Alternatifim Cafe

Fazıl Say

Discussion started on Yerli Sanatçılar - Gruplar

Fazıl Say, (d. 14 Ocak 1970, Ankara). Türk klasik müzik piyanisti, besteci.

Yazar ve müzikolog Ahmet Say'ın oğludur. Piyano eğitimini Ankara'da Mithat Fenmen ve Kamuran Gündemir, Düsseldorf'ta David Levine ile yapmıştır.

Üç yaşındayken obuacı Ali Kemal Kaya ile ritmik jimnastik ve işitme alıştırmalarına başlayan Fazıl Say, bir yıl sonra Mithat Fenmen’den aldığı piyano dersleriyle sevgiyi de içeren bir öğrenim sürecine girmiştir. Fenmen’le sekiz yıl süren bu dönem, piyano, solfej ve teorinin yanı sıra, besteciliğe özendirme çalışmalarını ve konser podyumlarına ısındırma amaçlı küçük dinletileri kapsar.

Mithat Fenmen’in 1982 yılında vefat etmesi üzerine Ankara Devlet Konservatuarı'na giren Fazıl Say, 'Özel Statü' olarak nitelenen hızlandırılmış yoğun eğitim çerçevesinde Kamuran Gündemir ile piyano, İlhan Baran ile kompozisyon çalışmıştır. Gündemir, yorum kavrayışı gerektiren yapıtlar üzerinde üst düzey bir değerlendirme ortamı yaratarak öğrencisini yetiştirmiş, İlhan Baran ise ona kompozisyon eğitiminin temeli olan teknik donanımları kazandırmıştır. Donanımların başlıcaları armoni, kontrpuan, form bilgisi, analiz, enstrümantasyon, orkestrasyon, antik modlar, Türk Müziği makamsal ve ritmik sistemleri, caz armonisi ve stil araştırmalarıdır. İlhan Baran, ayrıca çağdaş müzik stilleri çalışması için Ertuğrul Oğuz Fırat'dan yararlanılmasını istemiş ve Fazıl Say, üç yıl Fırat'dan ders almıştır.

1987 yılında konservatuarı bitiren genç piyanist, Almanya’nın DAAD bursuyla bu ülkeye gitmiş, Düsseldorf Müzik Yüksek Okulu’nda ABD'li piyanist David Levine'in öğrencisi olmuştur. Dünyanın önde gelen Schubert yorumcularından olan Levine, "Yaratıcı Yorumculuk" açısından örnek bir piyanisttir. Fazıl Say, piyanist kimliğiyle onu örnek almıştır.

1991 yılında 'Konser Piyanisti' diplomasını alan besteci, Berlin'e yerleşerek profesyonel müzik yaşamına atılmıştır. Uluslararası ilk başarısı, Avrupa Birliği’nin düzenlediği Avrupa Piyano Yarışması’nda kazandığı ödüldür (1991). Aynı yıl Berlin Senfoni Orkestrası'nın kendisine sipariş ettiği konçerto, bu orkestranın eşliğinde kemancı Götz Bernau ve bestecinin solistliğinde dünya prömiyeri olarak seslendirilmiştir. Fazıl Say'ın 1991 – 1995 yılları arasında Almanya’da verdiği konser ve resitaller üzerine basında yayınlanan yazılar, bir kitap oluşturacak sayıdadır.

1994 yılı, piyanist ve bestecimizin kariyerinde dönüm noktasıdır: Genç konser artistleri Avrupa Yarışması'nda birinci olduktan sonra, New York'da yapılan kıtalararası yarışmada dünya birinciliğini almış; Radio France Beracasa Vakfı, Paul A. Fish Vakfı, Boston Metamorphos Orkestrası, M. Clairmont Vakfı gibi kuruluşların ödülleriyle onurlandırılması, kariyerini New York’da sürdürmesini sağlamıştır.

1995 yılından günümüze uzanan süreç içinde tırmanışını sürdüren Fazıl Say, Fransa ağırlıkta olmak üzere Avrupa ülkelerinde ve beş kıtada etkinliklerini sürdürmekte, günümüzün önde gelen şef ve orkestralarının eşliğinde konserler vermekte, ünlü salonlarda resitaller sunmaktadır.

Besteciliği üzerine öncelikle söylenmesi gereken, yazdığı piyano yapıtlarını daha sonra orkestra yapıtlarına dönüştürmesidir. Bu nedenle konçertolarının sayısı giderek artmaktadır.

2007 yıllarının sonunda yabancı bir gazeteye verdiği demeçlerle gündeme gelmiştir. Say, AKP iktidarını açıkça eleştirmiş, Cumhuriyet'in temel niteliklerinin tehlikede olduğunu, bundan endişe duyduğunu söylemiştir. Say ayrıca müzik eğitiminin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından önemsenmediğine vurgu yapmıştır.

2007 yılı sonunda ayrıca bir ödül kazanmıştır.

Besteleri 

'Prelüdler', flüt ve piyano için, 1985; ilk seslendirme: Mehmet Mesci ve F. Say, (1986).
'Süit', piyano için, (1986).
'Siyah İlahiler', keman ve piyano için, 1987; ilk seslendirme, Götz Bernau ve Sayali Dadaş; Berlin’in 750. yılı kutlamaları dolayısıyla, 1987.
'Gitar Konçertosu', 1987; bu yapıtı geri çekti, 1997’de gitar ve orkestra için yeni bir yapıt yazdı.
'İpekyolu', piyano için, 1989; ilk seslendirme: RIAS Berlin Radyosu, canlı yayın: F. Say, 1989; sonradan konçertoya dönüştürüldü.
'Yansıtmalar', keman, piyano ve orkestra için konçerto, 1991; ilk seslendirme: Eduard Maturet yönetimindeki Berlin Senfoni Orkestrası, solistler; Götz Bernau, F. Say, 1991.
'Nasreddin Hoca’nın dansları' (sonradan “Türk Dansları” olarak adı değiştirilmiştir), piyano için, 1991.
'Antik Anadolu Modları Albümünden', piyano için, 1991.
'Üç Masal', oda orkestrası için: (12 yaylı, 6 üflemeli çalgı, arp, çelesta ve vurmalı çalgılar için), 1992.
'Liszt’in si minör sonatı orkestralaması”; büyük orkestra için, 1992.
'Altı Prelüd' Debussy’nin 6 prelüdünün orkestralaması. 14 solo çalgıcı için: flüt, obua, klarnet, fagot, trompet, 2 vurmalı çalgı, piyano, gitar ve yaylılar dördülü, 1992; ilk seslendirme: besteci yönetimindeki Yeni Müzik Topluluğu, Köln, 1992.
'Paganini’nin temaları üzerine çeşitlemeler” (modern caz stilinde) piyano için, 1993.
'İpekyolu', piyano konçertosu, 1994; ilk seslendirme: Scott Yoo yönetimindeki Boston Metamorphosen Orkestrası, solist: F.Say, 1995.
'Fantazi parçaları', piyano için, 1993.
'Caz Fantazileri', piyano için, 1994.
'Senfoni Konçertant', piyano ve büyük orkestra için, 1993; ilk seslendirme: Gürer Aykal yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, solist: Fazıl Say, 1996; orkestra: 3 flüt, 3 obua, 3 klarnet, altosaksofon, 2 fagot, kontrafagot, 4 trompet, 3 trombon, tuba, 7 vurmalı çalgıcı için 27 vurmalı çalgı ve yaylılar için (14+12+12+8).
'Gitar ve Orkestra için', (gitar konçertosunun yeniden yazılışı), 1996.
'İki Ballade', oda orkestrası için; 1996 ilk seslendirme: Scott Yoo yönetimindeki Boston Metamorphosen Orkestrası, 1996.
'Oda Senfonisi', oda orkestrası için, 1996; ilk seslendirme: Scott Yoo yönetimindeki Boston Metamorphosen Orkestrası, 1996.
'Kara Toprak', piyano için, Aşık Veysel’in teması üzerine, 1997.
'Gülnihal', piyano için, Hamamizade İsmail Dede Efendi’nin teması üzerine, 1997.
'Kadanslar', Mozart’ın piyano konçertoları için kadanslar, 1987 – 1996.
'Nazım Oratoryosu', piyano, solo ses, koro ve orkestra için, 2001.
'Metin Altıok için Ağıt', piyano, solo ses, koro ve oda orkestrası için, 2002/2003.
'Piyano Konçertosu, No:3', piyano ve orkestra için, 2001.


Kitapları

'Uçak Notaları', Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Kasım 1999


Nota Defterleri 

'Schwarze Hymnen for violin and piano', Verlag für Musik-Enzyklopaedie, 1987.
'Nasreddin Hoca'nın Dansları (Piyano için)', Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1990.
'Fantazi Parçaları (Piyano için)', Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1993.
'Paganini Çeşitlemeleri (Piyano için)', Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995.
'Sonat (Keman ve Piyano için)', Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1997.
'İpekyolu (Piyano Konçertosu)', Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1998.

Albümleri (CD)  

'Wolfgang Amadeus Mozart', Warner Music France
Piano Sonata K.333 in B flat major
Variations on 'Ah, vous dirais-je, maman' K.256
Piano Sonata K.330 in C major
Piano Sonata K.331 in A major 'Alla Turca'.
'Fazıl Say', Troppenote Recordings
Piano Concerto No.2 "Silk Road"
Chamber Symphony
Two Ballades
Four Dances of Nasreddin Hodja
Fantasy Pieces.
'George Gershwin', Teldec Classics International
Rhapsody in Blue
Porgy and Bess arrangements...
'Igor Stravinsky', Teldec Classics International
Le Sacre du Printemps.
'Johann Sebastian Bach', Teldec Classics International
French Suite N.6 BWV 817 in E major
Italian Concerto BWV 971 in F major
Prelude and Fugue BWV 543 in A minor
Chaconne in D minor (F. Busoni)
Prelude and Fugue BWV 846 in C major.
'Peter Ilyich Tchaikovsky', Teldec Classics International
Piano Concerto No.1 in B flat minor
'Franz Liszt',
Piano Sonata in B minor.
'Johann Sebastian Bach, Teldec Classics International
Italian Concerto BWV 971 in F major
French Suite N.6 BWV 817 in E major
Prelude and Fugue BWV 543 in A minor
'Wolfgang Amadeus Mozart',
Piano Sonata K.331

Ödülleri  

Avrupa Birligi Piyano Yarışması, 1991
Genç Konser Solistleri Yarışması Avrupa Birinciliği, 1994
Genç Konser Solistleri Yarışması Dünya Birinciliği, 1995
Radio France/Beracasa Vakfi Ödülü, 1995
Paul A. Fish Vakfı Ödülü, 1995
Boston Metamorphosen Orkestrası Solist Ödülü, 1995
Maurice Clairmont Vakfı Ödülü, 1995
Telerama Ödülü, 1998, 2001
RTL Televizyonu Ödülü, 1998
Le Monde de la Musique Ödülü, 2000
Diapason d’Or ( Altın Plak ) Ödülü, 2000
Classica Ödülü, 2000
Le Monde Ödülü, 2000
Avusturya Radyo-TV Ödülü, 2001
Deutsche Phono Akademie ECHO Ödülü, 2001


   
#1 - Şubat 08 2009, 15:31:24

Çok Sesli Müzikte Üstün Bir Yetenek: Fazıl Say

Üstün yetenek, bireyin zihinsel ve bedensel olarak yüksek kapasiteye -ve bu sayede özgün eserler yaratabilme yetisine- sahip olması demektir. Müzik yeteneği üstün olan çocuklarda, doğuştan gelen mutlak duygu, güçlü bellek, ritim tınısı gibi özellikleri onları yaşıtlarından ayıran özelliklerdir. Ritim tınısı, müzikle ilişkisi olan her birey için vazgeçilmez bir önkoşuldur. Bununla beraber güçlü bir bellek olmadan müziğin ortaya konuşu çok sınırlı kalacaktır. Fazıl Say, bu nitelikleri bir arada buluşturup, aldığı özel eğitimle sanatında dünyaca ünlü bir müzisyen olarak görülmektedir.

Çoksesli müzikte olağanüstü yetenekli sanatçılarımızdan Fazıl Say doğuştan gelen üstün zekâ yeteneği ve almış olduğu eğitim sayesinde ülkemiz ve yurtdışında resitaller, orkestra eşlikli konserler vermiş, beste çalışmaları yapmıştır.

Sonuç olarak, kapsamlı bir müzik eğitimi alan çocuk, sanatsal eğitimine hazır hale gelir, yaratıcılığını geliştirir. Üstün yetenek, kaliteli bir eğitimle birleştiğinde yüksek verimli müzisyenlerin ortaya çıkacağı aşikardır.


1.1 Zekâ,Yaratıcılık Ve Üstün Yeteneklilik

Zekâ bireyler arasındaki farkı belirleyen zihinsel gelişimle ilgili önemli bir özelliktir. Zekâ algılama, öğrenme, düşünme gibi bir çok yetenek ve becerinin birlikte kullanımı ile kendini gösterir.

Literatür incelendiğinde zekâ kavramının farklı tanımlandığı görülmektedir. Zekâ eğitimcilere göre öğrenme yeteneği, biyologlara göre çevreye uyum yeteneği, psikologlara göre muhakeme yoluyla sonuca ulaşma yeteneğidir (Yıldırım,2003).

Zekânın; algılama (edinilen bilgilerin yorumlanıp organize edilmesi), bellek (alınan bilgilerin depolanması ve geri çağrılması), muhakeme (bilgilerden anlam çıkarma ve sonuca varma amacıyla kullanabilme), düşünme(bilginin ve çözümlerin nitelik olarak değerlendirilmesi) ve kavrama (bilginin iki ya da daha fazla kısmı arasındaki yeni ilişkileri tanıyabilme) gibi zihinsel süreçleri kapsadığı ifade edilmektedir (Akboy,2000).

Zekâ gelişiminde, doğuştan getirilen kapasite, kalıtım ve ayrıca içinde bulunulan çevre önemli rol oynar. Aile ortamının da zihinsel gelişmeyi etkilediği istatistiklerle gösterilmiştir. Zekâ seviyeleri farklı bireylerin aralarındaki farkı belirleyebilmek için çeşitli zekâ testleri geliştirilmiştir.

“Çoklu Zekâ Kuramı”nı geliştiren Gardner, klasik zekâ tanımlarının dışına çıkarak zekâ kavramını: Kişinin belli kültürel dokuda ürünler ortaya koyabilme, karşılaştığı probleme etkili ve verimli çözümler üretebilme, çözülmesi gereken karmaşık problemleri keşfetme yeteneği olarak tanımlamıştır (Özbay, 2001). İnsan zekâsının tek bir faktörle açıklanamayacak kadar çok sayıda yetenekleri içerdiğini savunmuştur. Gardner olağandışı başarılar sergileyen insanların yeteneklerini inceleyerek sekiz değişik zekâ alanı bulmuştur. Örneğin: Müziksel/ritmik zekâda çalmak, söylemek, dinlemek gibi alt gruplar bulunmaktadır. Müzik zekâsı yüksek olanlar ritimlerle, melodilerle, seslerle düşünür ve zihinlerini müzikten arındıramazlar. Müziksel/ritmik zekâ; bestecilik, şarkıcılık, icracılık gibi müzik dallarında baskındır.

Müziksel/ritmik zekânın kapasiteleri şunlardır:

·         müziğin ve ritmin yapısına değer verme,

·         müzikle ilgili şemalar oluşturma,

·         seslere karşı duyarlılık,

·         melodi, ritm, sesleri taklit etme, tanıma veya yaratma,

·         ton ve ritmlerin değişik özelliklerini kullanma  (Bümen, 2002).

Üstün zekâlı çocuk ele alındığında, literatürde bir çok otorite üstün (gifted) bireylerin karmaşık ve üst düzeyde soyut bilgilerle kolayca başa çıkabilmeyi sağlayan üstün merkezi sinir sistemine sahip olduklarına inanmaktadır. Bazı uzmanlar üstünlüğün genel zihinsel üstünlüğü temsil ettiğine, özel bir yeteneği yansıtabileceğine inanmaktadır. Üstünlüğün az görülen bir yaratıcılık içerdiğini düşünen uzmanların yanında, bazıları da üstün akademik başarıyı temsil ettiğini kabul etmektedir. Akademisyenler ise üstünlüğü 130 yada daha yüksek zekâ bölümü olarak tanımlamışlardır (Gander-Gardiner, 2001).

Üstün veya özel yeteneklilik dört temel insan özelliği arasındaki etkileşimden oluşur. Bunlar: Ortalamanın üstünde yetenek düzeyi, yüksek düzeyde görev sorumluluğu, yüksek düzeyde yaratıcılık, yüksek düzeyde motivasyondur (Köksal, 2003).

Yaratıcılıkta özgünlük, olağanüstülük, kuraldışılık, değişik olma gibi özellikler bulunur. Yaratıcı bireylerde öğrenmeye hazır olma, ilgili olma, dilde, çağrışımlarda, düşünsel alanda ve anlatımda akıcı, düşüncede esneklik, özgürlük, sezgi, hayal gücü, deneme, araştırma, sınama, bulma, kalıplardan kurtulma ve yeni fikirler üretme en belirgin özelliklerdir (San,1985).

Yaratıcılık, her bireyde varolan ve insan yaşamının her bölümünde bulunabilen bir yeti, günlük yaşamdan bilimsel çalışmalara dek uzanan geniş bir alanı içine alan süreçler bütünü, bir tutum ve davranış biçimidir (San, 1979). Yaratıcılık konusunda birçok tanımla karşılaşmak mümkündür.

·         Torrance yaratıcılığı, boşlukları rahatsız edici yada eksik öğeleri sezip, bunlar hakkında düşünme ve varsayımlar kurmak, bunları sınamak, sonuçları karşılaştırmak ve bu varsayımları değiştirip yeniden sınamak olarak tanımlarken,

·         Bartlett, ana yoldan ayrılma, deneye açık olma, kalıplardan kurtulma,

·         Wallach ve Kogan çok sayıda çağrışım üretebilme ve bu üretmede özgür olabilme, ancak bunu yaparken de özden ayrılmama ve sapmama,

·         Taylor, yeni ve geçerli fikirlerin yaratılmasıyla sonuçlanan fikirler süreci,

·         Guilford ise yaratıcı düşünce alışılmamış düşünce, esneklik, orijinallik ve akıcılıktır

şeklinde tanımlamışlardır (Oğuzkan-Demiral-Tür, 1999).

Literatür incelendiğinde, yaratıcılık kavramının farklı farklı tanımlandığı görülmektedir. Yaratıcılık için araştırmacılar; yeni, farklı ve yararlı bir yeti olduğu görüşünde birleşmektedirler. Araştırmacıların görüşlerinden hareket ederek yaratıcılık kısaca şöyle tanımlanabilir:

“Yaratıcılık; özgün buluşlar ortaya koyma becerisidir.”

Üstün zekâ ile yaratıcılık arasında da bir paralellik olduğuna ilişkin düşünceler vardır. Üstün beyin gücü ve yaratıcılık arasındaki ilişkide bir eşik noktası bulunmaktadır. Yani belli bir zekâ seviyesine kadar olan çocuklar daha yaratıcı olmakta (120 IQ), zeka seviyesi arttıkça yaratıcılık düzeyi de artmaktadır (Özden, 2003).

1965 yılında Wallach ve Kagan adlı araştırmacılar zekâ ve yaratıcılığı incelemek amacıyla çocuklar üzerinde bir araştırma yapmışlar ve bunun  sonucunda, geliştirdikleri “yaratıcılığı ölçme testi”nden elde ettikleri sonuçlarla zekâ testlerinden elde edilen sonuçları karşılaştırmışlardır. Bunun sonucunda çocukları dört gruba ayırmışlardır (Ülgen- Fidan, 1989)

·         Zekâ ve yaratıcılık düzeyi yüksek olanlar,

·         Zekâ ve yaratıcılık düzeyi düşük olanlar,

·         Zekâ düzeyi yüksek, fakat yaratıcılık düzeyi düşük olanlar,

·         Yaratıcılık düzeyi yüksek, fakat zekâ düzeyi düşük olanlar.

Bu araştırmanın sonuçları incelendiğinde, zekâ ve yaratıcılık arasında doğrudan bir bağlantıdan söz etmek pek mümkün görünmemektedir. Bir çocuk, zekâ düzeyi düşük olsa bile yüksek derecede yaratıcı; veya bunun tersi olarak, zekâ düzeyi yüksek olduğu halde yaratıcılık düzeyi bakımından düşük seviyeli bir düzeyde olabilmektedir.

Guilford, bilimsel yaratıcılık alanında yoğunlaştırdığı çalışmaları doğrultusunda, yaratıcılığın zekânın genel durumu içinde yer aldığını söylemektedir. Bilişsel düşünme, bellek, ıraksak düşünme, yakınsak düşünme ve eleştirel düşünme gibi beş zihinsel işlemin yer aldığı bu durum içinde, ıraksak düşünme faktörü, yaratıcılığa en yakın olandır (Kırışoğlu, 1991). 

Iraksak düşünme, olası çözümler hatırlama ya da yeni çözümler üretmedir; kişinin düşünceleri bir çok farklı yol boyunca “ıraksar” (genişleyerek yayılır). Yakınsak düşünme ise, ihtimalleri daraltmak ve en uygun çözüme “yakınsamak” için bilgi ve mantık kurallarını uygulamak olarak tanımlanmıştır (Atkınson, 1995). Iraksak düşünme, yakınsak düşünmeye göre daha esnektir; yalnız eldeki bilgilerle yetinmeyen bir düşünme yöntemidir; daha zengin fikirler akımına açıktır ve dolayısıyla yeni çözümlere ve yaratıcılığa daha yatkındır (Jersıld, 1972).

Yaratıcılık yüzyıllar boyu olağanüstü insanlara özgü bir özellik olarak kabul edilmiş ve en çok güzel sanatlar alanında kullanılmıştır. Dahi ile deli arasında kıl payı bir ayrım olduğu gibi bilim dışı görüşler de yakın zamana kadar kabul edile gelmiştir (San, 1995).

Yaratıcı insanlar akıcı, esnek ve orijinal düşünürler. Onlar fikirlere özenirler, risk almaya gönüllüdürler, karmaşıklığı severler, meraklı ve hayalci kişilerdir. Bu özelliklerin tümü düşünme hünerlerine bağlıdır. Akıcı ve esnek düşünme yeteneği gösteren bir çocuk bir noktadan diğerine sıçrayarak bir çok şeyi düşünür (Bell,1997).

Yaratıcı bireyleri yetiştirmede eğitim programları çok önemlidir. Çağdaş eğitim; okul öncesi dönemden başlayarak çocuğun düşüncelerini, merak etme, gözlem, buluş yeteneklerini geliştirme amacını taşır. Bu konu ile ilgili yapılan araştırmalar sonucunda tanımlamada en çok kabul edilen ve ağırlık verilen yaratıcılık kavramındaki süreç-ürün ve yaşantı öğeleridir.

2. Müzikte Üstün Yetenekli Çocukların Eğitimi

2.1. Ülkemizde Ankara Devlet Konservatuarı’nda Üstün Yetenekli Çocukların Eğitimi

Ankara Devlet Konservatuarı’nda, orta ve yükseköğrenim verilmektedir. 1941 yılında çıkarılan yönetmeliğe göre okulun süresi, ilkokuldan sonra biri hazırlık olmak üzere üç yıl ortaöğretim ve dört yıl yükseköğretim dönemleri şeklinde düzenlenmiştir. Konservatuarda üstün yetenekli çocukların yoğun ve hızlı müzik eğitimi görmeleri için 1976 yılında yürürlüğe giren bir yasa çıkarılmıştır. Bu statüden ilk olarak Oya Ünler (piyano) yararlanarak 1978 yılında mezun olmuştur. Daha sonraki yıllarda Burçin Büke (piyano) 1983 yılında yasadan yararlanarak  mezun olmuştur (Tunçdemir,1996).

Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte, sanatçı yetiştirme hedefli girişimlerin başlıcalarından biri de sanat dallarında eğitim görmek üzere yurtdışına öğrenci gönderilmeye başlanmasıdır. Üstün yetenekli çocuklar için 7 Temmuz 1948 tarihinde 5248 sayılı “Harika Çocuk Kanunu” adıyla bir yasa çıkartılmıştır. Bu kanun “İdil Biret ve Suna Kan’ ın yabancı memleketlere müzik tahsiline gönderilmesine dair kanun” adını taşımaktadır. Olağanüstü yetenekli çocukların keşfedilerek, yurtdışında eğitimlerini sürdürmeleri için çıkartılan bu yasadan yararlanarak İdil Biret ve Suna Kan, Fransa’ ya, Paris Konservatuarı’na gitmişlerdir.

2.2 Ankara Devlet Konservatuarı’nda Üstün Yetenekli Çocukların “Özel Statü” Eğitimi

1948 yılında kabul edilen 5245 sayılı yasayla özel yetenekli çocukların yurtdışında eğitimi olanağı sağlanmıştır. 1956 yılında 6660 sayılı yasayla işlemin kapsamı genişletilmiştir. 6660 sayılı yasa “Güzel Sanatlarda Fevkalade İstidat Gösteren Çocukların Devlet Tarafından Yetiştirilmesi Hakkında Kanun” adını almıştır. Daha sonraki yıllarda bu yasadan Verda Erman, Gülsin Onay, Hüseyin Sermet ve İsmail Aşan adlı sanatçılarımız yararlanmışlardır. Bu yasa 1970’ li yıllarda işlemez hale gelmiştir. Ankara Devlet Konservatuarı eğitimcilerinden Mithat Fenmen ve İlhan Baran öncülüğünde hazırlanan yeni yönetmelik taslağı, üstün yetenekli çocukların Devlet Konservatuarı’nda yoğun ve hızlı bir müzik eğitimi görmeleri için çıkartılmış olan “özel statü”, 1976 yılında Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmıştır. Bu statü ile kendi alanlarında konservatuarın yüksek bölümünü bitirerek yurtdışına giden öğrenciler olmuştur. Bu statüden ilk olarak yararlananlar; Oya Ünler, Burçin Büke ve Cihat Aşkın olmuştur. 1982-1983 öğretim yılında “Özel Statü” kapsamından yararlanan üstün yetenekli öğrenciler: FazılSay (piyano), Muhittin Dürrüoğlu (piyano), Şölen Dikener (viyolonsel), Yeşim Alkaya (piyano), Çağlayan Ünal (viyolonsel), Ertan Torgul (keman) ve Özgür Balkıs (keman) 1986-1987 yılları arasında mezun olmuşlardır. Yukarıda adı geçen öğrencilerden sonra yasa bir kez daha işlemez hale gelmiştir (Tunçdemir, 1996).

3. Fazıl Say

1970 yılında Ankara’da doğmuştur. Müzik eleştirmeni Ahmet Say’ın oğludur. Üç yaşına geldiğinde flüt çalmaya başlamıştır. İlk çıkarmaya çalıştığı ezgi, babasının plaklarından duyduğu 40.Senfoninin ana temasıdır. Aynı zamanda Obua sanatçısı Ali Kemal Kaya ile ritmik  müzikal oyunlar ve işitme alıştırmalarına başlamıştır (Pamuk,2003). 

Absolut (çok iyi işitebilen) bir kulağa, 4 haneli rakamları çarpacak üstün zekâya, duyduğu tüm ezgileri kaydeden güçlü bir hafızaya, olağanüstü müzik yeteneğine sahip olduğu, müzik otoriteleri tarafından belirlenmiştir. Dört yaşında iken Ankara Devlet Konservatuarı Piyano Bölüm Başkanlığı yapan Mithat Fenmen’den piyano dersleri almaya başlamıştır. Mithat Fenmen’in kendisine uyguladığı müzik eğitim sistemini Fazıl Say “Uçak Notları” kitabında şöyle anlatmaktadır. “Olabilecek en iyi pedagogla başladım piyanoya… Dört yaşındaki bir çocuğa müziği sevdirmek, müziği bir oyun gibi göstermek, fazla çalıştırarak müzikten soğutmamak, ama aynı zamanda hızlı ve tutarlı bir çizgi tutturmak, neresinden bakarsanız bakın büyük hüner. Önce seslerin renklerini öğrenmek, seste “sesin rengini” hissedebilmek, sonra bunlarla bir şeyler anlatmaya yönelmek, doğaçlama yapmak… Dersin ilk bölümü doğaçlamayla başlar, teknik alıştırmalar ve klasik dağar çalışmasıyla devam ederdi. Sonunda ise işitme eğitimi yapardık. Henüz beş yaşındaydım beş sesli akorlar’ın seslerini sırasıyla söyleyebilirdim” (Say,1999).

“Mozart pembe, Bizet kırmızı, Beethoven mavi…”Okuma yazma bilmeden takvim yapraklarına çizdiği renk ve şekillerle çalacağı eserlerin adlarını tanıyan küçük öğrencisini çalıştırırken Mithat Fenmen “Piyanoyla hadi anlat bakalım, bugün sokakta neler gördün” dediğinde küçük piyanist trafikteki duyduğu korna seslerini yada bahçedeki kuş cıvıltılarını piyanosuyla seslendirmiştir… İlkokula başladığı dönemde Mozart ve Haydn sonatlarını ezbere çalmaya başlamıştır (Dündar, 2004).

Mithat Fenmen’den aldığı 8 yılı kapsayan  piyano eğitimi süresince Fazıl Say piyano, solfej ve teorinin yanı sıra besteciliğe özendirme çalışmaları ve konser podyumlarına ısındırma amaçlı küçük dinletileri sürdürmüştür. 12 yaşına geldiğinde 1982 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’nın Piyano Bölümü giriş sınavına girmiştir. Kulak sınavında 7-8 sesli çağdaş müzik akorlarını bilmiştir. Mithat Fenmen’nin önerisiyle seslendirdiği Beethoven Sonat ile jürinin hayranlığını kazanmıştır. Olağanüstü müzik yeteneğine sahip olduğu sınav komisyonundaki eğitimciler tarafından anlaşılmıştır.

Fazıl Say 1982 yılında Ankara Devlet Konservatuar’ında uygulanmaya başlanan olağanüstü yetenekli çocukların eğitimi için “Özel Statü” olarak nitelendirilen üstün yeteneklilerin hızlandırılmış yoğun müzik eğitimi programı çerçevesinde piyano bölümüne kabul edilerek eğitimine başlamıştır. Okula başlamasından birkaç ay sonra Mithat Fenmen ölmüştür. Fazıl Say piyano çalışmalarına Prof Kamuran Gündemir’le devam etmiştir (Virtüöz, 2002, Artliveon htm).

Fazıl Say Konservatuar eğitimi süresince Kamuran Gündemir’le teknik becerisini geliştiren, stilleri kavratan, disiplinli ve bilinçli bir çalışma temposu için şöyle demiştir. “Prof.Gündemir’in öğrencisi olmak büyük şanstı… 12 yaşındaydım iş ciddiye binmişti. Bu yıllarda müziği sindirmek gerekir. Muhiddin’le ben aslında zor öğrencilerdik. Göz, kulak, bellek, matematik, armoni, sezgi ve birazda eleştiri gibi yetilerimiz yüzünden,bizimle uğraşmak zordu… Öğrencisine inanan bir hoca… Hocamız müzikle edebiyat, müzikle resim, müzikle felsefe arasındaki bağlantıları bulup gösterirdi. Çağdaş müzik yapıtlarındaki anlatımları büyüteç altına alıp çözümlemesini, piyanodaki bin bir çeşit pedal kullanımını, renk ve ses, ses rengi… Artık müzik çalışıyordum: Müzikal ifade, tuşe özelliklerine ödünsüz bağlılık… Opus 109 Sonat’taki tonları, gökyüzünün renklerini nasıl seslendirmem gerektiğini, renkleri seslere nasıl dönüştürmem gerektiğini, yerli ve yabancı bestecilerin eserlerini,piyano edebiyatının bütün yapıtlarını yorumlayacak düzeye gelmiştik (Say,1999).

Konservatuar eğitimi süresince yorum kavrayışı gerektiren yapıtlar üzerinde üst düzey bir değerlendirme ortamı yaratarak öğrencisinin gelişmesinde etken olan Gündemir’in yanında İlhan Baran ise kompozisyon eğitiminin temeli olan teknik donanımları: Armoni, kontrpuan, formbilgisi, analiz, enstrümantasyon, orkestrasyon, antik modlar, Türk müziği makamsal ve ritmik sistemleri, caz armonisi, stil araştırmaları vb. kazandırmıştır. Ayrıca çağdaş müzik stiller çalışması için Ertuğrul Oğuz Fırat’la çalışmasını istemiştir. Fazıl Say 3 yıl Fırat’la çalışmalarını sürdürmüştür. Fazıl Say dokuz yıllık Konservatuar eğitimini beş yılda tamamlamıştır (Virtüöz, 2002, Artliveon htm).

Konservatuarın “Özel Statü” kapsamın da 1983 yılında 5.10.1983 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan “Müzik Alanındaki Özel İstidat ve Kabiliyetli Çocukların Devlet Konservatuarında Yetiştirilmelerine” dair geçici yönetmeliğin 4. maddesinin A bendi uyarınca yapılan sınav sonucunda (halka açık konser) değerlendirme komisyonunda bulunan öğretim görevlilerinin (Prof. İlhan Baran, Gülay Uğurata, Doç.Nimet Karatekin, Doç.Ersin Onay, Ahmet Yürür, Doç.Selçuk Gündemir, Doç.Kamuran Gündemir, Doç.Tulga Çetiz, Doç.Semra Kartal ve  Doç.Banu Berk) onayıyla 25.05.1987 tarihinde vermiş olduğu başarılı konserle Fazıl Say Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan üstün başarıyla mezun olmuştur  (Tunçdemir, 1996).

Fazıl Say 1987 yılında Konservatuarı bitirdikten sonra  Almanya’nın DAAD bursuyla yurtdışı eğitimi almak için Dusseldorf Müzik Akademisi Yüksek Okulu’na gitmiştir. Amerikalı piyanist David Levine ‘nin öğrencisi olmuştur. “Yaratıcı yorumculuk” tipinin dünyanın önde gelen Mozart ve Schubert yorumcularından olan Levine ile piyano eğitimi süresince “Oda müziği” alanında Berlin’de çok sayıda etkinlik çalışmasına başlamıştır. Oda müziğinin yorumlanmasındaki özellikler ve Mozart yorumlarken önemli olan “hissetmekten korkmamaktır”… diyen Levine, Fazıl Say’a değişik bir bakış açısı göstermiştir. Fazıl Say 1991 yılında “Konser Piyanisti” diploması alarak mezun olmuştur (Say, 1999).

Fazıl Say okulu bitirdikten sonra Berlin’e yerleşerek profesyonel müzik yaşamına atılmıştır. Bu dönemde üç piyano konçertosu, şan ve piyano için 25 şarkı, çok sayıda piyano solo eseri bestelemiş, konser repertuarının bir kısmını (Haydn,Mozart Konçertoları), 50 adet “Oda Müziği Konser Proğramı” çıkarmıştır (Pamuk, 2003). Aynı zamanda Berlin’de Hochschule der Künste Müzik Okulunda eğitimci olarak çalışmaya başlamıştır (Say, 1999).

Fazıl Say’ın Uluslararası ilk başarısı 1991 yılında Avrupa Birliği’nin düzenlediği Avrupa Piyano Yarışmasında kazandığı “Jüri Özel Ödülü”dür. Bu dönemde besteleriyle dikkat çeken sanatçımız Berlin Senfoni Orkestrası’nın sipariş ettiği konçertosunun dünya prömiyerini bu orkestra eşliğinde keman sanatçısı Götz Bernau ile kendisinin de  solist olarak katıldığı konserle seslendirmiştir.1991-1994 yılları arasında Almanya’da vermiş olduğu konser ve resitaller üzerine dünya basınında  yayınlanan yazıları bir kitap oluşturacak kadar fazladır. (Virtüöz, 2002, Artliveon htm)

16 Haziran 1994’te David Levine’in anısına düzenlenen Berlin SFB Radyosunu konser salonunda Berlin Filarmoni Orkestrası’nın eşliğinde Thomas Brandis ve Wolfgang Bottcher ile birlikte sanatçımız Brahms’ın triosunu seslendirmiştir. Bu konserin sonunda Müzik Akademisi Müdürü olan Annerose Schmidt sanatçımızın kariyerinde dönüm noktası olacak olan Genç Konser Artistleri Avrupa Yarışmasına katılmasını önermiştir.

6 Eylül 1994 yılında Leipzig’te yapılacak yarışmasının Avrupa elemelerine katılan sanatçımız yarışmada kendi bestelediği eseri “Nasrettin Hoca’nın Dansları”ndan 3. ve 4. bölüm, Haydn sonat, Bach “Fransız Suit”inden Allemande ve Liszt Sonatın füg kısmını başarıyla seslendirmiştir. “Genç Konser Solistleri Avrupa Yarışması”nı kazanan üç piyanistten biri olmuştur. Avrupa elemelerini kazanan üç piyanist aynı yarışmanın dünya finaline girmeye hak kazanmıştır (Yıldız, 2000).

15 Ocak 1995 tarihinde New York’ta yapılacak “Young Concert Artist” yarışmasına katılan Fazıl Say bu yarışmada yaklaşık 500 kişinin katılarak, Avrupa ve Amerika elemelerinden kalan 16 kişinin katıldığı yarışmadan jüri üyelerinin hepsinden evet oyu alarak dünya birinciliğini kazanmıştır. Yarışmada birinci olmasından dolayı bazı özel kuruluşların  “özel ödül”lerini de kazanmıştır. Radio-France Beracasa Vakıf Ödülü, Paul A. Fish Vakıf Ödülü, Amerikan Vakıflarından “Maurice Clairmont Ödülü”, Boston Metamorphos Orkestrası gibi kuruluşların ödüllerini almıştır (Virtüöz, 2002, Artliveon htm - Say,1999).

Fazıl Say’ın 1995 yılında kazandığı birincilikler sayesinde müzik kariyerinde büyük bir başarı elde ederek kendi deyimiyle bir “sıçrama” gerçekleştirmiştir. New York’a yerleşerek dünyanın ünlü müzik merkezlerinde, dünyanın önde gelen orkestralarından ve uluslararası Müzik Festivallerin’den aldığı davetlerle sanat etkinliklerine başlamıştır.

Fazıl Say’ın 1995’den günümüze kadar uzanan süreçte piyano virtüözü olarak yurtiçi ve yurtdışında sayısız konserleri, resitalleri ve turneleri olmuştur. Sanatsal etkinliklerinin sayıca çok fazla olması nedeniyle konser, resital ve turnelerine örnekler verilecektir. Konser yaptığı ülkeler, çalıştığı ünlü orkestralar ve katıldığı Uluslararası festivaller aşağıdaki gibidir:

Fazıl Say Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Amerika, Kanada, Meksika, Venezüella, Japonya vb dünyanın beş kıtasında konser etkinliklerine devam etmektedir. Yılda yaklaşık 100 konser vermektedir. Say'ın solist sanatçı olarak sürekli davet edildiği orkestralar arasında New York Filarmoni, Philadelphia, Detroit, Paris, Milano, Prag, St. Petersburg, Münih, Tokyo, Zürich ve Sydney orkestraları yer almaktadır. Katıldığı başlıca Uluslararası Festivaller arasında Salzburg, Seattle, Schleswig-Holstein, Ruhr, Montpellier, La Roque d’Antheron, Menton, Lizbon, Budapeşte, İstanbul ve Montreux Caz Festivali bulunmaktadır (Virtüöz,2002,Artliveon htm-FazılSay.net, 2004).

Fazıl Say çoksesli müzik alanında ülkemizi yurtiçinde ve yurtdışında başarı ile temsil etmiştir. Ülkemizde orkestra eşlikli bir çok konser ve resital veren sanatçımız Anadolu’nun birçok ilinde icracı olarak evrensel çoksesli müziğin tanıtılması ve yaygınlaştırılması için çalışmalarda bulunmuştur. Çalışmalarının en önemli örnekleri aşağıdaki etkinlikleriyle anlatılmıştır.

Fazıl Say Çağdaş Eğitim Vakfı’nın düzenlediği okuyamayan çocukları okula kazandırmak ve burs bekleyen çocukların eğitimine katkıda bulunmak amacıyla yaptığı konserin geliriyle çocukların eğitimine katkıda bulunmuştur (Türenç, 2002). Etkinliklerinin arasına özürlü çocuklar için yaptığı konserler de eklenebilir.

Ülkemizde klasik müzik eserlerini popüler müziğin seçkin sanatçılarıyla birlikte “ikili” oluşturarak pop-klasik müzik buluşması (Fazıl Say-Sertab Erener,Fazıl Say-Zuhal Olcay..), Sanatçımızın caz armonisi ve caz stilleri tarzında bestelediği çalışmaları “Paganını Varyasyonlar” ve “Rondo Alla Turca”(1993) eserleri, çağdaş müzik-elektronik müzik buluşması (Fazıl Say-Mercan Dede-2002), Caz müziği-Türk müziğinin buluşması(Fazıl Say-Kudsi Ergüner-2003) alanlarında konserler vermiştir. Pop müziği-klasik müzik birleşmesi, Sertab Erener’le birlikte türküleri çağdaş formda düzenlediği “Halk Türküleri Projesi”(2003) konserler vermiştir. Bu konserlerden Caz müziği alanındaki çalışmanın 2003 yılında CD kayıtlarını yapmıştır. 

Fazıl Say, “Türkiye Yollarında Bir Virtüöz” Projesi (2002-2003) kapsamında Samsun,  Edirne, ve Gaziantep başta olmak üzere Adana, Ankara, İstanbul, Kayseri, Niğde, Diyarbakır, Erzurum, Bodrum, Aspendos olmak üzere toplam 12 ili kapsayan konserler vermiştir (Aktaş,2002). Konserlerin bilet gelirleriyle okullarda sağlık taraması yapılması amaçlanmıştır. Bu proje kapsamında yapılan konserlerde sanatçımız okullarda klasik müzik öğrencileriyle “atölye çalışması” yaparak her ilin kendine özgü türkülerini klasik müzik formunda çalarak çoksesli müziğin tanıtımı ve geniş kitlelere duyurulmasını gerçekleştirmiştir (vw.basın, 2004,vw.htm).

Çoksesli müziği sevdirmek amacı ile başladığı “İstanbul Okullarında 1000 Konser” (2002)   Projesi kapsamında ilkokul ve liselerde yapılan etkinliklerde; çocukların ve gençlerin kulaklarını klasik müziğe alıştırmak amacıyla enstrümanları, bestecileri ve müzik alanındaki seçkin eserleri tanıtan konserler vermiştir (Aktaş,2002).

Fazıl Say’ın piyano virtüözlüğünün yanı sıra beste çalışmaları da olmuştur: "İpekyolu" adlı ikinci piyano konçertosu, "English Chamber Orchestra", "Moskova Virtüozları" gibi oda orkestralarının yanı sıra, birçok yabancı orkestra tarafından seslendirilmiştir. Fransız Ulusal Orkestrası'nın siparişi üzerine yazdığı yeni konçertosunun dünya prömiyeri ise 2002 yılında Paris'te Kurt Masur yönetimindeki bu orkestra tarafından  yapılmıştır (Say,1999). Ülkemizde ise Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın siparişi üzerine 2001 yılında “Türk Bestecilerinin Eser Üretimine Teşfik Projesi” kapsamında “Nazım” isimli destansı eseri hazırlamıştır. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu, TRT Radyosu Çoksesli Korosu ile birlikte Şef Naci Özgüç yönetiminde İstanbul, Ankara’da konserler vermişlerdir. Nazım adlı eserinin ikinci kaydı Bilkent Senfoni Orkestrası, eşliğinde 2002 yılında şef İbrahim Yazıcı yönetiminde Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu ile birlikte İstanbul, Ankara, İzmir (Efes), Antalya (Aspendos) da sergilenmiştir. Eserin aynı zamanda CD kayıtları (2001/2002) yapılmıştır.İkinci projesi “Metin Altıok Ağıtı”, Oda Orkestrası ve Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu ile birlikte, şef İbrahim Yazıcı yönetiminde,İstanbul’da dünya prömiyeri yapılmıştır.Eserin CD kaydı da (2003) yapılmıştır.

Fazıl Say’ın yurtdışında yaptığı beste çalışmaları; Warner-Teldec için ürettiği Mozart, Bach, Gershwin, Stravinski CD'leri "bestseller" olmasının yanı sıra, Almanya, Fransa ve Avusturya'da "Yılın CD'si" ödülünü almıştır. Ayrıca 13 ödüle daha layık görülmüştür.Dünyanın önemli şirketlerinden Colombia sanatçımızın konser menejerliğini yapmaktadır.Warner-Teldecşirketleri sanatçımızın bir çok eserinin CD kaydını yapmıştır.1998’de ürettiği Mozart/Fazıl Say, 1999’ yılında Bach/Fazıl Say CD’leri Fransa’da liste başı olmuştur.1999 yılında ise Teldec firmasının ürettiği Kurt Mansur yönetimindeki New York Filarmoni Orkestrası ile verdiği konserden yapılan kayıt,”Gershwin/Fazıl Say”CD kaydı dünya müzik piyasasında liste birinciliğine oturmuştur.Sanatçı son CD'sinde, Tchaikovsky'nin Piyano Konçertosu ve Liszt'in Si Minör Sonat'ını seslendirmiştir (, klasikmüzik.boun./fazıl.htm).

Dünyanın başlıca müzik dergileri olan Diapason, Repertoire ve Rondo, sanatçımızı kapak konusu yapmış, günümüze kadar dış basında Fazıl Say hakkında 600'den fazla yazı yayımlanmıştır. 2 Ekim 2003 tarihinde “Fazıl Say Fotoğrafları” sergisi açılmıştır. Kendisi için üretilen Bösendorfer marka "bilgisayara endeksli" konser piyanosu ile tek başına dört el seslendirmesini uygulayan piyanistimiz, bu projeyle bir dünya turnesi gerçekleştirmiştir.  Milliyet gazetesinde 50 haftalık müzik makalesi yazmıştır. 1999 yılında "Uçak Notları" adlı kitabını yayınlamıştır.

3.1 Fazıl Say’ın Ödülleri*

·         Avrupa Birliği Piyano Yarışması, 1991

·         Genç Konser Solistleri Yarışması Avrupa birinciliği, 1994

·         Genç Konser Solistleri Yarışması dünya birinciliği, 1995

·         Radio France-Beracasa Vakfı Ödülü, 1995

·         Paul A. Fish Vakfı Ödülü, 1995

·         Boston Metamorphosen Orkestrası Solist Ödülü, 1995

·         Maurice Clairmont Vakfı Ödülü, 1995

·         Telerama Ödülü, 1998, 2001

·         RTL Televizyonu Ödülü, 1998

·         Repertorie Ödülü, 1998, 2001

·         Le Monde de la Musique Ödülü, 2000

·         Diapason d'Or (Altın Plak) Ödülü, 2000

·         Classica Ödülü, 2000

·         Le Monde Ödülü, 2000

·         Avusturya Radyo-TV Ödülü, 2001

·         Deutsche Phono Akademie ECHO Ödülü, 2001

·         İstanbul Üniversitesi “Fahri Doktara” Ünvanı(2003)

·         Bilkent Üniversitesi “Fahri Doktora” Ünvanı(2004)

3.2 Fazıl Say’ın Önceki Çalışmaları*

·         Sonata, Piyano (1984)

·         Phrigian, Piyano (1984)

·         Prelüd, Piyano (1985)

·         Prelüdler, Flüt ve Piyano (1985)

·         Süit, Piyano (1986)

·         "Dark Voice", Piyano (1987)

·         "Siyah İlahiler" Viyolin ve Piyano (1987)

·         Kadanslar, Mozart Piyano Konçertosu   için (1987)

·         Gitar Konçertosu (1987)

·         "İpek Yolu ", Piyano (1989)

·         "Yansıtmalar", Piyano, Viyolin ve Orkestra (1990)

·         "Yansıtmalar" 2 Piyano için (1990)

·         5 Debussy Prelüdünün Orkestrasyonu (1990)

·         Paganini Çeşitlemeleri Piyano (1990)

·         Balat, Çello ve Piyano (1990)

·         Antik Anadolu Modları Piyano (1991)

·         "3 Masal" Oda Orkestrası (1991)

·         Liszt Sonatının Orkestrasyonu (1992)

3.3 Kitapları*

·         Schwarze Hymnen, Viyolin ve Piyano

·         Verlag für Musik-Enzyklopaedie, (1987)

·         Nasrettin Hoca'nın Dansları Piyano için, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, (1990)

·         Fantazi Parçaları Piyano İçin ,Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, (1993)

·         Paganini Çeşitlemeleri Piyano İçin, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, (1995)

·         Sonat, Piyano İçin, Yapi Kredi Yayınları, İstanbul, (1997)

·         İpekyolu Piyano Konçertosu, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, (1998)

·         Uçak Notları, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, (1999)

·         50 Makale, Milliyet Gazetesi

3.4 Orkestra Çalışmaları*

·         Oda Müziği Senfonisi , Yaylı Çalgılar (1996)

·         Nâzım, Orotoryo, Piyano, vokalistler, anlatıcılar, orkestra ve koro için (2001/2003)

·         Requiem, Metin Altıok için, Orotoryo Piyano, oda orkestrası ve koro (2003)

3.5 Konçertoları*

·         Senfonik Konçerto, Piyano ve büyük orkestra için (1994).

·         İpek Yolu, (Piyano Konçertosu No. 2) Piyano ve oda orkestrası için (1994)

·         2 Romantik Balat, Piyano ve Yaylı Çalgılar için (1995)

·         Gitar Konçertosu in d minor (1996)

·         Kadanslar

Mozart, Piyano Konçertosu No. 25         C major K. 467 (1997)

Beethoven, Piyano Konçertosu No. 3      C minor (2001)

·         Piyano Konçertosu no. 3, Piyano ve orkestra için (2001)

·         Paganini Caz, Piyano ve orkestra için (2003)

·         Alla Turca, (Mozart’tan sonra Jazz Fantazisi) Piyano ve orkestra için (2003)

3.6 Piyano Soloları*

·         Nasreddin Hoca’nın Dansları (1990)

·         Fantezi Parçalar (1993)

·         Alla Turca

·         Mozart’tan sonra Jazz Fantazisi (1993)

·         Paganini Jazz

·         3 Jazz Parçaları

·         3 Balatlar (1997)

·         Black Earth (1997)

3.7 Oda Müziği Eserleri*

·         Viyolin Sonatı (1997)

3.8 Şarkılar*

·         25 Şarkı, Ses ve Piyano için (1994)

3.9 Deneysel Müzik Çalışmaları*

·         10 Parça, Jazz Dörtlüsü için

·         Fazıl Say - Kudsi Ergüner (Ney), 4 Parça, Dj ve Piyano için

·         Fazıl Say - DJ Mercan Dede (2003)

3.10 Fazıl Say’ın Albüm Çalışmaları*

·         Wolfgang Amadeus Mozart,

Piyano Sonatı K.333 in B flat major

Variations on "Ah, vous dirais-je, maman" K.256

Piyano Sonatı K.330 in C major

Piyano Sonatı K.331 in A major "Alla Turca"

Warner Music France,1998

·         Fazıl Say

Piyano Konçertosu No.2 "İpek Yolu"

Oda Orkestrası

İki Balat

Nasreddin Hoca’nın Dört Dansı

Fantazi Parçalar

Metamorphosen Chamber Orchestra

Scott Yoo

Troppenote Kayıtları,1997

·         George Gershwin

Rhapsody in Blue

Porgy and Bess arrangements...

New York Philharmonic

Kurt Masur

Teldec Classics International,2000

·         Igor Stravinsky

Le Sacre du Printemps

Teldec Classics International,2001

·         Johann Sebastian Bach

French Suite N.6 BWV 817 in E major

Italian Concerto BWV 971 in F major

Prelude and Fugue BWV 543 in A minor

Chaconne in D minor (F. Busoni)

Prelude and Fugue BWV 846 in C major

Teldec Classics International,1999

·         Peter Ilyich Tchaikovsky

Piyano Konçertosu  No.1 in B flat minor

St. Petersburg Philharmonic Orchestra

Yuri Temirkanov

Franz Liszt

Piyano Sonata in B minor

Teldec Classics International,2001

·         Johann Sebastian Bach

Italian Concerto BWV 971 in F major

French Suite N.6 BWV 817 in E major

Prelude and Fugue BWV 543 in A minor

Wolfgang Amadeus Mozart

Piyano Sonatı K.331 in A major "Alla Turca"

Piyano Sonatı K.330 in C major

Franz Liszt

Piyano Sonatı in B minor

Igor Stravinsky

Le Sacre du Printemps (Second Part: The Sacrifice)

George Gershwin

Porgy and Bess arrangements...

Teldec Classics,1999

·         Fazıl Say

"Nazım"

Orotoryo Piyano, solo, koro ve orkestra için

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası

Devlet Çoksesli Korosu

TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korosu

Genco Erkal

Sertab Erener

Tuncer Tercan

Naci Özgüç

İmaj Müzik,2001

·         Fazıl Say

"Requiem for Metin Altıok"

Oratoryo Piyano, solo, koro ve oda orkestrası için

Devlet Çoksesli Korosu

Zuhal Olcay

Burcu Uyar

Kıvanç Tire

İbrahim Yazıcı İmaj Müzik,2003

·         Fazıl Say

Black Earth Piyano solo (1997)

Sonat viyolonsel ve Piyano (1997) 1

Piyano Konçertosu No.2 "İpek Yolu" 2

"Silence of Anatolia", "Obstinacy"

Piyano Konçertosu No.3 (2001) 3

Paganini Çeşitlemeleri Piyano solo (1995)

Dervish in Manhattan (2000) 4

Laurent Korcia, violine 1

Orquestra de Camera Gulbenkian, Muhai Tang 2

Orchestre National de France, Eliahu Inbal 3

Kudsi Ergüner Quartet 4 Naive.2004

Müzik yeteneği üstün olan çocuklarda, doğuştan gelen mutlak duygu, güçlü bellek, ritim tınısı gibi özellikleri onları yaşıtlarından ayıran özelliklerdir. Ritim tınısı, müzikle ilişkisi olan her birey için vazgeçilmez bir önkoşuldur. Bununla beraber güçlü bir bellek olmadan müziğin ortaya konuşu çok sınırlı kalacaktır.

Fazıl Say, çocukluğunun ilk yıllarından itibaren müzik zekası ve üstün yeteneklilik belirtileri göstermiştir. Bunu fark eden ve müzik otoritelerinden olan aile fertlerinin de yardımıyla, zamanın ünlü eğitimcileri ile çalışma fırsatı yakalamıştır. Bu usta eğitimciler sayesinde müziği yasamın içinden gelen bir oyun olarak görmeye başlamış ve kendinde bulunan deha ile bu eğitimi birleştirerek, kısa zamanda büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Aldığı eğitimin sonucunda konservatuarı birincilikle bitirmiş ve kazandığı bursla yurt dışında eğitim yapabilme olanağı yakalamıştır. Yurtiçi müzik kültürünü alan Fazıl Say, bu sayede yurt dışında da ünlü eğitmenlerle çalışma fırsatı yakalamıştır. Böylece ulusal ve uluslararası müzik kültürünün sentezini yapabilme yeteneğini de geliştirmiştir.

Fazıl Say’ın aldığı eğitim karşısında verdiği sayısız ürünler, Türk ve Dünya müzik kültürüne yaptığı katkılar, müziksel dehaya sahip çocukların küçük yaşlarda belirlenip iyi bir eğitim verilmesi durumunda aynı verimin alınabileceği gerçeğini kanıtlamaya fazlasıyla yeter. Bu yüzden ailelerin inisiyatifine bırakılmadan üstün zeka ve yetenek işaretleri gösteren çocukların tespit edilebileceği ve küçük yaşlarda eğitime başlayabilecekleri rehabilitasyon merkezlerinin kurulması gereklilik ve zorunluluk arz eder.Üstün yetenekli çocukların yeteneklerini destekleyecek eğitim alacakları Rehberlik Araştırma Merkezleri açılarak ilkokul çocukları arasında yeteneklerin ortaya çıkartılması için değişik testler uygulanması gerekmektedir.Bu konuda rehber öğretmenlerin bu yönde bilinçlendirilmesi ve üstün zekaya(farklı alanlarda üstün) sahip çocukların belirlenebilmesi için Türk kültürüne uygun ölçme araçlarının geliştirilmesi gerekmektedir. Rehberlik Araştırma Merkezleri,aileleri üstün yetenekli çocuklar hakkında bilgilendirme çalışması yaparak yeni yeteneklerin yok olmasını önlemelidir.

Ülkemizde müzikte üstün yetenekli çocuklar (şu an bulunan Emrecan Yavuz,Mertol Demirelli) için devlet destekli kanunların düzenlenerek hayata geçirilmesi;müzikte yeni üstün yeteneklerin keşfedilerek kaliteli müzik eğitimi alabilmesi için yurtiçi ve yurtdışı eğitim olanaklarının eğitimciler ve devlet tarafından tespit edilmesi bu yönde çalışmalar yapılması,küçük yaştaki yeteneklerin keşfedilerek özenli ve doğru eğitim verilmesi,Konservatuar müzik eğitiminde de üstün yetenekli öğrencilerin eğitimi için kapatılan “özel statü” sınıflarının açılarak kaliteli müzik eğitiminin gündeme gelmesi gerekmektedir. 

Sonuç olarak, kapsamlı bir müzik eğitimi alan çocuk, sanatsal eğitimine hazır biçime gelir, yaratıcılığını geliştirir. Üstün yetenek, kaliteli bir eğitimle birleştiğinde yüksek verimli müzisyenlerin ortaya çıkacağı aşikardır. Fazıl Say, bu nitelikleri bir arada buluşturup, aldığı özel eğitimle sanatında dünyaca ünlü bir müzisyen olarak görülmektedir. Sanatçımız çoksesli müzik alanında çağdaş-evrensel müzik kültürünün örnek temsilcisidir.

#2 - Şubat 09 2009, 14:38:02

Fazıl Say: Nazım, Amerikadan Yana Olurdu!

LÜTFİ Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı, tarihinin en dolu akşamlarından birini yaşadı ekim ayında. Öyle ki, bir klasik müzik eserini dinlemeye gelen, hemen hepsi siyah ve resmi elbiselerinin içindeki sanatseverlerden bazıları, onca kalabalığı ve dahası, gösteriyi unutup yer kavgasına başladılar. Tüm bu hengâmenin nedeni, Kültür Bakanlığı’nın "Türk Bestecilerinin Eser Üretimini Teşvik Projesi" kapsamında gerçekleştirilen, Fazıl Say, Genco Erkal ve Sertab Erener’i aynı sahnede buluşturan "Nâzım" eserinin sahnelenecek olmasıydı. Vatandaşı olarak kabul edilmediği bir ülkenin Kültür Bakanlığı’nca desteklenen projesinde kendisine yer bulan "Nâzım", klasik müzik, pop müzik ve tiyatro dünyasından üç ismi bir araya getirmesiyle de ilgi çekiyor. Şef Naci Özgüç yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu, TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korosu, Devlet Opera ve Balesi’nden bariton Tuncer Tercan ve üç çocuk yorumcunun da eşlik ettiği eser, "2002 Nâzım Hikmet Yılı" etkinlikleri kapsamında da buluşacak izleyenlerle. Projenin CD’si de yolda.
     Bir Nâzım Hikmet biyografisi niteliği taşıyan eser, dört bölümden ve toplam 16 şiirden oluşuyor. 75 dakikalık gösteri öncesinde görüştüğümüz Fazıl Say ve Genco Erkal’ın aslında birbirlerinin gizli hayranları olduklarını öğreniyoruz. Söyleşiye son dakikalarında katılabilen Sertab Erener, bir yıllık bir ön çalışması olan projeye son bir iki ayında dahil olmuş.
     
     Kültür Bakanlığı’nın önerisiyle gerçekleşen bu projede bunca farklı unsur nasıl bir araya geldi?
     Fazıl Say: Ocak ayında, Müsteşar Yardımcısı Hasan Hüseyin Akbulut’tan "Türk Bestecilerinin Eser Üretimini Teşvik Projesi" ile ilgili bir faks aldım ve hemen evet dedim. 15 besteciye projenin bilgileri gitmiş; konular arasında Nâzım da vardı. Ama Mevlana da vardı, Karacaoğlan da. Konu dışı bir tercih de yapılabilirdi. Ben, Nâzım’ı seçtim. Benim dışımda, Muammer Sun ve Turgay Erdener’in de Nâzım projeleri var. Sonra bu projede istediğim isimleri kafamdan geçirdim. Genco Erkal’ın şiir performansını bildiğim için, onun olmasını özellikle istedim.
     Genco Erkal: Ben Fazıl ile tanışmıyordum ama gizli bir hayranı, tüm konserlerini ve albümlerini sıkı izleyen biri olarak, "Açık kart veriyorum," dedim. Sonra da Fazıl ile elektronik posta aracılığıyla yazışmaya başladık.
     
     10 Eylül’de Taksim’de, 11 Eylül’de New York’ta yaşanan terör eylemlerine "yakından" tanık oldunuz. Tam da bu tarihlerde projenin neresindeydiniz?
     G. E. Taksim’deki canlı bomba eyleminden sadece iki gün önce bir araya gelmiştik zaten. AKM’de, piyano ve şiir üzerine çalışmalara başlamıştık. Çalışma sonrasında dışarı çıktık ve bomba patladı. İşin tuhafı o gün, bombadan sonra, Fazıl’ın eşi "Biz Türkiye’ye yerleşmeye karar verdik, ama zor galiba burada yaşamak," dedi. Ertesi gün uçağa bindiler Amerika’ya gitmek üzere ve uçak geri döndü. Asıl patlama, sağlam sandıkları yerde oldu.
     
     Tanrı bir oyun oynadı galiba.
     F. S. O iki gün evet, üst üste... O günden beri de her gün. Aslında biz Genco ile yazışmaya başladığımızda ben iskeleti de kurmuştum. Şiirleri bestelemeye çoktan başlamıştım, ayrıca yıllar önce bestelenmiş olanları vardı. Gençliğinden başlayıp hapishane yıllarına, insan üzerine düşünceleri ve memleket hasretine dair bir Nâzım Hikmet portresi çizmek istediğim için, zaten Genco Erkal’ın rolünü biliyordum. Yani hemen hemen tamamlanmıştı proje. Bir eksiğim vardı, bu çok enteresan; Hiroşima motifini Nâzım sık sık ele alır. Hiroşima ve kız çocuğundan yola çıkarak, Genco’ya, "Bizi Nâzım Hikmet’in vatan hainliği konusuna bağlayacak bir köprü şiir lazım," dedim. Genco da, daha önce kendisinin hiç performe etmediği "Nereden Gelip Nereye Gidiyoruz" şiirini seçti. O şiirde olağanüstü güncel sözler var; eser de 11 Eylül sonrası gelişmelerle acayip güncelleşti. Biz onu bütün zamanlara hitap eden bir Nâzım portresi olarak tasarladık, fakat sanki bugün için yazılmış gibi oldu.
     
     Dünya belki de değişmiyor...
     G. E. Değişiyor, ama bazı şeyler de tekrarlanıyor. Çok evrensel bir şair Nâzım. Kendini anlatıyor gibi görünüyorsa da bütün insanlığı kucaklayan bir bakışı var. Bütün insanların mutlu olduğu savaşsız, sömürüsüz bir dünya özlemi içinde yazmış şiirlerini. Gerçekten bu kadar güncel olmasını istemezdik. Çünkü Nâzım’ın bu eserde de ortaya çıkan müthiş bir barış çağrısı var.
     F. S. Genco bana Nâzım’ı, "içten bulduğu için" çok sevdiğini söylemişti. Nâzım’ın çıplaklığıydı bu. Ama beş yıl sonra bambaşka bir şeyi aynı çıplaklıkta düşünebiliyor. Bu arada politik görüşünü hayatının sonuna kadar inatla savunuyor. Bu da bizim eserimize yansıdı. Belki komünist kelimesi günümüzde artık geçersiz. Nâzım’ın görmek istediği kömünizm de belki uygulanmış olan değildi.
     
     Nâzım’ın Amerikan emperyalizmine, siyasilerin de Nâzım Hikmet’e karşı tavırlarını düşündüğümüzde, Kültür Bakanlığı destekli bu eser bir tabuyu yıktı diyebilir miyiz?
     F. S. Nâzım Hikmet bu olayları görseydi mutlaka Amerika’dan yana olurdu. Burada terör olgusuna karşı bir tavır var. Amerika, dünyayla birlikte terörü yok etmek istiyor. Ve Amerika şu anda çok haklı. Durum 50 yıl önceki gibi değil. Şu 11 Eylül olayında Amerika’ya gık denemez. Nâzım, "Aferin Usame bin Ladin" demeyecekti elbette. 50 yıl öncesinin politik durumları nedeniyle ortaya çıkmış Amerikan emperyalizmine şu şu nedenlerle karşı olduğunu belirten şiirleri var, eserde onlara da yer verdik. Ama bugünle karşılaştırmak çok yanlış. O şiirler o dönemin şiirleri.
     
     O zaman neden hâlâ bir "iade - i itibar" tartışması var?
     G. E. Ben bu projeyi devletle Nâzım’ın barışması, bir çeşit yeniden buluşma olarak görüyorum. Ayrıca Nâzım’ın iade - i itibara da ihtiyacı yok bence. Bütün dünya onu, Türk şairi olarak biliyor. Ülkemizde bazı bağnaz politikacıların düşünceleri onun değerinden bir şey kaybettirmiyor. Bir yandan da seviyorlar Nâzım’ı. Bu insanların kafasından daha olumlu bir şey çıkmasına imkân yok. Açıkçası ben onların oylarıyla iade - i itibar olmadığına çok memnunum.
     
     Bestelerken, sizi müzikal açıdan zorlayan şiirler oldu mu?
     F. S. Birkaç şiirle bir insanının portresini çizmek zor bir şey. Nâzım’ın o çıplaklığını, yalınlığını, muhteşemliğini, bazen dramatikliğini ele alan orkestral, çoksesli bir müzik gerekiyordu. Türkiye’nin bence bir numaralı eksiği büyük bir Nâzım Hikmet orkestral eseriydi. Fakat öte yandan bazı şiirlerinde ritimler öyle ters ki, isteseniz de besteleyemiyorsunuz. Bunun üzerinde çok kafa yordum, fakat mümkün değil. Esere almak isteyip de alamadığım şiirleri oldu bu yüzden.
     
     Mesela hangi şiirler?
     F. S. Mesela "Yaşamaya Dair"in tamamının şarkı olmasını istemişimdir. Fakat çok zor.
     
     Bu ekiple yeni bir proje düşünüyor musunuz?
     G. E. Fazıl ile ortak bir beğeni noktamız daha çıktı: Can Yücel. Ama bu arada sağdan soldan "Niçin 'Kuvayi Milliye’yi ya da 'Şeyh Bedrettin Destanı’nı yapmıyorsun?" diyenler oluyor Fazıl’a. Ama biz, bambaşka bir şey mi yapmak lazım diye düşünüyoruz.
     F. S. Daha avangarde, dans, caz, tiyatro, elektronik efekt vs. gibi. Can Yücel şiirleriyle bunları yapmak mümkün. Belki de bir müzikal, kim bilir...
     Sertab Erener: Ben işim gereği, geçmişten günümüze bütün Türk şairlerini tanımaya ve onların nasıl bir dili olduğunu kavramaya çalışıyorum. Can Yücel bence de çok doğru bir seçim.
     
     Sizin projeye katılımınız nasıl oldu?
     S. E. Ben son bir-iki ayında projeye dahil oldum. Ondan beridir de Nâzım’ın sözlerini ve şarkıları en doğru nasıl okuyabileceğimi düşündüm. Fazıl’ın eseri müzikalitesi çok yüksek bir çalışmaydı. Saf ve pür bir şeyin içinde çok da iddialı olunmalıydı.
     
     Bu proje ile bir klasik müzik sanatçısı ve bir pop müzik sanatçısı bir araya gelmiş oluyor.
     F. S. Sertab da klasikçi.
     S. E. Birçok insan klasik müzik eğitimi aldığımı bilmiyor. Fazıl’ın dediği gibi öyle bir background’um var.
     F. S. İyi müzisyen iyi müzisyendir.
     S. E. Biz, market nedeniyle müziği kategorize etmek zorunda kalıyoruz. Bana, nasıl bir müzik yapıyorsunuz diye sorarsanız, tam karşılığını veremem. Artık klasik müzikte "crossover" denilen albümler var ki bunlarda popüler müzikle klasik müzik karışıyor, kaynaşıyor. Globalleştikçe bu tip örnekler artık dünyada daha çok olacak. Biz, bütün yaşanan olayların yansımasıyız.

#3 - Şubat 09 2009, 14:38:43

Fazıl Say'ın Uçak Yolculuğu

Dünyanın tanıdığı bir piyanist olmayı yalnızca olağanüstü yetenekle açıklamaya kalkarsanız büyük hata edersiniz. Üstün başarı, içinizdeki şeytanla tanışıp onunla savaşmaya ve onu yenmeyle açıklanabilir ancak. Hiçbir başarı tesadüfi değil...

Üç yaşında notalarla, onsekiz yaşında "İçindeki Şeytan"la tanışan ünlü piyanistimiz Fazıl Say'ın geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan kitabı "Uçak Notları"nı*, yalnızca müzikle ilgilenenler, sanata ilgisi olanlar değil, çocuk yetiştiren anne-babalar mutlaka okumalı.

Ailenin, minicik bir çocuğun yeteneklerini keşfedip, desteklemesinin ne kadar önemli olduğunu farkediyorsunuz. Ve kendinize sormadan edemiyorsunuz: "Genç Say entelektüel kaygılardan uzak bir ortamda büyüseydi ve doğru yönlendirilmeseydi acaba bugün geldiği yerde olur muydu?"

Bir dönemin ünlü dergisi "Türkiye Yazıları"nın genel yayın yönetmeni, "Bingöl Hikayeleri", "Güneşin Savrulduğu Yerden" gibi Türk edebiyatına hizmet etmiş birkaç kitabın, sayısız hikayenin yazarı, Edebiyatçılar Derneği'nin kurucusu ve ilk başkanı, son zamanlarda edebiyata sırtını dönüp müzikle halvet olan 4 ciltlik "Müzik Ansiklopedisi", "Müzik Tarihi"ni ve çok sayıda müzik kitabını yazan müzikolog Ahmet Say'ın; Fazıl Say'ın babası olduğunu çok kimse bilmez. Mütevazı tavırlarıyla daha çok gölgede kalmayı tercih eden Ahmet Say'ın en önemli eserinin de Fazıl Say olduğunu bilmedikleri gibi. "Uçak Notları"nda, çocuğun yetiştiği ortamın ve ailesinin katkıları satır aralarında kendini gösteriyor;

"Müzik yaşamın rengidir. Notaları da ilkin renklerle öğrenmiştim. Üç yaşında olduğum o günlerden beri renklerden kopmadım. Bugün evde her renkten kalemim var. Çalışırken notalarımı çeşitli renklere boyarım. Aydınlık, doğal, sıcak bir melodi mi dediniz? Sarıdır o satırlar. Güneşin mutluluğun rengidir sarı. Dramatik geliştirim satırları kırmızıdır. Kanın, acıların ve yaşamın içinden... Brahms'ın doğayı kucaklayan sesleri, benim notalarımda yemyeşildir.

Dört yaşındaydım. Evde küçük bir yazı tahtamız vardı üstünde porte çizili...Do mavi, Re lacivert, Mi pembe, Fa turuncu, Sol kırmızı La yeşil, Si sarı...

Evimize, babamın arkadaşlarından obua sanatçısı Ali Kemal Kaya gelirdi. Saatler boyunca müzikli oyunlar oynardık ( ... F.SAY, "Uçak Notları", s.27)

Evde bir mini ksilofon, küçük bir elektrikli klavye, melodika, ağız mızıkası, oyuncak saksafon ve oyuncak trompet vardı. Duyduğum ezgileri ağzımla çalardım. Müzikli oyunlarıma annemle babam da katılırdı. O günlerden kalma bir kaset hala duruyor evde. Doğru dürüst konuşamıyorum ama adı verilen her parçayı bu çalgılarla çalıyorum (...s.28)"

Dört yaşında Mithat Fenmen'den müzik dersleri almaya başlayan Fazıl Say, ilk
yıllarda haftanın her günü, ilkokula başladığında ise haftada üç gün müzik derslerine devam eder;

"... Onun dersine yeterince çalışmadan gitmek, utandırıcı gelirdi bana. Eğer iyi çalamazsam, oturup kendi çalardı. Babam da teybine kaydederdi bu küçük konserleri. Eve gelince kasetleri hemen dinler, çalışırken onun müziğini örnek tutardım...O yıllarda babamla her Cumartesi sabaha konsere giderdik. Gümbürtülü orkestra yapıtlarına bayılırdım.

Cumartesi öğleden sonraları ise sokağa çıkıp oynardım...Zırt pırt sokağa kaçmayayım diye, bez bir topla evin koridorunda babamla futbol oynuyorduk. Eve gelen konuklarla da maç yapardık. Zaten onlar "yazar takımı"ndandı, her maça çıkarlardı. Cemal Süreya'yı hatırlıyorum. Ceketinin kolundaki düğmeler kopuktu. Meğerse hoşlandığı kızlara kolundan bir düğme koparıp armağan edermiş...a.g.k.s.32),

...Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımı düşündüğümde içinde yetiştiğim ortamın değerini daha iyi anlıyorum. Annem, babam, öğretmenim, konservatuar arkadaşlarım, yakın çevremiz, aydın dostlarımız..."

1994 yılında kendisine dünya çapında ilk ciddi başarı kazandıran, "Young Concert Artist" yarışmasının Avrupa elemelerini kazanan Fazıl Say, aynı yarışmanın dünya finaline katılmaya hak kazanır. Yarışmaya yaklaşık beşyüz kişi katılmış, Avrupa ve Amerika elemelerinden yalnızca 16 kişi kalmıştır. Bu finalde birinci olan yarışmacı jüri üyelerinin hepsinin eksiksiz "evet" oyunu almalıdır;

"15 Ocak 1995 Pazar günü öğleden önce girecektim yarışmaya. Babama telefon ettim. Saat farkı dolayısıyla Ankara'da gecenin ikisiydi. Babam bana moral vermek istiyordu. 'Belli olmaz baba' dedim, "Bakarsın Grönland'dan bir Jeni* çıkar...''Çıkarsa Türkiye'den çıkar'dedi, 'senden iyi Jeni mi olur? Bozkırları düşün..." Fazıl Say o yarışmada birinci olmuştur.

"Uçak notları"nda Fazıl Say, gezdiği gördüğü yerlerden, yaşadıklarına kadar pek çok şeyi akıcı bir üslupla anlatıyor. 1970 doğumlu genç bir piyanist eşliğinde, yaşarken çoğunu kaçırdığımız, ayrıntılarda saklı güzelliklerin, dinlediğimiz müziğin renklerinin farkına varabiliyorsunuz. Bach'ın, Mozart'ın, Wagner'in dünyalarına açılan kapıların arkasında gördüklerinizi, genç Say'ın rehberliğinde tanıma ve yorumlama şansı yakalayabiliyorsunuz.

Say, yirmi yedi yıl önce çıktığı müzik yolculuğunda bu dünyayı başka insanlara anlatacak kadar eski, dostlarını, tecrübelerini ve heyecanlarını başka insanlarla paylaşacak kadar genç.

"Uçak Notları"nda artık kaptan pilot koltuğunda oturan yazar, okuyucuları kah Manhattan'da Carnegie Hall'e kah Beşevler'deki konservatuar binasına götürür: "Bizim ev konservatuvara uzaktı. Bu erken saatte otobüs olmadığı için, beşi çeyrek gece
evden çıkar, yürürdüm. Karınlık ve soğuk vız gelirdi. Piyanoya gittiğimi düşündükçe sevinirdim. Ben giderken ay peşimden yürürdü... Beşevler'deki yeni konservatuvar binasına yeni taşınmıştık. Üç kış boyuncu kalorifer çalışmadı bu yeni binada. Oda buz gibiydi, üst üste üç kazak giyerdik.. Kamuran hoca evden bir elektrikli soba getirmişti, ama bu sefer sigorta atıyor soba yanmıyordu.

Sabah hava henüz ağarırken soğuk floresan ışığının daha da üşüttüğü bu odada, Bach'ın La minör Prelüd-Füg'ünü çalışıyorduk. "İnsan böyle bir eser yazıp ölmeli" diyordu hocam. Demek ki Prelüd-Füg, yaşamak kadar güzeldi... (a.g.k., s.34)"

Azmin ve disiplinin sonunda başarı kaçınılmaz gibidir; "Final konserine çıktığımda heyecanlıydım. Jüride hem Leibzig'in hem New York Filarmoni'nin ünlü şefi Kurt Masur'da vardı...Önce 'Nasrettin Hoca'nın Dansları'ndan 3.ve 4. Bölümleri çaldım. Bir alkış fırtınası koptu. Sonra Haydn sonatının ilk bölümünü yorumladım; özenle, incecik. Gewandhaus'un olağanüstü piyanosu ve akustiğinde kendimden ilk kez bu kadar güzel bir Hayd dinliyordum. Rahatlamıştım....Henüz 8-9 dakika olmuştu sahneye çıkalı. Litszt/sonat çalmak istediğimi söyledim. Eser 35 dakikadır. Kurt Masur'un sesi geldi: 'Füg'den başlayarak dinleyebilir miyiz?' Eserin son on dakikasını dinlemek istiyordu. Kasırga gibi başladım.

Kendimi hiç bu kadar formda hissetmemiştim. Parmaklarım benim bile inanamayacağım kadar özgürdü. Piyanonun tonu radikal ve dramatik bir hal almıştı. Sonradan anlattığına göre, Liszt çalmaya başladıktan 10 saniye sonra Kurt Masur'un elindeki kalem düşmüş, yerde kalmıştı. Program bittiğinde salon alkıştan inliyordu. Mutluydum..." (...a.g.k., s.14)

"Piyano çalarken ruhumun en uzak köşelerinde saklanmış güzellikleri bulup çıkarmaya çalışırım. Güldüren ve ağlatanla birlikte, binlerce derin duygu... Aradığım duyguları bulamamak beni deli eder. Reddedilmiş olmak gibidir bu. Dünyadan kovulmuş olmak gibidir. Aradığımı bulana kadar evin içinde çılgınca oraya buraya koşar dururum.

Sevgi herhalde böyle bir şeydir. İyi ya da kötü olan değil, doğru ya da yanlış olan değil. Somut bir şey de değil. Tin'dir bu. Tutku ve aşk.." (.a.g.k.,s.47)"

Kitap hacimce küçük toplam 168 sayfa. Yazar belki de bu yüzden kitabın sonuna bir indeks koymayı düşünmemiş ancak bizce bu sevimli kitabın belki de tek eksiği bu...

(*) FAZIL SAY "Uçak Notları", Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Kasım 1999

#4 - Şubat 09 2009, 14:40:54

Mızrağın Ucu (Fazıl Say'ın yazısı)

İlhan Usmanbaş’ı düşündüm bugün.
     Kendisini çok az tanırım, ama müziğini iyi bilirim. Mütevazı bir insandır. Anlatmaya çalışalım...
     Büyük bir besteci İlhan Usmanbaş. (Bunu söyleme cüretini gösteriyorsam, inanın, hakikaten öyle olduğu içindir.) Sadece dünyadaki "Çağdaş Müzik Hareketi"nin Türkiye temsilciliğini yapmış olduğu için değil, zaman zaman, o hareketin de önünde gidebildiği için büyüktür.
     Hep, "Ben Avrupa’daki çağdaş müzik hareketlerinin uzaktan bir takipçisiyim" demiştir. Doğru değil. Öncülerindendir!
     Ama kim kime dum duma!
     Kaç kişinin haberi var ki Avrupa’daki çağdaş müzik hareketlerinden?
     1940’lardan 80’lerin başına kadar süren "Avangardizmöden?
     Ligeti? Penderecki? Henze?
    Berio? Cage? Stockhausen?
     Kurtag? Takemitsu?
     ***
     Türkeyi’deki -sadece çok çok küçük bir azınlığın sevdalısı olduğu- "Çağdaş Müzik" meselelerinde, bir "mızrağın ucu" gibi önde gitti Usmanbaş.
     Mütevazılık anlaşılan pek değer görmüyor... Ne kadar acı değil mi?
     Bir bestecinin eserleri çalınmazsa, tartışılmazsa, halka anlatılmazsa, basına ve televizyona çıkartılmazsa geriye ne kalır?
     Üstelik Usmanbaş dahiyane bir besteci... Büyük bir besteci...
     ***
     Düşündüm bugün...
     Kimbilir 1950’lerde -daha öğrenciyken- neler ümit ediyordu? 60’larda? 70’lerde? 80’lerde? Ya şimdi?
     Ne düşünüyor acaba?
     Ne aradı, ne buldu?
     1950’lerde hayal ettiği 2000 Türkiye’sindeki müzik durumu nasıldı?
     Bir ömür geçti aradan, peki şimdi 2050’yi nasıl görüyor acaba?
     Dünyada da "epey hasar gören" çağdaş müzik hareketinin geleceği hakkında ne düşünüyor?
     ***
     Onlarca eseriyle ödüller aldı. Dünyanın her yerinde; Polonya’da, Almanya’da, ABD’de. Eserleri çalındı. Hem de en ciddi festivallerde, en ciddi orkestralar tarafından! Bizim orkestralar da kırk yılın başı çalarlardı, seyirci bayılırdı bu müziğe.
     Sonra?
     Sonrası gelmiyor bu ülkede bir türlü. Sorun orada zaten...
     ***
     Hocam Kamuran Gündemir çok severek çalardı Usmanbaş eserlerini.
     TRT için kaydettiği bir piyano eseri de vardır; "Ölümsüz Deniz Taşlarıydı..." Diyorum ya; dürüst insanlar bunlar.
     Deniz kıyısında yürürken, hayattan, tarihten, evrensellikten ve de sanattan bahsederken böyle bir "Başlık" doğabiliyor... Ne güzel: "Ölümsüz Deniz Taşlarıydı..."
     Kendimi de bir yanda suçlu buluyorum. Ben de konserlerimde çalmadım Usmanbaş’ı. Ama görevimdir.
     ***
     Müzik dediğimiz şey, bir bakıma "tını söylevi"dir. Besteci tınıları yoğuran adamdır. Usmanbaş tını olayını sihirbaz gibi işleyebilen bir duyuşa sahip. Beni düşüncelere iten, bu yazıyı yazdırtan sebep de bu zaten. Eserleri nefis tınlıyor. Enteresan buluşları var. Özellikle oda müziği tarzı eserlerinde...
     Bazı sesler kulakla duyulmaz, hissedilir. Hissedilen bir şeyin de bangır bangır bağırmasına gerek yoktur zaten. Sessizlikleri besteleyebilmek önemli bir ayrıntıdır. Ne diyelim?
     Anlayan anlamıştır ne dediğimizi...

"Kimse kendi ülkesinde peygamber değildir"

Fazıl Say’ın "Mızrağın Ucu" başlıklı  köşe yazısında sorduğu ve cevabını merak ettiği soruları, İlhan Usmanbaş cevapladı


     İLHAN USMANBAŞ

"Kaç kişinin haberi var Avrupa’daki çağdaş müzik hareketinden?"
     Tabii bu noktada öyle. Bugünlerde bir anda dünyayla ilişki kurabiliyorsunuz ama kendinizi geliştirmek için gereken şeyler yakınınızdaki insanların girişkenliğine bağlı. Eğer başka yerlerde olsaydık -mesela İlhan Mimaroğlu ve Bülent Arel’in dışarıda plakları çıktı, konserler verdiler, hocalık yaptılar- her çağdaş besteci gibi çağın umut ve umutsuzluklarını yaşardık. Sanatçılar her yerde dünya vatandaşı gibi davranırlar, kendi çevrelerinden destek alamadıklarında başka ülkelere gider, orada çalışırlar. Bakın İspanyol ressamlara hepsi Paris’te çalıştı. Hollandalı ressamlar Amerika’ya gittiler. Kimse zaten kendi ülkesinden çok bir şey beklemedi. Fransız Pierre Boulez’in yaptığı gibi ya İngiltere’ye ya Amerika’ya gitti. Ama sonunda Fransa "Aa, bizim bir Boulez’miz var" deyince ülkesine döndü. Kimse kendi ülkesinde peygamber değildir.
     
"Bir bestecinin eserleri çalınmazsa, tartışılmazsa, halka anlatılmazsa, basına, televizyona çıkartılmazsa geriye ne kalır?"
     Küçük çevrelerimizin, çaldıklarımızı ciddi şekilde anlaması, kavraması bir sanatçının gelişmesinde çok faydalı. Doğru eleştiri, bestecinin fikrini değiştirebiliyor.Yıllar önce birbirlerini anlamayan hatta reddeden bestecilerin hayatlarını öğreniyoruz. Bütün o savaş ne için ki? Biz yüzyıllar sonra, onları aynı kefeye, yüksek bir konuma getiriyoruz.
     
"Kim bilir 1950’lerde daha öğrenciyken ne ümit ediyordu?"
     Aslında konuyu "ümitöle almamak lazım. Sanıyorum ben de, Bülent Arel, Nevit Kodallı gibi bizim kuşaktan arkadaşlarım da bir şeyler yapmayı, dünyaya bir şeyler getirmeyi düşünüyorduk. İlişkilerimiz pek fazla gelişmediği için umutlarımız da gelişmemişti. Ben 1958’de, Arel de 1959’da Amerika’ya gittik. Nevit Kodallı, Van Gogh Operası’nı yazdı, oynandı. Bütün bunlar bizim kuşağımızın belli bir yere gelebileceğini gösteriyordu zaten. Hatta öyle ki Bülent Arel Amerika’ya gittiği zaman orada Yale Üniversitesi’nin elektronik merkezini kurdu. Düşünebiliyor musunuz? O zaman hiç planlamadan, hemen yüzmeye başlamıştık.
     
"1960’larda? 70’lerde? 80’lerde?"
     Bu arada hocalıklar var. Hocalıkta bildiklerinizi öğretiyor, gençlerle karşılıklı fikir alışverişinde bulunuyorsunuz. Giderek bizim de ilişkilerimiz dünyayla bire bir olmaya başladı. Tabii ülkemiz çağdaş müzikte beklediğimiz kadar gelişemedi. Ama fazla çalınmamış olmamız bazı atılımlarımızı desteklemiş olabilir. Çünkü neredeyse eleştirisiz bir özgürlüğe kavuşmuş olduk.
     
"Ya şimdi? Ne düşünüyor acaba? Ne aradı, ne buldu?"
     İstediğim, yapabildiğimin en iyisini yapmak. Küçük de olsa Türkiye’deki sanatçı çevresiyle, şairlerle ressamlarla kurduğum ilişki benim için yeterli. Zaten çok gelişmiş bir ülkede bile yalnızca en yakınlarınızla düşünce alışverişinde bulunuyorsunuz ve bu sizi yaşatmaya yetiyor.
     
"1950’lerde hayal ettiği 2000 Türkiye’sindeki müzik durumu nasıldı?"
     Sanırım bu Fazıl Say’ın karamsar bir sorusu. İyimser olsa böyle bir şey sormazdı. Ama ben karamsarlık taraftarı değilim. Herkes yarattığı bir şeylerin etrafında dolaşıyor. Her gün yazdıklarımızdan şüphe ediyoruz. Bunun sonu da gelmiyor. Fazıl Say bunu hem besteci hem de icracı olarak çok daha iyi bilir. Bir konserinden sonra "Çok çok iyi çaldın Fazıl" dediğimiz zaman "Ama şurasını da böyle çaldım, burası da kötü oldu, hiç memnun değilim" demişti.
     
"Bir ömür geçti arada , peki şimdi 2050’yi nasıl görüyor acaba?"
     2050’de dünya hâlâ yerinde duruyorsa gene bir şeyler olacaktır. Kendilerini avutmaya çalışan sanatçılar muhakkak olacak.
     
"Dünyada epeyce "hasar gören" çağdaş müzik hareketinin geleceği hakkında ne düşünüyor?
     Çağdaş sanat her zaman olacak tabii ki. Ama gideceği yönleri kestirmek mümkün değil. O yönleri bilseydik zaten o sanat çağdaş olmazdı, geleceğin müziği olmazdı. Yanılmıyorsam Fazıl’ın "hasar görme" dediği modern sanatın büyük toplumla karşılıklı iletişim içinde olmaması... Ama dünyada hiçbir zaman bu şekilde olmadı. Yani sanatçının ilişkisi önce küçük çevresiyle olmuştur ve orada kalmıştır. Bugün en çok popüler olan eserlerin bile, sevilseler de büyük toplum tarafından tamamen anlaşılmış olabileceğine inanmıyorum.

#5 - Şubat 09 2009, 14:44:08

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.