Alternatifim Cafe

Heinrich Schütz

Discussion started on Yabancı Sanatçılar -Gruplar

(8 Ekim 1585 de Köstritz’de doğmuş, 6 Kasım 1678 de Dresden’de ölmüştür).

 

Bestekarın hayatı ve çalışmaları, korkunç bir harbin geriye yanmış şehirler ve köyler bıraktığı devreye rastlar. Alman ülkelerine kundak sokan ve 30 sene devam eden bir katliama, genç evlatlarını vakitsiz yok eden akılsızlığın amansız neticesi açlık, perişanlık, sefalet ve viraneler olmuştu.

Hayatı bu zamanlara tesadüf eden Schütz’ün önemini belirtmek için, vaktiyle o Bach’a yol açan bir müzisyen olarak gösterilirdi. Fakat varlığının ve çalışmalarının derinliğine varıldıktan sonra, şimdi karşımızda bütün büyüklüğü ile bambaşka olarak durmaktadır. Üstadların üstadı Schütz, başarıları hiç de az olmayan muhitinden ne kadar üstün görünmektedir. Schütz’ün katettiği sanat yolunun izlerini adım adım takip edersek, kontorluk geleneğinden sıyrılarak tam kendi çağının insanı ve sanatkarı olan bu realist adamın kudret ve hayatiyetini sezeriz. Bugünün biraz soğuk davranan muhakeme tarzı onun bu halinde belki deneysel bir zihniyet görecek, fakat bu tahlil ile ancak hakikatin yarısına nüfuz edebilecektir.

Filhakika Schütz’ün, ender görülen ve kronolojiye uymayan bir seyir içinde gelişen yaratıcı çalışması, ayrı ayrı ilhamların neticesi olan çok çeşitli manzaralar, fakat yine de bir iç vahdetin tesirini arzetmektedir. Ilk eseri Gabrieli’nin öğrencisi olarak çağdaş Venedik stilinde yazdığı madrigaller serisidir. Martin Opitz’in güftesini hazırladığı ilk Alman operası DAFNE maalesef kayıptır. Monteverdi’nin yeni üslubunu gösteren dini eserler bu zamana tesadüf etmektedir. Nihayet, ihtiyar Schütz’ün MATTHAUS PASSION’u vardır. Bu eserde, devrine aykırı olarak enstrümandan vazgeçen Schütz şan gregoryen alemine yaklaşmaktadır. Bu merhaleler içinde Schütz’ün yerini bir dereceye kadar devirlerin arasında gösteren eserler vardır. Çok korolu DAVUD’UN PSOMALARI, ressitatif ve orkestra kullanan BASÜBADELMEVT’İN HİKAYESİ dört sesli CANTIONES SACRAE (mukaddes korolar), solo sesleri kullanan SYMPHONİAE SACRAE, az vasıta ile idare ve taksif edilen KÜÇÜK RUHANİ KONSERLER, mote tarzındaki RUHANİ KORO MÜZİĞİ, dini ayine bağlanan RUHANİ HAVALAR bu eserler arasında sayılmalıdır. Bunlar ve daha başka eserler, yeniliklere meyyal coşkun gençlikten, sakinleşen ihtiyarlığın geniş anlayışına doğru inkişaf eden Schütz’ün harikulade zengin şahsiyetini göstermektedir. EXEQUIA (ölüler ayini için korolar), PASSİONLAR ve EFENDİMİZİN DOĞUMUNUN HİKAYESİ bu eserlerin en mühimleridir.

Tiyatro için yazdığı müzikten zamanımıza intikal eden hiçbir şey yoktur. Schütz’ün Alman operası sahasındaki önemi hakkında ancak tahminlerde bulunmak mümkündür. Devrin büyük öğretmenlerinden biri olan Schütz’ün ekolünden Heinrich Albert, Christof Bernhard gibi besteciler çıktı. Büyük orgcu Samuel Scheidt’in çağdaşı, Johann Hermann Schein’in dostu, Monteverdi, Girolamo Frescobaldi, Hans Leo Hassler ve Michael Praetorius’ların biraz daha genç yoldaşı olan Schütz, ressam Rembrandt’a devir ve ruh bakımından yakındır. Böylece asrını tam manasıyla temsil etmektedir.

Zamanın adetine göre ismi Latince’ye de çevrilerek Henricus Sagittarius diye adlandırılan Schütz, Köstritz’de doğmuş, çocukluğunu Weissenfels’de geçirmişti. Hessen kontu Moritz’in Weissenfels’den geçmesi mukadder bir olay sayılabilir. Küçük Schütz’den hoşlanan kont onu Kassel’deki saray müziğine aldı ve sonra Marburg üniversitesindeki hukuk tahsilini sağladı. Hukukçuluğa çok bağlanan Schütz’ü Venedik’te Giovanni Gabriel’in yanında müzik tahsilini yaparak dehasına mahsus yola sevk için ikna etmek çok zor oldu. Venedik’ten dönünce Kassel’de saray orgcusu oldu. Resmi seyahatlerinin birinde Dresden’e geldi. Oradaki prens istidatlı müzisyeni yanında alıkoymak istedi. İki hükümdar arasında cereyan eden şiddetli çekişme sonunda Schütz Dresden’deki saray müziği şefliğini üzerine aldı. Bu zengin faaliyetin verdiği sevincin üzerine harbin gölgeleri çöktü. Bir defa daha Venedik’e gidip oradaki muasır sanatın Monteverdi’nin şahsiyetini tanımak bahtiyarlığına erişen Schütz, daha sonra iç ve dış hayatının rahatlığını temin gayesiyle Danimarka’daki dostlarına iltica etti. Karısı genç yaşta vefat etmişti. Harbin sonuna doğru Dresden’e döndüğü zaman maddi ve manevi bir yalnızlık içinde, harbin yalnız Dresden’de değil, bütün saraylarda ve şehirlerde tahrip ettiği müzik kültürünü büyük bir cesaretle ihya etmeye çalıştı. Dresden’de öldü. Ender görülen bir şekilde hayata gözlerini kapadığı anda dünya büyük kaybını idrak etmişti. Barok diliyle ona ÖLMEZ ZİYNET dediler...

#1 - Şubat 06 2009, 13:13:04

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.