Alternatifim Cafe

Müzik eşliğinde yaşam daha güzel

Discussion started on Yararlı Bilgiler

Müziğin yaşamımızdaki rolünü araştıran bilim adamları, annenin ninnisiyle başlayan ve yaşam boyu süren müzik serüveninin hayatta kalma şansını artıran bir unsur olup olmadığını tartışıyor. Özenle büyütülen bir bebeğin hayatta kalma şansı daha yüksektir. Özenli bakım ise müziksiz düşünülemez. Son günlerde biyolog, psikolog, sinirbilimciler başta olmak üzere pek çok bilim adamı müziğin nasıl doğduğunu, nasıl yayıldığını, insan yaşamındaki rolünü araştırıyorlar. Müzik ile -aktif veya pasif- ilgilenmek insan beynine kazınmış bir yetenek ise hayatta kalma ve soyun devamını sağlama bağlamında müzik ne gibi bir rol üstlenir? Müzik, problem çözme ve lisan gibi insan yaşamını doğrudan kolaylaştıran insani özelliklerle benzeşir mi? Yoksa Massachusetts Institute of Technology'den (MIT) bilişsel psikolog Steven Pinker 'in dediği gibi yalnızca ''kulağa hitap eden bir pasta'' mı? Pinker'e göre müzik somut bir evrimsel gereksinimi karşılamaktan çok keyif almamızı sağlayan bir zevk unsuru.

43.000 ile 82.000 yıl önceki zaman aralığında, bugün Slovenya toprakları içinde yer alan bir mağarada yaşayan Neanderthal adamı ayı femurundan (uyluk kemiği) flüte benzer bir müzik aleti yaptı. Çıngırak ve davul gibi basit aletler büyük bir olasılıkla daha önceki topluluklar tarafından yapılmış olabilir. Ve şarkı söyleme geleneği 250.000 yıl önce başladı.

Müziğe duyulan bu merak ve ilginin kaynağı nedir? Müzik dünyada yaşayan tüm insanları nasıl büyüsü altına alıyor? Orduları harekete geçirmek, Tanrı'yı övmek ve ölüleri gömmek için niçin müzikten yararlanılıyor? Charles Darwin'e göre müziğe duyulan ilginin temel nedeni insanlara eş bulmada yardımcı olmasıydı. Darwin, birbirlerine aşık olan ilk erkek ve kadının, duygularını sözlerle ifade etmekte zorlandıkları zaman müzikal ifadeye başvurduğunu ileri sürüyor. Flört döneminde birbirlerine kur yapan insanların kuşlardan esinlendiğini söyleyen bilim adamları, bu konuda somut bir değerlendirme yapmak için ellerinde yeterince veri olmadığını belirtiyor. New Mexico Üniversitesi'nden evrim psikoloğu Geoffrey Miller , binlerce müzik türünü ve müzisyeni yaş ve cinsiyet açısından inceleyerek şu sonuca vardı: Müzik türlerinin hemen hemen tümünde erkeklerin yaptığı müzik sayısı kadınlara oranla 10 misli daha fazla; ayrıca erkeklerin müzikal yetenekleri 30'lu yaşlarında zirveye çıkıyor. İlginç olan erkeklerin cinsel açıdan da bu dönemde zirvede olmaları. ''Kadınlar yetenekli müzisyenleri, özellikle erkek şarkıcıları cinsel açıdan çok çekici bulur'' diye konuşan Miller, ''Başarılı erkek müzisyenlerin kadınlara düşkün olduğu söyleniyor. Başarılı erkek müzisyenlerin bu nedenle çok sayıda çocuğu vardır. İşte müzik yeteneği geni bu şekilde nesilden nesile geçer'' diyor.

Ne var ki kadınların müzikal yeteneklerinin erkeklerden daha az olduğuna ilişkin herhangi bir kanıt söz konusu değil. Kadınların tüm kültürlerde bebeğine ninni söylediğine işaret eden Toronto Üniversitesi'nden psikolog Sandra Trehub , yetenekli erkek müzisyenlerin de mutlaka kadınlara düşkün olduğu tezinin de doğru olmadığını savunuyor. Öte yandan Japonya, Nara Üniversitesi'nden evrim psikoloğu Hajime Fukui, müziğin cinsel faaliyeti azalttığı yönünde ilginç yorumlarda bulunuyor. Fukui 35 erkek, 35 kız öğrencinin katılımayla gerçekleştirdiği bir araştırmasında deneklerin müzik öncesi hormon düzeylerini ölçtü. Daha sonra yarım saat boyunca bu öğrencilere çeşitli müzik parçaları dinletti. Fukui, müzik sonrasında erkeklerde testosteron düzeyinin düştüğünü, kadınlardakinin ise yükseldiğini gördü. Sessizlik ise hiçbir fark yaratmadı.

Fukui, ilk insanların toplu olarak yaşamaya başladıkları zaman cinsel gerilimi düşürmenin yollarını aradığına inanıyor. ''Kanımca bunların bulduğu en iyi çözüm mü***'' diye konuşan Fukui, ''Eğer müzik erkeklerde testosteron düzeyini düşürüyorsa, cinsel faaliyetlerinde de azalmaya yol açar. Oysa müzik kadınların testosteron düzeyini yükseltiyor. Bu da kadınların daha agresif ve daha az sosyal olmaları anlamına gelir. Bütün bunların net sonucu daha az seks ve daha az cinsel gerilimdir. Ulusal marşlar, parti müziği, savaş şarkıları hep aynı amaca hizmet eder. Bunlar korkuyu azaltır, gerilimi düşürür ve insanlarda dayanışma duygusunu artırır. Müzik insanları kışkırtır. Onları trans haline benzer durumlara sokar. Mantıklı düşünme yetilerini felç eder. Biz insanlar müzikten yararlandığımızı sanırız. Aslında biz müziği değil, müzik bizi kullanıyor'' diyor. Müzik ayrıca stresi de düşürür. Pennsylvania, Meadville'de bulunan Akıl-Vücut Sağlığı Merkezi'nden nörolog Barry Bittman son yıllarda yürüttüğü bir araştırmada 10 kişiden oluşan bir gruba, arka planda çalınan müziğe uygun bir şekilde bir saat boyunca davul çaldırdı. Daha sonra davul çalanların kan örneklerini inceledi. Hem kanserli hücreleri, hem de virüs taşıyan hücreleri ortadan kaldıran ''doğuştan katil hücre'' adlı bağışıklık hücre düzeyinin yükseldiğini gördü. Sessiz bir ortamda kitap okuyan kontrol grubunda böyle bir değişiklik saptanmadı.

Bittman, davul çalan grupta beyne giden bir sinyalin kortizol düzeyini azaltma komutunu verdiğine inanıyor. Kortizol adrenalin bezleri tarafından salgılanan bir stres hormonudur. Kortisolün azalması bağışıklığın güçlenmesine ve dolayısıyla vücudun enfeksiyona karşı daha güçlü bir mücadele vermmesine neden olur. Ancak Bittman bu konuda temkinli konuşuyor:''Ben kansere çözüm buldum demiyorum. Ancak ben stres tepkisini ortadan kaldırmanın kolay, eğlenceli ve keyifli bir yolunu bulduğumu söylüyorum.''

Ne var ki MIT'ten Steven Pinker bu çalışmaları kuşkuyla karşıladığını şöyle dile getiriyor:''Müziğin bir uyum (adaptasyon) aracı olduğunu söyleyenler, bu terimin günlük konuşma dilindeki anlamı ile biyolojik anlamını birbirine karıştırıyorlar. Uyum, günlük dilde fayda veya çözüm getiren anlamında kullanılır. Biyolojik uyum ise, hayatta kalma ve üreme şansını artıran bir unsur ile ilgili bir ifadedir. Müzik ile üreme arasında yakın bir ilişki olduğunu söylemek için daha çok erken. Porsche kullanmak veya keten takım elbise giymek eş bulmanıza yardımcı olabilir, ancak bu bir uyum değildir. İşin doğrusu, neden ve sonuç ilişkisi içinde, bilimsel temellere dayanarak, bir özelliğin uyum sağlamaya yönelik sonuç doğurduğunu göstermek zorundasınız. Örneğin, iki gözü olmak uyum sağlayan bir özelliktir. Bunu kanıtlamak için geometriden yararlanarak, stereoskopik görüntünün derinlik algılama yetisi sağladığını gösterirsiniz. Bundan sonra derinlik algılama yetisi olan hayvanların kendini düşmanlarına karşı daha iyi koruduğunu, daha iyi avlandığını ve daha kolay eş bulduğunu tartışabilirsiniz. Öyle ki gitar eşliğinde şarkılar söyleyen popüler erkek sanatçıların cinsel yönden başarılı olduklarını söyleyemezsiniz; ritmik seslerin eş bulma konusunda ne gibi bir yarar sağladığını kanıtlamak gerekir. Eğer müzik ile cinsellik arasında bu kadar yakın bir ilişki varsa çocuk ve yaşlıların müzikle niçin bu kadar fazla ilgilendiğini açıklamak zorundasınız. Ayrıca eş bulmakla bu kadar ilgiliyse insanlar niçin tek başlarına müzik dinliyor?''  Pinker'a göre müzikten alınan zevk uyumla ilgili olmaktan çok, devreye soktuğu zevk düğmelerinin yarattığı değer ile ilgilidir. Müziğin liriği ve ritmi kişinin lisana ne denli yatkın olduğuna bağlıdır. Müziğin sözleri, duygularımızı ifade etmek için dile getirdiğimiz basit seslerin biraz daha gelişmiş şekilleri olabilir. Veya lirikler doğal seslerle benzerlikler taşıyabilir. Pinker, müziğin yaşamsal önemini ancak ninniler söz konusu olduğunda kabulleniyor. Annenin çıkarttığı rahatlatıcı sesler bebek üzerinde yatıştırıcı ve sakinleştirici bir etki yaratır. Ancak Pinker bu konuda da temkinli:''Eğer tüm müzik repertuvarı ninnilerden ibaret olsaydı bu teoriyi kabul edebilirdim. 17 yaşındakilerin nasıl olup da heavy metal dinlediğini ve bunun ne gibi yaşamsal bir fayda sağladığını anlayamıyorum.''

Pinker'ın bu görüşleri müzikolog ve diğer evrim psikologlarının sert eleştirilerine hedef oluyor. Trehub, Pinker'in lisanın yaşamsal önemine ilişkin çalışmalarını desteklemekle birlikte, müziğin Pinker'ın dediği gibi yalnızca zevk veren bir unsur olduğu tezini kabul etmiyor. Trehub bu konuda görüşlerini şöyle dile getiriyor:''Müziğin yaşamsal önemine ilişkin kanıtları her yerde görmek mümkün. Tüm kültürlerde varolduğunu gördüğünüz bir olgunun, tarihin tüm dönemlerinde de etkinliğini sürdürdüğünü bilirseniz şu soruyu sormanız gerekir: Müzik bir rastlantı ise bu rastlantının her yerde karşımıza çıkması biraz tuhaf değil mi?''

Müziğin evrimsel önemini kabul etmesek bile iyileştirici ve insan ruhunu yüceltici etkisini göz ardı edemeyiz. New York City Albert Einstein Tıp Fakültesi'nden sinirbilimci Renato Rozental , konuşma yetisini yitiren felçli hastalarını müzikle tedavi ediyor. Bu hastalar konuşmakta güçlük çektikleri halde şarkı söyleyerek kendilerini ifade edebiliyor. Rozental gözlemlerini şöyle dile getiriyor:''Bu hastalar şarkı söyleyerek iletişim kurabildiklerini görünce yaşama geri döndüler. Müziğin bunu nasıl başardığını bilmiyorum. Bunu çözmek için manyetik rezonans görüntüleme tekniğinden yararlanmayı planlıyorum. Sanıyorum ki beynin sağlıklı bölgeleri hasar gören bölgeleri takviye ediyor. Böylece hastalar şarkı söyleyerek konuşuyor. Ancak bu kaba bir tahmin. Müzik hâlâ gizini koruyor. Kimse müziğin gizini çözdüğünü söyleyerek kendini ve bizi kandırmaya çalışmasın. Bilimsel açıdan müzik çözüm bekleyen bir problemdir.''

#1 - Ocak 30 2009, 03:57:15

ßencede..Hayatımızın bi ritmi oLuyor.Paylaşım için teşekkrler
#2 - Ocak 31 2009, 15:56:50
İmzanız kural dışı.

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.