman bir kumandandır. Gençliğinde Eğriboz sancakbeyinin küçük filosunun komutanlığı ile ve emrindeki diğer gemilerle Endülüs’e kadar seferler yapmıştı. Kendi başına İspanya’daki Müslümanların imdâdına koşmuş, buradaki Endülüs Devletinin ortadan kalkmasına kadar elinden gelen yardımı esirgememiştir.

Akdeniz’deki gayret ve çalışmaları, Müslümanlara her zaman yardıma koşması, Osmanlı Sultanı İkinci Bâyezîd Hanın onu İstanbul’a çağırmasına sebep oldu. Sultan İkinci Bâyezîd Han onu devlet hizmetine çağırınca Kemâl Reis, 1494-1495 (H.900) yılında geldi ve donanmaya katıldı. Sultan İkinci Bâyezîd Han, Mekke ve Medîne vakıf eşyâlarını götüren gemilere Rodos şövalyelerinin verdiği zarara Kemâl Reis’in mâni olacağına inanıyordu. Dînine bağlı, mukaddes beldeye hizmet etmeyi her şeyden üstün tutan sultan için, bu vakıf mallarının yerine ulaştırılması çok önemliydi. Devlet hizmetine girdiği seneden îtibâren donanmada düzeltme ve yenilikler yapan Kemâl Reis, 1497 yılında Mekke ve Medîne’ye gönderilen vakıf mallarını götüren donanmanın başına getirildi. Kemâl Reis, gidiş ve dönüşte Venediklilerle yaptığı iki savaşı da kazandı. Gemilere koyduğu o zamana kadar görülmeyen uzun menzilli toplardan istifâde etti.

Sultan İkinci Bâyezîd Han, Venediklilere karşı Gelibolu’da hazırlattığı donanma işini Kemâl Reis’e vermişti. Kemâl Reis, 1499-1502 yılları arasında Venedik'le yapılan savaşlarda, donanmanın bir filosuna kumanda etti ve zaferlerin kazanılmasında büyük hizmetleri görüldü.

1405-1505’te (H. 910) Rodos’a büyük bir akın düzenleyen Kemâl Reis, aynı yıl İspanya’daki Benî Ahmer Devletinin 1493’te yıkılmasından sonra Müslümanlara ve Yahûdîlere akıl almaz işkence ve zulümlerde bulunan İspanyollardan kurtarabildiklerini İstanbul’a getirdi.

Rodos şövalyelerinin Güney Anadolu limanlarına yaptıkları baskının öcünü almak için, 1511 yılının başlarında sefere çıkan Kemâl Reis’in gemisi fırtınada batmış, kendisi de boğulmuştur. Zaferleri, yaptığı hizmetleri ile Türk denizciliğinin şöhretli kumandanlarından olan Kemâl Reis, on yedi yıl Osmanlı Devletine hizmette bulundu.
#151 - Eylül 23 2008, 02:24:38
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Kılıç Ali Paşa
Büyük Türk denizcisi ve Osmanlı kaptan-ı deryâlarından. 1500 yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir. Anadolu’dan alınarak Turgut ve Piyâle Paşalarla berâber büyük Osmanlı amirali Barbaros Hayreddin Paşanın yanında yetiştirildi. Asıl adı Uluç Ali’dir.

Osmanlı Sultanı Kânûnî Sultan Süleyman Han (1520-1566) devrinde Barbaros Hayreddin, Turgut ve Piyâle Paşaların bulundukları deniz muhârebelerine katıldı. Gösterdiği yararlıklar üzerine 1550’de, Sisam Adası mâlikâne olarak kendisine verildi. 1565’te İskenderiye Beylerbeyliğine tâyin olundu. Mısır donanmasıyla Malta Seferine katıldı. Turgut Reisin bu muhârebede şehid düşmesi üzerine Trablusgarb Beylerbeyi oldu. 1568’de Barbaroszâde Hasan Paşanın yerine Cezâyir Beylerbeyliğine tâyin edildi. 1570’de Papanın teşvikiyle meydana getirilen Haçlı donanmasına karşı İnebahtı Deniz Savaşına katıldı. 7 Ekim 1571'deki bu fâciadan kurtulunca, İkinci Sultan Selim Han (1566-1574), onu kaptan-ı deryâlığa getirdi. İstanbul tersânelerinde yeni bir donanma yaptırarak, 1572’de Akdeniz, 1573’te İtalya, 1574’te Tunus Seferlerine çıktı. Bu seferler netîcesinde Akdeniz’de Osmanlı hâkimiyeti pekiştirilerek, İspanyolların elinden Tunus’u aldı. 26 Temmuz 1574’te Fas Kalesini yaptırdı. 1584’te Kırım Seferine katıldı. 1585’te Sûriye ve Lübnan’daki Derezî (Dürzî) âsilerinin yola getirilmesi için donanmasının başında İskenderiye’ye gitti. 21 Haziran 1587 târihinde İstanbul’da vefât etti. Tophâne’de Mîmar Sinan’a yaptırdığı câminin yanındaki türbesine defnedildi.

Osmanlı Devletinin en kuvvetli devri olan 16. yüzyılda yetişen büyük denizcilerden olan Kılıç (Uluç) Ali Paşa, Akdeniz’de Osmanlı bayrağını dalgalandırırken, Hıristiyan devlet korsanlarının tavizsiz tâkipçisiydi. Adı Avrupa kaynaklarına “Occhiali” olarak geçmiştir. Kânûnî Sultan Süleymân, İkinci Selim ve Üçüncü Murâd zamanlarında Osmanlı Devletine hizmet edip, şanlı Türk zaferlerinin kazanılmasında emeği geçen kumandanlardandır. 16 yıl süren kaptan-ı deryâlık zamânında büyük harp gemilerinin inşâsına ehemmiyet verdi. 1586’da Yeni Saray’da pâdişâh için bir hamam, Boğaziçi kıyılarında iki câmi yaptırdı. Hanımı Selîme Hâtun da Fındıklı’da (Salıpazarı ile Kabataş arasında bir semt) bir mescit yaptırdı. Her ikisi de muhtaçların ihtiyaçlarını giderir, binlerce kimseye muntazam bir şekilde aylık verirlerdi.
#152 - Eylül 23 2008, 02:26:06
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Koca Mustafa Paşa
Osmanlı devlet adamlarından. Babasının adı Abdüssamed’dir. Fâtih Sultan Mehmed Han (1451-1481) devrinde saraya alınarak, Enderun’da eğitim ve öğretim gördü. 1481’de Hazinedârbaşı, 1482’de Kapıcılar Kethüdası olup, 1489-1492 tarihleri arasında Kapıcıbaşılık yaptı. 1490’da Roma’ya gönderilip, Sultan İkinci Bâyezîd Han (1481-1512) tarafından kardeşi Cem Sultan’a gönderilen nâme ve hediyeleri götürdü. 1495’te Avlonya, 1497’de Gelibolu Sancakbeyi oldu. 1498’de Rumeli Beylerbeyliğine tâyin olundu.

Koca Mustafa Paşa, Rumeli Beylerbeyi olarak, Sultan İkinci Bâyezîd Han devrinde, Osmanlı-Venedik Harbinde, 1499 İnebahtı Seferinde, burasının karadan kuşatılmasına memur edildi. Ağustos 1499’da İnebahtı Kalesinin anahtarlarını teslim aldı. 1501’de vezir oldu. İkinci vezirken, 1511’de Vezîr-i âzam tâyin edildi. Sultan İkinci Bâyezîd Handan sonra Yavuz Sultan Selim Han da onu Vezîr-i âzamlıkta bıraktı. Fakat Yavuz Sultan Selim Hanın saltanatının ilk yıllarında olan Şehzâdeler Meselesi hâdiselerine adı karışınca, 1512 yılında Bursa’da öldürüldü. Koca Mustafa Paşanın kabri Pınarbaşı’nda Bursa Mevlevîhanesi karşısındadır. İstanbul’da “Koca Mustafa Paşa” semtinde kendi adıyla anılan câmi, imâret, medrese, mektep ve tekkeden meydana gelen bir külliye, Eyüp’te câmi, Rumeli’nde Yenice-i Karasu’da imâret, Nevrekop’da câmi ve mektep yaptırmıştır.
#153 - Eylül 23 2008, 02:26:28
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Koca Ragıp Mehmed Paşa
On sekizinci yüzyıl Osmanlı sadrâzamı. Edip ve diplomat. 1699’da İstanbul’da doğdu. Babası Defterhâne kâtiplerinden Şevki Mustafa Efendidir. Âilesi tarafından tahsil ve terbiyesine ihtimam (özen) gösterilerek, iyi bir eğitim ve öğretim gördü.

Defterhâne kaleminde göreve başladı.Keskin zekâsı ve kâbiliyeti sâyesinde kendini yetiştiren Râgıb Mehmed Efendi, kısa zamanda şöhret kazandı. İran’da yeni fethedilen toprakların tahriri için 1724’te revan Vâlisi Ârifî Paşanın Mektupçuluğuna tayin edildi. 1724’ten 1733 târihine kadar, Tebriz Seraskeri Köprülüzâde Abdullah Paşanın maiyetinde Ordu-yı Hümâyûn Riyâsetî, Tebriz Defter Emâneti vekilliği, Revan Defterdârlığı, Hemedan riyâset Vakâleti, Bağdâd Defterdarlığı, İran-Safevî Şahı Nadir ile yapılan müzakerelerde Osmanlı Temsilcisi gibi vazifelerde bulundu.

1733’te İstanbul’a çağrılarak mâliye tezkireciliğine tâyin edildi. 1736’da önce Erzurum Seraskerinin maiyetinde Ordu Defterdarı ve Reisülküttablığı Vekilliğine, sonra da İran meselesinin iç yüzünü bildiğinden Nadir Şahın İstanbul’a gönderdiği elçilerle yapılan müzâkerelere katılarak, Cizye Muhâsebeciliği ile vazifelendirildi. 1737’de Sadrâzam Mektupçuluğuna tayin edildi. Avusturya-Rusya temsilcileri ile görüşme yapan heyette vazife aldı. 1739’da Belgrad Seferi ve Antlaşmasında hizmetleri oldu. Doğu ve Batı devletleri ile yapılan müzâkerelerde gösterdiği muvaffakiyet üzerine 1741’de Reisülküttab tâyin edildi. Bugünkü Dışişleri Bakanlığı mâhiyetinde olan Reisülküttablıkta üç yıl başkanlık yapan Koca Râgıb Paşa, 1744’te vezirlik pâyesiyle Mısır Vâliliğine getirildi. Mısır Vâliliği ardından 1748’de Kubbe Vezirliği ve Nişancılık ile İstanbul’a çağrılıp Aydın Muhassıllığı verildi. 11 Aralık 1756’da Vezir-i âzam tayin edilinceye kadar; Sayda, Rakka ve Halep vâliliklerinde bulundu.

Koca Râgıb Mehmed Paşa, Osmanlı Sultanlarından Üçüncü Osman Han (1754-1757) ve Üçüncü Mustafa Han (1757-1773) devirlerinde altı yıl Vezîr-i âzamlık yaptı. 1758’de Sultan Mustafa Hanın kızkardeşi Sâliha Sultan ile evlenen Paşa, Osmanlı Sarayına damat oldu. Vezîr-i âzamlığı sırasında Sakarya-İzmit Kanalı projesi, harb gemileri ve Laleli Câmi inşâsı, yeni top dökümü ve orduda ıslahatlar yapıldı. Mâliyeyi ıslah etti. Bu devirde Avrupa siyâsî hâdiseler ile çalkalanırken Osmanlı Devletini bunlardan uzak tuttu. Fransa ile İsveç’in müttefiki Prusya’nın Avusturya ve Rusya’ya karşı ittifak teklifi, Osmanlı Devletinin durumu dikkate alınarak oyalandı. Avrupa devletleri arasında (1756-1763) tarihleri arasında devam eden Yedi Sene Harbinde Osmanlı Devletini savaşın dışında tuttu. Vefâtından sonra Osmanlı Devleti Rusya dâhil diğer Avrupa devletleriyle harp içine girdi.

8 Nisan 1763’te vefat eden Koca Râgıb Mehmed Paşanın kabri İstanbul Laleli’de yaptırdığı kütüphanesinin bahçesindeki türbededir. Koca Râgıb Mehmed Paşa; idârî ve devlet işlerinde sabırlı, temkinli ve çok dikkatli idi. İleri görüşlü olup, işlerini tam yapar ve herkese iyi muamele ederdi. Dünyâ siyâsetinin çok karışık bir devrinde vazife almasına rağmen, uzun zaman vezîr-i âzamlık vazifesinde kalması, kendini pâdişâhlara, devlet adamlarına ve ahâliye sevdirmesi iyi bir idâreci olduğunu gösterir. Olgun, zekî, ilim, fazilet ve siyâset sâhibi idi. İyi bir tahsil gördüğünden ilmi çok olup, şâirliği ve edipliği de vardı. Nedim ve Şeyh Galip’ten sonra 18. asrın en önemli şâiridir. Şiirleri sağlam ve âhenkli bir nazma, ağır başlı seçkin ve açık bir söyleyişe, insanı düşünce yoluyla saran hikmetli bir muhtevâ özelliğine sâhiptirler. Şiirlerinin toplandığı Dîvân; diplomasi, siyâsî ve sosyal mevzuları ihtivâ eden Münşeat ve Tahkik ve Tevfîk; Arapça Sefinetü’r-Râgıb ile Arapça, Farsça ve Türkçe üç dilde birçok manzum ve nesir yazılarını ihtivâ eden Mecmûa adlı eserleri vardır. Bunlarda Tahkik ve Tifik devrindeki Osmanlı-İran münasebetlerini anlatan târihî değeri olan bir eserdir.

Şiirlerinden bir örnek:

Dil-hastelerün bilmedi sıhhat neye derler
Dârû-yı ifâkatla inâyet neye derler

Ser-tâbe-kadem gül gibi ol gûş-i hakîkat
Bülbülden işit nâliş-i hasret neye derler

Hem sînesi pür-dâğ u hem âvâzesi muhrik
Neyden bilinir sûz-ı mahabbet neye derler

Açıklaması: Gönlü hasta aşıklar, sağlığın ne olduğunu ve iyileşme ilâcının ne olacağını bilmediler. Baştan ayağa kadar gül gibi gerçeğin kulağı ol da, hasret feryâdının ne olduğunu bülbülden işit. Yanıp yakılmanın ne olduğunu göğsü yaralarla delik delik olan ve yanık sesli neye bakarak anla.
#154 - Eylül 23 2008, 02:27:15
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Koca Sinan Paşa
On altıncı yüzyıl Osmanlı kumandan ve devlet adamlarından. Babasının adı Ali olup, İlbasanlı’dır. Rumeli’nden getirilerek Enderun’da yetiştirildi. Kânûnî Sultan Süleymân Han (1520-1566) devrinde Osmanlı saray hizmetine alınarak, Bîrûn’da Çaşnigîrbaşılıkla (sofracı) vazifelendirildi. Malatya, Kastamonu, Gazze, Nablus sancak beyliklerinin ardından Erzurum Beylerbeyi oldu. Halep Beylerbeyliğinden, 1565’te Mısır Beylerbeyliğine tâyin edildi.

Sinan Paşa, Mısır Beylerbeyiyken iki defa Yemen’e Serdarlık vazifesiyle gönderildi. 1568-1569 Yemen harekâtını başarıyla tamamlayarak, “Yemen Fâtihi” unvânını aldı. Mısır Beylerbeyliğinden 1572’de Kubbe Vezirliği ile Dîvân-ı Hümâyûna girdi. 1574’te Tunus Seferine serdâr tayin edildi. Bölgeden İspanyolları uzaklaştırarak Tunus ve Halkulvad’ı fethetti. Dîvân-ı hümâyûn’da üçüncü vezir iken, 1580’de Vezir-i âzam oldu. Sultan Üçüncü Murâd Han (1574-1595) devrinde üç, Sultan Üçüncü Mehmed Han (1595-1603) devrinde de iki kere Vezir-i âzamlık yapan Sinan Paşa, beşinci vezareti esnasında 3 Nisan 1596 tarihinde vefat etti. Kabri Divanyolu’ndaki Çorlulu Ali Paşa Medresesi yakınındaki türbesindedir.

Osmanlı Sultanlarından Kânûnî Sultan Süleymân Han devrinde sarayda, sancak beyliği ve eyâlet beylerbeyliğinde, Sultan İkinci Selim, Sultan Üçüncü Murâd ve Sultan Üçüncü Mehmed devirlerinde serdarlık, vezirlik ve vezîr-i âzamlık yapan Sinan Paşa, sabırlı ve mücâdeleciydi. Doğum yeri olan İlbasan’da mescid ve tekke, İstanbul Sedefçiler’de medrese ve sebil yanında birçok şehir ve kasabalarda yüz kadar câmi yaptırmıştır. Topkapı Sarayının Ahırkapı Feneri kenarındaki Kaleburun üzerine Sultan Üçüncü Murâd Han için köşk ve çok kıymetli bir çeşme yaptırmıştır. Sapanca Gölü ve Sakarya Nehri vâsıtasıyla Marmara ve Karadeniz’i birleştirmeye teşebbüs etti ise de, o zamanlardaki harpler sebebiyle bu işte muvaffak olunamadı.
#155 - Eylül 23 2008, 02:30:39
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Koca Yusuf Paşa
On sekizinci yüzyıl Osmanlı kumandan ve devlet adamı. Doğum yeri, târihi ve âilesi bilinmemektedir. “Koca” lakabıyla anılan Yûsuf Paşa, kölelikten yetiştirilmedir.

Kaptan-ı deryâ Cezayirli Gâzi Hasan Paşanın himâyesinde devlet kademesine girdi. Gâzi Hasan Paşanın Kapı Kethüdalığında bulundu. Sultan Birinci Abdülhamid Han (1774-1789) devrinde, vezirlikle Mora Muhassılı vazifesindeyken, 25 Ocak 1786’da Vezîr-i âzam oldu. Bu sırada Rusya, Osmanlı Devletinin yıkılması için Avusturya ile ittifak kurdu. İngiltere ve Prusya’da Rusya ile Avusturya’ya karşı cephe aldılar. Rusların Müslüman ahâli üzerinde ve Osmanlı ülkesindeki emellerini iyice bilen ve fırsat kollayan Yûsuf Paşa, Şeyhülislâm ve Sultan Birinci Abülhamid Hanın tasvibi ile 19 Ağustos 1787’de Rusya’ya harp îlân edilmesini sağladı. Avusturya da Rusya’nın safında yer aldı. Osmanlı-Rus-Avusturya muhârebelerinde Yûsuf Paşa, Serdâr-ı ekrem tayin edildi. Yeniçerilerin intizamsızlığına rağmen 20 Eylül 1788’de Avusturyalılara karşı Sebeş Muharebesi kazanıldı. Rusya cephesindeyken Sultan Üçüncü Selim Han tahta geçince, 7 Haziran 1789’da Vidin Seraskerliğine tayin edildi. 1790’da Bosna Vâliliğine getirildi. Bu vazifedeyken 1791’de tekrar Vezir-i âzamlıkla Rus cephesinde kumandayı ele alan Koca Yûsuf Paşa, ordunun intizamsız durumunu bildiğinden, antlaşma yolunu tercih etti. Rusya ile Yaş Antlaşması imzâlandı.

4 Mayıs 1792’de Trabzon Vâliliği ile Anapa Seraskerliğine tâyin edildi. Son vazifesi, Medîne Seraskerliği olup, burada vefât etti (1800).

Koca Yûsuf Paşa hamiyetli ve çalışkan bir kimseydi. Çalışkan ve halîm-selim bir şahsiyete sâhip olmasına rağmen, yerine ve zamanına göre iş yapar ve hareket ederdi. Rusların Müslümanlara karşı giriştiği mezalimler dolayısıyla bu ülkeye karşı büyük bir kin duyuyordu. Ancak katıldığı muharebelerde yeniçerilerin bozukluğunu gördüğünden, düşmanlara karşı niyetini bütünüyle gerçekleştiremedi.
#156 - Eylül 23 2008, 02:31:00
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Koçi Bey

Sultan Dördüncü Murâd ve kardeşi Sultan İbrâhim’e sunduğu risâleleri ile tanınan 17. yüzyıl Osmanlı devlet adamı. Asıl adı Mustafa olduğu söylenen Koçi Beyin doğum ve vefât tarihleri bilinmemektedir. Gençliğinde Rumeli’de Görice kasabasından devşirilerek Enderun Mektebine kabul edilen Koçi Bey, Sultan Birinci Ahmed (1603-1617)den sonra pâdişah olan Sultan Dördüncü Murâd (1623-1640) devrinde hasodaya alındı. Padişahın itimadını kazanarak musahibi oldu. Bu sıfatla Bağdat Seferine iştirak etti. Devlet idâresinde gördüğü yolsuzlukları rapor hâlinde pâdişaha arz etti (1631). Sultan Murâd’ın yerine geçen kardeşi Sultan İbrâhim’in de musâhip ve sırdaşı oldu. Ona da risâleler sundu (1640). Sultan İbrâhim’in son günlerinde veya hemen sonra emekliye ayrılarak Görice’ye gitti. Orada vefât edip, Plamet köyünde defnedildi.
#157 - Eylül 23 2008, 02:31:23
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Konur Alp
Osmanlı Devletinin kuruluşunda hizmeti geçen ilk Türk kumandanlarından. Konur; sarı, sarışın demektir.

Osman Gâzi, 1300 yılından îtibâren, Bizanslılara karşı gazâ mücâdelelerine girişince, yanında Akakoca, Samsa Çavuş, Aykut Alp ve Gâzi Abdurrahmân gibi silah arkadaşları ile Konur Alp de bulunuyordu. Orhan Bey ise, daha babasının sağlığında askerî idâreyi eline aldığından, Karadeniz’e doğru olan mıntıkanın zaptına Konur Alp’i gönderdi.

Konur Alp, Akyazı, Mudurnu ve sonradan kendi adı verilen Düzce taraflarındaki Konrapa’yı fethetti. Gâzi Abdurrahmân’la berâber Aydos’u aldı. Bursa’nın fethinde (1326) büyük kahramanlıklar gösterdi ve aynı yıl içinde vefât etti. Konur Alp’in vefâtından sonra, idâresindeki yerler birleştirilerek Şehzâde Murâd’ın emrine verildi.

Konur Alp’in kabrinin nerede olduğu kesin olarak bilinmemekte, fakat Düzce taraflarında olduğu tahmin edilmektedir. Söğüt’te türbe bahçesindeki kabir, makamdır. Asıl kabri değildir.
#158 - Eylül 23 2008, 02:31:43
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Köprülü Mehmed Paşa
On yedinci yüzyıl Osmanlı Sadrâzamlarından. Babasının adı Hüseyin olup, Arnavutluk’un Berat Sancağının Rudnik köyünde doğdu. Gençliğinde Osmanlı sarayında hizmete alındı. İyi bir tahsil ve terbiye görerek yetiştirildi. Köprülü lakabı, Amasya’ya bağlı Köprü kasabasından evlenip orada ikâmet etmesindendir.

Osmanlı Devletinde saray mutfağı olan Matbah-ı âmirede hizmete başladı. Osmanlı sultanlarından Dördüncü Mehmed Han (1623-1640) devrinde, Silâhdâr Hüsrev Paşanın maiyetine girdi. Enderun’da başladığı hizmette, Hüsrev Paşanın vezirliği sırasında Hazînedarlığa yükseldi. Çeşitli voyvodalıklarda yaptığı hizmetler üzerine makam ve rütbesi yükseldi. Şam, Kudüs, Trablus eyâletlerinde vâlilik yapıp, 1650’de vezirlik rütbesi verildi. Sultan Dördüncü Mehmed Han (1648-1687) devrinde, Boynueğri Mehmed Paşadan sonra 15 Eylül 1656’da Sadrâzamlığa tâyin edildi.

Köprülü Mehmed Paşa, sadrâzamlığa getirilmesiyle, esaslı bir ıslâhat başlattı. Mâlî, adlî, askerî tedbirler alıp, Osmanlı Devletini daha da kuvvetlendirdi. Venediklilerin işgâline uğrayan Bozcaada’yı 31 Ağustos 1657’de, Limni Adasını da 15 Kasım 1657’de kurtardı. Osmanlı Devletine karşı Avrupa devletleriyle ittifak kurup, isyân eden Erdel üzerine, 1658 yazında sefere çıktı. 1 Eylül 1658’de Erdel’in kapısı vaziyetindeki Yanova teslim alınıp, Prens Georges Rakoczy kaçınca, yerine Akos Borcsai tâyin edildi. Yanova, Şebes ve Lagoş şehirleri Osmanlı Devletine katıldı. Erdel’in haracı kırk bin altına çıkarılıp, elli bin kuruş harp tazmînâtı alındı. Osmanlı ordusunun ve Vezir-i âzam Köprülü Mehmed Paşanın Avrupa kıtasında seferde olmasını fırsat bilen Celâlîler, Anadolu’da harekete geçti. Bunun üzerine Avrupa seferi dönüşünde görevlendirilen Köprülü, fesat yuvalarını dağıtıp, elebaşlarını yakalattı. Âsilerin üzerine kuvvet sevk edip, cezâlandırdı. Bu Celâli hareketlerinin bastırılmasında, Diyarbakır Vâlisi Murtaza Paşanın çok hizmeti geçti. Osmanlı Devletinin varlığı ve bekâsı için âsilere karşı sert tedbirler aldı.

Köprülü Mehmed Paşa, uzun yıllar çeşitli kademelerde vazîfe yaptıktan sonra, vezîr-i âzamlığının 5 yıl 1 ay 15. gününde seksen yaşlarındayken 29/30 Ekim 1661 gecesi vefât etti. Devlete hizmetinden çok memnun olan Sultan Dördüncü Mehmed Han, Köprülü Mehmed Paşanın oğlu Fâzıl Ahmed Paşayı Vezir-i âzamlığa tâyin etti. Köprülü; akıllı, zekî, hâdiselerden ders alır, vaziyete göre hareket eder, hissî hareket etmezdi. Her şeyi zamânında yapmaya dikkat ederdi. Devletin menfaatlerini her şeyden üstün tutardı.

Samsun’un Vezirköprü ilçesi ve Köprülü âilesi, Köprülü Mehmed Paşanın adıyla alâkalıdır. Kabri, İstanbul Çemberlitaş yakınında yaptırdığı kütüphânesinin bahçesindedir.

Âl-i Osman’a son derecede sâdık olup, pâdişâh kendisinden emindi. Devletin en buhranlı dönemlerinde idâreyi ele alıp, içeride fitne ve fesâdın kökünü kazıyan, dışarıda kaybedilen toprakları tekrar ele geçiren Köprülü Mehmed Paşa, pek çok hayır eserleri bıraktı. Türbesinin yanında medresesi ve çeşmesi, Taraklu Borlu (Safranbolu) da câmisi vardır. Tokat’ın Turhal kazâsında han, Samsun’un Vezirköprü kazasında çeşme ve namazgâhı, Anadolu, Rumeli ve adalarda pekçok câmi, mescit namazgâh, mektep, köprü, han, çeşme, değirmen ve dükkânlar yaptırdı. Bu eserlerin masraflarını ve tâmirâtının karşılanabilmesi için de pek çok arâzi vakfetti.
#159 - Eylül 23 2008, 02:32:05
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Köse Mihal
Osman Gâzinin silâh arkadaşı. Bizans İmparatorluğunun hudut kalelerinden Harmankaya hâkimi (tekfuru) idi. Osman Gâzinin, Eskişehir Beyi ile yaptığı muhârebede karşı tarafta bulunan Köse Mihal, esir düştü. Osman Bey, Köse Mihal’in yiğitliğine ve kahramanlığına bakarak kendisini affetti ve çok geçmeden de iyi bir dost oldu. Hıristiyan derebeyleri, bir düğün vesîlesiyle Osman Beyi dâvet edip öldürmek için plân hazırladıkları sırada Köse Mihal, Osman Beyi zamânında haberdâr ederek tehlikeden kurtulmasına ve Yarhisar ile Bilecik’in zaptına vesile oldu.

Mihal Bey, Türklerle arasındaki dostluk ve Osman Beyin münâsebetleri sebebiyle, 1313 yılında Müslüman oldu ve Abdullah adını aldı. Bundan sonra devamlı Osman Gâzi ile birlikte hareket eden Mihal Bey, Sakarya Vâdisinde Göynük ve Mudurnu ile diğer bâzı kalelerin fethinde bulundu ve büyük kahramanlıklar gösterdi. Osmanlı Devletinin ilk yıllarındaki ilerlemesinde ve gelişmesinde büyük faydaları görülen Köse Mihal Bey, ayrıca Orhan Gâzi ile, Bursa’nın fethinde ve diğer fütûhât hareketlerinde de bulundu.

Gâzi Mihal Beyin türbesi Mihalgâzî yakınlarında olup, vefât târihi bilinmemektedir. Osmanlı târihlerinde 16. yüzyıl sonlarına kadar faâliyetleri görülen Mihallı akıncıları, Köse Mihal’ın oğul ve torunlarıdır (Bkz. Mihaloğulları). Gâzi Mihal Beyin torunlarının İslâm'a ve Osmanlı Devletine çok hizmetleri oldu. Bu âileden yetişenler, devlet kademesinde hizmet alıp, vakıflar kurarak, birçok hayır eserleri bıraktılar.
#160 - Eylül 23 2008, 02:32:43
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Kurtoğlu Muslihiddin Reis
Ünlü Türk denizcisi. Babası, Anadolu kıyılarından Kuzey Afrika’ya göç ederek yerleşen ve denizcilikle uğraşan Kurt Bey'dir. Küçüklüğünden îtibâren diğer üç kardeşi ile birlikte babasının yanında denizciliğe başlamış, leventlikte pişmiş ve tecrübe kazanmıştır. İki kardeşi, Hıristiyanlarla yapılan çarpışmalarda şehid oldu. Biri de Rodos şövalyelerine esir düşüp, zindana atıldı. Dînine olan bağlılığı, kardeşini esâretten kurtarma arzusu, cesâreti, zekâsı, atılganlığı ve gemicilikteki kâbiliyeti, onu kısa zamanda Akdeniz’de şöhrete kavuşturdu. Her geçen gün kuvvetinin artması, devamlı bir deniz üssü ihtiyâcını ortaya çıkardı. Bunun üzerine otuz gemi ve altı bin gemici ile Tunus Sultanına mürâcaat ederek ondan, Bizerte limanını üs olarak istedi. Bizerte limanının coğrafî durumu, İspanya ve İtalya kıyılarına yapılacak çıkartmalar için çok müsâitti. Bu limanın verilmesi ile üsse kavuşan Kurtoğlu, emrindeki gemilerle çıktığı deniz seferlerinde zaferden zafere koştu.

1516 yılında Hızır, Pîrî ve Kurtoğlu reislerin birleşmesi ile meydana gelen donanma, Hızır Reisin emrinde denize açıldı. Bütün bölgeyi tarayan donanma; buğday, çuha ve savaş malzemesi yüklü bulunan gemileri zaptetti. Bu zaferlerinden sonra aynı yıl Mısır’a sefer hazırlığı yapan Yavuz Sultan Selîm Han (1512-1520), Kapucubaşısını Bizerte’ye göndererek Kurtoğlu’nu Osmanlı Devleti hizmetine dâvet etti. Yavuz Sultan Selîm Hanın dâvetine hemen uymak isteği, Fransa donanmasının Akdeniz’e açılmasıyla, gecikti. Bizerte Kalesine çekilerek Fransızlarla karşı müdafaada bulunan Kurtoğlu, onları perişan ederek, bozguna uğrattı. Elde ettiği altı Fransız gemisini donatarak Osmanlı emrine girmek için hemen hareket etti. Kurtoğlu, Mısır Seferine (1516-1518) çıkan Osmanlı donanmasına ancak Eylül ayında katılabildi. Osmanlı donanması elde ettiği ganîmetlerle İstanbul’a hareket edince Mısır sularının güvenliği ve koruması, Kurtoğlu’na bırakıldı. Nil Nehri ağzı ile limanların sıkı kontrolü, Mısır Hükümdarı Tomanbay’ın (1517) denizden kaçmasına imkân vermedi. Tomanbay’ın teslim olmasından sonra Mısır Fâtihi Yavuz Sultan Selîm Han, kendisini ordu karargâhına çağırdı. Sultanla görüştükten sonra, gemisi ile Nil’de berâberce seyâhat yaptılar.

Osmanlı donanma birliklerinin Mısır Seferinden dönmesinden sonra, Mısır kıyılarının korunması kendisine verilen Kurtoğlu, İskenderiye limanına yerleşti. Donanması ile sık sık denize açılarak, emniyet görevini başarı ile yerine getirdi. Yavuz Sultan Selim Hanın vefâtından sonra, İskenderiye’den ayrılarak tekrar Akdeniz’e açıldı ve Osmanlı düşmanlarıyla mücâdeleye başladı. Kânûnî Sultan Süleymân Han, (1520-1566) 1521’de Belgrat’tan zaferle dönünce, Türk gemilerine rahat vermeyen Rodos şövalyelerinin işini kökten halletmeyi düşündü. Sefer hazırlıklarına başlayıp, Rodos’u almaya karar verdi. Sevdiği, üstün vasıflara sâhip Kurtoğlu’nu da Osmanlı donanmasının başına getirdi. 1522 Rodos Seferinde başarılı hizmetlerde bulundu. Adanın zaptı ile, Ege Denizi ve Akdeniz tamâmen Osmanlıların kontrolüne girdi. Kurtoğlu, fetihten sonra Rodos sancakbeyliğine tâyin olundu. Akdeniz ve Hind Okyanusunda şerefle Türk bayrağını dalgalandırdı.

Kurtoğlu Muslihiddin Reis’in oğlu Kurtoğlu Hızır Reis de Hind, Süveyş ve Mısır kaptanlıkları unvânıyla Osmanlı Devletinde önemli hizmetlerde bulundu. İkinci Selim Hanın Açe Müslümanlarını Portekizlilere karşı korumak üzere gönderdiği asker ve malzemeyi bu ülkeye götürdü.

Hayat ve savaş hâtıralarını yazdıramayan Kurtoğlu’nun gazâları ve hayâtı hakkında fazla bilgi yoktur. Bununla berâber, hakkındaki yazılanlar hâlâ zevkle ve heyecanla okunmaktadır. Ölüm târihi bilinmemektedir.
#161 - Eylül 23 2008, 02:33:11
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Kuyucu Murad Paşa
Ünlü Osmanlı devlet adamlarından. Doğum târihi bilinmemektedir. Rumeli’den devşirme olarak alınıp, Sarayda (Enderun’da) Türk ve İslam terbiyesi ile yetiştirildi. Saray ve hükümet işlerinde vazîfe aldı. Saraydan ilk olarak 1554’te Mısır Vâlisi Mahmud Paşaya kethüdâlık vazîfesiyle çıktı. Mısır’da başarılı hizmetler yapıp, kâbiliyeti dikkat çektiğinden; Sancakbeylik ve Emir-i Hac’lık vazîfesi verildi. 1569’da Mısır Beylerbeyi Koca Sinan Paşa ile Yemen’in fethine katıldı. Yemen’e önce Vâli, 1576’da Beylerbeyi tâyin edildi. Yemen Beylerbeyi iken îmâr faaliyetlerinde bulunup Sanâ Kasrında bir câmi ve Nakîm Dağından su getirme tesisleri kurdu. Bu vazîfedeyken İstanbul’a çağrıldı. Şarkîkarahisar Sancakbeyi oldu. Şarkîkarahisar’dan sonra çeşitli vilâyetlerde vazîfe aldı. Diyarbakır Beylerbeyi iken Karaman’a tâyin edildi.

1585’te Karaman Beylerbeyi vazîfesindeyken, Özdemiroğlu Osman Paşanın komutasında Tebriz Seferine katıldı. Tebriz civârındaki savaşın en kritik ânında atı ile berâber savaş meydanındaki kuyuya düştü. Hamza Mirza kumandasındaki Safevî kuvvetlerince esir alınıp hapsedildi. 1590 Osmanlı-Safevî Antlaşmasına kadar İran’da kalan ve atıyla kuyuya düşmesinden dolayı “Kuyucu” lakabı verilen Murâd Paşa, İstanbul’a gelip, Kıbrıs Beylerbeyliğine tâyin edildi.

Kuyucu Murâd Paşa, 1596 Haçova Meydan Muhârebesinde büyük yararlıklar gösterdi. Uzun seneler Macaristan cephesinde lâyıkıyla hizmet etti. Cephedeyken bâzı sulh müzâkerelerinde bulundu. Birinci Ahmed Han (1603-1617) Osmanlı Sultanı olunca, Kuyucu Murâd Paşa Şubat 1603’te Rumeli Eyâleti ile berâber Budin muhâfazasına memur edildi. 1605’de Divan-ı Hümâyûnda dördüncü vezir oldu. İran’daki Safevî Devleti'nin (1501-1732) teşvik ve kışkırtmaları netîcesinde Anadolu ve Kuzey Suriye’deki isyanlar tehlikeli bir hal aldığından, Anadolu isyanları ve İran meselesi için Ferhad Paşa serdar tâyin edildi. Kuyucu Murâd Paşa, Avusturya cephesindeki faâliyetlerinden ve Macaristan-Avusturya meselesindeki teşebbüslerinden dolayı, 13 mayıs 1606’da Engürüs Serdârı oldu. 1593 yılından beri devâm eden Avusturya Savaşına son veren Zitvatorok Antlaşmasını imzâladı. Antlaşmaya göre savaşın en önemli sebeplerinden birini teşkil eden Estergon Kalesi, Osmanlılarda kalıyordu.

Kuyucu Murâd Paşa Rumeli’ndeyken, Osmanlı Devleti için en büyük tehlike, İran meselesi ile Anadolu ve Suriye taraflarındaki isyanlar idi. “Celâlî İsyanları” adı verilen, devlet içinde orduya bile sâhip olan âsîleri (Bkz. Celâliler) cezâlandırmak için Şeyhülislâm Sun’ullah Efendinin tavsiyesi ile Aralık 1606’da Murâd Paşa, sadrâzam tâyin edildi. Sadâret mührünü Belgrad’da alan Murâd Paşa, serhat işlerini hallettikten sonra İstanbul’a geldi.

Osmanlı Devletinin 1593 yılından beri Avrupa cephesinde savaşlarla meşgûl olmasını fırsat bilen İran-Safevî Devleti, Anadolu ve Kuzey Suriye’de karışıklıklar çıkardı. Celâlî İsyanları çok tehlikeli bir hal almıştı. Murâd Paşa, Kuzey Suriye’de Derezi (Dürzî) bir hükümet kurmuş olan Canbolatoğlu Ali Paşa üzerine, 1607 Temmuzunda İstanbul’dan hareket etti. Yol boyunca âsilere karşı uslandırma hareketlerinde bulunan Murâd Paşa, âsi Canbolatoğlu’na karşı Maraş Beylerbeyi Zülfikâr Paşadan yardımcı kuvvetler aldı. Daha sonra harekete geçerek İskenderun yakınlarındaki Oruç Ovasında mevzilenmiş olan âsî kuvvetlerini bozguna uğrattı. Canbolatoğlu ve Lübnan Derezi Lideri Maanoğlu Fahreddîn ile bütün Dürzi kabîle reislerinden canlarını kurtarabilenler kaçtı. Murâd Paşa, Halep’i ele geçirip, isyancıları ve bölücüleri bölgeden temizleyerek, kışı orada geçirdi. Bağdâd’daki Taviloğlu Mustafa üzerine Cağalazâde Mahmûd Paşa kumandasında ordu gönderip, onu kaçırttı. Murâd Paşa Heleb’deyken, Kalenderoğlu, otuz bin Celâli kuvvetiyle İstanbul’u tehdit etti. Kalenderoğlu’nun yanında birçok Celâlî elebaşısı ve başıbozuk da vardı. Murâd Paşa; İçel’deki Muslî Çavuş’un Kalenderoğlu ile birleşmesini önlemek için ona İçel Sancakbeyliğini verip, Maraş ve Göksun’dan yeni kuvvetler aldı. Kalenderoğlu, İstanbul’dan gönderilen bir miktar Osmanlı hazîne ve kuvvetlerini almak için Göksun Boğazı’nı kapamak istedi. Murâd Paşa, daha önce hareket ederek Boğaz’ı tuttu. Burada iki taraf arasında şiddetli bir muhârebe vukûa geldi. Savaşın en şiddetli ânında, Serdârın, hendeklere sakladığı yeniçerileri meydana çıkarıp hücuma geçirmesi üzerine Kalenderoğlu bozuldu. İran’a sığınmak için Doğuya doğru kaçmaya başladı. Âsîler tâkip edilerek Eylül 1608’de, Şarkîkarahisar’da toplanan binlerce Celâlî imhâ edildi. Anadolu âsîlerden temizlenince Murâd Paşa, 1608 sonunda İstanbul’a döndü.

Murâd Paşa böylece dâhiyâne bir siyâsetle Osmanlı Devletinin içinde huzûru bozup, düşmanlarıyla işbirliği yapan âsîleri ortadan kaldırdı. Ayrıca Üsküdar Seferi denilen 15 Haziran 1609’daki harekâtla da Musli Çavuş ve Yûsuf Paşa gibi âsîleri ve bunlarla işbirliği yapanları îdâm ederek, bunların fesat tohumlarını ve köklerini kuruttu. Murâd Paşa, 1610 baharında, Osmanlı Devleti içindeki karışıklıkların plânlayıcısı ve destekçisi İran-Safevî Devletine karşı sefere çıktı. Tebriz’de bulunan Safevî Şâh Abbâs'ın (1587-1628) Celâlî İsyanları ve Avusturya Seferi (1593-1606) esnâsında işgal ettiği toprakları ve Kafkasya’yı kurtarmak veya Osmanlı lehine bir antlaşma sağlamak için İran Seferine çıktı. Şâh Abbâs, Murâd Paşaya elçi gönderdi. Safevî elçileri Sultan Ahmed Hana gönderildi. Murâd Paşa, Tebriz önlerine geldiğinde, sefer mevsimi geçtiğinden, kışı geçirmek için Diyarbakır’a çekildi. Murâd Paşa, İran üzerine yeni bir Sefer hazırlığı içindeyken, doksan yaşlarında 6 Ağustos 1611’de Âmid kışlığında vefât etti. İstanbul’da yaptırdığı medresenin bahçesindeki türbesine defnedildi.

Murâd Paşa; üstün komutanlık, idârecilik, diplomatlık kabiliyetlerine sahipti ve devletin çıkarlarını her şeyden üstün tutan bir devlet adamıydı. Rumeli’den devşirme olarak alınıp, sarayda yetiştirildi. Osmanlı hânedânına çok sâdıktı. Ülkesine ve milletine çok hizmeti oldu. Tecrübeli, samîmî ve ileri görüşlü olduğundan icrââtlarında tâvizsiz hareket ederdi. Soğukkanlı olup hissiyatını saklamasını bilir, vakti gelince harekete geçip muvaffak olurdu. Adâletten ayrılmazdı. Ancak, devlet düşmanlarına karşı şiddetli ve amansızdı.

Avusturya Seferinde Haçlı zihniyetine, İran Safevî Devleti ve devlet içindeki taraftarlarına karşı çok şiddetli mücâdele etti. Ülke içinde âsî Celâlîleri ortadan kaldırdığı için, ihtilal yanlılarının çeşitli taarruzlarına uğradı. Devrine âit kaynaklarda, ilmî eserlerde, meselâ İngiltere elçisi Lello; Murâd Paşanın ülkesine iyiliği dokunduğunu, basîret sâhibi olduğunu, memleketin iç işlerini düzeltip, hâkimiyeti sağladığını, iyi bir asker ve devlet adamı olduğunu yazar. On üç yıl süren Avusturya Seferi ve yıllarca devam eden Celâlî İsyânları netîcesinde mâliyenin durumunu öğrenmek için Ayn Ali Efendi’ye Kavânin-i Âl-i Osman Der Mezâmîn-i Defter-i Dîvân adlı eserini yazdırdı. Yabancılarla olan münâsebetlerde çok dikkâtli olup, meseleleri gayet iyi tâkip ederdi. Murâd Paşa, İstanbul’da Vezneciler semtinde Edebiyât Fakültesi arkasında, medrese, dükkânlar, türbe, sıbyan mektebi ve sebilden meydana gelen bir külliye ile Erzurum’da büyük bir câmii ve hamam yaptırmıştır.
#162 - Eylül 23 2008, 02:34:10
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Kül Tigin (Tegin)
Göktürklerin Kutlug devri kumandanlarından, Bilge Kağan’ın kardeşi. Babası, Göktürklerde millî şuuru uyandırarak, İkinci Hâkanlık devrinin kurucusu İlteriş Kutlug Kağan, annesi İl-Bilge Hâtun idi. Babası Kutlug Kağan 692 senesinde vefât ettiğinde, yedi yaşındaydı. Ağabeyi Bilge ile amcası Kapagan Kağan’ın yanında büyüyüp, yetişti. Atabegi, büyük edip ve prens Yollug Tegin idi. Onun terbiyesinde yetişip, Türk töresini, devlet idâresini ve lüzumlu âdap ve erkânı öğrendi. Küçük yaşından îtibâren Bilge ile berâber amcası Kapagan Kağan’ın yanında akınlara, seferlere katılmaya başladı.

702 senesinde devlet hizmetine girdiğinde, on altı yaşında idi. Amcası Kapagan Kağan ile Mâveraünnehir’deki Suğdakiler üzerine yapılan sefere katıldı. Muvaffakiyetle dönüldü. 706 senesinde, elli bin kişilik Çin ordusunun imhâ edilmesinde çok büyük hizmeti geçti. Piyâde kuvvetleriyle hücuma geçerek Çin kumandanını esir etti. Esir Çin kumandanını Kağana gönderdi. 707 senesinde, Çinliler ile yapılan muhârebede, üç at değiştirecek kadar çetin mücâdelelere katıldı. Yaralanmasına rağmen muhârebeye devâm etti. Bu muhârebede Çin ordusu yok edildi. Çinlilerin teşvik ettiği isyanların bastırılmasında mühim hizmetlerde bulundu.

Kapagan Kağan’ın 716 senesinde vefâtıyla, ağabeyi Bilge’nin kağanlığa geçmesine çalıştı ve muvaffak oldu. Kendisi cesâret ve muharipliği ile meşhûr olduğundan, ordu kumandanı ve doğu bölgesi şadlığına getirildi. İç isyanların ve taht kavgalarının bastırılmasında vazîfe aldı. Âsîleri mağlup ederek, Türklerin birlik ve berâberliğini sağladı. 731 târihinde Moga Kurgan’daki karargâhında öldü. Onun ölümü, başta Bilge Kağan olmak üzere Türk milletini mâteme boğdu.

Kül Tegin adına âbidevî bir eser yapıldı. Orhun Nehri sâhilinde Orhun Âbideleri veya Türük Bengü Taşları da denilen eser, Türk yâni Orhon Alfâbesiyle yazıldı. Âbide, Yollug Tegin tarafından yazılıp, 21 Kasım 731’de Orhun Nehri sâhiline dikildi. Âbide’de; Alpliği, cesâreti, muhâripliği, kumandanlığı ve Türk Milleti’ne hizmeti, edebî bir lisanla anlatılır. Kül Tegin Âbidesi, Göktürk Târihi, kültürü, Türk dil ve edebiyâtı yönünden emsalsiz bir eserdir. Âbide’nin metni Türkçe yazılmış, ayrıca Çince tercümesine yer verilmiştir.
#163 - Eylül 23 2008, 02:34:31
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Kürşad (Kür Şad)
Göktürk prensi (Öl. 635). Göktürk Hakanı Çuluk Kağan'ın küçük oğlu. Babası, bir Çin prensesi olan, üvey annesi İçing Hatun (Katun) tarafından zehirletildi. Yerine geçen amcası Kara Kağan'ın düşüncesiz yönetimi ve kıtlık yüzünden, Türk ordusu, Çinlilere yenildi. Kürşad da esir edilerek, Çin'e götürüldü (630). Kara Kağan, Çin'de ölünce (634), Çinliler, kendi taraftarları olan Göktürk prensi Sirba'yı, Türk hakanı yaptılar. Sirba, Çin'e bağlanmayı kabul etti.

Türkler, gizlice çalışarak, kırk kişilik bir ihtilal birliği kurdular ve başına Kürşad'ı getirdiler. Kürşad, birlik başkanlığını, ihtilal başarıya ulaşırsa, imparator olmamak ve siyasetle uğraşmamak şartıyla kabul etti. İhtilalciler, Kürşad'ın kardeşinin oğlu İşpera'yı (İşbara), Türk kağanı ilan ettiler. Bu sırada Çin tahtında Tang'ların ikinci imparatoru Li-şih-min vardı. Türk ihtilal birliği başkanı Kürşad'ın planına göre, imparator Li-şih-min, önce esir edilerek Türk iline kaçırılacak, sonra da Çin sarayında esir bulunan Türk soyluları ve Çinlilerin elinde bulunan Türk topraklarıyla değiştirilecekti. Çin imparatorunun, her gece kılık değiştirerek başkent Çangan'da dolaştığı da, Türk ihtilal birliği tarafından biliniyordu. Ancak, kararlaştırılan gece şiddetli yağmur yağdı ve imparator, saraydan çıkmadı. Kürşad, ihtilal planını değiştirerek, imparatorun sarayına bir baskın yapmayı kararlaştırdı. O gece kırk Türk, Çin imparatorluk sarayını bastı. Yüzlerce Çinli muhafız öldürüldü. Ancak, imparator ele geçirilemedi. İhtilalciler, Çin başkentinden ayrıldılar. Fakat, büyük bir Çin ordusu, bunları takip etti. İhtilalciler, Vey ırmağı kıyısında durdular. Kabaran ırmağı geçemediler. Burada yapılan efsanevî savaşta, kahramanca dövüşen ve kendilerini koruyan Kürşad ve arkadaşları, birer birer ecel şerbetini içtiler.

Bu ihtilal, başarıya ulaşamadı, ancak, Türklerin içindeki istiklal ateşini yeniden alevlendirdi ve bir süre sonra Göktürk devleti yeniden kuruldu.
#164 - Eylül 23 2008, 02:35:07
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Lala Mehmed Paşa
Osmanlı sadrazamlarından. Bosnalı olup, Enderun'da yetiştirildi. İyi bir eğitim ve öğrenim gördü. Şehzâde lalalıklarında bulunduğundan “lala” nâmıyla meşhur oldu. Bâzı târihî kaynaklarda lakabının “Lâle” olduğu ve “Sokullu âilesine” mensubiyeti yazılıdır. 1606’da İstanbul’da vefât etti.

Lala Mehmed Paşa, Enderun'da peşkir ağası iken büyük mîrâhurlukla Bîrun hizmetine alındı. 1591’de yeniçeri ağası oldu. 1595’te Macaristan Seferine vezir-i âzam Sinan Paşa ile katılıp, muhârebelerde çok gayret ve kahramanlık gösterdi. Sefer dönüşü Karaman, sonra Anadolu beylerbeyliğine tâyin edildi. 1596’da, Rumeli Beylerbeyliğine terfi ederek, Sultan Üçüncü Mehmed Han ile Eğri Seferine katıldı. Eğri Kuşatması ve Haçova Meydan Muhârebesinde Rumeli Beylerbeyilik vazîfesiyle büyük yararlıklar gösterdi. Avusturya Seferlerinde uzun yıllar hizmet ederek, Kanije ve İstolni-Belgrad kuşatmalarına katıldı. 18 Kasım 1602 Budin Müdâfaasında Avusturya ordusunu geri çekilmek zorunda bıraktı. Bu seferdeki üstün gayret ve muvaffakiyetlerinden dolayı üçüncü vezirliğe terfi ederek, 11 Mayısta Macaristan Serdarlığına tâyin edildi. 5 Ağustos 1604’te vezir-i âzamlığa getirilen Lala Mehmed Paşa, Avusturya Seferi için Garp Serdârlığına getirilince, 25 Eylülde Peşte’yi, ardından da Vaç Hatvan kalelerini zaptetti. 1604-1605 kışını Belgrad kışlağında geçiren Paşa, 3 Ekim 1605’te Estergon’u fethederek “Estergon Fâtihi” unvanını aldı. Avusturya içlerine bir akın tertiplenerek, düşmanın askerî mevkileri tahrip edilip, Koermen ve Steinamanager şehirleri zapt edilerek, pek çok esir ve ganimet alındı. İstanbul’dan gönderilen murassa tacını 20 Kasımda Erdel Prensi ve Macar Kralı îlân edilen İstva Baskay’ın başına koyan Lala Mehmed Paşa, bölgeyi tekrar Osmanlı himâye ve tâbiiyeti altına aldı.

Lala Mehmed Paşa, 1606 yılının Haziran ayında Celâli âsileri ile İran üzerine serdar tâyin edildiği sırada Üsküdar’da felç geçirerek vefât etti. Cenazesi Eyüb’e getirilerek, Sokullu Mehmed Paşanın türbesine defnedildi. Lala Mehmed Paşa, tedbirli, tecrübeli, vakar sâhibi ve askerlerin çok sevdiği bir devlet adamıydı. Hudut tecrübesi fazla olduğundan, seferlerdeki icrâatlarıyla devlete büyük hizmetlerde bulundu.
#165 - Eylül 23 2008, 02:36:23
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Lala Mustafa Paşa
Kıbrıs Fâtihi, Kafkasya’nın fethinde İran'la yapılan muhârebelerin muzaffer serdârı. Bosna eyâletinin Sokol (Sokolovici) köyünde doğdu. Sokullu Mehmed Paşanın akrabâsı, İkinci vezirliğe kadar yükselen Deli Hüsrev Paşanın kardeşidir. Ağabeyi Hüsrev Paşanın delâletiyle Yavuz Sultan Selim Han zamânında Enderûn-ı Hümâyûna alındı. Burada yüksek tahsil ve terbiyesini tamamladıktan sonra altı yıl Kânûnî Sultan Süleymân’ın berberbaşılığını yaptı. Sonra çaşnigîr ve bilâhare mîrâhûr (emîr-i âhûr) olarak Enderûn'un yüksek memurluklarında bulundu.

1555 yılında Filistin-Safed Sancakbeyliğine gönderildi. Bir sene bu vazîfede kaldıktan sonra, Manisa Vâlisi Şehzâde Selim’in (İkinci Selim Han) lalalığına tâyin edildi. 14 Eylül 1560’ta önce Budin-Pojega Sancakbeyi, sonra da Van Beylerbeyi oldu. Erzurum, Halep ve Şam beylerbeyliklerinde de bulunan Lala Mustafa Paşa, 1567’de Yemen’de Zeydî imâmlarından Topal Mutahhar’ın isyân çıkarması üzerine, vezâret pâyesi verilerek bölgeye serdâr tâyin edildi. Mısır’da Yemen harekâtının hazırlıkları ile meşgûlken, yerine Koca Sinân Paşa tâyin edilip İstanbul’a çağrıldı ve altıncı vezîr olarak Dîvân-ı Hümâyûna girdi.

15 Mayıs 1570’de Kıbrıs’ın fethi ile görevlendirildi. 1570 Mayıs’ında adaya asker çıkardı. Önce Lefkoşe ve sonra Magosa’da yaptığı şiddetli çarpışmalar ve muhâsaradan sonra bir yıl içinde kaleyi fethetti. Anadolu Türklerini yerleştirip idârî teşkilâtı kurduktan sonra, 15 Eylül 1571’de adadan ayrıldı ve büyük karşılama merâsimi, gürleyen top sesleri arasında İstanbul’a geldi.

1578 yılında İran orduları tarafından ülkeleri istilâ edilen sünnî Dağıstan, Şirvan ve Gürcistan beylerinin ağır İran tazyikleri karşısında Osmanlı Devletinden yardım istemeleri ve İran kuvvetlerinin Irâk’ta Osmanlı topraklarına tecâvüz ederek 29 Mayıs 1555 Amasya antlaşmasını bozmaları üzerine, İran’a karşı harbe karar verildi. Dîvân-ı Hümâyûnda yapılan toplantı sonunda tecrübeli vezîr Lala Mustafa Paşa, İran Serdârı tâyin edildi.

5 Nisan 1578’de İstanbul’dan hareketle yola çıkan Lala Mustafa Paşa, orduyu Erzurum’da topladı. Bu arada Diyarbekir kışlağında bulunan Habeş ve Yemen fetihlerinin meşhur kumandanı, zamânın dehâ sâhibi Özdemiroğlu Osman Paşayı da, mâiyetine aldı. Erzurum’dan hareketle Ardahan yolundan ilerleyen Osmanlı orduları; Çıldır, Koyungeçidi, Şamahı savaşlarında İran’a büyük darbeler vurarak Kuzey Âzerbaycan, Kafkasya ve Dağıstan’ı fethettiler. 30 Eylül 1579’da Sokullu Mehmed Paşanın şehid edilmesi üzerine, ikinci vezirliğe yükseltilip İstanbul’a çağrıldı. Bunun üzerine Koca Sinan Paşa, İran Serdârı oldu.

İstanbul’a dönmesinden bir müddet sonra Sadrâzam Ahmed Paşa vefât edince vekîl-i saltanat unvânıyla sadrâzam oldu. Üç ay dokuz gün sonra bu görevdeyken 7 Ağustos 1580’de vefât etti. Eyüp Sultan’da vefâtından bir müddet önce hazırlattığı mezarına defnedildi.

Yavuz Sultan Selim, Kânûnî Sultan Süleymân, İkinci Selim ve Üçüncü Murâd Han devirlerinde, Osmanlı Devletine hizmet eden Lala Mustafa Paşa, ilk evliliğini Mısır Memlûk Hükümdârı Kansu Gavri’nin oğlu Mehmed Beyin kızı Fatma Hâtunla yaptı. Bu evliliğinden olan oğlu Mehmed Paşa, babasının vefâtından beş yıl önce Halep Beylerbeyi iken vefât etti. İkinci evliliğini Kânûnî Sultan Süleymân Hanın oğlu, Şehzâde Mehmed’in kızı Hümâ Sultan ile yaptı. Bu evliliğinden de Sultanzâde Abdülbâkî Bey isimli bir oğlu oldu.

Lala Mustafa Paşa; büyük bir kumandan, iyi bir devlet adamıydı. Osmanlı Devletinin en ihtişamlı devirlerinde, devlete yüksek kademelerde hizmet etme imkânını bulması, zekî ve iyi bir idâreci olduğunun en açık delîlidir. İlk büyük başarısını Kıbrıs Serdârlığında gösterdiğinden, Kıbrıs Fâtihi diye tanındı. İran Serdârlığında da büyük muvaffakiyetler sağladı. Peçevî İbrâhim Efendi, Târih’inde; “İranlılar, ondan yedikleri dayağı hiçbir serdârdan yemediler!” diye başarılarını övmektedir.

Lala Mustafa Paşanın idâredeki hizmetleri kadar önemli olan diğer bir hizmeti de, Osmanlı Devletinin birçok yerini inanılmaz derecede, âbide ve hayır eserleriyle donatmasıdır. Başta Kıbrıs ve Kafkasya fetihlerindeki ganîmet hissesi olmak üzere, elde ettiği büyük serveti bu yolda harcadı. Konya’da Şehzâde Selim’in lalasıyken Ilgın’da câmi, bedesten, kervansaray, Erzurum’da beylerbeyi iken Lala Mustafa Câmii, Şam’da beylerbeyi iken üç yüz altmış odalı Lala Paşa Hanı ve Hamamı, tekke, Kunaytira’da câmi ve imâret, Kıbrıs Seferi serdârlığında Lefkoşe’de açtığı hazret-i Ömer Câmiine vakıflar, İran Seferi serdârı iken, Kars ve Tiflis’te yaptırdığı câmiler hayrâtından bâzılarıdır. Hicaz bölgesinde Mekke ve Medîne’de de bâzı hayrâtı vardır.
#166 - Eylül 23 2008, 02:40:29
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Lala Şahin Paşa
Osmanlı Devletinin kuruluşunda, Rumeli’deki fetihlerde büyük hizmeti geçen, kumandan ve devlet adamı. Doğum târihi ve yeri belli değildir. Babasının adı Abdülmuîn’dir. Osmanlı Sultânı Orhan Han ve Birinci Murâd Han zamanlarında kahramanlıkları görülen Lala Şâhin Paşa, Sultan Birinci Murâd Hanın yetişmesiyle meşgûl olup, şehzâdeliğinde ona lalalık yaptı ve bu sebeple lala lakabını aldı.

Birinci Murâd Hanın İzmit ve Bursa sancak beyliklerinde maiyetinde bulunan Lala Şâhin, Rumeli’de fetihlerin başlaması üzerine Süleymân Paşanın emrinde vazîfe aldı. Çorlu ve Lüleburgaz’ın fetihlerinde bulundu. Birinci Murâd Hanın, sultan olmasıyla kendisine beylerbeyilik verildi. Bundan sonra, ordu kumandanı olarak vazife yaptı. 1361’de Edirne’nin fethine Rumeli Beylerbeyi olarak katıldı ve Zağra’yı fethetti. 1361’de kurulan yeniçeri ocağı fikrinin öncülüğünde bulundu. 1364’te müttefik Balkan Haçlı ordusuna karşı Sırpsındığı Harbine katıldı. 1366’da Kuzeybatı Balkanlara karşı başlatılan harekâta kumandanlık edip, Bulgaristan’daki Samaku ve İhtiman’a akın yaptı. Kırk kilise (bugünkü Kırklareli), Vize, Samaku, İhtiman fethedildi. Lala Şâhin Paşa, 1368’de Çandarlı Halil Paşanın vezîr-i âzam olmasıyla, vezirliğe getirildi. Sırp-Bulgar ordularının saldırısı üzerine 1371’de Samaku Meydan Muhârebesine yine aynı târihte Haçlı ordularına karşı Çirmen’de kazanılan harpte bulundu. 1372’de Rumeli’ndeki Firecik ve havâlisinin fethine memur edilince, Bizans’ın içine girecek kadar harekâtlar yaptı. 1373’te ilk Makedonya fütuhâtına katıldı. Bu seferde, İskeçe, Drama, Korala, Zihne, Serez, Avrethisarı, Vardar Yenicesi ve Kararfirye kasabaları ve şehirleri fethedildi.

Osmanlı Devletinin ilk Balkan fütuhâtına katılıp, buralarda İslâmiyetin yayılmasında hizmeti geçen Lala Şâhin Paşa; Sultan Birinci Murâd Hanın bütün bölgeyi fethetmek niyetiyle kurduğu muntazam plânların tatbikçisidir. Osmanlı Sultânının bu gâyesini gerçekleştirmek için çıktığı seferde, 1375’te Niş’in fethinden sonra, vefât ettiği sanılmaktadır. Lala Şâhin Paşa, 1348’de Bursa’da medrese, Kirmasti’de câmi ve zâviye yaptırıp, vakfetmiştir. Hâtırasına Edirne’de bir ilçe ile Bursa’da bir mahalleye adı verilmiştir.
#167 - Eylül 23 2008, 02:41:25
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Lütfi Paşa (Damat)
On altıncı yüzyıl kumandan, târihçi, ilim ve devlet adamı. Âilesi, doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. Enderun'da terbiye edilip, öğretim görerek yetiştirildi. Kânûnî Sultan Süleymân Han zamânında Dimetoka’da vefât ettiği sanılmaktadır.

Enderun'da eğitim ve öğretimini tamamlayan Lütfi Paşa, Osmanlı Sultânı İkinci Bâyezîd Han (1481-1512) devrinin son zamanlarında çuhadar iken, Yavuz Sultan Selim Hanın 1512’de tahta geçmesiyle, müteferrika oldu. Yavuz Sultan Selîm Han (1512-1520) devrinde çeşnigirbaşı, kapıcıbaşı ve mîralem vazifeleri verildi. Bu vazîfelerinde Sultan’ın takdirini kazandı. Kastamonu ve Aydın sancakbeyliklerinde bulundu. Kânûnî ile birlikte Rodos’un Fethine iştirâk etti (1522). Yanya sancakbeyi iken Viyana Kuşatmasına katıldı (1529). 1533’te Karaman beylerbeyi oldu. Irakeyn Seferine katıldı (1533-1536). Önce Anadolu, peşinden Rumeli beylerbeyliğine getirildi(1536). Kısa bir müddet sonra, üçüncü vezirliğe tâyin olundu. 1537’de Kaptan-ı Deryâ Barbaros Hayreddin Paşanın iki yüz seksen gemilik Korfu Seferine serdâr olarak katıldı. Korfu Seferinde Kânûnî Sultan Süleymân Han, Avlonya’da bulunurken, LütfîiPaşa da İtalya sâhillerinde, Osmanlının yokluğunda Akdeniz’i kana boyayan korsanları ve Haçlı donanmalarını aradı. Otranto ve Castro kalelerini tahrip ederek, donanmayla İstanbul’a döndü. 1538’de İkinci vezirliğe tâyin edildi. Kânûnî Sultan Süleymân Han ile Boğdan Seferine katıldı. Bu sefer esnâsında Prut Nehri üzerinde köprü inşâ ettirerek Mîmâr Sinân’ı Sultan’a tanıttı. Boğdan Seferi sonunda 13 Temmuz 1539 târihinde vezîriâzamlığa tâyin edildi. Yavuz Sultan Selim’in kızı ve Kânûnî Sultan Süleymân Hanın kız kardeşi Şâhî Sultan ile evlenerek Osmanlı hânedânına damad oldu. 1541 Nisanında emekli olduktan sonra, Dimetoka’da ilim ile meşgûl olup, kıymetli eserler yazdı. Emekli haslarıyla geçinerek, vefâtına kadar Dimetoka’da oturan Lütfi Paşa, hacca da gitmiştir.

İyi bir idâreci, teşkilâtçı, kumandan olan Damad Lütfi Paşa, Enderun'daki eğitim ve öğretiminin yanında tâyin olunduğu çevrenin âlim ve şâirleri ile sıkı münâsebet kurarak, ilmini artırmıştır. Arap edebiyâtı, fıkıh, hadîs, târih ve diğer ilimlerin yanında tıp ilmini de bildiğinden, Arapça ve Türkçe kitaplar yazmış, tercümeler yapmıştır. 1554 senesine kadar Osmanlı târihini ihtivâ eden Tevârih-i Âl-i Osman, vezirlerin ve devlet adamlarının uyacağı kâidelerden bahseden Âsafnâme, tıp ve dînî ilimleri konu edinen Tuhfetü’t-Tâlibîn Kitâb-ül-Es’ile ve’l-Ecvibe, Tenbih-ül-Gâfilîn ve Tekîdü’s-Sâlikîn, Kitâbü’l-Künûz fi’l-Letâifi’r-Rumûz, Zübdetü’l-Mesâil fi’l-İtikâdât ve’l-İbâdât dâhil yirmiye yakın eser te’lîf ve tercüme etmiştir.

#168 - Eylül 23 2008, 02:41:47
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Mahmud Nedim Paşa
Osmanlı devlet adamlarından. 1818 yılında İstanbul’da doğdu. Şam ve Bağdat vâliliklerinde vazife yapan Mehmed Necip Paşanın oğludur.

Normal öğreniminden sonra Bâbıâlî’de Sadâret Mektubî Kaleminde vazifeye başladı. Devletin çeşitli kademelerinde çalışarak, 1847’de Sadâret ve aynı yıl Hâriciye Müsteşarı oldu. 1855’te Sayda ve Şam, 1856’da İzmir vâliliklerinde bulunduktan sonra, 1858’de Tanzimât Meclisi üyesi oldu. Bundan iki sene sonra kendi isteği ile Trablusgarp Vâliliğine getirildi. Burada yedi sene vâlilikten sonra saraya yanaşmanın çârelerini arayan Mahmûd Nedim Paşa, önce Bahriye Nâzırlığına, Âlî Paşanın ölümü üzerine, Sadrazamlığa getirildi (1871). Önceleri Âlî Paşaya karşı duyduğu kinini onun adamlarını vazifeden alıp, başka yerlere tâyin etmekle açığa çıkardı. Bu arada, Hüseyin Avni Paşayı Isparta’ya sürdürerek, ileride şehit edilecek olan Sultan Abdülaziz Hanın başına gelecek hâdiselerin tohumunu attı. O günkü şartlarda her zamankinden daha fazla Avrupa devletlerine duyulması îcâb eden yakınlık, onun Rusya tarafını tutması ile yalnızlığa döndü. Rus elçisinin bütün isteklerinin Sadrazam tarafından eksiksiz yerine getirilmesi, kendisinin halk arasında “Nedimof” gibi küçültücü bir lâkapla anılmasına yol açtı.

On bir ay süren Sadrazamlığı sırasında, beş serasker, dört bahriye, dört adliye, beş mâliye nâzırı, altı tophâne müşiri, beş sadâret, altı serasker müsteşarı, sayılamayacak kadar vâli ve taşra memurlarını değiştirmesi, devlet işlerini karıştırması bakımından dikkat çekici hususlardır. Vâliliklerin ödeneklerini kesmesi, lüzumsuz yeni vâlilikler kurarak idâreyi karıştırması, 1872’de görevinden alınarak Kastamonu Vâliliğine gönderilmesine sebep oldu. Adana Vâliliğinde de bulunduktan sonra İstanbul’a getirtilerek önce Şûrâ-yı Devlet (Danıştay) başkanlığına, ardından 1875’te ikinci defa sadrazamlığa getirildi. Hersek isyânına, Sırbistan ve Bulgaristan’daki ayaklanmalara mâni olamayan Mahmûd Nedim Paşa, bütçe açığını kapamak için aldığı tedbirlerle işleri büsbütün karıştırdı. Rus elçisinin telkinlerine kapılarak Bulgaristan İhtilâline karşı askerî tedbir almaması, Balkanlardaki çeşitli hâdiseler, büyük devletlerin müdâhale etmesine zemin hazırladı. Can düşmanı gibi olan Hüseyin Avni ve Midhat Paşaların talebeyi nümâyişe kışkırtmaları, Bosna-Hersek isyanlarındaki başarısızlıkları, mâlî krizin artması sebepleriyle, 12 Nisan 1876’da vazifeden alındı. Çeşme, Sakız’da ikâmete memur edildikten sonra, Sultan İkinci Abdülhamid Han zamânında affedilerek İstanbul’a döndü. 1879’da Dahiliye nazırlığına getirilince, eskisinin aksine halka ve memurlara çok iyi davrandı. Fakat hastalandığı için bu vazifeden alındı. 14 Mayıs 1884’te öldü. Cağaloğlu’ndaki bir arsaya gömülerek, sonra üzerine türbesi yapıldı.

Mahmûd Nedim Paşa, Tanzimat devrinde yetişen şâir ve yazarlardandır. Şiirlerini topladığı Dîvân’ı ile Reddiye adlı risâlesi basılmadı. Hikâye-i Meliki Muzaffer, devlet idâresine âit Âyine ve nazım olan Hasbihâl adlı eserleri yayınlanmıştır.
#169 - Eylül 23 2008, 02:48:10
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Mahmud Şevket Paşa
Son devir Osmanlı sadrâzamı ve Hareket Ordusu kumandanı. 1856 yılında Bağdat’ta doğdu. Babası Basra mutasarrıfı Kethüdâzâde Süleymân Beydir. Mahmud Şevket, ilk öğrenimini Bağdat’ta yaptı. Sonra İstanbul’a gelerek askerî okulda tahsilini tamamlayıp, 1882’de kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. Almanya’da dokuz yıl, Fransa’da bir müddet kalarak, batı kültürünü öğrendi. Bu sırada zırhlı kuleler ve ateşli silâhlar hakkında incelemelerde bulundu.

1901’de paşa olduktan sonra Mekke-i mükerreme ile Medîne-i münevvere arasında telgraf hattı döşetme vazifesiyle Hicaz’a gönderildi. Orada fazla kalmayıp, tekrar İstanbul’a döndü. 1905’te Kosova Vâliliğine getirildi. 1908’de İkinci Meşrûtiyetin îlânından sonra, Üçüncü Ordu komutanlığına, kısa bir müddet sonra da Rumeli Vilâyeti Müfettiş-i Umûmiliğine getirildi. 31 Mart Vakası üzerine toplanan ve Hareket Ordusu adı verilen birliklerin başına geçerek, İstanbul’a geldi. Sultan Abdülhamid Hanın tahttan indirilmesinde önemli rol oynadı. İstanbul’a hâkim olduğu bu sırada örfî idâre îlân ederek, suçlu-suçsuz demeden İttihatçılara ve kendisine muhâlif pek çok kimseyi îdâm ettirdi. Etrafında topladığı pek çok Balkan çetecisiyle saraya girerek, kıymetli eşyâları yağmaladı. Hazineyi, asırlardan beri toplanmış olan kıymetli yâdigârları ve dünyânın en zengin kütüphânelerinden olan saray kitaplığını yağma ettirdi. Abdülhamid Hana düşmanlığıyla tanınan Tevfik Fikret bile bu yağmaya dayanamayıp “Hân-ı Yağma” adlı şiirini yazdı. Netîcede Mahmud Şevket Paşa, 1909’da kurulan Hakkı Paşa kabinesinde harbiye nâzırı oldu. Fakat hizmet ettiği İttihat ve Terakkî Partisinin baskısı ile çok geçmeden, istifâ etti. Balkan Harbi sırasında Alasonya ordu komutanlığına getirildiyse de, bu vazifeyi kabul etmedi. Bu durum, o zamanki aydınlar arasında îtibârını gölgeledi. Balkan Harbinin en şiddetli zamanında, siyâsî menfaat düşüncesi ile yapılan Bâbıâlî Baskınından sonra, Enver Beyin telkini ile 23 Ocak 1912’de sadrâzam oldu. Ancak, Mahmud Şevket Paşanın bu büyük nüfuzu ve kendi başına hareketleri parti içinde kendisine karşı muhâlif bir grubun doğmasına yol açtı. Nitekim Paşa, 11 Haziran 1913’te arabasının içinde tabanca ile vurularak öldürüldü. Suikastın esâsı aydınlanmamış, fakat bundan istifâde eden İttihatçılar, muhâliflerini asma fırsatını bulmuşlardır.

Mahmud Şevket Paşa, Arapça, Almanca ve Fransızca bilirdi. Askerî konular ile cebir, geometri üzerine yazdığı kitapları vardır. Devlet-i Osmâniyye’nin Bidâyet-i Te’sisinden Şimdiye Kadar Osmanlı Teşkilâtı ve Kıyâfet-i Askeriyye adlı eseri üç cilt olup, yayınlanmıştır.

#170 - Eylül 23 2008, 02:53:06
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Mansur Bey
Derya (deniz) kaptanlarından. Tecrübeli bir denizci, iyi bir teşkilâtçı olan Mansûr Beyin çocukluğu ve gençliği hakkında fazla bilgi yoktur. Gelibolu’daki Osmanlı donanmasının Haçlılar tarafından baskını sırasında şehit olan Yûsuf Beyin yerine 1366’da İzmit Sancakbeyliğine getirildi. Böylece Osmanlı donanmasının komutanı olan Mansûr Bey, bahriyenin temellerini atmanın yollarını araştırırken, yeni tekneler yapılmasına hız verdi.

Sultan Murâd Hana Gelibolu’da bir deniz üssünün kurulmasını teklif etti. Osmanlı denizciliğine kuruluşta temel, sonradan güç verip destek olacak bir deniz üssünün kurulma teklifi Sultan Murâd Han tarafından memnuniyetle kabul edildi. Bunun üzerine Mansûr Bey, iç limanı, tersânesi, depoları, ikmâl merkezleri, değirmenleri, kışlaları ile o zamana göre her yönüyle modern bir deniz üssünü, temelden inşâ ederek, Türk denizciliğine kazandırdı.

Hayâta gözlerini yumuncaya kadar Osmanlı deniz kuvvetlerinin başında kalan Mansûr Bey, 1401 yılında vefât etti. Kabri Gelibolu’dadır.
#171 - Eylül 23 2008, 02:57:04
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Mehmed Namık Paşa
Osmanlı devlet adamı. 1804 yılında İstanbul’da doğdu. Divân-ı hümâyûn hocalarından Halil Ramis Ağanın oğludur. Muntazam bir tahsil ve terbiye gördü. Mühendishane-i Berri-i Hümâyûnu bitirdikten sonra bilgisini artırmak için Paris’e gönderildi. 7 Ekim 1826’da Ruslarla imzâlanan Akkerman Sözleşmesine ikinci tercüman olarak katıldı. Ahmed Fevzi Paşa ile birlikte Mekteb-i Harbiyeyi kurdu. Sultan İkinci Mahmud Han tarafından mütercim Mehmed Rüşdü Paşa ile birlikte bâzı Fransızca askerî nizamnâmeleri Osmanlıca'ya çevirmekle vazifelendirildi. 1843’de müşir rütbesiyle Arabistan ordusu komutanlığına getirildi. Lübnan meselesinin hallinde büyük yararlığı oldu. 1852’de önce Tophâne Müşirliğine ardından Ticâret Nâzırlığına tâyin oldu. Bursa (1855) ve Kastamonu (1857) vâliliklerinde bulundu. 1858’de tekrar Arabistan Ordusu Komutanı sıfatıyla Irak ve Hicaz Müşirliğine getirildi. Kıbrıslı Mehmed Emin Paşanın sadârete gelmesinden sonra 1860’da seraskerliğe tâyin edildi. Şurâyı Devlet Başkanlığı (1871) ve Bahriye Nâzırlığı (1875) görevlerinde de bulunan Nâmık Paşa, 1877’de Âyan Meclisi üyeliğine seçildi. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sonunda Edirne Mütârekesini imzâlayan Osmanlı heyetinde yer aldı. 1883’te Şeyhü’l-vüzerâ unvanını alan Nâmık Paşa, 16 Eylül 1892’de İstanbul’da vefât etti. Kabri Karacaahmed Mezarlığındadır.

Dört pâdişah devrinde vatanına ve milletine hizmet etmiş, şeyhü’l-vüzerâ pâyesine layık görülmüş olan Nâmık Paşa, çok cömert ve iyilik sever bir kimse idi. Emekli olduktan sonra, Ayaspaşa’daki konağında otururken, her Cumâ kendi eliyle civârın fakirlerine sadaka dağıtırdı. Uzun seneler âdet edindiği bu sadakadan dolayı, Cumâ günleri konağın etrafı satıcılarla âdeta mesire yerine dönerdi.

Nâmık Paşa, bulunduğu görevlerde de adâleti gözetir ve halka karşı zulmetmemek için fevkalâde dikkat ederdi. Bir defâsında Kosova kumandanı olan oğlu Ferik İbrahim Paşanın bâzı askerî binâların inşâsı için halktan para topladığını duyunca şöyle haber gönderdi; “Bir devlet kurulduğu zaman tebaasına; ben sizin ırz ve nâmusunuzu, mal ve canınızı ve sınırlarınızı korumak için güvenlik kuvvetleri tertipleyeceğim. Çocuklarınızı yetiştirmek için mektepler, tarım ve ticâretinizi her türlü kolaylığa kavuşturmak için yollar açacağım. Siz de buna karşılık bana her sene şu kadar vergi vereceksiniz, demiş olur. Bu, taraflar arasında yapılmış bir antlaşmadır. Artık bundan fazla bir şeyi halktan istemek zulümdür. Zulmün düşmanı ise Allah’tır. Eğer benim bu ihtarımdan sonra da yardım toplamaya devam edersen âhirette iki elim yakandadır”. Bu baba ihtarına derhal uyan İbrahim Paşa da, hayırlı bir evlât olduğunu göstermiştir.

Nâmık Paşanın Konya’nın Dolay mevkiinde yaptırmış olduğu bir câmii bulunmaktadır.
#172 - Eylül 23 2008, 02:57:26
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Mehmed Paşa (Muhsinzade)
On sekizinci yüzyıl Osmanlı sadrâzamı. 1706’da İstanbul’da doğdu. Sadrâzam Halepli Abdullah Paşanın oğludur. Babasının nezâretinde husûsî bir eğitim gördü. Silâhşör olarak saray hizmetine girdi. 1737’de Kapıcılar Kethüdâsı oldu. Vezir pâyesiyle Maraş Beylerbeyliğine tâyin edildi (1738). 1747-1758 yılları arasında çeşitli yerlerde muhâfızlık ve beylerbeyliği yaptı.

Sultan Üçüncü Ahmed’in kızlarından Esmâ Sultanla evlendirilerek (1758), Pâdişâh Üçüncü Mustafa Hana enişte oldu. Halep ve Anadolu beylerbeyliklerine tâyin edildi. Bosna (1760) ve Rumeli (1762) beylerbeyliklerinde bulundu. Köse Bâhir Mustafa Paşanın yerine sadrâzam oldu (1765). Rusya Seferine muhâlefetinden dolayı vazifesinden alınıp, Rodos’a sürüldü (1768). Hanımı Esmâ Sultanın şefâatiyle affa uğrayıp, Mora Muhâfızı oldu (1769). Yunanlı isyâncıları Tripolis yakınında mağlup ederek (1770) “Mora Fâtihi” unvânını aldı. İkinci defâ sadrâzam oldu (1771). Serdâr-ı ekrem olarak katıldığı Silistre ve Varna zaferlerini kazandı (1773). Rusya’yla Küçük Kaynarca Antlaşmasını imzâladıktan sonra İstanbul’a dönerken, yolda hastalanıp öldü (1774). İstanbul Eyüp’te Hanımı Esmâ Sultan tarafından yaptırılan türbeye defnedildi.
#173 - Eylül 23 2008, 02:57:48
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Mehmed Paşa (Tabanıyassı)
On yedinci yüzyıl Osmanlı sadrâzamı. Doğum yeri ve târihi hakkında bilgi yoktur. Enderûn’a alınarak iyi bir tahsil gördü. Dârüssaâde Ağası Hacı Mustafa Ağanın desteğiyle kısa zamanda mirahur (emîr-i âhûr) oldu. Vezir pâyesiyle Mısır Vâliliğine tâyin edildi (1628). İstanbul’a çağırılıp Kubbealtı Vezirliğine getirildi (1631). Topal Recep Paşanın îdâmı üzerine, sadrâzamlığa tâyin edildi (1632). Sultan Dördüncü Murâd Hana yardımcı olarak, yeniçeri ocağına yeniden düzen verilmesinde mühim rol oynadı. Pâdişâhın yanında çıktığı Revân Seferinde gösterdiği başarılarla, Sadrâzamlığa ilâve olarak kendisine Rumeli Beylerbeyliği de verildi (1635). Revân’ı korumak vazîfesiyle Diyarbakır’da bırakılmasına rağmen, Revân’ın İranlılar eline geçmesini önleyemediği için azledildi (1637). İstanbul’a dönüşünde Özi (1637), daha sonra da Budin (1638) beylerbeyliğine tâyin edildi. Aynı sene İstanbul’a çağırılıp, Sadâret Kaymakamlığına getirildi. Bu esnâda Eflâk ve Boğdan voyvodalarını azletmesi üzerine Yedikule’de hapse atıldı (1639). Daha sonra da voyvodaları ayaklandırıp devletin başına gâile açmak töhmetiyle îdâm edildi.
#174 - Eylül 23 2008, 02:58:09
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Mehmed Said Paşa (Yirmisekiz Çelebizade)
On sekizinci yüzyıl Osmanlı sadrâzamlarından. Aslen İstanbulludur. Dîvân-ı Hümâyûn Kâtiplerinden Yirmisekiz Mehmed Efendinin oğludur. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra, pek çok görevlerde bulundu. Sadâret Mektûbî Kaleminde vazifeliyken, babasının Fransa’ya elçi olarak gitmesi sırasında ona Kethüdâ tâyin olundu. Fransa’da bulunduğu müddet içinde yeni sanat ve teknik gelişmeleri inceleme fırsatı buldu. Yurda dönüşte Macar olup İslâmiyeti kabûl eden İbrâhim Müteferrika ile birlikte ilk matbaa olan Matbaa-i Âmire’nin kuruluşunda hizmet etti. Bu matbaada ilk basılan kitap Vankuli lügat kitabı idi. Bu hizmetinden dolayı Sadrâzam Damad İbrâhim Paşa tarafından mükâfâtlandırıldı ve Dîvan-ı Hümâyûn kâtipleri arasına alındı. 1732’de Rusya ve daha sonra İsveç’e elçi gönderildi. 1739’da Osmanlı Devleti ile Avusturya arasındaki hudut belirlemesi görüşmelerine katıldı. 1742 târihinde yurda dönüp Defter Emîni, 1745’te de Kethüdâ oldu. Ancak bir müddet sonra kendi isteğiyle eski görevine döndü. 1755’te Bıyıklı Ali Paşanın yerine Sadrâzam oldu. Beş ay on dokuz gün bu makamda kaldıktan sonra azledilerek Kütahya Vâliliğine, bir müddet sonra Hanya, 1756’da Mısır vâliliklerine, iki sene sonra da Adana-Maraş vâliliğine tâyin edildi ve 1761’de Maraş’ta vefât etti.

Mehmed Saîd Paşanın Türk tıp târihinde önemli bir yeri olan Ferâidü’l Müfredât fi’t-Tıb ve Esmâü’n-Nebât isimli bir eseri vardır. Mehmed Saîd Efendinin, Takrîrî adı verilen sefâretnâmesinde İsveç’teki sefirlik hâtıraları yer almaktadır.
#175 - Eylül 23 2008, 02:58:30
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.