Alternatifim Cafe

Somatizasyon Bozukluğu

Discussion started on Psikoloji

Somatizasyonu stresin ya da duygusal sorunların fiziksel yakınmalarla ifade edilmesi olarak tanımlayabiliriz. Ruhsal sıkıntı ve gerginlik uygun biçimde ifade yolu bulamadığında kişi bunun için bedenini kullanmakta ve sıkıntısını 'bedenselleştirmekte' yani bedeniyle ifade etmektedir. Bedenselleştirme de en çok ağrıdan yakınılır; halsizlik, baş dönmesi, nefes darlığı ve çarpıntı da sık görülen diğer yakınmalardır. Ağrılar baş, sırt, bacak, kol, eklem gibi vücudun bir çok bölgesinde olabilmektedir. Somatizasyon mide bulantısı, kanama, kusma ve yemeğe dayanamama gibi bir çok şekilde de ortaya çıkabilir. Hatta bazen kişinin herhangi bir enfeksiyonu olmamasına rağmen idrarını ağrılı yapmasına bile neden olabilir.

Ruhsal bir bozukluk tanısı olan Somatizasyon Bozukluğunu ise şöyle tanımlayabiliriz: Fizik muayene ve laboratuar incelemeleri sonucunda organik bir neden ile açıklanamayan birçok bedensel yakınmanın bulunması ve bu yakınmaların kişinin mesleki, sosyal ve özel hayatındaki işlevselliğini etkilemesi ( ıbbi bir durum olsa bile , psikolojik zorlanma ve işlevsellikte bozulma fizik muayene ve laboratuar bulgularına göre beklenenden daha fazladır).

Somatizasyon bozuklu ğu 30 yaşından önce başlar ve yıllar süren kronik bir seyir gösterir. Bedensel yakınmalar için genellikle ruh sağlığı uzmanlarına başvurulmadığı için, kişinin yakınmalarının düzelmemesi ve kronikleşmesi söz konusudur. Ayrıca bu durum çok miktarda ilaç kullanımına ve gereksiz tedavi masraflarına yol açmaktadır. Bu hastalık için yapılan sağlık harcamasının ortalamanın dokuz kat üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Tabi ki tüm bunlar da ki şinin evlilik, i ş ve sosyal yaşant ısını olumsuz yönde etkilemektedir.

Bir başka önemli konu da, kişinin bu belirtileri bilinçli olarak ortaya çıkarıp çıkarmadığıdır. Kişinin yakınları tarafından uzmanlara en çok sorulan soru budur. Sonuçta bu soruna neden olabilecek fiziksel bir bulguya rastlanmam ış olması ki şiyi bazen, yak ınlarının yanında zor duruma düşürse de bu belirtiler kesinlikle bilinçli bir çaba ın ürünü değildir. Kişi bunları isteyerek yapmamaktadır!

Tüm toplumda, bu hastalığa ömür boyu yakalanma riski % 0.1-0.5'tir. Kadınlarda 5-20 kat daha çok görülür. Pratisyen hekimlere başvuruların 5-10% unu oluşturur. Genellikle ergenlikte ve genç erişkinlikte ortaya çıkar. Bu ki şilerin aile öyküsünde benzer hastal ığı olan kişiler e rastla ır . Bu tanıyı almış kişilerin kız kardeş ve annelerinde hastalık %10-20 dolayında görülür. Tek yumurta ikizlerinde eş hastalanma oran ı %29, çift yumurta ikizlerine %10'dur. Genel olarak farklı etnik ve toplumsal kökenden gelen, alt sosyoekonomik katmanın üyesi, eğitim düzeyi düşük kadın hastalarda somatizasyonun daha sık görüldüğü düşünülmektedir. Tek ebeveyn olma, yalnız yaşama ve işsizlik de riski artıran faktörlerdir.

Somatizasyon bozukl ğunun çıkardığı sorunların en önemlisi sağlık kurumlarına yapılan yüksek harcamadır. Bazı kuru larda suistimale uğrayabilirler. Gereksiz ilaç kullandıkları için gerçekten hasta olabilirler. Ayrıca bu kişiler klinisyenleri çok fazla meşgul etmekte ve çaresiz bırakmaktadır.

Ancak kişiye Somatizasyon Bozukluğu tanısını koyarken çok dikkatli olmak gerekir. Çünkü somatik belirtilere depresyon, anksiyete bozukluğu, kişilik bozukluğu, fobi ve panik atak hastalarında da rastlanır. Örneğin, depresyon ve anksiyete hastalarının %85'inde somatik yakınmalar vardır. Bunun yanında somatizasyon, Somatizasyon Bozukluğu tanı krit rlerini karşılamaksızın zorlanmaya tepki olarak, olağan bedensel duyumlara olağandışı duyarlılık olarak ya da yalnızca kültürel bir ifade tarzı olarak da ortaya çıkabilirler. Örneğin, kocasıyla duygusal bir yakınlık içine giremeyen, kocasından saygı görmeyen kadınlarda bedensel yakınmalara sıklıkla rastlıyoruz.

Somatizasyon bozukluğu, kendiliğinden iyileşmenin nadir olduğu bir ruhsal rahats ızlıktır . 6-8 y ıl süre ile herhangi bir tedavi görmeyen hastaların %90'nında rahatsızlığın sürdüğü bildirilmektedir. Özellikle yaşam koşullarının ağırlaştığı dönemlerde belirtilerinin şiddetlendiği ve yenilerinin eklendiği görülür. Yakınmaların hafiflediği iyilik dönemleri genellikle bir yılı aşmaz. Yıllarca süren somatizasyon bozukluğu olan hastalarda sosyal yeti yitimi görülen hasta oranının %83'ü bulabildiği bildirilmektedir.

Somatizasyon Bozukluğunun tedavisi oldukça zordur. Çünkü kişiler yakınmalarının bir tür psikolojik bozukluk olduğunu kabullenmezler. Tedavi yaklaşımında önce kişiye ve ailesine bunun psikolojik bozukluk old ğunu anlatmaya çalışmak ve uzlaşmak gerekir. Bu özellikle kişi tarafından kolay kabullenilmez. Bazı dirençler gösterebilir. Bu uzlaşma gerçekleşirse hastadan psikiyatristinin/psikoloğunun onayı olmadan başka bir hekime ya da tahlile yönelmemesi istenir. Böyle bir ittifak kurulduktan sonra da psikoterapi sürecine başlanır.
Sonuç olarak, 1 yıllık bir psikoterapi sürecinde tedavi şans ı % 80 'e kadar çıkar.
#1 - Ekim 24 2008, 23:34:15

SOMATİZASYON :

Ağrıyan bedenimiz mi yoksa ruhumuz mu ?


Hayatımızın zor ve stresli dönemlerinde ya da üzüntülü, heyecanlı ve sıkıntılı anlarında ne olur ? Ruhumuzda kopan fırtınalara paralel, bedenimizde de bir şeyler altüst olur... Mesela heyecanlanınca ya da korkunca kalbimiz daha hızlı atar. Kiminin elleri titrer, terler; kimi buz keser, donup kalır. Kimileri stresli dönemlerde şiddetli baş ağrıları çekerken, kimileri mide ağrıları, yanma, ekşime ya da bulantılarından şikayetçidir. Bazılarınınsa cildi reaksiyon verir hemen; kızarıklıklar, kaşıntılar, dökülmeler ve sivilceler kendini gösterir. Bazen söyleyemediğimiz sözler, ifade edemediğimiz kızgınlıklar ve kırgınlıklar boğazımızda düğümlenir kalır; öksürük olur, boğaz ağrısı olur, yutkunma zorluğu olur, ateş olur... Eski Türk filmlerinde, sevdiğine kavuşamadığı için ince hastalığa, ya da tıptaki adıyla tüberküloza yakalanıp yataklara düşen ve inceden inceye eriyip yiten karakterleri sanırım hepimiz hatırlarız...

Ağrıyan bedenimiz değil, ruhumuzdur aslında !

Bedensel hastalıklar, ruhsal hastalıklara göre her zaman toplumda daha fazla kabul gören, daha fazla anlayış, hoşgörü ve destekle karşılanan, daha bildik, aşina ve daha fazla ilgi uyandıran bir niteliktedir. Ruhum ağrıyor diyemeyiz de ya da dediğimizde bu duyulmaz da, bedenim ağrıyor deyiveririz... İçim acıyor, kırgınım ya da kızgınım demektense, kolum ağrıyor, midem yanıyor, ellerim uyuşuyor demeyi yeğleriz.

Psikosomatik Hastalık ne demektir ?

Soma beden; "somatizasyon" ise "bedenselleştirme" demektir. Yani, somatizasyon; yaşantımızdaki ve iç dünyamızdaki duygusal ve düşünsel çatışmaların, bedensel belirtiler, fiziksel şikayetler ve hastalıklar olarak kendini göstermesidir. İnsan; biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel boyutlarıyla karmaşık bir bütündür. Ve tüm bu boyutlar gerek sağlıklı zamanlarda, gerekse hastalık ve problemlerde birbirleriyle sürekli bir etkileşim içindedir. Psikosomatik hastalıklar, ruhla beden arasındaki bu karşılıklı etkileşime; yani duygularımız, düşüncelerimiz ve bedenimiz arasındaki karşılıklı etkileşime işaret eden en belirgin örnektir.

İstatistiklere göre...

Dünya genelinde yapılmış araştırmalar, çeşitli dallardan hekimlere, özellikle de dahiliye uzmanlarına ve acil servislere başvuran hastaların % 68'inin psikosomatik hasta olduklarına işaret ediyor. Bu oran Doğu kültürlerinde ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde daha da yüksek oranlarda seyrediyor.

Nedenleri nelerdir ?

Psikosomatik hastalıkların ortaya çıkışını tetikleyen en yaygın faktörler, kayıp ve ayrılıktır. Çaresizlik, güvensizlik ve umutsuzluk duyguları ve sıklıkla bunlara eşlik eden öfke, kin, nefret, intikam, acı, üzüntü, hayal kırıklığı, korku ve kaygı gibi bastırılmış, çözümlenmemiş ve ifade bulamamış duygular, somatizasyona (yani bedensel arızalara) neden olan başlıca unsurlardır.

Kimlerde daha sık rastlanır ?

Duygu ve düşüncesini ifade etmekte zorlanan, "hayır" diyemeyen, sınır koymakta güçlük çeken, kaygılı ve güvensiz kişilerde daha sıklıkla rastlanır. Yani diğer bir deyişle kişi; diliyle, sözel ve davranışsal iletişimle ve benliğiyle ifade edemediği şeyleri bedeni ve bedeninde "yarattığı" hastalıklarla dışa vurur ! Somatizasyona, kadınlarda erkeklere oranla daha sıklıkla rastlanır.
Tesadüf değildir...

Hayatımızın hangi döneminde, vücudumuzun neresinde nasıl bir hastalık oluştuğu çok da tesadüf değildir. Herhangi bir hastalığın neden şimdi ortaya çıktığı ve hastalığın vücudun hangi bölümünde, nerede, nasıl bir etki yaratarak belirdiği kesinlikle bir rastlantı değildir, bilakis kişinin içinde bulunduğu hayata, içsel çatışmaları, duygu ve tepkilerine dair son derece sembolik anlamlar taşır.

Kelimelere dökemediğimiz, ifade edemediğimiz sıkıntılar, üzüntüler, kırgınlıklar, kızgınlıklar, kayıplar, acılar, kaygılar ve korkular bazen bedenimizde bir ağrı, bir uyuşma, bir kist, bir tümör ya da bir hastalık olarak dışavurum bulur.

Somatizasyon söz konusu olduğunda; yapılan tıbbi muayene, tahlil ve tetkikler; kişinin yaşamakta olduğu bedensel belirtileri açıklayabilecek organik ya da fiziksel herhangi bir etkenin olmadığını ortaya koyar çoğunlukla... Bu hastaların genellikle hastanelerin acil servislerine ve özellikle de dahiliye, jinekoloji ve üroloji uzmanlarına sık sık gitmelerine ve tekrar tekrar tahlil ve tetkiklerden geçmeleri ve hatta bazen ilaç kullanmalarına karşın bedensel şikayetlerinin azalmadığı görüldüğü gibi, sebebi de tam olarak açıklanamamaktadır. Genellikle de "psikolojik kökenli" olarak açıklama bulan hastalar, psikolog ya da psikiyatrlara yönlendirilmektedir...

Psikosomatik şikayetlere çoğu zaman başka bir psikolojik ya da psikiyatrik problem de eşlik eder. Depresyon, genel kaygı, panik atak ve cinsel işlev bozuklukları somatizasyonla birlikte görülen yaygın durumlardır.


Psikolojik desteğe ne zaman başvurulmalı ?

    *  30 yaşın altında başlayan,
    * Tekrarlayan ve uzun süren,
    * Tıbbi tahlil, tetkik ve değerlendirmelere rağmen organik ya da fiziksel bir neden saptanamayan,
    * Saptansa da uygulanan ilaç ve tedavilerin cevap vermediği,
    * Kişinin günlük yaşam kalitesini, sosyal, ilişkisel ve mesleki uyumunu sekteye uğratan bedensel şikayetlerin bulunması durumunda psikolojik ve psikiyatrik bir değerlendirme gerekli ve faydalı olur.



Yaşamımızın kontrolü, tutum, davranış ve seçimlerimizden de önce, ilk olarak düşüncelerimizin, duygularımızın ve kelimelerimizindenetiminden geçer. Aklımızdan geçen düşünceler ve sürekli kendi kendimize kurduğumuz cümleler, iletişim ve ilişkilerimizde kendimizi ifade ederken seçtiğimiz kelimeler doğrudan ve dolaylı olarak gerek bedenimizi ve sağlığımızı; gerekse ilişkilerimizi, deneyimlerimizi ve yaşamımızı belirgin derecede etkiler. Bu etkileşimin bilincinde olarak, bedensel şikayetlerimizin psikolojik olabilecek nedenlerine kulak vermek önemlidir. Çünkü psikolojik nedenler giderilmedikçe, bedensel şikayetlerin sadece ilaç yardımı ile giderilmesi her zaman başarı ile sonuçlanmaz. Şikayetlerin kalıcı olması, bedenin farklı bir bölgesinde ortaya çıkması sık rastlanan dışavurumlardır. Bu durumun psikolojik nedenlerine eğilmemek kişiyi hastalık hastası, ya da doktor ve ilaç bağımlısı da yapabilir.

SERAP ALTEKİN
Uzman Klinik Psikolog
#2 - Ekim 24 2008, 23:35:05

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.