Alternatifim Cafe

Toprak Coğrafyası

Discussion started on Coğrafya

angelfb1907



Dünyamızın kara alanlarını saran çeşitli bileşim ve renkte bulunan kayalar, dış etkenlerin tesiri ile ayrışmaya, çözülmeye uğramaktadır. Kayalar ve depolar üzerinde en az birkaç milimetre, en fazla birkaç metreye kadar ulaşan çözülmüş veya ayrışmış zon, ya dış kuvvetler tarafından devamlı olarak süpürülmekte ya da oldukları yerde kalmaktadır. İşte çeşitli süreçler tarafından kaya veya pekişmemiş çökeller üzerinde çözülen bu yerli zona Toprak Tabakası denir. Ancak, toprağın oluşması sadece ana materyal olarak bilinen kaya ve depoların fiziksel ayrışma ve ufalanması sonucunda oluşmamaktadır. Dış faktörlerle ayrışan zon üzerinde, yavaş yavaş flora ve faunanın yerleştiği, yaşadığı bir ortam teşekkül etmektedir. Şöyle ki, fiziksel süreçlerle ufalanan zon üzerinde başta suyun etkisiyle oksidasyon denen olay meydana gelmekte, yani kimyasal ayrışma olayları başlamaktadır. Nitekim, suda bulunan oksijen kayalara temas ederek bunların bünyesinde bulunan bazı mineraller içerisine girerek onları oksidasyon olayı ile minerallere parçalar, ayrıştırır. Böylece yeni kimyasal maddelerin oluşması sağlanır, çeşitli oksitler ve seskioksitler oluşur. Bu arada diğer kimyasal olaylar; hidroliz, karbonasyon ve hidrasyon olayları da cereyan eder.



Ayrışma olaylarının ilerlemesine bağlı olarak, kayaların bünyesinde bulunan ve bitkilerin ana besin maddelerini oluşturan kalsiyum, sodyum, potasyum, demir vs. gibi mineral maddelerin açığa çıkması sağlanır; bu besin maddelerinin açığa çıkması sayesinde başlangıçta o bölgenin iklim özelliklerine göre çeşitli liken, yosun ve otlar çözülmüş olan zonda tutunmaya ve yetişmeye başlar. Bitkilerin sahaya yerleşmesi ile ayrışma olayları ilerler. Gerçekten, bir taraftan bitki kökleri ana materyalin ayrışmasını, parçalanmasını hızlandırırken diğer taraftan bitki artıklarını çözülmüş olan zona intikal etmesi ve çürümesi ile organik maddeler oluşmakta ve dolayısıyla da bitki artıklarını parçalayan mikroorganizmalar sahaya yerleşmektedir. Bilhassa organik maddenin humuslaşması yani mineralize olması ve su ile temasa geçmesi sayesinde karbonik ve organik asitler oluşmakta, bu asitlerin yardımı ile de kalsiyum, sodyum, potasyum gibi mineral maddeler suda eriyik hale geçmektedir. Böylece bitkilerin ana besin maddeleri bitkilerin kullanılmasına hazır hale gelmekte ve eriyik halde tuzlar ve karbonlar oluşmaktadır.



Bu olayların gelişmesine paralel olarak ana maddenin ayrışması gittikçe artar; çözülmüş ve ayrışmış olan zonda ikincil maddelerin, özellikle kil minerallerinin oluşumu başlar.



Toprakta organik maddenin ve killerin oluşması, toprak canlı ortamının gelişmesini ve ilerlemesini sağlamaktadır. Nitekim organik madde, toprağın fiziksel özelliklerini ıslah etmesi yanında toprakta suyun tutunmasını ve iyon alışverişinin artmasını sağlar. Bu arada organik kolloidlerin oluşması da ilerler. Killer ise bir yanda absorbe edilmesini sağlarken öte yandan toprak çözeltisindeki artı yüklü katyonların tutulmasını gerçekleştirir.



Ayrışan zonun derinleşmesi ve ayrışma olaylarının ilerlemesi ile zonlaşma veya profil teşekkülü başlamaktadır. Yağış suları ile toprağın yıkanması, toprağın üst horizonlarından başlayarak derinlere doğru ilerler. Yağış suları, toprakta eriyik halde bulunan veya eriyik hale geçen bazları üst katlardan alt katlara doğru taşır ve orada biriktirir. Eğer ekvatoral bölgelerde olduğu gibi yağış miktarı fazla ise toprakta bulunan bazlar eriyik halde önemli ölçüde taşınırlar dolayısıyla da toprak besin maddeleri yönünden fakirleşir. Buna karşılık yarı kurak bölgelerde bu taşınma ancak toprağın üst horizonlarında meydana gelir. Bu olay sonucunda toprağın üst kesiminde yıkanma alt katlarında ise birikme meydana gelir ve böylece toprakta bir horizonlaşma teşekkül eder. Genel olarak toprağın üst horizonu olan A horizonu yıkanma, bunun altında olan B horizonu değişik pedojenik süreçlere göre demir, alüminyum oksitler ile kil ve organik kolloidlerin biriktiği bir horizondur. Sonuç olarak, toprakta yıkanma ve birikme olaylarının gelişmesi ve devam etmesi ile toprak teşekkülü sağlanmış olmaktadır. Ancak toprak oluşumu ve profil gelişmesi, bu kadar basit olmayıp yüzlerce ve hatta binlerce yıl süren değişik ayrışma, yıkama, birikme olayları sonucunda olmaktadır ve toprakların gelişme süreçleri değişik safhalara ayrılmaktadır. Bu safhalar ana çizgileriyle şöyledir:



1. BAŞLANGIÇ FAKTÖRLERİ


Toprak teşekkülü için ilk faktör yüzeye çıkmış olan veya yüzeydeki ana materyalin fiziksel yönden parçalanmasıdır. Fiziksel yönden parçalanmanın oluşması için de atmosfer ve su küreden kaynaklanan su, karbondioksit ve nitrojene ihtiyaç vardır. Bunlar topraktaki kimyasal olaylardan erime, hidrasyon, hidroliz ve oksidasyon olaylarını hazırlamaktadır. Şu halde, toprak oluşumu için ilk faktör ana materyalin parçalanması ve ufalanmasıdır.



2. AYRIŞMA


Ana materyal fiziksel olarak parçalanmaya ve ufalanmaya uğradıktan sonra ayrışması yani kayaların bünyesinde bulunan minerallerin parçalanması ve serbest hale geçmesi ile mümkün olmaktadır. Bu olaylar ise kimyasal yoldan meydana gelmektedir. Erime, hidrasyon, hidroliz ve oksidasyon gibi olaylar sonucunda anan madde ayrışmakta ve bitkilerin beslenmesi için çeşitli mineral maddeler açığa çıkmaktadır. Bitki örtüsünün ve toprak canlıları özellikle bakterilerin sahaya yerleşmesi ile havada serbest halde bulunan azot, nitritler ve nitratlar halinde tespit edilmektedir. Bu karşılıklı ilişkiler sonucunda karbonasyon olayı yani karbonatlar oluşmaktadır. Ayrıca organik bileşikler, demir, manganez, çinko ve bakır gibi katyonlarla birleşmekte ve toprak bünyesinde tutulmaktadır.



Ayrışma sonucunda ise toprak yüzeyinde bitki artıkları birikmekte, ayrışmayan mineraller yığılmakta hidrozoksitler oluşmakta ve iyonlar eriyik hale geçmektedir.



3. DÖNÜŞME

Bu safhada bitki kalıntıları organik maddeye dönüşmektedir. Ayrışmayan mineraller ise dayanıklı malzeme olarak toprakta kalmaktadır. Çözülmüş olan zondaki çeşitli bileşimler ise erimiş haldeki iyonlar olarak toprak suyu içinde bulunmaktadır. Böylece bu safhada ayrılmış olan maddeler dönüşmeye uğramaktadır.



4. TOPRAĞIN OLUŞUMU VE FARKLILAŞMASI

Dönüşüm safhasında bulunan organik maddelerin ayrışması ile bitkilerin ayrışmaya direnç gösteren dal ve yaprak damarları gibi kısımları organik atıklar halinde kalmakta, organik maddeyi ayrıştıran onları yiyen hayvanlar toprağa yerleşmekte ve organik maddelerin ayrışması (Hümüfikasyon) ile çeşitli mineral maddeler oluşmaktadır. Toprakta erimeyen maddeler bazı horizonlar içerisinde birikmektedir.



Bütün bu olaylar toprak yapısında fiziksel ve kimyasal yönden yeni bir şekillenme ve değişme meydana getirmektedir. Şöyle ki, toprak parçacıkları birleşerek agregat adı verilen kümeleri oluşturmakta, kil, kireç, silis vs yağış miktarına göre profil boyunca taşınmaya ve birikmeye uğramaktadır.



Toprakta katyonların yıkanmasını takiben killerde taşınmaya başlar ve oralarda birikmeye uğrar. Bu suretle toprakta fiziksel olarak da farklı katlar oluşmaktadır. Sonuçta horizonlaşma denilen belli fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip katlar oluşmaktadır. Bu suretle de toprak profili teşekkül etmektedir.


#1 - Şubat 17 2007, 21:03:14

angelfb1907

TOPRAĞIN FİZİKSEL VE KİMYASAL ÖZELLİKLERİ



1. TOPRAĞIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ

Toprağın fiziksel özelliklerini, toprağın katı fazını oluşturan maddelerin boyutları, bunların birbirlerine bağlanma durumları, agregat sistemleri, agregat veya toprak parçalarının diziliş ve duruş şekilleri teşkil etmektedir. Toprağın fiziksel özellikleri, toprakta havalanma, suyun toprağa sızması ve alıkonulması, köklerin nüfuzunu, toprakta bitki besin maddelerinin tutulmasını önemli ölçüde tayin etmektedir. Mesela kil gibi ince unsurlu maddelerden oluşan toprak kütlesinin havalanması ve suyun sızması güç olmaktadır. Buna karşılık taneli bir yapı gösteren topraklarda havalanma ve su dolaşımı mükemmel olarak cereyan eder.



1.1. Toprağın Bünyesi (Tekstür)


Toprağın katı fazını kil, mil ve kum boyutundaki malzemeler oluşturmaktadır. Bu boyuttaki malzemelerin toprak içindeki nispi miktarları ve bunların birbirlerine göre oranları toprağın tekstürünü ifade etmektedir. Toprağın tekstür sınıflarına ayrımında toprağın kimyasal bileşimi, renk, ağırlık ve diğer özellikleri gözetilmeksizin sadece farklı boyuttaki parçaların toprakta bulunan parçaları esas alınmaktadır.



Toprağı oluşturan parçaların boyutu küçüldükçe 1 gr. da ki parçacık sayısı artmakta ve parçaların işgal ettikleri yüzey de genişlemektedir. Özellikle kilin parçacık sayısı ve yüzey alanının aşırı derecede geniş olması dikkat çekicidir. Kum büyük ebattadır ve eşit ağırlıktaki kil minerallerine göre çok yüzey işgal etmektedir. Bu bakımdan kumun, toprağın kimyasal ve fiziksel aktivitesindeki oynadığı rol ihmal edilecek kadar azdır. Kum toprak yapısında çatı vazifesi görmekte, hava ve suyun dolaşımını kolaylaştırmaktadır.



Mil, toprak ayrışmasını hızlandırır, bitkilerin büyümesi için eriyik haldeki besin maddelerinin tahliye edilmesinde kuma göre daha elverişli rol oynamaktadır. Ayrıca mil toprakta suyun yerçekimine karşı tutulmasında çok önemli bir yer işgal etmektedir. Demek ki milli topraklar, bitkilerin istifadesine elverişli olan suyu sağlamakta ve bu da dona karşı toprakları korumaktadır.



Kil, hem toprağın su tutma kapasitesini arttırır hem de toprak çözeltisindeki besin maddelerinin tutulmasını sağlar.Kil miktarı fazla olan topraklara ağır bünyeli, kum miktarı fazla olan topraklara ise hafif bünyeli denilmektedir. Toprağın tekstürel özelliği, toprağın plastiklik, sertlik, geçirgenlik, kuraklık, verimlilik vs. gibi özelliklerini etkiler.



Belli başlı tekstür sınıfları ise şöyledir: Kil, killi balçık, balçık, kum, balçıklı kum, kumlu balçık, kumlu killi balçık, kumlu kil, mil, milli balçık, milli killi balçık, milli kil.



1.2. Toprak Strüktürü


Toprağın strüktürü, toprak parçalarının bir araya gelerek oluşturduğu sıralanma ve bunların duruş şekillerini ifade etmektedir. Bir toprak profilinde farklı horizonların strüktürü toprağın renk, tekstür veya toprağın kimyasal bileşimini ortaya çıkardığı kadar toprağın ana karakterini de yansıtır.



Toprağın strüktürü toprağın tekstürünün etkisine bağlı olarak değişir; ayrıca nem, havalanma durumu, mikroorganizmaların faaliyetleri, kök büyümesi ve gelişmesi, hatta topraktaki besin maddelerinin bitkiler tarafından alınmasını da etkilemektedir.



Toprak strüktürü esas itibariyle taneli, bloğumsu, levhamsı ve prizmamsı olmak üzere dört ana tipe ayrılır. Toprak strüktürü, topraktaki boşlukların şekillenmesi açısından son derece önemli olup, toprakta su ve havanın dolaşımını ve hareketini tayin etmektedir.



1.3. Toprağın Ağırlığı


Topraktaki gözenek veya boşluklar su ve hava ile dolmaktadır. Bitkilerin beslenmesi için gerekli olan su ve havanın dolaşımı gözeneklerin miktarına ve ebadına bağlıdır. Toprak ağırlığı, topraktaki gözenek miktarıyla alakalıdır. Toprak ağırlığı hesap edilirken iki ayrı durumu dikkate almak gerekir. Bunlardan birincisi, sadece toprak kitlesi esas alınarak hesap edilen yoğunluktur ve topraktaki boşlukların oluşturduğu hacim dikkate alınmaz. İkincisi ise toprak parçaları arasında gözenek veya boşluklar hacme katılarak elde edilen toprak ağırlığıdır. Buna volüm veya görünen ağırlık denilmektedir.



1.4. Toprağın Rengi

Toprağın almış olduğu renk, toprak oluşumunda ayrışma olaylarının şiddet ve seyrini yansıtmaktadır. Toprak ilk olarak oluşmaya başladığında rengi, ana materyalin rengine benzer. Ayrışmanın ilerlemesi, oksidasyonun artması ve organik maddenin toprağa karışması ile toprağın rengi koyulaşmaktadır. Organik maddeler, demir ve manganez bileşikleri toprağa renk veren unsurlardır. Bunlardan organik maddelerin oranı arttıkça toprağın rengi koyulaşmakta ve koyu siyah renkli topraklar oluşmaktadır. Demir minerallerinin hasıl ettiği renkler ise esmer, kırmızı ve sarı olup, bu renkler ferri hidroksitlerden ileri gelmektedir. Topraktaki yeşilimsi ve mavimsi renkler, indirgenme olayına işaret etmektedir. Bu renkler drenajı bozuk ve havalanmanın iyi olmadığı şartlarda oluşmaktadır.



Ferro demirin fazla olması durumunda toprak mavimsi renk almaktadır. Ayrıca topraktaki sarımsı renk, fazla miktarda demir oksitle ilgilidir; Yüksek oranda hidrate olmuş demir oksitler sarı renktedir, fakat hidrasyon azaldıkça renk kırmızılaşır. Dolayısı ile topraktaki kırmızı renk genellikle, iyi drenaj ve havalanma şartları altında dehidrate olmuş demir oksitler ile ilgilidir. Manganez bileşikleri genel olarak, toprağa esmer ve siyah renk vermektedir.



Diğer taraftan, profil boyunca toprak renginin önemli ölçüde değiştiği görülmektedir. Organik madde yönünden zengin A horizonu koyu renklidir. B horizonunda demir ve alüminyum bileşiklerinin oksidasyonuna bağlı olarak renk değişmektedir. Kalsiyum karbonat, jips, kuvars ve kil minerallerinin biriktiği alt zonlarda renk açıklaşmaktadır.



İklim bölgeleri ile toprak renkleri arasında sıkı bir ilişki mevcuttur. Kurak bölgelerde açık renkli, kurak ve sıcak bölgelerde kırmızımsı renkli topraklar, yağışlı ılıman kuşaklarda koyu renkli, sıcak ve nemli tropikal ve ekvatoral bölgelerde kırmızı renkli topraklar yaygın durumdadır.



1.5. Toprak Sıcaklığı


Toprakta bitkilerin yetişmesi, mikroorganizmaların faaliyeti, organik maddenin parçalanması ve mineralizasyonu ile topraktaki kimyasal olayların devam etmesi için toprak sıcaklığı önemlidir. Toprağın sıcaklığı ve nemi yeterli miktarda ise toprak dahilindeki biyolojik ve kimyasal faaliyetler devam eder. Toprak donduğu zaman bu faaliyetler durur.



Toprağın sıcaklık bilançosu, güneşten gelen enerjinin tutulması veya ısıtılmasına bağlıdır. Koyu renkli topraklar gelen enerjinin % 80’ ini , açık renkli kuvars kumları ise % 30’ unu tutmaktadır. Toprakta tutulan sıcaklık suyun buharlaşması, toprak yüzeyindeki havanın ısıtılması, toprağın ısıtılması ve uzun dalga ışınlar halinde tekrar atmosfere dönmesi halinde harcanır. Toprağın ısınma ve soğuma kapasitesi, toprakta bulunan su miktarına, toprağın yüzeyini örten organik madde ve bitki örtüsüne bağlıdır.



2. TOPRAK SUYU


Toprakta bulunan su, bitkilerin yetişmesi, toprak içindeki biyolojik faaliyetlerin devamı, çeşitli ayrışma ve özellikle iyon alışverişinin sağlanması bakımından son derece önemlidir.



Toprakta suyun tutulması Adhesion ve Kohezyon yoluyla olmaktadır. Adhesion, katı toprak parçacık yüzeylerinin suyu çekme kuvvetidir. Su, toprak parçacıklarının iç ve dış yüzeylerinde bulunan elektriksel alandaki elektrostatik kuvvetlerle tutulmaktadır. Birkaç su molekülünden ibaret olan tabakalar, kuvvetli Adhesiv kuvvetler sayesinde toprak parçacıklarını kuvvetli olarak sarmaktadır. Bu suya adhesion suyu denilmektedir. Adhesion suyu çok küçük ölçüde hareket etmekte, dolayısıyla bitkilere faydalı olamamaktadır.



Kohezyon olayı su moleküllerinin birbirini çekmesidir. Toprak dahilinde su moleküllerinin birbirini çekmesi ile tutulan suya kohezyon suyu denilmektedir. Kohezyon suyunda su molekülleri daha fazla hareket etmekte dolayısıyla da bu suyun yaklaşık 2/3’ ü bitkiler tarafından kullanılır.



Su ile doygun olan topraklarda suyun hareketi, kuru veya doygun olmayan topraklara doğrudur.Bitki kökleri tarafından suyun absorbe edilmesi de suyun hareketini sağlar.



2.1. Gravitasyon Suyu


Doygun haldeki bütün toprakların gözeneklerini dolduran su basınç altındadır. Bu durumda gözeneklerde bulunan su, çok yüksek basınç sahasından düşük basınç alanlarına doğru serbest halde akmaktadır. Bu hareket yerçekiminin etkisiyle olmaktadır.İşte, yerçekiminin etkisiyle toprak dahilinde hareket eden suya gravitasyonal veya serbest su denilmektedir.



2.2. Kapilar Su


Yerçekiminin etlisiyle topraktan sızan su, topraktan tamamen ayrıldıktan sonra toprakta kalan su miktarına kapilar su ya da tarla kapasitesi denilmektedir. Bu su toprakta otuz mikrondan daha küçük gözeneklerde tutulur. Kapilar su toprak parçacıkları dahilinde adhesion ve kohezyon kuvvetleri tarafından 1/3 ile 31 atmosfer basınç altında tutulmaktadır.



Topraktaki kapilar suyun hareketini ve depolama kapasitesini toprağın tekstür, strüktür ve organik madde durumu tayin etmektedir. Gerçekten de bir toprak ne kadar ince bünyeli ise kapilar boşluk miktarı o kadar fazla olmaktadır.



2.3. Hidroskopik Su


Toprak kolloidleri tarafından 31 atmosfer veya daha fazla basınçla tutulan sudur. Toprak zerreleri tarafından tutulan bu su tanelerin iç ve dış yüzeylerini çok ince bir tabaka olarak örter. Bu haldeki su, sıvı durumunu ve akışkanlığını kaybettiğinden bitkilere faydalı olamaz.



3. TOPRAĞIN KİMYASAL ÖZELLİKLERİ


Kimyasal bakımdan topraklar basit yapılı tuzlardan başlayarak çok fazla karmaşık olan organik ve inorganik bileşiklere kadar çok sayıda maddelerden oluşmuşlardır. Toprakta kimyasal olaylar, ardı arkası kesilmeyen bir surette devam etmekte olduğundan toprağın bileşimi de devamlı olarak değişmektedir. Bitkilerin yetişmesi ve beslenmesi bakımından önemli olan kimyasal olayların başında; topraktaki bitki besin maddelerinin miktarı, bu besin maddelerini depo eden absorbsiyon ve iyon değiştirme kapasitesi ile toprağın reaksiyonu gelmektedir.



Toprağın kimyasal özelliklerini belirtmek bakımından, toprakta bulunan mineral besin elementleri, genellikle killerin oluşturduğu inorganik ve organik toprak kolloidleri, katyon değişimi, toprağın reaksiyonu ve bitki besin elementleri üzerinde ana hatları ile durulacaktır.



3.1. Toprakta Bulunan Besin Maddeleri


Topraktaki besin maddeleri ana kayadan kaynaklanan mineral elementler oluşturmaktadır. Katı yer kabuğunun % 98’ ini 8 element oluşturmaktadır. Bunlar sırasıyla, oksijen, silisyum, alüminyum, demir, kalsiyum, sodyum, potasyum ve magnezyumdur. Bunlardan oksijen ve silisyum kayaların % 75’ ini oluşturmaktadır.



3.2. Toprağın Kolloidal Fraksiyonları


Toprak katı parçacıklarının yüzeylerinde moleküllerin ve iyonların toprak çözeltisinden çekilip bağlanmaları ve özellikle katyon değiştirme kapasitesinde etkili olan kil ve organik maddeler, toprak kimyası, bitki beslenmesi ve toprak reaksiyonu yönünden çok önemli rol oynamaktadır. Bu başlık altında toprak kolloidlerini oluşturan kil mineralleri ve organik maddeler üzerinde durulacaktır.



Tabiatta bileşimlerine göre iki türlü kil bulunmaktadır. Ilıman bölgelerde yaygın olan silikat killeri ve tropikal ve yarı tropikal bölgelerde baskın olan oksit killeridir. Bilindiği gibi, topraktaki kil sekonder mineral olup ana kayadaki özellikle silikat minerallerinin ayrışması sonucunda oluşmaktadır.



Değişik ana kayaların farklı ortamlarda ayrışması sonucunda oluşan killerin miktarı ve bileşimi çok değişik ve karmaşıktır. Ayrışma ortamının iklim şartları, kil çeşidinin oluşmasında önemli rol oynar. Şöyle ki, illit ayrışmanın şiddetli olmadığı ılıman iklim kuşaklarında yaygındır; yapısal potasyumun kısmen kaybolması ile mika mineralinin alterasyonu ve hidrasyon, illitin oluşumunda ön plana geçer. Bu kilde hidrasyon katyon absorbsiyonu şişme, büzülme ve plastiklik özellikleri belirgin değildir. Montmorillionit in teşekkülü ise bol magnezyum ile nötral veya sadece hafif asit ortam şartları altında gerçekleşmektedir. Ilıman bölgelerde illit montmorillionitin alterasyonu ile oluşabilir. 2:1 strüktüründe olan montmorillionit plastiktir, kohezyonu fazladır, kurudukları zaman çatlar, bünyesine su alınca şişerler. Kaolinit, nemli tropikal bölgelerde doğrudan topraktaki veya ayrışmış zondaki primer minerallerinin ayrışmasından oluşmaktadır. 1:1 strüktüründe olan kaolin plastiklik, kohezyon ve çatlama şişme özellikleri çok zayıftır. Bundan dolayı porselen yapımında kullanılır. Genel olarak silikat kil mineralleri iki ana bileşimden ibarettir. Bunlardan bir bileşen, silis oksijen levhası, ikincisi ise alüminyum levhasıdır.



Oksit killer tropikal ve subtropikal bölgelerde demir ve alüminyumun bünyelerine su alarak hidroz oksitleri meydana getirmeleri sonucunda oluşmaktadır. Bunlara örnek olarak gibsit ve götit verilebilir.



3.3. Topraklarda Katyon Değişimi

Toprakta kolloidal halde bulunan kil ve organik madde geniş bir yüzeye sahip olduğundan, su ve iyonları bünyelerinde toplamaktadır. Ayrışma esnasında torak çözeltisi içinde serbest hale geçen Ca, Mg, K, Na, Al, H gibi bitki besin maddeleri olan katyonlar humus ve kil parçacıklarının yüzeyinde tutulmaktadır. Bu olay tek yönlü olarak cereyan etmez. Şöyle ki, kireç bakımından zengin olan nemli bölge topraklarında organik maddenin ayrışması ile CO2 meydana gelmektedir, buna bağlı olarak toprak çözeltisinde karbonik asit (H2CO3) zengin durumdadır. Bu asitteki H iyonu Ca ile yer değiştirme özelliğine sahiptir. Böylece Ca iyonlarının yerine H iyonları geçmektedir. Toprağın yağış sularıyla yıkanması devam ettiği takdirde toprakta H iyonları ile diğer iyonların yer değiştirmesine bağlı olarak H iyonlarının konsantrasyonu artar.



3.4. Toprakta Değişebilir Anyonlar


Anyonlar kil minerallerinde OH grupları ile yer değiştirmektedir ve bu gruplar montmorillionit kiline nazaran kaolinitte fazla bulunmaktadır. Bundan dolayı kaolinit killerinin baskın olduğu nemli ve kurak bölge topraklarında anyon değiştirmesi daha yüksektir. Bu sahalar fazla yayılış göstermemesine rağmen nemli tropikal bölgelerde fazla ayrışmaya uğramamış bazı topraklarda az miktarda kaolinit bulunmaktadır. Bu topraklar, pozitif yüklenme gösterirler. Özetle, pozitif yükle yüklenmiş kolloidli topraklar; nitrat ve klorit gibi anyonları absorbe ederler, Ca, Mg ve Na gibi katyonlar reddedilmekte ve dolayısıyla bunlar toprak solüsyonunda yıkanmaya karşı çok hassas duruma geçerler ve toprağın baz saturasyonu çok düşer, fosfat ve sülfat iyonları, hidroksillerin (OH) yerine geçer ve yapışık halde sabitleşirler. Bu topraklarda yüksek derecede potasyumu tespit etme kapasitesine sahiptir ve tabi olarak alınabilir fosfor düşük seviyede kalmaktadır.



3.5. Toprak Reaksiyonu

Toprak reaksiyonu, toprağın asitliliğini, alkalenliliğini ve nötral durumunu ifade etmektedir. Toprak reaksiyonu, pedojenezin seyrini veya özelliğini aksettirmesi yanında topraktaki bitki besin elementleri hakkında bilgi vermektedir. Şöyle ki, asitliliği fazla olan topraklar nemli iklim şartları altında bulunmaktadır ve aşırı yıkanmaya bağlı olarak da topraktaki bazlar önemli ölçüde uzaklaşmıştır ve bunların yerini H iyonları almıştır. Bunun yanında alkalen topraklar, bitki besin elementleri olan bazların toprakta fazla olduğunu işaret etmektedir.



Toprak reaksiyonu pH (potansiyel hidrojen) ile ifade edilmektedir.Suda H+ ve OH-iyonları bulunmaktadır. H+ ve OH- iyonları birbirine eşit olduğu takdirde su nötral durumdadır. Yani suyun pH’ ı 7' dir.



Toprak çözeltisinde serbest hidrojen (H+) iyonlarının konsantrasyonu hidroksil (OH-) iyonlarından fazla ise çözelti asittir. Bu durumun tersi olursa çözelti alkalendir. İşte bu durumu belirtmek bakımından pH terimi kullanılmaktadır. pH 7’den küçük ise asit, 7’den fazla ise alkalen, 7 nötr durumu göstermektedir. Başka bir ifade ile hidrojen iyonları arttıkça pH azalmakta, OH iyonları arttıkça pH yükselmektedir.



Yağışlı bölgelerde, yağış suları vasıtasıyla toprak yıkanmaya başladığı zaman sudaki H katyonları Ca, Mg, K, Na katyonlarının yerine geçer. Bu suretle toprakta bulunan katyonların yerine H’ in geçmesiyle toprak asitleşir.



Toprak reaksiyonunun değişmesinde etkili olan önemli faktörlerin başında CO2 gelmektedir. Bu gaz su ile birleşerek karbonik asiti oluşturur. CO2 basıncı ne kadar fazla olursa, topraktaki H konsantrasyonu o nispette artar. Karbonik asit ve onun oluşturduğu bikarbonatlar, nemli bölgelerde toprağın alt katlarına doğru taşınmaktadır. Böylece topraklar asitleşirler.



Bazların yıkanması özellikle toprakta Ca ve Mg un eksilmesi, toprak pH’ ının düşmesine yol açar. Bu arada organik maddelerin ayrışmasıyla oluşan organik ve inorganik asitler bazların yıkanmasını arttırır. Özellikle vejetasyon devresinde hasıl olan bol miktarda H iyonları topraktaki bazların yerine geçerek bazları serbest bırakır. Bu bazlar ya bitkiler tarafında alınır ya da taban suyu ile uzaklaşırlar. Bu durum da toprağın asitleşmesine sebep olur. Nemli bölgelerde çayır örtüsü de toprağın fazla asitleşmesini sağlayan bir faktördür.



Kurak bölgelere gelince yağış topraktaki bazları yıkamaya kafi gelmediğinden toprağın bazlarla olan doygunluğu yüksektir ve toprak nötr ve daha çok alkalen reaksiyon gösterir. Demek ki, toprak asitliliğinin artmasında iklim ana faktördür. Nitekim, yağışlı iklim şartlarında toprak yıkanmakta bu esnada H iyonları, Na, Ca, Mg, K gibi katyonların yerine geçmektedir. Ayrıca nemli bölgelerde vejetasyon örtüsünün gür olması bir taraftan organik maddelerin artmasına ve diğer taraftan da organik maddelerin ayrışmasıyla hasıl olan CO2 ve diğer organik asitler toprağın asitleşmesine yardımcı olur. Kurak bölgelerde ise bu durumun hemen hemen tersi cereyan ettiğinden, topraktaki bazların yıkanması son derece sınırlıdır, bu yüzden kurak bölge toprakları genellikle alkalen reaksiyon göstermektedir.



3.6. Toprakta Bitki Besin Elementleri


Bitkilerin gelişip büyümeleri için iklim faktörleri yanında topraktaki besin elementlerine de ihtiyaç vardır. Türlü bitkilerin topraktan aldıkları besin elementleri çok değişiktir. Bitkilerin topraktan istedikleri besin elementlerinden birinin veya birkaçının eksik ya da fazla olması bitki gelişimini engeller hatta tamamen durdurabilir.



Bitkilerin gelişmesi için mutlak surette gerekli olan elementler esas itibariyle bitki besin maddeleridir ve bunların sayısı 16 civarındadır. Bitkiler tarafından kullanılan esas elementler şunlardır; havadan kaynaklanan CO2 , H ve O, topraktan alınan nitrojen, P, K, Ca, Mg ve S’ dir. Topraktan alınan fakat az miktarda kullanılan belli başlı elementler ise Fe, Mn, B, Mo, Cu, Zn ve Cl’ dur. Bitkiler karbon ve oksijenin büyük bir bölümünü havadan doğrudan doğruya fotosentezle alırlar. H doğrudan ve dolaylı olarak sudan alınmaktadır.



3.6.1. Makro Elementler


Fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum, kükürt ve nitrojen bitkiler tarafından en fazla kullanılan elementlerdir. Bu elementler bitkilerin hücre (gövde) büyümelerinde ve meyve verimlerinde etkili olmaktadır.



3.6.2. Mikro Elementler


Toprakta az bulunmasına ve bitkiler tarafından az alınmasına rağmen eksikliği halinde bitkilerin gelişmesini engellemektedir. Bu elementler: demir, manganez, bakır, bor, çinko, molibden ve klordur.
#2 - Şubat 17 2007, 21:04:47
« Son Düzenleme: Şubat 17 2007, 21:05:42 Gönderen: TıRSıKk$iZzO »

angelfb1907

TOPRAĞI OLUŞTURAN FAKTÖRLER



Ana kayanın fiziksel parçalanması ile başlayan ayrışma, çeşitli kimyasal çözülme olayları, organik maddenin toprağa karışması ve taşıma olayları ile devam etmekte ve sonuçta çeşitli horizonlardan ibaret bir toprak profili oluşmaktadır. JENNY toprak oluşumunda etkili olan faktörleri; ana kaya, iklim, organizma, topografya ve zaman olarak beş madde altında toplamıştır.



1. ANA MATERYAL


Toprakların oluşması için öncelikle ana materyalin ayrışması ve çözülmesi gerekmektedir. Ana materyalin çözülmesi ile bir çok mineraller ve elementler açığa çıkmaktadır ve bunların toprak suyunda eriyik hale geçmesi ile de bitkiler beslenmekte ve böylece toprakta organik faaliyetler bunu takibende organizmalar etkili olmaktadır.



Yer yuvarlağının kara bölgelerini saran kıtasal kabuğun kalınlığı genel olarak 35-70 km arasında değişmektedir. Bu kıtasal kabuğun bileşiminde 2 000’ i aşkın mineral ve 100’den fazla element bulunmaktadır.



Dünyamızın kabuğunda en fazla bulunan element, kabuk ağırlığının % 46.5’ ini ve hacminin % 94’ ünü oluşturan oksijendir. Oksijen, kabukta olduğu gibi, toprakta bulunan inorganik elementlerin kaynağını teşkil etmektedir. Oksijenden sonra gelen silisyum kabuk ağırlığının % 28.9’ unu hacminin ise % 0.88 ‘ini oluşturmaktadır. Silis, magmanın soğuması sırasında kuvars halinde magmatik kayalara yerleşmiştir. Alüminyum, kabuk ağırlığının % 8.3’ ünü teşkil eder; toprakta kil minerallerinde bulunduğu gibi mika ve feldspatlar halinde kayaların bünyesinde bulunur. Bu üç element, oksijenle birleşerek oksitleri oluşturmaktadır.



Bundan sonra gelen elementlerden Ca, Na, K, Mg primer olarak volkanik kayalardaki feldspatlarda bulunmaktadır. Yukarıda bahsi geçen sekiz element kabuk ağırlığının % 98.6’ sını hacminin ise neredeyse % 100’ e yakın kısmını oluşturur.



Kayalar pekişmemiş mineral parçalarından oluşmaktadır. Bunların tam ayrışmamış kısımları toprak profili boyunca yüzeyden alta doğru azalan miktarda yer yer küçük ve büyük parçalar halinde görülebilir. Kayaların toprak oluşumu üzerindeki etkilerini açıkça belirtmek için volkanik, metamorfik ve tortul olmak üzere üç gruba ayırarak inceleyebiliriz.



1.1. Volkanik Kayalar

Magmanın yerin derinliklerinde ya da yeryüzüne çıkarak soğumasıyla oluşan kayalara volkanik ya da magmatik kayalar denir. Eğer magma yerin derinliklerinde soğuyorsa granit, gabro gibi iri mineralli plütonik kayaçlar oluşmaktadır. Yeryüzüne çıktıktan sonra soğuyorsa bunlara da volkanik kayaçlar denir. Örneğin andezit, bazalt... Volkanik kayaçların ayrışmasıyla oluşan topraklar mineral maddeler bakımından zengin olmaktadır. Bunun en önemli sebebi bu kayaçlar içindeki feldspatlar ve mikalardır. Granitin ayrışmasıyla oluşan topraklar hem kaba tekstürlü hem de besin maddeleri yönünden zengindir. Bazik kayalar üzerinde ise orta bünyeli besin maddeleri bakımından zengin su tutma kapasitesi yüksek olan topraklar oluşmaktadır.



1.2. Tortul Kayaçlar

Volkanik veya metamorfik kütlelerin dış kuvvetlerin etkisiyle aşınıp taşınması ve yeryüzünün çukur sahalarında (Göl, deniz veya havza tabanları) birikmesi ve diajenez geçirmesi sonucunda oluşan kayalara tortul kayalar denir. Bu kayalar kökenlerine göre kırıntılı, organik ve kimyasal olmak üzere üçe ayrılırlar.



Deniz, göl ya da havza tabanlarında biriken kum, mil ve kil boyutundaki malzemelerin pekişmesi sonucunda oluşan taneli kayaçlara kırıntılı veya klastik tortul kayaçlar denir. Kum taşı, mil taşı, kil taşı ve konglomera bu sınıfa örnek olarak verilebilir.



Sularda yaşayan foraminifer, alg, mercan gibi kireçli; radyolaria, diatome gibi silisli canlıların öldükten sonra iskeletlerinin yığılmasıyla oluşan kayaçlara organik tortul kayaçlar denir. Ayrıca bitkilerin oksijensiz ortamda yanmasıyla oluşan kömür de bu sınıftadır.



Sularda eriyik halde bulunan kireç, çeşitli tuzlar, silislerin çökelmesiyle oluşan kayaçlara kimyasal tortul kayaçlar denir. Kalker, jips, dolomit vb. bu sınıftandır.



1.3. Metamorfik Kayaçlar

Tortul ya da volkanik kayaların yüksek basınç, sıcaklık ya da gerilmeler sonucunda başkalaşması ile oluşan kayalara metamorfik kayalar denir. Mermer, gnays, kuvarsit gibi kayaçlar bu sınıftandır.



Yukarıda kısaca oluşum ve özellikleri belirtilen çeşitli kayalar, değişik şekilde fiziksel ve kimyasal yoldan ayrışmaya ve çözülmeye uğrar. Kayaların çözülmesinde etkili olan faktörler;

Homojenlik durumu; çok çeşitli minerallerden oluşan kayalar bir yada iki mineralden oluşan kayalara göre daha çabuk parçalanırlar.

Erimeye karşı olan direnç durumu; çimentosu silisli veya içerisinde silis miktarı fazla olan kayalar ayrışmaya karşı dirençli iken, kireçli yada jipsli kayalar daha kolay ayrışmaktadır.

Pekişme durumu; bir çimento maddesi ile pekişmiş kayalar gevşek tortullara nazaran daha güç ayrışmaktadır.

Kopma direnci ve kohezyon durumu; kayalardaki malzemelerin birbirine bağlanma durumu ve kopma direncide ayrışmayı etkilemektedir. İçerisinde fazla miktarda kil bulunan kayaçlar ayrışmaya daha dirençlidir.

Gözeneklilik ve geçirgenlik; Kayalarda gözeneklerin fazla olması, suyun kayanın iç kısımlarına kadar nüfuz etmesine ve çözülmenin şiddetlenmesine yol açmaktadır.



Ana materyal faktörü; nemli iklimlerden kurak iklimlere doğru gidildikçe toprak tiplerinin tayin edilmesinde önemli ölçüde artmaktadır.Yani ana kaya faktörü kurak iklim bölgelerindeki toprakların oluşumunda daha etkidir. Çünkü bu sahalarda yeteri kadar yağış görülmemesi ayrışma ve taşınma olaylarının yavaşlamasına yol açmaktadır. Bunun yanında nemli iklim bölgelerinde çözülme ve çözülen maddelerin taşınması daha hızlı cereyan ettiğinden, ana kaya faktörünün etkisi azalmaktadır.



2. ORGANİK FAKTÖRLER

Kayaların çözülmesiyle açığa çıkan besin maddelerine bağlı olarak saha bitki örtüsü tarafından yavaş yavaş örtülmeye başlar. Yosun, liken, çalı ve ağaçların sahaya yerleşmesi ile; bitki kökleri ve bitki artıklarının toprağa karışması ve humuslaşma ile birlikte oluşan çeşitli organik asitler parçalanma ve ayrışmayı daha da ilerletir. Böylece bitki örtüsü ve onunla birlikte gelen toprak canlıları, toprak oluşumunda önemli bir safhayı başlatırlar.



Güneşten gelen enerjinin % 0.01’i bitkiler tarafından kullanılmaktadır. Işığın en önemli etkisi, fotosentezi sağlamasıdır. Bu sayede organik maddenin oluşumu gerçekleşmektedir. Nitekim, yeşil bitkiler, güneş ışınlarından aldığı enerjiyi kullanarak, yapraklardaki klorofil yardımı ile havanın CO2 ini ve yapraklara kadar gelen suyun birleşmesi ile organik maddeleri üretirler. Bu olaya fotosentez denilmektedir.



Topraktaki bitkilerin ayrıştırılması ile humus ve onunda ayrıştırılması ile humus maddeleri oluşmaktadır. Her ikisine birden toprağın organik maddeleri denilmektedir. Humus organizmalar tarafından toprağa karıştırılır. Humusun toprağa karışmasından sonra ise toprak faunası ve mikro organizmalar, kolay ayrışabilen şeker, polisakkarid, protein ve yağları alırlar. Bu olaya mineralizasyon denilmektedir.



2.1. Mikroflora

Topraktaki mikroflora içerisine giren bakteriler, organik maddeleri parçalama, azotu tespit etme ve bitki beslenmesi yönünden çok büyük öneme haizdirler. Toprak içerisinde bazen milyonlarca hatta milyarlarca bulunurlar. En küçük toprak parçasından daha küçüktürler. Bir gram toprak içerisindeki bakteri sayısının 1 milyon ile 4 milyar arasında değiştiği bilinmektedir.



Bakteriler, gerek toprak açısından gerekse de bitkilerin beslenmesi yönünden çok önemli yer tutan organik değişmelere sebep olmaktadır. Bundan başka bakteriler, nitrifikasyon, kükürt oksidasyonu ve nitrojen tespitinde çok büyük rol oynamaktadır. Bakterilerin faaliyeti bir müddet için duracak olursa, yüksek bitkiler ve hayvanlar alemi çok geçmeden son bulabilir.



2.2. Mikrofauna

Protozoa, hayvan hayatının en basit şekli olup, bakterilerden büyük ve tek hücrelidir. Bunların bir kısmı koloniler meydana getirirler. Bunlar içinde cillat, flagellat, amip ve cryt’ler sayılabilir. Protozoalar dünyanın çoğu yerinde bulunmaktadır ve bir hektar topraktaki ağırlığı 170-335 kg civarındadır.



Mikrofauna ve mikrofloralar, bir gram toprakta milyonlarca sayıda bulunmaktadır ve toprak dahilindeki hızlı ve hareketli yaşamı gösterir. Bu mikroorganizmaların toprak üzerindeki önemi, organik kalıntıları elementar bileşimlerine ayırmasını, mineral iyon değiştirmesini ve bitkilere faydalı nitrojeni sağlamasıdır.



2.3. Mezofauna

Silindirik kurt ve solucanlar, topraktaki mezofaunayı oluşturmaktadır. Bu canlılar gözle görülememektedir. Bir dönüm toprakta milyonlarca sayıda bulunmaktadır ve özellikle çayır alanlarında çok sayıdadırlar (km² de 20 milyon). Çoğu türleri toprak yüzeyine yakın yerlerde yaşamaktadırlar.



Mezofaunanın çoğu besinlerini ayrışmış organik maddelerden almakta ve fungileri yemektedir; bazıları faydalı , bazıları ise zararlıdır. Zararlıların tesiri bitki köklerine olmaktadır. Bunlar esas olarak bitki döküntülerini yemekte ve bunlara bakteri ve fungilerin yerleşmesine engel olmaktadır.



2.4. Makrofauna

Bu gurubu toprak kurtları ve solucan türleri oluşturmaktadır. Bu canlılar gözle görülebilmektedir. Toprak kurtları en kuru ve en çok asit topraklar dışında toprak faunasının anasını tekil ederler. Bol miktarda bitki artıklarını parçalar ve yerler. Bu organik maddeler, kurtların sindirim sistemlerinde humifiye olmaktadır. Kurtlar toprak faunasının en büyüğü ve en ağırıdır. Kurtlar kireç bakımından zengin olan topraklarda çok sayıda bulunmaktadır. Kuru kumlu topraklarda veya anaerobik şartlar altında, pH derecesinin 4.5’in altında olduğu topraklarda nadir olarak bulunurlar. Yeni Zelanda da kireç yönünden zengin eski mera toprağının 1 ha’ ında 8 milyon kurt veya solucan tespit edilmiş olup, bunların ağırlığı aynı mera üzerinde otlayan koyunların ağırlığına eşittir.



Darwin’e göre yaklaşık 1 dönüm arazideki kurt dışkılarının toplamı 10 tona ulaşmaktadır. Ve bu dışkı miktarı 1 yılda toprak yüzeyini 0.5 cm kadar bir kalınlıkta kaplamaktadır. Solucanların vücudundan geçen toprak miktarı ortalama olarak 10 tonu aşmaktadır. Solucanlar, suda durulan ince mil ve kaba kil boyutundaki nötral humus bakımından toprak yüzeyini zenginleştirmektedir. Dışkılar toprakta bulunandan daha fazla humus, hava ve değişebilir bazlar ihtiva etmektedir. Ayrıca yüksek pH derecesine ve fazla miktarda nitrata sahiptirler. Bu canlıların açmış oldukları kanallar vasıtasıyla havanın derinlere kadar nüfus etmesi sağlanır, ayrıca bu kanallar boyunca su ve köklerinde yayılması kolaylaşır. Böylece toprak kurtları özellikle solucanlar sadece bitki artıklarının fiziksel ve kimyasal ayrışmasını değil, aynı zamanda diğer toprak faunasına kıyasla toprağın mekanik yoldan karışmasını da mükemmel bir biçimde sağlar. Kuşlara gelince bunlar toprak solucanlarını, kurtlarını, en küçük mezofauna ve ağaç böceklerini yerler. Bunların dışkıları bitkilere besin sağlamaktadır.



2.5. Makroflora

Toprak üzerindeki ağaçlar, çalılar vs. gibi boylu yüksek bitkiler, mikroklimatik bir ortam oluştururlar ve atmosferden aldığı gazları toprağa verirler ve gazlardan katı olan odunsu maddeler üretirler. Bu yüksek boylu bitkilerin köklerinin açtığı kanallar boyunca su derinlere kadar sızar ve ayrıca kökler, kendi başlarına ana materyalin fiziksel ve kimyasal yönden ayrışmasını, çözmesini sağlarlar. Diğer taraftan dal, yaprak ve diğer organik artıkların özellikle mikroorganizmalar tarafından ayrıştırılması ile toprağın ana organik maddesi oluşur.



Toprakta bulunan organik madde dört ayrı grup halinde değerlendirilebilir. Bunlar, az ayrışmış organik madde, bitki artıkları, mobil humus ve organik maddedir.



Topraktaki organik madde gerek toprak üzerine dökülen bitki artıklarının gerekse köklerin mikroorganizmalar tarafından ayrıştırılması sonucunda teşekkül etmektedir. Önce organik maddeler ayrışarak humusu oluşturmakta sonra bunların ayrışması ile organik maddenin bünyesinde bulunan elementler toprağa karışmakta ve bitkiler tarafından besin maddesi olarak alınmaktadır. Bu haliyle organik maddeler bitkilerin ana besin kaynakları arasında yer almaktadır. Organik maddenin ayrışması ile açığa çıkan çeşitli asitler, toprağın oluşumunun ilerlemesi ve özellikle mineral maddelerin ayrışmasını ilerletir, ayrıca toprakta iyon alışverişinin hızlandırır.



Toprağa organik maddenin karışması ile mikroflora, mikrofauna, mezofaunaya ait canlılar, toprağın bünyesine yerleşmekte ve bu canlılar toprakta fiziksel ve kimyasal olayların, gerek toprak oluşumu ve gerekse bitki beslenmesi yönünden ilerlemesine son derece faydalı olmaktadır. Mesela solucanların dışkıları toprağı organik madde yönünden zenginleştirmekte ve ayrıca toprak dahilinde açtığı kanalcıklardan su ve havanın toprağın derinliklerine kadar nüfus etmesine ve toprağın fiziksel yönden karışmasına sebep olmaktadır.



Bitki örtüsünün toprağı tutması, topraktaki ayrışma olaylarını kısmen kontrol etmesi, organik madde vermesi yanında topraktan alınan çeşitli elementleri organik bileşikler halinde bünyesine alması ve bunun ayrışması ile tekrar toprağa vermesi böylece besin maddelerinin dolaşımını sağlaması açısından büyük önemi haizdir.



Bu açıklamaların ışığı altında organik maddenin toprak üzerindeki çok önemli etkileri şunlardır:

Toprağın koyu renk almasına sebep olur.

Toprakta taneli yapının miktarını arttırır, su tutma kapasitesini yükseltir.

Mineral koloitlere nazaran 2-30 defa daha yüksek katyon değiştirme kapasitesine sahip olduğundan ve toprağın absorbsiyon kapasitesini aşırı derecede arttırdığından, toprağın yüksek katyon değiştirme kapasitesinde olmasını sağlar.

Minerallerdeki organik elementlerin çıkmasını N, P ve S ü organik formda tutulmasını ve ayrıca mineralizasyonu ile toprağa bitkilere yarayışlı besin maddeleri sağlaması ile toprağın bitkiler için çok faydalı bir hale gelmesine sebep olur.

3. İKLİM FAKTÖRÜ

İklim, yeryüzünde çözülme, aşınma, taşınma ve birikme olaylarının cereyan etmesinde dolayısıyla yeryüzünün şekillenmesinde aktif rol oynamaktadır. İklim elemanlarından başta yağış ve sıcaklık, fiziksel ve kimyasal ayrışma olayları ile bitkilerin yetişmesi, gelişmesi ve gerek toprakta gerekse canlı örtüsü üzerinde tutunan çeşitli mikro ve makroflora ve faunanın yetişmesini ve faaliyetlerini doğrudan etkilemektedir. Nitekim fazla yağış ve sıcaklı şartları altında, ana materyalin çözülmesi, toprağın yıkanması ve bitkiyle diğer canlıların aktiviteleri hat safhaya ulaşmaktadır. Bunun yanında soğuk ve nemli iklim bölgelerinde sıcaklık yetersizliği yüzünden organik maddenin ayrışması yavaş seyretmektedir; kurak ve sıcak bölgeler ile yılın büyük bir bölümünün donlu geçtiği yüksek enlemlerde pedojenez çok yavaş cereyan etmekte ve hatta durmaktadır. Bu alanlardan sıcak çöllerde, sıcaklı yeterli olmasına rağmen su yetersizliği hem bitkilerin yetişmesini hem de ayrışma olaylarını sınırlandırmıştır; bu bakımdan bu sahalarda çok sığ olan toprak katı organik madde yönünden oldukça fakirdir. Soğuk bölgelerde, zeminde su bulunmasına karşılık ayrışmayı ve bitki yetişmesini sıcaklık engellemektedir. Gerçekten dünya iklim haritası ile toprak haritası birbirine çakıştırıldığında, ana iklim bölgelerine göre oluşmuş büyük gruplar halinde zonal toprakların yer aldığı görülmektedir. Mesela sıcak ve nemli ekvatoral-tropikal bölgelerde laterit, soğuk ve nemli bölgelerde podzol, yarı kurak bölgelerde kestane, çernezyom, kahverengi ve kurak bölgelerde çöl toprağı bulunmaktadır.



Şu halde çeşitli ayrışma olayları ve toprak profilinin gelişmesinde iklim faktörleri çok önemlidir ve bu bakımdan toprak oluşumunda başlı başına bir faktör olarak ele alınır. Bu arada, atmosferde hüküm süren iklim şartları toprak dahilinde ve yoğun bir bitki örtüsü altında kısmen değişerek mikroklima şartları oluşur. Örnek olarak ormanlık sahalarda sıcaklık değişmeleri açık sahalara nazaran azdır.



Toprak oluşumunda etkili olan iklim elemanları; radyasyon, sıcaklık, toprak sıcaklığı, toprağın donması, yağış, rüzgar vs. dir.



Ana materyalin çözülme derecesi başta sıcaklık ve yağışa bağlıdır. Nitekim sıcaklığın yüksek ve yağışın fazla olduğu tropikal bölgelerde ana materyalin çözülmesi birkaç metre derinliğe ulaşmakta hatta bazen yüz metreyi aşmaktadır, soğuk kurak ve sıcak kurak çöl bölgelerinden çözülmüş zon genellikle sığdır. Orta kuşağın ılıman bölgelerinde çözülmüş zonun derinliği orta derecededir.



Bir bütün olarak iklim elemanları bitki örtüsünün sahaya yerleşmesini, gelişmesini ve büyümesini doğrudan etkilemektedir. Dolaylı olarak, çözülme ve toprak oluşumunda önemli rol oynamaktadır. Şöyle ki organik maddenin toprağa karışması ve organik maddedeki elementlerin toprak çözeltisine geçmesi, bir taraftan ayrışma olaylarının ilerlemesine öte yandan da bitkilerin beslenmesine yardımcı olmaktadır. Soğuk nemli bölgelerde organik maddenin toprağa karışması güç olduğu halde, sıcak ve nemli bölgelerde şiddetli mikroorganizma faaliyetleri organik madde çok çabuk olarak ayrışmaktadır. Böylece iklim organik maddelerin ayrışmasını kontrol altına almaktadır.



Toprak horizonlaşmasında ve toprak derinliğinin artmasında yine iklim faktörleri ön plandadır. Kurak ve yarı kurak bölgelerde yağış yetersizliği, bir yandan ayrışmanın ilerlemesini engellerken, bir yandan da toprağın yıkanmasının sınırlı halde kalmasını sağlamaktadır. Ve bu nedenle toprakta bazların birikimi artmaktadır. Sıcak nemli bölgelerde topraktan Ca, Na, K, Mg ve hatta SiO2 vs gibi elementler uzaklaşmakta ve toprakta demir ve alüminyum oksitler birikmektedir (lateritleşme); soğuk ve nemli bölgelerde humus asitlerinin de etkisine bağlı olarak SiO2 toprağın yüzey horizonlarında artmakta, diğer element ve bileşikler önemli ölçüde topaktan uzaklaşmakta ve toprakta H iyon konsantrasyonu artmaktadır (podzolleşme). Özellikle kurak ve yarı kurak bölgelerde, kapilarite ile suyun ve suyun içerisindeki eriyik haldeki maddelerin yüzeye çıkması ve suyun buharlaşması ile eriyik haldeki tuzlu ve alkali maddelerin yüzeyde birikmesi toprağın tuzlulaşma ve alkalileşmesine yol açmaktadır. Şu halde, topraktaki yıkanma ve birikme şartlarına özellikle yağış şartları kontrol altına almaktadır.



Toprağın erozyonlaşmasında da dolaylı olarak yağış ve rüzgar etkili olmaktadır. Bitki örtüsünden mahrum çıplak ve eğimli alanlarda yağış şiddeti fazla olduğu takdirde erozyonlaşma meydana gelmektedir; kurak ve yarı kurak bölgelerde rüzgar şiddetli özellikle mil ve kaba kil gibi malzemeleri taşımaya müsaitse rüzgar erozyonu oluşmaktadır.



Bütün iklim elemanları ve iklim elemanlarının oluşturduğu vejetasyon şartları, belli iklim ve bitki örtüsü şartlarına göre teşekkül etmiş olan zonal toprak tiplerinin oluşumunu sağlamaktadır. Bu yüzden yeryüzünün büyük bölümünde iklim şartlarına göre oluşmuş olan toprak tipleri zonal bir yayılış göstermektedir.



4. JEOMORFOLOJİK FAKTÖRLER

Toprakların bulundukları yerde oluşması için topografyanın düz, hafif engebeli olması ve topraktan suyun sızması gereklidir. Saha eğimli olduğu takdirde çözülen ayrışan ana materyal sürekli süpürüldüğü için normal profil yapısı gösteren topraklar oluşmamaktadır. Ayrıca aşınan malzemelerin biriktiği sahalarda da toprak oluşumu sekteye uğramaktadır.



Dağlık ve engebeli alanlarda yüksekliğin artması, bakı şartları gibi etkenlerde toprak oluşumu üzerinde etkili olur. Bu yüzden farklı yükselti ve bakı şartları altında farklı toprak tipleri oluşur. Özellikle bir dağ yamacı boyunca yükseltiye bağlı olarak farklı özellikte toprak kuşakları oluşur. Yükselti ve bakı şartlarının sık sık değiştiği engebeli dağlık alanlarda farklı toprak tipleri yatay ve dikey mesafelerde bulunurlar. Bu nedenle toprak oluşumunda topografya (yükselti, eğim, bakı) şartları önemli rol oynar.



Yükselti Faktörü; Herhangi bir sahada yükseltinin artması ile sıcaklık düşer ve belli bir yükseltiye kadar yağış artar. Yükseltinin iklime etkilerine bağlı olarak bir dağ yamacı boyunca farklı toprak kuşakları görülür. Yükseklere doğru sıcaklığın düşmesi ve kısmen de yağışın artması ile toprak yüzeyinde organik maddenin biriktiği ve yıkanmanın daha fazla olduğu asit reaksiyonlu, hatta podzolleşmiş topraklar görülür.



Eğim Faktörü; Herhangi bir sahada eğimin artması ile çözülen malzemeler, yerçekimi, donma ve çözülme ile yüzeysel akıma geçen suların etkisi ile devamlı süpürülmeye uğrarlar. Bu yüzden eğimli alanlarda ancak orman ve sık çayır örtüsü altında sığ topraklar yer alır. Dolayısıyla buralarda ana materyalin etkili olduğu intrazonal topraklar yer alır. Dolayısıyla eğim olgun yani A-B horizonlu toprakların oluşumunu sınırlamaktadır.



Bakı Faktörü; Bakı faktörü güneşten gelen radyasyonun alınması üzerinde etkili olduğundan, farklı bakılara sahip yamaçlar arasında ısınma dolayısıyla da nemlilik şartları değişik olur. Bu ise bitki örtüsünün yerleşme, çözülme ve buna bağlı olarak toprak oluşumunu etkilemektedir. Ülkemizde dağların kuzey ve güney yamaçları arasında toprak oluşumu yönünden son derece önemli farklılıklar bulunmaktadır. Çünkü güneye bakan yamaçlar güneş ışılarını daha dik aldığı için fazlaca ısınmakta ve nispeten kurak ortam oluşurken kuzey yamaçlarda ise daha nemli şartlar hüküm sürmektedir. Buda toprak oluşumu üzerinde etkili olmaktadır. Bakının bir diğer etkisi yağı üzerinde olup, yağışın geldiği cephelere açık olan yamaçlar daha fazla yağış aldığı için yıkanma fazla olmakta dolayısıyla buralardaki topraklar asit reaksiyon göstermektedir. Diğer yamaçlarda ise yağış ve yıkanma az olduğundan topraklar alkalen reaksiyon göstermektedir.



5. ZAMAN FAKTÖRÜ


Toprakların olgun bir profil yapısına ulaşması için ana materyalin çözülmesi, ayrışan kat üzerinde bitkilerin ve diğer toprak canlılarının yerleşmesi, organik maddelerin parçalanarak humusa dönüşmesi ve toprağa katılması ile toprakların horizonlaşması için yüzlerce hatta binlerce yıllık bir sürenin geçmesi gerekmektedir. Bu bakımdan zamana bağlı olarak toprakların oluşumunda şu devreler ayırt edilir;



5.1. Başlangıç Safhası : Bu safhada ana materyal henüz yeterince ayrışmamıştır.



5.2. Gençlik Safhası : Ayrışma başlamış olmasına rağmen henüz ana materyalde ayrışma yeteri kadar ilerlememiştir.



5.3. Olgunluk Safhası : Toprak oluşumu ilerlemiş, üst katta yıkama ve alt kata birikmeye bağlı olarak toprak kütlesinde horizonlaşma başlamıştır. Bu arada ayrışmadan ötürü kil oluşmuş ve de üst horizondan alt horizona önemli ölçüde taşınmıştır.



5.4. İhtiyarlık Safhası : Ayrışma son safhasına ulaşmış, ana materyalden kaynaklanan maddelerin çoğu topraktan uzaklaşmış, ancak ayrışmaya karı dirençli olan kuvars ve silisli maddeler toprak bünyesinde kalmıştır, dolayısıyla da toprak besin maddeleri yönünden fakirleşmiştir.



İşte yukarıda belirtilen safhaların oluşabilmesi için başta toprağın oluştuğu sahadaki iklim şartları ve bitki örtüsü özelliklerine göre oldukça uzun sayılabilecek zamana ihtiyaç vardır. Burada şunu hemen belirtelim ki belli bir kalınlıkta toprağın belli bir zaman diliminde oluştuğunu söylemek mümkün değildir. İklim ve bitki örtüsü şartları göre bu zaman büyük değişme göstermektedir.
#3 - Şubat 17 2007, 21:09:17
« Son Düzenleme: Şubat 17 2007, 21:10:08 Gönderen: TıRSıKk$iZzO »

angelfb1907

TOPRAK OLUŞUMUNDAKİ OLAYLAR



Toprak oluşumu kavramı birçok fiziksel, kimyasal ve biyolojik olayların bir arada gerçekleşmesi toprağı oluşturan bütün olayların potansiyellerinin, her toprak oluşumunda iştirak etmesi veya bir bütün halinde toplanması, farklı ortamlarda toprağı oluşturan potansiyellerin farklı oranda cereyan etmesi şeklinde ifade edilmektedir.



1. TOPRAK OLUŞUMUNDAKİ AYRIŞMA OLAYLARI


1.1. Oksidasyon : Ayrışma esnasında mineral atomların bileşiminde bulunan elektronların eksilmesi veya kaybedilmesiyle meydana gelen kimyasal olaya oksidasyon denir. Başka bir deyişle bir elementteki oksijen miktarının artması veya oksijenin diğer elementlerle birleşmesidir. Oksidasyonla bir elementin oksijenle birleşerek yeni bileşikler meydana gelmektedir.



Oksitlenme toprak oluşumunda önemli bir yer işgal eder. Demir, sülfür, silikat ve karbonat ihtiva eden katyonlarda oksitlenme cereyan eder. Bunların çözülmesini ve dolayısıyla çeşitli renkler almasını sağlar.



İndirgeme veya redüksiyon olayına gelince özellikle toprağın alt horizonlarında havalanmanın az, suyun fazla veya toprağın su ile doygun olduğu hallerde oksidasyonun tersi olan indirgenme olayı meydana gelmektedir. Böylece redüksiyon okside olmuş bileşiklerin oksijenlerini kaybetmesi veya elementlerin elektron kazanması olayıdır.



Devam eden redüksiyon şartları yavaş hareket eden sularla bağlantılıdır ve eriyikteki yıkanmayı arttırır ve demir uzaklaşır. Redüksiyon durumunda topraklarda Fe, Mg ve Al değişebilir katyonları geniş ölçüde serbest hale geçer. Su ile doygun olan topraklarda hidrojen konsantrasyonu artar ve buna bağlı olarak da toprağın pH değeri düşer. Nemli şartlarda redüksiyon olayları hakimken, kurak şartlarda oksidasyon hüküm sürer.



1.2. Hidrasyon : Kayayı oluşturan mineral ve elementlerin su ile birleşmesi sonucunda meydana gelen kimyasal olana hidrasyon denir. Bu olay sıcak ve nemli bölgelerde daha aktif olarak meydana gelmektedir. Şöyle ki; kayaları oluşturan feldspatlar, amfiboller, piroksen ve mikalar su ile temas ettiklerinde, suyu bünyesine alırlar. Böylece suyun minerallerin bünyesine kimyasal girmeleri ile hacim artışı meydana gelmekte ve kayaların aşınmaya karşı dirençleri azalmaktadır. Bu durum ise fiziksel ve kimyasal aşınmayı kolaylaştırmaktadır. Hidrate olmuş mineraller sertliğini ve parlaklığını kaybederler.



Dehidrasyona gelince, hidrasyonla meydana gelen ayrışma ürünleri kuruduklarında bünyelerindeki suyu kaybederek dehidrasyona uğramaktadırlar.



1.3. Hidroliz : Suyun bünyesindeki H ve OH iyonlarından H iyonunun, kaya ve topraktaki alkali metallerin yerine girmesi ile meydana gelen olaya hidroliz denir. Bu bakımdan hidroliz olayında aktif rolü, h iyonu ve onun aktivitesi oynamaktadır. Bu olay özellikle kuvvetli bazik ortamlardaki mineraller üzerinde tesirli olmaktadır. Perkolasyon suyu toprağı ne kadar çok yıkıyorsa hidroliz olayı da o nispette artmaktadır. Hidroliz sonucu oluşan ürünler bitkiler tarafından besin maddeleri halinde alınmakta ve kolloidler tarafından çekilmektedir.



1.4. Karbonasyon : Karbonasyon, bir mineral ile karbonat veya bikarbonat iyonlarının birleşmesidir. Karbonasyon olayı sonucunda eriyebilir haldeki bikarbonatlar teşekkül etmekte ve bu eriyikler, nispeten zayıf asit reaksiyon gösteren eriyiklerden daha fazla eritici çözücü güce sahiptir.



2. PEDOJENEZDEKİ OLAYLAR


2.1. Podzolleşme : Podzol, soğuk ve nemli iklim bölgelerinde iğne ve geniş yapraklı orman örtüsü altında teşekkül eden bir topraktır. Yağış fazla olduğu için A horizonunda yıkanma B horizonunda birikme hüküm sürmektedir. Toprak yüzeyinde genellikle mineral toprak katından kesin bir sınırla ayrılan humus tabakasından kaynaklanan organik asitler topraktan sızan sularla alt taraflara doğru hareket ettiğinde, mineral toprak maddesindeki demir ve alüminyum oksitleri yıkayıp taşımaktadır. Ancak toprak içerisindeki silisin büyük bir kısmı yıkanmadan kurtulup üst horizonda kalmaktadır. Bu da toprağın soluk bir boz renk almasına neden olmaktadır. Rusça pod altı, zola da kül manasına gelmekte olup kül renkli topraklar anlamındadır. Bu toprakların alt horizonlarında hard pan adı verilen sert tabakalar oluşmaktadır. Bu sert tabakalar çoğu zaman bitki köklerinin ilerlemesini zorlaştırmakta bu nedenle de buralarda bitki gelişmesi zorlaşmaktadır.



Podzolleşmenin meydana gelebilmesi için; organik maddenin birikmesini sağlayan soğuk – serin ve yağışlı iklim, bilhassa iğne yapraklılardan ibaret orman örtüsü, ana materyalin ince bünyeli ve kireçli olmaması ile suyun hareketini engelleyecek yüksek taban suyunun olmaması gerekmektedir.



Podzolleşme olayının etkili olduğu topraklar ise, podzol, gri kahverengi podzolik, kahverengi podzolik, kırmızımsı podzolik, sarı podzolik bazı preri tundra topraklarıdır.



2.2. Lateritleşme : Lateritleşme, özellikle tropikal ve subtropikal bölgelerde fazla yağış ve sıcaklık şartları altında meydana gelen yoğun bir ayrışma sonucunda toprak yüzeyindeki silisin önemli ölçüde yıkanması ve demir ile alüminyum oksitçe zengin bir killi materyalin kalması ile karakterize edilmektedir. Genel olarak tropikal bölgelerde gür bir vejetasyon örtüsü bulunmasına rağmen, toprak yüzeyinde humus ya hiç yok ya da çok azdır. Bunu nedeni toprak yüzeyine intikal eden organik artıklar organizmalar tarafından çok çabuk olarak parçalanmakta ve fazla yağış nedeniyle topraktan yıkanarak uzaklaşmaktadırlar. Bunun yanında toprakta bulunması gereken Ca, Na, K ve Mg gibi çözülebilir bazlar da topraktan önemli ölçüde arınmış durumdadır. Bu topraklarda ayrışmanın son safhasında kırmızı veya sarı renkli hidrate oksitten oluşan killer meydana geldiği için laterit adı verilmiştir. Later Latince de kiremit demektir. Kısaca lateritleşme olayında topraktaki bazlarla birlikte silis de yıkanmakta ve geriye demir ile alüminyum oksitçe zengin killi malzeme kalmaktadır.



2.3. Kalsifikasyon (Kireçlenme) : Bu olay, kurak ve yarı kurak bölgelerde cereyan eder. Yağış azlığından dolayı Ca gibi katyonlar yıkanmamaktadır. Ancak, yağış miktarına göre sadece A horizonundaki CaCO3 bir miktarı yıkanmaktadır. Böylece toprağın alt horizonunda beyaz renkte yumrular ve lekeler halinde karbonat birikim zonları oluşur. Toprakta baz saturasyonu yüksek olduğundan genellikle alkalen reaksiyon gösterirler. Bu olay çernezyom, kahverengi, kestane renkli topraklar ile çöl topraklarında görülür.



2.4. Çoraklaşma (Tuzlaşma) : Çoraklaşma veya salinizasyon, kurak ve yarı kurak bölgelerde bilhassa taban suyu seviyesinin yüksek olduğu kapalı havzalarda meydana gelmektedir. Bu sahalarda ana materyali oluşturan depolarda tuz varsa, bu tuzlar kapilarite ile yüzeye kadar yükselirler, suyun buharlaşması sonucunda toprak yüzeyinde ya da muhtelif derinliklerde birikirler. İşte, toprağın alt horizonunda veya ana materyalde bulunan tuzların toprak yüzeyine çıkması olayına tuzlaşma denir. Tuzlaşma sonucunda hasıl olan bu tip topraklara solonçak denilmektedir. Bu topraklar bol miktarda Na, Ca, K ve Mg tuzları ihtiva etmektedir. Ayrıca tuzlar klorür, sülfat, karbonat ve bikarbonat halinde de olabilirler.



Bu olay drenajı iyi olmayan, ana materyalinde tuz bulunan sahalarda sulama sonucunda da meydana çıkmaktadır. Drenaj iyi olmadığından suda eriyik halde bulunan tuzlar, kapilarite ile yüzeye çıkmakta ve buharlaşma sonucunda burada birikmektedir.



2.5. Alkalileşme (Solonizasyon): Bu olay da tuzlaşma olayı gibidir. Ancak toprak çözeltisinde buluna sodyum, diğer tuzlara nazaran daha azladır. Toprak kolloidlerinde buluna Ca ve Mg , Na ile yer değiştirir. Böylece toprakta değişebilir katyonlar arasında sodyum hakim duruma geçer. Sodyum katyonunun toprakta yükselmesi ile toprağın pH’ ı da yükselerek kuvvetli alkalen olur (pH 8.5’ ten daha fazla).



2.6. Gleyleşme : Taban suyu seviyesinin yüksek olduğu drenajı bozuk alanlarda meydana gelir. Taban suyu şartları altında oksijen yokluğundan dolayı demir bileşikleri indirgenir ve buna bağlı olarak da mavimsi, boz, yeşilimsi renkler teşekkül eder. Buna karşılık taban suyu seviyesinin alçalması ile de oksitlenme şartları ön plana geçer ve sarı esmer ya da kırmızımsı renkler oluşur. Netice itibariyle taban suyunun etkisiyle renk lekelerinden ibaret bir zon meydana gelir ki, buna gley zonu, bu olaya da gleyleşme adı verilir.
#4 - Şubat 17 2007, 21:11:48
« Son Düzenleme: Şubat 17 2007, 21:12:24 Gönderen: TıRSıKk$iZzO »

angelfb1907

TOPRAKLARIN SINIFLANDIRILMASI



Benzer özellikler gösteren topraklar, aynı kategori altında toplanmak sureti ile bir çok sınıflandırma sistemi yapılmıştır. Toprak sınıflandırılmasında kullanılan kriterler, toprağın tekstürü, rengi, verimliliği ve genetik özellikleridir. Sınıflandırma sistemlerinden dünya çapında en çok tutunanı genetik sınıflandırma sitemidir. Genetik sınıflandırma siteminde, toprak oluş faktörlerinden iklim, bitki örtüsü, topografya, ana kaya ve zaman unsuru dikkate alınmaktadır.



1. ESKİ TOPRAK SINIFLANDIRMA SİSTEMİ


1949 Toprak Sınıflandırma Sistemi diyebileceğimiz bu sınıflandırma sisteminde topraklar; zonal, azonal ve intrazonal olmak üzere üç kategoriye ayrılmıştır.



1.1. Zonal Topraklar : İyi gelişmiş profil özelliğine sahip olup, bu takımda bulunan topraklar, iklim ve vejetasyon şartlarına göre oluşmuş olan topraklardır. Ancak bu toprakların oluşması için, arazinin düz ve düze yakın ve drenajın iyi olması gerekmektedir. Zonal topraklar, yeryüzündeki iklim ve vejetasyon kuşaklarına genellikle uymaktadır. Mesela, soğuk ve nemli iklim ve orman örtüsü altında podzol toprakları, sıcak ve nemli iklim şartlarının hüküm sürdüğü tropikal ve ekvatoral bölgelerde lateritler baskın durumdadır.



1.1.1. Tundra Toprakları : Tundra iklimini görüldüğü kuzey yarım kürede oluşan bu topraklar, yazın donmuş tabakanın çözülmesi ile gevşer. Alçak kısımlar yer yer su birikintileri ve yosunlarla kaplanır. Donma ve çözülmenin aktif olduğu kısımlarda toprak taşlıdır. İklimin soğuk olmasından dolayı organik madde yeterince ayrışamadığı için toprak organik madde yönünden zengindir.



1.1.2. Podzol Topraklar : Tundra kuşağının güneyinde çoğunlukla iğne yapraklı ormanların altında hüküm süren nemli ve soğuk iklim şartları altında oluşmuştur. Aşırı yıkanmadan dolayı toprak besin maddelerinin çoğu taşınmıştır. B horizonunda taşınarak gelen oksitlerce zengin maddelerin çimentolaşması ile oluşmuş sert tabaka bulunur. İklimin soğuk olmasından dolayı bitki artıkları toprak yüzeyinde birikerek birkaç cm kalınlığında organik bir kat oluşturmuştur. Sibirya, Kuzey Avrupa ve Amerika’da yaygın olan, ülkemizde Yıldız dağlarının kuzey yamaçlarında ve Kuzeydoğu Anadolu Dağlarında Şavşat-Karagöl dolaylarında bulunan bu topraklar, gübreleme yapıldığı takdirde tarıma uygun hale getirilebilir.



1.1.3. Kahverengi Orman Toprakları: Daha ziyade ılıman kuşakta, yaprağını döken orman örtüsü altında görülür. Bu topraklarda podzolleşmenin aksine organik madde üst topraktaki mineral maddeye karışmış durumdadır. Yağışın fazla olduğu yerlerde karbonatlar yıkanarak topraktan uzaklaşır. Bu topraklar asit reaksiyon gösterir. Yağışın az olduğu sahalarda karbonatlar B horizonunda birikir. Hafif alkalen reaksiyon gösteren bu topraklar kireçli orman toprakları olarak dikkate alınır. Diğer taraftan toprak yüzeyinde bitki artıklarının ayrışması, topraktan yıkanan bitki besin elementlerinin tekrar toprağa ulaşmasını sağlar.



1.1.4. Terra Rossalar : Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü subtropikal kuşakta çoğunlukla kızıl çam ve maki vejetasyonu atında gelişme gösterir. Bu topraklar, iyi oksitlenmeden dolayı demir seskioksit bakımından zengin olduğundan kırmızımsı, kırmızımsı kahverengindedir. Toprağın alt kısmında demir ve alüminyum oksit bileşiklerinden ibaret killi olan bir horizon yer alır. Yağışın fazla olduğu yerlerde topraklar yıkanmasından dolayı karbonatlar topraktan uzaklaşmışlardır. Drenajı iyi düz ve düze yakın sahalarda her türlü ana materyal üzerinde görülür. Eğimli sahalardaki karstik alanlarda ise toprak kireç taşları ile karstik çukurların içinde yer alır. Çünkü eğimli karstik sahalarda toprak yüzeyde değil taşların arasındaki çatlaklar ve tabakalaşma yüzeyleri boyunca gelişme göstermiştir. Karslaşmanın çok ilerlediği sahalarda toprak dikey yönde yüzeyden derinlere doğru taşınır. Bu nedenle kırmızımsı topraklar, çatlaklar arasında cepler halinde bulunur. Bu topraklar killi bünyededir. Ülkemizde Marmara Bölgesi’ nin güneyi ile Akdeniz ve Ege Bölgeleri’ nde çok yaygındır.



1.1.5. Kahve ve Kestane Renkli Topraklar : Orta kuşakta karaların iç kısmında hüküm süren yarı kurak iklim ve step vejetasyonunun karakteristik toprağıdır. Yağış azlığından dolayı alt toprakta karbonatlar birikmiştir. Bu bakımdan toprak besin maddeleri bakımından oldukça zengin sayılabilir. Organik madde toprağa iyice karışmış durumda olup genellikle hafif alkalen ve alkalen reaksiyon gösterir. Bu topraklardan kahverengi olanlar daha ziyade step sahasında görülürken, kestane renkli olanlar step sahasının biraz daha nemli olan kısımlarında uzun boylu çayırlar ve gür olmayan orman altında görülür. Karbonat birikim zonu kahverengi topraklara nazaran biraz daha derindedir. Bu topraklara ülkemizin bütün iç bölgelerinde rastlanmaktadır.



1.1.6. Çernezyom Toprakları : Orta kuşağın yarı nemli alanlarında uzun boylu çayır vejetasyonu altında gelişmiş olan bu topraklara aynı zamanda kara topraklar da denir. Karadeniz’ in kuzey kesiminde, Romanya, Kanada, ABD, Arjantin ve Avustralya’ da görülen bu topraklar ülkemizde Erzurum – Kars platolarında 1600 – 2000 m. arasında yer alır. Zengin çayır örtüsü altında organik artıkların yavaş yavaş parçalanmasından dolayı üst toprak organik madde yönünden zenginleşerek koyu renk alır. Üst topraktan yıkanan karbonatlar B ve C horizonlarında birikmiştir. Besin maddeleri yönünden zengin olan bu topraklar üzerinde yoğun olarak tarım yapılır.



1.1.7. Lateritler : Nemli tropikal ve ekvatoral bölgelerde yaygın olan bu topraklar, fazla yağış ve sıcaklıktan dolayı ana materyalin ayrışması ileri derecede olduğundan kalındır. Yağış fazlalığından dolayı silis topraktan uzaklaşmış, buna karşılık demir ve alüminyum oksitçe zenginleşmiştir. Bu durum toprağın kızıl renkli olmasını sağlamıştır. Bu bölgelerde toprak üzerine düşen organik artıklar mikroorganizmalarca kısa sürede parçalandığından toprak yüzeyinde organik madde birikmesi olmamaktadır. Demir ve alüminyum oksitler toprağın alt katlarında ve derin kısımlarında birikmesinden ötürü ağaç köklerinin gelişmesini önleyici sert tabaka oluşmuştur. Bu topraklar genellikle tuğla yapımında kullanılır. Bu topraklara ülkemizde Doğu Karadeniz bölgesinde fosil olarak rastlanmaktadır.



1.1.8. Çöl Toprakları : Orta enlemlerde ve tropikal çöllerde son derece sığ ve karbonatların birikmesiyle oluşmuş sert kabuğa sahip topraklardır. Orta enlemlerdeki çöllerde daha çok sierozem denilen açık ve gri kahverengi aşırı derecede kireç birikmesinden oluşan sert tabakalar halinde uzanan topraklar hakim durumdadır. Tropikal çöllerde ise kırmızımsı renkte olan yine aşırı derecede karbonatların birikmesi ya da kapilarite ile suların bünyesinde bulunan karbonatların yığışması sonucunda sert ve sığ topraklar görülür. Her iki toprak da organik madde yönünden son derece fakirdir ve tarımsal değeri hemen hemen hiç yoktur. Bu topraklar, ülkemizde özellikle Harran ve Malatya ovalarında görülür.



1.1.9. Preri Toprakları : Seskioksitlerin taşınması olmaksızın, karbonatların yıkanması veya taşınmasının hakim olduğu topraklara preri toprakları denilmektedir. Daha çok ABD’ de preri vejetasyonu altında gelişmiştir.



1.2. İntrazonal Topraklar : Bu toprakların oluşumunda topografya ana materyal faktörleri etkilidir. Bu nedenle de topraktaki bütün horizonlar gelişmemiş olup, genellikle AC horizonudur. Nitekim kireççe zengin ana materyal üzerinde vertisol ve rendzina suların biriktiği alanlarda hidromorfik, tuzlu alanlarda halomorfik topraklar yaygındır.



1.2.1. Halomorfik Topraklar : Halojen grupların yer aldığı bu topraklar kurak ve yarı kurak bölgelerde havzaların tabanlarında sularda çözünür hale gelen çeşitli tuz ve karbonatların suyun buharlaşması ile toprağın yüzeyinde veya muhtelif derinliklerde birikmeleriyle oluşur. Bu toprakların gelişmesinde hakim olan pedojenik süreç salinizasyondur.



1.2.2. Hidromorfik Topraklar : Bataklık, sazlık gibi suların biriktiği sahalarda, toprak devamlı olarak su altında olduğu için oksijensiz şartlar altında kalır. Bataklık bitkilerinden hasıl olan organik artıkların su altında geç ayrışma ile birikerek organik madde yönünden zenginleşir. Ayrıca hidrojen iyon konsantrasyonu arttığından toprak asitleşir.Bu topraklar sürekli taşkına uğrayan taşkın ovalarında, tektonik kökenli olukların çukur kısımlarındaki taban suyu seviyesinin yüksek olduğu alanlarda, dağların yüksek kesimlerindeki lokal çukurluklarda görülür. Hidromorfik topraklar, başta iyi havalanmadığı için tarım ürünlerinin yetişmesini engeller. Drenajı sağlanan sahalarda toprak organik madde bakımından zengin olduğu için verimli tarım sahalarına dönüşür.



1.2.3. Kalsimorfik Topraklar : Yumuşak kireç taşı ve marn depoları üzerinde oluşan bu topraklar, kireç yönünden zengindir. Organik maddenin kille birleşerek kompleks yapması, toprağın üst kısmının koyu renkli olmasını sağlar. Genel olarak A horizonuna sahip ve taneli yapı gösteren bu topraklar tarıma uygun olan alanları oluşturur. Vertisoller ve rendzinalar bu grup içerisinde yer alır. Ülkemizde Marmara, Ege, Akdeniz bölgeleriyle yer yer İç ve Doğu Anadolu’ da da görülür.



1.3. Azonal Topraklar : Bu topraklar genel olarak horizonu olmayan topraklardır. Eğimli sahalarda devam eden aşınma ve taşkın ovalarında sürekli malzeme birikmesi toprakların gelişmesini özellikle horizonlaşmasını engeller. Alüvyal topraklar, kolüvyal topraklar, litoseller ve regosoller bu grup içerisindedir. Ülkemizdeki bütün ovalarda çok verimli olan bu topraklara rastlanmaktadır.



2. TOPRAK SINIFLANDIRMA SİSTEMİ VEYA TOPRAK TAKSONOMİSİ


Toprakların dünya ölçüsünde sınıflandırılmasında birlik sağlanması ve eski toprak sınıflandırma sisteminde bazı toprakların sınıflandırılmasında güçlük çekilmesi nedeniyle 1975 yılında son şekli verilen Toprak Taksonomisi geliştirilmiştir. Bu sınıflandırma sisteminde ana toprak sınıfları Latince kelimelerden alınmıştır.



2.1. Entisoller : Çok yakın bir geçmişte oluşan topraklar, bu takım bünyesinde yer alır. Bu topraklar sürekli olarak aşınma ve birikme olaylarının meydana geldiği sahalardaki toprakları kapsar. Bu topraklar eski sistemdeki alüvyal, kolüvyal, regasol, litosol ile devamlı veya yılın büyük bir bölümünde su altında kalan hidromorfik toprakları içerir. Bu topraklara ülkemizde, toprakların sürekli olarak taşındığı dağlık alanlarımızda, delta oluşumu ve alüvyonlaşmanın sürekli olarak devam ettiği ovalarımızda rastlanır.



2.2. İnceptisoller : Bu topraklar entisollere nazaran ayrışmanın biraz daha ilerlediği ve toprak oluşumunun başlangıç safhasını aştığı, yani toprakta horizonlaşmanın başladığı toprakları bünyesine alır. Örneğin delta ovalarında taşkına uğramayan esli alüvyal topraklar inceptisoller takımına girer. Aynı şekilde yamaçlardaki aşınmanın durduğu sahalarda birikinti koni ve yamaç depoları üzerindeki horizonlaşmaya başlayan topraklar da inceptisol ordosuna girer. Türkiye’ de bu topraklara yaygın olarak, aşınmanın yavaş olarak devam ettiği dağlık alanlarda, eski yamaç depoları ve alüvyal sahalarda rastlanır.



2.3. Aridisoller : Kurak bölgelerin topraklarını kapsamakta olan bu topraklar bitkilerin yetişmesini sağlayacak yeterli nemden mahrumdur. Dolayısıyla pedojenik horizonlar yeterince gelişmemiş ve organik madde bakımından da son derece fakirdir. Toprakta derin ve geniş çatlaklar oluşur. Çöl toprakları bu takım içerisinde yer alır. Ülkemizde aridisoller, Güney Doğu Anadolu’ da Harran Ovası’ nda ve İç Anadolu’ nun bazı kesimlerinde rastlanır.



2.4. Mollisoller : Yumuşak toprak anlamına gelen bu topraklar, daha ziyade orta enlemlerde otsu vejetasyon altında gelişme gösterir. Üst toprak organik madde bakımından zengindir. Topraktaki katyonlar genellikle yıkanmaya uğramadıkları için besin maddeleri bakımından zengindir. Bu nedenle mollisoller üzerinde yoğun olarak yoğun olarak tarım yapılır. Eski toprak sistemindeki kestane, kahverengi, rendzina ve çernezyomlar bu toprakların kapsamına girer. Ülkemizde bu topraklar, Batı Anadolu ve İç Anadolu’ da az eğimli ve hafif dalgalı neojen depoları üzerinde, Doğu Anadolu’ nun tektonik kökenli ovalarında yaygın olarak rastlanır. Tarımsal alanlarımızın büyük bir bölümü bu topraklar üzerinde olup, toprağın alt katında karbonat birikimi mevcuttur.



2.5. Spodosoller : Organik maddenin biriktiği toprağın yıkanarak asitleştiği, organik asitlerin ve kilin B horizonunda çimentolaşarak sert bir katın oluştuğu toprakları kapsar. Bu topraklar, eski toprak sisteminde bahsedilen podzolleşme süreci altında oluşan podzolları karakterize eder. Besin maddeleri yönünden fakir olan bu topraklar, Kuzey Amerika’ da, Avrupa ve Asya’ nın tundra alanlarının güneyindeki sahalarda iğne yapraklı ormanların altında rastlanır. Ülkemizde Karadeniz, Marmara bölgelerindeki dağlık alanlarda ve Kuzey Anadolu dağlarının yüksek kesimlerinde yaygındır. Bu topraklar, fazla yıkanmadan dolayı asit reaksiyon gösterir ve sıcaklık düşük olduğu için de toprak yüzeyinde organik madde birikimi mevcuttur.



2.6. Alfisoller : Kilin önemli ölçüde A horizonundan taşınarak B horizonunda biriktiği karbonatların yıkanma sonucu taşındığı toprakları kapsar. Alfisoller yıkanmanın fazla olduğu dünyanın nemli sahalarında özellikle kıtaların batı kesimlerinde geniş yapraklı ormanlar altında yaygındır. Toprakta demir ve alüminyum bileşikleri hakimdir. Ülkemizde Akdeniz Bölgesi’ nde görülen terra rossa toprakları bu grup içerisindedir. Bu topraklar genellikle killi bünyelidir. Yağışın fazla olduğu kısımlarda karbonatlar uzaklaşmış durumdadır.



2.7. Ultisoller : Özellikle tropikal bölgelerde fazla yağış ve sıcaklıktan dolayı ayrışmanın fazla miktarda ilerlediği ve toprak oluşumunun son safhada olduğu toprakları kapsar. Bu nedenle topraklar aşırı olarak yıkandığından katyon değiştirme kapasitesi düşüktür. Ultisoller, lateritle kırmızımsı sarımsı podzolik toprakları kapsar. Ülkemizde özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’ nde yer yer rastlanmaktadır.



2.8. Oxisoller : Oksitlerce, özellikle demir ve alüminyum oksit yönünden zengin toprakları kapsar. Toprakta bulunan mineraller aşırı derecede ayrışmıştır ve yine yıkanmadan dolayı toprak besin maddeleri yönünden fakirleşmiştir. Bu topraklar, oksit yönünden zengin olan tropikal bölge topraklarını kapsamaktadır. Ülkemizde rastlanmamaktadır.



2.9. Vertisoller : Çayır ve savan vejetasyonu altında killi ana materyal üzerinde oluşan bu topraklar ana materyalin etkisine bağlı olarak killi bünyededir. Dolayısıyla su aldığında şişer, kuruduğunda ise derin çatlaklar oluşur. Toprakta belirgin bir yıkanma ve birikme horizonu yoktur. Katyon değiştirme kapasitesi yüksektir. Ülkemizde Muş, Harran, Karacabey ovalarıyla Ergene Havzası’ nda rastlanmaktadır. Bu topraklar ağır bünyelidir. Alt toprakta kireç birikimi görülür.



2.10. Histosoller : Bitki artıklarının özellikle bataklık veya sazlık alanlarda biriktiği kısımlarda görülür. Organik maddenin birikmesinden dolayı oluşan bataklık toprakları, turba, lif ve ibre şeklinde olan organik maddeye sahiptir. organik madde ayrışmasının ilerlediği kısımlarda toprağın katyon değiştirme kapasitesi yüksektir. Ülkemizde Amik Ovası, Hatay – Maraş grabeninde, Muş ve Erzurum ovalarında ve İç Anadolu’ da eski bataklık sahalarında rastlanmaktadır.

Biraz uzun ama işinize yarayacağına eminim ! :4

Kaynakçalar:

1. Barış Mater, 1986, TOPRAK OLUŞUMU, EROZYON VE KORUNMASI. İ. Ü. Yay. No: 3468 İstanbul
2. İbrahim Atalay, 1989, TOPRAK COĞRAFYASI. Ege Üniv. Ed. Fak. Yay. No: 8 İzmir.
3. Ural Dinç ve Diğerleri, 1995, TÜRKİYE TOPRAKLARI. Ç. Ü. Ziraat Fak. Yay. No. 51 Adana
4. Abdüsselam Ergene, 1997, TOPRAK BİLİMİNİN ESASLARI. Öz Eğitim Basım Yayın Dağıtım Ltd. Şti. Konya
5. İbrahim Atalay, 1998, GENEL FİZİKİ COĞRAFYA. Ege Üniv. Basımevi İzmir.
6. İbrahim Atalay, 2000, TÜRKİYE COĞRAFYASI VE JEOPOLİTİĞİ. Ege Üniv. Basımevi İzmir


#5 - Şubat 17 2007, 21:21:10

TOPRAK ÇEŞİTLERİ

Toprakları ana başlıklar altında çok kısa şöyle özetleyebiliriz. 1-Taşlı topraklar
2-Kumlu topraklar
3-Tınlı topraklar
4-Killi opraklar
5-Marnlı topraklar
6-Humuslu toprakalr
7- Kireçli topraklar
1-Taşlı topraklar:İçeriği % 80 taş ve az miktarda topraktan oluşur.Kolay havalanırlar. wfakat su tutma kapasiteleri ve besin ihtivalrı azdır.
2-Kumlu topraklar:% 80 kum ihtiva ederler.İşlenmeleri kolaydır.Su tutmadıklarından bol sulama gerektirirler buda toprktaki besinin yıkanıp gitmesine neden olur.besince fakir ve genelliklede asit topraklarıdr.
4-Kili topraklar:İçeriğinin yarıdan fazlasını kil oluşturur.Su tutma kapasiteleri yüksektir. bu nednele geç tava gelirler.tava gelmeden işlenmesi halinde toprak tekstürü zarar görür.Ağır topraklar olup işlenmeleri zordur.Kurak zamanlarda toprak katı bir hal alır.
3-Tınlı topraklar:yarıdan fazlası kum ve % 30-50 arasıda kilden meydana gelirler.tava gelmeleri ve işlenmeleri kolay olduğundan tarım için elverişli topraklardır.
5-Marnlı topraklar.İçinde kum, kil,çakıl ve humus bulunur. Bağcılık bakımından uygun topraklardır.
6-Humuslu topraklar:Siyah enkte bir topraktır. koyu renk olduğu için çabuk ısınıp kolay tava gelirler.su tutma kapasiteleri iyidir.Besin maddelerince zengindirler. Tava gelince kolay işlenirler.
7-Kireçli topraklar:kil,kum humus ve kireç ihtiva ederler.kalın bir kaymak tabakası bağlarlar.suyu geçirmezler.zor işlenen bir toprak çeşididir.

TOPRAK PH DERECESİNİN TESBİTİ

Üç yolla olur.
Birincisi :laboratuvara tahlil için bir örnek gönderirsiniz ve orada tayin edilir. Sonuçlar güvenilir olacaktır.Fakat tahlilin sağlıklı olabilmesi için tüm tarlayı temsil edecek numune gönderilmesi gerekmektedir.Bu yöntem herzaman için kendi tesinizi kendiniz yapmanızdan daha pahalıya malolacaktır.İkinci yol olan Evde tahlil için bir ph tahlil kiti almanız gerekecektir.
Fakat laboratuvarın bir avantajı laboratuvarda bulunan uzmanların tahlille birlikte size tavsiyelerdede bulunabilmeleridir.Evde yapılan testlerde laboratuvardakine kıyasla zaöan açısından daha avantajlıdır. Bunun için tarlanın tahlil etmeyi istediğiniz bir yerinden alınan bir miktar topraği test kiti içindeki küçük tüpün içine koymanız ve üzerine birkaç damla test solusyonu ilavesiyle tüpü çalkalamanız yeterli olacaktır.Daha sonra tüpü bir saatliğine solüsyonun reaksiyonunu beklemek üzere bırakırsanız toprağınızın ph sevyesine göre bu solusyonun renk aldığını göreceksiniz.Size kitle birlikte verilen renk kataloğundaki renklerle solusyonun rengini karşılaştırmak suretiyle ph tayinini yapabilirsiniz.
Piyasada çeşitli kitler bulunmakta ve değişik kitlerde değişik renk açığa çıkarmaktadır.Fakat yinede genelde asit topraklar yeşil-turuncu Alkalin topraklarda yeşil-mavi bir renk verirler.Fakat genellikle kitle birlikte renk kataloğu verilecektir ve sonucu buna bakarak tayin etmeniz gerekecektir.

Üçüncü güvenilir metodda bitki listesi kullanmaktır.Bitkilerin ph tercihleri listesine bakarak toprağınızda iyi yetişen bitki ve yabancı otları gözlemleyerek ph tayini yapılabilir.Bu masrafsız bir yöntemdir.Örneğin toprağınızda bazı sebzelerin çok iyi gelişmesi ve bazılarınızda ölmesi durumunu gözlemleyerek bitki tercih listeisnden o bitkilerin isteklerine bakarak karar verebilirsiniz.

TOPRAK İŞLEME MAKİNALARI 

Unutmayalım ki toprak da canlıdır. Her canlı gibi toprağın HAVAYA, NEME ve ISIYA ihtiyacı vardır Tekniğine uygun olarak işlenmemiş tarladan; istediğimiz verimi değil, sadece toprağın VERDİĞİ KADARINI alabiliriz. Toprağımızı tekniğine uygun olarak işlemek suretiyle ISI, NEM ve HAVALANMAYI sağlamanın yanı sıra, toprağın yapısının da düzeltilerek, bitki kök sisteminin gelişmesine ve yayılmasına uygun bir ORTAM hazırlanması da gereklidir .



Taban taşı oluşmuş bir toprağın kesiti Kültür bitkilerinin büyümesi, olgunlaşması ve meyve verebilmesi için toprağın elverişli olması gerekir. Toprağı elverişli bir hale getirebilmek ise uygun bir TOPRAK İŞLEME ile mümkündür.  Resim 32 : Toprak işlemenin amaçlarını özetleyecek olursak; Tohum yatağını hazırlamak, style="LINE-HEIGHT: 150%; mso-bidi-font-size: 10.0pt; mso-bidi-font-family: Times New Roman">Yabancı ot kontrolünü yapmak Toprak yüzeyindeki bitki artıkları, anız ve ahır gübresinin gömülmesini sağlamak, Tarlayı sulamaya hazırlamak ve erozyonu kontrol etmektir. Bu amaçları gerçekleştirebilmek için değişik yapıda birçok TOPRAK İŞLEME ALETİ geliştirilmiştir. Toprak işleme aletlerini şöyle sınıflandırabiliriz;



1. Sınıf Toprak İşleme Aletleri  2. Sınıf Toprak İşleme Aletleri  Alet
Kombinasyonları
 
-Pulluklar

-Çizeller

-Dip kazanlar
 -Kültüvatörler

-Tırmıklar

-Toprak frezeleri

-Merdaneler

-Diğer aletler
   
I.      BİRİNCİ SINIF TOPRAK İŞLEME ALETLERİ

1. PULLUKLAR

        Toprak işlemede en yaygın kullanılan alet pulluklardır. Pulluklar toprağı parçalar çevirerek devirir, gevşetir anız ve yabancı otları toprağa gömer.

Ülkemizde en çok kullanılanlar askılı pulluklardır. Bunları sıra ile inceleyelim.

        ASKILI PULLUKLAR
        Traktör hidrolik kollarına bağlanıp, askıda tutularak çekilen pulluklara askılı pulluklar denir.

        ASKILI PULLUKLARIN FAYDALARI
        Pulluk traktörün arkasına bağlandığı için patinaj önlenir, çeki gücü artar.

        Taşınmaları kolaydır, havada taşındıkları için az aşınırlar.

        Traktöre kısa bağlandığından sürümde dönüş kolaylaşır, yastık başları kısa olur.

        Traktör iş verimini arttırır, zamandan kazandırır

        Çekili pulluklardaki bir çok parça bunlarda yoktur.

        ASKILI PULLUKLARIN ÇEŞİTLERİ

        A-Kulaklı pulluklar

        B-Döner kulaklı pulluklar

        C-Diskli pulluklar

        A-KULAKLI PULLUKLAR
        Askılı pulluklar içerisinde en çok kullanılan kulaklı pulluklardır. Gövde ve sokların sayısı bir ile yirmi arasında değişir.


       4 soklu kulaklı bir pulluk

Esas parçaları:

        Bağlama kafası, çatı, çapraz mil, muylular, gövde ve uç demiri.

Yardımcı Parçaları:
        Ön gövdecik, köşe kesen, gübre gömücü, taş sigortası, kulak uzantısı


                Kulaklı pullukların toprağı işleyişi

PULLUKTAKİ ÖLÇÜLER

Pulluk parçalarından uç demirinin bağlanması çok önemlidir.

        Bu bağlantıda iki pay vardır.

        1.      Alt kavrama payı

        2.      Yan kavrama payı

        Düz bir yerde uç demirinin ucu ile taban demirinin arasındaki boşluğa alt kavrama payı denir. Alt kavrama payı az olursa pulluk toprağa batmaz, çok olursa pulluk toprağa dalmaya çalışır, derinlik ayarı güçleşir ve traktör zorlanır.

        Pulluk gövdesi yan olarak düz bir yere konduğunda uç demiri ucunun taban demirinden işlenmemiş tarafa doğru biraz çıkıntılı bağlandığı görülür. Bu boşluğa yan kavrama payı denir.

        Pulluğa yön verir ve dengeli çalışmasını sağlar.

        Yan kavrama az olursa pulluk sürülmüş tarafa kaçar. Çok olursa, işlenmemiş tarafa kaçar.

        Kulaklı Pulluklarda Aranılacak Özellikler

        -Bağlantı yerlerinde boşluk olmamalıdır.

        -Pulluğun boyu kısa olmalıdır.

        -Çapraz mil ve muylular ayarlanabilir olmalıdır.

        -Bağlama kafası yüksek ve üzerinde 3-5 bağlama deliği bulunmalıdır.

        -Büyük ve çekilir pulluklarda son gövdede destek tekeri bulunmalıdır.

        -Pulluktaki tüm ölçüler standartlara uygun olmalıdır.

        Pulluğun Traktöre Bağlanması ve Sökülmesi

        Pulluk traktöre bağlanırken önce ayarsız alt kol, sonra ayarlı kol, daha sonra üst bağlantı kolu bağlanır. Sökülürken ise bu işlemin tersi yapılır.

PULLUK AYARLARI

 Atölye Ayarı:

        Tarlaya gitmeden önce yapılması gereken ayardır.

        Traktör çalıştırılır, pulluk kaldırılıp düz bir yere çekilir ve yere bırakılır bu durumda çok az ileri çekilir. Yan bağlantı kolları tekerleklerden eşit uzaklıkta ve tekerleğe değmeyecek şekilde ayarlanır.

        -Birinci gövdenin taban demiri ile ikinci gövdenin uç demiri arası ölçülür.

        -Traktör sağ arka tekerinin iç kenarından arkaya düz bir çizgi çizilir veya bu düzgün bir çıta da olabilir.

        -Birinci gövdenin uç demiri ucu ile traktör sağ arka tekeri arası mesafenin; Birinci gövdenin taban demiri ile ikinci gövdenin uç demiri ucu arasında kalan mesafeden beş parmak kadar fazla olması sağlanır. Bu iş daha önce cıvataları gevşetilen aks mili bu ölçüye göre, sağa, sola kaydırılarak yapılır ve cıvatalar tekrar sıkıştırılır. Bu şekilde yapılan ayardan sonra traktör tekerleği tarlada çizi duvarını tırmalamaz ve dolayısıyla lastik daha az aşınır.

        -Tarlaya giderken traktörün her iki yan tespit zincirleri gerdirilir. Daha sonra pulluk kaldırılarak, hidrolik düzen yolda taşıma durumuna getirilir. Tarlaya fazla sarsmadan ve çok hızlı olmamak üzere gidilir.

Tarla Ayarı:

        -Tarlada, traktörün üzerindeki yol kilidi açılır.

        -Pulluk yere indirilir.

        -Traktörün hidrolik sistemi çeki durumuna alınır.

        -Yan gerdirme zincirleri gevşetilir. Gevşetme alt bağlantı kolları tekerleklere 4-5 parmak kalıncaya kadar devam etmeli ve tekerlekler bağlantı kollarına değmemelidir.

        -Pullukla ilk çizgi açılıp arka sağ tekerlek pulluk çizgisine girince pulluğun sağ-sol paralellik ayarı, ayarlı askı kollarından yapılır.

        -Ön arka paralellik ayarı; pulluğun çatısı tarla düzeyinde ön ve arkada paralel olmalıdır. yani pulluk yere tam oturmalıdır. Bu ayar üst bağlantı kolundan yapılır.

        -Derinlik ayarı; derinlik ayarı ikinci çizgiden sonra belirli bir gazda ve hızda yapılmalıdır. Derinlik ayarı hidrolik indirme kolu ile yapılır. İstenilen derinlik bulununca, hidrolik kolu tespit kelebeği ile belirlenir ve sabitleştirilir. Derinlik ayarı üst bağlantı kolu ile yapılmalıdır. Üst bağlantı kolu, pulluk çizide iken yere paralel veya traktöre doğru biraz eğik olmalıdır.

B-DÖNER KULAKLI PULLUKLAR

Aynı çiziden gidip gelerek düz sürüm yapan pulluklara döner kulaklı pulluklar denir.



Özellikleri;

        1.      Düz sürüm yaptıklarından tarla yüzeyi düzgün bir şekilde sürülür.

        2.      Erozyon engellenir.

        3.      Dönüşlerde kısalıktan dolayı yakıt ve zaman tasarrufu sağlanır.

        Döner Kulaklı Pullukların Ayarı: Normal kulaklı pulluklarda olduğu gibidir.

C-DİSKLİ PULLUKLAR

İyi Yönleri:

        Toprakta dönerek çalıştıkları için engellere takılmazlar.

        Kesme işlemini diskin çevresi yapar, disk dönerken kendi kendine bilenir.

        Diskler bombeli olduğu için darbelere karşı daha çok dayanırlar.

        Diğer pulluklarda uç demiri kör ise taban sertliği yapar. Diskli pulluklarda bu söz konusu değildir.

Sakıncalı Yönleri:

        Kulaklı pullukta olduğu gibi iyi bir devirme ve kapama yapamaz.

        Toprağı şerit halinde bıraktığı için ağır ve yaş toprakları iyi parçalayamaz.

        Kendi kendine toprağa batar. Derinlik arttırmak için üzerine ağırlık bağlanmalıdır.
        Çizi tabanı dalgalı olur.


                 Üç gövdeli diskli bir pulluk

Ayarları

        Derinlik ayarı, hidrolik kumanda kolundan yapılabildiği gibi üst bağlantı kolu uzatıp kısaltılarak da yapılabilir.

        İş genişliği ayarı, arka çizi tekerinin sağa-sola alınması ile gerçekleştirilir. Sağa alınırsa geniş, sola alınırsa dar sürüm yapılır.

        Ayrıca, diskin durumundan dolayı sahip olduğu açı ile gidiş yönüne göre sahip olduğu açı alet üzerinde değiştirilerek toprağın parçalanması artırılıp azaltılabilir.

Pullukların Bakımı

        Diğer ekipmanlar gibi pulluklarda, kapalı bir yerde korunmalıdır. Açıkta güneş  altında veya kapalı nemli yerlere konulmamalıdır. Bir tahta veya takoz üzerine alınmalıdır.

        İş mevsimi dışında uç demiri, kulak, taban demiri ve aks başları paslanmaya karşı muhakkak greslenmelidir.

        Uç demiri ile ökçe demiri aşınmışsa yenileriyle değiştirilmelidir.

        Gevşemiş cıvatalar, yaylı rondela konarak sıkılmalı ve eğilmiş çatı araları doğrultulmalıdır.

Pulluklarla İlgili Önemli Tavsiyeler

        Alınacak pulluk traktörünüze uygun olmalıdır. Bunu biraz daha açıklarsak;

        Traktörünüzün beygir gücüne göre pulluk 2-3 veya 4 soklu olmalıdır. Pulluğu traktör rahatlıkla zorlanmadan istenilen hızda çekebilmelidir.

        Pulluk ölçüleri traktör iz genişliğine ve hidrolik düzenine uygun olmalı, hidrolik kolayca kaldırılıp, indirilmelidir.

        Pulluk yapı itibariyle sağlam, bilhassa ön aks mili ve işleyici parçalardan uç demiri ve kulak, sertleştirilmiş çelikten olmalıdır.

        Pulluğun üst bağlantısında 2-5 delik olmalıdır. Tek delik pullukları traktörün hidroliği iyi kumanda edemez. Bu sebeple düzgün ve eşit derinlikte sürüm yapılmaz. Hatta sürümde güç ve yakıt sarfiyatı da artar.

        Pullukta işleyici gövde yani kulak şekli çalışacağı toprağın yapısına, cinsine, yapılan ziraat çeşidine uygun olmalıdır. Hiç olmazsa çevrede imal edilen ve çevre şartlarına göre uygun olanı tecrübe ile tespit edilmiş olmalıdır. Bunun içinde özel durumlar dışında yarı bükük veya orta dik kulak tipinde pulluk satın alınmalıdır.

        Pulluğun bir gövdedeki iş genişliği, traktörün arka tekerlek taban genişliğine uygun olmalıdır.

Sürüm Şekilleri ve Sürüm Tekniği

        Kulaklı pulluklarla yapılan sürümlere tahtavari sürüm denilmektedir. Bu sürüm şeklinde iki değişik yöntem uygulanır.

-          Birincisi balık sırtı sürüm şeklidir. İkincisi ise açık çizi sürüm şeklidir.

Balık sırtı sürüm şeklinde ilk çizgi tarlanın ortasından açılır ve parsel başlarında hep sağa dönülerek sürüme devam edilir. Sürüm bitişinde parselin ortasındaki ilk iki toprak şeridinin  üst üste binmesinden dolayı balık sırtı biçiminde boydan boya bir tümsek meydana gelir.

-          Açık çizi yönteminde ise ilk çizi parselin kenarından açılarak parsel başlarında daima sola dönülürse sonunda parselin ortasında kanal biçiminde açık bir çizi kalır.

-          Kulaklı pulluklarda sürüm yapıldığında balık sırtı yönteminde tarlanın ortasında bir tümsek, açık çizi yönteminde ise tarlanın ortasında bir kanal meydana gelmektedir. Bu iki yöntemin sakıncalı yönlerini bir tarafa bırakıp iyi olan yönlerini birleştirmek suretiyle şu şekilde bir sürüm şekli uygulanabilir.

-          Bu tekniğe göre orta boy tarlalar için en uygun parsel genişliği 60-70 adım (40 metre), büyük tarlalar için 110-120 adım (80 metre) kadar alınmalıdır.

-          Sürüme başlamadan önce tarlada traktörün döneceği kadar yastık başı bırakılmalıdır.

Başlangıç çizgisinin açılması:

        Traktör gergi zincirleri gergin olarak parsele girilir. Birinci gidişte pulluk yaklaşık beş parmak derinlikte sürüm yapabilecek şekilde üst bağlantı kolu uzatılır ve pulluk sola yatırılır. (Arka gövde ile sürüm yapılır). Birinci gidişten sonra sola dönülerek traktörün sol arka tekeri daha önce açılan çizide olmak üzere aynı ayarla geri dönülür. Meydana gelen kanal her yerde eşit derinlikte ve yaklaşık bir adım genişlikte olacaktır. Daha sonra bu başlangıç çizisi ikinci turda kapatılacaktır. Bunun için üst bağlantı kolu kısaltılır. Pulluk gövdesi tam yere paralel olmayacak şekilde biraz düzeltilir. Arka gövdenin sürüm derinliği yaklaşık on parmak kadar olmalıdır. Dönüşte ilk açılan kanal tamamen  kapatılacaktır. Derinlik aynıdır. Bundan sonra istenilen derinliğe göre bu ayarla üçüncü kez gidilip dönülebilir. İstediğimiz toprak işleme derinliği elde edildiğinde pulluğun tüm ayarları yapılmalıdır.

Son çizinin bitirilmesi:

        Tarlanın ya da parselin bitimine iki veya üç tur kaldığı zaman, sürüm derinliği bitişe doğru giderek azaltılır. Bu sırada başlangıç çizisinin açılmasının tersi olarak pulluk sağa yatırılarak sürüme devam edilir. Bitişten önceki gidişte derinlik sürüm derinliğinin yarısına kadar azaltılmalıdır.

Toprağın pullukla işlenmesinde dikkat edilmesi gereken önemli hususlar;

        Son yıllarda tarımda yapılan araştırmalar göstermiştir ki; toprağı çok miktarda işlemek hem toprak açısından iyi neticeler vermemekte hem de ürün maliyetini artırmaktadır. O halde toprağın gereğinden fazla işlenmesi yanlıştır.

        Ülkemiz çiftçilerinde eskiden beri süregelen yanlış bir intiba vardır. Toprağı ne kadar çok sürersen o kadar verim artar diye. Hatta çiftçilerimiz aralarında toprak işleme ile ilgili sohbetlerinde; tarlayı ikiledim, üçledim gibi ifadelerle yaptıkları sürüm sayılarını birbirlerine övünerek anlatırlardı.

        Oysa artık yapılan bilimsel çalışmalar göstermektedir ki toprağı çok miktarda işlemek, çok fazla sürmek, hem toprağın verimliliği bakımından hem de ürün maliyeti bakımından zararlıdır.

        Ülkemiz çiftçilerinin dünya piyasalarında rekabet edebilmeleri için ürün maliyetini düşürmeleri gerekmektedir. Bunun yolu da geleneksel tarımdan teknik tarıma geçmekle mümkündür. Toprak gereği kadar işlenmeli, fazla işlemeden kaçınmalıdır.

Sonuç olarak pulluğumuzu yerinde, zamanında ve yeteri kadar kullanmalıyız

2. ÇİZELLER 

Son yıllarda ülkemizde çok kullanılmaya başlanmışlardır. Toprağı devirmeden işlerler. Toprağı derin olarak çizdikleri için aynı zamanda dipkazanın görevini de yapmış olurlar. Bunun yanısıra pulluk kullanımını iyice azaltmışlardır. Çiftçilerimiz tarafından üç bacak, yedi bacak gibi ayak sayıları ile adlandırılırlar.


                   Yedi ayaklı bir çizel

Özellikle pamuk yerlerinin hazırlanmasında çok kullanılmaktadırlar. Pulluğun kullanılmasını büyük ölçüde azaltmışlardır. Yapıları basittir. Bir çatı üzerine monte edilmiş çizici ayaklardan ibarettir.

        Değişik ayak sayısına sahip çizeller vardır. İş verimleri pulluğa nazaran çok yüksektir. Bu bakımdan toprak işlemede maliyeti düşürürler ve zamandan tasarruf sağlarlar.

3. DİPKAZANLAR

Bazı toprak ve iklim şartlarında her yıl aynı derinlikte işlenen toprak katının hemen altında kalınlığı 8-10 cm. ye varan su geçirmez sert bir tabaka oluşur. Taban taşı denilen bu tabakanın oluşmasıyla toprakta suyun, alt katmanlarına sızması zorlaşır ve bitkinin kök gelişimini engeller. Dolayısıyla toprağa düşen yağmur ve kar sularının toprağın alt katlarında süzülmesini zorlaştırarak suyun toprak yüzeyinden akıp gitmesine ve erozyona sebep olur. Bu nedenle taban taşının belirli aralıklarla kırılması gerekir. Bu iş dipkazan denilen özel gövdeli pulluklarla yapılır.

        Bu aletin işleyici gövdesi dik ve sağlam bir payandaya bağlı kama biçiminde bir uç demirinden oluşur. Aletin iş genişliği sert tabakayı (taban taşını) kıracak şekilde olmalıdır. Bunu sağlamak için önceden sert tabakanın derinliği tespit edilmelidir. Dipkazan; belirli aralıklarla çekilmesi gerekiyorsa bir yönde çekildikten sonra, ikinci olarak önce çekilen doğrultunun dikine ve belirli aralıklarla çekilmelidir. Killi ağır topraklarda dipkazanın uç demirinin arkasına; gülle şeklinde yada silindir biçiminde bir parça bağlanarak toprak içerisinde hem sert tabakanın daha iyi patlatılması hem de belli bir derinlikte bu parçanın geçtiği yerde boşluklar oluşturularak toprağın havalandırılması ve suyun toprakta hareketi kolaylaştırılmış olur.

        Dipkazanın gövdesi değişik tiplerde olabilir. Bunların sabit ya da titreşimli olarak çalışan tipleri mevcuttur. Titreşimli olarak çalışanlar traktörün kuyruk milinden hareketle çalıştırılırlar. Sabit olanlar ise traktör arkasında belli bir derinlikte Toprağa batacak şekilde çekilerek çalıştırılmalıdır. Traktörün hidrolik sistemi, dipkazanla çalışırken, mutlaka çeki kontrol konumunda olmalı, dipkazanla çalışırken ön ağırlıklar takılmalıdır.


              Dipkazanın topraktaki etkisi

II.  İKİNCİ SINIF TOPRAK İŞLEME ALETLERİ

1. KÜLTÜVATÖRLER

Kültüvatörler; toprağı yırtarak kabartmak, parçalamak, havalandırmak, yabancı otları kesip köklerini yüze çıkarmak, mineral gübreleri karıştırmak ve anız bozmak gibi amaçlarla kullanılırlar.

2. TIRMIKLAR

Tarla yüzeyini işlerler. En çok hafif ve orta ağırlıktaki topraklarda kullanılırlar. Tarla yüzeyini kabartır, kaymak tabakasını kırar, yabani otları söker ve tohum yatağının hazırlanmasını sağlarlar.



Çeşitleri;

        a)     Dişli tırmıklar,

        b)     Yaylı tırmıklar,

        c)     Döner tırmıklar,

        d)     Diskli tırmıklar olmak üzere dört grupta toplanır. Her grubun değişik şekilleri vardır.

Diskli Tırmıklar (Diskarolar)

Diskleri ile toprağı keser, ufalar, aktarır ve karıştırırlar. Pullukla sürümden sonra, bilhassa ağır ve otlu tarlada kesekleri en iyi ufalayan alettir. Ayrıca çok otlu tarlada ve yeşil ot ekim nöbetinde otları ve yeşilliği parçalayıp toprağa karıştırırlar. Yalnız, toprak ve iklim şartlarına bağlı olarak erozyona yol açacak hallerde kullanılmamalıdır.


 Diskaro

Diskli tırmıkların bakım ve ayarı

        Diskarolarda açı ayarı en uygun şekilde yapılmalıdır. Açıyı artırmak, traktörün çeki gücünü ve yakıt sarfiyatını artırır. Yapılan iş miktarı azalır. Rahat bir çalışma için normal bir ayar yapılmalıdır. Tarla koşulları, iş genişliği, iş derinliğine bağlı olarak saatte 6-10 km. hızla çekilmelidir.

        Diskaroların bakımı kolaydır. Çalışan disk yüzeyleri paslanmaya karşı greslenmeli, yatakları gresörlüklerine zaman zaman gres basılmalıdır. Kapalı yerlerde muhafaza edilmelidir.

3. TOPRAK FREZESİ



Bu aletin kullanma amaçlarını şöyle sıralayabiliriz;

        -          Toprağı yüzeysel olarak kabartır, ufalar ve karıştırır.

        -          Tarla yüzeyindeki otları ve sapları keser, toprağı homojen bir şekilde karıştırır.

        -          Pullukla işlenmiş toprağı da işler ve ekime hazır hale getirir. Özellikle bağ ve bahçe işlerinde çok kullanışlıdır.

        -          İkinci üründe toprağın hazırlanmasını, sapların toprağa karıştırılmasını sağlar.

                 Mibzerle ekim işlerinde ve özellikle kombinasyon olarak kullanılmakta, ayrıca şerit vari toprak işleme yapmaktadır.

4. MERDANELER



Toprak keseklerini parçalayıp ufalttıkdan sonra gevşek olan toprağı bastırarak toprakla tohumun temasını artırır ve dolayısıyla çimlenmeye yardım eder. Traktöre çekili ya da askılı olarak bağlanarak yüzücü pozisyonda çalışırlar.

Merdaneler;

        ·        Düz merdaneler,

        ·        Dalgalı merdaneler,

        ·        Dip bastıran merdaneler,

olmak üzere üç grupta toplanırlar.

        Düz merdaneler; toprak yüzeyinin bastırılmasında ve düzeltilmesinde kullanılırlar. Bu tip merdaneler düz silindir biçimindedirler.

        Dalgalı (halkalı) merdaneler; tarla işlerinde en çok kullanılan merdanelerdir. Toprağı bastırır, keseklerini ufalar ve yüzeyde 2-5 cm’lik ufalanmış toprak örtüsü oluşturur. Halkalı merdaneler halka şekillerine göre konik, yıldız, cambridge ve croskil şeklinde adlandırılırlar.

        Dip bastıran merdaneler; tarla yüzeyindeki derin pulluk çizgilerini yok eder, kesekleri ufalayıp, tarla yüzeyini düzgün bir hale getirirler.

Sürgüler

        Sulu tarım arazilerinde toprağı fazla bastırmadan düzeltme işleminde kullanılırlar. Toprağın üst tarafındaki boşluklar ve kanalcıklar kırılır ve alttaki nemin buharlaşarak kaybolması önlenir. Sürgüler genellikle tahta ve demirden yapılırlar. Traktöre askılı ya da çekili bağlanıp, serbest yüzücü pozisyonda çekilerek çalışırlar.
#6 - Şubat 18 2007, 12:44:46
...SENİN MARKA OLDUĞUN YERDE FİYATLARI BEN BASARIM...

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.