Alternatifim Cafe

Budizm (Uzakdoğu Dinleri)

Discussion started on Dinler Tarihi

Yeni!
Budizm

Uzakdoğu dinlerinden biridir. Kurucusu Buda (Guatama, Gotama) (M.Ö 563-483) Kuzey Hindistan'da Lumbini koruluğunda doğmuş bir filozoftur. 'Buda' aydınlanmış anlamına gelir. Budizm'in en güçlü yayılma dönemi Hint hükümdarlarından Aşoka (M.Ö. 273-236) zamanına rstlar. Aşoka zamanında Budizm, Hindistan, Seylan, Suriye, Mısır, Makedonya ve Yunanistan'a kadar yayılmıştır. Aşoka'dan sonra da yeni krallar Budizm'e girmiş, yayılmasını sağlamış, hatta Çin, Moğolistan ve Japonya'nın ileri gelen devlet adamlarının Budizm'e hizmet etmesini sağlamışlardır.

Budizm M.S. 1. yüzyılda Türkistan, 4. yüzyılda Kore, 6. yüzyılda Japonya ve 7. yüzyılda Tibet'te yayılmaya başlamıştır. Günümüzde Güney, Doğu, Güneybatı ve Orta Asya'da çok sayıda taraftarı olan Budizm, Avrupa ve Amerika'da da yayılmaya ve taraftar bulmaya başlamıştır.




#1 - Aralık 27 2006, 14:30:18
« Son Düzenleme: Aralık 27 2006, 15:24:54 Gönderen: komiksey »

Budizm'de İnanç ve İbadet

Budizm'de inancın temelini "Buda'ya sığınırım, Dhamma'ya (dine, doktrine) sığınırım, Sangha'ya sığınırım (Rahipler Cemaati, dünyanın en eski bekar rahipler topluluğu)" cümlesi oluşturur. Bunlardan birini inkar eden kişi budist sayılmaz ve Budizm'e girmek için yukarıdaki cümleyi söylemek gerekir. Sangha'ya giren rahip ve rahibeler evlenemezler.

Budizm'de mabetlere "Vihara" denir. Budistler Karma-Ruhgöçü'ne inanırlar. Viharada ayda iki kez biraraya gelen rahipler yaptıkları hataları itiraf ederek benliklerini öldürürler. Bazı dinlerde olduğu gibi Budizm'de de bir kurtarıcı bekleme inancı vardır. Kurtarıcının ismi Metteya veya Maitreye'dir. İnançlarına göre Metteya tüm dünyayı düzeltmek için gelecek ve Buda'nın tamamlayamadığı dini tamamlayacaktır.

İbadet Stupa denen mabetlerde yapılır. Stupalar helezonik yapıda inşa edilmiştir. İbadet için buraya giren Budist önce Buda'nın heykeline saygı gösterisi yapar, ona çiçek ve tütsü sunar, kendi evinde de bir köşede bulunan Buda heykeline ibadet eder. İbadetlerinde klişeleşmiş dua ve söz yoktur.

Budizm'in kutsal ziyaret yerleri:
Buda'nın doğum yeri (Lumbin)
Aydınlanma Yeri (Bodhi Gaya)
Buda'nın ilk vaaz verdiği geyik parkı (Sarnarth)
Buda'nın öldüğü şehir (Uttar-Prades)
Ganj nehri.
#2 - Aralık 27 2006, 14:30:48

Toplumda putperestlikle de karıştırılır.
Çifterin evlenip evlenmeyeceğine ve evlilik tarihine astrologlar karar verir.-miş
ahah:))
#3 - Aralık 27 2006, 14:43:09
Viking's

O kadarını bilemiyorum ama bildiklerimi yazıyorum..tabii o zaman iyi ki budist değilim diyebilirim  :D
#4 - Aralık 27 2006, 14:46:51

Kutsal Kitapları

Budistler Buda'nın vaazlarının Pali-Kanon adlı bir kitapta toplandığına ve 400 yıl kadar sözlü olarak nesilden nesile aktarıldığına inanırlar. Budizm'in kutsal kitabı üç sepet anlamına gelen "Tripitaka veya Tipitaka"dır. Tripitaka'da:

Vinaya Pitaka
Sutta Pitaka
Abhidhamma adlı bölümler bulunur.

Bu kitaplarda rahip ve rahibelerle ilgili kurallar, ayin usulleri, beslenme, giyinme, Buda'nın hayatı, konuşmaları, vaazların yorumu, Budizm felsefesi vb ayrıntılı biçimde anlatılır.


#5 - Aralık 27 2006, 14:47:24

Budizm'de Mezhepler


Başlıca iki büyük mezhebe ayrılır: 1- Hinayana , 2- Mahayana

1- Hinayana (Küçük Araba) : Kişinin kendisini kurtarmasını esas alır. Seylan ve Güney Asyada yayılmıştır. Mensupları saf Budizme yani Buda'nın asıl telkinlerine kendilerinin muhatap olduklarını iddia ederek Mahayana koluna bağlı olanları sapkınlıkla suçlarlar.

2- Mahayana (Büyük Araba) : Toplumu bütün halinde ele alarak herkesin kurtuluşa ermesini amaç edinmişlerdir. Onlara göre Budizm herkese cevap vermelidir. Bu mezhebe göre Nirvana'yı gerçekleştiren herkes Buda ünvanını alır. Ve ihtiraslarının esiri olarak dünya zevklerinin arkasından koşmaz. Kişi kendini kurtuluşa hazırlayabilmek için şu hususlara dikkat etmek zorundadır:

Cömertlik
Olgun manada bilgelik
Budizm'in ahlak kurallarına bağlılık
Meditasyon
Karşılaştığı olumsuzluklara sabır göstermek
Hiç usanmadan sürekli bir gayret içinde olmak

Bu sayılan özellikleriyle Mahayana Budizm'i dünyanın birçok yerinde yayılma imkanı bulmuş, adeta misyoner bir nitelik kazanmıştır.
#6 - Aralık 27 2006, 14:58:20

Budizm Öğretisi

Budizm, başlangıçta yalnızca ahlâkî düşünceler ve bir tür yoga hayatı ya da düzenli ve disiplinli bir yaşam anlayışı ile sınırlanmış ve daha sonra, kutsal kast ayrımlarına, Tanrı'ya tapınma biçimlerine ve kurban törenlerine dayanan Hinduizmden ayrılarak, aynı zamanda felsefi bir akım şeklinde gelişmiştir.Buddhizme göre, varolan her şey, Tanrı'nın hiçbir müdahalesi olmadan, mekanik yasalara uygun olarak maddeden meydana gelir. Evrende ne varsa, bu şekilde varlığa gelir. Ruh da, bu yasalara tabi olmak durumundadır. Başka bir deyişle, Buddhizm, varlık görüşünde bireylerin, canlı varlıkların ezeli-ebedi bir ruhları olmadığını savunur. Bir Yaratıcının varolmadığına inanan Buddha'ya göre, kötülükle acının varoluşu bir yaratıcıya duyulacak inancın önünde aşılmaz bir engel oluşturur.

Buddhizme göre aslında nesneler varlıklar duygular hiçbiri devamlı değildir.Herşey geçicidir ve insanın bağlanabileceği herhangi bir şey yoktur.Madde dünyasında ve ruh dünyasında devamlı hiçbir şey yoktur,Dünya yoktur, kainat yoktur ruh yoktur.

Buddhizmin materyalizmden ayrıldığı önemli noktalardan biri de maddenin nihai gerçeklik olmadığını söylemesidir.Buddha, Lankavatara Sutra'da şöyle der:

“Fiziksel objelerin aslında kendilerinden gerçekliklerinin olmadığını öğretiyorum, bunların ancak zihnin ürünleri olduğunu söylüyorum, aslında hepsi bir ‘hayal’ dir.Bunların duyularla algılandığı ve ayırt edildiği doğrudur fakat aslında diğer yandan hiçbirinin kendiliğinden ‘kendi’ doğaları gerçeklikleri yoktur.Onlar gerçekte görülmüyorlar ama zihin tarafından ‘tasarımlanıyorlar’.Bir bakıma kavranabiliyorlar ama bir bakıma da gerçekte kavranamıyorlar”

"İnsan İsimlere, formlara ve maddesel dünyaya bağlanır ve onların zihnin bir yanılsaması olduğunu, zihinde oluştuğunu unutur ve hata yapar böylece zihnin özgürlüğü engellenmiş olur"

Buddhizme göre madde "nihai gerçeklik" değildir, maddeden önce "zihin" ve "düşünce" vardı.("Maddeden önce zihin ve düşünce vardır" ifadesi sadece Mahayana okullarınca kullanılır.Theravada bu ifadeyi fazla karışık bulur onun yerine "Madde ve zihin her an etkileşim halindedir" der.)Madde de aynı ruh, Tanrı, "ben" inancı gibi zihnin bir yanılsamasıdır.Herşey gerçekte zihnin bir yanılsamasıdır.Haller vardır ve bu haller de nedensellik yasası çerçevesinde kendinden önceki haller tarafından etkilenip meydana getirilir. Bu durumlar oluş halleri geçici olarak bir araya gelir ve sahte kainatı sahte, boş bir "ben" i yaratır.

Önemli kutsal Buddhist metinlerinden biri olan "Heart Sutra"da Buddha'nın ciddi öğrencilerinden olan ve Nirvana'ya ulaştığına inanılan kendisine de bazen "Buddha"(aydınlanmış) denilen Bodhisattva Avalokiteshvara, Buddha'nın yaptığı derin içe dalış meditasyonunu yaptıktan sonra şunları söyler ve Buddha da bu gerçeği kavradığı için onu över:

"Bütün şekiller,formlar "boşluk"tur. Formlar boşluktan başka bir şey değildir.Aynı şey duygular, algılayışlar, oluşumlar ve bilinç/zihin için de geçerlidir.

Bütün fenomenler aslında "boşluk"tur.Hiçbir şey ne yaratılmıştır ne yok edilmiştir,ne artar ne azalır. Bu nedenle bu "boşluğa" dahildir her şey.Boşluktan ayrı ne formlar vardır, ne duygular ne algılamalar ne oluşumlar ne de zihin vardır.kulak ta yoktur göz de yoktur zihin şuuru da yoktur.Cehalet yoktur ne yaşlılık vardır ne hastalık ne de ölüm.Ulaşılacak bir şey de yoktur.

Buddhalığa Nirvana'ya ulaşanlar bu gerçekliği kavrarlar."

Avolakiteshvara kendinden, değişmez sabit gerçekliği olan hiçbir şey olmadığını her şeyin sebeplere ve koşullara bağlı olduğunu söyler."Ben" diye bir şey aslında yoktur.Formlar(algıladığımız dış dünya) aslında "gerçek" değildir"Form" olmadan algı da olmayacağından ve zihin kendini ifade edemeyeceğinden kendini anlamlandıramayacağından zihin de aslında bu "boşluğa" dahildir.Ama zihin olmadan da "formlar" hiçbir şey ifade etmeyecektir. Form olmadan zihin diye bir şey olmaz çünkü hiçbir şeye tepki vermez ama zihin olmadan da form hiçbir şey ifade etmez.Bütün dünya aslında 6 organın 6 farkındalık biçiminin (ki bunun içine ayrıca düşünme de dahil edilir) ilüzyonundan ibarettir.Duyu organları ve beynin yarattığı düşünce yetisi de ilgili farkındalık biçimlerini algılar.Ama bunlar "gerçeklik" değildir, gerçeklik bunlardan oluşmaz.Buddha'ya göre aslında "gerçek zihin" beyinde yahut vücudun içinde de oluşmaz.Beyinde oluşturduğumuz düşünceler "gerçek saf zihin" değildir dış dünyaya bağlı yorumlardan, deneyimlerden,deneyimlemelerden ve egodan "ben" düşüncesinden oluşur.

İnsanın tekrar doğumdan (rebirth) kurtulamamasının nedenleri 12 halkalı neden-sonuç zincirinde sıralanır:

1- Bilgisizlik (Avidya): 2- Mental oluşum (Samskara) 3- Bilinç/şuur (vicnana) 4- Ad ve Biçim (Nama-rupa) 5- Altı duyu ( Şadayatana) 6- Dokunma (Sparşa) 7- Duyuş (Vedana) 8- İstek (Trşna) 9- Varlığa bağlanma (Upadana) 10- Var olma (Bhava) 11- Doğum (Cati) 12- Ölüm (Cara-Marana)

Acıdan ve ızdıraptan kurtulmak için 8 aşamalı yol izlenmelidir:

1- Gerçek Bilgi 2- İyi Niyet 3- Doğru Söz 4- Doğru Hareket 5- Doğru Kazanç 6- Doğru Çaba 7- Doğru Fikir 8- Doğru düşünme ve konsantrasyon


Buddhizmde Karma (kamma) inancı vardır.Hinduizm ve Jainizmdeki Karma'dan farklı olarak Buddha'nın öğrettiği sistem daha dinamik ve daha az fatalisttir.Öyle ki etki-tepki yasası uyarınca kişinin andaki mental nitelikleri ve hayattaki özellikleri hem geçmiş yaşamlarında hem de bu hayatta yaptıklarına bağlı olarak belirlenir.(“Etki olmadan tepki olmaz”) Kişinin doğuştan ciddi bedensel veya zihinsel özürleri/eksiklikleri değilse bile diğer pek çok nitelik bu yaşamda mücadeleyle çözülebilir, kişi “geçmişte yaptıklarımın cezasını çekiyorum yapabileceğim hiçbir şey yok” dememeli, karmanın bu hayatta da her an her saniye işlediğini düşünerek kendini mümkün olduğu kadar düzeltmelidir.

Tripitaka’da Cula-kammavibhanga Sutta’da (Palice,Karma hakkında kısa bilgi) bir öğrenci Buddha’ya şöyle sorar:

“Todeyya’nın oğlu Kutlu olan’ın (Gotama Buddha) yanına gitti selamlaşmanın ardından Kutlu olan’a sordu:

“Efendi Gotama neden insanların arasında ‘düşüklük’ ve ‘yükseklik’ var bunun mantığı nedir? Bazı insanlar uzun bazıları çok kısa yaşıyor?, neden bazı insanlar çok sağlıklıyken bazıları hastalıktan dertten kurtulamıyor? Neden bazı insanlar çok güzel görünümlü bazıları ise çok çirkin? Neden bazılarında çok etkileyici olma özelliği varken bazıları bunu hiçbir şekilde başaramıyor? Neden bazı insanlar zengin ve refah içinde doğarken bazıları fakirlik açlık içinde doğuyor? Neden bazı insanlar doğuştan çok zeki iken bazıları aptal? Neden insanlar arasında bu şekilde bir ayrım meydana geliyor?”


Bu soru üzerine Buddha bütün bunların nedeninin Karma olduğunu söyler bizim karmamızın bir sonucu olduğumuzu söyler öğrenci anlamadığını söyler ve Buddha’dan detaya girmesini ister bunun üzerine Buddha kişinin geçmiş hayatındaki öfke kıskançlık, kötü kalplilik, aşağılama, derin düşünememe canlılara zarar vermekle sonuçlanacak mental niteliklere sahip olma ve daha pek çok neden sayar ve bu mental niteliklerin etki/tepki yasasınca kişinin her şeyini şekillendirdiğini anlatır. Mahakammavibhanga Sutta da ve birkaç Sutta’da daha bir Hindu’nun anlayacağı şekilde anlatır birkaç detay daha verir.


Anatta("Ruh yok") Doktrini : Ruh kelimesi, kişiye ait, çevresinden apayrı, bağımsız bir varlığı olan, hiç değişmeden kalan bir olguyu, varlığı çağrıştırır. Oysa ki Buddhizme göre her şey derin bir şekilde birbirine bağımlıdır, bir şey, diğerleri olmadan var olamaz, bu da demektir ki hiçbir şeyin, geri kalan diğer şeylerden ayrı bir varlığı yoktur, ruh kavramının birinci özelligi bu kanunla çelişir. Hiçbir şey geri kalan diğer şeylerden ayrı olmadığı gibi, sonsuza dek de var olmaz, her an bir değişime tabiidir. Bir şey, sadece geçici bir süre için bir "şey"dir, bir süre sonra başka bir "şey" olacaktır. Hiçbir şey sonsuza dek değişmeden kalmaz (ruh kavramına yüklenen ikinci varsayım da bu kanunla çelişir). Yani çevreden apayrı, sonsuza dek değişmeden kalacak bir varlık yoktur. Fakat kişi kendisini her şeyden ayrıymış gibi düşünür, kendisini çevresinden kopartarak dünyaya “ben ve geri kalan diğer şeyler” gözüyle bakar. Oysa ki dalganın, denizin sadece bir parçacığı olması gibi kişi de o olmadığını varsaydığı şeylerin bir parçasıdır, bir sonucudur. Dalga denilen şey, denizdeki geçici bir şekle verilen isimdir. Yani dalga bir kavramdır, bir düşüncedir, dalga sadece kişinin zihninde vardır. "Ben" denilen şey de evrendeki geçici bir kavrama verilen isimdir, "Ben" bir kavramdır, bir düşüncedir, bu düşünce kişinin yalnızca kendi zihninde vardır. İşte bu düşünceyi gerçeklik varsaymak, Buddhizme göre kişinin kendisini anlamak yolunda düştüğü en büyük yanılgıdır. İnsan kendinden hareketle evreni ve Tanrı'yı da yorumlamaya kalktığında, kendisi hakkındaki varsayımları yanlış olunca evren ve Tanrı varsayımları da yanlış olur. Dolayısıyla Buddhizm, her şeyden önce kendini tanımaya vurgu yapar. Buddhizme göre insanın kendisinin gerçekte ne olduğunu bilmesi onu korkutabilir, insan sonsuza dek var olmak ister, çünkü var olmamayı kabullenmesi zor gelir. Oysa ki tam da bu nedenle, yani insanın gerçekliği reddetmesi nedeniyle Buddhizm insanların acı ve sıkıntılar çekmekte olduğunu öğretir. Buddhizm, “Gerçekliği olduğu gibi kabullenebilmeyi öğendiğimizde aslında yaşamın ne kadar mucizevi olduğunu hisseder ve huzur buluruz,” der.


Anatta Doktrini ve Yeniden Doğum : Buddhizmde yeniden doğumu tanımlamak için "Reenkarnasyon" ifadesi çoğunlukla kullanılmamaktadır; çünkü bu ifade sabit her şeyden apayrı bir varlığı olan ruhu çağrıştırır, “ruh göçü” (transmigration of soul) anlamına gelir bu nedenle eğer ifade kelimenin tam manasıyla alınacaksa, “Buddhizmde reenkarnasyon yoktur “denilebilir. "Reenkarnasyon" ifadesini Jainistler ve Hindular kullanır, Buddhizm'de ise insanın kendinden tamamen ayrı bir varlığı olan, değişmeyen bir ruh inancı yoktur. Buddhistler "reenkarnasyon" yerine basitçe "Rebirth"(yeniden doğum) demeyi tercih ederler.Bir bilardo topu kendinin aynı olan başka bir bilardo topuna çarpar ve durur… Ancak ikinci top ilk toptan aktarılan enerjiyle harekete geçer ve devinim devam eder. Buna benzer şekilde öldükten sonra kammic (karmik) nitelikler yeniden doğan kişiye aktarılır. Bu yeniden doğan kişi eskisiyle ne tamamen aynıdır ne de farklıdır.

Buddhistler zaman zaman "dalga" örneğini de verirler. İnsan "Dalga" deyince, zihinde çevresinden apayrı bi dalga fikri uyanır. Fakat bu tek dalganın kendi başına apayrı bir varlığı yoktur, sadece denizin yüzeyindeki geçici bir şekil değişimidir ve kısa bir süre sonra da denize geri dönecektir. Ne var ki bu dalga yok olup gittiğinde, (daha doğrusu; denize geri döndüğünde) arkasında bir etki, bir "itici kuvvet" bırakır, işte bu kuvvet ikinci bir dalganın oluşumuna neden olur. İlk dalgadan ikincisine geçmis olan bir şey vardır. Denilebilir ki dalga denize döndüğünde geride kalan bir hareket enerjisi vardır ve bu enerji, dışarıdaki diğer hareket enerjileri ile (rüzgar gibi) birleşerek ikinci bir dalganin oluşumuna neden olur.

Buddhizm'de de benzer şekilde, insanların yaşamları boyunca peşinde koştukları arzuları istekleri, kişiyle elde edemediği şeyler arasında bir bağ yaratır. Bu, arzulanan şeyi elde etmek için kişiyi harekete iten bir bağdır, arzular insanlarda bir hareket enerjisi yaratır. Ölümle birlikte hareket biter, beden yok olur (“denize geri dönme” örneğine benzer şekilde) ama daha önce yaratılmış olan potansiyel hareket enerjisi, gerçek harekete donüşme imkanı bulamadan ortada kalmıştır. Enerji ortada öylece durmaz, var olan enerji yok da olmaz, ama dönüşür. İste bu ortada kalmış olan hareket enerjisi, hareketine devam edebileceği yeni doğmakta olan gibi ikinci bir bedene doğru, tıpkı bir mıknatısın demiri çekmesi gibi, çekilir,ve sonuçta bir önceki yaşamdaki arzu ve tutkular, eğilimler tarafindan yaratılmış olan bu enerji yeni bir bedenin hareketlerini yönlendirmeye devam eder. (Yeni doğan kişinin içerisinde yaşadığı çevresi, yetiştirildiği aile gibi pek çok etmene de bağlı olarak…)

Aslında kişi her saniye yeniden doğmaktadır, 5 dakika önce var olan kişi aslında 5 dakika sonra var olan kişiyle "aynı" değildir, başka mental nitelikler kazanmıştır. Her saniye kazanmaktadır ve aslında her an yeniden doğmaktadır.

Buddhistlere göre gerçekliğin çeşitli boyutları/yüzleri vardır ve değişik kavramlar farklı konsantrasyon seviyelerinde farklı anlamlara gelir.Yeniden doğum konusunda biraz daha derine inilirse aslında ortada "Ben", "Sen", "O" yoktur.Buddhizme göre en başta “ben” düşüncesi yanlış bir düşüncedir, bir yanılsamadır. "Ben" hiçbir zaman doğmadı ki "ben" hiçbir zaman var olmadı ki ölsün veya öldükten sonra yeniden doğsun. Gerçekte yeniden doğacak bir "ben" yoktur. Yeniden doğan özde "Ben" değildir karmik birikimler, yeni bir vücutta meydana gelecek olan çeşitli eğilimler, karmik niteliklerdir.Dolayısıyla an itibariyle kişinin sahip olduğu "benlik","ben" düşüncesi yerini başka "ben"lerle değiştirecek ama asla şu anki "ben" olmayacaktır aynı kişinin geçmişteki veya "bir önceki hayatındaki" "ben" olmaması gibi.Kişinin 6 yaşındaki "ben" bilinciyle 70 yaşındaki "ben" bilinci dahi farklıdır bu benlikler dahi aynı "ben" değildirler. Bu öğreti de Buddha'nın "ruh yok" doktrini sonucudur.

"Yeniden doğum” ile ilgili en ayrıntılı ve açık anlatım çok önemli bir buddhist Pali metni olan MÖ. 100 yılında yazıya geçirildiği sanılan Milinda Panha'da bulunur.
#7 - Aralık 27 2006, 15:05:36

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.