Alternatifim Cafe

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri

Discussion started on Atatürk Köşesi

Afganistan Kralı ve Milleti Hakkında Konuşma
20 Mayıs 1928


Ankara Palas’ta Afganistan Kralı Emanullah ve Kraliçesi Süreyya onurlarına verilen ziyafette söylenmiştir:

Saygıdeğer Kral,
Türk milleti ve Cumhuriyet Hükümeti ve ben, hükümdar şahsınızı ve Saygıdeğer Kraliçeyi, Türkiye’de görmekle pek çok sevinçli ve memnunuz.

Kâbil’den hareket buyrulduğu günden beri, hükümdarın seyahatleri devrelerini, büyük ilgi ve övgüyle takip ediyor ve genel bir özlemle memleketimizi şereflendirmelerini bekliyorduk.
Bugün kardeş Afgan milletini, soylu ve kıymetli şahıslarında temsil eden, öz kardeşim saygıdeğer Kralı ve saygıdeğer Kraliçeyi hükümet merkezimiz Ankara’da Türk milleti ve Türk devleti adına şahsen selâmlamakla mutluyum.

Hazır bulunan sayın konuklar;
Afgan milleti ile kökü Orta Asya’ya dayanan atalarımız arasındaki ilişkiler ve dostluk bağları çok eskidir. Tarihin silinmez sayfaları, o ilişkilerin sonsuz anıları ile doludur.

İki eski ve kahraman milletin, bugünkü evlatları; bizler, uyanma aracı olan o sayfaları, büyük ilgi ile düşünmeliyiz. Orada Afgan milletiyle Türk milletinin bir safta, yanyana, aynı amaca yürüdüğü ve ortak şanlar ve zaferler kazandığı görülecektir. Tarihin o ölmez yazıları, bize kardeş duygularını ve bağlarını, kıymetli bir ortak miras olarak bırakmış olan, Afganlı ve Türk büyük babalarımızın, bugünkü siyasal sınırlarımızın dışındaki sahalarda bile, devletler kurmakta birbirine öncelik verdiklerini göstermektedir.
İşte, bugünkü Afgan ve Türk milletleri, sayısız asırların ve büyük kıtaların içine anılar ve gelenekler salan büyük milletlerin evlâtlarıdır.

Saygıdeğer Kral!
Tarihin ne garip görünmeleri, dünya olaylarının ne anlamlı rastlantı ve benzeyişleri vardır. Hükümdar şahsınızı, 1919’da kahraman Afgan milletinin başında olarak, Asya’nın ortasında, istiklâl için mücadeleye atılırken, biz de aynı tarihte, burada, Avrupa’nın doğusunda, bütün uygar dünyanın gözleri önünde, istiklâl ve hürriyetimize vurulan darbelere, göğüslerimizi siper ederek döğüşüyorduk.

Size ve bize çektirilen bunca üzüntüler ve acılardan söz etmeye gerek yoktur. Yalnız, istiklâl ve hürriyet âşığı milletler için o acı anları, o acı sebepleri, uyanma aracı olmak üzere daima hatırlanmalıdır.

İstiklâl ve hürriyetlerini her ne değerinde ve her ne karşılığında olursa olsun, bozmaya ve kısmaya, asla hoşgörü göstermemek; istiklâl ve hürriyetlerini bütün anlamıyla korunmuş bulundurmak; ve bunun için gerekirse, son ferdinin, son damla kanını akıtarak, insanlık tarihini şanlı örnek ile süslemek; işte istiklâl ve hürriyetin gerçek anlamını, içerdiği manasını, yüksek kıymetini, vicdanında algılamış milletler için temel ve hayatî prensip... Ancak bu prensip uğrunda her türlü özveriyi, her an yerine getirmeye hazır ve güçlü bulunan milletlerdir ki, devamlı insanlığın saygı ve ağırlamasına lâyık bir sosyal heyet olarak düşünülebilir. Afgan milleti ve Türk milleti, bu iki kardeş millet, bu prensibin gerçek yolcuları olduklarını fiilen ispat ettiler.

Afgan milleti ile Türk milletinin tarihi olan dostluk bağlarını sağlamlaştıran ve doğrulayan başlıca sebebi de, her iki milletin, şerefli varlıklarını ve yüce ideallerini korumak için, istiklâl ve hürriyet prensibine, aynı kuvvet ve imanla sarılmalarında aranmalıdır.

İstiklâl ve değerini dünyaya tanıtmak, değer ve gücünde olan milletlerin, uygarlık yolunda da hızlı ve başarılı adımlarla ilerlemek yetenekleri, kabul edilmelidir. Gerçi bir sosyal heyetin, zamanla kökleşmiş örf ve âdet, duyguları ve görüşleri önemlidir. Bu değerle, sosyal heyetler, girişimci fertler üzerinde, âdeta âmir ve egemen bir etki uygularlar. Fakat yaratılıştaki yetenek ve değeri, gelişme ve yükselmeyi elde etmiş milletler; medeniyetin bugünkü yükselmelerinden verim ve ilham almış aydın evlâtlarının yol göstericileriyle, geçmişte kaçırdıkları fırsatların neden olduğu gecikmeleri, giderme çaresini bulmakta gecikmezler. Bu konuda sosyal heyete iyi yol göstermenin etkili ve verimli olduğunda şüphe yoktur.

Saygıdeğer Kral!
Bu sebeple, pek çok sevinç ve övgüyle izlemekte ve gözlemlemekte olduğum bir gerçeği bildirmeme izin vermenizi rica ederim. Hükümdar şahsınız, soylu Afgan milletinin başına geçer geçmez, yalnız millet ve memleketinize tam bir istiklâl kazandırmakla yetinmediniz. O güzel ve verimli memleketinizde zamanın yıktığı imarları, bugünün yükselmeleriyle uygun bir şekilde, diriltme ve yükseltmeye başladınız. Devletinizin teşkilâtını düzelttiniz. Korkusuz ve kahraman ordunuzu yeniden düzenlediniz ve sağlamlaştırdınız. Bilim işlerinde önemli adımlar attınız. Sosyal hayatta, özel atılımlar gösterdiniz. Bütün bu bilinçli ve ruhlu uygulamalar ve çalışmalar, ülkenizin ve milletinizin bayındırlık ve uygarlık alanında kazandığı yüksek konuma çıkma zamanının gecikmeyeceğine kefildir.

Saygıdeğer Kral! Uygar ve yenileşircesine ıslahat yolundaki hareket ve çalışmanızın ne kadar rahatlık ve sakinlik gerektirdiğini bilmenizi ve buna ulaşmanızı içtenlikle dilerim. Gerçi Afganistan’ın coğrafi durumu ve bu sebeple devletinizin siyasal şartları önemli, gerçek ve incedir. Tarih, bu önem ve inceliğin, içinde bulunulan şartlar ve durumlar ne olursa olsun bir an görüşten uzak tutulmamasını emreder. -Hatta şüphe ve kuruntuyla- Fakat, hemen arkasından açıklamalıyım ki, Afganistan’ın Hindikuş’u ile çetin ve sert tabiatı ve Afgan milletinin olumlu zekâ, cesaret ve kahramanlığı ve özellikle Afgan devletinin seçkin hükümdarının yüksek kişiliği, her türlü ertelemenin karşısında kesinlik ve kudretle yükselen bir âbidedir. Biz bunu biliyoruz ve yürekten duygularla değerlendiriyoruz. Sizi milletinizi ve memleketinizi gerçekten seven Türk milletinin başkanı olarak, içtenlikle bildireyim ki, Afganistan’ın maddî ve manevî yükselmesi ve yücelmesi yolundaki girişimlerinizin, az zamanda doğmuş olduğunu görmek, bizim özel ümitlerimizdir. Başarınızın doğru olduğuna güvenimiz tamdır. Bu konuda, bir kardeş millete, tabiî olarak yönelen görev ve sorumlulukları, Türk devleti, gücünün yettiği derecede yerine getirmeye koşmaktadır.

Afganistan’ın kıymetli hükümdarı Sayın Emanullah Bey:Geleceğin yüksek ufuklarından doğmaya başlayan güneş, asırlardan beri acı çeken milletlerin kısmetidir. Bu kısmetin artık bir daha siyah bulutlara bürünmemesi, milletlerin ve onların başkanlarının gayretli çalışma ve özverililiğine bağlıdır. Afgan devletinin ve kudretli hükümdarının ve çok saygıdeğer Kraliçe’nin yüce kısmeti parlak olsun!...

Hâkimiyet-i Milliye: 21.05.1928

#301 - Eylül 20 2008, 17:09:47
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Lozan Barış Antlaşması’nın Yıldönümü Nedeniyle Teşekkürlerini Sunan Üniversite Gençlik Kuruluna Demeç
24 Temmuz 1928


Üniversite gençliğimizin Lozan Barış Antlaşması’nın imza olunduğu günü her yıl coşkuyla karşılaması ve bu duyguyu yaşatmasını takdire değer bulmaktayım. Toplantıda konuşan gençlerimizin ve Profesörler Kurulu’nun bana gösterdikleri duygulardan dolayı teşekkürlerimi öğrenci ve profesörlere bildirilmesini rica ederim.

Vakit: 25.7.1928
#302 - Eylül 20 2008, 17:10:34
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Türk Yazı İnkılâbı Hakkında Konuşma
9/10 Ağustos 1928


İstanbul’da Sarayburnu parkındaki gazinoda gece toplantısında söylenmiştir:

Sevgili kardeşlerim,
Karşınızda olmakla ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Memnunum, duyguluyum, mutluyum. Bu durumdan duyduğum mutluluğu ufak notlar halinde belirledim. Bunları içinizden bir vatandaşa okutacağım.
Atatürk elindeki küçük notları orada bulunanlardan bir gence verdikten sonra tekrar alarak şu sözleri söyledi:
Vatandaşlar, bu notlarım asıl Türk kelimeleri, Türk harfleriyle yazılmıştır. Kardeşiniz bunu hemen okumağa girişti, biraz çalıştıktan sonra birdenbire okuyamadı. Şüphesiz okuyabilir. İsterim ki, bunu hepiniz beş on gün içinde öğrenesiniz.

Arkadaşlar,
Bizim düzenli ve zengin dilimiz, yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak zorundasınız. Anladığınızın eserlerine yakın bir zamanda bütün dünya şahit olacaktır. Buna kesinlikle eminim.

Yeni Türk alfabesiyle yazdığım bu notları bir arkadaşa okutacağım, dinleyiniz.

Atatürk notlarını Bolu Milletvekili Falih Rıfkı (Atay)’a vererek okuttu:

İstanbul halkının bu geceki toplantısına beni kattığınız için çok teşekkür ederim. Her zaman, her yerde olduğu gibi, bu gece burada da halk ile karşı karşıya geldiğim anda, büyük, yüksek bir kuvvetin etkisi altında kaldığımı duydum.
Bu kuvvet nedir?

Türk harflerinin, Türk sosyal heyetini oluşturan yüksek insanların, kalb kaynaklarından yükselen duyguların, isteklerin, heyecanların, niyetlerin; bir noktada, bir hedefte, bir amaçta birleşmesidir.

Bu kuvvetin bu kadar ortaklaşa olabilmesi, onun çok temiz, çok soylu olmasından kaynaklanır. Bu benim ve bütün dünyanın gördüğü kuvvet, mutlaka en yüksek niteliklerle kendini gösterir.

Bir millet, bu anlamda bir kuvvet ve canlılık gösterdiği zaman, o milletin insanlık tarihinde yepyeni bir devre açmakta olduğuna şüphe etmemelidir. İki musiki heyetini dinledim. Özellikle sahneyi birinci olarak süsleyen Müniretül Mehdiye Hanım sanatkârlığında başarılı oldu.

Fakat benim Türk duygularım üzerinde artık bu musiki, bu basit musiki, Türk’ün çok açılmış ruh ve duygusunu karşılamaya yetmez. Şimdi karşıda uygar dünyanın musikisi de duyuldu. Bu ana kadar Doğu musikisi denilen şakımalar karşısında kansız, cansız gibi görünen halk, hemen harekete ve uygulamaya geçti. Hepsi oynuyor ve şen, neşelidir. Eğer onun bu güzel huyu bir zaman için fark olunmamışsa, kendinin kusuru değildir. Kusurlu hareketlerin acı, kötü sonuçları vardır. Bunun farkında olmamak, suçtur.
İşte Türk milleti bunun için üzüntü duydu. Fakat artık millet hatalarını kanı ile ödemiş ve iyileştirmiştir. Artık rahattır, yaratılışında olduğu gibi, artık Türk şendir, keyiflidir. Çünkü ona ilişmenin tehlikeli olduğunu tekrar ispat istemez, inancındadır. Bu inanç aynı zamanda dilektir.

Nutuk bitince halk arasında bir kişinin Cumhurbaşkanı’na heyecanlı bir sesle konuşma yapması üzerine Atatürk tekrar ayağa kalkarak şunları söyledi:

Vatandaşlar, Arkadaşlar!
Çok söz, uzun söz bir şey için söylenir: Gerçeği anlamayanları gerçeğe getirmek için... Ben bu devirleri geçirdim.
Şimdi sözden çok, iş zamanıdır. Artık benim için, hepiniz için çok söz söylemeye gerek kalmadığı inancındayım. Bundan sonra bizim için uygulama, hareket ve yürümek gerekir. Çok işler yapılmıştır, ancak bugün yapmaya zorunlu olduğumuz son değil, fakat çok gerekli bir iş daha vardır: Yeni Türk harfleri çabuk öğrenilmelidir. Vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanseverlik ve milliyetseverlik görevi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki, bir milletin, bir sosyal topluluğun yüzde onu okuma yazma bilir, yüzde sekseni bilmez. Bundan insan olanlar utanmalıdır.

Bu millet utanmak için yaratılmış bir millet değildir; övünmek için yaratılmış, tarihini övünçle doldurmuş bir millettir. Fakat milletin yüzde sekseni okuma yazma bilmiyorsa bu hata bizde değildir. Türk’ün karakterini anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır. Artık geçmişin hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız. Hataları düzelteceğiz. Hataların düzeltilmesinde bütün vatandaşların hareketini isterim. En sonunda bir sene, iki sene içinde bütün Türk sosyal heyeti yeni harfleri öğreneceklerdir. Milletimiz yazısıyla, kafasıyla bütün uygarlık dünyasının yanında olduğunu gösterecektir.

Halka doğru kadehini kaldırarak:
Eskiden bunun bin mislini süprüntülüklerinde aşağılıklarında gizli gizli içen iki yüzlü sahtekârlar vardı. Ben sahtekâr değilim, milletimin şerefine içiyorum.

Hâkimiyet-i Milliye: 11.08.1928
#303 - Eylül 20 2008, 17:11:27
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.