Alternatifim Cafe

Türk Klasik (Sanat) Müziği - Türk Klasik Musikisi Tarihi

Discussion started on Türk Sanat Müziği

Türk Musikisi başlangıcından bu yana, İlk Bilimsel, İlk Klasik, Son Klasik ve Yeni Klasik olarak adlandırılan teorik dönemlere ayrılır.

İlk Bilimsel Dönem, başlangıç ve hazırlık dönemi olarak kabul edilir ve 900-1450 yılları arasını kaplar. 10. yy.da İslamiyet’in kabulü ile Türk kültürünün ayrılmaz bir parçası olan Türk musikisi belirgin bir biçimde ortaya çıkmaya başladı. Saraylarda müzikle uğrasan bölümler konservatuar haline getirilip, çalma ve söyleme haricinde müzik kuramsal olarak da incelendi.

Çalgıları bilimsel olarak ilk açıklayan ve geliştiren Farabi, Türk musikisinde makamların günün belirli vakitlerinde insanlar izlerindeki etkileri hakkında bir de cetvel hazırladı. Farabi üstat derecede saz çalardı ve hakkında 'Türk musikisini bu güne kadar açıklayabilenlerin en büyüğü' olarak bahsedilmiştir.

Farabi'nin ölümünden 30 sene sonra dünyaya gelen matematik, fizik, tip bilgini Ibni Sina değişik konularda yapıtlar oluşturmuştur. En ünlü eseri olan Kitabu'l-Sifa'nin 1.bölümü tamamen müziğe ayrılmıştır ve ayni kitap 16.yy.a kadar tüm Asya ve Avrupa ülkelerinde tip ve eczacılık dalında eğitim kitabi olarak kullanılmıştır.

Farabi (870-950) ve Ibni Sina (980-1037)'dan sonra Türk musikisinde 200 senelik bir sessizlik oluşmuştur. Daha sonra Safiüddini Urmevi, Sultan Veled ve Abdülkadir Meragi gibi bestekarlar Farabi ve Ibni Sina'nin yani sira bu dönemde yasamis ve Buselik, Çargah, Hicaz, Hüseyni, Kürdi, Isfahan, Evç, Muhayyer,Neva, Nikriy, Rast, Saba, Ussak, Yengüle, Mahur, Şehnaz, Bayati, Hisar, Hümayun ve Nihavent makamlarını tertip etmişlerdir.

Anadolu Türklerinin ilk dini yapımcısı olarak Hacı Bayram Veli bilinir. Bayramı tarikatını kuran Hacı Bayram Veli Yunus Emre'nin de şiirlerini ezgilemistir. Tarikatların kurulması ve yayılmasıyla tekke müziği gelişmiştir.

İlk Klasik Dönem 1450-1720 senelerini içine alır. Bu dönemde Hüzzam, Seddüaraban, Hicazkar, Acemaşiran, Hisarbuselik, Bestenigar, Karcığar ve Zavil gibi makamlar oluşmuştur. Dönemin besteci ve müzisyenlerine bir kaç örnek: Ömer Ruseni, Sadi Golami, Ali Sir Nevani, Ladikli Mehmet Çelebi, Hüdai, Itri, Osman Dede, v.s.

Son Klasik Dönem 1700-1880 yıllarını kapsar. Kalıplara bağlı büyük formlu eserler yerine, yapısında lirizm unsuru taşıyan şarki formunda eserler üzerinde de çalismalar başlamıştır. Devrin en belirgin kişisi Dede Efendi'dir. En tantanalı formlardan, okul şarkılarına kadar herkese hitab eden eserler vermiş, devrinin öncüsü olmuştur. Dönemin son bestecisi Zekai Dede'den sonra Klasik Ekol geriledi ve biraz da unutuldu

Bu devrede Acemkürdi, Evcara, Ferahfeza, Muhayyerkürdi, Suzidil, Sevkefza, Tahirbuselik, Neveser, Ferahnak, Sultani yegah ve Suzinak makamları tertip edilmiştir.Dönemin bir kaç temsilcileri:Halil Efendi, Tab'i Mustafa Efendi, Dilhayat Hanim, Selim III. (30. Osmanlı Padişahı) Isak, Numan Ağa, v.s.

Yeni Klasik Dönem Türk musikisinin 1850 yılından günümüze kadar uzanan devresidir. Hacı Arif Bey'le başlayan ve Sefki Bey'le devam eden bu dönemde, ağır formlu eserlerin icrasına devam eden ve eski döneme bağlı kalan bir çok bestekar olmasına rağmen, her topluluğa hitab eden şarkılar ağırlık kazanmıştır. Bu eserler ve ayni zamanda saray ve konaklarda icra edilen müzik, mütevazı ailelere ve halka kadar inip, bir şeyler verebilmiştir. 1850 senesinde Hacı Arif Bey tarafından tertip edilen Kürdili Hicazkar makamı günümüze kadar en çok eser verilen makam olmuştur.

Cumhuriyetin kurulusu ile beraber, önceki dönemlerin Tekke zaviye v.b. gibi dini müziğin yapıldığı kurumlar birer, birer kapatılmış, Türk dili Arapça ve Farsça’dan arındırılmaya başlamıştır. Bu şartlar altında dini müzik ve yapıtları önemini büyük ölçüde yitirmiştir. Ayni biçimde dini olmayan müzik de çağsal gidişe ayak uyduramayınca, divan edebiyatına bağlı olan eserler yeni kuşaklar tarafından anlaşılamamış ve tutulmamıştır. Cumhuriyet döneminin müzik yapımcıları da müziğimizin gelişmesine katkıda bulunamadılar.Onu geliştirmek yerine, eski uslupları takip ettiler. Yalnız güftelerde bağımsız hareket ederek. günün dilini kullanmış olmaları, bir kaç ölçü içinde sıkışıp kalmış olmasına rağmen, Türk Klasik Musikisini bu biçimde de olsa günümüze dek getirmiştir.

Feridun Darbaz, Türk ve Bati Müziği isimli kitabında konuyla ilgili olarak Hüseyin Saadettin Arel'i övgüyle anıyor ve kendisinin batılılar tarafından ansiklopedilere alinmiş olduğunu ifade ediyor. Arel bilimsel uğraşılarının yanı sıra, tek sesli ve çok sesli yapıtları ile Türk Müziğinde yeni ufuklar açmaya çabalamıştır. Eskiyi taklit etmeden, fakat Türk Musikisinin makam anlayışına sadık kalarak, ince, temiz ve parlak bir üslup ve ileri bir teknik yaratmıştır. Arel'in çalışmalarını benimsemeyen ve ona karsı direnen çevreler oluşmuş olmasına rağmen, Arel yöntemi sanat çevresinde kısıtlı bir egemenlik kazanmıştır. Fakat üslubu ve tekniği Kemal İlerici’nin Türk Müziğinin evrensel bir düzeye ulaşması için gösterdiği çabaların dışında geliştirilmemiştir.

Dönemin büyük formlu eser veren müzisyenleri arasında Suphi Ezgi, İsmail Hakki Bey, Ahmet Irsoy, Rifat Bey gibi isimler vardır. Şarkı reformunu takip edenler ise Sevki Bey, Hasim Bey, Nikogos Ağa, Haci Arif Bey, Tatyos Efendi, Hristo Efendi, Rahmi Bey, Leyla Hanim, Bimen Dergazaryan, Ali Rifat Çağatay, Aleko Bacos, Münir Nurettin Selçuk, Saadettin Kaynak gibi bestekarlardır.

Türk Klasik Musikisi'nde Kaynaklar


Bu konuda bir kaç müzisyen ve araştırmacıların görüşlerini sunmak istiyoruz.

Doç. Dr. Cem Bahar , Klasik Türk Müziği bestecileri tarihte nota kullanmadığı için, klasik Türk Musikisi repertuarı 70-80 sene içerisinde notaya alınmış eserlerden oluşur, diyor. Bu gerçek köklü müzikoloji araştırmalarına en büyük engeli teşkil ediyor. Dolayısıyla Klasik Türk Müziği tarihinde ve müzikolojisinde, seyahatnameler, anılar, güfte mecmuaları, biyografiler v.b. kaynaklara başvurulur.

En önemli kaynak olması gereken, müzik nazariyatı, yani teorisi kitaplarına ise dikkatle yaklaşılması gerekiyor. Bu kitapları yazan musiki nazariyatçıları ne besteci, ne icracı, ne de tarihçidir. Kendi teorik kurguları ve dönemlerinin müzik icrasının somut gerçekleri arasında doğrudan ilişki bulunmayabilir. Araştırmalarda bunu göz önünde bulundurmak gerek.

Doç. Dr. Cem Bahar ayrıca, günümüz Türkiye'sinde Klasik Türk Musikisine, kati kültürel bir tutuculukla, musikinin gelişmesini engelleyen kısır ve içe dönük bir yaklaşımın yani sıra onu çağdışı ilan edip, yok sayan bir zihniyetle bakılıyor görüsünde. Cumhuriyet'ten ve hatta daha öncesinden beri sürdürülen bu tür acımasız ve kısır polemikler müzik dünyamızın geliştirilip, çeşitlilik kazanmasına engel oluyor.

Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça ., Türk Musikisinde geriye dönük çalışma yapan kişi için yeterli materyal bulmak zordur, tarihimizde kayıt düzeni ihmal edilmiştir ve bu yüzden tarihçilerimiz özümüze ait eserleri yazarken, yabancı kaynaklardan faydalanmak zorunda kalmışlardır sözleriyle yukarıdaki görüsü destekliyor.

Murat Bardakçı (gazeteci, yazar ve müzisyen), Türk Musikisi ile ilgili kaynak bulmanın güç olduğu görüsü yanlıştır ve böyle düşünen kişiler konuya uzak ve metodolojiden haberdar değildir, arşivlerimiz belgelerle doludur, fakat bunların onda biri bile incelenmemiştir görüsünü savunurken, Cem Bahar'in teori risalelerine olan kritik bakisini paylaşmıyor.

Cüneyd Orhon , Cumhuriyetimizin kurulusunda ülkemizde çeşitli sahalarda çok büyük reformlar yapılmış ve bati müziğinin öğrenilmesi için Konservatuarlar açılmış olmasına rağmen, milli musikimizin eğitimine gereken önem verilmemiştir, Türk musikisi, eğitim imkanlarından mahrum edilince, teori,repertuar, biyografi ve daha bir çok konuda yeterli yazılı belgelere sahip olamamıştır, biçiminde kaynak konusunda fikrini ifade ediyor. 

#1 - Şubat 12 2009, 03:04:24

Türk Kültürü -Türk Kültürünün Genel Özellikleri
 Türk kültürünün ocağı yani ilk ortaya çıktığı bölge Orta Asyadır.
 Bu bölge; kuzeyde Sibirya, güneyde Himalayalar, doğuda Kingan Dağları ve batıda Hazar Denizi ile çevrelenen geniş bir bölgedir.
 Türkler, çeşitli bölgelere göç etmişlerdir.
 Bu göçler sonucunda Türk boylarının önemli bir bölümü Anadoluya gelmiş ve yeni kültürlere komşu olmuşlardır.
 Bu kültürler; İslâm kültürü, Yunan kültürü ve İran - Pers kültürüdür.
 Türkler, tarih boyunca asla esaret altında yaşamayı kabul etmemiş ve 16 bağımsız devlet kurmuş bir millettir.
 Türklerin İslâmiyet ile şekillenen karakterinin en dikkat çeken özelliği, haksızlığa ve zulme karşı olan tepkisidir.
 Türk halkı, tarih boyunca birçok imparatorluklar ve süper devletler kurmuş, üç kıtaya nizam vermiştir.
 Tarih sahnesinde Müslüman Türkler hemen her dönemde, yönetici vasıflarıyla boy göstermişler, adaletli ve merhametli yönetimleriyle örnek teşkil etmişlerdir.
 Farklı kültürlere ve inançlara sahip, farklı dilleri konuşan birçok milleti aynı bayrak altında ve büyük bir hoşgörü çerçevesinde sevgi ve saygı hudutları içinde yaşatabilmişlerdir.
 Orta Asyadaki göçebe hayat tarzından kalma Türk kültür simgelerini günümüzde de görmek mümkündür.
 Çadır, at, halı ve kilim dokumacılığı o dönemlerden günümüze ait simgelerdir.
 Ancak daha sonraları Orta Asyadan çeşitli bölgelere göç eden Türkler yerleşik hayata geçerek şehirler ve devletler kurmuş ve yerleştikleri bölgelerde pek çok sanat eserleri yapmışlardır.
 KöGoogle Page Rankingüler, çeşmeler, kervansaraylar, hanlar, hamamlar, camilere yüzyıllar öncesinde yapılmış eserlere günümüzde de rastlanabilmektedir


Türk Kültürünün Genel Özellikleri

 Türk kültürü çok eski ve köklü bir kültürdür.
 Türk kültürü hem göçebe hem de yerleşik özellikler taşır.
 Türk kültürü karasal özelliklerin etkisinde kalmıştır.
 Türk kültürü, yayılış alanının coğrafi konumu nedeniyle birçok kültürden etkilenmiş ve bu kültürleri etkilemiştir.


Türk Kültürünün Yaşandığı Bağımsız Türk Devletleri:

 Türkiye Cumhuriyeti
 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
 Azerbaycan
 Türkmenistan
 Özbekistan
 Kazakistan
 Kırgızistan
 Tacikistan

#2 - Haziran 29 2022, 00:12:50

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.