Alternatifim Cafe

Murathan Mungan...

Discussion started on Yazarlar

Murathan Mungan, şimdiye kadar açılmamış ilginç:)


Murathan Mungan, 21 Nisan 1955’te Istanbul’da doğdu. Çocukluğu ve ilk gençlik yılları, memleketi olan Mardin’de geçti. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü bitirdi. Aynı bölümde yüksel lisansını tamamladı.

Ankara’da Devlet Tiyatroları’nda ve İstanbul’da Şehir Tiyatroları’nda “Dramaturg” olarak çalıştı. 1987’de günlük gazete olarak yayımlanan Söz gazetesinde,“Kültür-Sanat Sayfası” editörlüğü yaptı. 1988’ten beri serbest yazar olarak çalışmakta ve halen İstanbul’da yaşamaktadır.

Eserleri;
Osmanlı'ya Dair Hikâyat (1981), Kum Saati (1984), Sahtiyan (1985), Yaz Sinemaları (1989), Eski 45'likler (1989), Mırıldandıklarım (1990), Yaz Geçer (1992), Oda, Poster ve Seylerin Kederi (1993), Metal (1993), Omayra (1993), Oyunlar, İntiharlar, Şarkılar (1997), Mürekkep Balığı (1997), Başkalarının Gecesi (1997).


Edebiyat dünyasında beni en çok etkileyen yazarlardan biri. Gece gündüz kelimelerle uğraştığını düşündüğüm, hep aynı sözcükler etrafında dönen ama buna rağmen eşi benzeri olmayan bir anlatım tarzına sahip olan şair, yazar.
Şair kimliği daha dişe dokunurdur.
#1 - Nisan 16 2007, 16:16:05
Viking's

"Herşey bir beyaz perde,
Herşey siyah beyaz...

Yani içimin karanlık salonunda oturup cigaramı üfleyerek kendimi bir beyaz perde olan hayatımda seyrediyorum.
Parçalanmış kimliğimin, ikiye bölünmüş kişiliğimin uzun filminde ve hep başrolde oynuyorum. Başroldekiler. Aranızda olmak için neler verdim, neler..

Hayatımın beyaz perdesinde herşey ödünç
Herşey giydirilmiş." (Kırk Oda S.151)

Kelimeleri bu kadar güzel anlatan bir şair, yazar. Fazla söze gerek yok onun için...
#2 - Nisan 16 2007, 16:20:12
Viking's

Edebiyatta bile olsa sabit ve tutucu görüşlere sahip olan, özellikle az gelişmiş toplumlarda etik dışı olarak tanımlanan ilişki ve düşüncelere saplantılı bir nefret ya da önyargı besleyen veya sevmeyen (taraf tutmuyorum) insanların, yazarın Üç Aynalı Kırk Oda kitabını okumamalarını tavsiye ederim. Hatta direkt şiirlerine takılsalar çok hoş olabilir. Elif'in de söylediği gibi çağdaş türk şiirinin en usta kalemlerindendir çünkü.
#3 - Nisan 16 2007, 19:42:29

Şimdi biz neyiz biliyor musun?
akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
birbirine uzanamayan
boşlukta iki yalnız yıldız gibi
acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
bizden diyorum, ikimizden
ne kalacak?

Cinsel tercihi beni ilgilendirmez (ki bu çoğu kişiye batar hâlde), "yazıyor işte"... Bizde baka kalıyoruz sessizce.


#4 - Ekim 06 2007, 08:06:57
Viking's

Kimdi giden kimdi kalan
Aslında giden değil
Kalandır terkeden
Giden de
bu yüzden gitmiştir zaten

                                     (M. MUNGAN'IN TERKEDEN şiirinden küçük bir alıntı)

çok güzel ya bu adamın şiirleri YALNIZ BİR OPERASI'nı da okumanızı tavsiye ederim arkadaşlar
#5 - Ekim 06 2007, 08:30:22

Daha az seviyorum seni,
Giderek daha az.
Unutur gibi seviyorum,
Azala azala.
Aramızdaki uzaklığın karanlığında,
Geceleri kısalıp, gündüzler uzuyor öyle olunca.
Daha az seviyorum seni,
Kendini iyileştiren bir yara gibi,
Daha az.
Ve zamanla
Sen geceyi tutuyorsun, ben nöbetini.
Uzak dağ kışlarında,
Görmüyoruz birbirimizi.
Usul usul sis iniyor
Kopmuş yollara.
Işığı hafif, uykusu ağır koğuşlarda,
Üzerini örtüyorum senin.
Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda.
Sevgilim.
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin.
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da.
Artık daha az seviyorum seni,
Unutur gibi, ölür gibi daha az.
Yeniden öğretiyorum kendime,
Onca aşkın öğretemediğini.
Kolay değil,
Yalnızca sevdiğimi değil, evladımı da kaybettim ben.
Kaç acı birden imtihan etti beni.
Bir tek gece vardır insanın hayatında,
Ömür boyu sürer nöbeti.
Bu da öyleydi.
İyi ol,
Sağ ol,
Uzak ol,
Ama bir daha görme beni...

-Gece nöbeti- M. Mungan
#6 - Ekim 06 2007, 20:14:34
Viking's

"Kızlarıma mektuplar " diye bir kitabi var ben onu okumuştum:)
#7 - Kasım 18 2007, 16:52:55

depresif

Daha 12'mde küçücük bir kızken ben, ablam '' Üç Aynalı Kırk Oda ''yı okuyordu, ben de onun kitaplarını karıştırmaya çok meraklıydım.. Tabii bunu da karıştırdım. ( Karıştırmak diyorum ama bildiğiniz okuyordum işte.. )

Çok ağır gelmişti o zaman tabii. (6) Ne ahlaksız adam demiştim.. ( Diğer kitaplarının da içeriğinin öyle olduğunu düşünüp 16 yaşıma kadar Murathan Mungan okumadım.. Sonra okuyanlardan öğrendimki adam sadece pornografik yazmıyormuş.. Sonrasında da severek okumaya başladım zaten. ) Ablama da '' okuma bunu, sapık mısın sen ? '' diye çıkışmıştım o zaman. :D [ Çocukken de anormaldim ben.. :D ]  Ablam da kitaplarını karıştırdığım için çıkışmıştı.. Öyle yani bir sürü tatsızlık yaşatmıştır bana bu insan. (6) Psikolojimle oynamıştır.. :P O olmasaydı belkide nickim depresif olmayacaktı.. ( abarttım evet :Ç ) İlk okuduğumda nefret etmiştim ( çocuktum o zaman, saymıyorum onu :P ) ama seviyorum artık..

Şimdi 18'imde tekrar okumayı düşünüyorum Üç Aynalı Kırk Oda'yı..
#8 - Aralık 07 2007, 15:37:15

Ehven-i Şer

"Kaypak manşetler, sağır katalogları, karnaval biletleri;
Kendini tanımanın korkusu...
Sürekli bir canlı yayındasınız.
Girdabı olmayan yüreğin sireni duyulmaz elbet,
Mekanlar lunapark, hayat çarpışan otomobiller.
Görüntünün kumbarasında hafızanız beş kuruş,
Alarma yakın hiçbir kırmızıya düşmemiş yolunuz!

Bindiğin düş atı yorulmuş oysa.
Üstündeki binici çoktan değişti sana sormadan,
Kendine uygun bir ayna bile bulamadan
Kalakalırsın baktığın boşlukta.
Bakarsın, baktığın kadarsın.
Bundan sonrası
Geç kaldığın yerlerdeki korunma duyguna bağlı.
Anlarsan, anlamanın
Anlamazsan, anlamamanın boşluğundasın.
İşte şimdi Kırmızı!"


...


"...O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe
çöker.
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

Gün gelir bir gün
Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
O eski ağrı
Ansızın geri teper.
Dilerim geri teper.
Yoksa gerçekten bitmişsinizdir..."


...


"Gel öp beni.
Neredeysen ve nasılsan önemi yok gel öp beni.
Suyunu, uykunu, azığını uzun tut gel öp beni.
Birbirimizi bağışlayacak, birbirimize yeni sözcükler bulacak,
Ölmeden önce yeniden görüşüp konuşacak yaşa gelmedik mi?
İkinci ufkun saatindeyiz şimdi.

Gözlerim trenlerde, gel öp beni.
"


...


"Ucuz bir efsane alın
Gündelik yaşamınızdan,
Bir İmge biçin kendinize
Pazarın ürettiği görünmez kumaşlardan
Ya da değişik tarihli parçalardan.
Yüzünüzü ısmarlayın,
Yukarıdan aşağıya üç
Soldan sağa beş.
Üç beş kişi
Sığdırın kendinize,
Yedeğinizde bulunsun.
Malum, bu durumlar belli olmaz.
Her çekiliş için farklı
Kuponlar.
Bu durak olmazsa önümüzdeki durak.
İlerleyelim beyler;
Öldürdükçe içimizi önde boş yer var."
#9 - Ocak 21 2008, 10:18:22

faitHleSs

Geçen sene ki Dil ve Anlatım hocamız Yalnız Bir Opera adLı şiirini ezberletmişti.sıkıla sıkıla ezberlemiştim (:
Kendi hissettiklerini o kadar güzel ifade ediyor ki yazarın ruh haline girmek kaçınılmaz oluyo. 
#10 - Mart 20 2008, 19:43:49

"inan batmış şehirler gibi onarılmaz anılar" adı altında bir yapıtını okudum, o gün bugündür her şiirini okumaya çalışıyorum kendi çapımda.
her okuduğumda beni daha da bir içine hapsediyor şiirleri, kalemi, hisleri..
yalnız ilk okuduğum eseri gibi olmuyor hiçbiri, 'her şeyin ilki güzeldir' lafını benimsiyorum zira..


Biri beyaz biri kara iki kedi..
birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak,
birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar.
Gölgeler akşamüstünü söylüyor.
Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi.
Yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır. Belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu,
uzun yolları da göze alabilen bir dostluk

Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu,
değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? ...

Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp
kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına,
bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu? karşımıza çerken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken
bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir,
her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün...

Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,
ya da olanlar olması gerekenler değildir.
Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,
gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...


Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir
kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak.
Bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa;
hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız,
omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip
'Nasıl olsa ilerde bir gün tekrar karşıma çıkar.' dediğinizdir.
Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir O,
boş yere bu sokaklarda aranırsınız...
#11 - Mart 20 2008, 20:09:35
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.
Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?




Murathan Mungan
#12 - Mayıs 29 2009, 14:46:31

Kimse...

zamanı yıllarla tartanlar
yanılırlar
hiçbir şey tartılmaz başka bir şeyle
hatta çoğu zaman kendiyle bile
yaşanır, içini tohuma bırakır
geçer gider
geçmez sandıkların bile

hiçbir geçen tartılmaz kalanla
neyin kaldığını çoğu kez kendi de bilmezken insan
kimse kimse kimse
sahi kimse
ya da hiç kimse
söylediklerimden çok
sustuklarım
seçtiklerimden çok
reddedilmek için
ne kadar varsam
o kadar kimseyim kendime

güç kötü bir şey
kaderken de
kaldıramazken de
güç kötü bir şey
güçlüyken de
güçsüzken de
kaldığın yerden devam etmenin karanlığı
benzemiyor hiçbir çaresizliğe
kimin kaldığı yer var ki dünyada
kaldım sandığın yer
bizden geçendir çoğunlukla
içimizi parçalaya çoğalta
hâlâ gittiğim sona aceleci adımlarla
bütün iş birinin dediği gibi,
yavaşça acele etmek aslında

ölene kadar yavaşla işte
ölene kadar yavaşla
ne başkalaştırırsan o kadarsın
başkalarının imtihanlarından büyük gelecekler umma

çaresizlik bile bizden bir başkası yapmaya yetmez
bize biçilmiş döngüye katlanırız yalnızca
bir bakıma hiçbir yerdeyiz
bir bakıma yalnızca buradayız
var oluşumuzun ağırlığı altında ezilirken yapayalnız
ait olduğunu sandığın bütün grupların içinde yapayalnız
reddin imkânları sayım kayıpları yoklama kaçakları
sanma ki hayat bizi bekler başka kıyılarda
oysa biz buradayız
halsiz, kanıtsız
yılların neyi tarttığını bile bilmeden
kendi gücümüzün altında azala azala

kollarımız kadar kulaç kalplerimiz kadar sahil
hiçbir adanın almadığı yalnızlarız,
tamamlanmamış haritasında
define ve varlık
geleceğin tarihe dağıttığı kayıplar
bir gün birbirini bulmanın umuduyla

gölgemizle barışmanın uzun yolculuğu: büyümek
kendiyle tanışmayı erteler insan çoğu zaman
hayat yanlışlarla kısalır
başka biri olarak girdiğimiz bir kapıdan
bir diğeri olarak çıkarız
gündeliğe katlanmak için başkalarını kandırırken kendimizi yanıltırız
içimizi denerken yüzeriz farklı yüzlerle kendi içimizde bile
bu yüzden aşk yalnızca bir fikirdir
bu sefer gerçekleştirdiğini sandığın bir fikir
hep öyle oldu bende
hep saklı kaldı içimdeki anahtar
ve hep aynı kilitte kırıldı

fikirler de zamanla değişir
kırıldıkları yerde
kırıldıkları yer her şeyi değiştirir

zamanla bir şey söylemez artık kırılmak bile
sonra başka bir başlangıcın kapısında
aynı korkularla kalakalırız
daha önce de söylemiştim:
kimse yoktur kimsenin kimsesizliğine
her şiirin gizi başka bir şiirle
açıklar kendini
demiştim ya, hep öyle oldu bende
böyle katlandım kimsesizliğe
o birini ararken bile biliyordum
hiç kimse hiç kimse hiç kimse



Murathan Mungan
#13 - Haziran 15 2009, 23:45:30

Hani erken inerdi karanlık,
Hani yağmur yağardı inceden,
Hani okuldan, işten dönerken,
Işıklar yanardı evlerde,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken...
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,
Daha biz kimseye küsmemiş,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden.

Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti.
#14 - Temmuz 04 2009, 23:48:07

I.
Coşkularımız yetim kaldı. Yoksul kağıtlarımızı onarmıyor artık şiirlerimiz. Şiirlerimizin kireci vuruyor yüzümüzdeki duvara. (Eksik fakat aydınlık anlatımları her çeşit mutsuzluğun...) Ve ellerimizi koğuşturuyoruz durmadan. Sabıkalı şiirlerimizden artan ve kendimizce yorumladığımız ellerimizi. Durmadan kendimize tırmanıyoruz uzun soluklarla. Ayaklarımız çiğnenmiş leylaklardan devşirilmiş; leylak yorgunu sarp yollar inmekte denizin sabıkalı sevdalarına.
(Korsan yorgunu denizin; gökyüzüne rengi yitik şafakların yamadığı...)

II.
Gece. Zaman ihtilali. Kurşun geçirmez yüreklerimiz. Yani uzatmalı yasakların konakladığı o mağrur suskunluk. Kuşatmalardan artakalmış yaralı insanliğina kefil yürek. Şimdi gecenin uzun söylevinde yaşanan dilsiz şiirlerin yitik kafiyelerine ayak uydurmaya çalışıyor. Yetim kalmış çarpıntılarına; yaralarını sararak. Geveze dilsizliğin ikilemini yaşayan kafiyelerin küçük, ürkek adımlarına. Sessizliklerinde dingin bir barışıklığın büyüsü. Hangi büyülerle onarmaktayız kendimizi, bir parça daha yaşamak için.
(Kıyılarımızda suskunluk. –Ellerimizin bizle birleştiği yerde- Biz lisanı bilinmeyen rehin bırakılmış bir coğrafya atlası.) Oysa deniz biziz. Kıyı biz. Sevişmek, bir gençlik karantinası.
Ve uzun kalemlerin gölgeleri dolaşıyor yaralı duyarlıklarımızın üzerinde.

Biz gündüz sürgünleri!
Yazmakla tamamladık mı kendimizi?
Yazmakla tanımladık mı?
Kalemlerimizin uçları yine de nar çiçeği.

III.
Eski harfler kilitlemiş babamın tarihini cep yazmalarında. Ağır bir gözlük kalmış tahta mağaralarında deri çekmecelerin (ve uzun senelerin) . Beni o tanımlayabilirdi ancak. İnce siyah çizgili, o acı yeşil, kırık dolmakaleminin kuruyan kanıyla. (O hiç unutamadığım dolmakaleminin. Ve herkesin hırsızı şiirlerinin...) Beni o tanımlayabilirdi ancak. Ben beş yaşındayken öldürdüğüm babam. Şimdi yırtık fotoğraflarını arka cebimde gezdirdiğim sünnetçi babam.

IV.
Acımlayabilirim biraz daha. Dilerseniz biraz daha ışıklandırabilirim nesnel gerçekliğimi; (sizler için) . Bana kendimi anlatmamış beni size anlatabilirim. Şiirlerimle sizden kaçırdıklarımı (gecelerimi) yakınlaştırabilirim karanlığımla.
Gece. zaman ihtilali. Bu kültür birikimi hangi umarsız unutkanlığımızın hüviyetidir? Açıklar mısınız?

V.
Siz ve biz (birbirimizi görmeden, belki görmek bile istemeden) bin yıl daha gezinelim aynalı karanlığımızda. Yeraltı duyarlıklarımızdan biçtiğimiz civan giysilerimizin görece özerkliğini sınayalım. Gecenin eklemediği isyanlarımız ve şiirlerimizle; belin ve kanın eklemediği ideoloji çarşaflarında. Yani her sevişmenin son ihtilal provasında.
Ve bin yıl daha kilitleyelim gizlerimizi çarşılı ilişkilerimizle. Çarşılı ilişkilerimizin müfredata uygun diliyle.
Belki sonra, ondan sonra, her şey açık, apaçık yazılabilir, herkes için.
(Bir duyarlık ihtilalinde kendimizi talan edip, sevdiğimiz zaman...)

VI.
Kan. İrmak tanrısının suçu kan.
Kimsenin birbirini tanımaması, anlamaması bundan.

VII.
Şimdi gecenin uzun söylevinden, insan olmaktan, toplumsal bir insan olmaktan, onanmaktan ve redd-i ilhaktan toplayabildiklerimiz bunlar. Kendimiz.
Sunaklarımıza acılarımızı koyuyoruz.
Bunlar hiçbir hapishanede yazılmamış hapishane defterleridir Efendim. Lütfen kabul buyrunuz.
#15 - Temmuz 26 2009, 22:30:02

"Kızlarıma mektuplar " diye bir kitabi var ben onu okumuştum:)

emre kongarın olmasın o ??

#16 - Temmuz 26 2009, 22:44:38
          "     - büyüyünce ne olacaksın?
+ ben diktatör olacağım ya sen?
- ben turta olacağım..."


Yedi rekât günah kıldım bedeninde
Dizlerinde yedi zikir secdeye vardım
İhmalin uzak meleğine teninde aldandım
Yapayalnızdım kendi kalabalığım içinde
Tarih kadar yalnız,
aşka âşina, acıya unutkandım
Er yüzlerde tavaf ettim bunca yıl kalb evini
Kırk yemin kurutmuştur sanırken içimin pınarlarını
İnanmadığım Allah'a
Senin yüzünde inandım
Adı dua olan sevgilim
Yandım yandım yandım
Sessizliğe borcum var birkaç kelime,
Sessizliğe borcum var birkaç feryat,
Sessizliğe borcum var birkaç çığlık,
Sustum, yıllarca sustum kan içinde
Ödeyemedim borcumu onca şiirle
Adı dua olan sevgilim
Yandı ruhumun gömleği
Yedi deryalar içinde
Aştım aştım aştım
Aslında sen yoktun
Yalnızca bir duayı sevdim ben
Varlığın yalanımdı
Aşktım aşktın aşktı
Geçti gitti hepsi
Geçti gitti işte
Dudaklarım kilitli
Yasin yasin yasin
Çok şükür ölmeden
Son duamı ettim ben
Allah beni tek etti
Kendi dağımı kazdım defterime
Gün geldi burdan da gittim
#18 - Ağustos 28 2009, 12:21:29

Bazı nehirler tükenmek için akar
Bazı nehirler tükenmek için akar
Bazı nehirler tükenmek için akar
Bazı nehirler tükenmek için akar
Bazı nehirler tükenmek için akar
Bazı nehirler tükenmek için akar
Bazı nehirler tükenmek için akar
Bazı nehirler tükenmek için akar
Bazı nehirler tükenmek için akar
Bazı nehirler tükenmek için akar
Bazı nehirler tükenmek için akar
Günlerce gezdim bu mısraın haysiyetiyle
Benimdir
Sormuştun bir keresinde
Sen çok aşık olmuşsun bense ilk
Yalnızca buymuş gibi aramızdaki eşitsizlik
Oysa aşk siyasetnamedir
Sınıf duvarlarına asılan ferman kesinliğinde
Evet, çok aşık oldum senden önce
Ama seninle öğreniyorum sevmeyi
Kırk yılda öğrendim şu kadarcık gerçeği
Şimdi hem aşığım sana hem seviyorum seni
Sırf bu sözün hatırına yirmi yıl sonra yeniden oku bu şiiri
Senindir
Ferman senindir


Murathan Mungan

#19 - Eylül 02 2009, 16:53:55

ihanet bildirir sarı ferman
aldatanla aldatılan
daha ferman üzerinde el değiştirir
yoluna katlanmadan
önü kesilir
kalbin aklın sezginin
her menzilde çözülen
gerçek
biraz daha kaybedilirken
sararır gülümsemekten ferman
okunmayacak kadar
anlamını yitirir yazılanlar
sonunda güneşe tutulmaktan
dokusu çözülmüş
lime lime bir gerçeklik kalır
herkese
hiçbir işe yaramasın diye

çünkü ihanet anlaşılabilir bir şey değildir
bu yüzden menziline ulaşamaz
içinin yollarında zaman aldatmasına uğrar insan
sebepler bahaneler yalanlarla
sararıp uçmuş ferman
hiçliğin kayıtsızlığında şimdi
ne okuyan ne yazan ne anlatan
#20 - Eylül 03 2009, 14:43:06

ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş ayrıntılarında
zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz daha
fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.

Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, ratsgele bir ilişki
gibi başlayıp, gün günden hayatıma yayılan, büyüyüp kök salan ,
benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin


Yaz başıydı gittiğinde. Ardından, senin için üç lirik parça
yazmaya karar vermiştim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.


Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
çerçevesine sığmayan
munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu


Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti
Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, belki de
ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı,
değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? "Eylül'de aynı yerde ve
aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00
diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.

Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran
Zaman'ı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını

...
yalnız bir opera
#21 - Eylül 03 2009, 17:02:06
« Son Düzenleme: Eylül 03 2009, 17:02:45 Gönderen: Heart of the Ocean »
          "     - büyüyünce ne olacaksın?
+ ben diktatör olacağım ya sen?
- ben turta olacağım..."

el yapımı kağıt üzerine
el yapımı şiir
ellerden sakladığın
gün gelir
elden ele gezinir
herkesin içindeki ham içindeki çiğ
düşman duygular insan içi eskitir
gel geç buralardan
gerisi zamanın işidir
kiminin yüreğindeki zaman
okutur geçmiş fermanları
zamanda saklanan ham bilgiyi
aktarır
kendi zamanını aşanların kalbiyle
el yapımı şiirin
hâlâ mümkün olduğu kalplere
.

Murathan Mungan
#22 - Eylül 06 2009, 14:49:09

YALNIZLIK..

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum
Ne tuhaf, vaktim olmazdı
yalnızlığı bunca bilirken
kendimi hiç yalnız sanmazdım
çevremde hep birileri vardı,
ben hep birilerinin yanındaydım
günler belirsiz bir gelecek için neredeyse kendiliğinden hazırlanırdı
aramızda habersiz gidip gelen gündelik armağanlarla
kendi kendini taşıyan bir ırmağın akıntısında hayat
bizi kendi sahillerimize ulaştırırdı
bazı evlerden taşınırdık, bazı insanlar girip çıkardı hayatımıza
bazı mektuplar alırdık, bazı sözler, çiçek selamları
sonraları bazı tanıdıklarımızın ölümleriyle de karşılaştık
elde olmayan nedenle
sudaki halkalar gibi genişleyen
küçük alınganlıklardan büyük dargınlıklara
vazgeçişler, unutuşlar, kayıplar
birbirimizi çok sevdik hep
yıllarla azala azala

şimdi ne zaman yalnız kaldığımı düşünsem,
yalnız olmadığımı kanıtlamak istiyorum kendime
eskiden iki albüme sığdırdığım hayatım,
şimdi sığmıyor eskilenlerle çoğalmış fotograflara
telefonun başına geçiyorum
alt alta dizilmiş onca ad arasında seken ömür parçası
gün ölüyor meşgul numaralarla
şimdi ne zaman yalnız olduğumu düşünsem,
şimdi ne kadar yalnız...
yalnız olduğumu anlamam için beni hiç yalnız bırakmadınız.

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum
her zaman yalnızdım, bunu biliyorum
büyücü ellerimin kara sanatı yazı
en çok ben onardım dostlukları, en çok benim elim dikiş tuttu
bağışlamasız sanarken kendimi
en çok ben unuttum kalbimin benden sakladıklarını
tığla içeri çektim takılmış kazakların ipini
denenmemiş başlangıçları göze aldım,
hafifletilmiş hasarları, görmezden gelinen enkazı
mutfağı beklemek hep bana kaldı
bir şiirden bir romandan bir filmden çıkıp
her seferinde aydınlık bir inat gibi yeniden karıştım hayata
hiç el değmemiş gibi yeniden konuk geldim
odalarınıza, ruhlarınıza
buraya

eski aşklarım neredesiniz? Hepinizi çok özledim.
Şimdi birdenbire bir köşeden çıkıp bana,
yalnızca, Merhaba, deseniz,
o zamanlar hiç mutlu etmediğiniz kadar mutlu edersiniz,
bir zamanlar bütün ağladıklarımı geri verebilirim size
sağ olun demenk isterim, sağ olun, sağ olun
sanki beni yeniden sevdiniz
ama biliyorum, pis bir yağmur başlıyor, şemsiyem yok yanımda,
yağmurda yürümekten nefret ederken, yürümekte ısrarlıyım gene de
isterseniz, kederdeki bütünlük, diyelim buna
ne kadar ıslansam, o kadar çıkacağım sanki
bir zamanlar çok daha bütün olduğumu sandığım
o yıkanmış zamanlara...

yeni değil keşfine gençlik verilmiş gerçekler
her zaman yalnızdım
kitaplar kadar yalnız
yalnızca yalnızlığımdan gürültücü bir kalabalık yaptım
herkes için farklı aldanışlar kurtarılmış hayatlar yok pahasına

her zaman yalnızdım
yanardağlar kadar yalnız
ey kafiye sevenler,
şimdi beni gökyüzünde bir yıldız sananlar, yanıldınız!

nankörlük etmeyeyim gene de,
yalnızlığımı daha az hissettiğim anlarım oldu yalnız

evimde hep aynı anda çalar telefonla kapı
gene öyle oluyor; hiç yalnız bırakmazlar beni
yalnızlık bilgisiyle çatılmış arkadaşlıkların korunaklı gölgesinde
yalnızlık için çalar telefonlar kapılar
İstersen bana uğra, ya da, Akşama buluşalım, ölmeden yapacak çok
iş var
#23 - Eylül 09 2009, 19:36:22

...

Artık daha az seviyorum seni..
Unutur gibi..ölür gibi daha az..
Yeniden ödetiyorum kendime
Onca aşkın öğretemediğini..
Kolay değildi..
Yalnızca sevgilimi değil..evladımı da kaybettim ben..
Kaç acı birden imtihan etti beni..
Bir tek gece vardır insanın hayatında..
Ömür boyu sürer nöbeti..
Bu da öyleydi..
İyi ol..
Sağ ol..
Uzak ol..
Ama bir daha görme beni..

Murathan Mungan
#24 - Şubat 27 2011, 08:06:44
« Son Düzenleme: Şubat 27 2011, 08:07:10 Gönderen: Âbgîne. »

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.