Alternatifim Cafe

Beşiktaş Edebiyatı

Discussion started on Beşiktaş

Beşiktaş'ımızla ilgili bulduğunuz, beğendiğiniz yazıları bölüm kuralları çerçevesinde burada paylaşabiliriz.
Tezahüratları lütfen buraya yazmayalım; tezahüratları kendi bölümünde paylaşınz.
Lütfen gereksiz mesajlarda yazmayalım, teşekkür etmek isterseniz paylaşım yaparak edelim.
#1 - Mayıs 24 2008, 17:07:41
« Son Düzenleme: Kasım 05 2008, 18:48:25 Gönderen: Asi Ruh »

Bir felsefedir beşiktaşlılık
baze 5 yaşındaki çocugun hayata ilk isyaninda saklidir
bazen 14 yasindaki yeni yetmenin ilk askinda
siyahin essiz gizeminin yanina parlak bi ak olmaktir
özgürlüktür besiktaslilik
kartalin kanatlari her yürekte sakli olsa
ne farkimiz kalirdi
besiktaslilik bazen cilginca sevinmek
bazense yuregin cikicak gibi de olsa kafesinden
sirt sivalazmaktir
kosulsuz kosullanmanin derinliginde bir sevgi
askla baslayan sel karisir engin felsefeye
dürüstlük olur bazen,bazende kararlilik
en son duraksa delikanlilik
tespih sallamak kavga etmek degil bahsi-mevzu
herseyi gözükara yasamaktir kastim
iste boyledir bizim sevdamiz
ask bitsede bugun
ugramasamda magbede
burnuma gelmesede kofte ekmek kokulari
varligimiz karismis bir kere o engin denize
ne unutmak mumkun ne yeniden yasamak
gozumun onunde her saniye bir film seridi misali
filmin ilk karesinde doktugum gozyasi gozuktu
arman gogsumde
bayragin goklerde
sevdan dillerde
yoklugun son nefesimde
NE MUTLU BESIKTASLIYIM DIYENE..!
#2 - Kasım 05 2008, 18:39:36

Benden seni anlatmamı isteselerdi;

Önce bir yürek çizerdim kocaman. Sonra içine bir dünyayı sığdırabilirdim. O sınırsız sevgi deryasında taşar, sular seller olurdun. Irmaklar olurdun, pınarında çağlayan. Yatağına sığmaz, taşar taşardın. Yüreğindeki vefa seviyesinden.

Benden seni yazmamı isteselerdi;

Sabahlara kadar yazardım. Ama ne kelimeler yeterli kalırdı. Ne noktalı virgüller. Çünkü anne sevgisi kadar kutsal olan bu sevdan. Karşılıksız, çıkarsız. Kayıtsız şartsız. Öylesine saf, öylesine duru, öylesine berrak ki. Her türlü cefaya göğüs verirdin. Annenin ak sütü kadar helalinden.

Benden seni çizmemi isteselerdi;

Beyazın üzerine siyahı çizerdim. Bilirdim en karanlık günlerinde dahi bu yola her pahasına baş koyduğunu. Bilirdim kabusların ardında korkusuz, tek yürek olduğunu. Asla pes etmezdin bilirdim. Tıka basa yola çıkarken gemi, Beşiktaş iskelesinden.

Benden sana beste yapmamı isteselerdi;

Önce seni dinlerdim Kadıköy’den, açıktan. Alayına giderken kürdili hicazkar makamından. En güzel güfteleri yazan da, en anlamlı besteleri söyleyen de sen. Bir elin parmakları kadardı oysa sayınız. Saraçoğlu’nu Kartal gol gol diye inletirken.

Benden seni kıyaslamamı isteselerdi;

Aramazdım. Bir eşini daha bulamazdım milyonların içinden. Her türlü güzelliğin yanında, her türlü çirkinliğin karşısında sen. Nasılda pırıldardı gözlerin. Ağaçlı yoldan mabedinin kollarına koşarken. Beşiktaşlı olmasam. Anlayamazdım.Bir dost, bir arkadaş, bir anne kadar sevecen alnından öperken. Beşiktaşlı olmasam. Böylesine içten ağlayamazdım.

Ölesiye sevmek nedir deseler bana;

Önce seni söylerdim. Tribündeki yerini koşulsuz dolduran. Yağmuru, çamuru, yazı, kışı senin yüreğinde tadardım. Dört mevsim sevdiğinin yanında o’dur. Sahadaki Beşiktaş’a gönül bağını haykırırdım sonra. İşte derdim onun bakış açısı budur.

Beşiktaşlı olunmaz, Beşiktaşlı doğulur.
#3 - Kasım 05 2008, 18:43:29

Büyüklüğüne rağmen alçakgönüllülüğün simgesi..
Eski açıkta bağıran taraftarın tükenmeyen nefesi!!!
Şaibesiz şampiyon olan tek Türk kulubü...
İlk aşkımız...
Kuralsız sevdamız...
Taraftar kelimesinin manası...
Ayrılık kelimesini literatürden silen büyüklük!!!
Şarap gibi yıllandıkça değeri artan mükemmelliğin adıdır!!!
#4 - Kasım 05 2008, 18:53:45

Bir çok maç kaybedilir. Çoğu kaybelilen maçtan sonra "Beşiktaşım el ele hep beraber tribüne" sesleriyle uğurlarız takımı soyunma odasına.. Bazen hakeme patlatırız isyanı.. Son zamanlarda ise bazen "Pascal Nouma" sesleri duyuluyor.. Bunu genel kesim, özellikle basın "taraftar Pascal Nouma lehine tezahurat yaparak, geri istiyor" şeklinde yorumladı. Ama olayın aslını kendimiz biliyoruz ki bu böyle değil. Ciddi anlamda geri isteyen arkadaşlar da olabilir ama bu, çok fazla duygusallığa dayanan bir istek olur. Hem, son gidiş sebeplerini düşünürsek, daha geri geldiği anda yıpratılmaya başlanılmasına ve yine çabuk yıpratılmaya endeksli, hem de son 2-3 senedir tek tük oynamışlığı olan yaşı 34'e yürüyen bir oyuncudur. Fakat yine de şu haliyle bile hatta 39 yaşında da olsa, şu takımda bir çok forvet daha iyi iş yapabilir demeden de geçemem..
"Formayı çıkartın çıplak oynayın", "O forma kutsaldır nasip olmaz herkese" gibi tezahuratların bir bütünüdür bu son zamanlarda yükselen "Pascal Nouma" sesleri. O tezahuratların milenyum versiyonudur. Çünkü Pascal'la tanışma tarihimizdir 2000 yılı.

Peki neden Pascal Nouma?

Bir çok şeyin bütünüdür. İçimizdeki uhdedir Pascal. Gereğinden fazla seviliyor denildi, ama hakkettiği kadar sevildi.
Herkesin aklına o Taffarel'in kolunu kırıp attığı kafa golü geliyor. Sıkça da akıllarda ve dillerde olduğu için monoton bir anıymış gibi kaldı ama, ben bir daha böyle bir gol zor izleriz diyorum.
Sert markaja marus kaldığında sakatlanmış numarası yapan, hatta kötü zeminde, kötü bir havada rahatsızım bahanesiyle kadrodan çıkan, öyle bir zeminde oynasa bile etliye sütlüye karışmayan, bırakın riskli bölgeye kafa sokmayı, tırnağını bile sokmayacak bir çok futbolcu var bu alemde.
Ama Pascal o pozisyonda bırakın sakatlanmayı, resmen hayat kaybını göze alarak atladı o topa beyin üstü.. Hayat kaybı diyorum, çünkü o maçtan bir kaç ay önce buna benzer bir pozisyonda çok daha hafifinde, Ukraynalı bir oyuncu ölmüştü..
Kaldı ki, kalçasından da, maçtan sonra 2 gün istirat alacak kadar zedelenmişti, ama maça devam etmişti. Tıpkı sonraki zamanlarda, kırık parmağını yandaki parmağı destek yaparak bağlayıp oynaması gibi. Bunu kimse hatırlamaz çünkü, maçta belli bile etmemiş, 1 gün sonra spor haberlerinde dinlemiştik. Böyle anıların kahramanı hep Baba Hakkı'ydı, Baba Recep'yi, Küçük Ahmetlerdi. Ama Pascal bize böyle anıları bire bir yaşattı.
Futbolu biraz oynayan insan, Şifo'nun o zayıf ortasına kalecinin çıktığını gördüğünde, gol pozisyonu olmayacağını sanar. Ben de öyle sandım, Taffarel çıktı aldı dedim, ama Nouma'yı henüz tanımamıştık, zaten onsan sonra patladı;
Çeşmenin başında 3 kız yan yana, nasıl yondu ama Pascal Nouma..

Oyundan atılmaları konuşuluyor, profesyonel insan değil, profesyonel adam o kartları görmez deniyor. Evet. Ama profesyonel insan Taffarel'in önünde o golü de atmaz..
Oyundan atılmaları da hiç bir zaman ahmakca ya da zevk için, tribünlere oynama amaçlı olmadı. Mills tüm ingiliz şımarıklığıyla yapışmış gariban Munch'ün yakasına, mahalle serserisi gibi.. Herkes seyrede dururuyor bizim "profesyonel" oyuncularımız da dahil, ama Pascal babasından yemediği tokatı yerleştiriyor Mills'e..
Ondan sonra Pascal'ın açığını yakaladı şereften yoksunlar, direk onun üzerine oynamaya başladılar. Buna İsmail Güldüren'le başlanmıştı. Her pozisyon sonrası Pascal'a laflar atıyordu. Sonunda da iyice şebekliğe vurup azını açtı pascal'a "ne var lan" der gibi. Pascal biliyordu bunu bilerek, sindirmek amaçlı yaptığını. Ama kişiliğinden ödün vermedi, azının içine tükürdü. İyi de yaptı, hepimizin o şerefsizin azına tükürmüş gibi olduk. Zaten aynı Pascal'dı,


kişiliğimi değiştirmem diyip red etmişti, "bırak agrasifliğini, milli takıma gel" diyen Fransız milli takım hocasına.
Hiç bir zaman takım arkadaşıyla sorun yaşamamış, pas alamadığında hiç bir zaman ellerini iki yana açarak arkadaşını tribünlere şikayet etmemiş, kendi takımına ruhsuzluktan, karaktersiz oyunlarından sinirlendiği zaman da rakibe tekmeyi-kafayı koyarak isyan etmitir. Kim bilir belki de bu ruhsuzlukla, kişiliksiz oyunla kaybedilmiş maçta 90 dakika sonunda soyunma odasına o takımla girmeyi hazmedemediği için attırıyodu kendini.. Yoksa bir oyuncu neden alamayacağı primleri, alacağı cezaları yok sayarak böyle işlere girişsin ki.. Geldiği ilk senesinde takımın oyununu içine sindiremeyip hırsıyla kendini oyundan attıran başka bir yabancı oyuncu daha izlermiyiz.. Haketmediği kırmızı kartta bile hakeme itiraz etmeden çıkan endamlı birini.. Hepimizin içinden geçen "ahh ulan şimdi ben olacaktım kii" hislerinin, sahadaki resmini.. Beşiktaş formasını, Beşiktaş ruhuyla birlikte üstüne geçirmiş bir yabancı oyuncu daha izlermiyiz?

O nedenle "Pascal Nouma" tezahuratı öyle, "taraftar Pascal Nouma'yı geri istiyor" diye basit yorumlanacak bir sesleniş değil. Mesajı iyi almak, anlamak lazım.. Onu sadece biz anlarız işte..
#5 - Kasım 05 2008, 19:01:08

Beşiktaş'lılık İlkeleri

Televizyonun hayatımıza zerkettiği reklam ve az sonra'lar arasında bir yerde bir Beşiktaş lafı duyunca, manasız zapping seyahatimin sanki bir amacı varmış gibi oldu... Her zaman olduğu gibi konuşması haber olan kişiden çok, fondaki adam bağıra çağıra konuşuyordu. Başkanın o günkü açıklaması montaj marifetiyle anlamsız hale geldiği için sadece şu sözleri seçebildim:... Beşiktaş'ın ilkeleri ve Beşiktaşlılık ruhu bakımından........................Sonra düşündüm? Neydi bunlar gerçekten?

Beşiktaş İstanbul'un merkezinde bir semttir. Geleni geçeni de çoktur, oturup kökleşeni de.... Bir ayağı denizdedir, martılar dolaşır balıkçı teknelerinin arasında....Vapurlar yanaşır iskeleye, motorlar sanki pikniğe gider, günde yüz kez Üsküdar'a, Kadıköy'e...

Ben bu ilçeden binlerce kilometre uzakta bir küçük şehirde doğdum. Ve doğma büyüme Beşiktaşlıyım. Bizzat ilçeyi görmem için on dokuz yıl geçmesi gerekti doğumumun üstünden. Babam da Beşiktaşlıydı benim ve ben babamı herkesten çok severdim. Öyle güzel adam Beşiktaşlı olmuşsa vardır bir bildiği dedim ve "siyah beyaz" , hayatımın önemli bir bölümü oldu!

Derken Ankara... Ve asfalt üzerinde minyatür kale yılları, oradan lisans sahibi bir futbolcu olarak 19 Mayıs Stadyumu, yan sahalarda çamurlu futbol zamanları... Futbolun ne kadar basit ve ne kadar da karışık bir savaş oyunu olduğunu bizzat içine girerek öğrendiğim yıllar...Ve sonra futbolun beni hiç terketmeyecek bir aşka dönüşmesi...

Peki neden İstanbul'daki bir semtin takımını tutar Hakkari'de bir çocuk? (Kuşkusuz bu diğer takımlar için de geçerlidir ama, bu yazı Beşiktaş'ı kapsamaktadır.)

Çünkü Beşiktaş'ın en değerli, en ünlü, başkaları tarafından en çok paylaşılmış markası BJK' dir... Beşiktaş değil! Eğer siz BJK'yi bir futbol takımından ibaret görüp tutuyorsanız, siz BJK'li değil, Beşiktaş' lısınız... Bir kulübün sadece bir birimini tutarsanız siz sadece futboldaki başarıya ortak olmak için herhangi bir kulübe yatırım yapmış hisse avcılarısınız...

"Takım Ruhu" sözü tartışmalıdır bana göre...Takım ruhu ile kulüp ruhu aynı şeyler midir? Takım ruhu sadece futbolu kapsar ama kulüp ruhu o kulübün tüm faaliyetlerini! Bir takımın değil, bir kulübün ruhu olabilir... Biz, futbol takımı şampiyon olursa Beşiktaş'lı olduğumuz için gurur duyarız ama olmazsa da gurur duymaya devam ederiz. Çünkü bizim Beşiktaşlılığımızı hiçbir maçın sonucu değiştiremez!

Peki Beşiktaşlı olmak için " ben artık Beşiktaşlıyım" demek yeterli midir? Aslında bugün yeterlidir ama yetmemesi gerekir. Dur bakalım o kişi Beşiktaş'ın ilkelerine göre hareket edecek midir? Öyleyse nedir Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün ilkeleri. Kendimce sayıyorum genel kabul görmezse bunları "kendi" ilkelerim sayarım :

Jimnastik sporuna ilgi göstermek! Bu spora bayılmasak bile onunla ilgilenmek ve Türkiye'de jimnastik deyince BJK' yi akla ilk gelen kulüp yapmak boynumuzun borcudur! Çünkü kulübümüzün adı bu! Bu isim Beşiktaş için eskiden kalma manasız bir tabela kazası olmaktan derhal çıkarılmalıdır! Jimnastiğe önem vermek her Beşiktaşlının uyması gereken bir vasiyettir.
Hoşlansak da hoşlanmasak da yerine getirmek zorundayız.
Hemen her kulübün jimnastik ayağını dünya standardına çekmeliyiz!


Ben de hepiniz gibi futbolu jimnastikten daha çok seviyorum ama konu bu değil! Kaldı ki jimnastiği iyi yapmamız futbolu kötü oynamamıza yol açmaz!

Beşiktaşlı olmanın ikinci şartı delikanlı olmaktır... Bu sözcük üzerine söz söyleme hakkım olduğunu sanıyorum, zira bu ülkede "delikanlı" sözcüğünün tanımını defalarca hatırlatmış bir kişiyim. Bu kavram da aslında Beşiktaş'a kurucularının bıraktığı vasiyette yazılı... Diyelim ki hiç hesapta yokken düşme potasındaki bir takım geldi ve Beşiktaş'ı İnönü'de üç sıfır yendi... Hilesiz, hurdasız... Hakkıyla, ter dökerek!... İşte böyle bir takımı alkışlayarak uğurlayacak kadar delikanlı olmak!

Delikanlılık bizim ana temamız olmalıdır. Galatasaray ülke içi bir Fransız ekolüyse, biz de yerli malı delikanlı bir okulun öğrencileriyiz! Ama delikanlılığı ilkel bir maço kültürüyle karıştırmamak şartıyla!

Zinhar, katiyen, hiçbir şekilde ve hiçbir zaman, hiçbir şekilde ve hiç kimseye küfür etmemek! O anlama gelecek herşeyi yapmak ama asla küfür etmemek! Çünkü delikanlı adam ya da kadın küfretmez. Onun yerine bir nükte bulur en şahanesinden öyle söyler... Sağlam bir espiri her zaman ağız dolusu edilmiş bir küfürden daha rahatlatıcıdır! Zira bizim maçımızı yöneten bir hakeme onuncu dakikada iğrenç küfürler ederek hakemin bizden de, takımımızdan da nefret etmesini sağlamak takımın yararına değildir!
Herzaman ve her yerde takımın yararına davranmak zorundayız. Özellikle takım yenildiği zaman.... Yenilgi bize galibiyet kadar lazımdır! Her yenilgi bize galibiyetin lezzetini hatırlatır...
Takım yenilince ne yapmalı? Tut ki bizimkiler gittiler X takımdan iki tane yediler ve elbette biz bundan hiç hoşlanmadık. Ne yapmalıyız?

Bir kere bunu mümkün mertebe haftaya yine sahaya çıkacak futbolculara belli etmemeliyiz. Zira sırf bu yüzden bizi haftaya yine üzebilirler. Ayrıca bir tepki gösterecekseniz bunun yolu futbolcuyu dövmek değil ki! Hepsini internet siteleri var, oraya girin derdinizi anlatın. Küfretmeyin adam gibi eleştirin: Neden koşmuyorsun kardeşim, diyin! Sen koşamayınca biz alay konusu oluyoruz hemşerim, diyin!

Seni bilmem ama bizim için Beşiktaş çok önemli! Senin takımını değiştirme şansın var ama bizim yok, diyin! Sen seneye Avrupa'ya ya da Bursaspor'a gidebilirsin ama biz nereye gidelim?
Çocuğumunda Beşiktaşlı olması benim içn önemli ama sen koşmazsan niye Beşiktaşlı olsun? Sen UEFA Kupası'nı almazsan niye seni tutsun diyin?

Sen niye ceza sahasının içinde yalandan kendini atıyorsun, hileyle hurdayla atılmış gole sevinmek bir delikanlıya, bir Beşiktaşlı' ya yakışır mı, diyin!.....
Emin olun sizi dikkate alacaklardır. Siz onlara küfrederseniz aranızda duygusal bir ilişki kurulamaz ki! Bu hafta gol atmayı herkesten çok isteyen adama atamadı diye ağıza alınmayacak, alınırsa o ağzı kullanılamaz hale getirecek küfürler ettin (onurlu bir adama, *** ya da sahtekar demek bu küfürlerdendir mesela), önümüzdeki hafta aynı adam iki gol attı, ne yapacaksın? Sırf adam o golü attı diye tribünde hiç tanımadığın birini kazayla da olsa dudağından öptün!

Yani sen geçen hafta öldürdüğünü bu hafta diriltmeye çalışıyorsun! Hayır ölü dirilmiyor ve dikkat edersen o çocuk da golü atınca tribüne değil yedek kulübesine koştu! Çünkü dostları oradaydı. Zira geçen hafta size küsmüştü ve bu hafta gol attı diye de bağışlayacak değildi!

Sevdiğiniz, hatta sevmek zorunda olduğunuz hiçkimseyi böyle küstürmeyiniz. Tepki gösterelim ama bunun için küfürden daha zekice yollar bulalım ki, Beşiktaş seyircisi bu konuda en yaratıcı grup olmuştur. Sahaya sırtını dönmek çok zekice bir eylemdir. Buna benzer bir başka numara da hakemi protesto etmek için bulalım. Tut ki takım bizi büyük hayal kırıklığına uğrattı. Dolduralım İnönü Stadı'nı tıka basa ama doksan dakika çıt çıkarmayalım.

Gelin şu futbolu daha lezzetli hale getirelim. Hakem yanlış bir penaltı kararı verdiğinde, leyhine karar verilen futbolcu gitsin desin ki "hocam penaltıyı verdin ama doğru değil, ben kendim düştüm!". Hadi gelin bu sporu daha delikanlıca yapılır hale getirelim ve bu işe BJK seyircisi ön ayak olsun! O zaman kaybettiğimiz maçları da kazanırız! Çünkü büyük bir takım yenildiği zaman da birşeyler kazanmasının bilmelidir.

Çünkü Beşiktaş şampiyon olamadığı zaman bile şampiyondur!
#6 - Kasım 05 2008, 19:07:47
« Son Düzenleme: Kasım 07 2008, 17:54:57 Gönderen: Asi Ruh »

Seninle başladı hayat,kartalım göklere aç kanat...Gözümüzü açtık dünyayı siyahla beyaz görmeye başladık,bizleri hayata bağladın,yaşama kaynağımız oldun.Yuvamızda yerimizi aldıkmı yeterdi bizlere,dünya umrumuzda olmadı hiçbir zaman mağbedimizde..Öyle anılarımız vardır ki anlatsak anlayamazlar, görseler inanamazlar."Bazen sevinç bazen keder senin sevgin ömre bedel" diye az bağırmadık,duysunlar istedik nasıl aşık olduğumuzu,nasıl bir sevgiyle sana koştuğumuzu."Hayatta Beşiktaş" diye boşuna söylememiş bir büyüğümüz!Dedik ya bizim için hayat seninle başladı,bizler gidiciyiz ama sen sonsuza dek sevildiğini bil yeter!Alem bize,biz ise sana aşığız!Bunu sende biliyorsun,cümle alemde...

Seninle bütünleşince neler yapmadık ki?Tribünlerimiz bazen alev topuna döndü,bizler bu ateşle ısınırken ,bu alevlerde onlar cehennemi gördü.Alemi kendimize aşık ettik ama umrumuzda değiller çünkü bizim aşkımız sendin öylede kalacaksın.

Bazen yasaklandık,alınmadık maçlara..Bizi ayırabileceklerini zannettiler sözüm ona.Bizler yoktuk belki yanında,ama ya kalplerimiz?ya ruhumuz?RUHUMUZ YETER dedik.Gösterdik herkese aramızdaki bağı,aşkı.. Aşığınım Yanında Olamasamda...

Öyle günlerimiz oldu tarihe geçti.Bir keresinde konfettileri öyle bir yağdırmışız ki kar yağıyor sanmışlar,yaz ayında İstanbul Beşiktaş İnönü Stadyumunda.Dağ Taş Beşiktaş sözüde buradan çıkmıştı zaten.Bir kez daha bir ilke imza atmıştık.

Hatırlarmısın kapalının gelin gibi süslendiği günleri?Dünyada ne böyle düğün olmuştur nede kutlama..Şampiyon Beşiktaşım ne istersen iste benden, istersen donatalım dört bir yanı bayraklarla,istersen inletelim davullarla zurnalarla...

Yalanmış anladım başka sevgiler en tatlı sevgiler sendeymiş meğer,şampiyon olmadan ölürsem eğer kefenim SİYAHLA BEYAZ olsun dercesine açmadıkmı devasal SİYAH BEYAZ bayrakları?Örtmedikmi üstümüzü gönlümüzü verdiğimiz renklerle?Kartal baba olmadımı efsane kapalımızda?Her seferinde akımları biz başlatmadıkmı yuvamızda?Sadece bizleri seyretmek için gelmedilermi?Gözlerini dört kulaklarını sonuna kadar açıp bizleri izlemedilermi ?
#7 - Kasım 07 2008, 17:49:56
« Son Düzenleme: Kasım 07 2008, 17:53:30 Gönderen: Asi Ruh »

karanlık bir gecenin aydınlık sabahında baglandım sana,
yıllar eskirken önümde ben tutsak kaldım sana,
rengınle acarken gözlerımı yeni bir sabaha sevdamla geldım sana,
ölüme susamış susar gibi susadım sana..

suskundum bir zamanlar,aglardım hep geceleri kimseye diyemezdım sebebini,
herkes coşarken bir kenarda ben hep senin mutlulugunu hayal ederdim,
senin gülmen benim mutlulugumdu çünkü,senin aglamansa benim yokolmamdı,
sen hep gül demek gelıyor ıcımden,bırak ben yokolayım kartalım..

hanı sevdıysek allahına kadar derdık ya bir mevzu gecesi kazanda,
hanı sokaklar bızı saklardı ya arayanlardan bir puslu gecede,
hanı kan kokardı ya her fener sabahı köyicinin siyah beyaz sokakları,
işte o gun canımı carsıya sevdamı renklerıne ömrümü sana adamıştım..

hanı kolkola girer herkese ınat derdik ya gelıyoruz ulan dıye,
hanı bır kadıkoy dönüşü demlenırdık ya yıne kazan önünde,
hani bir şişli yokusu ınletırdık ya fulyayı kacmayın ulan dıye,
işte o gun alayına isyandı ınadına Beşiktaş demek...

''cok sevdık be abileri'' unutmadık unutmayacagız derdık ya bir pazar gunu kabri başında,
yalan bizde ıhanet demekti ya hani yalancı basına,yavsak yazarlara sözüm ona,
belkıde mecnunun kavusamadıgıydın sen,keremın ugruna dagları deldıgıydın,ferhatın gözyaşı gibi
aşıgız,susuyoruz,sevıyoruz,aglıyoruz,ölüyoruz,sevi yoruz ulan alayına ınat...
#8 - Kasım 07 2008, 17:51:18
« Son Düzenleme: Kasım 07 2008, 17:51:42 Gönderen: Asi Ruh »

seni öyLesine değiL,
öLesiye severken.
kırdıkLarımız da oLdu,
kızdıkLarımız da.

mevzu bahis sensin diye,
sineye çektiğimiz,
"eyvaLLah baştacısın" dedikLerimiz,
sanaymış gibi gösterip kendine yontanLar,
kerameti senin ötende kendiLerinde ararmış meğer.

senin üzerinden siyaset,
senin üzerinden ticaret,
senin üzerinden menfaat,
peşinde oLanLar varmış meğer çatımızın aLtında.

biLemedik, göremedik.
aşkın kör etmiş gözLerimizi.
[/i]
#9 - Kasım 07 2008, 17:52:48

yağmurda üşüyen ellerim,
tütün kokan ceplerimde,
alkollerin etkisizliğinde,
sen varsin yine bende,
ne kahpeçe düzenler,
ne çözümsüz denkler,
hayatimin bahari sende,
gözlerim seninle faltaşi,
üzüntüm senle gözyaşi,
rengin içime umut oluyor,
siyahinla ölüp,
beyazinla doğmak,
sensiz günlerde boğulmak,
anlaşilmaz duygu bendeki,
ellerimdeki yaralar,
yüzündeki kanlar,
ve serseri biçagin sizisi bacağimda,
hirs bende,
kaygisizlik sende,
ölmek, doğmak seninle,
bir adressiz kursunla,
dogmak senin adinla,
engellenemeyen duygular,
ugruna yillarca kavgalar,
ugruna verilen canlar,
hepsi feda sana kartalim ,
seninle birlikte,
her gün ayni felsefe,
siyah-beyaz,ölüm-yaşam...
#10 - Kasım 07 2008, 17:54:18

Siyahla ,beyazın
Şan ve şerefin
Tarihle, zaferin
Adıdır Beşiktaş

Şampiyonlukla,ruhun
Yükseklerden uçmanın
Pençeleriyle yok etmenin
Adıdır Beşiktaş

Yerle,göğün
İnönü'yle,her yerin
Coşkunun,kanatlanmanın
Adıdır Beşiktaş

1903'lerin,2007'lerin
Geçmişlerin,geleceklerin
Yiğitliğin ve mertliğin
Adıdır Beşiktaş
#11 - Kasım 07 2008, 17:55:25
« Son Düzenleme: Kasım 07 2008, 17:55:44 Gönderen: Asi Ruh »

Girilmez yazılı tabelanın tam altındaydı.Ameliyathanenin o çirkin yüzlü kapısı o ana kadar ona hiç bu kadar soysuz gelmemişti. Başını iki küçük elinin arasına almış, oracığa çömelivermişti. Gözlerinden akan yaşlar Kızılırmak’ın deli suları gibiydi. Varsın aksındı, hatta hiç durmasındı: Ama doktor amca müjdeli haberi bir an evvel versindi. “baban kurtuldu” desindi. 11 yaşındaki bu küçücük yüreği şimdi bir ayrı çarpıyordu. Çaresizlik durağında beklemek onu bir hayli yıpratmıştı. Şöyle bir ayağa kalkar oldu, acıktığını hissetmişti. Ellerine baktı… kan içindeydi.üzerinde babasının ona 100. yılda aldığı nostalji formalarından vardı. O günü hiç unutamıyordu, babası iş çıkışı “ store”a uğramış, akşam yemeğinde ona sürpriz yapmıştı. Heyecandan sabaha kadar formayla dolaşmış, hiç uyumamıştı. Ya şimdi…
Babası “Azrail”le çatışıyordu. Üstündeki formanın armasını öptü, gözlerini kapadı, ağzından iki üç kelime döküldü; “ Seninle ağladık senle güldük biz…” sonra bir duygu sağanağı patladı. Bir türlü gözlerine dolan yaşlara hakim olamıyordu. Formasının alt kısmıyla gözlerini sildi. “Ne vardı sanki balkona çıkacak” diye kendi kendine hayıflandı. Fenerbahçe maçının atmosferinden etkilenmişti babası… Konya maçından sonra eve geldiğinde şampiyon olduklar?? sene diktirdiği bayrağı sandıktan çıkarmış, bir güzel ütülemişti.Bayrağı caddeye asacaktı.Ama ip eksikti.Onu da ertesi gün işten gelirken alacaktı.Bu işleri iyi biliyordu, ne de olsa 1982 şampiyonluğundan dolayı tecrübeliydi.İpi alıp geldiğinde bir yandan çocuğu ile konuşuyor, maaşını aldığında 1 numaralı Pancu formasını alacağını taahhüt ediyordu.İşte o anda balkonun en bakımsız ve çürük yeri çökmüştü.Babası gözü önünde Beşiktaş bayrağıyla aşağı düşüyordu.Bayrağın balkon demirlerine takılması düşüş hızını kesmişti. Hastaneye nasıl gelmişlerdi hatırlamıyordu. Birden irkildi, “babası hala çatışıyor muydu azraille”? doktor neden hala “müjde” dememişti? Babası da annesi gibi o nu terk mi edecekti? Hüzünler hiç bitmez miydi? Ve kapı açıldı…
Doktor karşısında dimdik duran çocuğa ağlamaklı bir sesle ancak “ kimin kimsen yok mu?” diyebildi. “kurtaramadık” diyememişti bile. Avucunda doktorluğuna lanet edercesine sıktığı bir kağıt parçası vardı.Sessizce uzatıverdi çocuğa… Ufacık elerliye buruşuk kağıdı düzeltti. Kağıtta; “Sevdamız uğruna canlar verdik biz, Siyahın zindan olsun Beyaz aydınlık, Herkese nasip olmaz BEŞİKTAŞLILIK” yazıyordu…
#12 - Kasım 07 2008, 17:57:41

Beşiktaş'ım
En büyük sensin
Şampiyonsun her zaman gönüllerde
İlk seni sevdik
Kartal'ım
Taraftar seni haykırıyor Dünya'lara
Aşkımızsın karşılıksız
Şerefimizsin,sevdamız,renklerimiz...
#13 - Kasım 07 2008, 18:00:32

GEL BERABER UÇALIM
FARKLI GALİBİYETLERE KONALIM
BU DÜNYAYI YAKALIM
HAYDİ HAYDİ KARTALIM
BU SENEDE ŞAMPİYON OLALIM
GOLLERİ GOLLERİ ATALIM
EZİĞE,SALATAYA TAŞ ÇIKARTALIM
HAYDİ HAYDİ KARTALIM
İNÖNÜDE DESTAN YAZALIM
AVARAJI TAKALIM
ARTIK BİZDE GÖKLERDE UÇALIM
HAYDİ HAYDİ KARTALIM
DURMAYALIM
İLERİYE KOŞALIM
KORKMAYIP YÜKSEK UÇALIM
#14 - Kasım 07 2008, 18:02:13

bi' deplasman otobusunde umuda yol almak..
bi' atkıyla nice isyanlara yelken acmak..
bi' formayla gururlanmak..
beyaz gülerken , siyah ağlamak..
belki de en güzeli ; 'sensizlikte , sevdamdan bi' sen yaratıp , seni yasamak/yasatmak !
tüm münzeviliklere rağmen siyah-beyaz icin tribünde kol kola haykırmak !
tribünde umuda akan ilk gözyası anlatılamaz , sevdana ilk haykırısın tadına doyum olmaz..
inönü'ye safak saymanın , safakların icinde kaybolurken seni aramanın , tarifi imkansız hayallere kosmanın anlamı kap kara bi' sevdanın , gözü kara delikanlılarının yüreğinde gizlidir !
genclihin en güzel dönemlerinde , cantada ki en güzel defterlere besteler yazdıran yürein icinde ki sevda anlanamaz !
dünleri baharlara katıp , kıs dolu yarınlara mektuplar yazıorum , buda benim kavgam !
bi' rüzgara kapılmısız ki ; gözümüz sevdamız gibi kara , yürehimiz isyanımız gibi gebe umutlara !
bu yarınlara atılan adımların sağlamlığı yüreğimizden geliyor , arkamıza alıp yürüdüğümüz sevdamızdan geliyor !
bu yürek seni ve sevdasını ; okyanusun ortasında kaybolan bi' kayık gibi görüor..
sevdam yüreğime sığmıyor , bu adresi kayıp mektuplar , bu umutlar , bu dünler , gelecek yarınlar , bu isyanlar seni anlatmaya yetmiyor !
herşeyim misin bilmiyorum ama..
herşeyimdesin !
#15 - Kasım 07 2008, 18:04:44

PASCAL NOUMA FENERBAHÇEDE HABERİYLE SARSILDI BEŞİKTAŞLILAR
Daha önce de gelmişti başlarına ama PASCAL onların herşeyiydi..
Gözlerine inanamıyorlardı.
PascaL Nouma Fenerbahçe'ye gitmiş ve ilk basın açıklamasında ZATEN FENERBAHÇE'YE bir sempati duyuyordum demişti..
Tüm haber sitelerine bakılıyor-Tüm forumlar geziliyordu olayın doğruluğunu ispatlamak için ..
Olay doğrulanmış - Pascal Fenerbahçeyle idmanlara çıkmaya başlamıştı bile..
PascaL'ı Inönüye sabırsızlıkla bekliyordu Beşiktaş taraftarı...
Fakat BEŞİKTAŞ-fb maçı 34. hafta yani son haftaydı..
Geçmek bilmezdi yani..
Haftalar birbirini kovalıyor Şampiyonluk Mücadelesi gitgide kızışıyordu..
32. haftanın sonunda puan durumu
1. Beşiktaş 65
2.Fenerbahçe 60
Beşiktaş taraftarları artık şampiyonluğa kesin gözüyle bakıyordu..
Fakat hafta gelen Ankaraspor mağlubiyeti herşeyi ters düz etmişti.
Son hafta BEŞİKTAŞ-fb ile inönüde oynayacak
ve puan durumu
1. BEŞİKTAŞ 65
2.fb 63 dü..
Beşiktaş'a beraberlik yetiyor .. Fenerbahçe ise mutlak şampiyonluk diyordu..
Müthiş bir gerilm vardı..
BEŞİKTAŞ taraftarı saatler öncesinde kazanda toplanmaya başlamış biralarını yudumlarken diğer yandanda Fenere-''O'''e ve Pascal'a göndermeler yapıyordu..
Artık maç saati iyice yaklaşmıştı..
Tribünler tıklım tıklım dolmuş.. Şampiyonluğu en çok hakeden kötü gün taraftarlarının yanında ŞAMPİYONLUK MAÇI olduğu için gelmiş bir çok seyirci de vardı..
Fenerbahçe'li futbolcular çıkarken yuhalamalar başladı ve pascal çıktığında kendisine yapılan beste söylenmeye başladı..
FRANSADA DOĞDU
KANARYALI OLDU
YAZIK OLDU SANA
PASCAL NOUMA!
15 dk..10 dk..5 dk..
Ve maç başladı..
Beşiktaş atakları ardı ardına geliyordu Beşiktaş'a beraberlik te yetiyordu fakat Beşiktaş durdurak bilmeden saldırıyordu..
Dakikalar artık 83 e gelmiş Şampiyonluk Şarkıları söylenmeye başlamıştı..
Fenerbahçe hücuma çıkıyordu
-Alex , Alex'ten uzuuun bir pas o NOKTAda carlos var carlos'un ortası nouma ve gooooooooooooool.... Fenerbahçe 1-0 önde.. Fenerbahçe şampiyonluğa koşuyor.. Nouma'nın ayağına çarpan top ağlarla buluşuyor 1-0..
İnönü ölüm sessizliğine bürülmüştü bir anda..
1 dk lık bir sessizlikten sonra tekrar başlamıştı..
SEN ŞAMPİYON OLMASANDA
KUPALARI ALMASANDA
...
Beşiktaş artık 10 kişiyle saldırıyordu 4 dk uzatma göstermişti hakem.. 90+1 olduğunda artık tribünler yavaş yavaş boşalmaya başlamıştı.
Sağlı sollu geliyordu Beişktaş fakat olmuyordu..
-Beşiktaş tekrar atakta Tello Tello karşısında nouma.. Nouma kaptı topu.
nouma artık zaman geçirmek için kendi kalesine doğru koşuyor rakip futbolcuları peşine taktı dakkikalar 90+3 Artık Fenerbahçe Şampiyon diyebiliriz Nouma ceza sahasının önüne kadar geldi.
Tribünlerden müthiş bir ıslık var.. Nouma Nouma Nouma o da ne NOUMA VURDU VE GOOOOOOOOOL..
PascaL Nouma.. Herkes şaşkın Nouma orta sahadan aldığı topu kendi ağlarına yolluyor.. Pascal KPALAIYA KOŞUYOR..Ellerini açtıı
ve şşş yaptı.. Bütün kapalı susuyor Pascal'ın bu hareketinden sonra..
PASCAL :
SİYAAAAAAAAAAAH
İnönü:
BEYAAAZ
PASCAL:
sİYAAAAH
İNÖNÜ:
BEYAZ
PASCAL :
ŞAMPİYONN!!!
İNÖNÜ :
BEŞİKTAŞ!.
Pascal FENERBAHÇE formasını çıkarıp yere atıyor.. Türk hatta belki dünya futbol tarihinde böyle birşey yaşanmadı belkide bi daha hiç yaşanmicak..
Beşiktaş yedek klubesi-fenerbahçeli oyuncular-fenerbahçeli SEYİRCİLER..
herkes şaşkın..
Hakem bu şaşkınlğa bir son vermenin vakti geldi diyor..
Pascal'a formasını çıkardığı için 2.sarıdan kırmızıyı veriyor..
VE BEŞİKTAŞ'IN ŞAMPİYONLUĞUNU İLAN EDEN DÜDÜĞÜ ÇALIYOR..
Tribünler bile şaşkın..
PASCAL NOUMA ÇİMLERDEN BİR PARÇA koparıp ağzına götürüyor..
Yanına gelen basın mensubuna ise verdiği cevap herşeyi açıklıyor..
BURASI İNÖNÜ BURDAN ÇIKIŞ YOK!
Oğlum hadi kalk servisin geldi...
Oğlumm..
-Off anne ya tamda rüyanın en güzel yerinde..
#16 - Kasım 07 2008, 18:12:51

GeceLer boyu esir aLdim Kendimi ELimde sigaram dü$ünür oLdum Simsiyah
Bembeyaz a$kImI
Simsiyah Bir Gecem Bembeyaz Bir günüm oLsun istedim Hep GözLerim Ba$ka Rengi
Görmesin IStedim
Bu Sevgi Nerden cIkti nasiL yüceLe$ti nasiL Beni bu haLe getirdi HaLa
cözebiLmi$ degiLim.
dü$ünüyorum sürekLi bize yapILan HaksIzLikLarI caLinan $ampiyonLukLari
BunLari dü$ünürken DiLimden DöküLen keLimeLer.
<<Ba$in Öne egiLmesin ALdirma KartaL aLdirma En büyük sen DegiLmisin
ALdirma>> Bu yüce a$k'i Daha da AnLatabiLmesi Zor Duruma getiriyor.
Nitekim Hep Vefakar OLduk Hep KowaLadik Hep Be$ikta$ImIza Kar$i OLana Bizde
Kar$iyiz Diye Dimdik yürüdük bu yoLda
Ugrunda Canlar verdik Yara aLdik Ama hiç bir zaman Pes Etmedik Her Zaman Her
yerde KartaL edasInda yürümeyi Ucmayi üzüLmeyi biLdik.
AsLa sorun etmedik Kötü günLeri Cünki Biz Her Zaman Omuzomuzaydik.Iyi günde
YanIndaydik Kötü Günde Daha bir FarkLiydik Cünki Be$ikta$LiLigin
gerektirdigini YapIyor Daha SIkI
Daha içten Daha bir GönüLden TakImImIzi DestekLiyorduk
i$te bu duyguLar içinde Kimi Zaman Tribünde GirtLak yirtarcasIna bagIriken
GözLerimizden ya$Lar AkIyordu
Bu Sevgiyi Haykirarak AcIga Vuruyorduk KimiLerinden aLki$ aLiyorduk
KimiLerinden Tepki Bizim Için BunLar önemLimi degiLdi.Bizim için ÖnemLi oLan
Be$ikta$'dI
Her Zaman Be$ikta$i yükseLtmek için cabaLadik HaLa CabALiyoruz Ugrunda
ÖLmeyen FenerLi oLsun Diyerek Bu Sevgiyi Biraz olsun AnlatabiLmek için
Kendimizi Harap Ediyoruz.
BasIn bizi Seviyormu Biz Hep Günah Kecisimi KaLacagiz. Biz Hep Kötü CocukLar
oLarakmI tanItaLacagIz büyümekte oLan cocukLara.
Bunu BiLmiyorum Ama üstüne gidiLecek Olan biri veya biriLeri Varsa Bu Kesin
Biz degiLiz.
Unutmamak Lazim
Büyük Adam Tayip Erdogan DiyenLere Biz kar$iLik oLarak
TEK ADAM ATAM Dedik..
Fenerbahce Cumhuriyeti diyenLere
TÜRKIYE CUMHURIYETI'ne ho$ geLdiniz diye Cevap Verdik Daha bir cok BöyLe
VeriLmesi Gereken CevapLari Verdik
Gerek Sahada Gerek Saha di$inda Ama asLa Sessiz KaLmadik..
HaksIzLiga $erefsizLige EyyamcILiga En güzeL CevabI vermesini her zaman
biLdik.Bu yoLa CanImIzi Koyduk.Amaa
KendiLerini Padi$ah SananLar Bir numara SananLar Sagda SoLda Rüzgar YapanLar
Bizi Kar$iLarinda görünce neden geri yapar.
Her Zaman KoLpaLik yapIp Beste CALip KendiLerini Büyük gören ezikLer Neden
hiç dü$ünmezLer gün geLir devran Döner Bu yapiLanLarin HesabI KendiLerine
SoruLur hiç dü$ünmezLer.
Dü$ünmesiLer BiLdikLeri gibi Okuyup BiLdikLeri gibi Calip biLdikLeri gibi
oynasinlar YaLan SeneryoLarini..Biz ALi$tik Bu OyunLara Sadece güLüp
geciyoruz artIk egLenmesinide biLiyoruz sayeLerinde.!!!

GencLigimin KatiLisin Be$ikta$ Varsin OLsun Senin için Gecsin $u Degersiz
Ömrüm

Sensin Benim Tek a$kim
Sensin Gecemi gündüzüme katip HaykIrdigim
Kimi zaman Can yoLda$im kimi Zaman arkada$im
Sensin Benim Her$eyim Hayatim
Sensin Benim Tek a$kim
$anLi Be$ikta$im..
Ugrunda ÖLmeyen FenerLi Olsun
Güne$ üstüme SeninLe dogsun
$u Kalbimde bir tek yer vardi
DoLdurdun O yeri
Feda Olsun Sana Be$ikta$im.

Hayatta Beşiktaş !
#17 - Kasım 07 2008, 18:15:00

Sevgimi ? = Ölümüne...
Aşk Mı ? = Çok Ateşli...
Para Harcamak Mı ? = Limit Tanımıyoruz...
İçmek Mi ? = Sabahlara Kadar...
Gezmek Mi ? = Ayaklarımız Şişinceye Dek...
Kavga Mı ? = Atara Atar, Satıra Satır...
Dostluk Mu ? = Dostumuz İçin Can Veririz...
Korku Mu ? = Sadece ALLAH...
Cesaret Mi ? = Kimseden korkumuz Yok...
Adrenalin Mi ? = Patlıyoruz...
Huzur Mu ? = İşte Bizde Bu Hiç Yok...
Çünkü = Biz BEŞİKTAŞ Çocuğuyuz
#18 - Kasım 07 2008, 18:16:40

İstanbul'un düşman işgali... Kasım 1918'den altı ay evveli... Parlak bir Mayıs gününde Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa Kemal, Kadıköy tarafında bir fayton gezisine çıktı. O belki de burada, Anadolu'ya geçeceği günleri düşünüyordu... Bir ara arabasını Fenerbahçe Kulübü önünde durdurdu. İçeride sadece tek kişi vardı; kulübün katibi Elkatipzade Mustafa Efendi... Merakla gelen 13-14 yaşındaki dört beş çocuk da aralarına katıldı... Mustafa Kemal, Elkatipzade Mustafa Efendi'nin ikram ettiği limonatayı yudumlarken, kulüp defterine yazdığı yazıda, Fenerbahçe'nin şöhretini duyduğunu belirtmişti...

Bu tarihten tam 10 yıl önce Mustafa Kemal Beşiktaşlıydı. Hareket Ordusu'yla Selanik'ten birlikte geldiği arkadaşı Bnb.Fuat Balkan'a kulübün resmileştirilmesini önerdi. Ve Fuat Balkan daha sonra Beyoğlu Mutasfarrıflığı'na resmen başvurdu. 1903'te kurulan Beşiktaş'ın kurucuları arasında 13 subay bulunuyordu. Binbaşı Fuat Balkan, Sv.Bnb.Mazhar Kazancı, Ysb.Ali Kılıç, Sürre Amiri Ahmet Paşa, Dnz.Alb. Ahmet Fetgeri, Seryaver Mehmet Paşa, Abdülhamit'in muhafızı Kenan Bey, Müşir Fuat Paşa, Hava Yzb.Fethi Bey, Yzb.Refik Bey, Süvari Kaymakamı Şerafettin, Erkan-ı Harp Yzb.Kami, Mutasarrıf Muhittin Paşa... Atatürk belki de bu subaylar nedeniyle Beşiktaş'ı kendine çok yakın görmüştü.

Asker Mustafa Kemal'in Beşiktaş'ı kendisine yakın görmesinin bir nedeni de forması idi.. Kırmızı-Beyaz forma üzerindeki ay-yıldız, milliyetçi askere çok şey çağrıştırıyordu. Ancak forma değişikliği, O'nu Beşiktaş'a bağlayan ikinci bir etken oldu. Balkan Harbi kaybedilmiş, Bulgarlar Çatalca'ya kadar gelmişti. Vatan toprakları geri alınıncaya kadar Beşiktaş'ın forması Siyah-Beyaz olacaktı. Vatan toprakları Mustafa Kemal'i tarlalarında karga kovaladığı, okulunda okuduğu, ailesinin oturduğu topraklar.. Beşiktaş'ın ikinci forma kararı Mustafa Kemal'i iki kat kulübüne bağladı.

1912 yılında Selanik Yunanistan'da kalmıştı. Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım da oradaydı. Mustafa Kemal genç bir teğmene annesini İstanbul'a kaçırması içir görev verdi. Teğmen Necati Pankoğlu (Milli Mücedelede İsmet Paşa'nın yaveri Yzb) kaçış hikayesinde şunları söylemiştir: "Gecenin karanlığında Zübeyde Hanım'ı bir araba ile evinin kapısında bekliyordum. Zaman oldukça geçti. Zübeyde Hanım geç gelişini şöyle anlatmıştı: Evladım biriktirdiğim bir iki altınım vardı. Onları paltomun düğmelerine diktim."

Zübeyde Hanım Akaretler'deki evine yerleştirildi. Beşiktaş Kulübü'nün bitişiği idi. Mustafa Kemal İstanbul'da annesinin yanında kalıyordu. Evinin arkasındaki bahçeye çıkar, sandalyeye oturur kahvesini yudumlarken Beşiktaşlı sporcuların idmanlarını izlerdi. Uzun süre onlarla çok yakın arkadaş oldu. 1914 yılında Mustafa Kemal imzası ile kulüp defterine yazdığı satırlar şöyledir: "Efendiler, sizlerin ve sporcularımızın ciddi çalışmalarını, çeviklik ve maharetlerini uzun zamandan beri büyük bir zevkle ve ayrıca dikkatle takip ediyorum. Spordan mahrum olan bir gençlik nasıl ki vatan müdafaası sırasında müessir olamıyorsa, insan denen varlığın kafa yapısı ne derece tekamül ederse etsin, beden inkişafı yoksan ve kifayetsiz olursa o kafayı götüremez, taşıyamaz. Bugün bünyemizde toplayıp ilmi metotlarla yetiştirmeye çalıştığımız bu gençler tam mana ve fikren inkişaf ettikleri zaman vatan müdafaasında ilmi sahalarda olduğu gibi spor sahalarında da Avrupalı hasımlarına Türk'ün ölmez gücünü ispat edeceklerdir. Sizi candan kutlar, başarılarınızı her zaman duymak isterim."

Mustafa Kemal'in futbolunu izlediği Kaptan Kazım ve Asım'ın başsız cesetleri Çanakkale cephesinde bulundu. Beşiktaşlı sporculardan Dr.Ali, Mehmet, Alican, Kafkas Cephesi'nde "Roan" ve "Tifüs" hastalıklarından şehit oldular. Mustafa Kemal onların ölümü:alkışnü öğrendiği zaman son derece üzülmüştü. Beşiktaş, Mustafa Kemal'in kapısından geçerken uğradığı kulüp değil, içinde yaşadığı yerdi...
#19 - Kasım 07 2008, 18:18:20

Havadan,karadan,denizden vapurlarla geliyoruz..
İstanbul'dan, Antalya'dan,Hatay'dan..
Amsterdam'dan,Newyork'dan,Münih'ten geliyoruz..
Semtimizden,kordondan,Tunalı Hilmi'den..
Şapkamıza,formamıza,bayrağımıza büründük geliyoruz..
Sevdamızla,ilkelerimizle,duruşumuzla geliyoruz..
Yaşadığınız yalan dünyaya inat..
İnancımızla geliyoruz..
150 dsbl rekoru kırmak için,
Avrupayı Şampiyonlar Ligi Maçlarında ayağa kaldırmak için,
ÇARŞIyı bütün dünyanın gıpta ile izlemesi için GELİYORUZ....
Vecihiyle,Cobarde Gallina ile, Kadıköy Panteri ile geliyoruz..

Baba Hakkı'yla,Şeref bey'le,Atom Karınca'yla..

Küfüre karşı olduğunu söyleyip,
En aşağılık pankartları açan ikiyüzlülere geliyoruz..
Ölüm Stadı manşetini atan ahlaksızlar sürüsü için geliyoruz..
Adalet için..
Geliyoruz..
Silah kaçakçılarına inat geliyoruz..
Vergi kaçırıp sonra affettirenler için geliyoruz..
Sözde 'adam gibi adam'lara karşı,
'Adam gibi adam; ATAM' diyerek geliyoruz..

İktidar yalakalarına inat geliyoruz..
Ruhsatsız stad yapıp,
Kara paralarını aklayanlar için geliyoruz..
Cenk Koray'la, Şan Öktem'le,Yukarıdaki Kapalı ile geliyoruz..
Sesimizde tertemiz şarkılar,Yüreğimizde kor bir sevdayla..
'Madımak' diyerek, 'Eto'o' diyerek 'Kazım Koyuncu' diyerek geliyoruz..
Siyahla beyazın buluştuğu yerde doğduk..
Beşiktaş'ın evlatlarıydık,binlerce olduk.
Şimdi güneş battıktan hemen sonra,
Yollara düşüyoruz bugün..
Dilimizde bir Özdemir Asaf şiiri;
' Binlerce göz geçiyordu geceden
Bir geçiş,bir yola adını çiziyordu
Bir yol,bir yalana adını çiziyordu
Bir yer,bir saklanışa adını çiziyordu.'
dağları siyaha beyaza boyamak için..

Yalanlarınızı silip üzerine adımızı yazmak için..
Saklanışlarınızı..
Hayattan ve onun doğrularından..
Ve onun erdemlerinden uzaklaşışlarınızı..
Bir tokat gibi yüzünüze çarpmak için geliyoruz...
Yarın şafak söker sökmez oradayız..
GELİYORUZ...ULAN!
#20 - Kasım 07 2008, 18:20:44

Oğlum,
1 yaşını yeni bitirdin. Yıllar eklenecek yaşlarına. Babacığının saçlarına düşmeye başlayan aklar çoğalacak. Siyah beyaz saçları azalsa da düzeltmeden önce senin üzerindeki Beşiktaş formasını atkısını düzeltecek baban. Ve o sırada geçmişe doğru bir yolculuk da başlayacak. Baban, kardeşiyle beraber kendi babasının elinden tutarak İnönü Stadı'na ilk gittiği zamanı hatırlayacak (1979 yılı), kiminle maç yaptığını hatırlayamasa da...

Memur babanın zorlanarak (ekonomi!) götürdüğü ilk ve tek (yani son!) Beşiktaş maçı ile başlayan, mahalleye yeni taşınan her çocuğun Beşiktaşlı olması için dua ettiğin, değilse Beşiktaşlı yapmaya çalışma sebebin olan tutku gelecek aklına..

Maçtan önce alınan 2 simit gelecek aklına. 3 kişiydiniz oysa simit 2 taneydi. Babacığının babacığı yememişti o simitlerden. Toktu herhalde karnı diye düşünmüştü baban..

Maçın sonucunu hatırlamasa da Beşiktaş'ın attığı gole verilen tepki şaşırtmıştı babanı.. Ve babasının sevincini, iki oğlunu kucağına alıp oynamasını öpmesini unutmamıştı baban..

Maç sonrası eve gidilmişti.. Ve babacığının babasının ilk yaptığı ekmek yemek olmuştu. Acıkmıştı tabii ki adam. O akşam evdeki konu Beşiktaş idi. Yenmiş miydik, yenilmiş miydik önemli değildi, önemli olan Beşiktaş'ın yerinde görülmesi, Beşiktaşlılığın hiç azalmamacasına kalplere yazılması idi..

Büyüyünce, aklı başına gelince anladı babacığın 1 baba 2 oğula alınan 2 simitin ne anlama geldiğini.. Halkın takımı Beşiktaş'ın niçin öyle olduğunu.. Beşiktaş da işte bu aile gibidir kuzucuğum.

3 kişi 2 simit alır, en küçük 2 kişi yer, en büyük, en kuvvetli olan fedakarlık yapar.. 3'ü paylaşsa daha adil olur belki ama ondan daha önemli olan fedakarlık gölgede kalır. Simiti yiyen 2 küçük kendi çıkarını düşünür doğanın kanunu gereği. ama büyük olan 3. kişi büyüklüğü kadar kuvvetlidir de ve de fedakar.

İşte renklerinde sarı bulunan iki takımın taraftarı bu 2 küçük gibidir. Senin de içinde bulunacağın Beşiktaş taraftarı ise 3. kişi gibidir, fedakardır, vefalıdır, dürüsttür. 2 küçüğü suçlamamak gerekir çünkü tabiatlarının gereğini yapmışlardır, yapıyorlardır ve yapacaklardır..

Sen büyük olan 3. kişi olacaksın oğlum.. Günübirlik olmayacak düşüncen, ufkun..

Sen Beşiktaşlı doğdun oğlum, öyle kalacaksın..
#21 - Kasım 07 2008, 18:22:13

dünler nefesini ensemizde hissettirdikce ; yarınlar korkulu bi' bicimde uzaklasıyor..
her yeni gün , her umut tohumu , her hayal kokusu korkuturken..
sevdan , varlıgın , beyazın yasatıyor ..!
umutLarda oldun , hayallere doldun..
dünlerde vardın , yarınlara buLastın..
kimi zaman uzatmaları oynadık beLkide..
bi' ömrün 90 dakikaya sıgdıgı oldu seninle..
direndik , haykırdık , ağlagık , 'Onurluca Durduk !' birLikte..
adının haykırılmadı bi' güne dahi günes el sallamadı..
senle atan kaLbin olmadıgı bi' sabaha günes 'Merhaba' demedi..
sensiz şafaklar beklenmedi , sensiz yüz gülmedi..
sensiz gözyaşı dökülmedi ..!
bi' sevdadır ki ; akıl almaz..
bi' AŞK'tır ki ; yüreğe sığmaz !
bi' kalptir ki ; sensiz atmaz..
bi' hayattır ki ; ha siyah , ha beyaz..
sözlüklerde yazan , bize anlatıLan hikayelerde yasanansa AŞK dedikleri..
ya bu 'AŞK' değil yada bizden haberleri yok ..!
umudun en saglam tohumudur seni yasatmak..
en parlagıdır hayalin senle yaşamak..
en karasıdır sevdanın SENİ YAŞAMAK ..!
kalp sensiz atmadı , dün sensiz olmadı , güneş sensiz dogmadı , umutlar sensiz yarınlara kollarını acmadı !
bi' umutsa yasam dedikleri.. umudum beyaz !
bi' inatsa hayata akan.. gözyaşım siyah !
bi' sevdaysa hayatı anlamlı kılan.. SİYAH - BEYAZ ULAN ..!
#22 - Kasım 07 2008, 18:23:37

Beste kelimesi,hafta sonlarını tribünlerde geçirenler için kuşkusuz farklı anlamlar taşır.Tribünler duygularını bestelerle anlatır,rakip takımlara besteleriyle sataşır,onlarla meydan okur,onlarla protesto eder...Eğer yeni bir beste çıkmışsa o hafta tribünde,maç daha da keyifli bir hal alır...

Hele bir de güzel bir küfür o günlerin popüler bir şarkısına kafiyeli bir şekilde monte edilmişse

değmeyin taraftarın keyfine,o beste bütün maç söylenir durur...

Beste konusunda tartışılamayacak bir gerçek ise Beşiktaş tribününün bu konudaki rakipsizliğidir.Yaratıcı Beşiktaş taraftarının çıkardığı besteler,sloganlar kısa sürede tüm

tribün aleminde yayılır,hatta Galatasaray ve Fenerbahçe’nin repertuarlarının bile temel taşlarını oluşturur.Hal böyleyken biz de bu senenin revaçta bestelerine bir değinelim dedik.

KARTALIM-İlk çıktığı maçı dün gibi hatırlıyorum...Kupa yarı finalinde Kocaeli’yle karşılaşıyorduk.Dışardaki maç 1-0 galibiyetimizle bittikten sonra İnönü’de 90 dakika Kocaeli’nin 1-0 üstünlüğüyle bitmiş,uzatmalarda 4-1 galip gelerek finale çıkmıştık.Güfte güzel,beste güzel...Bu beste daha uzun yıllar camiaya hizmet verecektir.

KARAKARTALSIN GOKLERDE UÇARSIN-İşte bu yılın hit-single’ı...Bir zamanlar Uf-Er adıyla kamuya hizmet veren iki ibişin Oğuz,Turhan ve birkaç futbolcuyla daha beraber seslendirdigi “Sarı Mavi Yeşil Meşil Farketmez” adlı (böyle şarkı adı olur mu demeyin,adını unuttum şarkının) şarkının müziği üzerine yapılan beste acaip tuttu.Daha önceki yıllarda da üzerine birçok değişik beste yapılan bu şarkının en iyi versiyonu bu denebilir.Gerçi ben pek beğenmiyorum ama tribün sevdi birkere.Bize de bağırmak düşer.

AVRUPA FATIHIYMIS GALATASARAY-Gecen yıl dillere destan olan bu beste bu yıl da galip götürdüğümüz maçlarda bol bol seslendirilmekte...Bu bestenin öncelikle müziği çok güzel.İniş çıkışları toplu söyleyiş için çok uygun...Bu Akşam Hüzünleri Evde Bıraktım Sonra Aklıma Geldi Bi Daha Eve Çıktım Ter Su İçinde Kaldım adlı şarkıya yapılmıştır bildiğiniz üzere.

ŞARABI DA İÇERİZ-Bu da geçmiş senelerden,hatta bir hayli eski.Ancak bu sene daha bir moda oldu,tüm kapalı tarafından söylenmesi de ayrı bir dumur.Sözlerine yorum yapmıyorum ama müziği harbiden çok güzel.Ancak bir gün bütün tribünce gözaltına alınacağız o olacak bu gidişle..

HAYDI BASTIR KARAKARTAL-Bir zamanların gözde şarkısı Neler Oluyor Hayatta’nın Atilla Taş denen .........(ben sıfat bulamadım,siz kafanıza göre bi kelime koyun) tarafından yeniden gündeme getirilmesiyle geçtiğimiz sezon yapılmıştı.Bunu da ilk basketbol maçında duymuştum.Zaten güzel besteler hep deplasman otobüslerinde ya da basket maçlarında ortaya çıkar.Avrupa Fatihi Kocaeli deplasmanında son halini almıştı mesela...Herneyse Fener tribünü bunu kendine maletmekte gecikmedi.Bir de Alpay versiyonu vardır bu bestenin ki ne desem boş...

BIRAZ DA NOSTALJI...

SUS SORU SORMA-Fenerbahçe’ye ithaf edilmiş bu harikulade bestenin ilham aldığı şarkıyı Bendeniz (ya isme bak,duyan da ben söylüyorum sanacak) söylüyordu.Suuus soru sormaa söylemek çok zor ama mecburum sanaa...diye giden şarkıya sen tut böyle bi beste yap.Ne ayıp!

Yalnız şu var ki bunun üstüne beste tanımam.Bir sezon açılışına katılan Sinan Erkoç Beşiktaşlı taraftarlara şöyle demişti:”Arkadaşlar ben aslında Fenerbahçeliyim ancak bugün burda olmaktan dolayı mutluyum vb. vb.”Kapalının cevabı bu besteyle olmuştu.Adam hayatının en kötü anını yaşadı sanırım.

1 2 3 GOL YETMEZ-Osman Yağmurdereli’den zerre hazetmem.Ama adam durmuş durmuş öyle bir şarkı yapmış ki tam bestelik.Kartalın altın yıllarının jeneriği olmuş bu besteyi sevmeyen yoktur.Ancak ilk çıktığında şöyle yorumlamıştım besteyi:1 2 3 gol yetmez...4 5 6 olsun...Metin Ali Feyyaz Wilson...Beşiktaşım şampiyon olsun...Lafı geçmişken Wilson’a da selamlar.O kel kafana kurban olayım nasıl çakmıştın kafayı 5-1’lik Fener maçında...

KARASINA AKINA-Bu şarkıyı söyleyen kadından da,şarkıdan da nefret ederim.80’li yıllarda hapishanelerde siyasi tutuklulara günün 24 saati bu şarkıyı dinletirlermiş.Buram buram ajitasyon kokan bir çalışma.Ancak bestesi gerçekten çok güzel...Gel dedin de gelmedik mi....Sev dedin de sevmedik mi...Öl dedin de ölmedik mi Beşiktaaaaşş...Bu da kapalının klasiklerindendir.Hemen her maç söylenir.

KARTALIN AŞKIYLA INLIYOR TRIBUNLER-Mahsun Kırmızıgül adlı afacan arkadaş “Kardeşlik Türküsü” adını verdiği şarkısının bu halini tribünlerde yankılanırken görünce beyninden vurulmuşa dönmüş...E biz de hak verdik adama haliyle.Sen kalk güzelim şarkıya nasıl söz yaz.Kartal ooooooy ooooy oy...İyi futbol oynar oooooy oy oy ...

HAYAL MI GORUYORSUN YOKSA RUYA MI-Çarşı grubunun deplasmanlara giderken ya da deplasmandaki maçlardan bir hafta önce yaadettiği bu beste meydan okuyan havasıyla öne çıkmakta...Rahmetli Barış Manço’nun Arkadaşım Eşşek (rahmetli de ne şarkı yapmış be)

adlı eserinden uyarlanmıştır.

INONU’YE GEL BAKALIM-Emanetli sopalı besteler zincirinin son halkası...Birçok versiyonu vardır bunun da.Gel bakalım gel bakalım İnönüye gel bakalım...mayolarla gel..şambrellerle gel...Yüze yüze dön bakalım...gibi.Tribün geçmişi fazla uzun olmayan bestenin değişik versiyonlarını ileriki senelerde de duyacağız kuşkusuz.

ÖVÜNMEKTE ÇOK HAKLIYIZ-İşte Beşiktaş taraftarını en iyi anlatan beste...iyi günde...kötü günde...sapına kadar...Beşiktaşlıyız...Geçenlerde şarkının orijinalini sahibinden dinledim.Ayşe Özgün’ün programında.Söyleyeni maalesef hatırlamıyorum büyüklerimiz bileceklerdir.Bir kez daha anladım bu bestenin ne kadar eski olduğunu.Açığa takıldığımız yıllarda dua ederdik kapalı bize bi işaret versin de karşılıklı bunu yapalım diye...

YER SIYAH GOK BEYAZ ŞAMPIYON-Neco abimiz katledene kadar en sevdiğim birkaç besteden biriydi.Bir kere müziği süper...Arya bu boru değil,İtalyan yapmış...Beşiktaş yine...yer siyah...gök beyaz şampiyooon..o0o0o0o0o0o...la la laa la laaa...diye az kaşkol çevirmedik beeee...Sonra ne oldu? Sayın Neco bey geldi,Karakartal uçaaaar....kupalara konaar...heeeyy...Bölümlerini ekledi.

O vakit bestenin karizması da azaldı gözümüzde tabii.Bu arada nostalji bölümündeki bestelerin pek de nostaljik olmadığını görüyoruz.Yaşı büyük abilerimiz bizden daha iyi hatırlayacaklardır kuşkusuz eski besteleri.Yaşımızın gençliğine verin artık...

KLASMAN DIŞI...

Beşiktaş tribününün besteleri yazmakla bitecek gibi değil.Daha unuttuğumuz,yazmadığımız onlarca beste var.Ancak bir de bir anda ortaya çıkan sloganlar var ki,tadından geçilmez.Örneğin bu sene Fener maçında durum 3-0 olduktan sonra dışarı çıkmaya çalışan(oysa ki önce evsahibi taraftar çıkar) Fenerlilere Kapalıdan atılan “ayıptır sorması neden geldiniz” sloganı.Ya da ITU-Beşiktaş basketbol maçında ITU’lü öğrencilere “sınıfta kalmayın bizi utandırmayın” veya “Ahmet Dursun yönetim gitsin” gibi...Küfürü tabii ki tasvip etmiyoruz ama hakem hatalarının fıttırttığı taraftarın da “hakkımızı yiyenin a.........” diye duygularını belirtmesi kaçınılmaz oluyor.Yine de Beşiktaşlılara en yakışan sloganın “Beşiktaş Sen Bizim Herşeyimizsin” olduğunu belirtelim ve yazımızı noktalayalım.Noktalamak.
#23 - Kasım 07 2008, 18:25:25

çARŞI, Kapalının ortasında sıralanan bir grup değildir.

çARŞI bir ruhtur. çARŞI, New York'da metro trenine yazılmış siyah beyaz bir grafitidir.

Prag'da duvara yazılmış bir yazıdır.

Erzincan'da bir dağın yamacına yazılmış sevgidir.

Adana'da bir rengi bozuk derneğin duvarlarına boyanmış "Siyah ve Beyazdır"

Galatasaray Lisesi duvarına yazılmış "çARŞI ulan" işaretidir.

Bir tiyatro sahnesinde hiç bir dekora uymadan sırtında taşınan kutsal BEŞİKTAŞ formasındadır çARŞI.

Zonguldak'ta maden gÖçüğünden çıkarıldığında ilk nefesle sorulan "Maç kaç kaç?" sorusundadır çARŞI.

Hakeme kızdığında "Satanist Hakem" diye bağırıp gündemi takip edenlerdir.

ATATüRK'e dil uzatan dÖnemin milletvekili Hasan Mezarcıya "Hasan Mezarcı'ya kafam girsin" diyen tezahüratıyla Cumhuriyetin KEMALİST çizgisindeki duruşunun Ödünsüz sesidir.

"*** Civcivlerin" yalakalıklarına "Tek adam, Atam" yada "Bir pankart da Verhaugen'e aç, Avrupa şampiyonu ol Fener" diyen zekadır.

BEŞİKTAŞ aşkını pankartlarda, "Başka boyutların Tanrısı" diye ifade eden kalp dir.

Kaşınanı tesislerinde ziyaret eden yada ellerine verdikleri "Cobarde Gallina Ortega" pankartıyla maymun edenlerdir.

Erkek adam renkli takım tutmaz" deyip alemi dut yemiş bülbüle çevirenlerdir.

Işıklar sÖndüğü zaman tüm Fenerliler güzeldir" pankartıyla herkesi güldürenlerdir.

"Bizim taraftarımız daha fazla" diye bÖbürlenenlere "En fazla sinek de *** üzerinde olur" cevabını yapıştıranlardır.
Futbolcusuna kızdığında "Aşkımız renklere, sizlere değil" diyen renk aşkıdır.

2 KM bayrak yapıp dünya rekoru kıran sevgidir; o bayrağın en arkasında hiç bırakmadan duran 72 yaşındaki teyzedir.

Bükreş maçında televizyonların gÖsterdiği, o soğukta, ayakta boynunda Siyah Beyaz kaşkoluyla titreyerek Karakartallarini seyreden ninedir.

Tribünde bir doktordur,işçidir,iş adamıdır,okuma-yazma bilmeyen bir sokak çocuğudur,profesÖrdür. Omuz omuza zıplayıp "Beşiktaşım benim biricik sevgilim" diye gÖzünde yaş, gırtlağını yırtan solcusudur, sağcısıdır, Ateistidir, hacısıdır, Müslümanıdır, Ermenisidir, Yahudisidir, Hristiyanıdır.
Irak işgalinden Önce savaşa karşı duran yurtseverlerin yanındaki ruhtur.

Mitinglerde "Beşiktaşliyiz, savaşa karşiyiz" tezahüratlarında, tribünde "Savaşa HAYIR", "Amerikan Sahinlerine karşı KARAKARTALLAR" pankartlarıyla tepkisini koyandır.

Bir F16 burnuna yapılmış KARTALDIR.

çARŞInın "A" sını, Anarşinin "A"sıyla yazan güce tapmayan isyankarlıktır.

"Siyah-Beyaz, Ölüm-Yaşam" diyen felsefedir.

Holiganlığı kahpelik, delikanlılığıda hayat felsefesi olarak benimseyenlerdir.

Sevinmek için sevmeyendir, inadına inançla bağlı olandır.

Nazım Hikmetin "Aslolan hayattır" ına, tribünlerin Hacı Babasıyla "Hayatta BEŞİKTAŞ" diye Ölümsüzleştirenlerdir.

"çARŞI, MUSTAFA KEMAL ATATüRK hariç herkese, hatta kendine de karşı" diyen aykırılıktır.

Tribüne boydan boya "Ölüm ne zaman ve nereden gelirse gelsin; mezarıma Siyah-Beyaz güller atılacaksa, mezar taşıma BEŞİKTAŞ yazılacaksa, bÖyle Ölüm hoşgelsin sefa gelsin..." yazan Ölümsüz sevgidir.


çARŞI ruhu BEŞİKTAŞIN uslanmaz asi ruhudur, BEŞİKTAŞINI taparcasına seven çılgın aşığıdır.
#24 - Kasım 07 2008, 18:27:40


-Solunla vur şu topa!
-Solumla vurdum zaten baba.
-Ben kör müyüm? Bir de utanmadan solumla vurdum diyorsun.
-Ama baba sağıma gelmişti.
-Sus! Hala yalan konuşuyor. Ben topu attığım yeri bilmiyorum sanki. Cin olmadan şeytan çarpmaya mı çalışıyorsun sen? Topu soluna doğru atıyorum, sen sağın dışıyla vuruyorsun. Onu da nerden öğrendiysen.
-Ama baba solumla vurunca kötü gidiyor top.
-Vurmasını bilmediğinden. Sana elli kere gösterdim. Hala vuramıyorsun.
-Ama baba ben solak değilim ki!
-Solak değilsen sol ayağında mı yok?
-Vaar.
-Kullan o zaman onu.
-Tamam baba.

Ankara’da o gün maç yoktu. Çünkü maç olsa bu ikili sabah erkenden 19 Mayıs’a koşmuş olurlardı. Maçlar o zamanlar öğleyin oynanırdı. Futbol bugünkü kadar endüstriyelleşmemişti. Yani maç biletleri ucuzdu. İsteyen herkes maça giderdi. Stada girmek genelde zor olmuyordu. Bilet bulmak da. 3 büyüklerden birinin maçı değilse tabi. Onlar geldiği zaman sabah ezanı stadda dinlenirdi. Bilet kuyrukları geceden oluşturulurdu. Beşiktaş Ankara’ya gelmişse bu kuyrukda bu ikili de olurdu. Kalabalık sıklaştığı zaman Yusuf babasının omzuna çıkardı. İçeriye öyle girerlerdi.

Rasim Bey memurdu. Memuriyetine Ankara’da başlamış ve ertesi yıl oğlu dünyaya gelmişti. Gençliğinde top peşinden koşturmuş, hatta alt liglerde oynamıştı Rasim Bey. O’nu seyredenler sağlam bir sağ bek olduğunu anlatırlardı. Ama futboldan ekmek yiyememiş memuriyete devam etmişti. Oğlu dünyaya gelince O’na Beşikataşlı Yusuf’un, Yusuf Tunaoğlu’nun adını vermişti. Kendisi sağ bekti ama oğlu mutlaka ortasaha olacaktı. İki ayağını da kullanacaktı. Beşiktaş’ın zaten her daim bir sol açık sıkıntısı olmuştu.

Yusuf konuşmaya başlamadan Beşiktaş’la, yürümeye başlamadan topla tanışmıştı. Ağzından hikaye kahramanlarının değil Metin-Ali-Feyyaz’ın isimleri dökülüyordu. O yıllar bu 3lünün yıllarıydı. Kaç kere stadda seyretmişti onları. Babası maçtan önce bütün Beşiktaşlı futbolcuları tanıtırdı Yusuf’a. 1-Bako 2-Recep 3-Mutlu 4-Gökhan 5-Ulvi 6-Zeki 7-Feyyaz 8-Rıza 9-Mehmet 10-Ali 11-Metin…İçlerinden en çok Metin’i överdi Rasim Bey. Sadece o değil bütün stad ‘Sarı Fırtına’yı hayranlıkla seyrederdi. Oğlunun da ‘Metin’ olmasını isterdi. O’na hep ‘Sakın sağ bek falan olayım deme. Sağ beke değil, sol açığa adam lazım’ diyordu.

-Ne o Rasim? Sağ bek mi yetiştiriyorsun Beşiktaş’a?

Komşuları Rasim Bey’e sık sık takılırlardı. O’nun oğlu top oynarken yaşadığı heyecanla dalga geçer gibiydiler. Yusuf’un futbolcu olabilme ihtimali yoktu onlara göre.

-Hee sağ bek yetiştiriyorum.
-Aman diyim Rasim. Sizin takıma bir tane takoz yeter.
-3 yıldır takozla kazmayla şampiyon biz oluyoruz ama.
-Bu yıl siz olamayacaksınız ama.
-3 hafta kaldı. Hile hurda yapmazsanız 4lüycez kupaları.
-Ne hilesi be Rasim? Ne zaman gördün Galatasaray’ın şikesini?
-Malatyalılara sormak lazım onu.


92-93 sezonunun son haftası. Beşiktaş İstanbul’da Gençlerbirliği’ni 4-1; Galatasaray ise Ankara’da Ankaragücü’nü 8-0 yenmiş averajla şampiyonluğu kazanmıştı. Rasim Bey sinirli ve üzgündü. ‘Rengi bozuklar’ diyordu. Yusuf ilk kez Beşiktaş’ın şampiyon olamadığı bir sezon görmüştü. Ama henüz kazanmayı ya da kaybetmeyi anlayamamıştı.

Tarih: 09 Temmuz 2011
Bir gazetenin spor sayfasının manşeti:

BEŞİKTAŞ SAĞINI KAPATTI!!!
Transferin en çok konuşulan ismi Yusuf, Beşiktaş’a 3 yıllık imza attı. Gençlerbirliği’nde gösterdiği başarılı performansla milli takıma kadar yükselen sağ kanat savunmacısı, 2 numaralı formayı sırtına geçirdi ve ‘Artık hayallerimin takımındayım. Doğduğumda babamın sırtıma geçirdiği bu formada ismimin yazmasından çok mutluyum’ dedi…

Yusuf babasının istediği gibi sol açık olamamıştı. Hatta babasının hiç istememesine rağmen sağ bek olmuştu. Takoz Recep’in 2 numarasını giymişti. Rasim Bey, Yusuf’u Gençlerbirliği’nin altyapısına yazdırdığı gün, kayıt formuna oyuncu mevkii olarak ortasaha yazmıştı. Yusuf o gün bir antreman maçına çıkmış, ilk yarı ortasaha oynamış, 2. yarı ise sağ beke çekilmişti. Antrenörler maçtan sonra kayıt formunda düzeltme yaptılar. Ortasahayı çizip yerine sağ kanat-defans yazdılar. O günden sonra da minik takım, yıldız takım, genç takım, paf takım derken Gençlerbirliği’nin A takımına kadar yükselmişti. İlk maçına çıkarken hocasının verdiği 2 numarayı tam 13 sene giymişti. 23 yaşına geldiğinde ise milli takımın ve Beşiktaş’ın sağ bekiydi artık.

Tarih:25 Mayıs 2012
Bir gazetenin spor sayfasının manşeti:

KARTAL SON DARBE İÇİN HAZIR!!!
Ligin bitimine 2 maç kala, şampiyonluk yolundaki tek rakibi Galatasaray’ın 1 puan önünde olan Beşiktaş bu akşam İnönü’de rakibini devirirse şampiyonluk turunu atacak…

…Türkiye nefesini tuttu, bu yarışın son düzlüğünü bekliyor. Takımlar top ve kale seçiminin ardından hakemin başlama düdüğünü bekliyor. Tribünlerdeki Beşiktaşlılar şampiyonluk için sabırsızlanıyorlar…

Radyodaki sesin sahibi Ercan Taner’di. Yusuf küçüklüğünde maçları O’nun anlatmasını isterdi hep. O anlatırken maçı gözünün önüne getirebiliyordu. Evlerde, kahvelerde, barlarda, sokaklarda… yani Türkiye’nin her yerinde hayat durmuştu. Her yerinde…

…70. dakikadan artık yavaş yavaş çıkıyoruz. Golsüz eşitsizlik devam ediyor. İki takım da kontrollü oyununa devam ediyor. Galatasaray mutlak kazanmak zorunda. Bu dakikadan sonra daha açık bir oyun sergileyebilirler…

Yusuf ve sahadaki diğer 21 oyuncu sağlam bir mücadele içindeydiler. Gol pozisyonu yok denecek kadar azdı maçta. Sadece duran toplarda bir iki kez heyecan yaşanmıştı o kadar. Yusuf sağ kanadı tamamen tıkamıştı. Pek fazla ileri çıkmıyordu. Ne organize ataklarda ne de duran toplarda. Hızlı olduğu için geride hep O kalıyordu. Zaten profesyonel kariyerinde sadece 3 golü vardı.

…Maçta normal sürede son 10 dakika. Artık yenecek ya da atılacak 1 gol, bütün sezonun kaderini çizecek. Tribünlerde meşaleleri yakmaya başladı Beşiktaş taraftarı. Şampiyonluk şarkıları söyleniyor İnönü’de…

Yusuf, aynı maçı bundan 8 sene önce de yaşamıştı. 2002-2003 sezonunun sonunda yine böyle bir senaryo vardı. Gülen taraf Sergen’in golüne sevinenler olmuştu. Ama bu kez maç çok daha sıkı oluyordu. Beşiktaş tamamen kapanmaya başlamış, ilerde tek forvet bırakmıştı. Beraberlik son haftaya bırakacaktı işi ama kaybetmek her şeyi bitirecekti.

…İbrahim Akın. İbrahim kaleye vurdu!!! Korner. Savunmaya çarpan top Galatasaray kalesinde tehlike yarattı. Dakika 85. Sağ taraftan köşe vuruşu kullanacak Beşiktaş. 2,4,6 kişiyle geldi Beşiktaş. Köşe vuruşunu İbrahim Akın kullanıyor. İbrahim, penaltı noktasına inen top, savunma vurdu kafayı, gelişine bir vuruş!!! Gooooooooollll!!!. Goooool!!! Gol Gol Goool!!! Yusuf attı. Yok böyle bir gol. Şampiyonluğu getiren gol. Topun gelişine, sol ayağının içiyle mükemmel vurdu, o kalabalıktan geçen top, direğin içine vurdu ve ağlara gitti. Harika vurdu harika. Beşiktaş’ın sağ beki soluyla şampiyonluğu getirdi. İnönü yıkılıyor, Dolmabahçe yıkılıyor, İstanbul, tüm Türkiye yıkılıyor.

Soluyla vurmuştu Yusuf. Tam Rasim Bey’in gösterdiği gibi yapmıştı. Top yere değdiği anda basmıştı plaseyi. Hafif sağına doğru esneyerek vurmuştu. Deniz tarafındaki fileleri ilk kez havalandırmıştı hayatında. Golün sevincini yaşamak için kapalı tribüne doğru koşmaya başlamıştı ki yakaladı takım arkadaşları. Bir anda yere yatırıp üstüne atladılar. 10 kişinin altında kalmıştı Yusuf. Ama acı hissetmiyordu. Hissettiği tek şey gururdu. Babasının sözünü yerine getirmişti. Gözündeki yaşların sebebi belki de buydu.

…Dolmabahçe’de nefes almak artık çok zor. Kalp atışları zirvede. Hakemin bitiş düdüğünü bekliyor onbinler. Stadda onbinler, dışarıda milyonlar. 90+3deyiz artık. Hakem her an Beşiktaş’ın şampiyonluğunu ilan edebilir. Herkes omuz omuza. Ve maç bitiyor. 2011-2012 sezonu şampiyonu Beşiktaş. Tebrikler Beşiktaş…

İki kere seviniyordu Yusuf. Hem taraftar olarak hem de futbolcu olarak. Kutlamalar sevinç gözyaşları stada uzunca bir süre devam etti. Futbolcular tek tek alkışlandı. Şampiyonluğa emek veren herkesi taraftar bağrına bastı. Ülkenin dört bir yanında Beşiktaşlılar sokağa aktı. Staddan çıkan futbolcular ise bir gece kulübünde aldılar soluğu. Tüm kanallar canlı yayınla eğlenceyi ekranlara taşıdı.


-Şimdi eğlencenin doruğa çıktığı gece kulübünde bulunan arkadaşımız Onur’a bağlanıyoruz. Evet Onur. Gördüğümüz kadarıyla orada müthiş bir coşku var. Bize orada olup bitenleri anlatır mısın?
-Gerçekten de burada coşkudan öte şeyler var. Ligin bitimine 1 hafta kala şampiyonluğunu ilan eden futbolcular, teknik kadro ve yönetim zafer sarhoşu olmuş durumda. Herkes burada ama bir tek eksik var. O da bu gecenin kahramanı Yusuf. Yöneticilere sorduğumuzda Yusuf’un kendilerinden izin aldığını, çok daha önemli bir işinin olduğunu söylediler…

Çok daha önemli bir iş? Evet. Yusuf babasının yanına gidiyordu. Beşiktaş aşığı olan Rasim Bey, oğlunun da formasını giydiği takımının şampiyonluk maçına gelmemişti. Şimdi Yusuf O’na gidiyordu. Arabasında dinlediği radyodan arkadaşlarının eğlencenin doruğunda olduğunu öğrenmişti. Sonra hafif müzik yayını başladı. Sesi biraz daha açtı. Arabada yalnızdı ama yine de ağladığını gizlemeye çalışıyordu. Çünkü ‘Erkek adam ağlamazdı’.

2 saat sonra Ankara sınırına girmişti. Şehir çoktan uyumuştu. Rasim Bey şehrin biraz dışındaydı. Çok komşusu vardı. Hatta şehrin en kalabalık yeri belki de O’nun olduğu yerdi. Yusuf, babasına yaklaştıkça ‘Solumla vurdum. Bu sefer gerçekten solumla vurdum’ diyordu. ‘Ödevimi gerçekten bitirdim baba’ der gibiydi sanki. Hatta bu sefer takdir de almıştı. Belgeyi bir hafta sonra havaya kaldıracaktı.

Arabasını yolun sağına bıraktı. Farları kontrol etti ve arabadan indi. Kumandayla değil anahtarla kilitledi kapıları. Sonra tekrar açtı. Arka kapıyı açıp maçta giydiği formasını aldı. Kapıları bir kez daha kilitledi. O tüm bunları yaparken güvenlik görevlisi de yanına gelmişti. Yusuf’la göz göze geldiler. Elindeki fenerin aydınlığında O’nu kolayca tanıdı. Bir an söyleyecek bir şeyler aradı. ‘Hoşgeldiniz’ dedi. Yusuf belli belirsiz başını salladı. Omzuna eliyle dokundu ve içeri girdi. Babası her zamanki yerindeydi. Hafif aydınlıkta Rasim Bey’i buldu. Akıtacak pek fazla gözyaşı kalmamıştı. Formasını sıktı. Terini hissetti. Yatıyordu babası. Yanına iyice yaklaştı. Söyleyecek pek de fazla bir sözü yoktu. Onca yolu bir kaç kelime için gelmişti. Dudaklarından kendiliğinden döküldü o sözler.

-Solumla vurdum baba. Tıpkı senin gösterdiğin gibi yaptım. Gelişine vurdum hem de. Senin istediğin gibi. Solak değilim hala ama solumu kullanabiliyorum baba. Gerçekten. Şampiyon olduk hem de. Galatasaray’ı İnönü’de yendik. Görsen ne kadar sevindirdik taraftarı. Sen de sevindin değil mi baba? Benimle gurur duydun değil mi baba? Seyretseydin beni sen de alkışlardın. Senin istediğin gibi bir orta saha olamadım ama çok iyi bir sağ bek oldum. Tıpkı senin gibi. Senin gibi ben de 2 numara giydim. Bak sana formamı getirdim baba. Haftaya kupayı da alacağız. Ben senin ismini yazdıracağım formama. İnönü’de sen şeref turu atacaksın.

Söylemek istediği belki başka şeylerde vardı Yusuf’un. Ama sözün bittiği noktaya gelmişti. Rasim Bey’in yanına uzandı. Kulağına fısıldamaya devam etti.

Sabah olduğunun farkına vardığında hemen kalktı. Güvenlik görevlisi radyoyu açmış, sabah haberlerini dinliyordu. Yine Yusuf’tan bahsediyorlardı. Ama Yusuf bunu duyabilecek durumda değildi. Dalmış, bir gül ağacını seyrediyordu. Beyaz açmıştı gül. Beyaz?

-Usta bakar mısın bi?

Güvenliğe seslenmişti.

-Geliyorum Yusuf Bey…Buyurun bir isteğiniz mi var?
-Yok. Bir şey soracaktım ben sana.
-Tabi buyurun.
-Bu gül ağacı kırmızı açmaz mıydı?
-Evet.
-Ama şimdi beyaz açmış.
-Allah Allah. Olacak iş değil!

Yusuf bir süre daha baktı güle. Neden sonra radyoyu fark etti. Güvenlik görevlisine döndü…

-Akşam maçı dinledin mi?
-Evet. Tebrik ederim sizi de. Anladığım kadarıyla çok güzel bir gol attınız. Bizim oğlan da…
-Sesi böyle açık mıydı yine?
-Evet açıktı. Sürekli orada duramıyorum. Dolaşırken sesini duymak için açmıştım.

Yusuf, görevlinin son kelimelerini duymamıştı bile. Babasının mezarının başına tekrar çöktü. ‘Duydun de mi baba sen de? Dinledin sen de maçı. Kapalı siyah derken sen de yeni açıkla birlikte BEYAZ dedin de mi baba?

Mezarlık görevlisi olanları anlamıştı. Gözyaşlarını tutamadı. Sessizce uzaklaştı oradan. Baba-oğul sarmaş dolaştı yine. Tıpkı bir golü kutlar gibiydiler. Kulübesine girdi. Uzaktan onları seyretmeye devam etti. Yusuf bir şeyler söylüyordu halen ama duyamıyordu. Derken Yusuf bağırmaya başladı.

-SİYAAAAAAAAAHHHH!!!
#25 - Kasım 07 2008, 18:34:57

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.