Alternatifim Cafe

Alıntı Şiirler

Discussion started on Sizden Gelenler

Baktıkça çoğalır yıldızlar gecede
Parmaklarınla sayılmaz;
Kimi duyulur, kimi duyulmaz,
Dinledikçe çoğalır gecede,
Sesler gelir,
Ya hızlıdan, ya yavaştan.

Her şey kendi dilince konuşur;
Karanlık örtse de üstünü
Gecede devam eder renk renk
Ağacın dalında, rüzgarda;
Her şey kendi rengince konuşur.

Gözlerini kapatır beklerdi;
Yaprağa benzer ellerini, avuçlarını uzatır,
Beklerdi işitinceye dek
Ağacın dalında, rüzgarda;
Yeşili duydu mu uyurdu
Rüyasında...
#51 - Ocak 30 2010, 15:08:17
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

h ü z ü n m a r ş ı


biliyorum, susacaksın bir kedi gecesi ellerin mum ve silah
içinde, biliyorum, henüz tamamlanmamış bir inanç kolajı
kudretli fikirlerdir vicdanlı aşklardır çok söylenegelmiş
susacaksın, biliyorum, bu cevizsandıkağız asırlara kapalı.

bu cevizsandıkağız hangi dudakların hatmini indirecekti
bu cevizsandıkağız hangi tabutlara akran, hangi kabzalara erkete
biliyorum, yaşlanacaksın bir kedi gecesi ansızın mumsuz, silahsız
susacaksın, biliyorum, bu soygun hiçbir kenti kurtarmaz!

bu soygun hangi yanlış yalnızlıkların ruhuna gönderildi
bu soygun hangi dinlerin ibadet şekli ve son serüveni
biliyorum, öldürüleceksin bir kedi gecesi tek kurşun ve tek sıkımla
öleceksin, biliyorum, bu ihbar artık hiçbir aşkı kurtarmaz!

bu aşklar yüzünden kaçırılıp öldürülmedi mi sanki kimi çocuklar
bu aşklar yüzünden sarsılmadı mı dört düvelinden cihan ve tarih
biliyorum, sen de öğreneceksin bir kedi gecesi 'teslim ol' çağrısında
öleceksin, biliyorum, artık bu devrim hiçbir ölüyü yaşatmaz!

bu endişe, bu tedirginlikle terfi ederken hayatlarımızın hep bir tarafı
kasvetli arkadaş evlerinde beraberce mırıldanıldı o son hüzün marşı
biliyorum, sen de ezberleyeceksin bir kedi gecesi satır satır kazanmayı
kazanacaksın, biliyorum, artık hiçbir halk bizi boşu boşuna yaşatmaz!


k.iskender
#52 - Ocak 30 2010, 16:16:22
          "     - büyüyünce ne olacaksın?
+ ben diktatör olacağım ya sen?
- ben turta olacağım..."

Bir şey kalmaz, yalınız,
Kalır maziden gözler.
Ölür de her yanımız,
Sağ kalır, neden gözler?

Birer yıldız olur da,
Kırpışırlar havada,
Kupkuru bir kafada,
Apaçık giden gözler...
#53 - Ocak 30 2010, 21:28:49
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

DENİZE KAVUŞAN NEHİR



Sen üzerinde nice şafakların söktüğü
Sevgi denizlerime akan büyük nehir
Sen biraz ışık, biraz tılsım, biraz büyü
Sen yıllardır yazıp bitiremediğim şiir

Durmadan bir gül açar ellerinde pembe
Sen nefes alışı en bakir güzelliğin
Gözlerin midir parlayan gökyüzünde
Bir güneş doğarcasına geceleyin

Ne zaman seni düşünsem yaşamak güzel
Bir bahar bahçesi olur güz bahçeleri
En karanlıklarda bile uzanır bir el
Kendiliğinden açar sabaha perdeleri

Sen varsan dallarda kuşlar memnun
Tüm çiçeklerin rengi değişik, kokusu başka
Öylesine gerçek ki var olduğun
Çarpar güzelliğin kıyılarıma dalga dalga

Tutsam ellerini içim ürperir hazdan
Başım döner gözlerin gözlerime değse
Kalan tek hatıradır gülüşün bir yazdan
Yokluğun da odur senin ölmek neyse

Sen bastığın yerde çiçeklerin büyüdüğü
Her zaman en güzel, her yerde eşsiz
Sen yaprak, sen köpük, sen kuş tüyü
Sen sevgi nehirlerimin aktığı büyük deniz
#54 - Ocak 31 2010, 00:56:20
Başım dönsün, her şey dönsün, salla beni dünyam dönsün gönül salıncağında. :)

Kafka'nın "Fare" öyküsü üzre,
Gözüme nasıl büyük görünürdü
Şu Sirkeci Garı'nın lokantası!
Sekiz-on yıl kapalı durup yeniden açıldığında.
Gittim baktım ki götiçi kadar kalmış
O hangar gibi yer...
Garsona sordum: Niye küçülttüler, dedim burasını?
Yok, amca, dedi, dokunmadılar hiç enine boyuna.
Siz fazla şişmanladığımızdan, size öyle geliyor.
Doğru dediği belki de...
(Üstelik garson Kafka'nın gençlik resimlerinden
                                   birine pek benziyordu.)
Ola ki yaşlandıkça, yaşlanıp şişmanladıkça,
Hiçdurma küçülen bu zemin-vatan ve tavan arasında
dönmüşümdür ben de Kafka'nın faresine...
Yarın, meselâ, orta yerimden çatlasam ne lâzım gelir?...
Yine de içimden bir ses: Sen sen ol! diyor,
Kafka'nın öyküsündeki fare emsal,
Cirit oyna oynayabildiğin kadar,
Bulduğun neyse mekân!
Ellerin, ayakların ve çükünle değilse de,
Hâlâ genç kalan aklınla koşmaca oyna,
Duvarlara vursan da başını,
O tavanarası kadar kaldığında cürmün ve cirmin,
Ölmek ki senin
başlayıp da bitiremediğin
allah bilir kaçıncı bin şiirin...
#55 - Şubat 03 2010, 10:45:35
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Bir seferden döneriz seninle bazı akşamlar
Gün bulutları açık mora boyadıktan az sonra
Bile bile karanlığın bizi kalın örtülerle örteceğini
Son ışıklara dalarız koşa koşa gene de
Sürgününüm, izini sürerim her yerde seve seve
Alacakaranlıkta hem özlemlin hem öksüzün olmak için
Kapanmaya hazırımdır kat kat kendi üstüme

Yağmurdan, güneşten, poyrazdan, uzun yollardan
Biz şimdi gurbetimize çıkıyoruz, vakit tamam
Çanlarla, türkülerle, davullarla ayrılmak uzak bize
Yüzüme vuran sıcaklığınla çocuk dudaklarınla
Sen giderken, ellerimde ellerinden ayrılmanın öfkesi
Varlığında yeniden kurulur eksiksiz bir sıla

Seni her düşünmemde benzersiz bir yurt özlemi
Bana düşen, gelişini aralıksız beklemek
Beklerken bakışında eriyip gitmek yavaşça
Beklerken sonsuz bir ormanı yürümek saçlarında
Benim tutkum, ölümüm, serüvenim bu işte
#56 - Şubat 06 2010, 14:12:31
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

..
acının kenarını kıvırıp kağıttan gemiler yapıyorum
ilk dalgada suya batıyorlar
alaca rengi kalıyor su üzerinde aynı acının yalnızca
suya karışmayan, buharlaşmayan, kaybolmayan rengi
kaptanı, güvertesi, direği suya gömülmüş geminin
özü kalıyor su üstünde acının
rengi karışmıyor hiçbir bedene
hiçbir zerresi yok olmuyor
giden gitmiş, rengini bırakmış geride
o alacayla karışıp, yakamoz olmuş aynı su üzerinde
rengi değişmemiş pek
az biraz koyulaşmış, biraz daha karışmış.
gidenin rengi, acının rengi.
parlıyor o yakamozlar.
parlıyor, parlıyor, parlıyorlar.
çığlık atıyorlar önce, sonra susuyorlar.
#57 - Şubat 07 2010, 22:39:32
kısmet

Ceres'ten yine O'na.


Hangi hissin parmağı dokundu ki, derine,
Düştü bir gizli alev salkımı içerine?
Hangi kâbus bastı ki, seni uykularında,
Birdenbire cehennem kaynadı sularında?

Örtüldü baştan başa tenin beyaz bir terle,
Duman duman yayılan incecik köpüklerle.
Hangi dert kaldı, söyle, bağrına üşüşmeyen,
Hangi ölüm şarkısı, bu dilinden düşmeyen?

Hangi öfkeyle yüzün, böyle karıştı yer yer,
Sana yan mı baktılar, bir şey mi söylediler?
Bir şey dinleme artık, artık bir şey dinleme!
Çağır, bütün günahkâr ruhları cehenneme!

Karşına, sahil, kaya, insan kim çıkarsa vur!
Vur başına, âlemde, kör, sağır, ne varsa vur!
Sal her taraftan, dağdan, gökten, pencereden sal!
Nihayet kala kala dünyada tek kişi kal!
#58 - Şubat 07 2010, 22:42:00



Bütün Kelimeler Acı İçinde

tanıdığım bütün kelimeler
hüzün dolu ve hepsinde
çatlayan bir bardak
kırılan bir kadeh
oluyor
tanıdığım bütün kelimeler
kopuk ve bir cümleye sığmıyor

tanıdığım bütün kelimeler
gövdesiz ve örtemiyor
hiçbir şeyi
tuğla olamıyor binaya
çakıltaşı

tanıdığım bütün kelimeler
unutulmuş bir şarkıdan kalma
ve sadece bir his

tanıdığım bütün kelimeler
hiçbir dile ait değil
işe yaramıyor hiçbir konuşmada

tanıdığım bütün kelimeler
hayatın dışında
ve istemiyor hiç kimse

tanıdığım bütün kelimeler
hüzün bitkisinden
ve ne bir çiçek oluyor ve ne de bir yaprak

tanıdığım bütün kelimeler
gözlerime ait
ve dilimde yok hiçbir ifade

kelimeler
kanımda dolaşıyor
ve alamıyor hiç kimse

hüzün
kainatın suyundan yapılmış
olmalı ki
dibi bulunmuyor
hiçbir kelimede



#59 - Şubat 13 2010, 00:02:55
”Yaşıyorum, beni meşgul etmeyin. “ Bu bir cümledir. Fakat isterse dize de olabilir, özlü söz de. İnsan da böyledir. Ne isterse olabilir, hatta insan bile olabilir.


UZUN YAĞMURLARDAN SONRA


Sen yağmurlu günlere yakışırsın
Yollar çeker uzak dağlar çeker uzak evler
Islanan yapraklar gibi yüzün ışır
Işırsa beni unutma

Alır yürür sıcak mavisi gökyüzünün
Kuşlar döner uzun yağmurlardan sonra bir gün
Bir yer sızlar yanar içinde büsbütün
Her şeye rağmen ellerin üşür
Üşürse beni unutma

Yeni dostlar yeni rüzgârlar gelir geçer
Yosun muydum kaya mıydım nasıl unuttular
Kahredersin başın önüne düşer
Düşerse beni unutma



#60 - Şubat 13 2010, 00:12:31
”Yaşıyorum, beni meşgul etmeyin. “ Bu bir cümledir. Fakat isterse dize de olabilir, özlü söz de. İnsan da böyledir. Ne isterse olabilir, hatta insan bile olabilir.


Sahibini Arayan Şiir


şairane bir tebessüm bıraktım yüzünüze
bir hikayeden ibaret değilsiniz artık
şiir var peşinizde
o benim


Bir ayna kadar bensiniz
tenim gibi üzerimde
eminim üzülürsem ve dolarsa gözlerim
bir damla yaş süzülür sizin de yüzünüzde


tebessüm bulaşıcıdır
şiiriniz emrinizde
bir hikaye şiir oldu sayenizde
s a y e n i z d e


Daha nasıl sevebilirdim ki sizi...



#61 - Şubat 13 2010, 00:14:31
”Yaşıyorum, beni meşgul etmeyin. “ Bu bir cümledir. Fakat isterse dize de olabilir, özlü söz de. İnsan da böyledir. Ne isterse olabilir, hatta insan bile olabilir.



SALYANGOZ

İçimdeki taş yerinden kımıldadı.
Göğün altında,
yerin telef edilmiş yüzünde
bir papatyanın "olmaz" yaprağına düştüm.
Ben sustuysam söz de sussun. Olmadı,

taşındım ertesi gün "olur" yaprağına.
Orda büyüttüm hatırayı,
ordan düştüm.
Hatıra da unutsun kendini koyuluğunda.

Beni gel beni bul beni al,
istediğin yerde uyut bendeki hatırayı
istedim.

Vardığım yer bir uçurumdan kekeme,
gümüşten ipliğim azaldı-
susmaya unutmaya uykuya
yelteniyorum



#62 - Şubat 13 2010, 00:16:25
”Yaşıyorum, beni meşgul etmeyin. “ Bu bir cümledir. Fakat isterse dize de olabilir, özlü söz de. İnsan da böyledir. Ne isterse olabilir, hatta insan bile olabilir.

Mutluluk,
Diyordu adam,
Her konuda
Tekrara düşecek kadar
Rahat olmak.

Rahatsın,
Diyordu kadın,
Ama o sırada
Birdenbire
Odayı
Sözgelimi
Brezilya'ya
Çevirir
Bir çiçek.

İyi niyetlidir musluk,
Diyordu adam,
Yüzüne çarptığın
Ve içtiğin su
Aynı serinliktedir.

Mutluluk mu,
Diyordu kadın,
Mutluluk:
Açan tütün
Körelten tütün.

C.S
#63 - Şubat 13 2010, 19:04:45

Sensiz de denizi seyredebiliyorum.
Hem dalgaların dili seninkinden açık,
Ne kadar hatırlatsan kendini boş.
Sensiz de seni sevebiliyorum.

Hep boş konuşurduk hatırlar mısın, bula bula,
Karşılaştığımız zamanlarda.
Sen, sevgiden şımaran çocuk,
Ben şaşıran budala.

Özdemir Asaf
#64 - Şubat 20 2010, 22:00:46
          "     - büyüyünce ne olacaksın?
+ ben diktatör olacağım ya sen?
- ben turta olacağım..."

Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar...
kimse keman çalmaz belki ama
çok keman çalınsın balolarında
diye yapılmış
gri sisli binalar...
alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti.
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
(biz bir şeyi delicesine severiz
ama tanrım neyi?)
kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit
kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler
bir daha asla yaşayamayacağı
aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden
kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken
(hep kardeş olacak değiliz ya,
yaşasın halkların sevgililîğî!)
soyut bir sevdaya
beşik kertilmiş olan
dağda çoban,
şehirde şark çıbanı sayılan,
fırat'ın büyük elleri
ararat'ın kız yelleri
cilo'nun derin nefesleri
hülasa kente hukuk mukuk okun
mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları, ankara' ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar
(belki balkona kar seyretmeye çıkar diye
sevdiğimiz kızlar
çok dibimiz donmuştur ve çoğu zaman
bu kar mevzuu
kızlara yeterince ilginç gelmemiştir
hiçbir şey kapalı bir dükkan kadar
hüzünlü gelmez insana
ankara'da,
yoksa bugün bir hayat
yaşanmayacakmı duygusu çöker bütün bozkıra.
Kimse keman çalmaz belki
Belki bu fiim hiçbir zaman
o kadar fiyakalı olmayacak ama
Hiçbir lahmacunda
o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin
tadını vermeyecek bir daha
Çok daha iyilerini yedim sonra
bizzat Urfa'da hatta
Ama hiçbirinde
o kadar aç oturrnadım sofraya
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
çok yabancı bir soluk duyulur bazı
bilinmez bir dilin ıslığından
anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar
öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara'yı sevdiğini anlamadan
ankara'da yaşamak
yollarına hep sevdiğimiz insanların
adlarını vermediler ama biz her duvara
bilvesile onların adını yazarak yaşadık
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda.
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.
asfaltlar ışıldar...
bir günden bir sürü gün yapan
mesai saatlerinde hiçbir şey yapan
hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan
rakıyı bol sulu içen
dokunmasın için deği!
çabuk bitmesin dîye devletimin tekel rakısı,
hep kağıtlara bakarak,
hep kağıtlardan bakarak
hem neşet ertaş' ı hem bülent ersoy' u
aynı anda sevmeyi başararak,
karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı
çok beğenmeyerek ama
yine de bu tasarrufunu takdir ederek
boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken
hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
yürüyen...
memurlar.......
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar...
biz, şimdi kapalı birr kuruyemişçi
dükkanının -ki bütün plan kar altında
tuzsuz ay çekirdeği çitileyip
yanı sıra bafra içmektir-
kötü ışıklandırılmış vitrininden
umutsuzca içeri bakan,
kimliği gereğinden fazla sorgulanmış,
merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş,
-yani sistem kendi verdiği kimliği
zırt pırt geri istemektedir-
doğduğu yer yüzünden
doğuştan kavgacı zannedilen ama
pek çoğu kavgadan nefret eden
kavgacı esmer cesur korkak
çoğu kürt çoğu türk çocuklardık...
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar....
ha sonra belki ahmed arifin aklına
hiçbir şairin aklına gelmeyecek
-çünkü hiçkimse bir daha ankara' yı
O'nun kadar sevemeyecek -bir şiir islenir:
kar altındadır varoşlar
hasretim,nazlıdır ankara.....
ustam yine sen bilirsin ama
hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte o,en netameli aydır bence.
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar...
asfaltlar ışıldar...
yalanlar...
şimdi ve sonra ne zaman ankara'ya kar yağsa
elim gönlüm, çocukluğum buz tutar.

yılmaz erdoğan - ankara .
#65 - Şubat 23 2010, 03:19:00
Piyasadaki tek adam gibi adam, maymun Çarli'ydi...

Tam otuz yıldır saatim işlemiş ben durmuşum;
Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...
N.FAZIL KISAKÜREK
#66 - Şubat 23 2010, 10:22:18
KADER DEDİĞİMİZ YA EN YAKINIMIZDAKİLERİN TUZAĞI İSE DAYANABİLECEK MİSİN ???

Hepsinin gelmesini bekleme;
Bir kişi gelmeyecek.

Sen alışmayasın diye,
Korkmayasın diye,
Düşünesin diye...

Kendine yetmen için..
Herkesin kendinden kaçacağı yerlerde
Sen kaçmayasın diye.

Gelenler gitmeyecekmiş gibi..
Doğumlarda ölümlerde
Duyasın diye.

Bildiğini bildirmek için
Bilmeme'yi öğrenmelisin.
Tam kalasın diye. ...

Hepsinin gelmesini bekleme,
Sen var olasın diye.
Bir kişi gelmeyecek,
Sen, bir olasın diye.



ö.a
#67 - Mart 04 2010, 02:23:13

Sızıltı


(Yüzümden düşen bin parça../..Toplayabilirsiniz)

şimdi kim terk edecek
kimin ellerinde sıra
kimin dudakları susacak,
susatacak sevdaya?

- gülmeyin,
ayıp değil mi bir şair konuşurken ayrılığa?

tende köstekli saat
acı; sakız çiğneyen yosma
anlatacak bir hikâyem var elbet
ama kelimeler yasta

kim tutacak yalnızlığı diyorum
meyhane masalarında unutulan hüzün,
kanadı kırık haykırış,
alacakaranlıkta deliren aşk mı?

siz söyleyin
kim öpecek dilimi,
dilsiz gidişimi,
dilimi ısıran uzun soluklu gönderilmeleri?

hey garson, şimdi bir şarkı gerek bana
üstüm başım veda kiri
bir şarkıyla biraz kavuşmak gerek bana

yoksa,
kim sarılacak bu serseri yakarışa

- gülmeyin,
yazık değil mi bir şair düşerken ayrılığa?



Pelin Onay
#68 - Mart 05 2010, 12:35:22

Ten Suiti

Gecenin şehlâ sessizliğinde
göğsünün masum taçyapraklarını öpüyorum
ağzımın kâğıt diliyle
kâğıt dudağıyla ağzımın-
sahi, bir sözün kızteni duruluğunda
uyuyorsun saf kelebeksi kollarınla
etinin serin tülden uykusunu
sen, âh, ömrümün tenhâ ankâsı
Göğsümü uyuyan hercai erguvanım
ağzının üşümüş denizlerini öpüyorum
ağzımın beyaz diliyle
beyaz dudağıyla ağzımın-
sahi, bir imgenin kızkuşu akşamında
uyuyorsun saf ipeksi kollarınla
etimin suskun tülden uykusunu
sen, âh, ömrümün tenhâ ankâsı

Tenhâ şair tenimde
göğsüme damlamış
ılık tenini uyuyorum hâlâ



Hüseyin Alemdar
#69 - Mart 09 2010, 18:38:23

Bir akşam-üstü pencerenden bakıyordun
Ağır ağır, yollara inen karanlığa.
Bana benzeyen biri geçti evinin önünden.
Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya..
O geçen ben değildim.

Bir gece, yatağında uyuyordun..
Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya.
Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan,
Ve karanlıklar içindeydi odan..
Seni gören ben değildim.

Ben çok uzaktaydım o zaman,
Gözlerin kavuştu ağlamaya, sebepsiz ağlamaya.
Artık beni düşünmeye başladığından
Bıraktın kendini aşk içinde yaşamaya..
Bunu bilen ben değildim.

Bir kitap okuyordun, dalgın..
İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı.
Genç bir adamı öldürdüler romanda.
Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın..
O ölen ben değildim.

Özdemir Asaf
#70 - Mart 22 2010, 16:31:58
          "     - büyüyünce ne olacaksın?
+ ben diktatör olacağım ya sen?
- ben turta olacağım..."

Sevgilimsin, kim olduğunu düşünmeye vaktin yok, yapacak
işleri düşünmekten
Kalabalığın içinde kalabalıktan biri
Gecenin içinde bir yıldız, yitip gitmiş çocukluk gibi
Sevgilimsin, ak dişlerini öpüyorum, aralarında bir mısra gizli
Dün geceki tamamlanmamış sevişmeden

Sevgilimsin, boğuk aşkım, kanayan gençliğim ...
Uçuruyorum seni çocukluğuna doğru
Kanatların yorulur, ter içinde kalıyorsun
Gece yanıbaşımda bağırarak uyanıyorsun
Her sabah el sallıyorum metalle karışmana

Sevgilimsin, arasıra bir kağıt koyup erteliyoruz aşkı
Otobüslerde ve trende kaçamak yaşanan
Ve bedenlerimiz kana kana kanayamadan yan yana
#71 - Mart 27 2010, 14:38:09
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Bir İnsanın Hüznüdür

I
Kadınım ben
Nasıl kıydınız
Ellerim ayaklarım kadın
Yüzüm dağ tepesinde bir kitap
Sabırsız ovaya şaşarak
Yeni mi
Gidip gelmeleriniz
Gidip gidip gelmeleriniz
Gidip
Ardında bir yarasa sessizliği
Hep kendinizi yitirdiğiniz
İçimde sevip sevmemeleriniz
-yalan ağzınızla aklımda-
Neler dediniz gülmeyi başardım
Bir saly...angozun sıcaklığına
Yürüdünüz dağ sesinizle

II
Kadınım yeşil erikte
Hiç sevemediniz benden çok
Kendinizi bile sevmediniz
Sizden yıllarca büyüktüm
Yetişemediniz
Yüzümden kitap sayfaları
Akardınız
-ne çare aşkı kitaplarda yaşadınız-
Alıp alıp vermeleriniz
Verip verip vermeleriniz
Alıp
-şimdi sevişmek bile istemiyorum-
Bir beyaz ova bir beyaz
İçinde gelincik kızılları
Tek tek kopardınız
-beni tenimden ettiniz-
Dokunmalarınız
Dokunup dokunup çekmeleriniz
-sonra her kadın gibi bir ateş bulup ağladım-
Sıyrıldı ay buluttan çıkan yüzünüz
-ben kendimi kucakladım hiç gitmesin kollarımdan-
Beni boğup
İp ışığında
Bıraktınız
Ne yaptınız!



Yelda Karataş
#72 - Nisan 01 2010, 19:40:09


Sevgilim beni dinle!
Bu aşkın alfabesinde sessiz harflere yer yok
Çünkü kalbimin akustiğiyle sarsılıyor bedenim
Çünkü aklımın mahpusunda isminin tüm sesli harflerini
Karantinaya aldım.

Dinle sevgilim!
Mavi saçlı titanlar kelebekleri çocukların göğüs kafeslerine hapsedip
Onlara özgürlüğü öğretirlerdi.
Ve şimdi ben de çocuklar gibi coşkulu
Kararan gökyüzümü yeniden maviye boyayacağım.
Senin için döktüğüm gözyaşlarımı biriktirip
Avuçlarına bırakacağım...
/Benim için topladığın papatyalar
Yeniden yeşerip can bulsun diye/
Ve bundan sonra her ağladığımda
Bir çiçeğe can vereceğimi düşünüp gülümseyeyim diye...

Kocakarı ilaçları tedavülden kalkalı çok oldu
Aşklar transparan sözcüklerle oynaşıyor şimdilerde
Postmodern alışkanlıklarla yalnızlıklarımızda kullanışlı hale geldi
Her gün eve sensiz dönüyorsam
Bu seni sevmediğimden değildir
Seni yalnızlığımda içimde daha da büyütüp, besliyorum
Suları boğuyor
Sesimi yutuyorum
Us`umda dolanan intihar ikindilerinde...
Ama şunu bil ki sensizliği bir türlü sevemiyorum
Kendimle kavgalarım tükenmek bilmiyor
Kusuyorum/susuyorum
Saçlarıma sırnaşan rüzgârla boğuşuyorum.

Seni severken sana danışmam mümkün mü sevgili?
Platonik ağrılarım tenimi gıdıklarken mecazi aşklar melodramında
Hem sonra hüzün diye bir şey okumuştum kitaplardan
Oturup sabaha kadar ağlamıştım
Belki çocukça bir şeydi
Belki de gözlerimin zehrini yıldızlara içirmekten başka çarem yoktu.

Elbette örümcekler vardiya usulü doluşacak çekmecelerimize
Tel üstünde cambazlık yapan
Akrobatik kuşlar üşüşecek sigaramızın dumanına
Ve gözlüklerimin camına yapışan
Sivrisinek kadar sırnaşık sevgililerim olacak...

Sevgilim beni dinle bir-iki-üç tıp!
Dinle ve sövüp sayma
Bugün saçmalama sırası bende
Hani benimle patlamış mısır eşliğinde
İç kanamalı keman soloları dinlerken
Sen saçlarımda gezdirirdin ellerini
Bense hiç sebepsiz kıskançlık krizlerine girip
Gözlüklerinin camını kırardım
Ve bana yazdığın bütün şiirleri
Mahalle aralarında seksek oynayan çocuklara dağıtıp
Gazoz kapaklarıyla takas ederdim
Ne kadar da haksızmışım biliyorum
Seni sevdiğimi de biliyorum
Ama ben sadece bu kahrolası sensizliği sevemiyorum...
#73 - Nisan 04 2010, 13:34:09
Ölümsüzlüğüyle çürümüş anıların öncüsüydü sadece kara karga,
milyonlarca insanın ölümünü gördü kara gözleriyle.
Sonra tuhaf uzak zamanlarda çırptı kara kanatlarını kara bir gökyüzünde kondu karaağacın dalına,
yumdu gözlerini ve kendi ölümünü bekledi sessizce..

"

..

Brandasında mavi mavi parlayan “affet beni”..
ve gözünde iki dirhem sarhoşluğun pişmanlık izleri,
perdesi aralı, gönlü yaralı yuvarlağın köşeleri..

Istanbul düşse üstüne gecenin,
İzmirde kordon sallanır, Ankarada kocatepe..

minör’e takılır bu kez.. yuvarlağın köşeleri.

.. "
#74 - Nisan 04 2010, 17:42:03

Gittin...
Ben, arkandan sadece baktım.
Oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
"Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
Gidersen sönecek içimdeki ateş
ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana.
Konuşamadım...

Gittin...
Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım
Öylesine acıdıki içim, tutup koparsalardı kolumu
bacağımı bu kadar acı duymazdım.
Acım yaş olup akmalıydı gözlerimden.
Ağlayamadım...

Gittin...
Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa
Tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek,
tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı.
Anlatamadım...

Gittin...
Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden
Ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten?
Ürperdin yine biliyorum.
Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini
Gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
Tutamadım.

Gittin...
Bir yıkım gibiydi gidişin
Sen adım adım uzaklaşırken benden
Çöküp kaldı bedenim olduğu yere
Nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti
Bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım.
Kalkamadım...

Gittin...
Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum
Hazırdım gidişine,
Kaçak zamanları yaşıyorduk
Zaman bitecek ve sen gidecektin
Bense, gidişinin ertesi günü
Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım.
Başlayamadım...

Gittin...
Bir şey söyledin mi giderken?
"Kal" dememi istedin mi?
Son bir kez "seni seviyorum" dedin mi?
"Bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi?
Beynim öylesine uğulduyorduki.
Duyamadım...

Gittin...
Nereye gittiğin önemli değildi
Binlerce kilometre uzakta da olsan,
iki metre ötemde de farketmiyordu.
Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
Kurtulmalıydım senden,
bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım.
Kurtulamadım...

Gittin...
Unutulanların arasına katılmalıydım
Anıları bir sandığa koyup
hayatı bir yerinden yakalamalıydım.
Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim.
Yapamadım...

Gittin...
Bir okyanusun ortasında
tek küreği kaybolmuş sandalda
Dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi.
Bil ki; sevmekten vazgeçmedim seni,
Bil ki; seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde,
Bil ki; seni Unutamadım...
#75 - Nisan 12 2010, 04:21:50
Ölümsüzlüğüyle çürümüş anıların öncüsüydü sadece kara karga,
milyonlarca insanın ölümünü gördü kara gözleriyle.
Sonra tuhaf uzak zamanlarda çırptı kara kanatlarını kara bir gökyüzünde kondu karaağacın dalına,
yumdu gözlerini ve kendi ölümünü bekledi sessizce..

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.