Alternatifim Cafe

Sağlık Haberleri

Discussion started on Sağlık

dark

Bir Kan Grubunu Diğerine Dönüştüren Yöntem Geliştirildi

Bilim adamları, bir kan grubunu başka kan grubuna dönüştüren bir yöntem geliştirdiler. Böylece, kan vermede ortaya çıkan sıkıntının ortadan kalkacağı belirtiliyor.

İngiliz Yayın Kuruluşu BBC ve Daily Mail gazetesinin internet sitelerinde verilen habere göre, uluslararası bir araştırma ekibi, Nature Biotechnology dergisinde yayınladıkları araştırmada, A, B ve AB gruplarındaki kanı nasıl O grubuna dönüştürdüklerini açıkladılar.

Kan, alyuvarlar hücrelerinin yüzeyindeki, antijenler olarak bilinen şeker moleküllerine göre sınıflandırılıyor. A ve B kan gruplarında farklı şeker molekülleri bulunurken, AB kan grubu her iki şeker molekülünü de ihtiva ediyor. O grubunda ise antijen bulunmuyor. A, B ve AB kan grubundakiler sadece kendi gruplarından kan alabilirken, O grubu her kan grubundaki hastalara verilebiliyor.

Bir hastaya, kendisininkinden farklı bir molekül taşıyan kanın verilmesi halinde bağışıklık sistemi tepki gösteriyor ve hastanın hayatı tehlikeye giriyor.

Danimarka'daki Kopenhag Üniversitesinden Prof. Henrik Clausen başkanlığındaki ekip, bakteriyel enzimleri, bu şeker moleküllerini kesmek için bir nevi biyolojik "makas" olarak kullandı. Böylece kan, antijenin olmadığı O grubuna dönüştü. Dönüştürülmüş kan grubunun hastanelerde kullanılmasından önce hastalar üzerinde denemeler yapılacağı bildirildi.
#1 - Mayıs 01 2007, 17:49:02

dark

İnek sütü, şeker hastaları için ümit oldu

Arjantinli bilim adamları, sütlerinde insan insülini bulunan klonlanmış ve genetik olarak değiştirilmiş buzağı yetiştirdiler.

Projenin sahibi olan biyoteknoloji şirketi, bilim adamlarının Patagonia 1,2,3 ve 4 adını verdikleri buzağıların yetişkin çağa geldiklerinde bu insan hormonunu üretmeye başlayacaklarını bildirdi.
Şirket yetkilisi Marcelo Criscuolo, genetik olarak değiştirilmiş ineklerdeki insülinin en az yüzde 30 daha ucuza malolacağını, böyle düşük maliyetle çok miktarda insülin elde edilebileceğini söyledi.
Bilim adamları, ineğin sütünden insülin elde etmek için, ilgili insülin genini zerkettikleri yumurtadan elde edilen klonlanmış embriyonları, taşıyıcı ineğin rahmine yerleştirdiler ve buzağılar geçen ay dünyaya geldi. Genetik olarak değiştirilmiş ineğin sütünden insülini çıkarmak için, sütün işlemden geçirilmesi gerektiği belirtildi. İnsülin, 1. Tip ve 2. Tip şeker hastalıklarının tedavisinde kullanılıyor. Dünyada 200 milyon kadar şeker hastasının bulunduğu tahmin ediliyor.
Arjantinli bilim adamları, sadece 25 insülin üreten ineğin, ülkedeki 1,5 milyon diyabetlinin insülin ihtiyacını karşılayacağını söylüyorlar. İnsülinin ilk kaynağı, inek, at ve domuzların pankreaslarında bulunmuştu. Günümüzde insülinin büyük bölümü genetik değişikliğe uğratılmış bakterilerden elde ediliyor.
#2 - Mayıs 01 2007, 17:49:57

dark

Endonezya'da verem hala öldürüyor

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Endonezya'da verem tedavisinin çok yetersiz olduğunu ve ülkede bu hastalıktan günde yaklaşık 300 kişinin öldüğünü bildirdi.

Örgütün Dünya Tüberküloz Günü öncesinde yaptığı açıklamada, dünyanın en kalabalık 4. ülkesi olan Endonezya'nın, verem hastalığına yakalananların sayısı bakımından Çin ve Hindistan'ın arkasından geldiği, ülkede 600 bin verem hastası bulunduğu belirtildi.

DSÖ verilerine göre, dünyada her yıl yaklaşık 2 milyon kişi veremden hayatını kaybediyor. Her yıl 9 milyon yeni verem vakası tespit ediliyor, bu vakaların yarısına Bangladeş, Çin, Hindistan, Endonezya ve Nijerya'da rastlanıyor.

#3 - Mayıs 01 2007, 17:51:03

dark

Öksürüğün tedavisi şurup değil

Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Banu Altoparlak “Çocuklarda bir aydan uzun süren öksürük astım, alerjik, rmit, sinüzit ve solunum yollarının aşırı duyarlılığından kaynaklanıyor olabilir.” dedi.

Baharla birlikte soğukalgınlığı ve öksürükte artış olduğunu kaydeden Altoparlak, öksürüğün tedavisinin şurup olmadığını vurgulayarak konuyla igili şu açıklamaları yaptı ”Erişkinlerde yeni hipertansiyon ve kalp yetmezliği tedavisinde yaygın olarak kullanılan bazı ilaçlar %0,2-33 arasında kronik öksürük nedeni olabilmektedir. Tedavide en önemli adım sigaranın bırakılmasıdır. Bir kaç farklı etken madde içeren öksürük şuruplarının kontrolsüzce kullanılmasının baskılanması, solunum yollarının doğal temizleme mekanizmasını engelleyerek durumu kötüleştirebilir. Virüslerin neden olduğu grip gibi enfeksiyonlarda antibiyotiklerin tedavide yeri yoktur. Kısacası öksürüğün tedavisi şurup değil, doğru teşhis ve uygun tedavidir”.

#4 - Mayıs 01 2007, 17:57:44

dark

Uykusuzluk ahlak bozuyor

Uykusuz gecelerin sabahları kızarmış gözlere yol açmanın yanısıra ahlaki yargıları gölgeleyebileceği bildirildi.

NEW YORK - ABD’de Walter Reed Ordu Araştırma Enstitüsü, gönüllülerden oluşan 2 grubu 2 gece boyunca uykusuz bıraktı ve sabaha dek gözlerini kapamayan bu kişilerin ahlaki ikilemler karşısında karar verme yetilerinin engellendiği gözlendi.

D.S.Killgore ve ekibinin yaptığı, sonuçları Sleep dergisinde yayımlanan araştırma, uykusuzluğun, beynin ahlaki yargıları oluşturmada önemli rol oynayan bölümünde metabolik faaliyeti azalttığını ortaya koydu.

Araştırma çerçevesinde ordu personeli 26 kişiye, ahlaki ikileme neden olan kuramsal senaryoların sunulduğu ve bu durumda neyin “uygun”, neyin “uygunsuz” olduğunun sorulduğu belirtildi.

Senaryoların, gönüllülere 53 saatlik uykusuzluktan önce ve sonra sunulduğu, uykusuz kalan gönüllülerin ahlaki yargı gerektiren sorular üzerinde düşünme sürelerinin uzadığı, bu etkinin küçük ve ahlaki olmayan sorunlarda görülmediği kaydedildi.

Bazı gönüllülerin 53 saatlik uykusuzluktan sonra ahlaki olarak kabul edilebilir olan görüşlerini değiştirdiği de gözlendi.

Araştırmanın, rutin olarak uykusuz kalan ve muharip askerlerle sağlık görevlileri gibi kriz anlarında çabuk karar vermek zorunda olanların karşılaştığı sorunları desteklediği belirtildi.

#5 - Mayıs 01 2007, 17:58:58

öksürük için ben şurup içerdim  demek ki şurup değilmiş
onuda öğrendim sayende saol...
#6 - Mayıs 02 2007, 16:47:08
Hayatım Kural Dışı Olmuş.Kendimin Kuralıyım ߣN ...

 
£я§@N_05

Baharın gelmesiyle birlikte, tabiat ana da şifa dağıtmaya başladı... Hindiba, ısırgan, kuzu kulağı, vekenger gibi şifalı otlar tezgahlarda yerini alıyor. Ancak uzmanlar, her yabani otu ''şifalı'' diye tüketmeme konusunda uyarıyor.

Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nden tıbbi ve aromatik bitkiler uzmanı Yrd. Doç. Dr. Yüksel Kan, Türkiye'de yabani bitkilerden gıda olarak yararlanmanın çok yaygın olduğunu belirterek, "Bazı bitki türleri zehirli olmaları nedeniyle ölümcül olabilmektedir" dedi.
 
Kar çiçeği (acı çiğdem), banotu, boru çiçeği, baldıran gibi bazı bitkilerin zehirlenmelere ve hatta ölümlere yol açabileceğini söyleyen Kan, bu yüzden bilmeden doğadan her bitkinin toplanıp yenmesinin sakıncalı olduğunu kaydetti.
 
Kan, "Kimliği belli olan doğal bitkilerimiz insan sağlığının hastalıklara karşı korunmasında, vücut direncini artırılmasında önemli katkıları olan bitkilerdir. Aynı zamanda pek çoğunun antioksidan olma özelliklerine sahip olması da doğal bitkilerin önemini artırmaktadır" diye konuştu.
 
Yabani otlar ve özellikleri...
 
Kan, halk arasında kırlardan ya da dağların eteklerinden toplanan kaparinin (kebere), yüksek iştah açıcı ve kuvvet verici, nisan ve mayısta toplanan domalan (keme) mantarının ise minerallerce zengin olduğunu ve iyi bir diyet gıdası olarak kullanılabileceğini söyledi.
 
Yapraklı dalları ıspanak gibi pişirilerek yenen ebegümecinin kan temizleyici ve idrar artırıcı özelliklerinin bulunduğunu vurgulayan Kan, kenger otunun, suda haşlandıktan sonra salata halinde veya et yemeklerinde sebze olarak kullanıldığını, bu bitkinin karaciğer dostu olarak bilindiğini kaydetti.
 
Hindibanın (acıgüneyk, acı marul da bilinir), taze yapraklarının salata ve yeşillik olarak erken ilkbaharda tüketilen şifalı bitkilerden olduğunu belirten Kan, "Bitki yapraklarının içermiş olduğu alkaloitin tıbbi değerler vardır. Spazm çözücü ve iştah açıcı özelliklerinden dolayı bu grup bitkiler aşırıya kaçmamak kaydıyla bir miktar yenilebilir" dedi.
 
Isırganın evlerde her zaman bulundurulması gereken lezzetli bir salata ve sebze yemeği olarak kullanılacak bitki olduğunu ifade eden Kan, bu bitkinin de vücut direncini artırıcı, vitamin içeren özelliği olduğunu bildirdi.
 
Kan, kuzukulağı, labada ve yemlik adı verilen tıbbi bitkilerin de vitamin ve mineraller bakımından zengin olduğunu söyledi
#7 - Mayıs 07 2007, 13:49:28
Hayatım Kural Dışı Olmuş.Kendimin Kuralıyım ߣN ...

 
£я§@N_05

VaLLa doğaL bitkiLeri biLmem ama bahar bana şifa değiL aksine hastaLık getiriyor :4
SürekLi hapşurma,göz nezLesi,Burun kanaması :ohmygod
Neyse güzeL biLgiLendirici bi konu emeğine sağLık :okey
#8 - Mayıs 08 2007, 14:56:13
...Senin aydınlığındır ay'a ışığını veren geceleyin.
Ben bir geceyim, sen bir ay'sın madem,
Gökyüzünde bensiz gitme, istemem...

Türkiye’de de diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi çalışanların yüzde 50’sinde kas ve iskelet hastalıkları görülüyor


İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi Kas İskelet Hastalıkları ve Ergonomi Birimi Sorumlusu Prof. Dr. Emel Özcan, işe bağlı kas-iskelet hastalıklarının hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkelerde ciddi bir sağlık sorunu olduğunu vurguladı. İşe bağlı tüm hastalıkların yüzde 50’sini kas, iskelet hastalıklarının oluşturduğuna işaret eden Özcan, “Ayrıca bu, işe bağlı sakatlanmaların, iş günü kayıplarının, hastalık dolayısıyla erken emekliliğin ve sigorta tazminatı ödemelerinin de önde gelen nedenlerindendir” dedi.

Özcan, hastalığın oluşumunda “iş yerinde vücudun kötü pozisyonlarda kullanımı, tekrarlamalı ve zorlamalı hareketler, araç gereç ve ekipman ile çalışma koşullarının çalışana uygun olmamasının” önemli rol oynadığını ifade etti. Türkiye’de de diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi çalışanların yüzde 50’sinde kas-iskelet hastalıkları görüldüğünü bildiren Özcan, “Bu hastalıklar, en sık bel ile el ve el bileğini tutuyor ve buralarda bel fıtığı, bel ağrısı, elde kuvvet kaybı ve bilekte sinir sıkışması gibi rahatsızlıklara neden oluyor” diye konuştu.

Mesleki bel hastalıklarının, en sık elle taşıma işleri olarak da adlandırılan “ağırlık kaldırma, indirme, taşıma, öne eğilme ve dönme” gibi fiziksel aktivitelerle çalışanlarda görüldüğünü belirten Özcan, metal ve otomotiv gibi ağır sanayide, yiyecek içecek üretimi gibi imalat sektörü ile hizmet ve sağlık alanlarında çalışanların da yüksek risk altında bulunduğuna işaret etti.

Özcan, el ve bilek hastalıklarının ise, “bilgisayar kullananlar, kasiyerler, montaj, giyim” gibi işlerde çalışanlarda daha sık görüldüğünü söyledi.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI

Emel Özcan, bir üniversite hastanesinde çalışan ve yaş ortalaması 32 olan 107 hemşirenin yüzde 75’inde bel ağrısı saptadıklarını ve ağrı ile hastayı elle kaldırma aktivitesi arasında ilişki bulduklarını dile getirerek, şöyle konuştu:
“Yine yaş ortalaması 30 olan 307 bilgisayar kullanıcısıyla yaptığımız araştırmada da yüzde 80’inde boyun ve bel ağrısı, yüzde 50’sinde de el ve el bileği rahatsızlığı saptadık. Bir devlet kurumunun bilgi işlem merkezinde çalışan 50 bilgisayar kullanıcısının da yüzde 75’inde boyun, omuz ve bel ağrısı, yüzde 84’ünde de baş ağrısı belirledik.”

Çalışanlarda kas-iskelet hastalıklarının “engellenebilir” olma özelliğine dikkati çeken Özcan, “Maliyeti tedaviye oranla çok daha düşük olan korunma eğitimi ve iş yerinde ergonomik düzenlemeler ile kas iskelet hastalıkları ve sakatlıklarından korunmak çok büyük oranda mümkün” dedi.

Prof. Dr. Emel Özcan, son yıllarda endüstrileşmiş ülkelerde bu hastalıkların sıklığı ve maliyetindeki dramatik artışın, çalışanların yanı sıra işveren, sağlık bakım sistemleri ve sigorta şirketlerinin dikkatini bu konuya çektiğini vurgulayarak, parasal ve yasal baskıların da etkisiyle iş yerlerinde ergonomi eğitimi ve ergonomik girişimleri kapsayan korunma programlarının hızla yaygınlaşarak uygulanmaya başlandığını bildirdi.

Özcan, Türkiye’de de çalışanlarda meydana gelen çeşitli kas-iskelet hastalıklarının yasalarda “meslek hastalığı” olarak kabul edildiğini, fakat konunun işveren, çalışan ve hekimler tarafından bu yönüyle yeterince tanınmadığını belirtti. Özcan, “İş Yasası’nda yapılan değişikliklerle işverenin iş yerinde mesleki kas-iskelet hastaları risklerinin belirlenmesi, önlenmesi, çalışanın korunma ve ergonomi eğitimi ile ergonomik girişimleri uygulama konusunda yükümlü kılınmıştır” diye konuştu.

AB İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı’nın 2007 yılını “Çalışanlarda Kas İskelet Hastalıkları” yılı olarak belirlediğini de hatırlatan Emel Özcan, bu kapsamda 14-15 Mayıs tarihlerinde İstanbul’da kas-iskelet hastalıklarından korunma ve ergonomi konusunda, ilk kez tarafların bir araya geleceği bir sempozyum düzenleyeceklerini bildirdi.

İSTANBUL - Yaş ortalaması 30 olan, 307 bilgisayar kullanıcısıyla yapılan araştırmada, katılımcıların yüzde 80’inde boyun ve bel ağrısı, yüzde 50’sinde de el ve el bileği rahatsızlığı saptandı.
#9 - Mayıs 10 2007, 16:45:34
Hayatım Kural Dışı Olmuş.Kendimin Kuralıyım ߣN ...

 
£я§@N_05

Nikotin bağımlılığından kurtulmanın alternatif yolu elektronik sigara. Tirkayilere gerçek sigara içiyorlarmış hissi veren elektronik sigara Türkiye’de de satılıyor.

Hong Kong’da bir firma sigarayı bırakmaya çalışan tiryakilere, nikotin bandı ve sakızı dışında farklı bir alternatif sunuyor. Elektronik sigara...

Elektronik sigara, tiryakilere gerçek sigara içiyorlarmış hissi veriyor. Üretici firma, pille çalışan elektronik sigaranın alternatiflerinden çok daha etkili olacağı konusunda iddialı.

208 dolara satılan elektronik sigaranin piyasa sürüldüğü ülkeler arasında Türkiye de bulunuyor. Üretici firmanın yetkilileri, son 12 ayda gelirlerini 2 katına çıkardıklarını söylüyor.

İSTANBUL - Sigara alışkanlığından vazgeçmeye çalışan ama bunu bir türlü başaramayanlar için alternatif bir çözüm geliştirildi. Hong Kong’taki bir firma elektronik sigara üretti.
#10 - Mayıs 11 2007, 16:53:19
Hayatım Kural Dışı Olmuş.Kendimin Kuralıyım ߣN ...

 
£я§@N_05

İngiliz bilim adamları, uzun süreli aspirin kullanımının bağırsak kanserini önleyebildiğini tespit etti.

LONDRA - Oxford üniversitesi bilim adamları, sonuçlarını tıp dergisi The Lancet’de yayımladıkları araştırmalarında, beş yıl süreyle günde 300 miligramlık doz aspirin kullanımının, bu süreyi takip eden 15 yılda bağırsak kanserine yakalanma ihtimalini yüzde 74 oranında azalttığını gördü.
Mide rahatsızlıkları ve hatta mide kanamasına kadar varan yan etkilerinden dolayı uzun süreli aspirin kullanımının ancak bağırsak kanserine yakalanma riski yüksek olan kişilere tavsiye edilebileceğini belirten bilim adamları, araştırmalarını 7500 kişi üzerinde yaptı.

1970’li ve 80’li yıllarda başlayan araştırmaya katılanlara, günlük 300, 500, 1200 miligramlık doz olarak aspirin ve bir gruba placebo verildi. Araştırmaya katılanlara aspirin beş ve yedi yıl süreyle kullandırıldı. Daha sonra katılımcıların sağlık durumu 20 yıl süreyle izlendi.
#11 - Mayıs 11 2007, 16:55:48
Hayatım Kural Dışı Olmuş.Kendimin Kuralıyım ߣN ...

 
£я§@N_05

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), olası bir kuş gribi salgınının dünya çapında 1 milyar kadar kişiyi etkileyebileceğini ve 7 milyon kişinin ölümüne yol açabileceğini duyurdu.


Olive, 1997’de bütün kanatlıların itlaf edildiği Hong Kong’ta alınan önlemleri örnek gösterdiği konuşmasında, yeni bir salgının alınacak radikal önlemler sayesinde önlenebileceğine da işaret etti.

Kuş gribi, 2003’te ortaya çıkışından beri dünyada 172 can aldı. Şu anda hastalığın insanlara bulaşması sadece kanatlılarla insanların yakın temasıyla sınırlı olsa da, uzmanlar değişime uğrayan virüsün insana kolayca geçebildiği, bunun da dünya çapında bir salgını beraberinde getirebileceği uyarısında bulunuyor.


MANİLA - WHO’nun Filipinler temsilcisi Jean-Marc Olive, salgın konulu bir konferansta, bu tahminlerin bir önceki kuş gribi salgını sırasında kullanılan matematiksel modellere dayandırıldığını belirttiği açıklamasında, “Bundan sonraki salgın, birkaç haftada çok yüksek hasta sayısı ve ölüm oranını beraberinde getirebilir, bir milyar vaka ve 2 ila 7 milyon kişinin ölümüne yol açabilir” uyarısında bulundu.
#12 - Mayıs 12 2007, 13:31:58
Hayatım Kural Dışı Olmuş.Kendimin Kuralıyım ߣN ...

 
£я§@N_05

Merkezi sinir sistemini oluşturan beyin, beyincik ve omurilik gibi yapıları etkileyen ve genç erişkinlerde görülen Multipl Skleroz (MS); aslında, ‘bir hastalık’ değil, ‘hastalıklar grubu.’


Multipl Skleroz ve Ataklar
Bağışıklık sisteminin bir şaşkınlığı sonucu oluşan ve merkezi sinir sistemini etkileyen MS hastalığında; beyin, beyincik ve omurilikte seyreden sinir lifleri ve onların etrafındaki kılıflar etkilenmektedir.

MS’in, gelişim süreci içerisinde çok farklı seyreden ya da hastadan hastaya büyük farkların görülebileceği değişik tipleri bulunmaktadır. MS, hastaların bir bölümünde kısmi de olsa özüre neden olduğu için özellikle gençler arasında kazalar dışında nörolojik özüre en fazla sebep olan sinir sistemi hastalığı olarak kabul edilmektedir. Öldürücü bir hastalık olmayan MS, bulaşıcı da değildir. MS için kalıtsal bir hastalık demek doğru değildir.

MS’in nedeni veya seyrini etkileyen faktörler kesin olarak belli olmayıp; bugüne kadar virüsler, bakteriler ve toksik gibi bazı etkenler öne sürülmüş, ancak bu etkenlerin hiçbiri kanıtlanmamıştır. Nörolojik belirtiler ile gelişen ve daha sonra duraklayıp; düzelme sürecine giren hastalık dönemlerine atak denilmektedir. MS’li hastaların çoğunda yüzde 85, hatta yüzde 90’ında hastalık bu ataklar ile başlamaktadır. Hastaların yüzde 10 ile 15 kadarında ise MS, başlangıçtan itibaren, uzun yıllar boyunca ilerleyerek seyretmektedir. MS’in ataklar ile seyrettiği durumlarda da hastalık aynı şekilde ilerleyici hale dönüşebilmektedir.

Hastalığın görülme sıklığı
 Sıcak bölgelerde çok daha az rastlanılan MS, ekvator kuşağında neredeyse hiç görülmez. Buna karşılık hem kuzey, hem de güney yarım kürede; kutuplara yaklaştıkça hastalık oranının giderek arttığı görülmektedir. Örneğin Akdeniz Bölgesi’nde İtalya’da ve İspanya’da 100.000 kişi içerisinde 50 ilâ 60 kişide MS görünürken; bu oran Almanya’da 100.000’de 80’e, İngiltere ya da İskandinav ülkelerinde ise 100.000’de 100-120 gibi rakamlara yükselmektedir. ABD’nin kuzey kesimleri ile Kanada’nın bazı yerlerinde MS hastalığının görülme sıklığı 100.000’de 200’e kadar ulaşabilmektedir. Coğrafi yerleşimden bağımsız olarak, bazı ırklarda -özellikle sarı ırktan olanlarda daha az MS’li vaka görülmektedir.

En çok görüldüğü grup
 Kadınlarda
 20-40 yaşları arasındaki genç erişkinlerde
 Beyaz ırktan olanlarda
 Ilıman ve soğuk iklim kuşağında yaşayanlarda (Kuzey ülkelerinde daha sık görülür ve ekvator kuşağına yaklaştıkça azalır.)
 Ailesinde MS olanlarda
 Sosyo-kültürel ve ekonomik düzeyi yüksek olanlarda daha sık görülmektedir.

VÜCUT KENDİ DOKUSUNU YABANCI GİBİ ALGILAR
Vücut kendinden olan dokuyu yabancı gibi algılayıp, ona karşı bir reaksiyon oluşturmakta ve söz konusu dokuda hasar ortaya çıkarmaktadır. Bu dokular sinir lifleri ve kılıfları oluşturduğu için kola, göze, bacağa giden iletilerde aksama meydana gelmektedir. Bu aksama sonucunda ise görme kaybı veya bulanıklık; kol, el ve bazen hem kol hem de bacakta güçsüzlük; yürüyüşte bozulmalar ve dengesizlik ile konuşmada ağırlaşma ve peltekleşme ortaya çıkabilmektedir. Bağışıklık sistemindeki şaşkınlık sonucu vücut kendi dokusuna bir zarar verdiği için MS’e ait belirtiler genellikle geçicidir. Çünkü vücut bir süre sonra bu yanlışlığı fark ederek, kendini düzeltilmeye çalışmakta ve sonuçta iyileşme sürecine girilmektedir.

Belirtiler
Hastalığın ilk belirtileri; gözde görme kaybı veya bulanıklığı, çift görme, konuşmada zorluk, kol ve/veya bacakta güçsüzlük ve uyuşukluk, ellerde titreme, yürüme güçlüğü veya dengesizlik, ince hareketlerde beceri kaybı şeklinde olabilmektedir. Ancak bu belirtilerin, tek başlarına MS hastalığına özgü olmayıp; nörolojik kökenli veya diğer birçok hastalıkta da görülebileceği unutulmamalıdır.

BELİRTİLER MS’E ÖZGÜ DEĞİL
Sözü edilen belirtilerin hiçbiri aslında MS hastalığına özgü değildir. Bu belirtiler sık görülebilen ve farklı nedenlerle ortaya çıkabilen belirtilerdir. Görme bozukluğunun ortaya çıkması göze ait bir neden yüzünden de, başka nörolojik bir neden yüzünden de olabilir. Aynı şekilde kol ve bacakta güçsüzlük, yürümede dengesizlik gibi belirtilerin hepsi çok çeşitli nörolojik hastalıklarda görülebilmektedir. Bu nedenle özellikle kişinin günlük yaşamını etkileyecek boyutta nörolojik belirtiler ile karşılaşıldığı zaman, bu durum bir nörolog tarafından değerlendirilmelidir.

Bir nörolog MS’ten şüphelendiğinde genellikle ilk başvurduğu inceleme yöntemi Magnetik Rezonans Görüntüleme’dir (MRG). MRG incelemesi sonucunda; beyin veya omurilikteki değişikliklerin yüzde 95-100 oranında hastalıkla uyumlu olması durumunda, MS tanısı konulabilmektedir. Tanıyı doğrulamak, güçlendirmek ve hastalık ile ilgili bazı ayrıntılı bilgileri almak söz konusu olduğunda; belden su alma yoluna da gidilebilmektedir. ‘Uyarılmış potansiyeller’ denen elektrofizyolojik yöntemler ise hastalığın, sinir sistemindeki bazı yapıları ne denli etkilediğini göstermektedir.

MS’İN TEDAVİSİ BİR EKİP İŞİ OLARAK ALGILANMALI
Atak Tedavisi

Tedavi yöntemlerinden biri olan atakların tedavisinde; yüksek doz kortizon (günde 1.000 mg methylprednisolone, 100 cc serum içinde) kullanılmaktadır. Ancak uygulama süresi ve doz miktarı sağlık merkezine göre 3-10 gün arasında değişiklik gösterebilmektedir. Serum tedavisinden sonra ağızdan kortizon uygulaması şart değildir. Serum ile verilen yüksek doz kortizon, sanılanın aksine genellikle ciddi bir yan etkiye yol açmaz. Ancak tedavi sırasında hastanın tuzsuz yemesine ve tatlı yememesine dikkat edilmesi gerekmektedir. Bunun yanında bazen ‘ACTH’ içeren ve gene vücudun kortizon salgılamasını düzenleyen bir diğer tedavi seçeneği de uygulanabilmektedir.

Atak tedavisinde tüm MS ataklarının tedavi edilmesine gerek duyulmayabilir. Hafif geçirilen ataklar ya da başka bir deyişle kişinin günlük yaşam aktivitelerini engellemeyen, çok rahatsızlık vermeyen atakların tedavi edilmesi her zaman gerekmeyebilir. Bazı ataklar tedavi edilmeden kendiliğinden düzelme gösterebilir. Bununla birlikte kortizon tedavisi, atakların daha çabuk sürede düzelmesini sağlamaktadır. Çok ağır ve başka hiçbir tedaviye yanıt vermeyen nadir ataklarda ise plazmaferez denilen özel bir tedavi şekli uygulanabilmektedir.

Semptomatik tedavi yöntemleri
Hastalığa bağlı olarak gelişen bazı belirtilere ve sekellere yönelik atak tedavisi dışında ‘semptomatik tedavi’ denilen yöntemler kullanılmaktadır. Örneğin, zaman zaman bacaklarda görülen kasılmalar ve sertlikler, ilaçlar ve özellikle fizyoterapi tedavi yöntemleri ile tedavi edilebilmektedir. ‘Fatigue’ olarak adlandırılan ve kolay yorulabilme veya halsizlik halleri belirtisi veren MS’li hastalarının bir kısmında yine birtakım ilaçlar kullanılabilmektedir. Rehabilitasyon uygulamaları MS ile ilgili bazı hareket kısıtlılıklarında çok yararlı sonuçlar verebilmektedir. Mesane fonksiyon bozuklukları ile diğer belirtilere yönelik başka ilaçlar ve yaklaşımlar da bulunmaktadır.

Koruyucu tedaviler
Koruyucu (immunmodulatör-bağışıklık sistemini düzenleyen) ilaçların kullanımı, MS tedavisindeki en önemli gelişmelerden biridir. Günümüzde MS’in ilerlemesini yavaşlatmak ya da atakların sıklığını ve şiddetini azaltmak için dört ilaç kullanılmaktadır. Bu ilaçların üçü ‘interferon beta’ grubu ilaçlar olup, bunlar ilacın özelliğine göre gün aşırı (cilt-altı) veya haftada bir (kas-içi) uygulama yapılmaktadır. Glatiremar asetat adını verilen diğer bir grup ilaç ise her gün (cilt-altı) uygulanmaktadır. Bu ilaçların her MS’lide aynı etkiyi göstereceği ya da her MS’liye verilmesi gerektiği söylenememekle birlikte; MS’li kişilerin bir kısmında hastalığı bu tedavilerle kontrol altına almak mümkün olmaktadır. Bu ilaçların yanında hastalığın yavaşlatılmasına veya durdurulmasına yönelik yeni ilaçlarla ilgili çalışmalar da sürdürülmektedir. Koruyucu ilaçların son derece pahalı oldukları ve kullanımına başlama kararı verildikten sonra kullanımın yıllarca sürdürülmesi gerekeceği unutulmamalıdır.

Diğer tedaviler
Hastalığın sık ataklı ve ilerleyici şekillerinde ‘immunsupressif’ denilen bağışıklık sistemini baskılayarak etki gösteren ilaçlar kullanılabilmektedir. Bu grup ilaçların bağışıklık sistemini düzenleyici etkileri de olduğu varsayılmaktadırİSTANBUL - Mayıs’ın 3. haftası olarak kabul edilen MS Bilgilendirme Haftası nedeni ile Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Nöroloji Kliniği, Türkiye’de yaklaşık 30 bin kişide görülen Multipl Skleroz hastalığı ile ilgili merak edilenleri bir dosyada topladı.
#13 - Mayıs 12 2007, 13:35:33
Hayatım Kural Dışı Olmuş.Kendimin Kuralıyım ߣN ...

 
£я§@N_05

bazı insanlar aspirini içmeyin kanı sulandırıyor dio ama bence aspirinin dolu faydası var sağol bu paylaşım için :))
#14 - Mayıs 13 2007, 02:04:53
Gölgemdeki asaleti farkedince başladı karanlığa hayranlığım...

valla çok korkutucu
#15 - Mayıs 13 2007, 02:19:12
Gölgemdeki asaleti farkedince başladı karanlığa hayranlığım...

valla çok korkutucu
evet kuş gribine yakalanınca ölüm tehlikesi var
#16 - Mayıs 13 2007, 11:59:56
Hayatım Kural Dışı Olmuş.Kendimin Kuralıyım ߣN ...

 
£я§@N_05

TBMM yeni bir düzenlemeyle vatandaşların sağlık raporu almasını kolaylaştırdı.

TBMM Genel Kurulu'nda önceki gün kabul edilerek Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in onayına sunulan yasa, üniversiteye kayıt, memuriyete giriş, hastalık izni almak gibi pek çok farklı konuda kurumlarca istenen sağlık raporu alımını kolaylaştırmayı amaçlıyor.

1 - Sağlık raporu daha önce nasıl alınıyordu?
- Yasal mevzuatta "sağlık kurulu raporu" ibaresi bulunduğu için vatandaşlar, sağlık durumlarını gösteren bir rapor almak için uzman hekimlerden oluşan bir kurul karşısına çıkmak zorundaydı. Örneğin memuriyete girişte ortopedi, nöroloji, dahiliye, psikiyatri ve göğüs hastalıklarında uzman 5 hekim imzasıyla rapor alınabiliyordu. Vatandaşlar ya belli günde toplanan kurul üyelerine bir seferde ya da kendi muayene odalarındaki uzman hekimlere hastane içinde tek tek başvurarak muayene oluyordu.

2 - Yasa nasıl bir kolaylık sağlayacak?
- Yasa onay sonrası Resmi Gazete'de yayımlandığı günden itibaren, sadece devlet hastaneleriyle üniversitelere bağlı hastanelerden sağlık raporu alınması şartı ortadan kalkacak. Artık vatandaşlar, özel ya da kamu ayrımı olmaksızın tüm sağlık kuruluşlarında tek uzman hekim imzasıyla sağlık raporu alabilecek.

3 - Hangi hekim rapor verebilecek?
- Her yıl Bütçe Uygulama Talimatı (BUT), "Hangi uzman hekim tarafından hangi rahatsızlıklarda hangi ilaçlar reçete edilebilir" sorusuna yanıt veriyor. Bu çerçevede, artık hangi hastalık veya hangi tür ilaç alımı için sağlık raporu gerekiyorsa o alandaki tek bir uzman hekim imzasıyla rapor alınabilecek. Örneğin bir vatandaş, mide rahatsızlığı olduğunu gösterir bir sağlık raporu alacaksa bu durumda sadece gastroenteroloji uzmanı tarafından imzalanmış rapor yeterli olacak.

4 - Yeni yasa herkesi kapsayacak mı?
- İlgili yasalardaki "sağlık kurulu raporu" ifadesini "sağlık raporu" olarak değiştiren yeni düzenleme, hastalığını ispatlaması veya sağlıklı olduğunu kanıtlaması gereken kamu veya özel sektör çalışanlarıyla öğrenciler başta olmak üzere tüm vatandaşları kapsıyor. Genel Sağlık Sigortası sisteminin yürürlük tarihinin 1 Temmuz'dan 1 Ocak 2008'e ertelenmesi ise yasanın kapsamını etkilemeyecek.

5 - Sürücü belgesi ve silah ruhsatı için sağlık raporu nasıl alınacak?
- Vatandaşlar, sürücü belgesi almak için göz, ortopedi ve dahiliye alanlarında uzman üç hekime, silah ruhsatı almak için dahiliye, göğüs hastalıkları, psikiyatri, nöroloji ve kulak-burun-boğaz hastalıkları alanlarında uzman beş hekime muayene olacak. Söz konusu iki resmi belge için gerekli sağlık raporu koşulları değişmiyor
#17 - Mayıs 13 2007, 13:54:56
Hayatım Kural Dışı Olmuş.Kendimin Kuralıyım ߣN ...

 
£я§@N_05

bunu bize duyurduyun için tşk :))
#18 - Mayıs 17 2007, 20:57:41
Seni görmesem beni sevmesen aşkı bilmesen deliririm...   Geceleri saklar resimlerinden gülüşünle sevinirim...


Keneler aracılığıyla bulaşan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığının son beş yıldaki bilançosu 1035'e yükseldi. En çok Tokat, Sivas ve Çorum'da rastlanan hastalık 58 can aldı.


Türkiye'de keneler aracılığıyla 2002'den bugüne kadar 1035 kişiye bulaşan Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığı, Tokat, Sivas, Yozgat, Çorum, Erzurum ve Gümüşhane'de yaz sıcağıyla yeniden ortaya çıktı.
Türk Veteriner Hekimleri Birliği, özellikle Kelkit Vadisi civarında ve kırsal alanlarda yaşayanları, büyükbaş hayvanlarla çıplak elle temas etmemeleri konusunda uyardı.
Sağlık Bakanlığı, 2002'de "hyalomma" türü kenelerden insanlara geçtiğinde ölümcül olan virüsten kaynaklanan KKKA'nın Türkiye'de görüldüğünü resmen tespit etti.
Adını, dünyada ilk kez görüldüğü Kırım ve Kongo'dan alan hastalık nedeniyle 2002-2003 yılları arasında 150 vakadan 6'sı, 2004'te 249 vakadan 13'ü, 2005'te 167 vakadan 11'i ve 2006'da 438 vakadan 27'si ölümle sonuçlandı.

Bu yılın bilançosu şimdiden 38 vaka Sağlık Bakanlığı'na göre bu yıl 18 Mayıs itibarıyla 31 vaka görüldü ve Çorum'dan 1 kişi KKKA hastalığı nedeniyle yaşamını yitirdi. Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi'nce kesin teşhis konulan vakalar açısından KKKA hastalığı, 2002'den bugüne kadar Türkiye'de 58 can kaybına neden oldu.
Türkiye'de ilk kez resmi KKKA vakası tespiti yapılan il olan Tokat, 2002'den bugüne kadar 327 insan vakasıyla KKKA hastalığından en çok etkilenen il oldu. Tokat'ı 129 vakayla Sivas, 113 vakayla Yozgat, 107 vakayla Çorum, 65 vakayla Erzurum ve 62 vakayla Gümüşhane izledi. Amasya'da 36, Çankırı'da 31, Kastamonu'nda 22 ve Ankara'da da 23 kişi, KKKA hastalığına yakalandı.
Türk Veteriner Hekimleri Birliği de KKKA hastalığıyla ilgili bilgi notunda, özellikle Kelkit Vadisi'nde fazla sayıda kene bulunduğunu anımsatarak, bu vadi civarındaki Tokat, Gümüşhane, Sivas ve Amasya'nın kırsalında tarım ve hayvancılıkla uğraşanları dikkatli davranmaya çağırdı.

Kuş gribinden daha yaygın
 Ülke genelinde insan vakası açısından 2002'den bugüne kadar 39 ilde KKKA hastalığı tespit edildi. Türkiye'de 2006'da etkili olan kuş gribi salgını insan vakası açısından sadece 7 ilde etkili olmuştu. Kuş gribi nedeniyle 4 kişi hayatını kaybederken, toplam 21 kişiye kesin kuş gribi teşhisi konulmuştu
#19 - Mayıs 20 2007, 13:37:05
Hayatım Kural Dışı Olmuş.Kendimin Kuralıyım ߣN ...

 
£я§@N_05


Ankara, dünyanın 10 değişik ülkesinden gelen organ ve doku nakillerinin duayenlerini ağırlıyor.

Dünyanın önde gelen organ ve doku nakli duayenleri, deneyimlerini Türkiye'de organ ve doku nakli yapan kurumların katılımcıları ve uzmanlarıyla paylaşacak.

Türkiye Organ Nakli Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Dünya Organ Nakli Derneği Yönetim Kurulu Orta Doğu ve Afrika Temsilcisi Prof.Dr. Mehmet Haberal'ın ev sahipliği yaptığı iki ayrı bilimsel toplantıda, transplantasyonun değişik konuları tüm boyutlarıyla ele alınacak.

Bilimsel toplantıların ilki Dünya Organ Nakli Derneği ile beraber 1-3 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek. İkinci toplantı ise 4-6 Temmuz tarihleri arasında yapılacak. Türkiye Organ Nakli Derneği'nin dokuzuncu bilimsel kongresi niteliği de taşıyan toplantılara, başta Dr. Thomas Starzl (ABD) ve Dr. Richard Simmons (ABD) olmak üzere, Dr. Benedict A. Cosimi (ABD), Dr. Francis L. Delmonico (ABD), Dr. Barry D. Kahan (ABD), Dr. Abdulla Al-Sayyari (Suudi Arabistan), Dr. Mustafa Al-Mousawi (Kuveyt), Dr. Ahad J. Ghods (İran), Dr. Carl G. Groth (İsveç), Dr. Nadey S. Hakim (İngiltere), Dr. Marwan Masri (Lübnan), Dr. Anwar Naqvi (Pakistan), Dr. S. Adibul Hasan Rizvi (Pakistan), Dr. Faissal A. M. Shaheen (Suudi Arabistan), Dr. Antoine Stephan (Lübnan), Dr. J. Wesley Alexander (ABD), Dr. George Abouna (ABD), Dr. Massimo Malago (Almanya), Dr. Walter Land (Almanya), ve Dr. Jeremy R. Chapman (Avustralya) katılıyor.

Türkiye Organ Nakli Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Dünya Organ Nakli Derneği Yönetim Kurulu Orta Doğu ve Afrika Temsilcisi Prof.Dr. Mehmet Haberal, ANKA'ya yaptığı açıklamada, “Organ ve doku nakillerinin etik, yasal ve bilimsel, başka bir deyişle bu konuların her yönü ile tartışılacağı toplantılar inanıyorum ki ülkemizdeki organ nakillerine yeni ivmeler kazandıracaktır” dedi.

Prof.Dr. Haberal'ın açış konuşmasıyla başlayacak toplantıların ilki 2 Temmuz'da saat 9.00'da Gölbaşı Patalya Otel'de, ikincisi ise 4 Temmuz'da saat 10.00'da Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampusu'nda başlayacak, Kızılcahamam Patalya Otel'de devam edecek.
#20 - Mayıs 27 2007, 13:00:10
Hayatım Kural Dışı Olmuş.Kendimin Kuralıyım ߣN ...

 
£я§@N_05


TV önünde çok vakit geçiren şeker hastası çocukların durumları kötüleşiyor

Norveçli bilim adamlarının araştırmalarına göre televizyon önünde çok vakit geçiren diabetli çocukların vücutlarındaki kan şekerinin zaman kontrolünü yapmak daha zor hale geliyor.

Amerikan Pediatri akademisinin çocuklara günlük iki saatten fazla televizyon izletilmemesi tavsiyesi üzrine yapılan araştırmada birinci tip diabetli hastalar gözlem altına alındı.

Bu tip diabet daha nadir ancak daha çok gençlerde görülen bir diabet hastalığı. Obezite nedeniyle ortaya çıkmayan ve vücudun insülün üretememesine yani yiyeceklerdeki şekeri enerjiye dönüştürememesine bağlı bir hastalık. Bu tip hastaların günlük insülün alarak kan seviyelerini düzenlemeleri gerekiyor.

Araştırmayı yapanlar çocukların daha az televizyon izlemesi konusunda cesaretlendirilmesi gerektiğini çünkü böylece kan şekeri ayarlamalarını vücudun daha iyi yapabileceğini belirttiler.

#21 - Mayıs 29 2007, 14:23:01
Hayatım Kural Dışı Olmuş.Kendimin Kuralıyım ߣN ...

 
£я§@N_05


Fareler ”zekileşti”
 
Bilim adamlarından büyük buluş: Alzheimer geni kaldırılan fareler daha zeki hale geldi.

Fareler üzerinde yapılan bir labaratuvar araştırmasına göre Alzheimer’a neden olan genin ortadan kaldırılması sonucu fareler daha zeki hale geldiler.

Araştırmayı yapanlar farelerin diğer kardeşlerine göre çevreye daha duyarlı ve adapte hale geldiler.

Texas Southwestern Üniversitesi Sağlık Merkezi’nden Dr. James Bibb, hayvanları daha zeki görmek insanı şaşırtıyor dedi.

Bibb ve çalışma arkadaşları genetik mühendislik tekniğini kullanarak, damızlık farelerdeki Alzheimer’e neden olan, beyinde nöronların ölümüyle ilişkili enzimlerin üremesine neden olan Cdk5’i kontrol dışı bıraktılar.

Zeki fareler daha iyi yolunu buluyorlar ve şok çalışmalarında anında öğreniyorlar.

Ancak şu anda henüz uzun dönemli sonuçları bilinmiyor.
#22 - Mayıs 29 2007, 14:25:02
Hayatım Kural Dışı Olmuş.Kendimin Kuralıyım ߣN ...

 
£я§@N_05

daha olumlu sonuçlar alınarak Alzheimer'ada çözüm bulunur inşallah
#23 - Mayıs 29 2007, 14:49:41
''Cehennem, başkalarıdır. ''

delikadir

daha olumlu sonuçlar alınarak Alzheimer'ada çözüm bulunur inşallah

Amiiiin.Allah bu hastalığı kimseye çektirmesin. :öff
#24 - Mayıs 29 2007, 18:43:59

valla çok kötü bi hastalık umarım çaresi bulunur ve buda doğru bi çaredir
#25 - Mayıs 30 2007, 01:03:57
Gölgemdeki asaleti farkedince başladı karanlığa hayranlığım...

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.