Alternatifim Cafe

Can Barslan

Discussion started on Yazarlar - Çizerler

sessiz yalnızlık

-Kendi ağzından kendi hayatı-

Baktım da yaş nerdeyse elli kulağında olmuş… Vay ulan be!..
İçinde bulunduğum bu komik sektöründe naapmışım şimdiye kadar, şöyle bi üstünden geçeyim diyorum…
Memleket nere, ilkokul, lise falan felan boşverelim oraları.
Kime Ne ?..

Mesleğe profesyonel anlamda ilk adımımı attığımda üniversitedeydim. Gerçi o zaman henüz üniversite değildi. İDGSA şeklinde kısaltılan İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin mimarlık bölümündeydim. Mezun olduğumda ise adı Mimar Sinan Üniversitesi olmuştu. Henüz mezun olmadan Gırgır Dergisi denilen sarı dev’in içinde kendimi bulunca daha sonra mimarlık yapmak da kısmet olmadı bi türlü… (Bunu hatırlatın da bi ara Gırgır’ın kadrosuna girdiğim ilk günü anlatayım size. Biraz sitresli, biraz darbeli, biraz sosyal içerikli ama eğlenceli de bi hikayedir.)

Oğuz Aral’ın çiçeği burnunda eğitiminden geçip de derginin içine kapağı atmak, o zamanlar aya ayak basmaktan çok daha heyecanlı ve prestijli bir durumdu biz genç karikatürcüler için.
Boru diil, 500 bin satan, sadece okuması olanların değil, bakması olanların bile aldığı, Kadıköy vapurlarında sosyal dayanışma sebebi olan efsane bi dergi… Bir anda hayatın değişiyor, en yakın arkadaşlarının bile sana bakışı farklılaşıyor. Biraz hayret, biraz haset, çokça hayranlık.. Nası diyim, 19 yaşında bi futbolcu iken Barcelona’ya transfer olmuş gibi bir duygu… Böyle bişeydi o zaman Gırgır’a girmek…

Ama önce okul, sonra askerlik vesaire derken Gırgır Dergisi içinde biraz figüran gibi takılıyordum. Çizgim acemiydi, vücudun üzerine bi türlü kafayı oturtamıyordum ama esprilerim komikti.  O yüzden, çizemeyen ama iyi espri bulan birisi olarak, espri bulamayan ama iyi çizen arkadaşlara karikatür esprileri bulan bir şahıs sıfatında takıldım sadece…

Ve fakat kadere bakın ki birgün Oğuz Abi’nin beni çağırıp, artık kendi adıma bir köşe çizmemi istediği günlerde, biz birkaç ayrılıkçı gerilla, çoktan Limon Dergisi’nin planlarını yapmıştık ve ayrılmak için hazırdık. Tabii ki bunun gerçek nedeni, Gırgır Dergisi’nin 16 sayfası içinde yeteri kadar yer bulamamak ve kafaları fikirden dolup taşıp da kulaklarından yenilik fışkıran gençler olarak kendimizi ifade edecek farklı bir alan hasretiydi… Ve hadi şunu da söylemek gerek ki, Gırgır Dergisi’nin mizahı artık yavaş yavaş da eskimeye başlamıştı. En azından biz öyle düşünüyorduk…
   

Limon Dergisi yılları… Önce bi irkildi okur. Hatta çekindi, ve hatta bir kısmı kızdı, sinirlendi, tavır aldı. Ama şunu herkes kabul etti ki değişik bir dergi olmuştu…

Oğuz Abi ve Gırgır Dergisi’nden aldığım eğitimi ve özellikle iş ahlakı ve mesleki sorumluluğu asla inkar etmemek ve şükretmekle birlikte asıl kendimi bulma dönemim Limon yıllarında oldu…
Bir karışan ve müdahale eden olmadığı için özgür bir çalışma ortamı bulduk ve “birşey” olmak adına büyük bir şans yakaladık…
Bu yazının sağına soluna serpiştirilmiş kitap kapakları da zaten hep o dönem ve o ortamın ürünleri oldular…

Limon dönemi ayrıca mizah adına başka alanlara açılma fırsatlarını da getirdi. Sadece kağıt üzerinde kalan, iki boyutlu bir dünyanın yanısıra, çizdiklerimin ve yazdıklarımın ete kemiğe bürünüp hareket eden figürler olmasının da özlemini duymaya başlamıştım ve ilk televizyon senaryosu denemelerim başladı. Henüz hiçbir özel kanal açılmamıştı ve benim için yeni bir dünya olan senaryo yazarlığımın ilk ürünleri TRT televizyonunda gerçekleşti.
Birkaç ufak tefek projeden sonra (ilk olduğuna dair sadece benim değil birçok kişinin hemfikir olduğu) ilk yerli sitcom dizisi Gülşen Abi hayatımda önemli bir yer kazandı. Limon Dergisi gibi Gülşen Abi de önce yadırgandı ama giderek kendi yenilikçi izleyicisini toplamayı başardı…

Nerdeyse 30 yıla yaklaşan, mizahın ve komedinin gerek çizgi, gerek yazı ve gerek “hareketli görüntü” alanındaki onca ürünü barındıran bir iş hayatını buraya sığdırmam hem imkansız, hem anlamsız hem de gereksiz olur. O yüzden en kayda değer bulduklarımı, en iz bırakanları ve bu mesleki yolculuğumu yeni bir yöne çeviren dönemeçleri hatırlamak daha doğru…
Ki şu ana kadar yazdıklarımı tekrar okuyunca bu kadarının yeterli olduğunu da görüyorum…

Gırgır Dergisi, Fırt Dergisi, Limon Dergisi, Nankör Dergisi, Deli Dergisi, Leman Dergisi… Otobanlardan ayrılıp biraz yan yollara girdiğimde çok fazla detay ve her detayda çok fazla anlam çıkıyor karşıma…
Her istediğimi yapan (ya da her istediklerini bana yaptıran) patates burunlu insanlarım var ve ben onları çok seviyorum. Sıraya dizerken beni mutlu eden, üzen, öfkelendiren ya da eziyet çektiren harflerim, kelimelerim var, onları da çok seviyorum…   

Ama tabii ki çizgilerin ve harflerin sonu yok… Onlar milyar kere milyar defa yanyana gelip başka başka şeylere dönüşebiliyorlar. Mühim olan biz ne kadarını bulabiliyoruz…
Bu ömür sürdüğü sürece çizgileri ve harfleri daha başka şekilde yanyana getirip daha farklı bişeyler yapmaya çalışacağım. Geleceğe dair hiçbirşey bilmiyorsam bile sadece bunu biliyorum… Dergiler çıktığı ve bu web sitesi sürdüğü sürece de bunları sizlerle paylaşacağım.

Meselaaaaa!.. Şu anda yeni bir dönemeçte sayılırım. Ne?.. Bir sinema filmi senaryom var. Daha önce Leman’da çizdiğim bir öyküden yola çıkarak yazdığım, korku-kara komedi denilebilecek bir tür… Bir sıhhi tesisatçının vahşet, dehşet ve lanetle sarmalanmış karanlık ve ölümcül hikayesi!.. Üstelik bir miktar yol bile alınmış durumda. Umarım herşey yolunda gider ve bu ‘Ne Yaptım Neler Ettim’ başlığı altında yerini alır..
Ayrıntıları gelişmeler oldukça bu sayfalarda beraber göreceğiz…
Şimdilik, az sonraa!..


www.canbarslan.com.tr
#1 - Ocak 18 2009, 13:25:18

Verdiğin linkte karikatürler çok komik tşk
#2 - Şubat 01 2009, 12:58:57
İmzanız kural dışı.

sessiz yalnızlık

Bişey değil. (=
#3 - Şubat 01 2009, 13:30:32

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.