Alternatifim Cafe

Küçük İskender

Discussion started on Yazarlar

faitHleSs

Derman İskender Över

Küçük İskender mahlasıyla tanınan Derman İskender Över, 28 Mayıs 1964 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Kabataş Erkek Lisesi'ni bitirdikten sonra İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ne girdi ve beş yıl eğitim gördü. Kendi arzusuyla bıraktığı tıp eğitimini takiben İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'ne de üç yıl kadar devam etti. Ağır basan sanat hayatı onu akademik ortamdan kopartarak edebiyat ve sinemaya sürükledi.

'Marjinal şair' olarak tanınmaya başlaması 1985 yılıdır. Günümüze değin bunca yıllık süreye onlarca şiir ve özgür metin, bir günlük, üç roman, iki özel derleme, bir inceleme, bir antoloji olmak üzere birçok kitap sığdırdı. Kimi Avrupa ülkelerinde çıkan antolojilerde şiirleri basıldı. Kanada'da yayımlanan Descant adlı edebiyat dergisinin Türkiye özel sayısında, ABD'de ise Murat Nemet Nejat'ın 'eda' kavramında yoğunlaştığı Türk şairlerinden çeviri antolojisinde kendine yer buldu. 2000 yılında İtalya'da düzenlenen Avrupalı Genç Şairler Yarışması'nda ( La Giovane Poesia D'europa Nel 1999 ) ilk ona girdi ve bu şairlerle birlikte kitaplaştırıldı. Yine aynı yıl içersinde uzun zamandır sinema dalındaki jürisinde de yer aldığı Orhon Murat Arıburnu Ödülleri'nde 'Bir Çift Siyah Deri Eldiven' adlı şiir kitabıyla birincilik alarak ödüllendirildi. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Fotoğraf Bölümü master öğrencilerine 'Postmodernizmin Görsel Malzemeye Etkisi' üzerine bir seminer verdi. 2001 yılında Almanya'da, 2002'de de Hollanda'nın çeşitli şehirlerindeki etkinliklerde konuşmacı olarak ve şiir performanslarıyla yeraldı. 2003 yılında Berlin'de düzenlenen İlk Türkiyeli Eşcinseller Kongresi'nde bu konudaki dekleresini okudu. 2004'te Newyork'ta ve Kuzey Carolania'da üniversitelerde konuşma yaptı ve tek kişilik okuma gecelerine konuk oldu. Ayrıca Türkiye'de farklı üniversitelerde ve liselerde panellere, workshop'lara katıldı. Bir dönem seslendirme, senaristlik, radyo programcılığı, şiir matineleri de yapan küçük İskender, içlerinde 'Ağır Roman' ve 'O Şimdi Asker'in de bulunduğu beş filmde de oyuncu olarak rol aldı. Halen Varık, Adam Sanat, Yasak Meyve, Kaçak Yayın adlı dergiler ağırlıklı olmak üzere yazmaya ve kitaplaşmış eserlerini yayımlamaya devam etmektedir.


Bikaç şiirini payLaşmak isterim.Kesinlikle hissedilerek okunması gereken bir şair kendisi.  ;)

A

Ne idüğü belirsiz kelimeler takip ediyor beni!
gidip saklandığım anlamlarda
hoş bir yan yok! Belki de
ölümü biraz teşvik etmeli!

Suya eğiliyorum. Su da bana eğiliyor gibi.
Adımı söylüyorum. Su da adını söylüyor sanki.

Bu tuhaf adamların bilmeceleri çözmeleri imkansız!
birer harf gibi duruyor kentler haritanın ortasında
düzden de okusan, tersten de okusan
hayat değişmeyecek besbelli!

Satın alınmayacak bir gazete adeta içimdeki buzul dağ,
köşeyazarı bir ırmak akıyor
boğuyor cesur bir okura benzeyen ilk halimi!

Taklitlerinden sakınılan bir 'gece'
yatıyor uzayda sereserpe özgür, özgür ama serseri!

galiba cismim
yıldız yağmurunda rüya şemsiyesini açan casus gemi!

Evet!
Ne idüğü belirsiz kelimeler takip ediyor beni!
her dakila yaklaşsalarda

ele vermiyorlar bedenimi!


Öyle Görünüyor ki

kuytu sokumda bir alev yalayandadır kan
istiridyede sevişen kumsalın o elyazısı

hayata terbiye veren delikanlının arka yüzü
arka yüzümde ihanetler ön yüzümde hüzünler
yontu sevginin gözüne iğne yapmış ölü çöp
façam aşk
koz: tutku
yeni çıkan sakalımda bir oğlan tayyaresi
bendim verlaine'in silahından fışkırıp
arthur'a saplanan kara'nfil kurşun
bak! suyun kulağına eğilmiş ne demekte salkımsöğüt
_sen değil miydin anneni doğuran baba
geceler ura dönüşürken hakim ol adına!
ve benim bu gezegene ilk ayak basışımdır ölümüm
rakıya bütün çocukları öldürmesini de öğütledim

bir girdap oluşurken çıkan ses var ağzımda
bir dönmedolap devriliyor sevdiklerim giderken
çığlık, çığlığıma sarılıyor
haykırış, haykırışıma
kaçıyor sihri aynaların o saat lunaparklarda
varyetesi dağılıyor kahkahaların kahroluşumda
onlar gitmiyor da sanki,
onlar gitmiyor da ben kaldığım yerden uzaklaşıyorum
herkes dövüyor beni, her şey tekmeliyor bu kentte
vazoyu kırmadım, kimseyi üzmedim ama niye ben
şaşıyorum

param yok, sağlığım kötü, keyifsizim
artık
'geldimgeçtim sokağı'nda dolaşıp
artık
bir 'benettimsenetme çiçeği' gibi yaşıyorum
façam aşk
yürekleri bende define!
bir taşan bir taşa taşıyorum!


Bir Martıyı Ağlattın Sen

bir martıyı ağlattın iste
bir çocuk garanti intihar eder artık
kutur küfrediyor gece imanıma
bir yaprak kırılıp suya düşüyor
su yaralanıyor su kanıyor şelale!

ah nasıl titredim tensiz
bir piyanist büküldü sanki
kesişen ayrışık doğrular gibi
çarpışıverdim yüzünle. Yüzün
öyle düzgün suna bir el yazısı
yüzün yüzüme aksedince
yüzün ayna alnımda
yüzün uzun hüzünlü bir alınyazısı!

bitmemiş bir ömrün yalanısın
sen: kabuslarımın tabiri
çocukluğumun arta kalanısın!
öldüreceğim kendimi dudaklarınla
dudakların etle, şehvetle seferber
sen! bana inen son kutsal kitap
son fakir yatır
son aciz peygamber!

bir martıyı ağlattın iste
bir çocuk garanti intihar eder artık.
 

#1 - Mart 09 2008, 17:35:18

artık kalbim yok ağladığımda sana
düşündüğümde seni artık kalbim yok
seni anlatırken birilerine, atmıyor kalbim
atmıyor kalbim seni gördüğümde rüyalarımda
istediğin gibi yaptım; artık kalbim yok !
küçük bir velede verdim onu, oyuncak niyetine
fırlattım attım doyursun karnını diye bir sokak
köpeğine
suda sektirdim bir kiremit parçası gibi
ve bekledim batmasını
bekledim batmasını yanan bir gemi
nasıl ağlayarak denize dökülürse

istediğin gibi yaptım; artık kalbim yok!
artık kalbim yok baktığımda eski resimlere
özlediğimde seni
arta kalmış bir kalbim yok!
YOK!
#2 - Şubat 22 2009, 14:31:54

Gitme-Gelme

gitme!:kar yağmasına katlanamam.
gelme!:şehvetimin soyadı yok.
gitme!:bak,o zaman çok içerim.
gelme!:bak,o zaman altın plak alamam.
gitme!:okuduğum her mısra dilimi keser.
gelme!:tanrı büyük bir gürültüyle yeryüzüne düşer.
gitme!:hüzünden istifade ederim.
gelme!:bak,o zaman kendmi ihanete kitlerim.
gitme!:orada sabotaj yok.
gelme!:çıplağım.
gitme!:sisters of mercy dinlerim.
gelme!:yalnızlığın kaç para,bilemem.
gitme!:bu yuvarlak gezegene köşe olurum.
gelme!:şiiri bırakırım.



Küçük İskender
#3 - Şubat 25 2009, 21:53:35

Anneler Oğullarını Affetmez

Annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından
Annemin cenazesinde kılmadığım namaz kadar masum
Annemin mezartaşındaki imla hataları kadar sarhoş
Annemin vasiyetindeki,
'Oğlumu benim yanıma gömmeyin sakın' maddesi kadar sevecendin.

Bazı eski romanlar
'Yıl bin dokuz yüz bilmem kaç' diye başlardı,
ben çocukluğuma, çocukluğumun çocuk romanına,
senin oyuncaklarını kırarak başladım.
Ben her sonbahara hep yaz'ı kırarak başladım.
Yazları kırarak sonbaharlara başlamak...
Bunlar benim sevişirken kaybettiğim savaşlardı!

Firari bir aşka saklanacak kalp bulmak
Anneme talip olan yalnızlığın sorumluluğundaydı.
Belki o kadının ölüm nedeniyle ısınan gözlerinin,
uzak şehirleri hatırlatan soğukluğunda
bir kalp bulmak
bir kalbe çevrilmeyeek bir teklif sunmak
okyanusları birleştiren hayali aradenizlerin sonundaydı!

Ah, nasıl unuturum,
Ah ben nasıl unuturum ki
annem lohusayken karnına bir gül koymuştu!
Gül bu
durur mu hiç yerinde
annemin karnına yepyeni bir rahim oymuştu!
Benim çıktığım rahim, cehennem
gülün oyduğu rahim, cennet!
Bütün bu mağaraların demir zemberek kapılarında
babamın spermlerinin yazdığı metinler
kutsal ihanet metinleri, kutsal cehalet yeminleri,
ölü kardeşlerim
doğmamış kardeşlerim
doğmamış melek kardeşlerim, peygamber kardeşlerim, cin kardeşlerim
hepsi,
ama hepsi, karanlığın serseriliğinde pervasızca donmuştu!
Annemin öldüğü gece kazıdım kafamı!
Kazıdım kafamı kafatasıma kadar! ,
Siyah bir tişört giydim, siyah bir pantolon
siyah çoraplar ve siyah botlar
simsiyah bir palto giydim! Simsiyah bir gece giydim yüzüme!
Sana geldim yas tutar gibi
Sana geldim yağmur altında, bütün atları yaralı bir posta arabası gibi
Annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından
'Beni annemin yanına gömme sakın' dedim sana
'Beni hiç gömme, ben hep burda kalayım'
'Bu evde çürüyeyim seni ıhlamur kokan yatağında'
'bu evde dökülsün etlerim
yaz'ı kırarak sonbahara başlayan bir ağacın döktüğü yapraklar misali'
Annemin elini öper gibi öptüm yine seni dudaklarından
sonra alnıma götürdüm dudaklarını ince ince, kibarca
'Affet beni anne' dedim
'Affet, tüm bunlar bir ölünün hayatta kalma heyecanından! '


Küçük İskender



De Gülüm

de gülüm! De ki: ela bir günde geleceğim
istanbul darmadağın olacak, saçlarım
darmadağın. Hepsi, darmadağın!
üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte,
ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm
hem de çelikten toprağını dele dele hayatın!

de gülüm! De ki: bitmiştir umut, bitmiştir
sevgi, bitmiştir güven!
güven bana gülüm!
sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır
hasretten-hakikaten-ten değiştiren yüzüm!

göreceksin gülüm! Bekle!
hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere
hainlere, ezilmelere alışacak..
göreceksin-sevinçten ağlayacaksın gülüm-ki
işte o vakit bana-doğrudur!-
şair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak!

bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var,
sokaklar var, kediler!
inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize!
ölüm inananlar için sessizce
kara kapli kitaplardan çıkartılacak..
göreceksin gülüm! Bekle! Göreceksin!
artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz
bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak!
#4 - Nisan 09 2009, 21:55:09

Bir Daha Bana Benzeme Angel

Yağmura çok teşekkür ederim
Bu gece yalnızca cesedime yağdı

Bana bir şey olursa diye korktum
Seni birkaç saniye düşünürsem;
Düşünürken üşürsem diye korktum
Oturup siyah portakallar yedim
Oturup korkunç kitaplar okudum
İçimde bir sıkıntı gibi cinayet
İçimde bir sığıntı gibi telaş
İçimde felaket gibi bir merak
Hislerimin uzağına düştüm, şimdi çok üzgünüm
Şimdi çocukluğumun uzağına da düştüm
Daha da düşersem diye korktum
Seni birkaç saniye düşünürsem;
Ay kıvrılırsa diye
Kan kıvranırsa diye
Can sıçrarsa ölürken bir yerlere,
Daha da ölürsem diye korktum
Seni birkaç saniye düşünürsem;
Sessem, sersem bir heceysem eğer
Seni bir kelime edersem diye korktum
Seni kötü bir cümlede kullanırsam
Adını söylerken takılırsam, yalnış telaffuz edersem
Böyle bir günah işlersem
Tanrı affeder diye korktum

Yağmura çok teşekkür ederim
Bu gece yalnızca bu şiire yağdı

Sağol aşkım
Sağol kırık kolum, kesik bileğim, kırık yüzüm,
Kesik geleceğim, kırık sonsuzluğum

Her şeye rağmen
Yağmura bulanmış, güzel bir yazdı...



Küçük İskender
#5 - Nisan 09 2009, 22:07:21

Yağmura çok teşekkür ederim
Bu gece yalnızca cesedime yağdı...




Bana bir şey olursa diye korktum
Seni birkaç saniye düşünürsem;
Düşünürken üşürsem diye korktum.





Seni birkaç saniye düşünürsem;
Sessem, sersem bir heceysem eğer
Seni bir kelime edersem diye korktum
seni kötü bir cümlede kullanırsam
Adını söylerken takılırsam, yalnış telaffuz edersem
Böyle bir günah işlersem
Tanrı affeder diye korktum...


Sağol aşkım
Sağol kırık kolum, kesik bileğim, kırık yüzüm,
Kesik geleceğim, kırık sonsuzluğum

Her şeye rağmen
Yağmura bulanmış, güzel bir yazdı...
#6 - Nisan 09 2009, 22:15:24

Sarışın bir yıldırım edasıyla düştün
şehrin şimaline,
emrindeydim, kusurlarımla yakışıklıydım
dört devasa deveyle taşıttım dört kitabı
zulme boyun eğdim, kibir önünde kapadım gözlerimi
evvel dedim, evveliyatla oyalandım

şimdi mevsim temmuz
temmuza yayılmış dört hafta kadar memnunuz
dördümüz: sen, ben, aşk ve Allah
develer şaha kalkıyor
ay şaha kalkıyor
gök şaha kalkıyor, göğün toynakları sarışın
ben bebektim
ana, babadan önce ilk senin adını fısıldadım
adın dedim, adının maddesiyle oyalandım

taksiratımı affetsin yüzyıllar
yüzölçümümdün, ben seni hacmim sandım

şimdi mevsim temmuz
ayrıldık, herkes şen, bir biz mutsuzuz

şiddet dedim, lâyık dedim, sarışına sarışınca kekemeydim
idam edilecek bir Peygamber'in son isteği olarak anıldım



K.İSKENDER
#7 - Nisan 09 2009, 22:23:06

harika yazıyor.. evet sadece küçük iskendere bu yorumu yapabilirim başka birşey diyemem.. çok anlamlı  gerçekten insanı etkileyen o dizeler.. Benim sonsuza kadar şairim kalacak o. Ayrıca bikaç filmde oyunculukta yapmıştır ama sırf küçük iskenderin sesini duymak onu görmek için defalarda ağır romanı izlemişimdir :D 
           ve iskenderi gerçekten anlamak her yiğidin harcı değildir diyorum (:
#8 - Mayıs 19 2009, 20:05:27
Geç içime kainat, ben korurum seni..

Ante Mortem Şarkısı

bilinçsizce şekilleri birleştiriyorsun
yalnızca kesici bir alet edineceksin belki de..
korkuyorum..
korkularım, geceyarıları uyanıp aya bakıyor
ay, tanrının bıraktığı parmakizi gökyüzünde!

ben, bu aşkta uzaya açılacağım yekpare,
diyorsun. giyinmişsin. kararlısın anlaşılan.
sınırını izinsiz geçen kaç düşman askeri vardı ki sanki
dur! yabancı! parola!
hiçbir vahşi kurt
insana sığınmaz yaralandığında!
parola: suskun kalakalan dudaklarda
vurularak yakalanmış firari bir sevgili..
hani
ecelle aramda gerili sestelleri
içinden süzülür ya
rüzgar gibi bir melankoli
diye yazmıştın, bilmem hatırlar mısın,
tanıştığımız gün çakıltaşlarını kaydırarak
bir ebru ustası edasıyla yalıçapkını denize..
işte tam bu esnada, şimdi, ayrılırken
casus hatıra uçakları beliriyor ardı ardına
radar ekranı yeşil nemli gözlerinde!

sonbahara takılmış bir ağaç
çığlık çığlığa nasıl düşürürse yapraklarını
bir kelebek
nasıl saklarsa ruhunda meleklerin öldürdüğü bir tırtılı
öyle bir trajediyle
öyle bir dönüşümle kabulleniyorum
kendi doğana sırnaşmanı!

mutluluklar diliyorum sana yavrum
yalnızca kesici bir alet edineceksin belki de..
bekliyorum..
bekleyişlerim, geceyarıları uyanıp aya bakıyor
ay, suçlu bir tanrının robot resmi gökyüzünde!
#9 - Haziran 12 2009, 00:14:58

Çin Lokantası

beni sevmene asla izin vermeyeceğim' diye yazmıştın kapımdaki not defterime .kendi kapımı çalmak zorunda kalmıştım içerde olmadığımı bile bile .gövdeni hatırlıyorum ansızın bu kış ormanında işte uzun, büyük, parlak siyah ve vahşi! parçalayacak kadar siyah ve onarabilecek kadar vahşi! sanki aşka hayattan daha fazla özen gösteren, çocuksu ama hep hırpalanmış, hırpalandıkça palazlanmış bir ziyaretçi! gövde'nin tarihi'nde yan yana dururdu yalnızlıklarımız plastik ve acımasız, zehirli ve karmaşık kısaca, birbirlerine sevgiyi öğretmeye çalışırken birbirlerine kan içirdiklerini anlayan iki serseri aşık! ellerini saklamaya çabaladığı o şehir gecesi başın omzumda, gözlerin kapalı, saçların açık giderken citroen: dudaklarını döven neon gazı dudaklarındaki kazı tozu, 'ölelim mi? ' demiştin bak şimdi tam sırası! dağlarda bir çin lokantasıydık senle ben müşterisiz mütemadiyen ağlamaklı için için eğlenceli temiz... çevresinde çizgifilm hayvanlarının oynaştığı bir çin lokantasıydık dağlarda senle ben bir tahta masa, iki iskemleyle sınırlıydı ülkemiz! mesela yeni pişmiş pirinç pilavı dilinin üstünde yürürdü kokarca ve sağ kulağındaki halka küpeden atlardı çığlık çığlığa tenimdeki yüm yabanil bitki örtüsü biz birbirimizin çatalı, bıçağı biz birbirimizin incecik hırsızı, gönül süsü ayrılık, bir yutulmaz lokma gibi kaldı boğazımızda! sevgilim, sevdanın sevdaya ettiğini etmez et, kemiğe sarayın çıkışlarını tutarken uyuşturucu ve kaftan merdivenlere yığılıp ölen son şehzade son fırsat, kaçınılmaz son düet, son soytarının son yemini son sonsuzluğa dokunan küstah kızıl kanaviçe! dağlar, dersini verir acının kuşkusuz aslolan, savruk ruhlara yakışan sahici ölümler bulmakta yoksa kimin kimin tabutunu çakacağı mühim değil! gecenin koynuna ihanet, bir *ro*pu gibi sokulmakta! işıktan ışığa geçen o tenha yolda o karanlık nefes alışta ve o darmadağın boğulmada seni sevmeme asla izin vermediğin o kör noktada o hırçın, o fazla erkek, fazla kadın noktada tanımadığım tanımaya kalkışmadığım izahı zor, kavranması imkansız bir hastalık gibi ilerledim gövdenin gövdemi bulandırdığı şaha kaldırdığı boşluklarda! iz sürmedim ad sormadım dönüp bakmadım ardıma! hatırla sevgilim, mutlaka sen de hatırla o kadar çok kovaladık ki hayat içersinde kendi kendimizi mecali kalmadı hayatların başka hayatları yakalamaya! 'beni sevmene asla izin vermeyeceğim' diye yazmıştın kapımdaki not defterine ben de eklemiştim altına: 'aşkı dövmek lazım kalbe terbiyesizlik ettiğinde! ..'
#10 - Haziran 25 2009, 01:02:01

yeraltı faaliyetleri

demek terkettin beni
aferin. al sana bir madalya.

bir savaş diye başladığın bu aşktan
muzaffer çıktın yalnızlığa.

yine mandalina koklamak
yine sevdalarda
yeni görevler almayı beklemek düştü bana.

ihanet, rütbesini yükseltmez insanın
sırtını daha kolay döner sadece
sevgililerin intiharına.

demek terkettin beni
aferin. al sana seyyah bir manolya.
#11 - Temmuz 05 2009, 18:49:50

KARALTI



bak! gece geliyor! sakın üstüme basma!
bronz boynuzlarımda kedi tiryakileri!

terkedildiğim kentte benim de bir küfür bütçem var!
sonuna kadar yabancıyım suratımdaki çukura!

yatağımdaki boy aynası: bu otelin bütün gölgesi,
dışardaki adamın çocukluk çetelesi!

geri dönmeden önce bir mektup yazıp postalamalı!
zarfın içine kulaklar, gözler ve sözde yeminler de koymalı!

ben buralara sevmek için gelmiştim
vuruldum gönlümün oturumunda ayağımın tozuyla!

sevgili belirsiz!
bir tıkırtı olur suda büyüyen ur

bak! gün gelir, fedakar bir bıçakla kesersin
ortadan ikiye bölünür ruhundaki tuhaf karaltı

kasıklarında, müstesna sahibinin imzası:
simsiyah bir 666!
#12 - Temmuz 13 2009, 02:32:04

Tecrübe İle Sabittir Gidişin!
 

Cihangirin şaibeli ara sokaklarında, dört katlı köhne bir binanın üçüncü katındaki mütevazı dairemizde oturuyorduk biz. Kuytudaki bir hayatın en arka sokağında…


*Kilidine sıkışmış bir anahtarın,
kapıya bakışındaki çocuksu ifade kadar seviyorum seni…



Kilidi sıklıkla tutukluk yapan, onun genellikle tekmeleyerek açtığı bir kapısı vardı dairemizin. Kapımız antre, mutfak, oturma odası ve salon olarak kullanabildiğimiz entegre bir alana açılırdı. Onun dışında küçücük bir banyomuz, köşede kalan yatağımız ve ille de onun eskiciden topladığı kitapları tıka basa doldurduğu raflarımız vardı. Eşyalarımızın hemen hepsi ikinci eldi. Başkalarının zevklerini kendi zevklerimizle harmanlayıp da dekore ettiğimiz eşyalardı her biri de...
Mutfak raflarımızı eşi olmayan bardaklar işgal ederdi. O çok sevdiği fincanlarımızın dışında. Tarihini tam çıkaramıyorum şu an ama gereksiz olduğunu düşündüğü bir sevgililer gününe rastlamıştı o fincanları aldığım vakit.


“ Birini seviyorum dedi bana, ondan vazgeçemem! “

Sıcaklığıyla uyumayı severdim. Onunlayken anlamlandıramadığım tuhaf bir huzur kaplardı içimi. Gece uyandığımda gözlerimi açmadan elimle yatağı yoklardım. Eğer uyanmışsa hassas bir termometre gibi, kalktığı zaman hakkında fikir yürütmek için yattığı yerin ısısını kontrol ederdim. Gözümü açıp odanın kapısına bakardım sonra, gölgesi yansırdı kalem tutan elinin. Ah gölgesi bile yeterdi varlığının.
Peşinden usulca kalkardım bazen, arkasından ensesine sıcak bir öpücük kondururdum tek kelime bile etmeden. Çünkü etsem terslerdi beni “Kadın git başımdan, kelimelerimi kaçırma!“ diyerek. Ben de küsüp, yaramazlık yaptığında azar işiten küçük bir kız çocuğu edasıyla dönerdim yatağımıza. Sabaha karşı kabahatli kediler gibi kuyruğunu kıstırıp yanıma gelirdi. İzlerdi beni, öperdi çok! Çok öptün deyip de serzenişte bulunsam da, bilirdi dayanamazdım ona. Sarılırdım, içimden hiç bitmesin diye ettiğim dualarımla. Gün doğardı üzerimize bir anda, uzaklardan süzülen ezan sesi ve karşı binanın altındaki pastaneden gelen paskalya çöreği kokuları eşliğinde. Gözümün içine bakıp, dudaklarını şekilden şekle sokar şımarık bir velet gibi “Hadi kalk bana çay demle, çörekleri alıp geliyorum.“ derdi. Neydi zorumuz bilemiyorum ama severdik sabahın körüne eşlik etmeyi. Ben çayımı hani o meşhur günde aldığım o fincanda içmeyi severdim. Hani onun eve sarhoş döndüğü evvel bir vakitte elinden düşürerek kulpunu kırdığı… Çayı demleyene kadar o çoktan dönmüş olurdu. Hızlı hızlı çaldığı kapıyı aşkla açardım her defasında. Beklemeye tahammülü olmamasına rağmen anahtar taşımazdı yanında. Kapıyı anahtarla açmayı sevmezdi. Bensiz boş gelen bir eve girmek istemezdi hiç. Nedeni de buydu evde tek anahtarımız oluşunun ve bende durmasının. Sehpanın üzerine örtü sererek masa niyetine kullanır, neşe içinde yapardık kahvaltımızı. Çenem düşerdi benim, o pek konuşmazdı yalnızca gülümserdi. Mutlu olduğu zamanlar çok konuşurmuş bazı insanlar, sahi şimdi düşünüyorum da ben ondan daha mı mutluydum acaba?

“ Birini seviyorum dedi bana, ondan vazgeçemem! “

Gözleri kızarırdı çoğu sabah. Bazen dayanılmaz migren ağrıları çekerdi, ben de ilaçlarını içirip yatırırdım onu. Uyuyana kadar beklerdim başında, canından can var eden bir anne şefkatiyle. Uyuyunca yanından sessizce kalkıp salona geçerdim. Annemin şalını örtü olarak kullandığım koltuğa otururdum, istisnasız. Televizyonu açmak isterdim ama ne mümkün, yazık ki huyundan bir o anlardı aksi ihtiyarlara benzeyen televizyonumuzun. O sıra annemin televizyon üstü danteline kayardı gözüm. Annemi anımsardım. O da babamı, az önce huzurlu bir uykuya uğurladığım adamı sevdiğim kadar sevmiş olabilir miydi? Ve babamın onu terk etmesiyle evimizi saran naftalin kokusu, o el üstünde tuttuğu hatıralarının eskimemesi için miydi? Ah annem, yalnız yaşlanıyor benim annem. Annenin kaderi kızına derler, acaba kaderin yansır mı bana? soruları beynimin etini yerdi.

Tam bunlara kafa yorarken ağlama krizim tutardı birden. Ne ağlak bir kadındım o dönem, hoş şimdi de çok farklı sayılmam. O gün ağlayarak kalkmıştım yerimden. Banyomuzun boy aynasında hıçkırıklara boğulan yansımamı izlemiştim bir süre. Ağladığımı anlamasın diye yüzümü yıkayıp çıkmıştım, ne çocukça!
Ardından tekrar oturduğum yere dönüp, radyoyu açmıştım. Farid Farjad’ ın Hiç’ i çalıyordu nasıl unuturum. İçime işliyordu kemanın içli sesi, keza hâlâ da aynı etkidedir benim için. Derin çok derin diye düşünürken, o sessizce gelip karşımdaki koltuğa oturmuştu. Tedirgin etmiş, içimi üşütmüştü bakışları. Belli ki bir şey vardı ama neydi diye sorgulamak ne büyük bir ahmaklıktı. Neticede dakikalar sonra öğrenecektim nedenini. Oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi ve ellerimi avuçlayıp sıkıca tuttu. Bu hareketlerinden belliydi aslında durumun vahim bir hâl alacağı. Allah’ım ne kadar saftım, sonraları elbette yapılacaktı bu gidişin içsel muhakemesi. “Biz herkese farklı birbirimize aynı olduk hep. Daima dürüst davrandık ilişkimize. Bunu bozmadan devam ettirmek istiyorum.” diyerek başladı cümlelerine, o umarsızca sevdiğim adam. ( Allah’ım ne korkunç bir andı! ) Gözlerime bakıp “ Birini seviyorum dedi bana, ondan vazgeçemem! “ Susuyordum, sessizliğimin bizi biz’likten çıkarmayı engellemeyeceğini bildiğim hâlde susuyordum. (O an türlü intihar senaryoları geçiyordu gözlerimin önünden. İçimdeki çocuk elma şekerini düşürmüşçesine ağlarken, kadınlığım ise çaresizdi. Kederli anlarımız, mutlu anlarımıza sıkı sıkıya sarılmış hiçbir tezatlığı boş geçirmemek maksadındaydı sanki. Yaşadığımız her ne varsa hepsini o kadınla yaşayacaktı artık, anılarımızı yıpratacak, hayallerimizin üstüne yeni hayaller kuracaktı. Her şeyimdi o benim, peki ya gidince nasıl olacaktı? “Gitme, beni bırakma desem bir işe yarar mıydı? Bir anlamı olur muydu onun için beklentilerimin?” ve benzeri saçma sorular geçiyordu acizleşen aklımdan. Nihayetinde kararını gitmekten yana kullanmış adama susmaktan başka, hiçbir şey gelmemişti elimden! )

Alnıma bir öpücük kondurup bıraktı ellerimi. “Düzeninin bozulmasından nefret edersin biliyorum, evdeki her şeyi olduğu gibi bırakacağım korkma.” dedi. O bir evi terk ettiğini sanıyordu oysa koca bir hayatı ardında bıraktığını bilmiyordu. Son kez açtı o tekmelerinden bolca nasiplenen kapımızı. İçimden dönüp ardına bakmaması için yalvarmama rağmen fütursuzca bana bakarak üzerime basa basa gidiyordu. Kapı kapanır kapanmaz hızla kirli sepetine yönelerek, kirli gömleklerini koklamıştım. Adam! Sen yokken bile sen gibi kokardı her şeyin. Aynadaki aksimde sevdiği renge boyattığım iki yana ayrılmış saç örgülerimi düzeltmeye çalışmış, vazgeçmiştim. Onun elinin değdiği her şeyi oluruna bırakarak…


*Hiç sormadım, neydi başka elbiseler içinde bulduğun aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz. Güveye benzer bir şey oldu suskunluğun! Anladım ki;
Aşk naftalinlenmiyormuş meğer, eğer kanıtlanmıyorsa suçun!


* Küçük İskender – The God Jr

 

#13 - Temmuz 23 2009, 16:36:40

yağmura çok teşekkür ederim
bu gece yalnızca cesedime yağdı

bana bir şey olursa diye korktum
seni birkaç saniye düşünürsem;
düşünürken üşürsem diye korktum
oturup siyah portakallar yedim
oturup korkunç kitaplar okudum
içimde bir sıkıntı gibi cinayet
içimde bir sığıntı gibi telaş
içimde felaket gibi bir merak
hislerimin uzağına düştüm, şimdi çok üzgünüm
şimdi çocukluğumun uzağına da düştüm
daha da düşersem diye korktum
seni birkaç saniye düşünürsem;
ay kıvrılırsa diye
kan kıvranırsa diye
can sıçrarsa ölürken bir yerlere,
daha da ölürsem diye korktum
seni birkaç saniye düşünürsem;
sessem, sersem bir heceysem eğer
seni bir kelime edersem diye korktum
seni kötü bir cümlede kullanırsam
adını söylerken takılırsam, yalnış telaffuz edersem
böyle bir günah işlersem
tanrı affeder diye korktum

yağmura çok teşekkür ederim
bu gece yalnızca bu şiire yağdı

sağol aşkım
sağol kırık kolum, kesik bileğim, kırık yüzüm,
kesik geleceğim, kırık sonsuzluğum

her şeye rağmen
yağmura bulanmış, güzel bir yazdı


küçük İskender
#14 - Temmuz 29 2009, 13:35:14

dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. bekledim. beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. evet, bilmiyordum. bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. sevişirken sözlük kullanıyordum hala. ama, seni seviyordum. ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. sana yaklaşamıyordum. yasaklanmıştın adeta. çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. küçük bir ateş. küçücük bir ateştin sen. sönmekten ürken bir ateş. bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. aşkın mecali kalmamıştı. sessizce sokuldum yanına. acıyla irkildin. gülümsedim. gülümsememe anlam veremedin elbette. kimdi bu? ne istiyordu? tanımadığın biri. hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. fuzuli bir beden, karşındaki. usulca uzandım,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. uzayın adını ben koymadım. uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. rahatlatır beni o. bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. romantizme uyum sağlamak için de değil. öyle. işin gerçeği budur. yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. lekesiz bir yalnızlık. lekelenmeye müsait bir yalnızlık. tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. pişmansın. pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. ‘neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. olmuyor tabii. olmuyor. sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. beni anlayacağın günler gelecek. beni de göreceksin. benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. korkma lütfen,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. çay pişiririz. çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. sonra da sen anlatırsın: sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin... hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. ben sıkılmam. ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. bir insan, bir insanı sıkamaz. bir insan canı isterse sıkılır. hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. endişelenmen gereksiz,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. başkalaşmaya çalışıyorum. gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. değişmek, hiç de zor değil. yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. evet, tıpkı bu. sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. birlikte dansedebilmek gibi. sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. ve ciddi. ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. masallarla geliyorum. efsanelerle geliyorum. herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. artniyetsizim. inan,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. aklıma yayıldın. ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: ortadaydım işte! bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. hayır! melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. kusura bakma, kafam biraz dağınık,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. kızmamalısın. darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! gerçekten kırıyorsun beni,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. insanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. yapacak çok işimiz var. dövüşecek çok düşmanımız var. kucaklayacak çok arkadaşımız var. bizim sebebimiz bu. bizim fazlalığımız bu. belki de iksirimiz. kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. yalan söylemiyorum

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. çikolata bile kurtlanabilir. dondurma erir. çiçek solar. galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! birer hatıraya dönüşseler bile! kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.

şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . yüzüme öyle bakma nefretle,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. kimbilir, doğrudur belki de! . adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin esrarı büyüleyici! romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. özveri denebilir buna. evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. insan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . sakın ha üstüne alınma,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

ben seni kırmak için yaratılmadım. uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? seni kaybettim. bunu biliyorum. seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. ortadaydı. bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. hala da saygıyla ağlıyorum. büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. inadıma öfkeleniyorsun. seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. bu da aşk işte! bu da entrika! bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! dur, dur, bağırma,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

bunlar da geçecek şüphesiz. seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. yaralandım. bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. bir gerçek aramıyorum felakete. bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. eğer hissediyorsan,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. o rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. dokunamadım sana. parmakuçlarım neşterdi çünkü. kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
#15 - Temmuz 29 2009, 16:45:06

düş #

sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: örneğin beni dövmene müsaade edeceğim. bir gözümü de çıkartabilirsin. yalnız, kemik kırma konusunda kararsızım. kemiklerim bana lazım

sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: örneğin evi yakabilirsin. yangın, mahalleye yayılmadan kaçmayı başarabilirsek, sana o istediğin uyduyu alacağım.

sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: örneğin içip içip dağıtabilirsin. ama kustuğun küvette kusmuğunla yıkanmam için ısrar etmeyeceksin.

sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: örneğin içkine buz yerine eskimo da atabilirsin.

sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: dilediğin kadar bağırarak şarkı da söylebilirsin. bütün apartmanı silah zoruyla koroya almamak şartıyla.

sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: canının çektiği yemeği de pişirebilirsin bana. yalvarırım, baharat olarak kepeklerini kullanma!

sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: çılgınlar gibi sevişebiliriz de. ancak seyretmeleri için aileni çağırmaman koşuluyla. ( bilet kesmen de cabası! )

sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: gribal enfeksiyonumuz esnasında aynı kâğıt mendili, aynı ilaçları ve aynı doktor tacizini kullanacağız.

sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: ev sahibine kira karşılığında sümük koleksiyonunu, bakkaldaki veresiye karşılığında dolmuş elektrik süpürgesi torbalarını, telefon borcu karşılığında kafaderini, diğer faturalar karşılığında ise istikbalini elden çıkartabilirsin! benim kirli iç çamaşırı portföyüme dokunma sakın!

sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: idrar ve kan tahlilleri için, öpüştüğümüz ağızlarımızı kullanacağız. evimize misafirliğe gelen en yakın arkadaşımı doğrayıp leğen yapmana da kızmayacağım. ama eski sevgilimi çamaşır makinesinde yıkama fikrine şiddetle karşıyım.

sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: beni hecelerime ayıracaksın.

sana söz veriyorum, bu gece herşey çok farklı olacak: maça iyi hazırlandım.

sana söz veriyorum, bu gece herşey çok farklı olacak: aşırı pozitifim; bütün her yer a-rh(+), dekoratif bir renkle şenlenecek. bıçakları, makasları, törpüleri ve salata kepçelerini bileylettim.

bugün seninle yıldönümümüz sevgilim! söktüğüm bir ayak tırnağımı armağan edeceğim sana ve senden alt dudağını kesip, bana armağan etmeni bekleyeceğim. mutlu yıllar sevgilim!. az önce kötü vurmuş olabilirim, evet!. ona kadar sayıyorum şimdi ve kalkmazsan eğer kendime yeni bir sevgili bulmak için gardiyana sesleneceğim:

-"heey! görüşme bitti!. bir geceliğine sevgilim benim yerime delirebilir mi?!"
#16 - Temmuz 30 2009, 19:51:16

HİKAYE

anladık, uzakta bir parıltı var ve lirler de kırık
hüzün ve ölüm eşittir hırs oluyor orada
metrelerce geceye sarkıtılıyoruz
eski birer ölü gibi
şakaklarda mor damarlar
yetmiyor zaman dağınık düşleri
köreltilmiş gözleri sahiplenmeye
ve devam ediyor hayat
en lazım yerinden hızla incelmeye



WORK'ES'TRA'VMA

benimle biraz ilgilenir miydiniz
dedi tarihin aortu, çekip çıkardım
bütün damarları sevgilimin etinden
biraz kezzap biraz ömrüm
yakarak unuttum yüzümü
aşk ve frijit fitolojisinde

- Ah temayüllerim!

ah nasıl da sıcacık kaldı
ortasında ölümle seviştiğimiz yatak
bir din duydum içime hatırladım
kocasını aldattığı için kovulmamış mıydı
sanki-o'rdan (ilk musiki: organon)
aslen dişi olan şeytan denen mor kaltak!
ben de tanrıyım işte (ünlemle, yenmiş tırnaklarımı)
karartmalar, karafatmalar tanrısı
göğsümde tanrılığın verdiği şirret
bir şirret yürek bir de laf-ü güzaf ağrısı!

- Ah mutfaklarım!

arkasından, monologia: homo-logos:

yıl 1987.87 türlü hüznün serpiştirdiği füsun.
Çok zenci bakışlar ve bilmem kaçıncı kaçışlar
acılar acılanmalar fuarı
Boynumda huyumdan bir ilmik
(ilik açın ağlayışlarınızla gecenin urbanına)
maceracı çöküşler - çüküşler (Bak: kavafis ansiklopedisi)
vay ve külrengi panik fotoromanlar
- ateşe tut, ateş et deccal britomartis'e -
bir şişe bir endişe rakı malum
bisikletle geçip giden çıplak on beş iskeleti oğlan
bir erkeğin çok yalınayakları ayak çırpar
irice burun delikleri bir deli kadının
masanın üstündeki insan tüyü - Yok! Kıl değil! -
solda ağzı akvaryum yaşlı adam yortusu
partisinde okyanus taşıyan kedi -ki adı Jack London
adını gri cenazem koydu. Çat! kırıldık kibarlıktan
sezgi - dürtü! kaygı - tutku! gün: böcek gibi...
bedenimle ezdim nergisleri (sevdaya açı'm: tam nergis radyan)
ve aynı yapıtlardan kala kath auta
avcumda cumaya çevirmen bir sütliman daniel defoe
anlamsız mıydı! Yahu sorun muydu
HEY! ŞİŞMAN BİR ŞARKI YAŞANMALI ARTIK!
yere düşük yapmış sadakatler, sakat sedalar, saatler
bu götkubbenin altında bir mecmua basılmalı
hitchcock ile nietzsche birlikte olan
iki eşcinseldi diye yazılmalı hüzmeye ve korkuya!
açlık! midede sonbahar - yağmurun kristalleşmiş alkol!

(İstifrağ, Op.: 13101987)

- Benimle biraz ilgilenir miydiniz
Domino taşlarından inşa edilmiş manastırda
ihanet krokileri çizer kendi'm, cinsiyetsiz küfürler eder,
bir şey: kuşbakışı işlenmemiş çocukluk babında
- gaz lambalarında yangın yak anne yine karanlık -
fanatik iç çamaşırları kirlettim, dudaklarımın tadı yok
fişledi beni şiir, işletti
milli takımı tutan ona tutunan sivil sarmaşıklar
afişledi beni fiil filmler ve
cahide sonku'lar, ayhan ışık'lar!
istiare telefon numaraları (Türkçesi: PTTTTTTT..)
sonra isterik sokak araları isterim: hokkabaz
ve dişlerimi kamaştıran yedi canerik heyecan
kanım paslanıyor, kanım! Kanım: şükre paspas
kanım paslanıyor ilahi ilelebetlerde!

(falan festekiz, Op.: 14101987)

Lütfen çarp bana eminönü - cehennem hattı otobüsü
- lailah
afacan cinler, la majör sömürü, ürküntü ve şevkat!
pink floyd - dire straits - cisimsiz miydiniz ayyuk
dumana rahim döşeyen k'ahrım, atlarım ve zortay
zehircibaşım! kılcalım benim sanduka aya'lım
mefailü faili meçhul İstanbul bencileyin oyalım
gir koynum / müsait, gir koynum / sana ait
gir koynum / sabit bir tabut gibi istikrarlı
gir koynum / tali haki! Tali muteber
izninizle ben kalkayım kafi ekber
bir halka takayım kulağıma
gayrıizafi!

(pi-yasa, Op.: 22/7)

ve mah'keme kararı: tutı müzeyyen-i guyem
ne desem Adolf
ve divan şairi Raki: lütfe panflüt elzemse emanet
onca fantaziye şadolsun hıyanet
ve pamuk prenses: uç uç uçuş böceği
annem sana F-16 alacak
bombalayacaksın pompei'yi
truva atı ırzına sulanacak paris'in
paris'in aleti de maşallah eyfel
ve göya kaçıracak goya mona'yı
bir ışık sürükleyecek o sıra tuna'yı
sonra mesela
fingir fingir nazırı darb-i mesel efendi
lethe'ye, ananeye - anneannelere mümessil
diyecek ki: papirüse tuğra olsun orpheus uzvum
diyecek ki: tutuk kurbağa haydi, hep beraber
"om mani padme hum!"
"om mani padme hum!"
bugün'e gelirsek
çerçeveletip astım astımlı tınımı suya
velayetimi versem mi sana: sarı sardunya
alıp götürebilecek misin külümü oralara
oralara! ta oralara!

oralar az minur nurettin az frank sinatra
az cenk, telesine travma!
#17 - Ağustos 08 2009, 00:59:05

Düşük

Yasak kartların çevrildiği
beyaz dillerin çemberinde
alkışlanan kara haber

Bir filmin sonunu önceden bilmek
gibi bir boşluğu gerisin geri
dönmek

başımı dayayacağım omuzlara mayın döşemişler



Ağır Bir Parfüm Reveransı

Senden Sonraydı..

hayvansız kalmış bir orman
gibi ağlamaklıydı kainat;
Senden Sonraydı..

hangi dağda ateş yansa
o yana ağlardı atlar,
ve bir kartal
bir kartala dayıyorsa başını
aşk
çağrıldığı her randevuya
geç kalmış demekti!

Senden Sonraydı..
gökyüzüne teslim oluyordu ayışığı
ah onun zarif parmaklarına dolanmış kuğular,
ve kalbi delik bir melek sabahlıyordu
yeryüzünde,
ümit: kurugül çocuk! ümit: aksigül çocuk!
hayat! beni ılık ılık esir al!
diye bağırıyordum çakal karasında
hançer nefesinde!

çünkü
bir insan ne sır verebilirdi ki gölgesine
aşağı gölde kıyıya vuran genç nilüfer
ağzında bir başka genç nilüferle
ölmekteyse, ve akşamüstü
bir annenin çocuğunun üstünü örtüşü gibi
örtüyorsa sancıyı ve ölümü,
bir insan ne sır verebilirdi ki gölgesine!
çünkü
uyuyacak kurt soyunur
üstünden dağları çıkartırdı!
dağlar, kokarcalarına alevcesine sokulurdu
dağlar, sularına alev içercesine dokunurdu
dağlar, dağlarına dürüsttü
dağların namluya sürülü
kurşunu yoktu!
dağların mor avı çoktu dağların zor avcısı çoktu
dağlar, dağlara bir kez daldı mı
kendi doruklarından mahşeri vurgunlar yerdi
dağların grevi borandı, çıyandı, yabanıl ottu

dağlara sinsi bulutlarla inen eşkıya baruta
kuytu, postal niyetine haysiyet giydirirdi!

hele mermi bir kez müstehzi bir ifadeyle
savurduysa tunç buhardan yelelerini,
atların toynaklarına kan gibi menzil
bakışlarına menzil gibi kan otururdu!

atlara dağ kaldırmışlığı karanlığın
o şen nallarda rakseden yosma şavkın gerdanı
altına batırılmış isyanın şakırtısıyla tutuşurdu!
tutuş benim yağız yılanımı puşi gibi sarıp da
tutuş benim delioğlan fırtınamı
ağzında ağıt gibi yakıp da
dumanıyla
isiyle,
dermanıyla
iniyle,
inlenen ismine nakış gibi işlenen kahpe fermanıyla
kapına dayanan tanrı misafiri sevdam, aşkımla
belalanan dağım! belalı dağlım!
dağlara adak adamış bir toprağın yangınıyım ben de!

bakma! dağını emziremedim
siyah sütümde zehir şıngırdar!
kızma! dağına bir taş da ben koyamadım
kumumda tuz var!

ama senin kulağına eğilip
DAĞ diye fısıldayan bu dudak
bir gün ya elinden ya ayağından
ya eteğimden ya da alnından
öfkelenme, öpmeyecek,
sadece şehit düşmüş bir hayalet nehir gibi fışkırıp
başka
bambaşka dağlara at sırtında dörtnala kan olup akacak!





Çalıntı Bir Aşktan Alıntı

hacivat adamlar zülfikar kemiğiyle lades tutuşurdu
denize kusarlardı; yosun tutuşur, karides tutuşurdu
elele tutuşurduk, kimse susmazdı, susmak olmazdı
istanbul’da bir asit şişesi kırılırdı
bir çocuk kapıyı açıp laciverde girerdi
dudaklarından öperdim, başım derde girerdi
ve bir ayna şarkı söylemeye başlardı olduğu yerde
örneğin sarıyer’de: Bir börekçi aniden küçümsenirdi
çay bardaklarıyla asya’nın en eski haritası çizilirdi
seni düşlerdik tüm belleğimizle
acı çizilirdi, et çizilirdi, kafatası çizilirdi!

bir vapura binerdik, yüzümüz üstümüz limon ağacı
her iskele biraz daha uzak, her aşk biraz daha latince
iki parmak daktilo yazar gibi kopuk kopuk
iki sözcükle gözlerine yazardım kendimi
acemice!

ve bayram harçlıklarımı, açlıklarımı düşürmüş olurdum böylece!

sen ise
gençliğini, hep çocukluğunu düşürmüşsün
diyelim gece, diyelim alelacele yalnızsın
diyelim ki oturup beni düşünmüşsün
ağlamışsın gride biraz siyah, biraz beyaz arar gibi
yeşilde mavi yok oysa, sarı hiç yok!
beni düşünmüşsün saçlarını akordeonlarla tarar gibi
küçücük bir kız gibi
küçücük bir delikanlı gibi
küçük bir yaradaki büyük bir kabuk gibi
büyük bir yaradaki küçük bir kabuk gibi
kanar gibi, kanatır gibi, birlikte kanar gibi beni düşünmüşsün!

ecel olur gelirim sana artık adressiz bir zarf gibi
zarfı yalayıp kapatırken dudaklarımı kağıtla keser gibi
çünkü ben orda celladım, biraz katil
seri haldeyim sana, paralel haldeyim
bütün suçlar üstüme yıkıldı, hataların altında kaldım
hayatım hayatına düşüp patlamayan
hayali bir bomba gibi!
#18 - Ağustos 08 2009, 01:00:25

Ahlaksızlık

Artık zamanın da üstünde şık bir şehirde
mazgallara kapatılmış, büyüyemeyen çocuklar için
kafatasları çelikten adamların şarkılarını
ya da rahibe pelerini altına gizlenmiş,
gözleri irin torbalarıyla kanlı şeytanları
bir ruhun turuncu mihrabına getirip
ordan aşağı atmalı..
sisle örtülü bir tanrı yüzünde ortalık
henüz
güpegündüz bir şalla sarıldıysa dörtnala
karanlık bir an
çirkin bir vincin organik çengelinde
çağdışı bir cadı gibi kusarken kanlı
asılı kaldıysa
delikanlılarla yatıp kalkan ivedi bir caddenin
dedeleri, dişsiz oratoryolar gibi embriyo ise
rahmine *** böyle anaların diye
küfrederek dua adına açılıyorsa engerek yuvası avuçları
peygamber develerinin
artık zamanın da üstünde şahsiyetsiz bir şık şehirde
mazgallara kapatılmış, büyüyemeyen çocuklar için
kutsal kabahatleri ve mecazi kerhaneleri
bir ruhun turuncu mihrabına getirip
ordan aşağı atmalı..
ve bu sülalenin bütün arsız, ağızsız ağıtlı kapılarını
o sisli yüzlerin yüzüne kapatmalı..



An Düşmesi

Büyük yavanlığın zaman
kazandığı susuz gezegenlerin
arazisi! tarifsiz lanetlenişlerin
kuvvetli masumiyetiyle alay
eden merhale! talan
edilmiş yalnızlıkların tersyüz
çevrilerek bekletilmesiyle anlamlanmış
sahte mukaddes, sahte susayış, sahte
sabrediş izi!
toprak ve tüllerin kralı! zehrin bilgisi!
sen rüzgara uzat kalbinin mimarını ve
çöz suyu deryadan, kat mermere,

acıt yeryüzünü!





Bıraktın Beni


şeytanın beline sardığı kuşakla bağlayıp gözlerimi
bu korkunç tuzlu yutkunmanın orta yerine bıraktılar beni
bıraktın beni
o tahta balerinin yırtık bacaklarında benim tebliğimden
bir yansıma bir sıçrayış
gece üçte uyanıp başladım alkışlamaya,bıraktın beni;

yazı sorguya aldılar
işkencede kısa kalbim
dolaşıyorum yeni yanmış lisenin koridorlarında
da sözlüye kaldırılıyor ilk sevgilim intihar
ben hiç ders çalışmadım senden başka, bıraktın beni;



kibar bir ******yum ben, bunu da yazdım kumsala,
tırnaklarına gözyaşı ojeleri süren

artmayacağım, eksilmekti sevişmelerimiz
bunun için her gün bir çocuk öldürüyorum
parmaklarım bir ferman gibi açılıyor gırtlağında
bir güle saati sormak değil mi çekip gitmenin öncesi
eğilip bir kediyi okşamak olmasın
geri gelmek istemenin en büyük delili;
bıraktın beni.
yanıtım: anlayacaktık zaten sıkıldığımızı ve bunun
böyle bungun, kırışık sürmeyeceğini
kahverengiye çevirdi yaşadığım sevdalar beni
türkçeler yetmedi karardıkça parlayan şarkıma
girdiğim bahçede yitti sidikli ömrüm
sanki
bir tren raydan çıktı vücudumda
bıraktın beni.

yıkandım ateşin suyunda
gümüşlendim kurşunlandım
neşter perisiyim şimdilerdeyse
yüksek sesle güldüm buna
bunu da- bunu da yazdım kumsala
kendi çevremi
üçyüz altmış beş günde döndüm sana döndüm dön bana

kurtarılmaz ayrılıklar mı yaşıyoruz çarparak söğütlere
uğrunda ölünecekleri mi gömüyoruz güneşin battığı yere!
aşk, çekim eki almıyor,başka uyaklarla kalıyor ayakta bıraktın beni
aşk, artık korkak bir zamir gibi
sabah akşam sağına soluna jilet atmakta
bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta
yalnızlık okuma-yazma bilmiyor
siz sürdürün kentinizi
komik sarhoşluklarınızı- sahte öpüşmelerinizi
girin kalabalığa pazaryerlerine otobüslere bıraktın beni;

kaybolun yüzünüzde
siz sürdürün kentinizi
yangınınızı ben alıyorum, depremlerinizi
sel baskınlarınızı, salgınlarınızı
afetleri götürüyorum muazzam aşklarınızdan

şeytanın beline sardığı kuşakla bağlayıp gözlerimi
bu korkunç tuzlu yutkunmanın orta yerine bıraktınız beni!
içime beton bir martı döktünüz
içime batırdınız ceylan kemiğini!

sevgi kubilay'ıydım ben
keserek bileklerimi nankör bir testereyle
kopuk ellerimi dolaştırdınız bir sopa ucunda tüm yeryüzünde
şiir yazdırmadınız bana şiirime döndüm sana döndüm
dön bana

siz sürdürün kentinizi
ben sizin payınıza nasıl olsa
yaşıyorum trajedilerinizi
muazzam aşklarınızdaki!

#19 - Ağustos 08 2009, 01:01:53

Su Su Lütfen Biraz Su

Saklı kan satar sana
acemi kalçalarıyla plastik *****lar,
darmadağın bir vücut taşır kutsal suçun da
ve takılır kalır ilk ve son mutluluğun
uzun çubuklar arasında bıçaklanan yataklarda.

dön bak çıkageldiğin ömre,
eski sevgililerin elyazılarıdır tenindeki kırışıklıklar,
açılır, geçmişin dalgalarına boyun eğip boğulan aklın
ölüm, hayata orada ant içirtir
ve kapanır sahte, parlak ışıklar!

belki de
tam uzanıp öpecekken gerçeğin yaralı, bedbaht yüzünü
süslerin gerisinde ansızın beliren karanlık delikleriyle
reddedilmesi imkânsız, bir teklif olur artık intihar!

#20 - Ağustos 08 2009, 01:02:45

ben de bir taklidiyim hüznün

ben de bir taklidiyim hüznün,
isyanım,sakladığım sabrı tutamamaya.
her insan sevdiğine eceldir gün be gün,
her insan ağzında bir giyotun taşır
sevgilisinin dili için.Ancak,
hakikat anlaşıldığında
kimse hayatta kalamayacak.


Farzedelim ki hepimiz delirdik
eşyalarda delirdi, tabiat da,
din de delirdi, sinai atılımlar da.
Böyle bir delirmenin tam ortasında
su bitti, ekmek bitti, hatta kalmadı takat
beynim nerde, gözlerimi gören oldu mu
ellerim çalınmış, gövdem tozlanıyor rafta
benden ne köy olur ne de kasaba
ben artk bir şehrim
böyle bir delirmenin tam ortasında !

göçen sırlarla yaşlandı aklım
şeytan huzura gelsin, etek öpsün
af dilesin!

seni sevmiştim hayat
faretmedin anlamadın
şimdi ölüyorum

bilesin!
#21 - Ağustos 08 2009, 01:03:05

çatlamış bir alın kemiği
gibi duruyor limanda gri gemi,
yağmur, hüviyetini kaybetmiş potansiyel suçlu
rüzgarın kimsesi yok tabiattan başka
zanlıyım, kendimce haklıyım, bu kış ellerime
eksi sonsuz uçlu
upuzun kapalı müzelerin
hep bir çığlıkla hareketlenecek heykellerinin
mermer bronz karışımı
soğuk beyaz karışımı
aldatıcı, göz bebeksiz bakışları bulaştı, evet, harika,
sis çoktan ulaştı denizin sinirlerini bozan
geç dalgasının korku tabirlerine,
baudelaire aldım yanıma okurum diye
felsefe ağaç olsaydı hangi meyveyi verirdi ve
onu anlarım belki, onunla avunurum, hevesiyle;
şimdilik
gecenin esrara
sevgilinin ihanete aç teşekkül mertebesinde
belki gemide, belki sessizliğin güvertesinde
bir takım adamlar gülüşüyor
bir takım adamlar yalan yanlış örgütleniyor
halka ait bir manayı hayasızca aralarında bölüşüyor
hayır, yere düşmüş yalnız bir biletin önünde;
aslında tedirgin ve sıkılganlar
aslında cahil ve saldırganlar
herkes kadar bir gemiye binip gitmekle
şiddetin kendisiyle uzlaşmakla
uzaklaşmakla
uzaklaşmanın hayat paydasıyla çatışmaktalar
evet,
çocukken aynı sınavda çözemedikleri tek soruyla
o tek sorunun cevabıyla boğuşmaktalar: onca
ağırlığına rağmen neden batmaz bir gemi
her gemi batmak için son bir yolcu mu bekler
son yolcunun darmadağın beyni, kalbi mi
indirecektir şalteri; gemi
öyle mi çekilecektir içeri, hayır, örneğin, gerisin geri,
toprağın da olsa kaldırma kuvveti
öyle kolay gömülemezdi hiçbir ölü, hiçbir hüzün neferi;
toprak
iterdi, tutardı, çırpınırdı
istemezdi gövdesine bir şeyin ansızın girmesini;
gemi
çatlamış bir alın kemiği
gibi duruyor limanda gri;
toprak da duruyor
zaman da, adamlar da. önemli bir aşk şahaseri
edasıyla çözülüyorum iskeletimden
etlerimle uçuşuyoruz yapışmak üzere
bir başka iskeletten ufka açılan
yeni
varoluştan oluşmuş hallerden hallere seviyeli;
belki de çok oldu gemi limandan ayrılalı ve gideli;
başlamış bir yolculuğun arkasından karada yazılan seyir defteri
tarih mi demeli buna, günce mi daha doğru, bellek mi,
hoş, ben ellerimi hep yıpranmış çımalara benzetirim
parmaklarım salkım salkım çımadan sarkar sarkar sarkar
kaç gemiyi bağlamak için limana fırlatılmış ellerim
çımacılar mı hain, eldivenler mi kaygan, deneyler mi uğultulu,
ufukta kaybolmaya yüz tutmuş bu büyük yüzen sedyeye
kimi zaman mabet de demeli, nazar da demeli, büyü de demeli
çatlamış bir alın kemiği
gibi kafatasında beyne doğru ilerliyor gemi;
ya çok bildik aynı bir sima var dümende, kazan dairesinde, radarda
ya da
kıyıdayız, hayaller kurarken ölüme dair, erdeme dair; anlıyoruz:
terk edildik,
diğerlerini kurtarırken telaşla o,
tufanda biz geride bırakılanlar, anlıyoruz,
meğer nuh, asla sevmemiş hiçbirimizi.


k.İskender


Gemi

küçük İskender'den
#22 - Ağustos 08 2009, 01:03:46

Sana İyi Geceler

ben jiletin öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler
pusuların üstünden gece vardiyaları ve rıhtım görülüyor
üstündeki kan kokusu bütün cesetleri buraya çekecek
öyle şehvetli ki dudaklarını saran atmosfer
diplerine kömür çökmüş tırnaklarıyla küçük serseriler
senin ellerinden kabusun matarasını kapacak ve
içindeki sessizliği içecekler

ben hüznün öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler
son tartışmamız olsun bu yoksa beni öldürecekler
usulca akan bir gözyaşı gibi sevişelim de biraz, eğer istersen,
çok uzun yolları aydınlatan benzin istasyonları gibi
uykusuzluğumuzu gölgelesin alkolün dövdüğü saatler
bak, yatakta ikimiz de ağlıyoruz; meselemiz malum, aşk
üst kattaki komşu yine çocuklara su veriyordur
haplar da kayboldu, esrar da, bileklerimizdeki kesikler de
havaya bir kuş at, ben onu yerdeki gözlerimle vuracağım
dudakların ne ki, olsa olsa şurdan üç beş adım
ben mezarın öteki yanına yatacağım sana iyi geceler
aramıza bir hançer bırakacağım, belki küflü bir hançer
onun küfüyle paslanırken gizli saklı yalnızlığımız
rüyamıza giren periler
içimizdeki mutsuzluğu içecekler

ben intiharın öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler.
#23 - Ağustos 08 2009, 01:04:08

Gelecek Yıl Bahar Yokmuş

Yüzünü bir kedi tırmalayacak ona deli deme sakın
Sonra trenin önüne bir oğlan atlayacak
Zayıf, uzun bacaklı, çetrefil, kendine kahraman
Raylarda kırmızı şarap şişeleri patlamışçasına
Bu gece yağmur yağacak ona dur deme sakın
Su yaramazdır, toprağın yorgunluğundan ne anlayacak
İçini sürüklediğin bu korkunç mermi yuvasında
En büyük dansa kalkmaya hazır ağır dallarınla
Ninnilerle değil, vedalarla uyut kendini
Dışarıdaki cemre sana düşmez uyma hayata
Bu gece herkesin hafızası silinecek itinayla
Buna kader deme sakın
Zaten üç beş kişiyiz gürültümüz tuhaflığımızdan
Sevişsek içkiler bitiyor sandık
Ağlaşsak hüzünler harfiyen sıradan
Hangimiz hainiz hangimiz hırpalandık
Hangimiz kuvvetli yalnızlıklarıyla böyle olağan
Sonra trenin önüne bir oğlan atlayacak
Zayıf, uzun bacaklı, çetrefil, kendine kahraman
Bu gece kökler yeryüzüne yürüyecek neden deme sakın
Acı arsızdır, bedenin direncinden ne anlayacak
#24 - Ağustos 08 2009, 01:04:45

Sokak Bir Kim Bilir Oyun

ucuz şarap ve kokoreç.-sofistik-
trenlerin gece yarısı tılsımı.
onları bulamamışım.
küçük ejderham ve ben, sokakta duruyoruz.
çetem dağılmış.
ellerimizden kan akıyor.-bir tür yağma-
dövüşmüşüz ve kırılmış köstekli saatimiz.
an.
paltomun yakaları ve çürük eldiven.
tipi.-sabit,yabancı-
mastürbasyon yapıyoruz.
spermlerimizi mercedes'lerin ön camlarına sürüyoruz.
artık sözü edilmiyor annelerin.testere zırıltısı.
walk-man'imizde def leppard.
namaza duran anneanneme,çıkartıp gösterdiğim çük.
kızkardeşime sevişme pozisyonlarını öğretişim.
ve küçük ejderham ozzy ile gizlendiğimiz asansör.
sprey boyalarla duvarlarına yazı yazdığımız kilise.
ozzy bir karikatür çiziyor:
"oryantal meryem,kerhaneye düşmüş,malum varlık ilk denemesinde acaip başarısız!"
ozzy'nin en büyük zevki, on altısındaki oğlanlara takılmak.
bir de mason olabilsek,diyor.
parkta uyuyoruz. ben rüyamda gitar çalıyorum.
ozzy,sürekli,kıçım kıçım diye inliyor.
geçen gece ir polis öldürdük.
ozzy,gırtlağına falçata soktu herifin.
sonra soyduk;makatına tıkadık tabancasını.
ben buna çok güldüm.kaçtık.şarap aldık yine.
ozzy,ezbere,allan ginsberg'in
"amerika" adlı şiirini okudu.
-ozzy, dedim, bu bir serüven mi?
-evde oturup televizyon mu seyretmek isterdin, dedi.
yürüdük.tren yolundaki sinyalizasyon ışıklarını taşa tuttuk.
sonra yuvarlandık kar içinde.
tırmaladık birbirimizi.bu çok sürecek.

bu sonsuza kadar sürecek.
biliyorum.bileklerimizi doğrayana kadar.
bıçaklanana kadar.
ahududu likörüyle birileri bizi zehirleyinceye kadar.
herkes dışarı çıkıncaya kadar.biliyorum.

ozzy, ağlıyor bazen.bir köşe.bir çukur.
açık kanalizastonda yüzünü yıkıyor ardından.
-gidelim, diyor, haklamamız gereken bir burjuva piçi var.
arabaları çiziyoruz.tamponları söküyoruz.

süpermarketlerden konserve çalıyoruz.ben en çok
yaprak dolması seviyorum. ozzy ise, sardalye.
bir apartmanın üçüncü katına tırmanarak
balkondaki fesleğen saksısını ele geçirdik.
harekat başarılı.bu çok sürecek.
gündüzleri bir oto tamircisinin yanında çalışıyorum.
ozzy'yi özlüyorum. o ise, bütün gün nietzsche okuyor.
notlar alıyor, esrarlı sigara içiyor.
örgüt planları yapıyor, şemalar.krokiler.
kedimiz "skinhead",uyuyor.bu çok sürecek.

bu sonsuza dek sürecek.
biliyorum. biz kravat takıncaya kadar.
devlet devrilinceye kadar

kim bilir belki bir oyun.
ebe, öldürülünceye kadar.

küçük ejderham ve ben
sokakta duruyoruz.

L.

Girit adasının egemeni kral minos'un eşi pasifae'nin bir boğayla ilişkisi olmuş.
bu ilişkiden, yarı boğa, yarısı insan olan minotaurus dünyaya gelmiş...Kral,bu utancını gizlemek için saray mimarını çağırarak buna bir çözüm bulmasını, bu yaratığı içinden bir daha çıkamayacağı bir yere kapatmasını, yine bu yaratığa yaklaşacak olanada yine aynı biçimde kaybolacağı bir yer yapmasını istemiş.Ve saray mimarı daidalos, insanın kaygılarından kaynaklanan karmaşıklığı taştani topraktan işleyerek yeryüzündeki ilk labirenti yapmış.



Siyah Prömiyer'O, anlar! 'a

İnanma, geçitin sonunda çıkış yokk
O iki çıplak adam da seni orada beklemiyorr
Sessizlik farklı bir anamnezdii
Son konuşan, ilk sözü etmiş demektirr

Bundan sonra yüzümde facia beslemeyeceğimm
Kalbimi blues zindanlarında boğdurdumm
Uzun bir yazıda gözden kaçan bir firari harfimm
Ne benle başlıyor kelime ne de benle bitiyorr

Bu gezegenin tozuyum kendimi yine sileceğimm
Sana gelmiyorum bu yara başka hastalıktann
Bir hatıra bile değilsin ben içeri girerkenn
Ben dışarı çıkarken fil mezarlığı artık yüzünn

Yüzümü yüzüne yeni yıkanmış kefenn
şeklinde seriyorum boyunca, iyii
Aşktan bana her mevsim çığ düşüyorr
Aşkın mı? böyle bir şarkı dinlemiştimm
Ne kimse söylüyordu ne de ben eşlik ediyordumm

Damdan dama atlarken düşen bir kedinin gözlerii
var işte şimdi kana batan yüzümdee
Yüzümü ellerinin arasına all
Hani tutarmış gibi bir sincap, cevizinii
İnanma, geçitin sonunda çıkış yokk
Ve dönme geri, arkadaki giriş de kapalıı
Senin yüzün benim yüzüme şüphesiz gizligeçitt
Benim yüzüm senin yüzünle paketlii
Bedenimi değil, bir tımarhaneyi sunuyorum sanaa
İçim cıvıl cıvıl deli çocuklar bahçesii
Kan falıma baktırdım bir vakte kadar ölüm görünüyorr
Ve deli gömleği gibi duruyor yüzüm kafatasımdaa
Hiç tanığım olmuyor hiç yaşadıkçaa
Ve içimdeki dava düşüyor sen içeri girerkenn
Ben dışarı çıkarken, anla, bambaşka bir inzivaa

Ante Mortem ŞarkısıBilinçsizce şekilleri birleştiriyorsun
yalnızca kesici bir alet edineceksin belki de..
Korkuyorum..
korkularım, geceyarıları uyanıp aya bakıyor
Ay, tanrının bıraktığı parmakizi gökyüzünde!

Ben, bu aşkta uzaya açılacağım yekpare,
diyorsun. giyinmişsin. kararlısın anlaşılan.
Sınırını izinsiz geçen kaç düşman askeri vardı ki sanki
Dur! Yabancı! Parola!
Hiçbir vahşi kurt
insana sığınmaz yaralandığında!
Parola: suskun kalakalan dudaklarda
vurularak yakalanmış firari bir sevgili..
hani
ecelle aramda gerili sestelleri
içinden süzülür ya
rüzgar gibi bir melankoli
diye yazmıştın, bilmem hatırlar mısın,
tanıştığımız gün çakıltaşlarını kaydırarak
bir ebru ustası edasıyla yalıçapkını denize..
İşte tam bu esnada, şimdi, ayrılırken
casus hatıra uçakları beliriyor ardı ardına
radar ekranı yeşil nemli gözlerinde!

Sonbahara takılmış bir ağaç
çığlık çığlığa nasıl düşürürse yapraklarını
Bir kelebek
nasıl saklarsa ruhunda meleklerin öldürdüğü bir tırtılı
öyle bir trajediyle
Öyle bir dönüşümle kabulleniyorum
kendi doğana sırnaşmanı!

Mutluluklar diliyorum sana yavrum
yalnızca kesici bir alet edineceksin belki de..
Bekliyorum..
bekleyişlerim, geceyarıları uyanıp aya bakıyor
Ay, suçlu bir tanrının robot resmi gökyüzünde!

Ben Seni Seviyorum Bunda Bir Kasıt Yokacınası tesadüflerle ayrılıyorsun molekülden,
hüzün hastası bir hayvansın
şiddetli baş ağrılarıyla çalkalanan
çok kurak iklimlerde, büyük sinir krizlerinde
ağır işkence görmüş şehirlerde
saadetin zarif, adaletin ince.

bir miktar alkol ve ürperti alıyorsun
kelimelerin karardığı peşin hükümlerde.
şahsi sevişiyorsun şiddetin bütün bitki örtüsüyle.
gözlerin ucuz, tutkun ucuz, direncin ucuz
tehlikeli bir yalan gibi duruyorsun
ruh yoksulluğunun harikulade iskeleti üzerinde.

tutulamayacak yeminsin, yemin ederim,
her insana gerçek aşkı öğretecek bir külfetin var
ve
alelacele asılmış bir çocuk militan
gibi şaşkın ama onurlu bakıyorsun
yükseldiğin gökyüzüne.

ben seni ayakta alkışlıyorum
hep ayakta alkışlıyorum seni ben
yollarda yürürken alkışlıyorum
sinemalarda, üçüncü sınıf oyuncularda alkışlıyorum
afrika'nın içlerine doğru alkışlıyorum
vuruşurken alkışlıyorum seni ben
evet, hüzün hastası bir hayvansın
acınası tesadüflerle ayrılıyorsun
kainata gösterdiğin sahte hüviyetinden.

o nasıl bir hale
bana cimri, başkalarına bonkör bedeninde;
bir acı votka tadı yakalıyorum dilenen bakışlarında
'suçsuzum' diyorsun, 'tarzım bu' diyorsun
aç bir kurt gibi iniyor yüzüne hüzün
kirpiklerin alnına deyiyor
bende deyiyorum alnına cevapsız sorularımla
uykum geldi diyorum
seni sevmekten uykum geldi
jilete abanıyorum
korkuya abanıyorum
tek arkadaşım yok öbür tarafta çünkü!

çek perdeleri, kapat ışıkları
bu telaşlı yokoluşun fosforu aydınlatır bizi
uykum geldi diyorum
tutulamayacak yeminsin, yemin ederim
heryeri keserim, herkesi, herşeyi keserim
bıçağımı taşıyan elde kader çizgim de gizli!
bitiyor
sancıda safları sıklaştıran o garip haz bitiyor
bir kez olsun samimi bak
bak! gecenin eteklerine eşkiya ayrılıklar siniyor!

acınası tesadüflerle ayrılıyorsun molekülden
ateşler içinde bırakıyorsun sana biriktirdiğim suyu
oysa hiç sansım kalmadı
yeniden doğmak için, bana ait olduğu belirtilen külden.

al bu külü de götür
al bu külü de götür, diğer taraflara üfle
muzaffer bir hain gibi ayrıl
tertemiz hayal hikayemden.


Aşk, Teknolojik Bir KelimeI.

Bu gece sana uğramayı düşünmüyorum.
Saadet diyorsun çünkü.
Saadet: Bir kilide sokulan anahtar.

Ya açarsın ya da kapatırsın.

Bir Organ Nakli Gibi Sevmiştim SeniBir organ nakli gibi sevmiştim seni;
Çürük gözlerine bağışlanan ellerim,
Yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim..
Darmadağın kadınların,darmadağın ettiği erkekler gibi
Sevmiştim seni...
Çok eskitilmiş bir aşkın hatırlanması,
Sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması
Aslında işin açıkçası;
Rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
Hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
Geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi

Sevmiştim seni...
Ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi deniz gibi,
Neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
Ortalık yerde durup dururken
Sevmiştim seni...
Atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı,
Mızraklar kırıldı,kalkanlar delindi,ganimetler paylaşıldı.
Kasaba meydanında birbirini dövmekten
Yorulan iki kovboy gibi,
Bir tabancanın namlusuyla tetiğiyle,
Kendisinden farklı,
Kendisinden ayrı,
Bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi,
Aynı bedene sıkılan iki el kurşun gibi,
Katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla
Sevmiştim Seni...

Anneler Oğullarını AffetmezAnnemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından
Annemin cenazesinde kılmadığım namaz kadar masum
Annemin mezartaşındaki imla hataları kadar sarhoş
Annemin vasiyetindeki,
'Oğlumu benim yanıma gömmeyin sakın' maddesi kadar sevecendin.

Bazı eski romanlar
'Yıl bin dokuz yüz bilmem kaç' diye başlardı,
ben çocukluğuma, çocukluğumun çocuk romanına,
senin oyuncaklarını kırarak başladım.
Ben her sonbahara hep yaz'ı kırarak başladım.
Yazları kırarak sonbaharlara başlamak...
Bunlar benim sevişirken kaybettiğim savaşlardı!

Firari bir aşka saklanacak kalp bulmak
Anneme talip olan yalnızlığın sorumluluğundaydı.
Belki o kadının ölüm nedeniyle ısınan gözlerinin,
uzak şehirleri hatırlatan soğukluğunda
bir kalp bulmak
bir kalbe çevrilmeyeek bir teklif sunmak
okyanusları birleştiren hayali aradenizlerin sonundaydı!

Ah, nasıl unuturum,
Ah ben nasıl unuturum ki
annem lohusayken karnına bir gül koymuştu!
Gül bu
durur mu hiç yerinde
annemin karnına yepyeni bir rahim oymuştu!
Benim çıktığım rahim, cehennem
gülün oyduğu rahim, cennet!
Bütün bu mağaraların demir zemberek kapılarında
babamın spermlerinin yazdığı metinler
kutsal ihanet metinleri, kutsal cehalet yeminleri,
ölü kardeşlerim
doğmamış kardeşlerim
doğmamış melek kardeşlerim, peygamber kardeşlerim, cin kardeşlerim
hepsi,
ama hepsi, karanlığın serseriliğinde pervasızca donmuştu!
Annemin öldüğü gece kazıdım kafamı!
Kazıdım kafamı kafatasıma kadar! ,
Siyah bir tişört giydim, siyah bir pantolon
siyah çoraplar ve siyah botlar
simsiyah bir palto giydim! Simsiyah bir gece giydim yüzüme!
Sana geldim yas tutar gibi
Sana geldim yağmur altında, bütün atları yaralı bir posta arabası gibi
Annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından
'Beni annemin yanına gömme sakın' dedim sana
'Beni hiç gömme, ben hep burda kalayım'
'Bu evde çürüyeyim seni ıhlamur kokan yatağında'
'bu evde dökülsün etlerim
yaz'ı kırarak sonbahara başlayan bir ağacın döktüğü yapraklar misali'
Annemin elini öper gibi öptüm yine seni dudaklarından
sonra alnıma götürdüm dudaklarını ince ince, kibarca
'Affet beni anne' dedim
'Affet, tüm bunlar bir ölünün hayatta kalma heyecanından! '

İnsan Telefon Defterini Temize Çekerken Bazı İsimleri Eski Defterinde BırakırOnlar artık birdaha asla aranmayacaktır.Garip bir hüznü barındıran bu
silik isimlere bakılır bakılır.Kimi okuldan sınıf arkadaşınızdır, kimi
çok çabuk unutuverdiğiniz bir sevgili, kimi bir cafede aylarca herşeyi
ama herşeyi paylaştığınız birisi; yada istifa ettiğiniz bir yerden bir
arkadaşınız! Soyadları sorulmamış birsürü hatırlanmayan isimde vardır
defterde; ve şüphesiz üstünde isim olmayan telefon numaraları korkunç
bir operasyonla onlarca hayat, onlarca güzellik bir çırpıda ortadan
kaldırılır.

İNSAN TELEFON DEFTERİNİ TEMİZE ÇEKERKEN BAZI İSİMLER ÜZERİNDE DURUR.

Onca zaman sonra birkez arasanız, sesini duysanız... Ona edilebilecek
bir çift sözünüz yoktur! Birlikte gittiğiniz filmler, meyhaneler, evler
birbirinizi yıllar sonra özlemenizi sağlayacak sevgiyi aşılamamıştır
size.Yalnızca bir isİmdir şimdi o.Temize çekerken atlarsınız
hemen.Derhal çevirirsiniz sayfayı telaşla, alalacele.Oh, isim geçmişte
kalmıştır.

İNSAN TELEFON DEFTERİNİ TEMİZE ÇEKERKEN HAYATINIDA SORGULAR!

Hangisi ihanet etmiştir, hangisi yalvarmıştır kendisini bırakmamanız
için; hangisinin birsüre sonra arkanızdan konuştuğunu duymuşsunuzdur;
hangisi sizi en güzel öpmüştür; hangisi rüyalarınıza girmiştir, hangisinin
ayak parmakları ilginizi çekmiştir, hangisine hediye alırken zorlanmışsınızdır, hangisiyle en hararetli tartışmalara girip kavga etmişsinizdir, hangisi için
sabahlara kadar içip içip ağlamışsınızdır? ! ...

Doğrular, yanlışlar, hatalar, tutkular!

Birlikte EDİP CANSEVER okuduğunuz o insanlar, solmuşlardır.

İNSAN TELEFON DEFTERİNİ TEMİZE ÇEKERKEN YALNIZLIĞINIDA KANITLAR.

Bütün bu insanlar şimdi nerede, ne yapmaktadırlar? Saat elbette
dört'tür! Paradoks, labirent, koni, tüm bilimsel ifadeler ve mentalite tersine
dönmüştür. Ters dönmüşüzdür. Bu tekbaşınalık ve bu isim katliamı
aslında size ters gelir... Çalan telefona bakarsınız.Acaba? Acaba telefon
defterini temize çeken bir arkadaşınızın son anda kurtarma çabası mıdır?

Bir iki kırık sözcük, yarım yamalak bir buluşma, belki...

Bilemezsiniz...

LÜTFEN, AMA LÜTFEN TELEFON DEFTERLERİNİZİ KAYBETMEYİNİZ...






#25 - Ağustos 08 2009, 01:05:34

ÇÜRÜK KRAL DEPOSUNDAN 194

Sırtını ova ova yarım bakraç balgam
çıkarttık ejderin ciğerlerinden; ipek'ten
değil
baharat yolu'ndan gelen bir illet
gibi, tertibi tastamam
hepsi de alnının göbeğinden vurulmuş
on beşinde gangster bozuntusu çocuk
ağız kenarında bir sahil kasabası gibi duran gitanes
yüzünde bir bıçak yarası gibi duran buz siyahı gözler
esrarengiz, meraklı ve defans ağırlıklı hayatlara düşkün
herşeyin durduğu yerde hareket halinde muzaffer
ve intikam hırsıyla dolu şaheser hikayeler!

O çocuklarla sabahlarken terkedilmiş bir senaryonun
kötü adam karakterlerinde
herkes seçtiği rolün repliğiyle boğuşurken
kostümler bol gelirken, dar gelirken bedenlere
kim "kamera!" dedi, kim "stop!" dedi bilinmezken
binlerce bobin kutusu içinde ararken kendi karakutumuzu
hepimizin bir asistanı var sonunda vurduğumuz
aşk ile çekememezlik arasında hep ihtiyaç duyduğumuz!





Bundeslade

bir atlıkarınca yangını sonrası
isli, sıcak kemikleri çocukların.
-- çok tanrılı yalızlıkların
son akşam yemeği sofrası -- Toy siyah!

evcil kinler evcil hırslar besle bedeninde
ve körpe dakikalarda zor cinayetlerinin
ağzını kanla sil ağzını mor yakamozla yıka!

gözlerinde ve özlemlerinde bir yabacılaşma,
(oyuncak dudaklarımız plastik anılarımız var bizim
öyle hatırlıyorum)
kör paslı testereyle budadığım yüzün
dökülüyor avuçlarıma prizmatik
dökülüyor lunaparklarıyla senden. Neden
billur bir cinayetin her yerinde seksek oynardık?
yıldırım intiharlara paratoner ayyaşlıklarımız
kiremit dil parçaları kaydırırdık tükürüklerde
ve neden ipek tülbentlere örtülürdük sebepsizce?
kimdi o karakalem resmini yapan belleklerimizin
bastırılmış kağıttan yelkenlilere?



Ölümü De Kusacağım

çınar ağaçları ölüm orucunda
haşarat ayaklarımla geldim geceye
bu şehir şimdilik şurda unutulsun
uzun bir bıçak vardı ya avucumda
kendi kendini kanatırdı sessizce

sevdiğim adamın adı: sokak adları
sokak atları ve sokaksız yalnızlığım
içimde tuzlu bir mağma taşırmışçasına
yüzüme geldim yüzümde kuru çam yaprakları
çamlar dediysem inanmanız da gerekmez
pencerelerden sarkıtılan
kaçık erkek çorapları.. aaah! ölüm!
zulmettikçe hicvedeceğim seni
içeceğim anasını satayım
kusacağım da! her yere bakan gözlerimle..
tut elimden istanbul!
tut elimden pis ******!
tut ki elim sana bir mektup gibi kanasın
tut ki elim bir an olsun sıcak
bir an olsun bir sübyan ağlayışı gibi
imzasız kalsın!




Son Sen

şiddetle ihtiyacım var beni öpmene
dudakların dudaklarımı hacize gelsin
dokun! dokun! dokun etime,
etimle süslensin ardıç gözlerin
akşam olup da delikanlılar siyah giydiler mi
(dışavurumcu zifir ve seni seviyorum)
turuncu soyundu mu ****** karılar ve dönmeler
bir şelale çalarım en yakın vitrin camını kırıp
ceplerimde bahar şiirleri ve ilkokul öğretmenleri
en güzel sesleri çizip anahtarımın kenarıyla
ağlarım! ağlarım ulan sana ne, sen
soyun -mumları söndür- yatağına uzan!
süte aşkı üfle!(*)

bıyıklarımı kestim, kravatımı taktım, suyumu içtim
gittim(**)
gidiyorum(***)


(*) : sevda kafiyeleri arasındaki kıvamlı stoplazmik uzantılar değil miydi
saçlarını kızartıp da seni gövdeni boşaltıp çekip uzaklaşmaya mecbur
eden çekiç uğultusu ve kil buketleri--ki benim şahmerdanım senin
çocuk karanlığında yaşlı bir alice'di ve harikalar diyarında iskambil
adamlara poker borcum, sen, nasıl, fakat
(**) : yağmur kadardın, prezervatiflerimizden kan emdi mesut yaşayan
meşhur yalnızlar ve meddah kronolojiler. Ağzında kanarya lekesi.
(***): muradım yanıyor. Sen oyna hayatımı ey Robert De Niro. Sen söyle
şarkımı ey hüzün: Newyork! Newyork!
#26 - Ağustos 08 2009, 01:07:56

Ne Çok?

seni ne çok kedi tırmalamış anne
camlara baktım orda mısın hala
dün akşam haydutlar bıçaklamış bir karanfil
kaçamamış vurmuşlar ölmemiş solmuş
seni ne çok iğfal etmişler anne
her yerin delik deşik
ağlayışın bile yamuk yumuk
bakışların kısık
ve bilhassa değişik
ne çok isyanlanmışım ne çok gitmişim meğer
bağırdıkça etlenmiş sesim
etlendikçe sesim, kanamış elmas liğme liğme
seni ne çok öldürmüşler anne
beni ne çok dövmüşler
artık evlenelim anne hayata karşı
ve gel, beraber kaybedelim bu mor savaşı

benimle birlikte intihar et anne
#27 - Ağustos 08 2009, 01:08:12

Şehsuvar

I.

gece saçlarına kadar sokulur, güzelliğine
atılan ilmiklere kadar ulaşır. Koltukaltına
kaç takım yıldız, burç saklar. Şehsuvar
sığ sıkıntılar ardında derin bir havuz..
dikdörtgen dudaklarda çok yuvarlak
sözcükler var! Herhangi birine selam versen
dağılmaya mecbur oluyor yüzün. Uzaklara
gideceğim ben diyor delikanlı, gobi çölüne..
Tarih atlaslarında yitireceğim her zerremi
anlık bir yanılgıdır diyor suçüstü alttarafı
anahtarlıkların hüznü üstüne
çift kişilik yataklar için yazdığım senaryolar
yollar: derisiz ceninler gibi çirkindir
yollar: tanrının çocuk oyuncağı olduğu çağda
işlenmiş günah-kırılmış ikona
yollar: insanın kendi cenazesine
geç gitmesi gibi bir şey! Özellikle!

şimdi saatbaşı
satranç oynayan sabıkalı beyoğlu kaldırımları
utanca doğru atılan serinkanlı
serseri adımları turfanda-radyodan ajans ve hava durumu
ve muhallebiciler, daima kalabalıktır, daima terli
içerde tavuk göğsü gözleriyle sevgililerimiz! Simli!
ve öpüşenler oğullaşan, sıklaşan zenci elleriyle
o tekerlemeler söylenmeyecek! o bilmeceler sorulmaz!
kaç parmağı çatırdar ki hüsranımın
kaç ciğeri şişer ki rakı şişelerinde gömdüğüm
aşklarımın. Aşkı geçelim. Onu geçelim,
onu unut şehsuvar!
ya da kımıltısız bir kuş ölüsü dünya müzelerinde
beton bağlayan aromalı kanatlarıyla kımıltısız
kımıldar bir gün! Onu umut
kımıldatır değil mi
kımıldatır değil mi şehsuvar!
saçmalıyorsun! Evine dön, o vıcık vıcık
koynuna annenin, sabahlığın arkasında haydi!
sırılsıklam memeler, ucu mantarla tıkanmış memeler
ve şato zindanı dolaplarda boğdurulur
porno dergilerinin şahsi derbederliği.. Direniş
bir bakıma
- Haklısın de! - imparatorluk ahlağı,
doyum seferberliği! Ve emilmiş
bir dili andıran dilsiz adı usancın
bende gizlenen bedensiz bir ölümdü varsay
ki fazlaca huysuz
ki fazlaca havadar
ah! Neden sütyen takmaz acaba uzamış adamlar,
ayaklarına,
yürümedikçe sarkmasın diye bacakları!

evet! üstüne üstüne yüklendikçe kaçar
kaçar ha kaçar
sevda katillerinin otellerdeki
kilometrelerce kadınlardan çalıp da
başlarına geçirdikleri
ten rengi külotlu çoraplar!

kimsen de kalmaz birdenbire! Açtıkları yaradan
kan bile akmayacak. Çoğu küstah! Çoğu şımarık!
vahşi bir at almış altmış dağı aramıza taşır
vahşi bir at almış altmış dağı aramıza taşır
şehsuvar! Sınırlara mayın döşer bakışların
vahşı bir at almış altmış dağı aramıza taşır
şık bir omuz devrimiyle baharı getir
tavlalar kırılır, iskambil kağıtları savrulur
görücüye çıkan büyücü bir kız oluverirsin
patlamış yirmi ikilik ampul gibi
patlamış mısır seven
mısırlı esmer çocukların
tokluğa açlığı gibisindir
vahşi bir at almış altmış dağı aramıza taşır
yuvanı, anneni bugün terkettin tırnakların arap
ses duvarını aşamaz sesin
ışık kırılır mı hiç
birleşir yeniden adeta
- kardeş duası çeker
muskalar tutar -
senin merceklerinde şehsuvar!
Baksana sultan!
dikdörtgen dudaklarda
daha ne çok
yuvarlak sözcükler filan var. Gülsen
ağızın düşüverecek ve kenarından biraz
çatlayıverecek kahkahan. Ve vahşi bir at
alıp bir altmış dağı daha
aramıza taşıyacak! Ve vahşi bir atın
bir hayat boyu süren
saltanatına dönüşecek birden
hasretlerle gitgide
gitgide ağırlaşan zaman..

II.

maviden öğreneceği çok şey olmalıdır denizin
yakışıklı bir kadındır şehsuvar. Titredi mi
gökyüzü de titrer, toprak da, deprem de titrer,
onunla beraber umulmadık gülden fışkıran renk de!
aynalar be şehsuvar, rujla boyanmış kırık aynalar
zahiri görüntüler de sayılabilir, ahenk de!
kasıklarında kasım gibi çoğalan
susam ahırlara kilitlenir o atlar bilhassa
meydanlar sevdanla, ağrınla cilalıdır. Olmasın mı?
simit satan kimi çocuklarsa
kördür, topaldır, mavidir
bakirdir daha oysa!

anne diye seslenir ölümlü çınarların
dışa vurmuş toy köklerine şehsuvar, anne!
kimsin sen?

kimim ben der anne
tekillikle kalaylanırken yüreği adamakıllı
kıllı erkek kollarında. En zayıf sesiyle
ağlar mı hiç! En karambol sesiyle
ağlar mı hiç! En matem
sesiyle ağlar anne!
maviden kapacağı çok şey olmalıdır denizin
bir kere: anneler öncelikli diri kalsın, anneler
****** olmasın efendiler..

nerede yaşadığını bilmeyen bir vapur sıyrılır
uykularında şehsuvar'ın. Bütün shakespeare'ler
bütün hamlet'leri düşünür. Balerin bir sabahtır,
damlarında ayakparmaklarının uçlarında yürür güneş..
tüyler, taç yaprakları, aman gürültü etmeyin!
her anın
hep bir susan insanıdır şehsuvar.
- şehrin surlarına, cemre olur
düşüverir at cesetleri, bıçaklarda festival var -
henüz büyüyememiş isyan
henüz planları yarım bir katliamdır şehsuvar!
söndürülememiş orman yangını gözlerinde
sosyolojinin lümpenliği!
söndürülememiş kireç kuyusu gözlerinde
erken uyanışın yaşlı ergenliği!
iniltinin
suya yansıyan gövdesidir şehsuvar
hey! anlasana sultan!
dikdörtgen dudaklarda
daha ne çok
acısız iftiralar falan var..
şehsuvar kurtulmak da ister
kurtuluşu neye bağımlıdır;
- cevap şıkları -

a) "30 nisanda hitler intihar etti. 7 mayısta almanya teslim
oldu!"
intihar
alnımı açtı, beynime gerdi beyazperdesini
kafatasımda bir kabile buldum sonra buzuldan
okyanuslar buldum damağıma açılan gözoyuklarında
östakimde birtakım kanun taksimleri
birtakım kanun kaçakları gibi esrarengiz iş sonra
- esrarlı sigara içen bukalemunlarla küstük o sıra -
hangi birini bölsem ötekine
diğeri masasına çağıracak beni
bardağımı doldurup ensemdeki tüyleri çekiştirecek
beni kambur burunlu şairlerle tanıştıracak alelacele
alelacele el sıkışılacak, memleket meselelerinden
söz edilecek alelacele ayaküstü, ayaküstü sarhoş olunacak
kusulacak ayaküstü alelacele
yedi heceliler veya yedi uyurlar / uydurulacaklar
uydurulacağız alelacele! Vazgeçmem gerekecek belli
omurlarımdan, omurgamın içine tramvay hattı döşenecek
kızlık adını işleyeceğim bekaretin tığla
rönesansın kızlık zarına.. Leonardo! Leonardo!
haminnem mona lisa'nın ta kendisi çıkacak. Zorla şehsuvar
atlar yine karşıma çıkacak, karşı çıkacak aşk
hanım hanımcık! Aşkı geçelim. Onu geçelim.
Onu unut şehsuvar!

onaylansın lütfen
uzay boşluğunun karın boşluğuma doluşması..
sen! ruhumun organik hali!
sen! gençliğimin gergin bırakılmış tek kası.. Arkası,
şekilsiz bir dudak oldun yüzüme ikinci yeni
metal bir şafak oldun göğüme sorgusuz sualsiz
siz! şehsuvar'ı ve beni liflere ayıran
kirpik diplerinden oluk oluk sperm gelen
korkuluklar!
milleti gerdanıma toplayıp
parlak cesaretlere, oğlancıl ihmallere yürüdünüz
peşinizden tükürecektim bir ihtimal, peşinizden,
pencereme pencelerinizin hayasızlığını sürdünüz
kapılar sürgülendi, kapı önlerinde
evde biriktirilmiş kız kuruları süngülendi
allah kahretsin, kahrettiniz beni, cani ettiniz
kendi bedenimde kendi kendime tecavüz ettim
deli oldum, kül oldum, ıslıklaşıp durdum
aruz vezni serçelerle
romen rakamı gerçeklerle
dedim: bendim
böcekler gibi sevişen o dostlarla
tanıdınız mı?
- Hayır! Pek çıkaramadık!
- Ama tanımanız şart!
Ah sultan! Ah şehsuvar!
intihar
alnımı açtı, aklımı buldu, sana selam söyledi..
ardından, ne olabilir ki başka, işte birkaç
çiyli sardunya, birkaç yarım kitap, sevilmesi
okşanması eksik
birkaç ölü kedi işte!.

b) "Hiç sabahattin ali okudunuz muydu?"
enteresan bir soru
biraz düşününüz / biraz düşününüz / az
istiridyelerden söz edin bana / ince çerçeveli
gözlüklerden / piyer loti'den / amerikan barlarda
ardıardına içilen dublelerin biyografisinden,
örneğin bürokrasiden, geleneksel aydın
terbiyesizliğinin kronolojisinden, lobilerden,
ortalarda bir yerden, farzımuhal katolik
alkoliklerden / hadi! piyonlardan, paslı piyanolardan
ispiyonlardan, kara şapkalı sivillerden
ya da durup dururken beliren
sivilcelerden söz edin bana. Siz hiç
sabahattin ali okudunuz muydu tan vakti
okumadıysanız, tam vakti dedi şehsuvar!.

- sahi, tanımadınız mı?!
- hayır, pek çıkaramadık!

ne çok yuvarlak sözcük..
ne çok artistik..

c) "bir cüce ile çocuk arasındaki farkı bana söyleyin hele,
neden size düşman olsunlar ki?"
şehsuvar! çabuk! yaşlanıyorsun. Yaşlandın mı
Ölüler sevindirilmek isterler lacivert mezarlarında
hastahane köşelerinde septik
ellenmek filan hani eskaza
kaç fırsat vardır ki artık
göz ilişsin, silah kalksın, kulak duysun
bir de ikide bir hortlarsa davalar ansızın
avukat tırnaklar kemirilirken ceviziçi odalarda
tek başına doğmanın
bir başına kırlaşmanın
kendi kendini kırbaçlamanın acımasız acımasızlığı
(ah! sultan! bir ceylan sizi-*** büzük-üç büklüm)
bu şehirde ya sen de vahşi bir at
ya da olsan olsan
kabuk bağlayamayan
dinsiz bir yara olursun!

- sahi, tanımadınız mı hala?
- gene çıkaramadık

d) "Once there was a boy. He had no friends to help him.."
- isminiz nedir, efendim?
- gizlemek istiyorum. Söylemesem..
- kaç yaşındasınız?
- yirmi iki..
- Nerelisiniz?
- İstanbul'lu..
- ne iş yapıyorsunuz?
- insanım..
- evli misiniz?
- hiç denemedim..
- çocuklarınız var mı?
- olabilir!
- isimlerini söyler misiniz?
- gizlemek istiyorum. Söylemesem..
- burasi neresi.
- psikiatri.
- ben kimim?
- bilmem. Siz bu yaşa kadar bunu öğrenemediniz mi?
- hangi yıldayız?
- bu hangi gezegen? Tabii sizi üzmezsem ve yormazsam..
- Hangi ay?
- hangi sevgi, değil mi ama. İlkin bu. Öncelik bu
sorunun..
- ayın kaçı bugün?
- hepsini adlandıralım, bunu mu istiyorsunuz?!
- evet efendim, son dünya harbine katılan devletleri bana
söyler misiniz?
- savaşları ülkeler ilan eder, insanlar yapar!
- biz o harbe iştirak ettik mi?
- ben hiçbirine katılamayacak kadar, canlıyı-cansızı
seviyorum. Siz, katılmış mıydınız?

şehsuvar! çabuk! kandırılıyorsun. Kandırıldın mı?

III.

"sizler!
hayatta yaşamaktan başka gayesi kalmayanlar
coğrafya bilmeden öpüşmeye çalışanlar
sizler!
yapısalcılar, ruhsalcılar, masalcılar,
halciler, falcılar
parmak izleri sıfır, duruşları italik olanlar
artık değeri cinine tonik yapanlar
muhtelif muhterem darbeler
heveslerde, tutkularda pür ihtilal.. geçinenler!
sizler!
geçinemeyenler, neme gerekçiler, emekçiler,
emzikçiler, hainler, halidler, oğlanlar!
yolda saati başkasına sorup
sigarasına ateş alıp
sendikaların apışarasında elle doyuma ulaşanlar! Sizler!
aydınlar! aydıngerler, kolay gelsinciler,
asimetrik esinciler
******cuklar, osurukcular,
üfürükçüler, geri zekalı çocuklar! - ki şehsuvar'ın
anayasası..
mayistler, septemberistler!
sizler!
free gitaristler, peace veletleri, makinistler!
din sülükleri! varoluşçular: kapı komşularım!
sloganın, olağanın şairleri!
sosyal yanları kapitalleri, kapitalleri
yalnızca soğan-ekmek-sosyalizm olanlar!
otuz yaşına kadar solcu
otuz-elli arası sosyal adaletçi
ellisinden sonra bunayıp, otobüslerde
bayanlara arkadan yaslanarak mutlu olabilen
fevkalade entellektüellerimiz!
captain black'çiler, bafra'cılar
bir afra bir tafracılar, taşralılar
vay gülüm doğu diyenler, yesinler seni müstehcen bantını
mantığına yapıştıranlar!
piyanist-şantörlerim: hormonlarım benim!
marxist-şantörlerim: kabaetimin kenarları!
sizler!
liberaller, helaller, haramlar, sadrazamlar
hamlar, hamcık ağızlılar, popodan bacaklılar
omuriliklerini testislerinde saklayan delikanlılar!
amcalarım, teyzelerim; siz, homoseksüeller!
feministler, androsantrikler, sosyal demokratlar,
teokratlar, aristokratlar, sen sümüklü burjuvazi!
oportünistler, optimistler!
bir teselli ver'ciler, allah vergisi takılanlar,
öğrenciler, saygın öğretim üyeleri, seks yıldızları,
heyy! Sizler!
arkadaşlarım, alışamadıklarım; ellerim, ayaklarım!
sizler!
idealistler, egoistler, ütopistler, narşistler!
Ben
şehsuvar!."
sığ sıkıntılar ardınca yükselen havuz
kırmızı balık, bozuk abajur, kullanılmış jilet
sınırlara mayın döşeyen bakışlarıyla
siz olan şehsuvar!
Ben
şehsuvar!
sığ sıkıntılar ardınca yükselen buhar
çocukluğunu yaşayamadan büyümüş bir tümör
kandırılmış, tanınmamış kretuvar; unutulmuş
bir tornavida, hiçbir işe yaramayan çivi,
sınırlara mayın döşeyen bakışlarıyla
siz olan şehsuvar! O sınırlar
sizin sınırlarınız. Ben
şehsuvar!
sığ sıkıntılar ardınca yükselen belediye otobüsü
abonman biletlerimi sizler mi çaldınız?!

- daha önce karşılaştığımıza
eminsiniz, değil mi?

IV.

gece
saçlarına kadar sokulur
güzelliğine atılan
ilmiklere kadar ulaşır!

aşkı geçelim. Onu geçelim. Onu unutun!
onu unut şehsuvar!

ya da kımıltısız bir kuş oluşu
istiklal caddesi boyunca yatar!

ah sultan!
bir vahşi at almış altmış dağı aramıza taşır!

gece
saçlarına kadar sokuldu da
güzelliğine atılan
ilmiklere kadar ulaştı.
biz
şehsuvar
ulaşamadık!

- heyhat! şehsuvar öldü de gitti bile
hala onu filan tanıyamadık!

ah! sultan! ah! şehsuvar!
dikdörtgen dudaklarda
ne çok
yuvarlak sözcükler vardı.
hangi birini böldüm ötekine
diğeri beni kalabalık masasına çağırdı!
#28 - Ağustos 08 2009, 01:08:38

Sacrifice

Sana bugün bir abajur aldım:
Birşeyin ucunda durur da yeşil chevrolet
Kapıları açık, baltimor plakalı, usta işi
Teybinde elton john'dan sacrifice
Biz sahile doğru yürümüşüz
Ayakizlerimizde ölüp erimiş peri pelerinleri
Periler birbirine düşman, pelerinler birbirine küs

Sana bugün bir mektup yazdım:
En çok
En çok güllerden söz ettim
Saydam, renksiz, özgür güllerden
Bir gül olmak korkusundan
nedenini hatırlamıyorum ama ağladım
Sağda solda yakılıp unutulmuş sönmüş sigaralar
'Canım...' diye başlanılıp
Yarım bırakılmış bir sürü kâğıt parçası
ruh parçası
aşk parçası
buğu parçası
haz parçası
paramparça içime paramparça bir kış gelmiş
biliyor musun ben daima
Kışları saklanırım kan

Kan ödüldür açıkçası
Sana bugün bir kurban kestim
Hala ağrıyor ve akıyor bileklerim
Gelip geçici bir seyahat
Üzerinde konuşulmamış bir sevgi
Karşılıklı hoyrat kullanılmış bedenler
Aydı dalda karşılaşan iki çocuk sincap
Dal, ağacına düşman, sincaplar birbirine küs
Dudaklarda müstehzi bir hal
Yani bir yere vurup kaybolan far ışığı gibi
Bir an aklıma vurup kaybolan o fevkalade hayal
Vurup kaybolan ruh ve aşk parçaları
Beyaz ve terli alnımda belirip dolaşan
Delikanlı tanrının eli
Usulca düzeltirken ıslak kâkülümü
Otuz yıllık ömrümde ilk kez düşledim ölümü
Bugün sana abajur aldım, bir mektup yazdım
Sana, diyorum, bugün bir abajur ve mektup
Ben bugün sana öldüm başkasına değil
Sana, diyorum, bugün bir abajur ve mektup
Ben bugün sana öldüm başkasına değil
Hani o chevrolet yeşil, kapıları açık
Teybinde elton john'dan sacrifice
Avcumda, pembe, ziftli bir alyans
Vurup kaybolan buğu ve haz parçaları,
Biriktirdiğimiz
Zamanla biriktirenle biriktirilenin
Birbirine karıştığı

Ben de bir eşya mıyım diye düşündüğü
Üzüldüğü şey
Bir tüy gibi yanınıza gelip
Bir tüy gibi dokunup ürpertip
Sonra
Sonra geri çekildiği... sacrifice...

Koskoca bir aralık ayını müzikle geçirmiştik
Sokaklarda elimizde şarap şişeleri
Adlarımızın yanyana olduğu
Kalpler kazımıştık ağaçlara
Modern çağın gereklerine inat,
biz romantiktik biz birbirimizi seviyorduk
biz ayrılmayacaktık biz arabesktik biz...
Bugün bir abajur aldım sana
eve geldim
yatağın hep sol tarafında yatardın
sol taraftaki başucu sehpasına yerleştirdim onu
bir ampul taktım sarı soft hep istediğin gibi
ışığında bir mektup yazdım sana
teypte elton john'dan sacrifice
Beni terkettiğini bildirdiğin o telefon konuşması
Gözlerinin gencecik mavisi
birden başlayan, o telaşla, bütün gece yağan
Yağmur geldi hatırıma
Nedenini hatırlamıyorum ama ağladım
Yüzüme kapanan ellerin
Yüzümü yeryüzüne karşı perdeleyen ellerin
O okyanus ellerin geldi hatırıma
Kaset sustu kapandı yeşil chevrolet'nin kapıları

Tuvalette sarıldım jilete hasretle öptüm
Ampul patladı bir anda alev aldı abajur
Kan ödüldür
Kanımı bu gece dışarı gezmeye çıkarttım
tenler birbirine düşman, aşıklar birbirine küs
nedenini hatırlamıyorum ama utandım
utandım
#29 - Ağustos 08 2009, 01:08:58

TÜRKİYE

Oğlanlardan ve alkolden vaktim arttıkça seni düşü-
nüyorum Türkiye, inan doğru bir kere yanılmasam
ve ruhumun yavşak zıpırlığı, hiç değilse ayık
dolaşmayacak kadar dürüstüm,

Türkiye, Tarkan öleli çok oldu, artık onu unut; bunadı kurt.
playboy'a annemin çıplak resimlerini
satarak Beyaz Saray'a sırnaşmayı düşlüyorum
spermi biraz fazla kaçırdığımda,

Bes parasız paraladığım sokaklarında embesillerini
ve taşak kalpli aydınlarının sidik yarışlarını
görüp bol bol osuruyorum, başbakanı dinlerken
televizyon karşısında ekrana ekmek teknemi açmak
ya da esrar içmek, geğirmek en büyük mutluluk bana verdiğin

Otuz bir çekmediğim günlerde düşler kuruyorum senin
hakkında, hür hülyalarımda sana zerre kadar
yer vermiyorum ama, maalesef ayakta kalıyorsun

Sosyal demokrat idiotlarini, ****** tavukların
uğrak yeri sanat galerilerini, festival sarkaçlarını,
ölüsevici kültürünün uyanık tezgahtarlarını
ve tezgahın altında neler döndüğünü
farkedecek kadar sosyalistim

Hapsine düşmedim henüz, o yüzden tam solcu
sayılmam köle pazarı piyasasında, kıçına cop
girdiği için şair olanlardan da değilim; eli
kulağındadır tımarhanelerinden birinde tescilli
manyak olmamın ve koynuna girmediğinden dorukta sıçanların,
o yüzden ipneliğim de test edilip onaylanmadı,

Uyuşukluklarıyla iktidara peşkeş çekip
çaktırmadan, sonnet'leriyle, balad'larıyla
köçekleşen, raconları kıyak geçme üzerine kurulu
mason-ulema tayfanı da tanırım, sen de bilirsin ki
havlayan it ısırmaz Türkiye, bak, bizbizeyiz,
çekinme, şu azınlıkların ne zaman kesip
kızartacağız, cok acıktım Türkiye,

Nazım'ı severim, buna kızabilirsin, ama bazı
-ne demekse- naif şairlerin, devlet sanatçısı
olmasına ve adının iktidar şakşakçısı
starlarla bir anılmasına dair çabalarına izin
verdiğinden, sana korkunç müteşekkirim, intiharımı
hızlandırıyorsun böylelikle, böylelikle artıyor kirim ve
seninle kirimiz, ne gam? iyi akşamlar. Persil Supra.

Mustafa Suphi, artık hamsi mi türkiye, dikkat et,
balıklar örgütlemesin,

Allah'a inanmıyorum, Osmanlı'yım velhasıl, akın
edip Avrupa'ya, toplayıp getirmesem de cillop
gibi veletleri, n'apalım, burdaki lumpen
teen-ager'larla idare ediyorum,

Türkiye, ayıptır sorması ne zaman akıllanacağız;
Türkiye, Kıbrıs'ın yakasını ne zaman bırakacağız
ve ne zaman yaraşır olacağız devrim şehitlerimize,

Türkiye, hiç terbiye edinemedim, yeteneğim bu kadar;
çük kadarken okudum Sabahattin Ali'yi,
Kafka'yı, Dostoyevski'yi, London'ı, Kapital'e başlayışım
babamla aramızda çıkan küçük bir harçlık sorununa dayanır,

IQ'larımızın düşük olduğunu sanmıyorum, peki
bir eşşek şakası mı bu; köy enstitüleri,
halk eğitimler, halkevleri ne ayak; Behice Boran,
iyi ki unutuldu; iyi oldu, eline sağlık türkiye,

Hasbelkaderbir önerim var: CIA, Eurovision'u
kazanmamızı, AET'na girmemizi sağlayamaz mı acaba, şüphesiz,
eh benimki de salaklık, haklısın Türkiye,

Bizi milletçe sevmeyenlere ayar oluyorum; ağızlarını
burunlarını kırarak onlara medeniyet öğretmek istiyorum
Türkiye,

Ben, sex-shop'ların, komünist partinin, müslüman
demokrat partinin, rock partinin, çeşit çeşit
gay barların açılmasını, askerliğin kaldırılmasını
istiyorum Türkiye; bu topraklarda Nobel, Oscar, LSD,
Özgürlük ve sik anıtlarını görmek istiyorum: kişi başına
düşen milli gelirden bana ait payı iade ediyorum bütün
bu harcamalar adına sana; hapishaneler, hayvanat
bahçeleri, kamplar, tımarhaneler boşaltılsın derhal;
ben bütün kentlerinde barışla, erdemle, insanlık haklarımla
keyiften gebere gebere, ıslık calarak dolaşan bir seyyah olmak
istiyorum; Mandela kötü adam, döv onu Türkiye,

'Uzak Asya'dan gelip Akdeniz'e bir kısrak başı gibi
uzanan bu memleket..sizin! afiyet olsun efendiler'
demekten bıktım, bıktık,
anlıyor musun, orda mısın Türkiye,

Ama yine de memnun olmuyorsan bu tavırdan ve kızıyorsan
ve sinirleniyorsan, olsun, biz yine geliriz; yine yazar,
söyleriz; ölürüz; biz yine gideriz; sen, rahatını bozma
o zaman, güzel bir çocuk gibi bu şık dünya yatağında,
böyle masum böyle mazlum uyu Türkiye.
#30 - Ağustos 08 2009, 01:09:21

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Örneğin beni dövmene müsaade edeceğim. Bir gözümü de çıkartabilirsin. Yalnız, kemik kırma konusunda kararsızım. Kemiklerim bana lazım

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Örneğin evi yakabilirsin. Yangın, mahalleye yayılmadan kaçmayı başarabilirsek, sana o istediğin uyduyu alacağım.

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Örneğin içip içip dağıtabilirsin. Ama kustuğun küvette kusmuğunla yıkanmam için ısrar etmeyeceksin.

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Örneğin içkine buz yerine eskimo da atabilirsin.

Sana söz veriyorum; bu gece her??ey çok farklı olacak: Dilediğin kadar bağırarak şarkı da söylebilirsin. Bütün apartmanı silah zoruyla koroya almamak şartıyla.

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Canının çektiği yemeği de pişirebilirsin bana. Yalvarırım, baharat olarak kepeklerini kullanma!

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Çılgınlar gibi sevişebiliriz de. Ancak seyretmeleri için aileni çağırmaman koşuluyla. ( Bilet kesmen de cabası! )

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Gribal enfeksiyonumuz esnasında aynı kâğıt mendili, aynı ilaçları ve aynı doktor tacizini kullanacağız.

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Ev sahibine kira karşılığında sümük koleksiyonunu, bakkaldaki veresiye karşılığında dolmuş elektrik süpürgesi torbalarını, telefon borcu karşılığında kafaderini, diğer faturalar karşılığında ise istikbalini elden çıkartabilirsin! Benim kirli iç çamaşırı portföyüme dokunma sakın!

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: İdrar ve kan tahlilleri için, öpüştüğümüz ağızlarımızı kullanacağız. Evimize misafirliğe gelen en yakın arkadaşımı doğrayıp leğen yapmana da kızmayacağım. Ama eski sevgilimi çamaşır makinesinde yıkama fikrine şiddetle karşıyım.

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Beni hecelerime ayıracaksın.

Sana söz veriyorum, bu gece herşey çok farklı olacak: Maça iyi hazırlandım.

Sana söz veriyorum, bu gece herşey çok farklı olacak: Aşırı pozitifim; bütün her yer A-Rh(+), dekoratif bir renkle şenlenecek. Bıçakları, makasları, törpüleri ve salata kepçelerini bileylettim.

Bugün seninle yıldönümümüz sevgilim! Söktüğüm bir ayak tırnağımı armağan edeceğim sana ve senden alt dudağını kesip, bana armağan etmeni bekleyeceğim. Mutlu yıllar sevgilim!. Az önce kötü vurmuş olabilirim, evet!. Ona kadar sayıyorum şimdi ve kalkmazsan eğer kendime yeni bir sevgili bulmak için gardiyana sesleneceğim:

-"Heey! Görüşme bitti!. Bir geceliğine sevgilim benim yerime delirebilir mi?!"


-"Yüzünün yarısını bana vereceksin!"
Yüzümün bir yarısı intihar eden sevgilimin peşinden gitti. Öte yarısı film artisti olmak için evden kaçtı.

-"Ellerinden biri benim olsun!"
Ellerimden biri en büyük aşkımın saçları arasında kayboldu. Ötekisi hapse girdi.

-"Çocukluğunun en güzel günlerini bana armağan et!"
Çocukluğumun en güzel günlerinden bazılarını kurtlar yedi. Geri kalan kısmını ise çocuk esirgeme kurumuna bağışladım.

-"Umutlarının aynısından bana da ısmarla!"
Umutlarımın bir kısmından hüznüme şahane bir sos hazırladım. Arta kalan kısmını evlatlıktan reddettim.

-"Hiç kimsenin bilmediği yerlere gidelim!"
Hiç kimsenin bilmediği yerlerin bir bölümü düşler altında kaldı. Diğer bölümlerin inşası sürmekte.

-"Herşeyini bana anlat!"
Herşeyimin bir parçasından trajedi imal ettiler. Boşta kalanlarını da sucuk yaptılar.

-"Kalbinin temizliği için gündelikçi olabilirim!"
Kalbimin temizliğinin bir katıyla uzayın sonsuzluğu ilgileniyor. Öte katlarında zaten belalı yalnızlıklar yaşamakta.

-"Hiç ayrılmayalım!"
Ayrılıkların çoğunluğu ruhun iklim şartlarından: Sen karasalsın, ben ılıman. Ayrılıkların azınlığı bitki örtüsünden: Sende kaktüsler var, bende plastik vazo çiçekleri.

-"Saçmalıyorsun artık!"
Saçmalıklarımdan kimisini hayattan aldım. Kimisini alkol sanıp içtim.

Sen iyisi mi üstüne basacağın bir mayın bul ve beni unut!



Suçu benim üstüme at: Zamanlama hatası derim.
Suçu benim üstüme at: Batık gemilerin de bir rotası olduğunu saklarım.
Suçu benim üstüme at: Taşa inanan bir tanrı parçasıydı derim.
Suçu benim üstüme at: Aşk değildi o; yalnızca bir isim benzerliğiydi diye söylenirim.
Suçu benim üstüme at: Örgütlü kalp ağrılarıydı derim. Geceleyin arkadaş evine sığınan ağır yaralı bir militan kadar güzeldi derim.
Suçu benim üstüme at: Yaz sıcağında kasıklarından yükselen ter kokusunu parfüm niyetine kullanacaktım, demem.


jilette pusu kurmuş yılandı. ( galiba infilak etti. )
yılanın kirpiklerine bulaşmış asitti. ( galiba punk. )
horizantaldi. ( şüphesiz prozac efsanesiydi. )
bütün anlamları bataklıktı. ( tut ki, boşlukta dinozordu. )
kâh çokluktu, kâh eksiklikti. ( aritmatiği zayıf. )
ucuz atlattığım bir cinayet girişimiydi. ( ahlakı pekiyi. )
saçma sarı mdı. ( her renk bir diğerini gölgede bırakır. )
marjinal ela mdı. ( sırra kadem basan hatıralarla avunurdu. )
piercing prensi mdi. ( çoğu kere, uzak gemi lodosu.



Hayatın zaman zaman patakladığı âşıklardık biz: Ölen sevgilimizin arkasından mutlaka bir hayvan edinir ya da çiçek yetiştirirdik onun adını verdiğimiz.
Tembellik hakkını kullanan özgürlüğü anarşizm, kıskançlık kisvesindeki hiddeti karasevda, dostlarımızı aramamayı hasret sanırdık. Uzak tatil kasabalarında akşamüstleri güzel kızların kalçalarına bakarken devrim yapma planları kurardık; şahaneydik! Herkes uyuduktan sonra girdiğimiz chat te, olmak istediğimiz lakap ve yaşla, fazlasıyla derin ve ahlaksız arkadaşlıklar peşinde, sahte kimliğimizin coşkusuna da kapılırdık. Yalanlardan oluşmuş, devasa bir doğru abidesiydik hepimiz teker teker.

Ağaçtaki elmadan daha mutsuzduk! Ağaçtaki elmadan daha da mutsuzduk aslında! Kin tutmak, bir duygudan bir efsane yaratmaktır.



Bu gece bol esrarlı bir uzay misafir ediyorum
şehrin itina gösterilmesi lazım tüm kızlarında, mamafih,
anlaşılan
sefaletin saltanatında tahta çıkan hiçbir serseri
beş dakika bile hayatta kalamayacak!



çelişkili kuvvete dönen yapışkan bir ölü var
korkulan otobanın ortasında viraj yaratan.
bir dedektif hissiyle yaklaşırken dünyaya ay
toprak tutarken elini cetvelle çizilmiş suyun
gözlerini düşürmüş bir genç kız gibi mağrur
ve diken diken; arabanın bagajında bir ölü
var
direksiyondaki cesetle hayatı tartışan.

Ter içinde uyanıyorum. Ne ailem, ne Re, ne de o...pu burada! Hepsi düşmüş! Her şeyi yarım bırakmayı seviyorsunuz. İnsanları, sevgileri, ihanetleri, yaşanılan memleketleri, umutları, kavgaları, onurları!.. Hepsini eksik bırakmayı seviyorsunuz. Bir yağmuru, bir intiharı, bir sevişmeyi ortasında kesmekten çekinmiyorsunuz. Tamamlayarak tamamlanmak ürkütüyor sizleri! Kimselere hesap vermeyeceğinizi bilmenin rahatlığı, boşvermişliği olsa gerek bu! Ama beni, yanlışlarımla bütünlemeye çalışmak: İşte size zevk veren BU! Bunu yapabilecek gücü hissetmeniz, bu gücü depolamış olmanız, doyum için yetiyor! Yeniliyoruz. Önümde duran zamanlardan bir zaman bile seçemiyorum. Hep sizin sunduğunuz duyumsamalarla, savlarla, sıfatlarla yaşamak biçiminde bir piyes oynatıyorsunuz bana. İtiraf ediyorum. Ben de oyuncuyum. Ben en mükemmel Shakespeare karakteriyim. Yaşadığı trajediler karşılığında yüklüce para kazanan bir oyuncu! Ama sahneye çıkma, tiradımı atma sırası bana geldiğinde bütün seyirciler gitmiş olacaklar! Sıkıyönetim, tekste el koyacak! Bir grup köktendinci, kulisteki kostüm dolabımda centilmenliğimi becerecek! Fildişi Kıyıları çok uzak! Artık Japonlar da kola içebiliyorlar!

Alnına spermle gamalıhaç çizilmiş görevlilerle elim sende’cilik meselesine sürüklüyorsunuz beni; ebe, devamlı benim! Sizler gizleniyorsunuz. Elma da desem, armut da desem, dut da desem çıkmıyorsunuz! Sizi bulmak, arkasında durduğunuz anlamı yakalamak için geceyarılarına kadar sokaklarda dolaşıyor, herkese sizi soruyorum. Vizyondan kaldırılmışsınız. Omuzlar silkiliyor, dudaklar bükülüyor, ‘bilemeyiz’ türünden garip el işaretleri yapılıyor!. Sancılarımla başbaşayım. Cezalıyım. Suçumu, bitmeyeceğini hemen algıladığım heyecanlı bir filmi seyrettirerek, kucağıma uzanmış kızın, kopacağını, elimde kalacağını sezdiğim saçlarını sevdirerek ödetiyorsunuz bana. Ödüyorum ödemesine de, yine de çaresizliğime, yalnızlığıma bir başıma sahip çıkamıyorum. İrlandalılar, dünyaca ünlü rock grubu U2 ile özgürlük şarkıları söylerlerken grubun solisti Bono, adımı anmaktan kaçınıyor!
#31 - Ağustos 08 2009, 01:09:54

BİR GECE ŞAH’ESER İMPATARORU FUZULİ BİR DELİKANLILIK YAPTI İSE BEN BUNU YAZDIM

beni bir pazar gecesi siyanürle vurun!
gölgemi bir vapurun saadetine vermişken,
zeki müren’den hicaz makamı şarkılar dinlediniz
ama dönüp arkama bakabilmeliyim kaç kişisiniz
nerden gelmişsiniz neler giymişsiniz
elimde bir demet letafet çiçeği de,

tavanı kırmızı, duvarları beyaz badanalı
bir odada bir arada bir ara olmalıyız, hatırladınız
bıçak sapı gibi gülümsememe de izin vermelisiniz
- babam bana küstü, döv onu babaanne
çıngıraklı yılanlar almıştın hani bana yaşgünümde -
gerdanımda genç kızların çılgın tortusu ve soğuk su,
oramda buramda buram buram ilkaşk kokusu,
işte ben trenleri biraz da bu yüzden severim
ne çok severim bilemezsiniz

beni bir pazar gecesi siyanürle vurun!
palyaço makyajı yapmış olayım, gülün önce
amuda da kalkayım, telde de yürüyeyim filan
size nadide karanfil kolleksiyonumu göstereyim
kayısı gülü çocuklarımı, arılarımı da,
tenezzüllerimi, biliyorum:
zeki müren’den hiç şarkı dinlemediniz
radyoda jean-sebastian bach çalıyor, bakınız
cam pervazındaki baykuşun
yok bir ayağı da...
#32 - Ağustos 08 2009, 01:10:14

Molekül Buketi

el kararı bir
ruhla öperken seni
nesnenin tanrıyla atıştığı
uzun gözlere ait urlarda, bilemem
rolümüzdü bilgi;
el kararı bir
ruhla öperken seni
cismin hacimle seviştiği
ani panikatak şovlarında, bilemem
neredeydi yüzümüzdeki bitkinin kökü.

öğrendim, ki veda
ve kıymettir
ergeç birbiriyle vuruşacak olan, bilirim
renkler arasında adı onun da anılsın diye.
üstünkörü!



Gece Kuklalaları

çelişkili kuvvete dönen yapışkan bir ölü var
korkulan otobanın ortasında viraj yaratan.
bir dedektif hissiyle yaklaşırken dünyaya ay
toprak tutarken elini cetvelle çizilmiş suyun
gözlerini düşürmüş bir genç kız gibi mağrur
ve diken diken; arabanın bagajında bir ölü
var
direksiyondaki cesetle hayatı tartışan.



Ay

Yürek kemiğiyle lades tutuşuyor iki çocuk!
misafir oyuncu bir terkediş biçimi
ile ellerim vücudunun prömiyeri!

Aynı ahır adına koşan acılarımız var bizim!
amatör balıkçının leğeninde iki istavritiz seninle
ölüme beş kala ölümle canlı telefon bağlantısı kuran!

dibi senin aşkında gizlenen kırılgan bir aysberg bu tufan !
#33 - Ağustos 08 2009, 01:11:21

Ben Bu Şehri Bir Gün Sana Anlatacaktım

Kel kadınlar tanıdım insafsızca
Her sokak başında bir ekip otosu vardı
Kaç paraya öpüştük durduk asitli homojen
Ne çok insandılar öyle yıkılası acılı
öyle kırkayak kimlikli. Sahi,
bana ait bir sürü sevgiliyle dolaşırlardı!

Dolaşırdı ayaklarım - babam kimdi, belki
birikimler yalnızca, yalnızca itilişler!
Annem: O, yalnızlığım olacak!
Sarhoş çocuklar gibiydim, dirilen bir ceset
gibiydim - yüzümde bir gri saten bıçak! Saat bozuk
gibiydim, imdat polis gibi! Saçmalayacak gibiydim
beni bir bıraksanız, ah bir bıraksanız,
ödünç bir tutku, özürlü bir rüzgar misali
dağılıp gidecek gibiydim!

Oğlum eşkalim İstanbul, yine katildi.
Kızım
son vitrinin son beyaz gelinliğinde!
Yaşları, toplasan en fazla on üç, on dört
en azından milattan önce yirmi! Bir zaman
efkarla makyajını tazeledi içimdeki ölü helvası
Ölü helvası ve kör çiçekler satan çok kalibre çingene!
Ve horgörülen aşklar bazen sahte.. abazan..
Biraz daha öpüşebilsek, ah bir de
öpüşmeleri, sevişmeleri, logaritmayı bilsek
alkol komalarımıza hafif inceden
profesör bir zencefil kokusu inecekti!

Kel kedımlar tanıdım insafsızca
Her sokak başında bir ekip otosu vardı
Hatırlar mısın, yazmıştım sana, her otel odasında
filtresi bekaret kanıyla lekeli
yanan bir ****** sigarası.
Ah, göğsüm,
sen, kurşuna dönmüş zalim gözlerle
delik deşik edilmiş bir erkek fanilası!

Delikanlılığım aşka aç
aşka muhtaç
aşka mecburdu!
Ve yüreğim!
Yaşlandıkça memeleri sarkar oldu!
Bana bir haller oldu / bana filmler bir tuhaf olur!
Sarkaçlar bana pek bir dar oldu / kuyular pek bir sığ olur
Bakın! Kızkardeşim gitti gecenin dul eşi oldu
Abim miyop dudaklarıyla kendi yılanında küçülür küçülür mahfolur!
Ah! Çıtır hüznüm, asil acılarım, dikkat edin!

İstanbul bu! Genç bedenlere aç
dinç cesetlere muhtaç
hürriyete mecburdur!



Alpha

Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi
ağır ağır akarak kanıma karışmakta
yokluğun!

Hiç sormadım, neydi başka elbiseler içinde bulduğun
aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz
güveye benzer bir şey oldu suskunluğun!.. anladım ki:

aşk naftalinlenmiyormuş meğer, eğer kanıtlanmıyorsa suçun!



Adrena-Line


aldırılan çocukları örgütleyen uyarıcı rengi smo
kinleriyle birşeye karşılık gelmeyen yabancı tesad
üfler odanın deniz gören pencerelerinden en zor
lusunun önünde bir
kaç saniye anlamı olmayan bir ad gibi durup yüzüstü
terkler ya da kendisinden geçmiş deli hiç'in
kullanmadığı süre için sınıflandırılmış rakslara
verili balolarda sezilen ölümün içyüzü; ders;
kim geri gider orada sakınıp kutsanılmayan ve
paramparçalanmış bir teklifsiz gözde hala aranılan kent
kentler göze girince gözbebeği acıya kan ilham eder;
yorumlanması güç yeryüzüyle aynı seviyede bir aşkı
altına batırarak ihtirasın değerini yükseltmen, ah zafer!
ah zaferlerle dönecek bir orduda tek ok çekmemiş asker
gibi biraz mahcup, biraz utanmış, biraz kalender!
ihtirası sesinde kilitli kalmış olanın sığındığı
mecburi çilingir!
denenen maymuncuk
denenen yumuşak topraktan anahtarlar
denenen, cinnet de denen makber
sen misin o büyücü meleğin gaspettiği çaresiz misafir!
bilmez gibisin
çaresiz misafirler, konakladıkları gece,
konakladıkları geceyle katledilirler!

sen de içermişsindir
hoş katliamlardaki yoksul hayvanları bir bir,
onlar ki göğe, okyanuslara ve ihanete hep söz verirler!
sen neredeydin? sen hangi çöküntüydün? ağlama.
sen bunu o gövdeyle mi kanıtladın yüzeyde? yazık. bağışla.
mesela sersemlemiş ruhların çarpıştığı yarım kurander
kaybolmuş inançların ardından yeşil bir pardesü
giymiş ve oturmuş bir orman gibi ansızın
çıkagelen kiralık peygamber! sen tanrının
ötdeliğinde bir siyah gelincik diye biten kıl,
tıraşlandığı aksiseda cehennemler sürükleyen!
ağzından yakalayıp ite kaka sürükleyen! önlem
alınamayan o dökülüşün, o içgeçirmenin, nefessizliğin
sınıra dayandığı muhteşem şölen! öl! işmdi sen öl! ve
ilk sen ol ölürken arkasına bakıp da, Utanın!
Utanın! diye seslenen!

Birbirimizi Öldüreceğimizi Kimseye Söylemeyeceğim! ..

seni seviyordum ve
çocuk bahçelerinde intiharı düşünmek de artık yasaktı! ..

burnu kanayan bir lise öğrencisi taşıyordum kucağımda; galiba yaz da yeni başlamıştı; sıcaktı; sıcak, çırılçıplaktı!
Rıhtımda Göksel Arsoy'un artizini dövüyorlardı; yönetmen, sigarasını suya bıraktı
-avuçlarımdaydın, avuçlarım çisildiyordu- ötedeki kahvede Alice, üç iskambiladam arkadaşıyla oynuyordu.
Seni kalkan üsküdar vapurunun ardından denize fırlattım.
Hüznümü karanlığa kotlayacağım.
Düğün salonunun kapısından elinde
kanlı bir baltayla damat kıyafetli bir delikanlı çıktı, koştu koştu, kollarını çırpıyordu-sonra havalandı, uçtu gitti.
Korkulu gözleriyle son karısını imzaladı.. Beşiktaş, baktı!

şiirlerimi yakmaktan vazgeçtim
senden sözetmeyi özlüyorum yalnızca
birbirimizi öldürmek için verdiğimiz söz, karşılıklı yemin
kimseye söylemedim
kimseye de söylemeyeceğim!
hep bir bukalemunu
ölümle yer değiştirmek için yaşadım ben...
gün oldu sarıdan tiksindim, ottan ürktüm
zamanı geldi içimde
burnu kanayan bir lise öğrencisi yarattım
ne kadar hırpalarsan hırpala bedenini
bir canı kendinden silkip atamazsın
insanı adaletle
aşkı herhangi bir çocukla değiştirmek için yaşadım..
uyruğum oldu sarı (saçların) , ota (gözlerine) taptım
küfrettim sana, lanet ettim, unuttuğunu sandım çoğu kez
ama ihanet etmedim verilen söze, edilen yemine
birbirimizi tanıdığımızı kimseye söylemedim
söylemeyeceğim de kimseye!

çocuk bahçelerinde intiharı düşünmek de artık yasaktı
seni seviyordum ve.




Gülten

ensenden öptüm seni. Çok fena!
rüzgar gibi geçti beykoz vapuru
kulakmemenden süt sağdı dudaklarım
sağanak halinde seviyorum bütün ******ları
preveze'den dönüyor prezervatifli donanmam
domalıp duruyor İstanbul, osmanlı paşası terbiyeme
hem, kime ne? Olası ki elim bacaklarınla aynı burçtan
aaa! tüyler. Zıp zıp zıplıyor apışaram A-Rh pozitif

gülten temizlikçi kız. Temiz kız. Nazsız!
hiç temyiz edilebilir mi kızlık zarı
caaart! diye girdim içeri bir bahar sabahı
adım fatih sultan penis, tevellüt tereddütsüz on yedi!

evlenemeyiz gülten. Güldürme beni şimdi
tam boşalmak falan üzereyken.
korkudan altına kaçırıyor bak galata köprüsü
köprüaltı çocukları sidikten yağmurla usanmış
tam bütün hırsımla
abazanlığımın basur memelerini emerken
boşuna okutmuyorlar adama okulda fiziği, coğrafyayı
dayılanma bana gülten. Tenin dayısı olmaz
kayısı gibi bir aşk kaçırılmaz mı, ara beni..

ensenden becerdim seni gülten. Çok fena!
denize parça koydu makinist beykoz vapuru!




Vampir Rotası

yalnızca iki el ateş edeceksin
çünkü aşk, israf değil!

içinde gizlenen siyah beyaz hayvan
haplanmış gözlerine çöken terk-i diyar
kalbinin çıkışındaki esrarlı sudan sebep
ve tetikteki on birinci parmak
bir kancalı kurdun yorgun kayalıklara oturup
aşağılardaki kalın ve büyük bağırsakları seyrettiği
gecenin tamamlanışında senin cesaretinle
senin yüzünü bir cerrah ustalığıyla değiştiren
o yüce kinle, o masum şiddetle
yeniden
hep hep yeniden tanımlanacak!
bir başka deyişle sen olan karşındaki cesedin
iri ve patlak göğüslerine gömülü dişlerinin arasından
kendi sahte varoluşunun
kendi kanlı spermlerinin
zamklı suretlerine doğru sürükleneceksin sersefil!

korkma!
yalnızca iki el ateş edeceksin
çünkü intihar, menzil değil!
#34 - Ağustos 08 2009, 01:13:49

Hevai

''siz!
şeytana inanmaktan çekinenler!
siz!
ummaktan yorgn düşenler!
siz!
tiyatro sahnelerinde sırtını seyirciye dönenler!
siz!
pişman oldukları için kırılanlar!
siz!
başlatıp bitirmeyi bağış sananlar!
siz!
iz peşinde sızlanıp karmaşa yaratanlar!
siz!
çarmıha gerilme sırasına girip kavga çıkaranlar!
siz!
tarihi adıyla kirleten yumurcaklar!
siz!
yaşatmaktan yaşamaya hazırlanamamışlar!
siz!
kuvvetli oldugu için bıkkın olanlar!
siz!
ateşi bulup söndürmemişler!
siz!
mezarlık zenginleri!
siz!
tarifsizler!
siz!
misyon milyonerleri!
siz!
kendi hayallerinin emperyalistleri!
siz!
onur parazitleri!
siz!
saydamlar!
siz!
kalitesiz ibneler!
siz
benimle
aynı
dünyada
öldüreceğinizden
öldürüleceğinizden
habersiz misiniz?
hey!arkana bak!haydi!
orada durup osuran şeytandır!''

#35 - Eylül 02 2009, 17:26:09

okumadan önce, nietzche, irwin yalov, ahmet arif, montaigne gibi yazarlar okuyup hayatda büyüdüğümü sandığım, ve başlıca olarak 'bir organ nakli gibi sevmişdim seni' ,  'ayrılık anatomosi' gibi yazılarını  eserlerini okuduldan sonra, gitdikçe küçüldüğümü farketdiğim yazardır.yer alı edabiyatının babasıdır benim için.yazılarına tapılası insandır, adeta edabiyatçılara betimleme konusunda taş çıkartan üstanddır.
#36 - Eylül 26 2009, 00:17:04
5 10 kişiniz bir araya gelip para toplasanız sonisphere biletim çıkar uleeyn :(

Doktor Kontrolü

doktor kontrolünde terkediyorum seni!
çiğnediğim jilettin çünkü

ciddiyetini kaybeden alkoldün
burda kötü tesadüftü dudaklarının zihniyeti
harcadığım hayattın
harcadığım, vekaletini aldığım haşarı velet
evet, sesimdeki tattın
sesimdeki rüya, sesimdeki avuç, sesimdeki dağ
kısmi yalnızlığımın nüfus patlaması
kuduran parmaklarım,
kuduran parmakizim
ellerimi rehin bıraktım sensizliğe
ellerimi okula yazdırdım bedeninde
çalan zildin, çalıp kaçan menzildin
artık ticarete atılabilir ruhun
artık ihanete kafiye olabilirsin ancak
adını küfür sayıyorum sevdama
vuruyorum, kırıyorum, dövüşüyorum ...
elbette biraz kurt cobain
elbette biraz ozzie
elbette tamı tamamına joplin fazında
paralelden vazgeçip seri bağlanan kader
kırsal kesim tenimdeki dejenerasyon
sabah sabah esrar, sabah sabah sperm
sabah sabah ortadoğu sabah sabah kanlı krem
işin içinde devlet de var
aşkın içinde hükümet de var bebeğim
sen dış işleri ben iç işleri bakanı
beni arkamdan vuran dünya düzeni
dünyayı düzenlerin anlı şanlı tarihi
vaktim yok kıta keşfetmeye
bir parça penis yeter mezarımı kazmaya
bir parça his yeter yenilmeme, yıkılmama
ah tabii ki 1999'dayız
rosche'luyuz, mutluluk bizim normal halimiz
aslında bizim mutluluktan kastımız
zan altındaki hürriyetimiz

delikanlı tarafımıza ters geliyor hususi hiyerarşi
haplanmış bir kapitalizmle yaşarken halklar,
dağılın lan ülkeler
dağılın lan ordular
sizin yüzünüzden kesip duruyorum sevgilimi!

sizsiniz asıl muhatabım, ama ona vuruyorum
adrenalin, stalin'le kardeş çıkıyor
kıymetsiz ve alakasız bir vakitten sadakat diliyorum
tapınak ilan ediyorum yeryüzündeki cehennemi

allah belanızı versin!
doktor kontrolünde terkediyorum seni!
#37 - Ekim 14 2009, 21:03:14

Paris

bu kartı sana paris’ten atıyorum

çok türkçe bir aşkın ortasında
çok türkçe bir yağmurun mağarasında
çift kâğıtlının son dumanına sinen erezyonda
kelimelerden
beni aşağılayan, bir hiç yerine koyan kelimelerden
ve tehlikeli, korkunç hayvanlardan kurtulduğum,
kendime doğru
bir çıkış yolu bulduğum
güzel bir zamanda..

bu kartı sana paris’ten atıyorum:

bugün mavinin ayrı bir havası
bugün rüzgârın özel bir şıklığı var,
bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim!
bugün kuşlarla senden, senin
o çok efkârlı ellerinden konuştuk uzun uzun
bugün kuşlarla senin resmini çizdik
bütün karakol duvarlarına
biraz sandviç yedik, biraz su içtik seni düşünerek
allahına kadar fırlamaydık senin anlayacağın
bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim
bugün kuşlara senin ismini armağan ettim!

gereksiz eklem ağrıları ve kriz değil midir
ışıksız gözlerime bir nebze kan
pul pul olmuş tenime enjektör kapanları kuran,
duran
sonra yürüyen
sonra bir daha duran
seyyah kalbime tüm ihtişamıyla boşalan
hap niyetine sıcak elektriğin doludizgin sersemliğinde
üşürken, açken
kolları kısa ceketimin yakalarını kaldırırken
sorgumda soruyorum bunları, hep soru kalanları:
niye ayrıldık (cevabı kullanılmış, aids riski taşıyor)
nasıl sustuk (cevabı, kalabalık getto masallarında)
niçin birbirimize çarpa çarpa bir suça ortak olduk
şimdi hangi dozda hangi ekolde zırvalıyorum
sokaklarda mora mor çalan dönme bir gitaristken
koşabiliyor muyum, nefes alabiliyor muyum, sıçabiliyor muyum
dehşetli yerlerimden
en karanlık gizlerimden çalakalem vurulmuşken
otuz üçünde kahpe bir anarşist
sırtında yetmiş yedi hançer yarası
bir polisten tokatlanmış magnum ve ben
gece camlarını, ******.mlarını yumruklarken
ya da

çıplak ayaklarımla boş ilaç şişelerini ezerken
her yer, herşey kırmızıya boyanırken duruluyorum
ölmek üzere olan birin üstünde dönenen
puşt akbabalar gibi yüzümün üstünde dolanıyor ruhum!
bu kartı sana ben
sanırım
paris’ten atıyorum!

mamafih,
niye gelmişim, nerden gelmişim, neden burdayım
sanki
ekmeğe karışmışken toprağı özleyen buğdayım!
sevgilim, ben ne soysuz bir adamım -ki
kopan mi telinin yerine kurumuş bir gözyaşı takıyorum
evet! evet!
koşuyorum, yuvarlanıyorum, bağırıyorum, ağlıyorum
faşizme yenilmişken
avla avcının mesafesi daralmışken
otuz üçünde bozguna uğramış bir devrimci
kıçında yetmiş yedi.azrak yarası
bu kartı sana ben
büyük ihtimal
paris’ten atıyorum!
#38 - Ekim 14 2009, 21:03:38

ısrarlı bir çocuk gömleği var bu gece üstümde
siyah, cepsiz, buruşuk ve kirli
okuldan mı kaçtım, evden mi, söyleyemem
titrerdi ellerim uzanıp düzeltirken yüzünü
dudakların Bastille'di, yanılmıyorum,
gözlerin, en çok o körkütük gözlerin devrilir ve
uzun uzun susardı, gözlerine su veremezdim,
tek bir imge taşımazdı birbirimize duyduğumuz his
şiirsizdik, bunu biliyorduk, bunun için ağlamıştık,
bakardık karşı karşıya geçip, hatırlıyor musun,
yalnızca bakardık!
dipsiz, yalansız, ölüme davet eden bir bakmaydı bu
hepsi hepsi aşk!
senyör aşk, mösyö aşk, mister aşk, bay aşk!
şiirsizdik, bunu biliyorduk, bunun için ağlamıştık
bunun için terasa çıkıp aşağı bir gül atmıştık
bunun için rıhtıma inip denize bir gül atmıştık
çaresizdik, sevda biraz da soygundur, işte

sevda biraz yakayı ele vermektir, mahkemelere düşmektir,
ben masumum diyebilmektir biraz da sevda,
bunu biliyorduk, bunun için ağlamıştık,
uyanır uyanmaz başlıyorduk ağlamaya
sarılıp sarılıp ağlıyorduk
yorulup uyuyana kadar ağlıyorduk sevgilim
dokunuyorduk su deyip suya deyip su içen kelebekler gibi
susuz kalan gözlerimiz gitgide ağır ağır soluyordu
o gül, gitgide ağır ağır soluyordu rüzgarla
tenlerimizde tenlerimize ait birşeyler dokuyorduk
oysa ısrarlı bir çocuk gömleği var bu gece üstümde
siyah, cepsiz, buruşuk ve kirli
dayak mı yedim, dayak mı attım, söyleyemem
senden bana seken bir yürek
ki yürekler sarı samandan hatıra defterleridir
senden bana yansıyan bir ışık
ki ışıklar elele tutuşup geri çekilirler
senden bana damlayan bir çiy tanesi
ki çiy taneleri ancak biri öldü mü dağılırlar sessizce

komşularım senin hakkında konuşmuyorlar
başlar öne eğik, dudaklar bükük, omuzlar çökmüş
resmini indirdim duvardan, adını unuttum ne tuhaf!
karakolda kaydın yok! hastanelerde yok!
mezarlıklarda yok! gittin!.
bir gecede hazırlanıp bir gecede gittin!
bana bir gece bırakıp yanına bir gece alıp da gittin!
kırmızı çoraplarından birinin teki kalmış!
mor çoraplarımdan birinin tekini götürmüşsün!
ben de mi gitmeliydim
yürüdüm! bir kentten bir başka kente yürüdüm!
gittin! inanılmaz!
sana abi diyecektim, dedirtmedin
sana oğlum diyecektim, dedirtmedin
bunun için ağlamıştık, komşular bizi şikayet etmişti
eve gelen ziyaretçiler üzülmüştü
bize gül getirmişlerdi
bize üzüm getirmişlerdi
bize aşk getirmişlerdi
bizi kendimize getirmişlerdi, bunu biliyorduk
bunun için ağlamıştık

tuvalette bıraktığın atleti buldum!
kokladım! köpekler gibi kokladım!
yola çıkıp kokunu aradım izini bulurum diye!
gittin! inanılmaz!
senden bana seken bir yürek
ki yürekler zaman zaman dengesini kaybeder
senden bana yansıyan bir ışık
ki ışıklar küstüler mi bir daha barışmazlar
senden bana damlayan bir çiy tanesi
ki çiy taneleri daima acıya müdahele ederler
oysa ısrarlı bir çocuk gömleği var bu gece üstümde
siyah, cepsiz, buruşuk ve kirli

senin bu gömlek
senin bu pantolon
artık yalnızca eşyaların
artık yalnızca eşyalarını sevebilirim
artık yalnızca eşyalarınla ağlıyoruz
en fazla seni özlüyoruz
bunu komşularım da öğrendi
ziyaretçiler de öğrendi
bir sen..
bütün aşk şarkılarını söylerdin
bütün aşk şarkıları sana yazılırdı
fakat artık sen yoksun
ölüm koynuma sokulsun, beni soksun,
zehirle beni ey peygamberim!
tanrısıyla sevişen peygamberlere kitap iner
bu gece üstümde ısrarlı bir çocuk gömleği var
galiba düğmelerini çözeceğim!
#39 - Ekim 14 2009, 21:04:17

ayrıca bu yararlı ve faydalı copy pasteleri için de diyez nich li arkadaşıma bir teşekkürü borç bilir ve minnet duyarım =) (bknz): sewiyore...
#40 - Ekim 15 2009, 04:29:44
5 10 kişiniz bir araya gelip para toplasanız sonisphere biletim çıkar uleeyn :(

ayrıca bu yararlı ve faydalı copy pasteleri için de diyez nich li arkadaşıma bir teşekkürü borç bilir ve minnet duyarım =) (bknz): sewiyore...
(6) Teveccühünüz efenim...Bizde sizi =)
#41 - Ekim 15 2009, 20:24:51

Karanlık bir kutu bu. İnsanın karakutusu kurukafasıdır diyen uzak arkadaşımın, ayaklarını sallaya sallaya oturduğu duvarın üstünden üzerime kağıttan uçaklar attığı gece! Onun havaalanı olduğum saatlere yargısız sadakatlerin çöküşü! Kur yapan bir karınca yuvası vardı gözbebeklerinde!
Hüznün çiçeği pek yakışır sevgilinin ağzına! Hafif hafif ısırır! Kıpkırmızı bir elbise giymiştir ve sonsuza kadar da çıkartmayacaktır onu. Bir savaşa gidiyordur; öldürecektir! Barış yanlısı olamayacak kadar talihsizdir!
Kemanla piyanonun gücünü gözler önüne seren nefis bir melodi olarak hatırlanacaksın sen çocuk! Düştüğün adada, sahilde yaktığın ateş gibi parlayacak göğsüm sen beni yaşattıkça!
Bileğimi kestim / bileğini kestin: ordan çektiğimiz iki damarı bağladık birbirine. Artık büyük dolaşım'ın adı, SEVDA'dır! İçimde hissederken kanını, bu şehrin daraldığını / aşağılara doğru genişlemek istediğini düşünüyorum. Kanın beni üşütüyor. Sen sakın menenjit olma, e mi?!
'Hiçbir şeyi unutma! Ben unutmayacağım!.' diye fısıldamıştın kulağıma otobüse binerken. Arkanda seni seven adam duruyordu. Bakışlarımı kaçırmıştım. Bakışlarımı kaçırıp yüzümden fidye istemiştim. Şimdi aynı bardaktan su içemiyoruz! Ben bunu biliyorum, su biliyor, bardak biliyor; bir sen bilmiyorsun! Seyahat acentaları önünde ayrılan, orda kavuşan, orda bir tutkuya büyümesi için izin veren insanlardan bizi ayıran nedir ki.. Ayrılığı dört tekerleğin yönüne bindiren mi suçludur, o dört tekerleğe bir beşinci tekerlek olarak eklenen mi?! Ansiklopediler açıklayamıyor bunu!
Dallı budaklı bir bedende, teras katındayız! Bütün görüp görebileceğimiz: HAYAT! O yüzden zar tutma, kağıt kurma, taş çalma aşkın peşinde koştururken! Kök salmak, bitkilere has bir özelliktir; sen tek bir yere yerleşemezsin. Geleceksin. Seni ölüme, aykırılığa, başkaldırıya davet eden, ait olduğun, bu soktuğum cehenneme geleceksin. Bir çeşit love story meselesi! Ama cesaret, biraz da büzük meselesi! Sesim duyuluyor mu?! Sesimi işitmeye çalışanların kulakları var mı?!
Gece otobüslerinde cam kenarı masalları. Gece otobüslerinde valizlere, çantalara doldurulup götürülen onca an! Gece otobüslerinin seveni karartan o soluk, sarı ışıkları! Karanlık bir kutu bu. Karanlığı yasallaştıran, karanlığı bir güç gösterisine dönüştüren, aydınlıklarla sınırlı olduğunu kanıtlayan bir kutu bu otobüs! Muavini çağır yanına ve ona de ki: 'ben asla gelmemiştim, asla da dönmüyorum!.'
Zamana arka çıkan kahramanlar, yiğitlikler-trajik çelişkiler ve bir *** yaramayacak hüzünler için yakınlaştık seninle. Yeni yıkanmış bir salkım üzüm gibiydin şarabını saklayan. Ben Ortaçağ Avrupası'nı anlatan uzun metrajlı, biraz yavan, biraz vakit geçirtici bir filmdim; sen ise Nirvana'ya ait şık bir klip! Aşk, ağır iştir: emekli olamazsın, sigortası yoktur, ikramiye alamazsın, yıllık tatil izni verilmez, greve kalkıştın mı yersin sopayı, her dakika lokavt tehlikesiyle burun burunasındır, kaza riski yüksektir, amatörce uğraşılır! Aşk, ağır iştir! Yol boyunca bunları şoföre dayatamazsın. O, uykuya yenilmek üzeredir, sen ise rüyaya!
Yolculuklar neye ulaşma isteğidir?! Bir inkar, bir veda, bir çarpışma, bir yaralanma nedeni midir?! Böyle siktirip gitmek, geride kalanı sahnede zorla Stand Up Tragedia oyuncusu kılmaz mı?! Bu kılınan, farz mıdır?!
Otobüslerin hiç mi vicdanı yoktur?!
Gece otobüslerinde kurduğun hikayeler, walkman'de dinlediğin ezgiler.
Gece otobüslerinin konakladığı tesislerde birkaç lokma atıştırırken kendini farklı bir açlığa ve susuzluğa gömülü bulman. Gece otobüslerinin kırgın, ***, yılgın yolcuları! Heeey, size diyorum! Otobüsümüz asla mola vermeyecektir ve siz ihtiyaçlarınızı gidermek için bambaşka aşk yolculukları yapmak zorunda kalacaksınız. Bu dediklerim menenjite yol açmaz değil mi?! Sen frengi de olma!
Karanlık bir kutu bu otobüs. Buğuladığın cama birşeyler yazmaya çalışırken sen, hareket ediyor araç. Bakıyoruz ardından. İşte gidiyorsun!
Gidiyorsun işte! Bir kenti terkediyorsun. Belki de sonsuza kadar. Sonsuzluk neyse, ne halta yararsa, sonsuza kadar kadar terkediyorsun belki de. Kaybolan farlara, stop lambalarına şöyle seslenmek geliyor içimden:
'Ben bir silahım! Ama hiçbir silah yaralamaz insanı, bir başka insan olmadan!'


Okuyorum, okuyacağım.
#42 - Ekim 28 2009, 23:45:55
''Cehennem, başkalarıdır. ''

insan telefon defterini temize çekerken bazı isimleri eski defterinde bırakır

Onlar artık birdaha asla aranmayacaktır.Garip bir hüznü barındıran bu
silik isimlere bakılır bakılır.Kimi okuldan sınıf arkadaşınızdır, kimi
çok çabuk unutuverdiğiniz bir sevgili, kimi bir cafede aylarca herşeyi
ama herşeyi paylaştığınız birisi; yada istifa ettiğiniz bir yerden bir
arkadaşınız! Soyadları sorulmamış birsürü hatırlanmayan isimde vardır
defterde; ve şüphesiz üstünde isim olmayan telefon numaraları korkunç
bir operasyonla onlarca hayat, onlarca güzellik bir çırpıda ortadan
kaldırılır.

İNSAN TELEFON DEFTERİNİ TEMİZE ÇEKERKEN BAZI İSİMLER ÜZERİNDE DURUR.

Onca zaman sonra birkez arasanız, sesini duysanız... Ona edilebilecek
bir çift sözünüz yoktur! Birlikte gittiğiniz filmler, meyhaneler, evler
birbirinizi yıllar sonra özlemenizi sağlayacak sevgiyi aşılamamıştır
size.Yalnızca bir isİmdir şimdi o.Temize çekerken atlarsınız
hemen.Derhal çevirirsiniz sayfayı telaşla, alalacele.Oh, isim geçmişte
kalmıştır.

İNSAN TELEFON DEFTERİNİ TEMİZE ÇEKERKEN HAYATINIDA SORGULAR!

Hangisi ihanet etmiştir, hangisi yalvarmıştır kendisini bırakmamanız
için; hangisinin birsüre sonra arkanızdan konuştuğunu duymuşsunuzdur;
hangisi sizi en güzel öpmüştür; hangisi rüyalarınıza girmiştir, hangisinin
ayak parmakları ilginizi çekmiştir, hangisine hediye alırken zorlanmışsınızdır, hangisiyle en hararetli tartışmalara girip kavga etmişsinizdir, hangisi için
sabahlara kadar içip içip ağlamışsınızdır? ! ...

Doğrular, yanlışlar, hatalar, tutkular!

Birlikte EDİP CANSEVER okuduğunuz o insanlar, solmuşlardır.

İNSAN TELEFON DEFTERİNİ TEMİZE ÇEKERKEN YALNIZLIĞINIDA KANITLAR.

Bütün bu insanlar şimdi nerede, ne yapmaktadırlar? Saat elbette
dört"tür! Paradoks, labirent, koni, tüm bilimsel ifadeler ve mentalite tersine
dönmüştür. Ters dönmüşüzdür. Bu tekbaşınalık ve bu isim katliamı
aslında size ters gelir... Çalan telefona bakarsınız.Acaba? Acaba telefon
defterini temize çeken bir arkadaşınızın son anda kurtarma çabası mıdır?

Bir iki kırık sözcük, yarım yamalak bir buluşma, belki...

Bilemezsiniz...

LÜTFEN, AMA LÜTFEN TELEFON DEFTERLERİNİZİ KAYBETMEYİNİZ...


k.iskender
#43 - Kasım 19 2009, 18:35:41

Arabesk

adımı ilk söylediğin gün
kan geldi kulaklarımdan o gece

aceleyle çıkıp evden
seni aradım saatlerce
bulsam vuracaktım
sen ölünce dudaklarından öpecektim,
mikrop kapmasın diye
tentürdiyot sürecektim ağzıma
buna bütün eczaneler gülecekti

allah belamı versin
seviyorum işte ne yapayım
kavuşmak yalnızca varsayım, zayıf ihtimal
özlem hararetli bir esin, kırık bir hayal
ama zulmeden, kahreden o mavi sesin
'acı çekeceksin, yok olacaksın' diyor hâlâ

ve isyan ediyorum allaha
olmalısın, diye haykırıyorum
evet, evet, ordasın
hatta bir cübben
cübbenin de kürklü yakaları var!
ve ben, ölünce yapışacağım o yakalara
yanıt ver, diye bağıracağım, yanıt ver
neden neden neden neden neden neden
beni bütün şeytanlar alkışlayacak

seni ilk gördüğüm gün
bir martı oydu iki gözümü de



Küçük İskender’in Özyaşamı

ben içi
boşaltılmış siyah bir hayvan hücresiyim

uçan kuşun
erkeklik organını almışım ağzıma havada

kuruluyum
çevir ruhumu ey hasmım canavar, vaktim yok

camdandım
kırılsam doğa çalınacaktı yeryüzünden

âşık oldum mu
kurt inerdi yüzüme

birden fazlaydı katilim
cesedimi bulamadı sahibim

bir yerime yağmur yağıyordu
ellerimden teki karşı safa geçmişti

bağırsam, ama bir de bağırsam çağırsam ağlasam
şair oldum sanacaklardı

canım, güzel abim!
bağlasana deli gömleğimi!



Bir Organ Nakli Gibi Sevmiştim Seni

Bir organ nakli gibi sevmiştim seni;
Çürük gözlerine bağışlanan ellerim,
Yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim..
Darmadağın kadınların,darmadağın ettiği erkekler gibi
Sevmiştim seni...
Çok eskitilmiş bir aşkın hatırlanması,
Sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması
Aslında işin açıkçası;
Rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
Hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
Geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi

Sevmiştim seni...
Ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi deniz gibi,
Neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
Ortalık yerde durup dururken
Sevmiştim seni...
Atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı,
Mızraklar kırıldı,kalkanlar delindi,ganimetler paylaşıldı.
Kasaba meydanında birbirini dövmekten
Yorulan iki kovboy gibi,
Bir tabancanın namlusuyla tetiğiyle,
Kendisinden farklı,
Kendisinden ayrı,
Bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi,
Aynı bedene sıkılan iki el kurşun gibi,
Katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla
Sevmiştim Seni...



Embriyo

Sokularak soğuğa ileri çıkışından
bir uzun saçlı yelkenin
notalara ayak atarken sihir

Şimdi nerede ağlıyor billur
kanatırken son rüzgarın
sessiz kimliğini

cesedi tanınmayacak haldeyken aşkın



Lütfen Anne

kızının adını sarmaşık koy anne
hayata ve hayale sarılarak büyüsün

oğlunun adını veda koy anne
hayatı ve hayali terkederek büyüsün

kendi adını cefa koy anne
hayatı ve hayali önüne katıp da sürüsün

benim adımı koymayı, bir zahmet unut anne
hayattan ve hayalden utanıp da çürüsün
#44 - Kasım 19 2009, 18:41:18

Zeitgeist

aşk insanı acıktırır
aşk insanı bir ölüme susatırsa aşk diye anılır
senin mahallende aşk masallara giremez
masala giren aşk çıkamaz o mahallelerde!
masalların aşkına, benim aşkıma, allah aşkına
senin yaşın aşka tutmuyor sevgilim, lütfen gelme...


BU GECE ALKOLLE SABAHLA...

ONA DE Kİ;

BEN KANIMA KIRMIZI RENGI VEREN KISIYI KAYBETTIM..!


Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi ağır ağır akarak kanıma karışmakta yokluğun...

Sen intihar ederken orda,
Ben intihar ederken burda
Aynı acıyla...
Aynı yerlerde..
Yanyana...
Sezdirmeden öldüm, farkettirmeden öleceğim..
Birini bırakıp başka birini severken
Hep seni özledim çünkü ben !

Sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor!


Mükemmel bir insan. =)
#45 - Kasım 25 2009, 11:39:51

Şu sıralar sürekli onu okuyorum. Sürekli onun şiirleri var dilimde.

''Ağaçtaki elmadan daha mutsuzduk! Ağaçtaki elmadan daha da mutsuzduk aslında! Kin tutmak, bir duygudan bir efsane yaratmaktır.''


#46 - Kasım 26 2009, 21:53:44
Yaşamak sansürler eşliğinde, çok sahte.

Yaranın kapanıp kapanmadığını anlamak için

kabuk kaldırılıp altına bakılmaz

der, kimi kendini kaybetmiş şehirler...


Seni
dün gece vurmuşlar hesapsız bir karanlığın vardiyasında,
soluk yeşil kaşkolunla akarken anarşist dönmelerin barından
henüz kimsenin öğrenmeye kalkışamadığı dar omuzlu sahralara
dizginlerinden kurtulan atlar gibi coşkulu ölmüşsün
ölümün hayata haber olmuş diyorlar!
Ben
Seni ilk kez bir bordo şarabın köpüğünde öpmüştüm kuzgun kuzgun
belki hatırlarsın,
belki temmuzdu belki mayıs belki de dönmüyordu dünya henüz
çıplak bir şuurun açık olmadığı anlarda bir venüs
heykeliydin, yontuyorduk birbirimizi birbirine dargın asırlardan;
neyle vurmuşlar bilmiyorum tabanca mı, bıçak mı, ihanet mi
o iri ve hırçın ellerinde hiç yuva kuramayan merhamet mi
çok kan kaybetmişsin şimdi arasan da bulamazsın
gri gözlerin bulamaz, siyah saçların beyaz tenin bulamaz
pekmez olup tahinime karışmışsın, bizi abanoz bir kaşıkla karmışlar!

Seni
Dün gece uzun uzadıya vurmuşlar Nil’in kıyısındaki

gelincik tarlalarında
Okyanusta bir timsahın üst çene kemiği gibi duran Afrika’nın
efkarlı bakışlarını kabile büyücülerine emanet ettiği
temsili hatalarda!
Elbette çocuksun, bunu bütün zamanlarda biliyorlar!
Afgan mülteciler biliyorlar özellikle de pakistan sınırında
Moskova’nın bütün barlarında en sert votkanın talanında
Atomu bulan bilginin ağaran saçlarında
Pentagon’un gizli bilgisayar dosyalarında
Elbette çocuksun, bunu bütün örgütlerde, çatışmalarda biliyorlar!
Çapraz ateş arasında kalmış o çok şahane dudaklarının kızılında
busede, Kuran’da, Tevrat’ta, İncil’de, Zebur’da
insana sevda mayası çalınmış her koşulda ve abartıda
senin titrerken rüzgar çıkartan vücudunun ezgisi var,
bunu bütün intiharlarda, kıyımlarda, tacizlerde bir ihtimal biliyorlar!

Sessiz sedasız çekilmiş bir film gibi oynuyorsun
kendi boş sinema salonunda; beyaz perdeye düşen yüzün
değil mi ki beni kırbaçlayan, kamçılayan,
hücrelerimden sorumlu tutan hüzün!
Söz hakkımsın telaşlanmasın sakın temsil ettiğin kudret ve felaket
göz nuru bir nakış edasıyla işlediğin bu hatıra ve ihanet kokan cinayet
eylülle ekim arsında yağan yağmurdur
ekimle kasım arasında yağacak olan kar
Elbette çocuksun, bunu bütün erozyonlarda, heyelanlarda biliyorlar!
Kasissin şarampolsün ama asla bir uçurum kuramadın hala yaşadıklarımıza
Havaya uçurulan bir köprü, sabote edilen bir merasim
ya da en kötü neticeyle, gözlerimden avucuma damlayan hidroklorik asit
başarılı bir ameliyatla değiştirttiğin bakışların
başarılı bir yalnızlıkla yenilettiğin ömrün
değil mi ki beni kırbaçlayan, kamçılayan,

hücrelerimden sorumlu tutan hüzün!

Seni
dün gece vurmuşlar poyraza doğru yan yatarken çınar ağaçları,
kitap aralarında kurutulmuş yarasalar
ağlayan balıklar yüzünden taşan akvaryumlar
tehlikeli bir saadet zinciri kurduğumuz Amsterdam akşamları
Miami sahilinde ölü bulunan on beşindeki eroinman
Tokyo’da aniden soyulmaya kalkışılınan bir adrenalin bankası
Belli belirsiz bir dark city etkisi, bizi barıştırmak isteyen Nicole Kidman,
Yerlerde yuvarlana yuvarlana dövüşen görüntü yönetmenleri
Patlayan spotlar, yırtılan senaryolar, uyuşturucuya gömülen set çaycıları
Sessiz sedasız çekilmiş bir film gibi oynuyorsun
Kendi boş sinema salonunda; saatler sürecek kalbinle yeniden tanışman!

Seni
dün gece vurmuşlar ben poker masasında karşımdaki kumarbaza
alelade bir blöf yaparken: elimde beş as var,
kağıtlarımı açsam adam beni azarlayacak!
Hangi as sahte, ben de bilmiyorum
Aslında rest çeksem ve kaybetsem her şeyimi
Geçip yan odaya bir mektup yazacağım sana her şeyi uzun uzadıya anlatan
Seni neden vurduttuğumu, kiralık katilleri nasıl tuttuğumu
Ve silahlarını verirken niçin başımın döndüğünü, bir maziye tutunduğumu
Uzun uzadıya anlatan bir mektup yazacağım sana, ama
Blöfümü yiyor işte kumarbaz
Kalkamıyorum yerimden
Çıkamıyorum acıdan
Sıyrılamıyorum endişeden
Bu yaz tatilimi İstanbul’da geçireceğim diyor içimdeki rüya
Ciğerlerime fiske fiske çarpan yağmur, o süratli verem!
Ah be bir tanem, nedir bu durup dururken her yerimizden fışkıran kan
Bu müflis depresyon, bu kalitesiz deprem!

Seni
Dün gece vurdular, önerdiğim gibi, tahriben çeşitli yerlerinden!
Kurşun sıkılacak tek sağlam noktan kalmadı
Kalmamıştır öyle tembihledim
Sonra ben oturdum biraz rakı içtim, kiraz yedim
Müzik setinde senin o çok sevdiğin cd, Nükhet Duru’dan
Al gönlümü diyar diyar sürükle, hani çalarken senin hep
Bileklerini burktuğun, göğsünü yumrukladığın, zamansız içlendiğin…
Sıradan aşk hikayelerine koskocaman şiirler yaratan şairlerdenim
Cenazene çelenk yerine bir orman göndereceğim bugün
Az önce telefonla sipariş ettim






Ah be bir tanem
Ah be deli uçurtmam!
Ben de gayrı buralarda duramam duramam buralarda
Kendimi sendeki balkondan aşağı ittim!
#47 - Kasım 30 2009, 14:48:16

Bütün yalanlar güzeldir…söylemeyi başaramadığını anlarsam…..hışırtılı soluğunda…
uyutayımmı çoko prensini…silahının ne olduğunu bile bile seçtim….ah o zehir edepsizim..
yüzümde başkasınımı görüyordun converse bakışında plastik geçirgen susuz timsah….
ruhundaki sülük sömürdükçe… ellerin e hükmü geçmeyecek nasırlı omiriliğinde… yaşadıklarımın…
koca kıçlı kadınların selüleitli yolundan bi farkı olmalı ..geçecek tene değmeden silüetlere yokmuş muamelesi yapmak bana göremiki…
bütün roma-n-lıların tik-i kadar gladyatörüm permatiğimde kesik yüzüm..aşkın a ücretli.. çin işi ..sarı bileklikli unicef yararına sevişeceğim..
o an aklımda sen olcaaksn bir günahın bedelini ödeyeceğim tek çekimli ..başka birini seni öptüğüm gibi öpücem…
kurumuş etimle rakı içicem boğulana kadar karanda
#48 - Ocak 12 2010, 18:20:57

Tangram

Büyük marifettir ihanet ; sorumluluk ister. Katakullinin ihtişamı , başdöndürücüdür. Onu aldattıktan sonra şöför mahaline geçer , arabayı çalıştırırsın. Artık iş , gaza basmaya kalmıştır. Gözlerinde masum bir ifade , dudaklarında lakayit ama müstehzi bir telaş , direksiyonu kavrayan parmaklarında acemi bir titreyiş , kendi kendine ; yok birşeyim deyiş , dikiz aynasından onun oracıkta öyle viran , öyle korumasız , öyle ayakta yıkılıverdiğini görmen , geri dönsem mi , dönemem ki , dönsem de asla eskisi gibi olamayız diye düşünüşün ve ilk virajı alınca bütün bu yaşanılanları bir çırpıda unutuverişin !

Ne birlikte keşfedilmiş iskambil oyunları , ne bir aşk şiirini dinlerken birbirine tutkuyla yapışıveren gözleriniz , ne bir bardak içkiyi paylaşmak , ne tektekçi bir şarapevinde ayışığı gibi dikilip içmek , ne onun odasında garip bir hazla kıvrılıverdiğin yatağı ( ki o seni bir daha orada o şekilde göremeyeceğini bildiğinden , o görüntüyü hafızasında tutabilmek için uzun uzun sana bakmıştır da mutlaka ) , ne avare dolaşmalar savruluşlar ne de uyanır uyanmaz edilen telefonlar ... Bunların şimdi senin açından hiçbir önemi yoktur. Yan koltukta oturan yeni sevgilinin elini tutarsın uzanıp. Arkaya düşenin içine sis düşer. Arkaya düşenin kurt iner içine. Oysa sen gururlu , mutlu ve olabildiğince sakinsindir.

Çünkü babayiğit bir hainsindir sen. En kaliteli adiliği yapmış olmanın zafer sarhoşluğuyla hoş bir maceraydı , eğlenceliydi , çok eğlendim ben , beni hiç sıkmadı , hatta ondan bayağı bir şey kaptım , onunla boş vakitlerimi değerlendirdim benzeri iltifat ve hakikat cümleleri kurarsın. Lay lay lom ! Sen şarkılar söylerken , O b.k gibidir. O , neyin b.ku gibidir ? Bir karanfilin , bir basgitarın , bir krepin , bir yanılgının bir ahmaklığın b.ku gibidir. Sevdaları güle güle kirlenen , kalbi geçmiş olsun!lu , hassasiyeti ve gerizekalılığı günaydın!lı olan O , flushroyaline güvendiği halde blöfü yemiş ve partidışına itilmiştir.

Bazı duygular ehliyetsizdir. Bazı durumlar ruhsatsızdır. Bazı yaradılışlar kimliksizdir. Bazı intiharlar işgal edilmiştir. Bazı fotoğraflar hep tek kişiliktir. Bazı bedenlerde ten velinimettir. Bazı doğumgünleri kötü geçer. Bazı aşklar bitmesi için yaşanır. Bazı aşıklar sadakati hiç tatmamışlardır. Bazı Romeolar Romeoları severler. Yine başka Romeolar Romeolarını terkederek Julietlerine giderler. Julietler Romeolarına mm ve meme verirler. Romeolar karınlarını doyururlar. Süt ve reglden oluşan kokteyllerini yudumlarlar. Bazı Romeolar , Julietlerinin esiridirler. Julietler Romeolarını kuyularıyla tavlarlar. O halde , maçoluğu temsil eden Papaz ( Rua ) ile dişiliği temsil eden Kız ( Dam ) bu denli önemliyse , piştide neden genç ve güzel delikanlılar ( Vale ) oyunun kaderini bir anda değiştirirler? Bazı Romeolar bazı Romeoların sevgilerine katlanamazlar. Dayanamazlar. Kolay olanı kabullenirler. Yokuşaşağı inerken arabayı boşa alırlar. Benzin harcamazlar. Yaşarken hayatlarını boşa alırlar. Emek harcamazlar. Dudak bükerler , omuz silkerler. Bir anlamsızlığını eskizi olarak dolaşırlar. Büyük marifettir ihanet ; sorumluluk ister. Gün gelir tüm bedeller ödenir.
#49 - Şubat 12 2010, 16:42:04

belki bir önyargıdır benim yaptığım, bilmiyorum. ama hiç hoşlanmıyorum kendisinden. hiç hem de.
okumayı bırak, girişimde dahi bulunmadım. zannediyorum ki pek de bir şey kaybetmedim.
oldum olası itici gelmiştir bu adam bana.
#50 - Mart 16 2010, 12:36:43

Evim!


eski bir sevgiliden gelen hediye gibi
sıkı sıkıya kapalı perdelerle,
duvarlarla paketlenmiş;
acının
yalnızlığa plastik bir güzellik tacı giydirdiği
Evim!

her sabah yatakodasında yeniden doğduğum,
göbek kordonumu çırpına çırpına
ana rahminden getirdiğim iki sivri dişle koparttığım,
aşka zorlanmış gözlerimle
ümide zorlanmış cevherimle
bilinçaltından gerçeküstüne doğru upuzun bir koridorda koştuğum
sütle yorulduğum, tuzla bunaldığım, korkuyla doğrulduğum
kana, sperme
ve şeffaf şevkat gözyaşlarına düşkün Evim!

O! Ev kadar yakınımdaki
O! Ev kadar durgun, Ev kadar eşya, Ev kadar
ruhumla bedenimi bir gece yarısı köşebaşında soyduğum
tenimle beton arasındaki manevi evrim!
O! Sınırlarımdaki çatışmalardaki son durum!

elbette evlerin de bir belleği vardır özellikle mayıs'sa,
mayıs, okyanuslardan ansızın çıkagelen bir pelerinse ıslak
ve paramparça, sultansız ve
çocuksa kumaşından dikişine değin,
biraz pahalı bir kürkse sevgili
sevgililer, evlerin oturma odalarıysa
koltuklar: yüzlerce insanın bir süre sessizce sığındığı
sehpalar: içi ölümle doldurulmuş hayvan leşleriyse
küçük heykeller, küçük vazolardaki solgun güllere dargın
duvardaki çerçevelerin kenarlarına iliştirilen fotoğraflar
üstüste, tıkış tıkış, bir ömre bir çuval ilişki dolduran duyarlıklar
yere atılmış kasetler, plaklar ve haftalık/aylık dergiler
kullanılması unutulmuş küf kokan bir kiler
gibi dudaklarda unutulmuş sevgi dolu dizeler
şarkılar şüphesiz, şarkılar kalır evlerde özellikle mayıs'sa
detone bakışların bir makam tutturamayan ağrılarıyla seferber!
mayıs'sa.. mayıs, betona çakılmaya çalışılınan eğreti bir çivi gibi
yılların dokusunda, elde güçte yürekte yamulmuşsa!.

Evet, bugün bomboş bir Ev'in startında huysuzlanan at gibiyim
hırçınım, çaresizim, .. elbette ben de koşmak isterdim
son yüz metreye girerken bütün şahane atların önünde,
ama..
jokeyim düşmüş, mahmuzları dibine kadar saplı kalmış
avuçlarımda döndürdüğüm bir kartopuna benzeyen kalbimde!

duş alan bir adam hatırlıyorum evimde:
aralık tuvalet kapısından sızan o masum
o belalı akrobat şelale!

suyun altında
vücudu uzaya doğru gelişen,
suyun altında
herhangi küçük bir balık gibi üstünkörü yıkanan,
yıkandıkça evcilleşen!

evcilleştikçe, köpüren bir kuduz ağzı gibi
kendi korkusunu,
kendi vahşi sorgusunu
başkalarının feci sonuyla örtüştüren
kısa mesafe!
kısa androjen!

valse kalkamayan zavallı eşiyle dansedermişcesine, alaycı / muazzam!
sabuna hayatının hatalarını bire bir ezberletirmişcesine
etinin etle eridiğini kabullenen bir adam!
masumiyetiyle kavgalı,
ahlakıyla usta-çırak ilişkisi kurmuş bir adam!
bir'i!
henüz on sekizinde!

duş alan bir adam hatırlıyorum evimde:
şimdi sanırım çok uzaklarda!
şimdi sanırım çok uzaklarda bir kadeh martini eşliğinde
kadınlara kadınları anlatıyordur
kalçalara kalçaları
göğüslere göğüsleri...
ölümlere ölümleri
intiharlara intiharları anlatıyordur yüzünün bir yanı telaş,
bir yanı sevinç içinde!
kahkahalar vardır rujla lekeli, rujlar: belli ki fransız parfümerisinden
'çok hoş bir delikanlı' gibi sözler, benimle kirli, kirler: yasak gecelerin
itibarları küçük düşüren yatak gürültüsünden!
yeşile boyanmış saçlar: üç silahşörler gibi dolaşan eylül-ekim kasım'ın
sonbaharı tartıştıkları gerilimi yüksek bir veda sevişmesinden!

fırlatıp attığı iç çamaşırlarıyla bir akşam yemeğe çıkmıştık!
çorapları, elbette siyah: her zaman sahibinin karanlığını barındıran!
donu, ..atleti: hafifçe, sezdirmeden.. onun teninin rengini almış!
bana büyük,
mücadelelere ufak gelecek
iç çamaşırları!

sözcüklerdir asıl iç çamaşırları
aşk denen giysilerin altına gizlenen!

duş alan bir adam hatırlıyorum evimde:
musluğun ucundan damlayan o dehşetli sıcak ateşiyle
bütün suyu dokunduğu yerde buharlaştıran!
iki insandan akacak olanın arasına köprü kuran
kılıç savuran, balta savuran, bıçak savuran şövalye!

çelik mask kaydı yüzünden!
zırh dediğin gerçek,
parçaladı mızrağın sapındaki adaleti!
tarih dersi bitti! haydi serseriliklerim, dağılın!
öyle bir yağmur ki bu, istanbul'u darmadağın edecek!
tüm duşlar kapandı!
tuvaletlerde küvetlerde bulundu ceset!

duş alan bir adam hatırlıyorum evimde
söz verdi! bir daha sefere kendi Ev'inde ölecek!

#51 - Mart 20 2010, 15:35:54
5 10 kişiniz bir araya gelip para toplasanız sonisphere biletim çıkar uleeyn :(

bu adamın betimlemeleri, benzetmeleri benim ağzımı her seferinde açıkta bırakıyor. kadın-erkek, erkek-erkek, kadın-kadın ilişkilerine bakış açısını beğeniyorum. objektif, ne dediğini bilen anlatımlarına katılmamak elde değil. kelamları mutlaka okunmalı, kitapları en kısa zamanda alınmalı.
#52 - Nisan 14 2010, 12:59:32
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


bu adamın betimlemeleri, benzetmeleri benim ağzımı her seferinde açıkta bırakıyor. kadın-erkek, erkek-erkek, kadın-kadın ilişkilerine bakış açısını beğeniyorum. objektif, ne dediğini bilen anlatımlarına katılmamak elde değil. kelamları mutlaka okunmalı, kitapları en kısa zamanda alınmalı.

aynen :) çokca katılmaktayım
#53 - Nisan 15 2010, 01:09:30
5 10 kişiniz bir araya gelip para toplasanız sonisphere biletim çıkar uleeyn :(

Kimi geceler penceremden uzayı seyrederim.(...) rahatlatır beni o.
Bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm.
Yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar.
Romantizme uyum sağlamak için de değil.
Öyle. işin gerçeği budur.
Yağmurlar, bu dünyaya ait sanma.
Bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de...
Lekesiz bir yalnızlık.
Lekelenmeye müsait bir yalnızlık.
Tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken.
Pişmansın.
Pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki.
Elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda.
'Neyim ben? ! ' diye haykıracaksın.
Olmuyor tabii.
Olmuyor.
Sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun.
Beni anlayacağın günler gelecek.
Beni de göreceksin.
Benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü.
Korkma lütfen.

Küçük İskender.
#54 - Nisan 15 2010, 15:02:55
Karyolama oturup kendime bir içki koydum. Kapımı açık bırakmıştım. Şehrin gürültüsüyle beraber ay ışığı sızıyordu odama: müzik dolapları, otomobiller, küfürler, köpek havlamaları,radyolar... Hep beraberdik, aynı b*k çukurunun içindeydik hepimiz. Kaçış yoktu. Zamanı geldiğinde sifonumuz çekilecekti.

 Charles Bukowski

Bir veda hazırladım ikimize..
Evet sevgilim, hala ikimiziz ayrılırken bile..
Binde bir ihtimal gibi sevdim seni..
Gözlerinden kendimi aşağı bıraktığımda artık çok geçti!
Gözlerin, içine bir sürü aşk park etmişti.....
Sen yeşil ışık yakarken tüm kadınlara,
Ben kötü sollama sonucu tam solumdan vurdum kendimi..
Kaza gibi sevmiştim seni..

Dilim di’li geçmiş zamana asılı kalmıştı sanki,
Sen gidiyorum dediğinde..
Şimdiki zamanın ölme halindeydim..
Zaman seni benden aldı diye,
Bir elime geçirebilseydim
Yelkovanı idam edip, akrebi kendi ellerimle zehirleyecektim!

Bu şiir sana yazıldı sevgilim..
Biraz ellerimi bıraktım sana, biraz saçımı..
Biraz neşter kokuyor bu şiir,
Biraz da aşırı dozda acı..
Tam adet dönemine denk geldi gidişin, kan kusuyor kelimelerim..
Bu şiire pul gerekmez..
Gidişini görüp inansınlar diye, gözlerimi yapıştırdım sevgilim..

Tanrı soracak sana, neden bırakıp gittin?
İyi ezberle! " Sevmiyordum " diyeceksin..
Tanrı bana soracak, niye bu kadar sevdin?
Duyma söyleyeceklerimi, unut gitsin!
O’nu avuç içlerimde bile saklayabilirdim, kimse görmesin diye..

Bir cami avlusunda bulmuştum O’nu..
Ben büyütmüştüm!
Öyle çok sahiplenmiştim ki,
sonra O başka kadınlarda aradı gerçek ailesini..
üzülmüştüm!
Anladım ki ben O’nu gözümde fazla büyütmüştüm!

Sonra Tanrı " yaz kızım"  diyecek!
" Adamın gözlerini çözün, kadının ellerini.. "
Sevgilim artık her cami avlusuna yetim aşklar bırakacaksın!
Merak etme!
Ben de bir sürü p.iç yalnızlıklar doğuracağım..
#55 - Nisan 17 2010, 14:00:22
« Son Düzenleme: Nisan 17 2010, 14:01:06 Gönderen: muhayyiLe »
Sevdiğim
Önce kemir bu tel örgüleri gövdemden
Geç derimin altındaki tehlikeleri
Yürek kızgın bir kuma devrilmeden
Yokla beni
abdurrahmancahitzarifoğlu


Yaptığım şakanın ardından gözlerimin içine bakıp ''Aşk Olsun'' dediğinde ,''Keşke'' demek için can atıyordum...
#56 - Mayıs 23 2010, 20:30:46
Yaşamak sansürler eşliğinde, çok sahte.

Zeitgeist

Bazen yazdıklarından hiçbir şey anlamıyor, gayet entel bir tavırla 'ne demek istemiş burda q.a' diyorum. Olsun, severim yine de kendisini.
#57 - Mayıs 23 2010, 20:33:46
« Son Düzenleme: Mayıs 23 2010, 20:35:19 Gönderen: Fıstıkçı Şahap »

  Oturup yazdıklarımın arasında bıRAKIlış noktaları aradım
serseriler gibi; ne çok alkol varmış serzenişlerimde; bir ara
dönüp masanın üzerindeki kalemimin aslında bir kadeh olup
olmadığını kontrol edecek kadar esridim; Rakının doğuya has
mistizmden, hüzünden kopması nasıl imkansızmış,onu
anladım.İşte yıllar önce sokaklarda gördüğüm, İstanbul'a baka
baka 'egzotik!' diye neşeyle bağıran turistin o an çözemediğim
sırrı buydu.
  Rakı, dünyada çift bardakla içilen tek içki olabilir mi acaba?!
  Ruh ve beden gibi.
  Yan yana durup birbirinin derdini dinlermişçesine aldırmaz, gururlu ve bencil.
  Bize yakışan bir tutum.
  Beyaz içki, siyahi ömürleri kızıla boyar.
#58 - Mayıs 23 2010, 21:57:41
« Son Düzenleme: Mayıs 23 2010, 22:20:15 Gönderen: Feraşe »
robotları döven kadının dramı.

sessiz yalnızlık

..kin tutmak alelade bir hayvanı muhteşem bir insana dönüştürmektir.

kin tutamadık.

pas tuttuk.
oksitlenip yapıştık geçmişe.kopup yeni kainatlara eklenmeye gidemedik.


--


kahvenden bir yudum bile almamışsın! korktun mu beni kırk yıl sevmekten..
#59 - Mayıs 25 2010, 12:36:24

arsenik

Bana şiiri sevdirmiş şairdir.
#60 - Mayıs 25 2010, 13:56:56

Proculianus



--


kahvenden bir yudum bile almamışsın! korktun mu beni kırk yıl sevmekten..

Oha, ne güzelmiş bu!
#61 - Mayıs 26 2010, 00:07:35

U zun kelimeler cümlelerin ömrünü kısaltır !
Z iyadesiyle sessiz bir kafiye bulunur ölüme
A çılır mezar, kapanır tabut
Y orulur toprak onca ölüyü yutmaktan !

H uzursuz meleklerin azarlanmasıdır
E ninde sonunda yakamıza yapışacak olan hazan !
P arlak bir yıldıza kaydımız yapılacak
A rdından kimi hazırlıklar,
R ol gereği değil bu kere öğrenciliğimiz
I ssız geçen hayat bitince, önümüzde uzun bir tatil var !


- bir kez daha sevdim Küçük İskender'i. Uzay Heparı'na bu güzel şiiri yazdığı için =)
#62 - Mayıs 31 2010, 19:13:35
Sevdiğim
Önce kemir bu tel örgüleri gövdemden
Geç derimin altındaki tehlikeleri
Yürek kızgın bir kuma devrilmeden
Yokla beni
abdurrahmancahitzarifoğlu


Üvey arkadaş.

İlk kurşunu alnına sıkacağım. İkincisini karnına; sonraki kurşunlar sırasıyla omuzlarına: Böylece ıstavroz çıkararak öleceksin. Ne mutlu sana! Bana bir kadeh şampanya ısmarlamak için ne bekliyorsun? !

İpi boynuna kravat şeklinde bağlayacağım. Asılırken kibar ve efendi görüneceksin. Ne mutlu sana! Her yanım tereyağı içinde, bana biraz havyar sürmek için ne bekliyorsun? !

Sana saplayacağım bıçakla tanışmanızı istiyorum; çok eski dostumdur. Birlikte çok iş başardık, çok badireler atlattık. Keskin bir dili vardır. Yani bir ülkeyi bile bölebilir. Öyle keskin bir dil! Ne mutlu sana! Bana şurdan bir kilo tecavüz tarttırmak için ne bekliyorsun? !

Susadığın için boğarken seni ben, su sporlarına yeni bir branş kattığını düşün. Alnına neşterle God yazacağım. Gotik harflerle, yeni dalga akımının etkisi altında, biraz Chaplin'i taklit ederek. Biraz kafası karışık bir Richard Brautigan'ı taklit ederek. Biraz enseyi omurgaya almış bir berberi taklit ederek. Ne mutlu sana! Aramızdaki sinir haplarını toplayıp zorla konu komşuya yutturmak için ne bekliyorsun? !

Bizim senle hukukumuz var. Avukatımız var. Suçumuz var.

Bizim senle bir ömrü paylaşmaya andımız, bu andı çiğneyip içyüzümüzü ifşa eden ihanetlerimiz, birbirimizi kolayca harcamanın lüksü, bu lükse sığan baş önde boş boş oturuşlarımız var. Konuşamayışlarımız, hiçbir şeyi açıklayamayışlarımız, kaçıp gitmeyi erdem sayışlarımız var. Umutmuş, bir şans daha vermeklermiş, özürlermiş, lütfen unutlarmış: Zaaf Zaaf! Bunlar evrim zaafı! Ben kin tutmayı aşktan daha yüce bilirim. Aşk acısı silinir, kin mezara kadar! Sadece hümanist olacak kadar düşük değil IQ seviyem!


Bu gece alkolle sabahla; ona de ki: Ben kanıma kırmızı rengi veren kişiyi kaybettim.
Bu gece hüzünle sabahla; ona de ki: Ben bedendeki mıknatısın büyüsünü bozdum.
Bu gece iğrenç bir korku filmiyle sabahla; ona de ki: Kabuslarımın orta yerindeki tek güzel mabedin kapısına ***.
Bu gece imla kurallarına uyulmuş edebi bir intihar mektubu ile sabahla; ona de ki: Farkındayım, ölsem, cesedimi gerçekten teşhis edebilecek tek insan odur; ceset de olsam, hainim hâlâ.


Ne mutlu sana!
 
#63 - Haziran 08 2010, 19:47:44
robotları döven kadının dramı.

"Yanıma oturmak için: 'Bir g.tlük yer aç' dediğinde, komple bir G.T olduğunu nasıl anlayamadım ben ?"

Küçük İskender.
#64 - Haziran 12 2010, 11:49:17
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Zeitgeist

Ah be bir tanem,
Ah be deli uçurtmam !
Ben de gayrı buralarda duramam, duramam buralarda,
Kendimi sendeki balkondan aşağı ittim...
#65 - Temmuz 22 2010, 01:00:37

Bana ''senin için ölürüm'' dedi,''benim için zaten öldün'' dedim.

Biterim bu adama ben.
#66 - Temmuz 22 2010, 10:17:32
Ölme diye nefesini dinledim.Sen aldın ben verdim,ben verdim sen aldım.
Yoksa uyuduğumu sanacaktın. Uyanma diye ben öldüm.
Ölmezsem uyanacaktın.

Bana ''senin için ölürüm'' dedi,''benim için zaten öldün'' dedim.

Biterim bu adama ben.
cesedinide alıp çıktı.
#67 - Temmuz 22 2010, 10:50:57

modern zamanlarda ask dipdudududududu

"Hayvanlar insanlar için yaratılmıştır" diyor İncil. Belki de o yüzden bağlıyım sana...

Gel de sevme ama bu adamı.
#68 - Temmuz 22 2010, 12:44:18
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


'Sarı Şey' adındaki yeni kitabı çıkmış.
#69 - Temmuz 23 2010, 22:34:48
Karyolama oturup kendime bir içki koydum. Kapımı açık bırakmıştım. Şehrin gürültüsüyle beraber ay ışığı sızıyordu odama: müzik dolapları, otomobiller, küfürler, köpek havlamaları,radyolar... Hep beraberdik, aynı b*k çukurunun içindeydik hepimiz. Kaçış yoktu. Zamanı geldiğinde sifonumuz çekilecekti.

 Charles Bukowski

arsenik

Ergen şairi oldu, facebook sağolsun. :*
#70 - Ağustos 05 2010, 19:52:09

Feysbuk hayranları sağolsun soğutuyorlar bu adamdan. Herkesin sözünün altına 'K.İ' imzası yapıştırıyorlar anasını satiyim. Benim şu imzadaki sözümü bile uzun zamandır Küçük İskender söylüyor diye yayınlamışlar. Te Allah'ım.
#71 - Ağustos 05 2010, 21:58:57
« Son Düzenleme: Ağustos 06 2010, 00:15:11 Gönderen: Mercey »
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Ah evet, ben de soğuyanlardanım.
#72 - Ağustos 05 2010, 23:56:37
Yaşamak sansürler eşliğinde, çok sahte.

'Sarı Şey' adındaki yeni kitabı çıkmış.

Oha ben onu öldü sanıyodum.
#73 - Ağustos 06 2010, 16:11:11
Ölme diye nefesini dinledim.Sen aldın ben verdim,ben verdim sen aldım.
Yoksa uyuduğumu sanacaktın. Uyanma diye ben öldüm.
Ölmezsem uyanacaktın.

en baştan beri ergen yazardı. bu adama şair dersem şairlere hakaret ederim lan. bu ne bo k ki şair sıfatına kendisini yakıştırmış. hey allahım, oldu başka.
#74 - Ağustos 07 2010, 14:53:18

Hevai

Sen 1'imdin benim. Bense 0'dım gözünde. Görüyorsun ya sevgilim; 10 numara aşk yaşamışız seninle..
#75 - Ağustos 11 2010, 19:01:14

derjavin

.
#76 - Ağustos 20 2010, 13:23:40
« Son Düzenleme: Kasım 18 2010, 19:10:21 Gönderen: derjavin »

#77 - Ağustos 20 2010, 21:01:43
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Zeitgeist

Kitap fuarındayken 3 tane kitabını almıştım artizliğine. Geçen gün ilk defa kitabın kapağını açtım*, bir kaç tane şiirini okuyayım dedim. O da ne? Hiçbir şey anlamıyorum. 'Ne diyo, burda ne gibi bi anlam var' diye sorgulaya sorgulaya filozof olacağım. Belki de kapalı anlatımdan hiçbir şey anlamadığım içindir. Garipçi tarzı şiirleri seviyorum ben. Sembolik ve kapalı anlatımlar bana göre değil. Kendisinin de facebook'ta yayımlanan şiirleri dışında hiçbir şiirini anlamıyorum dersem yalan söylemiş olmam.

* kitap fuarı 123456789 ay önce kapandıydı kjlaskdaf
#78 - Ağustos 21 2010, 13:42:15

Kendisi artık şiir yazmıyor, şova döktü işi. Yazdıkları birkaç etkileyici cümleden ibaret.


Dedi: "Naber?"
Dedim: "İyidir."
Dedi, "Ee..." dedi.
"Nee?!" dedim.
Dedi: "İyidir."
Dedim: "Ne dedin?"
Dedi: "Ne dedin?"
"Kim dedi?" dedi.
"Kim ne dedi?" dedi.
Bir daha sevdim...
K.İ

(Tamam sdfsdfsdf.)

Bir daha sevdim. Kahkaha attım :D

#79 - Ağustos 21 2010, 13:54:14
« Son Düzenleme: Ağustos 21 2010, 13:54:53 Gönderen: Black Xs »
Kafam kadar güzel misin?

Adam isimden ofsayt.
Bu isimle ancak şiir yazar işte .. Ancak o kadar.
#80 - Aralık 28 2010, 12:07:44
« Son Düzenleme: Aralık 28 2010, 12:08:17 Gönderen: Horrorpheliac »
Eskiden buralar hep hayat, yaşamdı.

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.