Alternatifim Cafe

Edebiyat Üzerine Haberler..

Discussion started on Edebiyat

Gürsel: Diyanet edebiyat eserini yorumlama yetkisine sahip değil

Nedim Gürsel, “Allah’ın Kızları” adlı romanı için Diyanet İşleri tarafından verilen rapora tepki gösterdi. “Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı böyle bir rapor vermekle, yetkisini ve uzmanlık alanını aşmıştır

Söz konusu bir roman, yani bir edebiyat eseridir. Dolayısıyla başbakanlığa bağlı bir kurum olan Diyanet, bir edebiyat eserini yorumlama ve görüş bildirme yetkisine sahip değildir” diyen yazar ayrıca, görülmekte olan bir davada, mahkemenin hiçbir talebi yokken, olumsuz görüş bildirme girişiminde bulunulmasının, yargıyı etkilemeye yönelik bir suç olduğuna dikkat çekti.
Gürsel, bağlamlarından çıkarılmış ve kasıtlı olarak çarpıtılmış bölümlerin, hatta yazmadığı bir cümlenin altına, “semavi dinlere hakaret içeriyor” gerekçesiyle imza atıldığını vurgulayarak raporda imzası bulunan Prof. Dr. Hamza Aktan’ın kitabı okumadan karar verdiğini ifade etti.
Gürsel, yaptığı yazılı açıklamada “Bu durum yalnızca Diyanet’i değil, Başbakan’ı da töhmet altında bırakmaktadır. Kendisine bu konuda bir açık mektup yazdığımı, Çetin Altan’a verilen ödül töreninde ‘Artık, Türkiye yazarlarını yargılayan bir ülke değildir’ sözünün de hiçbir inandırıcılığının kalmadığını belirtmek isterim” dedi.
#51 - Haziran 04 2009, 16:14:31
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Kağıtçıbaşı’na 40 yıl armağanı

Koç Üniversitesi Psikoloji Profesörü Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın akademik kariyerindeki 40 yılı için Cambridge Üniversitesi Yayınları armağan kitap yayımladı

 “Perspectives on Human Development, Family and Culture” kitabı için Koç Üniversitesi’nde de kutlama töreni düzenlendi. Kağıtçıbaşı için yurtdışında yayımlanan armağan kitabın kutlamasına, kitaba makaleleriyle katkıda bulunan yabancı bilim insanlarından bazıları da katıldı.
Hong Kong’dan Prof. Michael H. Bond, İngiltere’den Prof. Peter B. Smith ve Almanya’dan Prof. Gisela Traommsdorff ile Prof. Hans-Joachim Kornadt, Kağıtçıbaşı’nın bilimsel yönüyle ilgili konuşmalar yaptı. Sosyal kültürel psikoloji alanında dünya çapında uzmanlığını kanıtlamış Kağıtçıbaşı, kültürler arası psikolojinin kurucuları arasında yer alıyor. Kağıtçıbaşı, bu alanda yaptığı çok sayıda araştırma ve yayınla, uluslararası saygınlığa sahip.

Esin kaynağı oldu
Araştırmalarında, insan gelişimi ve aile arasındaki etkileşimi kültürler arası bir bakış açısıyla inceleyen ve psikoloji literatüründeki çeşitli araştırmalara esin kaynağı olan “Kültürlerarası Benlik ve Aile Modeli”ni geliştiren Prof. Dr. Kağıtçıbaşı, birçok ulusal ve uluslararası bilim ödülünün de sahibi.
#52 - Haziran 04 2009, 16:14:57
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


PEN Türkiye başkanı İnci Aral

Uluslararası Yazarlar Birliği Pen Türkiye Merkezi'nin yeni başkanı yazar İnci Aral oldu. Aral, PEN Türkiye Merkezi'nin Halide Edip Adıvar ve Nebile Direkçigil'den sonraki üçüncü kadın başkanı olarak göreve başladı. 1950'de Halide Edip Adıvar'ın girişim ve başkanlığında kurulan PEN Türkiye Merkezi'nin 380 üyesi bulunuyor.
#53 - Haziran 04 2009, 16:15:48
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Edebiyatta 'Çavdar Tarlası' davası

JD Salinger, Çavdar Tarlasında Çocuklar adlı klasik romanıyla büyük benzerlikler taşıdığı iddiasıyla 33 yaşındaki İsveç asıllı Amerikalı yazar John David California'ya dava açtı. JD California Çavdarın İçinden Gelmek: 60 Yıl Sonra adlı kitabı çıkınca Çavdar Tarlasında Çocuklar'dan yoğun olarak etkilenmekle suçlanmıştı. Yazar da "Salinger'den sadece ilham aldım" diyerek kendini savunmuştu. 90 yaşındaki Salinger bu açıklamayla yetinmedi ve meslektaşına telif davası açtı.
#54 - Haziran 04 2009, 16:16:28
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


"Orhan Kemal'in değeri bilinsin"

"Son Ada" romanıyla 38. Orhan Kemal Roman Armağanı'na değer görülen Zülfü Livaneli ödülünü dün Yaşar Kemal'in elinden aldı. Yaşar Kemal "Bir Murtaza eseri vardı ki eğer bu roman Fransız, Rus, İspanyol romanı olsaydı Don Kişot kadar önemli bir kitap olurdu. Orhan Kemal'in değeri anlaşılmadı. Şikâyetim var. Orhan Kemal'in değeri anlaşıldığı zaman Türkiye, Türkiye olur,'' dedi. Zülfü Livaneli de "Türkiye'de yazar olmak kolay iş değil. Hepimizin çektiği sıkıntılar var. Aslında edebiyat bir şifadır ve tedavidir'' diye konuştu.
#55 - Haziran 04 2009, 16:16:56
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Ercan, TYS'ye yeniden başkan

Türkiye Yazarlar Sendikası'nın (TYS) önceki gün yapılan 16. Olağan Genel Kurulu'nda Enver Ercan yeniden genel başkan seçildi. Sendikanın yönetim kurulu üyeleriylse Mustafa Köz, Tevfik Taş, Mehrizat Poyraz, Kamil Tekin Sürek, Nurullah Can, Tozan Alkan, Ögüzn E. Bulut ve Şener Gökçe olarak belirlendi. TYS'nin genel kurulda yayımladığı bildiride Türkiye'de sivi toplum örgütlerine yapılan baskılar, farklı dinler, diller ve inançlar üzerindeki yasaklara, yazarlar ve yayıncılara yönelik engellere dikkat çekildi.
#56 - Haziran 04 2009, 16:17:22
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


'Issız adam' Otisabi kitapçılarda

Yılmaz Aslantürk'ün çizgi kahramanı Otisabi'nin maceralarını konu alan üçüncü kitabı Dokunaklı Temaslar yayımlandı. Bir nevi 'ıssız adam' olarak macerelar yaşayan Otisabi mizah dergisi Uykusuz'da yaşadıklarını anlatmaya devam ediyor. Otisabi, kadın erkek ilişkileri konusunda 'sokağın sesini' ti'ye alıyor.
#57 - Haziran 04 2009, 16:17:40
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


'En büyük tehlike küresel ısınmadır'

Ünlü yazar Amin Maalouf SABAH'a konuştu. Çivisi Çıkmış Dünya kitabı yeni yayımlanan yazara göre dünyanın en büyük meselesi küresel ısınma.

Yaklaşık 35 yıldır Paris'te yaşayan Lübnan asıllı yazar Amin Maalouf'un ikinci deneme kitabı Çivisi Çıkmış Dünya - Uygarlıklarımız Tükendiğinde Türkçeye çevrildi. Yapı Kredi Yayınları etiketiyle yayımlanan kitapta özellikle Maalouf'un Atatürk ve Türkiye'deki Kurtuluş Savaşı ile birlikte gelen aydınlanma devrimini öven sözleri dikkat çekiyor. Paris'teki evinden SABAH'a konuşan Maalouf, Avrupa Birliği'nin ancak Türkiye ile organik bir ilişkiye girebildiğinde 'olgunlaşacağı' inancını taşıyor. Yazara göre şu anda dünyanın önündeki en önemli sorun ise, küresel ısınma. Bunu, Doğu ve Batı arasındaki, her iki tarafın da mesuliyetini taşıyan uçurum ile küresel ekonomik kriz takip ediyor. Bu arada, opera için üç libretto yazan Maalouf'un, L'Amour de loin, Adriana Mater ve La Passion de Simone adlı eserlerinin 2011'de Türkiye'de özel olarak seslendirilmesi için görüşmeler ise sürüyor.

Boşanır gibi ayrılık: "Yazgıları arasında son derece sıkı bağlar bulunan Türkler ve Araplar, birden bire, sanki boşanır gibi ayrılmışlar. Bunda tatsız bir yön var. Örneğin benim baba tarafından büyükbabam, Türkçe bilen ve kendisini gururla Osmanlı'nın bir ferdi sayan biriydi. Bizler Osmanlı'yız derdi. Buna mukabil, anne tarafından anneannem ise kardeşiyle sürekli Türkçe konuşurdu. Ansızın bu 'dil bilgisi'ni yitirdik. Bu çok vahşi bir şeydi. Tarih kitaplarında da Osmanlı'nın bu topraklardaki sorunların kaynağı olduğu yazıldı durdu. Türklerin Araplara ihanet ettiğine hükmedildi. Ortaya çıkan bu iklim de her iki topluma ister istemez yansıdı. Ama Türkiye, son yıllarda Arap dünyasında yükselişte."

Avrupa bir laboratuvar: "Bana kalırsa Avrupa, bir laboratuvar. Kendi içinde, farklı konularda ilginç tezahürler barındırıyor. Bir düzineden fazla AB ülkesinin politik bir varlık oluşturmak suretiyle bir araya geliyor oluşu çok ilgimi çekiyor. Bu uğurda, birliğin kendi içinde de farklılıkların bir arada yaşatılması adına geliştirmesi gereken nice unsur var."

Obama küstahlık politikasına sırt çevirdi: "ABD'nin şu sıralar 'küstahlık politikası'na sırt çevirdiği söylenebilir. Önceki yönetimin İnsan Hakları'na aykırı tutumları ve bu yöndeki eylemleri Amerikan değerleriyle dahi ters düşecek haldeydi. Şu andaki Obama yönetimi, tüm bu meseleler hakkında en azından belli bir anlayışa sahip."

Osmanlı'nın da tutarsızlıkları vardı: "Osmanlı İmparatorluğu'nda da her daim uzlaşı hâkim değildi neticede; kendi içinde tutarsızlıkları bulunuyordu. Ama eski imparatorlukları, söz gelimi Avusturya- Macaristan İmparatorluğu'nu veya diğerlerini göz önüne aldığımızda şunu gördük ki, bu gibi yapılar içlerinde birden fazla ulusu barındırmaya ve her birinin inançları ve olanaklarına, elden geldiğince çekidüzen getirmeye yeltendiler. Bana kalırsa biz artık bunların hiçbirini tam bir örnek olarak alamayız. Bugün bizler, insanlara nasıl bir arada yaşayabileceklerini öğretmekle, bunu sağlamakla yükümlüyüz. Bu yükümlülük de, haliyle akla AB projesini getiriyor..."

Türkiye'nin AB'ye girişi tarihi bir adım olacak
AB'ye girmeniz tarihi bir adım: "Türkiye ve AB arasındaki ilişki, gelecek adına son derece önemli. AB'deki son seçimlerde de bu konu, huysuzca gündeme taşındı. Bugün birlikte güçlü bir kesimin Türkiye'nin üyelik sürecine karşı olduğunu hepimiz görüyoruz. Ama bana kalırsa bunun son derece yanlış gerekçeleri var. Elbette ki Türkiye'nin AB'ye girişi bir Estonya veya Malta gibi olmayacak. Bu çok mühim ve tarihi bir adım olacak."

Ortadoğu'da çözüm şart: "Dünyayı asıl tehdit eden olguları hiyerarşik olarak sıralamak istersek, ilk sıraya küresel ısınmayı koymamız gerekir. Çünkü küresel ısınma, bilimin bize aktardığı bulgular gerçekse çok yakında kontrol edilemez bir hal alacak. İkinci sıraya ise 'Batı' ve İslâm - Arap dünyası arasındaki ilişkinin geleceğini koyuyorum. Her iki tarafın da suçlanacak yönleri ve özeleştiri gerektiren durumları bulunuyor. Mutlaka, Ortadoğu'da bir çözüm bulmak gerekiyor. Bölgedeki İsrailliler, Filistinliler ve öteki bölge halkları, gerçek barışa ulaşmak için artık hiçbir risk altında tutulmamalılar. Bu mesele çok önemli. Elbette, küresel ekonomik kriz de bu sıradaki yerini alıyor."
#58 - Haziran 04 2009, 16:18:06
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Kitaplar 'Hare'ketli tatil renkli

Ünlü likör markası Hare, 'Hare'ketli Kitaplar' projesini hayata geçirdi. İstanbul, İzmir ve çevresindeki yazlık mekanlarda dört ay boyunca sürecek olan proje kapsamında kitaplar rastlantısal olarak okuyucuların karşısına çıkacak. Okunan kitaplar ise şehir şehir dolaşacak.
#59 - Haziran 04 2009, 16:18:26
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Türk edebiyatı yurtdışına açılıyor

Kültür ve Turizm Bakanlığı, yarın ve cumartesi günü, 25 ülkeden 50'yi aşkın çevirmen ile dünyanın sayılı yayınevlerinin yönetici ve editörlerini Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenlenecek Çevirmenleri ve Yayıncılarıyla II. Uluslararası Türk Edebiyatı sempozyumunda ağırlayacak. Bakanlığın 'Türk Kültür, Sanat ve Edebiyatının Dışa Açılımı Projesi (TEDA)' kapsamında düzenlenen sempozyum, yurtdışından katılacak olan çevirmen ve yayıncılara Türk edebiyatının tanıtılmasının yanı sıra Türkçe bir eserin yazılmasından çevrilmesine, basılmasından dağıtılmasına kadar bütün süreçlerde gerçekleştirilebilecek işbirliği olanaklarının konuşulmasını amaçlanıyor. TEDA projesi kapsamında son üç yıl içinde 500 eser yurtdışına kazandırıldı. Sempozyumun onur konuğu ise Yaşar Kemal.
#60 - Haziran 04 2009, 16:18:51
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Cinayet Bahane

Londra Polis Teşkilatı'ndan tayinini isteyen becerikli detektif Müfettiş Freya Graham, çalkantılı geçmişini geride bırakıp küçük İngiliz kasabası Lafferton'a taşınarak sakin bir hayata başlamayı umuyordu. Kendine güzel bir ev buldu, kilise korosuna katıldı, ahçılığı yeniden hobi edindi, yeni insanlarla tanıştı.

Lafferton'a taşınmak, hayatında aldığı en iyi karar gibi görünüyordu. Derken, özenle düzenlediği yeni hayatını alt üst eden bir olay geldi başına: Karizmatik ve gizemli amiri Başmüfettiş Simon Serrailler'e âşık oldu. Bu umutsuz aşk yetmezmiş gibi, Freya birbirinden bağımsız görünen bazı kayıp vakaları arasında bağlantılar olduğunu keşfetti. Kayıp vakalarının yüzde doksan dokuzunun polis için vakit kaybından başka bir şey olmadığını bilmesine rağmen, kayıp insanların hiçbiri kendi isteğiyle ortadan kaybolacak kişiler değildi, bu gerçeği göz ardı edemezdi.

Kaybolan insanların hepsi Lafferton'un Tepe denilen bölgesinde sırra kadem basmıştı ve yine hepsi alternatif tıp meraklısıydı. Büyük bir uyuşturucu operasyonuyla meşgul olan amirinden alabildiği tek destek soruşturma izni olunca, Freya sempatik yardımcısı Nathan'la birlikte kayıpların peşine düştü.

Susan Hill, Simon Serrailler maceralarının ilkinde Lafferton'u ve kahramanı Başmüfettiş Serrailler'i ona sırılsıklam âşık, genç ve güzel kadın polis Freya Graffham'ın gözünden anlatıyor.

Susan Elizabeth Hill
Roman, oyun ve çocuk kitabı yazarı Susan Elizabeth Hill, 1942'de İngiltere'nin Scarborough adlı kasabasında doğdu ve Londra'daki King's College'de İngiliz edebiyatı eğitimi aldı. İlk romanı The Enclosure 1961'de, mezuniyetinden iki sene önce yayımlandı. 1963 ve 1968 yılları arasında gazetecilik yaptı.

1972'de Royal Society of Literature üyesi oldu ve radyo BBC'ye bir kitap programı hazırlayıp sunmaya başladı. 1996'da kendi yayınevi Long Barn Books'u kurdu ve 1998'de Books and Company adlı edebiyat dergisini çıkarmaya başladı. Shakespeare uzmanı Profesör Stanley Wells'le evlidir ve Cotswolds'taki çiftlik evinde yaşamaktadır.

I'm the King of the Castle (1970) adlı romanıyla Somerset Maugham Ödülü, The Bird of Night (1972) adlı romanıyla Whitbread Roman Ödülü aldı. The Woman in Black (1983) adlı hikâyesi sahneye ve televizyona uyarlandı. The Glass Angels (1991), Beware, Beware (1993) ve King of Kings (1993) adlı üç tane çocuk kitabı yazdı. Son derece üretken bir yazar olan Susan Hill'in, bunlardan başka çok sayıda romanı, radyo oyunları, kurmaca olmayan kitapları ve Penguin Books için hazırladığı kısa öykü derlemeleri bulunmaktadır. Cinayet Bahane (2004) yazarın Başmüfettiş Simon Serrailler'in maceralarını anlatan ve şimdilik dört kitaptan oluşan polisiye dizisinin ilk romanıdır.

Cinayet Bahane / Susan Hill
Çeviren: Yasemin Akbaş
Sayfa Sayısı: 624 sayfa
Fiyatı: 16 TL
#61 - Haziran 04 2009, 16:19:15
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Kötü çocuk çıkmazı

Hollywood'un en ünlü dört erkek yıldızının yaşamları üzerine çıkan bir kitap, haklarında uzun zamandır durulmuş olan söylentileri yeniden ayyuka çıkardı. Robert Sellers'ın Bad Boy Drive/ Kötü Çocuk Çıkmazı adlı kitabı, alt başlığından da anlaşılabileceği gibi Marlon Brando, Dennis Hopper, Warren Beaty ve Jack Nicholson'ın Vahşi Hayatları ve Hızlı Zamanları'nı anlatıyor. Bu dört aktörün Hollywood kariyerleri boyunca Los Angeles'da Mulholland Çıkmazı üstünde veya yakınında oturmuş olması kitaba ilham kaynağı olmuş. Çapkınlıklarıyla ünlü dört aktörün kadınlarla olan ilişkiler toplamı, Hollywood'un tarihi boyunca gelmiş geçmiş kadın oyuncu sayısını bir hayli aşıyor. Sellers'ın uzun bir araştırmaya dayanan kitabı aktörlerin kariyerleri boyunca başlarına gelenlerle, haklarında yapılan dedikoduları ve verdikleri çeşitli söyleşilerde ele verdikleri bilgileri derliyor. Sonuçta ortaya çıkan bugün de bilinen bir gerçek: Jack Nicholson, cazip bir serseri, Warren Beaty, bir seks bağımlısı, Marlon Brando yaşlandıkça tutuculaşan bir idol ve Dennis Hopper bir uyuşturucu düşkünü.
#62 - Haziran 04 2009, 16:19:29
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Orijinal rulo kesintisiz Yol(lar)da

Bob Dylan'ın "hayatımı değiştirdi; tıpkı herkesin hayatını değiştirdiği gibi," dediği Jack Kerouac'ın 'Yolda' adlı kitabı basılışının 50. yılı anısına ilk kez orijinal rulo haliyle yayınlandı.

 Jack Kerouac’ın 'Yolda’sı 1957 yılında Viking yayınevi tarafından basıldı. Kerouac’ın okurların gözünde artık efsaneleşmiş olan üç haftalık bir oturumda daktiloda yazdığı, halbuki aslında tasarlanması üç yılı bulan romanı, yazarın büyük uğraşları, tekrar tekrar elden geçirmeleri ve çıkarmalar yapmaları sonucunda basıldı.

Her ne kadar bir efsane haline gelmiş, pek çok insanın el kitabı olmuş olsa da, bu basılan Yolda, “uslanmış” bir Yolda idi. Çok ağır bir edisyondan geçirilmiş, bazı kısımları müstehcen bulunduğu gerekçesiyle sansürlenmiş, karakterlerin geçmişlerine dair önemli fikirler veren kısımlar çıkarılmış ve belki de önemlisi, paragraflara bölünmüştü ve Kerouac’ın romanın yüreği olarak gördüğü bazı yerler de parçalara ayrılmıştı.

Yolların, hep hareket halinde olmanın, hiç durmamanın romanı olan 'Yolda', bir şekilde terbiye edilmiş olarak çıktı aslında o zaman okurun karşısına. Kerouac’ın ilk olarak hiç başından kalkmadan daktiloladığı, upuzun bir teleks kağıdı üzerindeki metin okurun karşısına çıkmadı. Geçen seneye kadar...

İMLA HATALARI BİLE KORUNDU
Romanın 50. yılı olmasından dolayı Penguin, 'Yolda’nın bu orijinal rulosunu neredeyse olduğu gibi, okunurluk açısından ufak tefek düzeltmeler dışında hiç değiştirmeden ve hatta yeri geldiğinde imla hatalarını bile koruyarak bastı. Tek paragraf halinde. Yolun kendisi gibi. Bu versiyonun 'Yolda’nın hakiki versiyonu olduğunu iddia etmek ne kadar doğru olur, o tartışılır. Şurası kesin ki, bu metin, 'Yolda’nın el değmemiş versiyonudur. Yeri geldiğinde çok dolaşan, yeri geldiğinde karakterlerin geçmişini daha çok dolduran, yeri geldiğinde aşırılıklarını daha fazla ortaya koyan bir 'Yolda’dır.



GINSBERG'İN ÖNGÖRÜSÜ...
En önemlisi, Kerouac’ın basılmasını hep istediği, yakın arkadaşı Allen Ginsberg’in şimdi olmasa da gelecekte bir zamanda basılacağını ve insanların asıl 'Yolda’yı o zaman okuyacaklarını iddia ettiği romandır. Önceden basılmış 'Yolda’nın geçirdiği ağır edisyonu geçirmediği için üslubunun zenginliğini her şeyiyle okura sunmaktadır Orijinal Rulo. Kerouac’ın kendine has, cazvari dilini her yönüyle ortaya koyan, yerinde duramayan, hatasıyla sevabıyla Kerouac’ın anlatmak istediklerini dibine kadar anlatan, “tam” bir romandır.

KESİNTİSİZ, OLDUĞU GİBİ
Orijinal Rulo, 50. yılı nedeniyle okurlara sunulan, Kerouac göremese bile okurların deneyimleme şansına sahip olduğu bir yol deneyimidir. Kesintisiz. Olduğu gibi. Her şeyiyle. Yollarda hep olduğu gibi.

YOLDA
''İnsan geçmişe dönüp baktığında ilk aklına gelen şeylerden biri, yolculuklarıdır. Ailesiyle nefret ederek gittiği, ülkenin öbür ucundaki akrabalara yapılan yolculuk, eşiyle evlenmeye karar verdiği tatil, arkadaşlarıyla asker uğurlamak için gidilen uzun kilometreler: yollarda geçen saatler. Akılda kalırlar. Çünkü, yolda geçen zaman sanki sıkıştırılmış bir zamandır. O anları olabilecek en yoğun şekilde yaşar insan. Çünkü, o köyden bir daha öyle geçilmeyecektir. O insanla, o gün, o dakika bir daha orada olmayacaktır. Çünkü, arkadaşlarınız önde sohbet ederken bir daha öyle uykuya dalamayacaksınızdır. Hayata düşülmüş kilometretaşlarıdır yolculuklar.''

ORİJİNAL RULONUN HİKAYESİ
1951 yılında Kerouac Amerika'yı baştan başa kat etmiş olmanın heyecanıyla daktilosunun başına oturmuş ve vakit kaybetmemek için uzun bir rulo haline getirdiği kâğıtların üzerinde üç hafta hiç mola vermeden sürecek, otobiyografik bir yolculuğa başlamıştı. Bu süre sonunda ortaya çıkan yapıt, "iyi bir okul, iyi bir iş, iyi bir ev" gibi hazırlop değerlere boyun eğmedikleri için dışlanan, ötelenen insanlara söz verdiğinden, altı yıl boyunca yayıncı bulamadı, kısaltıldı, değişiklikten geçirildi. Ama gücünden pek bir şey yitirmedi. Caz ritimleriyle savrulan iki köksüz adamın yol temalı öyküsü, dürüst tanıklığıyla Amerikan orta-sınıf bilincine bıçak gibi saplandı ve Amerikan rüyasının solmaya yüz tuttuğu günlerde karşı-kültürün alameti farikası oldu; gençlik isyanının el kitabı haline geldi.

'ARAKLANAN KİTAP'
Dünya çapında okur algısında isyan ile özdeşleşen 'Yolda', değişen tarihsel ve toplumsal koşullar altında bile bu özelliğini korumakta, hatta okurları küçük çaplı isyanlara sürüklemektedir: Amerika'nın büyük kitabevlerinde çoklukla raflarda değil kasanın arkasına konmasının sebebi, 'Yolda'nın İncil'in ardından en çok "araklanan" kitap olduğu söylencesindendir.


CAZ MÜZİĞİN RİTMLERİ...

Yolda aynı zamanda "iyi yazmak" adına dayatılan gelenekçi ölçütlere yarım asırlık bir karşı çıkıştır. Caz müziğinin geniş, doğaçlama soluğunu yankılamak isteyen maharetli bir yazarın, "spontan düzyazı" adını verdiği teknik vasıtasıyla giriştiği bir deneydir. Bu özelliğiyle, Amerikan edebiyatının çağdaş klasikleri arasında yer almış, romantik düzyazının köşe taşlarından sayılagelmiştir.

Yayımlandığı dönemde 'Yolda'nın alımlanışı büyük ölçüde "sansasyon" çerçevesinde gerçekleşmişti. Edebiyat ve eleştiri çevrelerini ikiye bölen, kimilerinin Hemingway'in yapıtlarına denk tuttuğu, kimilerinin ise yazından saymadığı 'Yolda', bugün Amerikan modernizmi ile postmodernizmi arasında bir köprü kuran, caz müziğinin ritimlerini yazıya yansıtmasıyla deneysel, yaşamın potansiyelleri ile totalitaryanizme yakın bir düzenin izin verdikleri arasındaki boşluğu bir yol mitiyle doldurmaya, yeniden yaratmaya çalışmasıyla romantik bir edebiyat yapıtı. Dahası, Kerouac, beyaz ve başarılı Amerika mitinin karşısına göçmenlerin, tarım işçilerinin, gezgin serserilerin hayatını koyarak ve bunu bir dışarlıklı gözüyle yaparak kültürel algıda bir kırılmaya yol açmıştır.

TARTIŞILAN ADAM KEROUAC
BAŞKA DÜNYALARIN ŞARKILARI

Jack Kerouac’ın dünya edebiyatındaki yeri hep tartışmalı oldu. Gerek eserlerinin konusu, gerek üslubu, gerek yaşamıyla genelde görülmek istenen “edebiyat” duruşuna pek “uygun” bir duruş sergilememiştir.

İkinci Dünya Savaşı sonrası yeni bir dünya kurulurken, ne eski dünyaya, ne de o dönem kurulmakta olan dünyaya ait hissetmiştir kendini. Hem yaşamsal, hem de edebi gelenek olarak. Savaş sonrası “meydanın” bir anlamda Amerika ve Rusya’ya kalmasıyla, Kerouac’ın vatandaşı olduğu Birleşik Devletler okyanusun öbür ucuyla dünya hakimiyeti için soğuk savaşırken, ülke içi hakimiyeti için de kendi vatandaşlarıyla uğraşmaya başladı. Zira, dışarıdan bakıldığında birlik ve bütünlük içinde görünen, tek ses veren bir Amerika gerekiyordu. Bu “uğraşılan” vatandaşlar ise, bahis konusu “birlik ve bütünlük” fikrine pek uyan tipler değillerdi.

Kendilerine sunulan yaşamla yetinmek zorunda olmadıklarının, memnuniyetsizliklerini belirtme hakkına sahip olduklarının, Amerika’nın içinde başka Amerika’lar da olduğunun, başka nağmeler terennüm edebileceklerinin farkındaydılar. Ve bu düşüncelerini gerek sözleriyle, gerek kalemleriyle, gerek faaliyetleriyle önce kendilerine, sonra başkalarına anlatmaya çalıştılar. Kerouac da bu vatandaşlardan biriydi.

Yollara düşerek, bize daha önce bilmediğimiz, bilsek de görmezden geldiğimiz, sesine kulaklarını kapadığımız dünyaları, Amerika’nın içindeki Amerika’ları anlattı. Onun hep hareket halindeki kaleminden bir esmer tenlinin, bir eroinmanın ya da bir çocuğun şarkısını işittik. Evet, belki kulaklarımıza çarpan, gözümüzün duyduğu, pek hoşumuza giden şeyler değildi en başta. Hatta daha sonra da. Kerouac’ın bu şarkıları söyleme şeklini de beğenmeyenler oldu. Ama Kerouac öyle ya da böyle bir şeylerin varlığından haberdar etmişti bizi. Başka Dünyaların Şarkıları artık hep kulaklarımızda olacak. İstesek de, istemesek de.
#63 - Ekim 31 2009, 12:38:37
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Gitmesi gelmesi en kolay fuar'

250 yayınevinin katıldığı fuarda, kitaplar yüzde 25 ile 50 arasında değişen indirimlerle okurlara sunuluyor.

 İnternette kitap satışı yapan 'www.idefix.com'un, ''Gitmesi gelmesi en kolay fuar'' sloganıyla düzenlediği sanal kitap fuarı başladı.

Alınan bilgiye göre, bu yıl 7'nci kez düzenlenen fuar, 22 Aralıka kadar devam edecek.

250 yayınevinin katıldığı sanal fuarda, kitaplar okuyucuya yüzde 25 ile 50 arasında değişen indirimlerle sunuldu

Edebiyatseverlerin heyecanla beklediği, bilgi sınayan, hafıza zorlayan, hız ölçen Sanal Kitap Fuarı Alıntı Yarışması'nın bu yılki ödül sponsoru Microsoft oldu. Her günün birincileri ve yarışma genelinin birincisinin ayrı ayrı ödül kazanacağı yarışma süresince en çok birinci olan yarışmacı, Microsoft'tan kazandığı hediyelerin yanı sıra ''www.idefix.com''dan seçeceği 20 romanın sahibi olacak.

Geçen yıl 1,2 milyon ziyaretçi toplayan fuarı, bu yıl 1,5 milyon kişinin ziyaret etmesi bekleniyor.

'YAŞAR KEMAL ORMANI' TAMAMLANDI

''www.idefix.com'', geçen yıl Tema Vakfı ile başlattığı bir ortak çalışmayla satılan kitapların gelirlerinin bir kısmıyla orman oluşturmaya başladı. Projenin ilk ayağı ''Yaşar Kemal Ormanı'' geçen günlerde tamamlandı.

7. Sanal Kitap Fuarı ile bu ormanların ikincisi de oluşturulacak. Kitapseverler, bu yeni ormanın ithaf edileceği yazarı fuar süresince vereceği oylarla belirleyecek.

Adaylar ise Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Ümit, Aslı Erdoğan, Attila İlhan, Ayşe Kulin, Aziz Nesin, Bilge Karasu, Buket Uzuner, Can Dündar, Can Yücel, Canan Tan, Elif Şafak, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Halid Ziya Uşaklıgil, Hasan Ali Toptaş, İhsan Oktay Anar, İskender Pala, Kemal Tahir, Latife Tekin, Mehmet Eroğlu, Murathan Mungan, Nazım Hikmet Ran, Nermin Bezmen, Oğuz Atay, Orhan Kemal, Orhan Pamuk, Peyami Safa, Sabahattin Ali, Sait Faik Abasıyanık, Soner Yalçın, Sunay Akın, Turgut Özakman, Uğur Mumcu, Vedat Türkali ve Zülfü Livaneli olarak belirlendi.
#64 - Kasım 13 2009, 21:06:13
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Deliliğin' tarihinden 'gerçek' bir roman

1939'da yarım milyon Amerikalı, akıl sağlığı bozuk olduğu düşünülerek tedavi altına alınır. 1951'e gelindiğinde ise, bu sayı üçe katlanır. Sebep nedir peki?

1939'da yarım milyon Amerikalı, akıl sağlığı bozuk olduğu düşünülerek tedavi altına alınır. 1951'e gelindiğinde ise, bu sayı üçe katlanır. Sebep nedir peki? Atom çağının yarattığı endişe mi? Dinin başarısızlığı mı? Yetersiz seks mi? Yoksa aşırı seks mi? Radyoaktif atıklar, televizyon ya da UFO'lar olabilir mi? Belki de, aşırı refah?

Sonuçta buna çözüm bulunmalıdır ve bunu yapacak, şizofreniyi, depresyonu, daha doğrusu bu eski moda, uygunsuz tuhaflığı tedavi edecek sihirli formülü bulacak ilk kişi, üne ve paraya kavuşacaktır.

'Farmakon'da okuyucunun karşısına Dr. William Friedrich olarak çıkan ABD'li ünlü psikiyatr Dr. J. R. Wittenborn buna talip olur. Ne var ki, işler planladığı gibi gitmez. Doktorun deneklerden birine mutluluk veren mucizevi ilacı diğerini çıldırtır. Öyle ki, Friedrich'leri kaçtıkça kovalayan hayalet Casper Gedsic, ilacın etkisindeyken cinayet işler...

İsmini hem ilaç hem de zehir anlamını taşıyan Yunanca kelimeden alan 'Farmakon', bir anlamda, günbegün değişen dünyayla iyiden iyiye karmaşıklaşan insan psikolojisi karşısında bilimin ne denli çare olduğunu ve ne denli çaresiz kaldığını anlatıyor.

Yazar ve senarist Dirk Wittenborn'un kendi aile trajedisinden yola çıkarak yazdığı bu kitap için, geçmişin yaşadıkları her ana damgasını vurduğu bir ailenin ya da "deliliğin" elli yıllık tarihi de denilebilir.

"Hasta-normal", "anne baba-evlat" olma üzerine düşündüren, içtenlikle yazılmış, çoğu zaman ironik, yer yer can yakıcı ama kesinlikle "gerçek" bir roman olan 'Farmakon' Ayrıntı Yayınları etiketiyle kitapçılarda.
#65 - Kasım 13 2009, 21:07:14
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Siyah Kuğu Parkı'nda bir büyüme hikayesi

'Siyah Kuğu Parkı' 13 yaşındaki Taylor'ın gözünden büyümenin dehşetini ve muhteşemliğini anlatıyor...

“Cesaret, bir şeyi yapmaktan altına edecek kadar korkmak, ama gene de yapmaktır.”

İngiltere’nin sıradan bir kasabası olan Siyah Kuğu Parkı’nda yaşayan 13 yaşındaki “pepeme” Jason Taylor, yaklaşan yeni yıldan “kızlar” denilen ilginç türle ilk deneyimi yaşamak dışında fazla bir şey beklememektedir.

Ancak birdenbire patlak veren Falkland Savaşı’nın yarattığı huzursuz ortam ve ebeveyninin çıkmazdaki evliliği, onu kendi dünyasına iter. Bu dünya, zengin hayallerle doludur. Ne var ki, Taylor’ın, hayatın bu yöntemle baş edilemeyecek kadar acımasız olduğunu anlaması, fazla zaman almayacaktır.

Bir “erginleşme” hikâyesi olan kitap, genç kahramanının gözlerinden büyümenin dehşetini ve muhteşemliğini anlatıyor.

'Siyah Kuğu Parkı' Doğan Kitap etiketiyle kitapçılarda.
#66 - Kasım 13 2009, 21:08:02
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Yüzyılın en büyük sanat hırsızlığı

Kuzey Avrupa polisiyesinin ustası, geçen yüzyılın en büyük sanat hırsızlığını yeniden kurguluyor.

Elvin Post, 'Sahte'de, yüzyılın en büyük sanat hırsızlığının iç yüzünü aydınlatıyor. 1990'da gerçekleşen olayın failleri hâlâ yakalanamamış olsa da, 'Sahte' okura hem sanat camiasıyla hem de bu hırsızlıkla ilgili sağlam ipuçları veriyor.

Elijah Fish, dünyaca ünlü ressamların üsluplarını taklit ederek yaptığı tabloları sanat simsarı Vincent Bloom'un aracılığıyla piyasaya sürmektedir. Fish'in sahtecilik suçlamasıyla hapiste geçirdiği 7 yılın sonunda, Bloom, usta taklitçiye yeniden, bu kez akıl almaz bir planla yaklaşır. Boston'daki Gardner Müzesi'nden 300 milyon dolarlık tablo çalma fikri inanılmaz gözükse de soygun sırasında işler "hemen hemen" yolunda gider. Tabloları müzeden çıkarmanın işin en kolay kısmı olduğunu fark ettiklerinde ise her şey çoktan kontrolden çıkmış olacaktır.


"...Karakas'a yolun düşerse -ki bunu hiç tereddütsüz öneririm, havası muhteşem- mutlaka Sofia Imber Müzesi'ne gidip, özellikle Matisse'in 'Kırmızı Pantolonlu Cariye'sini görmelisin."
"Neden?"
"O senin."
"Ne demek 'o senin'?"
"O tabloyu sen yaptın. Senin yaptığın sahte, benim için yedi yıl önce yaptığın kopya."
"İyi de..."
"Onu orijinaliyle değiştirttim. Senin kopyan iki yıldır orada asılı."

2006'da sinemaya da uyarlanan 'Sahte', Pupa Yayınları etiketiyle kitapçılarda.
#67 - Kasım 13 2009, 21:09:26
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Kayıp Dünya' yeniden açıldı

Fantastik ve bilimkurgu edebiyatı tutukunlarının buluştuğu kayipdunya.com tekrar yayında.

 2001 yılından itibaren aylık olarak yayınlanan ve daha sonra bir süre ara veren internet dergisi 'Kayıp Dünya' forum ve bloglardan gelen yoğun istekler sonucu yayın hayatına geri döndü.

Sitede daha önce, yerli ve yabancı, dünyaca ünlü yazarlarla röportajlar, fantastik, bilimkurgu türlerinde yayınları olan tüm yayınevlerinin sponsorluğunda düzenlenen okurlara kitap hediye edilen yarışmalar yer alıyordu.

Yazar adaylarının da düşünüldüğü sitede yazarlık ve profesyonel öykü yazarlarının kılavuzluğunda yazarlığa giriş dersleri de tekrar başlayacak. Bunun yanı sıra Kayıp Dünya'da tüm eski uygulama ve bölümlerin de geri geleceği müjdelendi.

Daha önce özel röportajları yayınlanan, ünlü Ejderha Mızrağı (Dragonlance) ve Kara Elf Üçlemesi serilerinin yazarları Margaret Weis ve R. A. Salvatore gibi uluslararası yazarların da Kayıp Dünya okurlarına sürpriz yazıları olabilecek.

Mitoloji, bilimkurgu ve fantastik edebiyattan hoşlanan ve hayal gücüyle beslen herkes www.kayipdunya.com 'a uğrayabilir.
#68 - Kasım 13 2009, 21:10:37
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

E-kitap korsanı engeller mi?

Dünyada hızla yayılan e-kitap platformlarının benzeri Türkiye’de de projelendirildi.

 İnternet kültür ürünleri mağazası idefix.com’un girişimiyle başlatılan e-kitap veri tabanı projesinin, ucuzluğu sayesinde korsan kitap basımını caydıracağı savunuluyor.

E-kitabı Türk okuyucusuyla buluşturmak için oluşturulan ''Türkiye'nin e-kitap Platformu'' projesi, idefix.com tarafından 28. TÜYAP Kitap Fuarı'nda okuyuculara tanıtıldı. Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfının (TTGV) desteği ve Bahçeşehir Üniversitesinin işbirliğiyle gerçekleştirilen proje kapsamında ilk e-kitap Ocak 2010’da okuyucuya sunulacak.

Yayınevleriyle birlikte ve telif sahiplerinin haklarını koruyacak şekilde hazırlanan e-kitap projesi ile baskı, stok ve dağıtım gibi maliyetler olmayacağından kitap fiyatları yarı yarıya ucuzlayacak. Bunun korsana olan ilgiyi e-kitaba yönelteceği, bu sebeple sektörün korsana kayan hacmi tekrar sektöre ve telif sahiplerine geri kazandıracağı düşünülüyor.

İdefix'in oluşturduğu e-kitap platformu, tüm e-ink (elektronik mürekkep) teknolojisine sahip cihazları, bilgisayar ve cep telefonu uygulamalarını destekleyecek bir altyapıya sahip olacak ve bu sayede okuyucular belirli cihazlar ile kısıtlanmayacak.

BASKISI OLMAYAN KİTAPLAR OKURLA BULUŞACAK
Baskısı tükendikten sonra satış frekansı düşük olduğu için yayınevlerince yeniden basılması karlı görülmeyen kitaplar, e-kitap platformu ile yeniden sektöre geri kazandırılacak. Okurlar ise bütün kitaplara görece daha uygun fiyatlarla, kolay ve hızlı bir şekilde ulaşabilir olacak. Elbette burada asıl belirleyici unsur, e-kitap yayıncılarının korsan kitabın üstünde fiyatlandırma yapıp yapmayacağı.

E-kitabın bir faydası da ağaç kesimini azaltması. Zira ortalama büyüklükteki her 200 adet kitap için 1 adet yetişkin çam ağacı kesiliyor. E-kitap projesinin başlamasıyla kitap için kesilen ağaçların sayısı da azalacak.

E-kitap teknolojisi ise dünyada yaygınlaşıyor. Amazon'un mürekkep ekranlı cihazının satışlarına bakıldığında 2008'de 500 bin, 2009'da ise 1 milyon adet satıldığı görülüyor. Cihaz başına ise ayda ortalama 3 e-kitap satın alınıyor.
#69 - Kasım 13 2009, 21:12:34
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Orhan Pamuk'la Miami'de bir akşam

Orhan Pamuk, adına bir etkinliğin de düzenlendiği Miıami Kitap Fuarı'nda büyük ilgiyle karşılandı.

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar Orhan Pamuk, Uluslararası Kitap Fuarında büyük ilgiyle karşılandı.

Pamuk, kitap fuarı kapsamında dün gece Miami Dade College'da "Orhan Pamuk ile bir akşam" başlıklı etkinliğe katıldı. Büyük ilgi çeken etkinlikte, salonda tek bir sandalye bile boş kalmazken, onlarca kişi içeri girebilme umuduyla kapıda yığıldı.

"Masumiyet Müzesi" adlı romanından okumalar yapan Orhan Pamuk, katılımcılara, Miami'de kitapseverlerle birlikte olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Fuarın sponsorlarından Miami Herald adlı yerel gazete, Pamuk'un bu etkinlikte, bir film yıldızından daha fazla kalabalık çektiğini aktardı.

Bu yıl 26. kez düzenlenen ve 8 Kasım'da başlayan Uluslararası Miami Kitap Fuarı yarın sona erecek.
#70 - Kasım 14 2009, 15:39:59
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Yaşar Kemal Paris'te dostlarıyla buluştu
Yaşar Kemal, Güzin Dino ve Gökşin Sipahioğlu, Paris'te buluştu.

Türk edebiyatının önemli isimlerinden Yaşar Kemal, Güzin Dino ve foto muhabirliğinin yine yaşayan en başarılı isimlerinden Gökşin Sipahioğlu Paris'te buluştu.

Türkiye'nin UNESCO neznindeki Büyükelçisi Gürcan Türkoğlu, Fransa'da devam eden "Türkiye Mevsimi" etkinlikleri dolayısıyla konferans vermek üzere Paris'e gelen Yaşar Kemal onuruna resepsiyon verdi.

Resepsiyonda bir araya gelen Yaşar Kemal, Güzin Dino ve Gökşin Sipahioğlu, uzun bir süre sohbet ederek hasret giderdi.
#71 - Kasım 26 2009, 15:19:48
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Çizgi Roman Klasikleri'nden 'Madam Bovary'

Günümüz tatminsiz, mutsuz kadınları ve bu kadınların dertlerine ayna tutan yaşam öyküsüyle 'Madam Bovary', NTV Yayınları’ndan çıkan çizgi romanıyla tekrar gündemde.

Zamanında büyük yankılar uyandıran fırtınalı hayatını günümüzün modern dünyasında halen birçok kadın yaşıyor. Bu kitabı okurken bir yandan kadın-erkek ilişkileri üzerine yeniden düşünecek diğer yandan dünya edebiyatının temel taşlarından birini çizgilerle hayal dünyanıza taşıyacaksınız.

Gerçekçilik akımını başlatan yazar Gustave Flaubert’in bugün dünya edebiyatının klasiklerinden biri sayılan ünlü romanı 'Madam Bovary', Çizgi Roman Dünya Klasikleri serisinin beşinci kitabı olarak piyasada.

1850 yılında arkadaşlarıyla Doğu’ya yaptığı iki yıllık seyahatten döner dönmez yeni eserini yazmaya başlayan Gustave Flaubert’i şöhrete 'Madam Bovary' kavuşturdu. Yazar, bu romanda romantik aşk ve şehvet hayallerine kapılmış Emma’nın derinlikli bir portresini çiziyor. Bu gerçekçi portre onu 19. yüzyılın en meşhur ve etkin yazarlarından biri yapmıştı.

DEFALARCA YENİDEN YAZDI
Gustave Flaubert, bu romanı 1851 ile 1856 yılları arasında beş yılda yazdı, romanı 35 yaşında tamamladı, defalarca yeniden yazdı, tek bir paragrafı üzerinde günlerce durdu, Gerçekçilik akımını başlattı.

PARA, MEVKİ, AYRICALIK...
Louis-Philippe hükümranlığı sırasında genç ve güzelliğinin doruğundaki Emma, çalışkan, ama bir o kadar da sıkıcı hekim Charles Bovary ile evlendiğinde, ilk bakışta gayet sıradan bir öykü başlamış gibi görünür. Bu dönemde insanlar para ve toplumsal mevkiden başka şey düşünmezler.

Katıldıkları bir baloda ihtişamı ve toplumun ayrıcalıklı üst kesimini keşfeden Emma, kocasının sıradan ilgisinden yavaş yavaş uzaklaşır. Önce hayallerine sığınır, ardından baştan çıkartılmaya razı olur, gitgide borçlarını ve sevgililerini arttırır, aradığı mutluluğu kimsede bulamayınca da çökmüş, kaybolmuş bir halde, boşa harcadığı hayatının utancından kendini kurtaracak bir çıkış arar.
#72 - Kasım 26 2009, 15:21:00
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Türkiye'de sansür yok ama sonra acı çektirirler'
Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, Türkiye'de ifade özgürlüğünün durumuna ilişkin olarak, "Türkiye'de sansür yok, ama size sonrasında acı çektirirler" ifadesini kullandı.

Washington'daki Ulusal Doğal Tarih Müzesi'nin 565 kişilik salonunda konferans veren Orhan Pamuk, aşkı anlatan son romanı "Masumiyet Müzesi"nin ortaya çıkış sürecini anlattı.

Pamuk, Türkiye'de evlilik dışı cinselliğin kısıtlı yaşandığını ve aşkın daha çok bakışmalar, işaretleşmeler gibi unsurlarla dile getirildiğini belirterek, kitabına bunların yansıdığını söyledi.

Eserlerinin filme çevrilebilmesi ilgili olarak Pamuk, "Yapılacak bir filmin kötü bir film olmasından her zaman korkarım. Kitabın kültürel açıdan filme doğru yansıtılıp yansıtılamayacağı beni endişelendirir. Örneğin, 'Kar' kitabını bir Amerikan veya Avrupalı yapımcıya filmi çekmesi için izin versem, bu filmlerin birçoğunda, 'kötü Türk' imajı ya da kültürel stereotiplerin olacağına eminim" dedi.

Pamuk, Nobel ödülü almasının kendisinde yarattığı etkiye dair bir soru üzerine, kitaplarının birçok ülkede okunuyor olması açısından üzerinde sorumluluk hissettiğini söyledi.

Kitaplarında "Türkiye'yi temsil ettiği" şeklindeki yaklaşımlardan rahatsızlık duyduğunu belirten Pamuk, yazarların "diplomat rolünü" üzerlerinde hissetmesinin onların özgünlüğüne zarar verdiğini düşündüğünü kaydederek, "Ben hiç kimseyi temsil etmiyorum, ben bir yazarım ve kendimi ifade ederim" dedi.

'TÜRKİYE'DE SANSÜR YOK, SİZE SONRASINDA ACI ÇEKTİRİRLER'
Yazar Pamuk, "Türkiye'de basına sansür AB'ye üyelik sürecini nasıl etkiler?" sorusu üzerine de şunları kaydetti: "Buradaki bir farkı belirtmek lazım. Türkiye'de sansür yok, size sonrasında acı çektirirler. Türkiye'de ve ifade özgürlüğünün sorunlu olduğu diğer ülkelerde sizi hiç kimse sansürleyemez. Bu, örneğin İran'ın bir adım ilerisidir, ne isterseniz yayımlayabilirsiniz, sizi hiç kimse durduramaz, ama sonunda kendinizi mahkemelerde bulabilirsiniz. Bu, sansüre uğramaktan birazcık daha gelişmiş bir durum, ama diğer taraftan, daha güven verici bir gelişme de değil."

"Türkiye batılı mı, Müslüman mı, Asya ülkesi mi, Orta Doğu ülkesi mi, Akdeniz ülkesi mi, yoksa kendine özgü bir ülke mi?" şeklindeki bir soru üzerine de Pamuk, her ülkenin olduğu gibi Türkiye'nin de kendine özgü bir ülke olduğunu söyledi.

Türkiye'ye karşı birçok klişenin yöneltildiğine dikkati çeken Pamuk, bir ülkeyi klişe ve aceleci yargılarla değerlendirmeyi yanlış bulduğunu belirterek, "Bu klişeleri kullanmaya başladığınız anda, bir ülkeyi anlamamayı seçiyorsunuz demektir" diye konuştu.

"Masumiyet Müzesi" kitabı İngilizce'ye çevrilerek Amerikalı okuyucularıyla buluşan Pamuk, bir soru üzerine, kitabının İngilizce çevirisinin, kitabın atmosferini doğru yansıttığından emin olmak için çeviriyi birçok kez okuduğunu kaydetti.

Pamuk, konferansın ardından, kitabını okuyucuları için imzaladı.
#73 - Kasım 26 2009, 15:21:59
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

NTV Yayınları'ndan 'Dinozor Kitabı'

NTV Yayınları dünyaya milyonlarca yıl egemen olmuş dinozorların öyküsünü usta çizer Mümtaz Arıkan’ın her sayfasını resimlediği 'Dinozor Kitabı' ile okura sunuyor.

Türkiye’de ilk defa biri dinozorlarla bu kadar haşır neşir oldu...

NTV Yayınları'ndan çıkan 'Dinozor Kitabı'nda dünyanın meydana gelişinden dinozorlar çağı Mezozoyik Zaman’a ve yokoluşa uzanan yaşam öyküsü ile 150 farklı dinozor ayrıntılı biçimde aktarılıyor.

İnsanların yeryüzünde varoluşu birkaç milyon yıl kadar eski. Oysa dinozorlar dünyaya 160 milyon yıl hakim olmuş. Onlar canlılar evriminin çok önemli hayvanları. Memeliler fare kadarken, dinozorlar dev boyutlara erişmiş. 65 milyon yıl önce bir felaket sonucu yol olana değin, binlerce türüyle, dünyayı bir sürüngenler gezegenine çevirmişti.

Usta Çizer Hakkında
Mümtaz Arıkan 1947’de Üsküdar’da doğdu. 1967’de ilk resimli romanları Son Baskı ve Tasvir gazetelerinde (Ankara) yayınlandı. Daha sonra İstanbul’da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Grafik Bölümü’nü bitirdi. İki yıl sinema çalışmaları yaptı. Doğan Kardeş, Hürriyet ve Gırgır’da çalıştı. 1980’de Bahreyn’de çizgi film çizimleri yaptı. 1983’ten bu yana 26 yıldır Cumhuriyet’teki “Tarihte Bugün” çizgi bandını hazırlıyor. 2004-2006 yılları arasında “Tarihte Bugün” adlı belgesel programı NTV’de aralıksız yayınlandı. “Tarihte Bugün” ve “Kurtuluş Savaşı Güncesi” adlı iki kitabı daha vardır.

'Dinozor Kitabı' kitapçılardan 35 TL’ye, internet yoluyla ntvyayinlari.com adresinden ve 0212 304 08 92 numaralı çağrı merkezinden indirimli temin edinilebilir.
#74 - Kasım 26 2009, 15:22:55
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Sahilde Kafka' etkisi...
Kafka’nın evden kaçışındaki sebep bir kehanettir: “Sen, gün gelecek kendi ellerinle babanı öldürecek ve kendi annenle sevişeceksin.” Haruki Murakami’nin çok ses getiren son romanı 'Sahilde Kafka' Türkçe'de.


 ''Dünyada bu kadar çok boş yer olduğu halde, var olabileceğin, sana fazlasıyla yetecek ufacık bir yer bile bulamazsın. Sesleri aradığında, karşına çıkan sessizlik olur. Sessizliği arzuladığındaysa durmak bilmeyen kehanet başlar. O ses, zamanı geldikçe, senin kafanın içindeki gizli düğmesine basar.'' (Kitaptan)

Kafka Tamura, 15 yaşına girdiğinde evi terk eder. Tıpkı o çok küçükken üvey kız kardeşini de alarak onu ve evi terk eden annesi gibi…

Kafka sessiz ve yalnız bir çocukluk geçirir. Babasıyla ilişkileri iyi değildir; evi terk etmeden önce baba-oğul mümkün olduğunca birbirlerini görmemeye, konuşmamaya çalışarak yaşarlar.

Kafka bu kaçışı uzun yıllardır planlamaktadır. Sırt çantasına doldurduğu eşyalarla hiç bilmediği bir şehirde, yeni bir hayata başlamak isteyen Kafka’nın, hayatını ve zamanını geçirmek için yapmaktan en çok zevk aldığı şey kütüphaneye gidip bulabildiği her kitabı okumaktır.

''Kehanet, karanlık bir su gibi, hep oradadır.'' (Kitaptan)

Evden kaçtıktan sonra Takamatsu’ya giden Kafka burada her gün işe gider gibi, Kavamura Kütüphanesi’ne gidip kitap okumaktadır. Bir süre sonra kütüphanede görevli, gay ve hermafrodit Oşima’yla ile aralarında ilginç bir dostluk başlar. Oşima Kafka’nın kalacak bir yeri olmadığını öğrenince onu, kütüphanenin müdiresi Saeki’yle görüştürerek kütüphanede bir tür ofisboy olarak işe aldırır.

'GÜN GELECEK ANNENLE SEVİŞECEKSİN'
Kafka artık kütüphanenin misafirhanesinde kalmaya başlar… Kafka’nın evden kaçışındaki sebep babasının yıllar önce yaptığı bir kehanettir.

“Sen, gün gelecek kendi ellerinle babanı öldürecek ve kendi annenle sevişeceksin.”

Diğer kahramanımız Nakata, çocukluğunda yaşadığı ve nedeni çözülemeyen bir bilinç kaybı sonrasında bir tür zihinsel engelli durumuna gelmiştir. Nakata okuma yazma bilmez, en basit matematik işlemlerini dahi yapamaz. Belediyeden aldığı engelli yardımıyla hayatını sürdürür.

Ama Nakata’nın çok önemli bir özelliği vardır, yaşlı adam kedilerle konuşabilmektedir. Bu özelliği sayesinde kedisi kaybolanlar ondan yardım isterler, Nakata da küçük hediyeler karşılığında kayıp kedileri bulup evlerine teslim eder.

İki kahramanın, Kafka ve Nakata’nın öyküsü romanın sonlarına doğru gizemli bir cinayetle kesişir.

“Murakami’nin bugüne kadarki en bağımlılık yaratan romanı...” (Independent)

“Bir solukta, elimden bırakmadan okudum… Bu roman sadece Murakami’nin şaheserlerinden biri değil aynı zamanda yaratıcı ve büyüleyici.” (David Mitchell, Guardian)

“Gerçekten sürükleyici, metafizik bir akıl çelicilikte ısrar eden bir roman...” (John Updike)

Haruki Murakami
Eserleri 40’ın üzerinde dile çevrilen, 2009 yılının dünyada en çok konuşulan yazarı Haruki Murakami'nin İlk romanı 'Kaze no oto vo kike', 1979’da yayımlandı.

Ardından Gunzou Edebiyat Ödülü’nü aldı. Japonya’nın en önemli ve popüler yazarlarından biri olan Murakami’nin eserleri 40’ın üzerinde dile çevrildi. İngilizce’ye çevrilen üçüncü romanı 'Hitsuci vo meguru Bohken' (1989), Amerika’dan Yeni Yazarlar Noma Edebiyat Ödülü’nü kazandı.

'Sekai no ovari to hahdo-boiruda-vandahrando’yla (1985) Tanizaki Ödülü’ne, 'Zemberekkuşu’nun Güncesi’yle de Yomiuri Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. Murakami’nin 'İmkânsızın Şarkısı' (2004), 'Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında' (2007) ve 'Yabankoyununun İzinde' (2008) adlı romanları gibi 'Sahilde Kafka' da Doğan Kitap tarafından yayımlandı.
#75 - Kasım 26 2009, 15:24:14
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.