Alternatifim Cafe

Uğur Mumcu Hakkında

Discussion started on Yazarlar

Evet arkadaşlar bu konuyu buraya acmak gercekten hoş diil.Ama napalım bunun icin bi bölüm yok.

Evet bu değerli insan hakkında sanırım azda olsa düşüncelerinizi almak istiorum

ARKADAŞLAR SADECE OKUMAYIN LÜTFEN PAYLAŞIN İCİNİZDEN GELEN ŞELERİ.BU TOPLUMDA YOK EDERLER GİBİ TÜKETMEYİN SADECE.

Aslen, Ankaralı olan Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 yılında, babasının memuriyeti dolayısıyla Kırşehir'de, dört kardeşin üçüncüsü olarak doğdu. Annesi Nadire Hanım, babası, Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey'di. İlk ve orta okulları Ankara’da okuyan Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. Bu hızlı yaşam Hukuk fakültesinde de devam etti. 1961 yılında baş1adığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1965 yılında tamamladı. Bir süre avukatlık yaptı; yabancı dil öğrenmek için İngiltere'ye gitti. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı. Yazmaya, üniversite öğrenciliği yıllarında, Doğan Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön Dergisinde başlayan Uğur Mumcu, 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek", "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddasıyla gözaltına alındı. Uğur Mumcu bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkum edildi. Fakat yargıtayca karar bozuldu ve serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra, Mumcu askerliğini, 1972-74 yılları arasında Ağrı'nın Patnos ilçesinde, resmi tanımıyla "sakıncalı piyade eri" olarak tamamladı. Patnos'ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi. İlk yazıları 1962'den itibaren Yön, Türk Solu, Devrim, Ant, KIM v.b. dergilerde yer alan Mumcu'nun, 1968-69-70 yıllarında Akşam, Milliyet, Cumhuriyet gazetelerinde zaman zaman çeşitli konularda inceleme yazıları da yayımlandı. Köşe yazarlığına 1974 yılında haftalık Yeni Ortam dergisinde başladı. Daha sonra çalışmaya başladığı Anka Ajansında 1975 yılından itibaren Cumhuriyet'e de köşe yazıları yazdı. 1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. gözlem başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 6 Kasım 1991'de İlhan Selçuk ve yaklaşık 80 Cumhuriyet çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 yılında uğradığı bombalı saldırı sonucu öldü.
#1 - Eylül 18 2006, 16:37:07
« Son Düzenleme: Eylül 19 2006, 00:50:09 Gönderen: kelomar »

Suikast Kurbanı Cumhuriyet Yazarları
Cumhuriyet Haber Merkezi, 22.10.1999 - Bombalı saldırı sonucu yaşamını yitiren Cumhuriyet yazarı Ahmet Taner Kışlalı,  son 20 yılda Cumhuriyet yazarlarına yönelen saldırılar zincirinin son halkası oldu. Cumhuriyet, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Ümit Kaftancıoğlu, Cavit Orhan Tütengil, Onat Kutlar gibi çok değerli yazarlarını yitirirken Server Tanilli saldırı sonucu sakat kaldı.
Bahriye Üçok, Muammer Ulusoy, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı cinayetleri çözülmeye başlandı...

2000 yılının ilk aylarında polisin yaptığı başarılı "Umut" operasyonu sonucunda kaatil sanıkları yakalanarak adalete teslim edildi. 11.07.2000 tarihinde, İran tarafından yönetilip yönlendirilen Tevhid, Selam ve Kudüs Ordusu örgütlerinin elemanları olan sanıklar Necdet Yüksel, Ferhan Özmen, Hakkı Selçuk Şanlı, Yusuf Karakuş, Muzaffer Dağdeviren, Abdülhamit Çelik, Fatih Aydın, Hasan Kılıç, mehmet Şahin, Mehmet Ali tekin, Haluk Özçelik, Mehmet Kasap, Mehmet Gürova, Adil Aydın, Murat Nazlı, Arif Tarı ve Mahmut Koca yargılanmaya  başlandılar. 
 

Tütengil Hoca
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji Enstitüsü Başkanı ve gazetemizin yazarlarından Prof. Cavit Orhan Tütengil 1979 yılının 7 Aralık sabahı saat 07.45'te Levent'teki Sülün Sokak'ta bulunan İETT durağında, silahlı dört kişi tarafından öldürüldü. Saldırganlar, Tütengil'in cesedinin üzerine, ''Ne Amerika Ne Rusya, Bağımsız Türkiye- Anti Terör Birliği'' yazılı bir not bıraktılar. Polis, olay yerinde 9 milimetre çapında 12 boş kovan buldu. Tütengil cinayetinde yapılan soruşturma ve yargılamalar ise sonuçsuz kaldı. Hatta yargılama dosyası bile kayboldu. Tütengil'in cenazesi, 9 Aralık 1979 günü Şişli Camii'nden olaylı bir biçimde kaldırıldı. Cenazeye katılmak isteyenlerle güvenlik güçleri arasında çıkan çatışma sonunda bir işçi öldü, sekiz kişi yaralandı. Yaralananlardan biri de, gazetemizin bir diğer yazarı, Ümit Kaftancıoğlu idi. Kaftancıoğlu, bu törenden aylar sonra bir başka hain saldırının hedefi oldu...

Susmayan Kalem: Susmayan Kalem: Kaftancıoğlu
Makaleleri Cumhuriyet'in sayfalarında sık sık yer alan TRT yapımcısı ve yazar Ümit Kaftancıoğlu , Mecidiyeköy Sakızağacı durağı önünde 11 Nisan 1980 günü sabah saat 07.50'de silahlı iki faşistin saldırısına uğradı. Şişli Çocuk Hastanesi'ne kaldırılan yazarımız Kaftancıoğlu, müdahalelere karşın kurtarılamadı. 11 Kasım 1980 günü gözaltına alınan Ahmet Mustafa Kıvılcım , Kaftancıoğlu cinayetiyle ilgili olarak polise şunları anlattı:
''İstanbul Ülkücü Gençlik Derneği Başkanı Hasan Küçük , Ümit Kaftancıoğlu hakkında istihbarat yaparak oturduğu yeri ve otomobilinin plakasını tespit etmiş. Bu şahsın gazetelerden fotoğraflarını keserek, topladığı bilgilerle birlikte bu fotoğrafları İrfan Çakıca ve Yusuf Teke 'ye vermiş. Ümit Kaftancıoğlu'nun solcu olduğunu, öldürülmesi gerektiğini söylemiş ve öldürün diye emretmiş. İrfan Çakıca beni buldu, Hasan Küçük'ün emrini iletti, gelip gelmeyeceğimi sordu. Kabul ettim. 11 Nisan 1980 sabahı saat 07.00 sularında Karadeniz Kıraathanesi'nde buluştuk. Gaspettiğimiz bir otomobille Sakızağacı'na geldik. Saat 07.50 sularında öldüreceğimiz kişi evinden çıktı, arabasının yanına geldi. İrfan'la yanına gittiğimizde arabasının camını siliyordu. İrfan 4-5 el ateş etti. Ben de bir el ateş ettim. Ümit Kaftancıoğlu'nu biz öldürdük. Sonra kaçtık.''

Ülkücü militan, Kaftancıoğlu cinayetini böyle anlattı, ama mahkemede her şeyi inkâr etti. Ancak, kendisinin gösterdiği yerde iki silah bulundu ve birinin Kaftancıoğlu cinayetinde kullanıldığı balistik raporlarıyla kanıtlandı. Yapılan yargılama sonunda emri verdiği açıklanan Hasan Küçük, ateş ettiği belirtilen İrfan Çakıca ve otomobili kullandığı söylenen Yusuf Teke ortada yoktu. Sadece Ahmet Mustafa Kıvılcım, TCK'nin 450/4 maddesinden ömür boyu hapse mahkûm oldu.
 

Tanilli'ye sıkılan kurşunİstanbul Üniversitesi Anayasa Kürsüsü Doçenti Server Tanilli , 7 Nisan 1974 günü saat 21.30 sıralarında evine giderken Suadiye Avşar Sokak girişinde silahlı saldırıya uğradı. Tanilli, evine 150 metre kala pusu kuran bir otomobilden atılan kurşunlardan dördüne hedef oldu.

Üniversite çevrelerinde devrimci-demokrat kişiliğiyle tanınan ve çok sevilen Doç. Tanilli bu saldırıdan sonra felç oldu. Yaşamı tekerlekli sandalyeye bağlanan Tanilli, tedavi olmak için gittiği Paris'ten gazetemize yazmayı halen sürdürüyor
Bahriye Üçok


12 Eylül öncesinde yazarlarımıza yönelik saldırıların kaynağı sivil faşist çetelerdi. 12 Eylül 1980 sonrası yazarlarımıza yönelen şiddet, bu kez, kendilerine İslamcı diyen dinci çetelerden kaynaklanıyordu. Yazarlarımıza yönelik saldırıların ikinci perdesi, 6 Ekim 1990 günü Çankaya Caddesi'ndeki evine gönderilen bir kargo paketinin patlamasıyla ölen Prof. Bahriye Üçok 'la açıldı. İlahiyat Fakültesi eski öğretim üyesi ve SHP Parti Meclisi Üyesi Prof. Bahriye Üçok, toplumsal ve siyasal sorunlarla ilgili düşüncelerini Cumhuriyet sayfalarında ortaya koyuyordu
#2 - Eylül 18 2006, 16:40:42
« Son Düzenleme: Eylül 18 2006, 16:42:13 Gönderen: kelomar »

Burda yazılacak çok şey var işte.Ama gel görki konu çarpıtalacak.Böyle değerli şahsiyetlerin canına kıyan ne insan olabilir ne de aydın.Kahrolsun hepsi.
#3 - Eylül 18 2006, 16:42:12


Muammer Aksoy
Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı, Atatürkçülüğün ve bağımsızlığın ödün vermez savunucusu Prof. Muammer Aksoy , 31 Ocak 1990 günü saat 19.05'te Ankara Bahçelievler'deki evine giderken öldürüldü. Cinayetten iki saat kadar sonra gazeteleri arayan bir kişi, ''Tesettür konusunda İslama karşı takındığı tavır nedeniyle Müslümanlar tarafından cezalandırıldı. Olay İslami Hareket adına üstleniliyor. 7.65 Baretta ile cezalandırılmıştır'' dedi. Muammer Hoca'nın dosyasında, öldürüldüğü gün elde edilen üç boş kovanın dışında bir şey yoktu. Olay hâlâ faili meçhul...

Prof. Muammer Aksoy'un cenazesinde Cumhuriyet'in bir başka yazarı, hocasının fotoğrafını kortejin en önünde kucağında taşıdı. Bu yazarımız, 1993 yılında yitirdiğimiz Uğur Mumcu'ydu...

Mumcu... ve ödenmeyen masum borç
Ve 24 Ocak 1993. Ankara, Karlı Sokak. Cumhuriyet yazarı Uğur Mumcu 'nun, evinin önünde park ettiği otomobiline binerken patlayan bomba, Mumcu'nun bedenini, bizim de yüreklerimizi parçaladı. Türk basın tarihinin kalpaksız Kuvayı Milliye'cisi, keskin kalemini son yolculuğuna on binler uğurladı. Cenaze töreninde on binler hep bir ağızdan 'Yiğidim Aslanım' türküsünü söylediler ve 'Türkiye laiktir, laik kalacak' sloganını attılar. Dönemin siyasileri, suçluların bulunması yönünde namus sözü verdiler, ancak olayın aydınlatılması sürecinde bir arpa boyu yol alınamadı. Soruşturma ile ilgili olarak 5 savcı görevlendirildi, 3 komisyon kuruldu,  Bu arada Abdullah Argun Çetin adlı bir kişi cinayete katıldığını öne sürdü. Çetin hakkında Ankara DGM Başsavcılığı idam istemiyle dava açtı. Cinayet, 7 sene boyunca faili meçhul olarak kaldı. 2000 yılının Mayıs ayında, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü çok büyük bir başarıya imza attılar. Uğur Mumcu'nun kaatilleri yakalandı. Evet, ntahmin edildiği gibi kaatiller, İran destekli bir İslamî örgüt mensubu. Selamcılar olarak tanınan bu İslami örgütün üyeleri olan kaatiller ve suç ortaklarından başlıcaları Yusuf Karakuş, Hasan Kılıç ve Arif Tarı adındaki kişiler. Eski Refah Partisi milletvekili olan Hasan Mezarcı'nın bu örgütle ilgisi olduğu ve cinayete azmettiren kişi olduğu sanılıyor. Eski Refah Partisi genel başkanı Necmettin Erbakan'ın da kaatiller arasında bulunan Arif Tarı'ya "Başarı belgesi" verdiği belirlendi. Bu satırlar yazılırken, Uğur Mumcu cinayetinin soruşturması sürüyordu. (11 Mayıs 2000
BU TÜRK GENCLİĞİ SENİ ASLA UNUTMUCAK ÜSTAD



Onat Kutlar

Cumhuriyet yazarı, sinemacı Onat Kutlar , 30 Aralık 1994'te The Marmara Oteli'nin pastanesinde meydana gelen patlama sonucu ağır yaralandı. Patlama sonucu omuriliği zedelenen yazarımız, Amerikan Hastanesi'nde 12 gün boyunca sürdürdüğü yaşam mücadelesinde yenik düşerek yaşamını yitirdi. Kutlar'ın ölüm nedeni, birden fazla organının iflas etmesi olarak açıklandı. Olayla ilgili olarak açılan dava halen İstanbul DGM'de sürüyor
#4 - Eylül 18 2006, 16:46:50

Burda yazılacak çok şey var işte.Ama gel görki konu çarpıtalacak.Böyle değerli şahsiyetlerin canına kıyan ne insan olabilir ne de aydın.Kahrolsun hepsi.
Eğer şu şahsiyetlere az sevgin varsa icinden geleni yaz derim.Kimin ne dediği fazla önemli diil.

Bi yazısı ;

dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. babamız,sırtında yük taşı***
getirdi aşımızı, ekmeğimizi. arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı. kendimiz gibi yaşayan binlerce
yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. ecelsiz
öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık. vurulduk ey halkım, unutma bizi...
bizleri yok etmek istediler hep. öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi... bir gün mezarımızda güller açacak
ey halkım, unutma bizi... bir gün sesimiz, hepimizin kulaklarında yankılanacak
ey halkım, unutma bizi. özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep
birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi....
#5 - Eylül 18 2006, 16:49:46

Bir Pazar Sabahıydı Ankara Kar Altında
Zemheri Ayazıydı Yaz Güneşi Koynunda
Ucuz Can Pazarıydı Kalemim Düştü Kana
Zalımlar Pusudaydı Bedenim Paramparça
Ucuz Can Pazarıydı Kalemim Düştü Kana

 Uğurlar Olsun Uğurlar Olsun
 Hüzünlü Bulutlar Yoldaşın Olsun
 Bir Keskin Kalem Bir Kırık Gözlük
 Yürekli Yiğitlere Hatıran Olsun

Çevirdim Anahtarı Apansız Bir Ölüme
Şarapnel Parçaları Saplandı Ciğerime
Ucuz Can Pazarıydı Kan Doldu Gözlerime
İsimsiz Korkuları Katmadım Yüreğime
Bembeyaz Doğruları Yaşadım Ölümüne

 Uğurlar Olsun Uğurlar Olsun
 Hüzünlü Bulutlar Yoldaşın Olsun
 Bir Keskin Kalem Bir Kırık Gözlük
 Yürekli Yiğitlere Hatıran Olsun
#6 - Eylül 18 2006, 16:51:52

Bir Pazar Sabahıydı Ankara Kar Altında
Zemheri Ayazıydı Yaz Güneşi Koynunda
Ucuz Can Pazarıydı Kalemim Düştü Kana
Zalımlar Pusudaydı Bedenim Paramparça
Ucuz Can Pazarıydı Kalemim Düştü Kana

 Uğurlar Olsun Uğurlar Olsun
 Hüzünlü Bulutlar Yoldaşın Olsun
 Bir Keskin Kalem Bir Kırık Gözlük
 Yürekli Yiğitlere Hatıran Olsun

Çevirdim Anahtarı Apansız Bir Ölüme
Şarapnel Parçaları Saplandı Ciğerime
Ucuz Can Pazarıydı Kan Doldu Gözlerime
İsimsiz Korkuları Katmadım Yüreğime
Bembeyaz Doğruları Yaşadım Ölümüne

 Uğurlar Olsun Uğurlar Olsun
 Hüzünlü Bulutlar Yoldaşın Olsun
 Bir Keskin Kalem Bir Kırık Gözlük
 Yürekli Yiğitlere Hatıran Olsun

bu güzel yazı icin teşekkür ederim

Gercekten cok duygulandım
#7 - Eylül 18 2006, 16:53:37
« Son Düzenleme: Eylül 18 2006, 17:02:22 Gönderen: kelomar »

Dalga mı geçiyosun kelomar?
#8 - Eylül 18 2006, 16:57:34

Dalga mı geçiyosun kelomar?
neden dalga geciyim ya :) Paylaşımına tşk ettim.Bu yazının sana ait olmadını tabiki biliorum ama yanlış bi ifadede bulundum.Yeni bişiler koymak lazım
#9 - Eylül 18 2006, 17:00:25

O günü hic unutmam.Cocuktum belki ama tvde o manzara hic gözümün önünden gitmez.Sanırım yağmur yağıodu.Binlerce insan kalabalığı yağmura inat bu insana son vazifelerini yerine getiriodu.
#10 - Eylül 18 2006, 17:05:00

http://www.youtube.com/watch?v=VfqMPKPPYgc

Bunu sanırım izlemişsinizdir.Ama görmeyenler icin bida koyma gereği duydum
#11 - Eylül 18 2006, 17:08:14

"ben ölürüm ama parçalarımdan yeni benler doğar,merak etmeyin" demiş Uğur Mumcu.Eminim şimdi kemikleri sızlıodur mezarında.Zamanında tüm yolsuzluklara, haksızlıklara boyun eğmeyen ve üzerine giden bildiklerini savunmaktan korkmayan Mumcu gibi kac kişi var aramızda.Sorarım kac kişi? Peki biz gencler ne kadar onun dediklerini yerine getirioruz.Kendimi çoğu zaman bu yüzden suclarım.

Yaşasaydı acaba neler yapar neler yazardı.Şu anki durum ve düzen devam edermiydi  :icon
#12 - Eylül 18 2006, 17:31:01

sakıncalı piyadeden:

"...(sakıncalı piyade'yi götüren askerler ile arasında geçen muhabbet)
-nereden tanıyorsun hakimleri?
+fakülteden.
-sen de bu işlere karışmasaydın, böyle hakim olurdun, bak şimdi haline.
+halimde ne var?
-sen beğeniyor musun halini?
+siz beğeniyor musunuz halinizi?
-askerlikte böyle soru sorulmaz. ..."

"biz halkız, yeniden doğarız ölümlerden."
#13 - Eylül 18 2006, 17:33:06

İŞTE MUMCUNUN ÖLÜMÜNE NEDEN OLAN BELGE
MOSSAD ve Barzani

Ortadoğu’nun karanlık bir kuyu olduğu her gün biraz daha anlaşılıyor.
Kanıtlanan son ilişki MOSSAD-Barzani ilişkisidir.
MOSSAD, İsrail’in gizli istihbarat örgütüdür.
Bu örgütün, Kürt lideri Molla Mustafa Barzani ile ilişkileri olduğu söylense daha önce kim inanırdı?
Barzani’nin CIA ile ilişkisi artık belgelendi.
Kimse bu ilişkiye, “Hayır olmadı” diyemiyor.
CIA-Barzani ilişkileri biliniyordu da MOSSAD-Barzani ilişkileri bilinmiyordu.
MOSSAD’ın Barzani ile ilişkileri Londra ve Sydney’de yayınlanan “Israel’s Secret Wars-A History of Israel’s Intelligence Services” adlı kitapta sergileniyor.
Kitap, İngiliz The Guardian gazetesinde 1984 yılından bu yana Tel-Aviv muhabirliğini yapan Ian Black ve Washington’daki Brooking Enstitüsü‘nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris tarafından yazılmış.
Kitapta MOSSAD-Barzani ilişkileri, İsrail Dışişleri Bakanlığı ve MOSSAD yazışmalarına dayanılarak açıklanıyor.
Önsözde, kitabın yayından önce İsrail ordu yetkilileri tarafından da incelendiği yazılıyor.

***

Kitapta 1967 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra, MOSSAD’ın Kürtlerle ilişki kurduğu (sh.327), Mısırlı ünlü gazeteci Hasan el-Heykel’in İsrailli subayların Kürtler aracılığıyla Irak’tan radyo bağlantıları kurduğunu 1971 yılında açıkladığı anlatılıyor.

1969 yılı Mart ayında Kerkük petrollerine yapılan saldırının da İsrail tarafından yapıldığı açıklanıyor.
1972 yılında imzalanan Sovyet-Irak Dostluk Antlaşması’ndan sonra İran Ŧ#158;ahı ABD Başkanı Nixon ile gizli görüşme yapıyor; bu gizli görüşmeden sonra CIA tarafından “Kürdistan Demokratik Partisi”ne üç yıl içinde 24 milyon dolar gönderiliyor.

Barzani’nin Irak rejimine karşı ayaklandığı yıllarda, ABD-İsrail-İran üçlüsü bu ayaklanmayı destekliyor.
Barzani-ABD ilişkileri, ABD Dışişleri eski bakanı Henry Kissinger eliyle yürütülüyor.

MOSSAD-Barzani ilişkileri de İsrail’in Tahran’daki askeri ateşesi Yaakov Nimrodi (MOSSAD Ajanı) aracılığı ile gerçekleşiyor.

Nimrodi’nin üstlendiği görev ilginç:
Nimrodi Sovyet silahlarının Barzani’nin eline geçmesinde rol oynuyor. (sh. 328-329)
Kitapta, MOSSAD’dan Kürtler’e 50 milyon dolar para verildiği, ABD kaynaklarına dayanarak açıklanıyor. (sh.328)

***

70’li yıllardaki bu ilişkiler bugün sürüyor mu?
Kitaba göre sürüyor.
“Körfez Savaşı” sırasında Irak’ın attığı Scud füzelerinin Tel-Aviv’e düşmesi üzerine bu ilişkiler yeniden başladı. (sh.521)
Baba Molla Mustafa Barzani ile kurulan ilişkiler, şimdi de oğul Mesud Barzani ile sürüyor.
MOSSAD, Barzani’ye Avrupa kahvelerinde çekler vererek bu desteği sürdürüyor.
Kitapta, Mesud Barzani’nin İsrail’e gizlice giderek yardım istediği yazılıyor.
Bu ilişkiler sürüyor ve anlaşılıyor ki daha da sürecek...
Gizli yollarla sürecek, açık yollarla sürecek...
İlgi belli...
İlişki de belli...
Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında?
Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?

Uğur MUMCU

YORUM

Uğur Mumcu, ölümünden 17 gün önce kaleme aldığı “MOSSAD ve Barzani” başlıklı yazısında, ‘Barzani ailesi’ ile ‘İsrail devleti’ arasında bulunan çok ilginç bir bağlantıyı açığa çıkarıyordu!..
Mumcu, 8 Ocak 1993 tarihli ‘Ültimatom’ başlıklı yazısında ise şöyle diyordu:
- “Yakında yayımlanacak bir kitabımda, Kürt milliyetçileri ile istihbarat örgütleri arasındaki ilişkilere ışık tutacak çok ilginç belgeler açıklayacağım!..”
Mumcu, ne yazık ki bu belgeleri açıklamaya fırsat bulamadı!..
24 Ocak 1993 tarihinde otomobiline konulan bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti!..
Cinayetin işlendiği akşam saatlerinde, Cumhuriyet gazetesine bir telefon geldi:
- “Uğur Mumcu, İslam adına cezalandırılmıştır!..”
Yine aynı gün Berlin’den Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu adına imzasız bir mektup gönderildi:
“İslamlara zulmedenler, ne hissediyorlar!..”
Daha sonra yapılan soruşturma çerçevesinde cinayet ne olduğu belirsiz ‘İslami Hareket Örgütü’ne ihale edildi, arkasında ise İran gizli servisi ile bağlantılı ‘SAVAMA’nın olduğu açıklandı!..
#14 - Eylül 18 2006, 17:44:08

C_R_A_Z_Y

TANIMIYORUM... HAKKINDA DA FAZLA Bİ BİLGİYE SAHİP DEĞİLİM..
#15 - Eylül 18 2006, 17:50:20

İşte bu fırsat senin için.Dolu dolu bir insan.Her gün aptallıklar tv de diz boyu.Böyle insanları okumalı benimsemeli.
#16 - Eylül 18 2006, 17:55:02

C_R_A_Z_Y

İNŞALLAH Bİ GÜN :okey
#17 - Eylül 18 2006, 17:57:14

Arkadaşlar konuya kac kişi girdi ve en fazla bi dakika durdu.Bu durum ne kadar üzücü.Ya insan iki kelimedemi etmez.Gercekten bu duruma cok icerliorum
#18 - Eylül 18 2006, 18:01:03

Konuya giren kişi sayısı 80 ve yorum yapan 3 kişi ölem Allah kahretsin  :ohmygod
#19 - Eylül 19 2006, 23:29:32

Bu tür şeyler rayting almaz.Fazla bilgili yok sitede dahilinde.Düzey yüksek değil boşuna dövünmemeli.
#20 - Eylül 19 2006, 23:38:20

Bu tür şeyler rayting almaz.Fazla bilgili yok sitede dahilinde.Düzey yüksek değil boşuna dövünmemeli.
ben böle işin .......... Bu nasıl bi gencliktir yaa.Herey eğlence 5 saniye bi gülmseme icin oluşan anlardanmı ibaret.Nereye gidior ya bu insanlar.Ne beklenior bu hayattan.Herşey geyik mi .....
#21 - Eylül 19 2006, 23:40:53

Herşey geyik değil tabiki.Ama örselenmiş şeyleri yapmakta cabası onlar için.Ne diyelim 'ot gelip saman gitmemek' temennimizle.
#22 - Eylül 19 2006, 23:42:58

Herşey geyik değil tabiki.Ama örselenmiş şeyleri yapmakta cabası onlar için.Ne diyelim 'ot gelip saman gitmemek' temennimizle.
Verilen değerler yapılan yorumlar bu kadar mı insanın canı acıo gercekten.Bu kadar hayattan bi haber yaşayıp ölcez ölemi.Eğer böle olucaksa bu hayat gercekten cok değersiz benim icin.Nalet olsun diorum o kadar

Sitede yazarlar bölümü bile yok ben nasıl nalet okumiyim yaa
#23 - Eylül 19 2006, 23:46:35

ewrem

Genelde sitede 16-18 olduğu için o zamanları bilmiyoruz.
Sitede evet sizlerle eskileri konuşcak kadar bilgimiz yok :)
#24 - Eylül 19 2006, 23:46:51

Genelde sitede 16-18 olduğu için o zamanları bilmiyoruz.
Sitede evet sizlerle eskileri konuşcak kadar bilgimiz yok :)


Benim yaşım 22 küçük bilmiş.Ben sadece tv de patlayan bir renault marka arabayı hatırlıyorum.Gerisi okuma araştırma.
#25 - Eylül 19 2006, 23:49:11

ewrem

Senin içinde varmış ne mutlu sana, bende öyle birşey yok diye hakaret etmeniz gerekmiyor.
#26 - Eylül 19 2006, 23:50:52

Hakaret?Kim etmiş benden öyle bir laf çıktımı?Hem kim olduğunu bile bilmiyorum.Ortaya girip konu dahilinde bilgin yoksa neden atılganlık yapıyorsun?MAdem atıldın lafıda yemeyi bileceksin.İtenler itilir.
#27 - Eylül 19 2006, 23:52:08

ewrem

Ben sadece kimse yazmıyor dediniz, sebep belirtmek istedim...
Laf yiycek birşey yok ama istiyorsan öyle olsun.
#28 - Eylül 19 2006, 23:55:35

Valla kelomar vakti zamanında bir çok serzeniş yapıldı bu sitede değişen bir şey olmadı.Baksana öyleki birileri isyan etmeyi iyi biliyor.Sırf altta kalmamak gayesiyle yapılan çabalar.Buna harcanılan emek sözü konuya dahil etmek olası olanı ya neyse.
#29 - Eylül 19 2006, 23:58:55

Senin içinde varmış ne mutlu sana, bende öyle birşey yok diye hakaret etmeniz gerekmiyor.
Senin yorumun bu ölemi? Bu sadece ölemi? Yukarıyı minnacık olsada okudunmu peki? Samimi söle ama okudunmu ?


Şu insanlar düşündükleri için hayatlarını yok saymışlar bide bize bak yaa bide bize bak.Ya şu hayatını yok sayan insanlar icin iki satır okuyup şu insanları anlamak cokmu zor.Söle bana söle cokmu zor.Herşey aşkı bize anlatan iki laftanmı ibaret.
Nalet okuorum ve bana tek kelime etmeye hakkınız yok.Susun sadece susunki o insan bunun farkında olup kemikleri sızlamasın
#30 - Eylül 19 2006, 23:59:51

Valla kelomar vakti zamanında bir çok serzeniş yapıldı bu sitede değişen bir şey olmadı.Baksana öyleki birileri isyan etmeyi iyi biliyor.Sırf altta kalmamak gayesiyle yapılan çabalar.Buna harcanılan emek sözü konuya dahil etmek olası olanı ya neyse.
Öle kardeş öle
#31 - Eylül 20 2006, 00:13:52



NAMUS SÖZLERİ UNUTULDU
Mumcu suikastı 'failsiz' yedinci yılını doldurdu. Sekiz hükümet, suç duyurularına kulak asmadı. Namus sözü verenler terfi etti, cinayetin üzerindeki perdeyi aralamaya çalışanlar cezalandırıldı
GÜNEŞ G. ILICAK
ANKARA - Faili meçhul cinayetlerin sayısı her geçen gün katlanarak artarken, devletin gazeteci-yazar Uğur Mumcu'nun öldürülmesinin ardından verdiği, ancak tutmadığı 'namus' sözü, bugün yedinci yılını dolduruyor. Uğur Mumcu suikastı 'asli faili' bulunmadan yeni bir yıla girerken, TBMM'nin faili meçhuller konusunda yaptığı suç duyurularına kulak asmayan hükümet sayısı da sekize yükseldi. TBMM tarafından görevini savsaklayanlar hakkında yapılan suç duyuruları, hâlâ tozlu raflardan indirilmeyi bekliyor.

Savcının önlenemeyen yükselişi
24 Ocak 1993'te bombalı bir suikast sonucu yaşamını yitiren Mumcu'nun ölümünün ardından olayın aydınlatılacağı konusunda namus ve şeref sözü veren siyasiler ve bürokratlar çeşitli makamlara terfi ederken, cinayetin üzerindeki sis perdesini aralamaya çalışanlar siyaset sahnesinden SİLİNREK cezalandırıldı. Suikast tarihinde başbakan olan Süleyman Demirel bugün görev süresinin uzatılmasını beklerken, soruşturmayı savsaklayan dönemin DGM Savcısı Ülkü Coşkun, hakkındaki ceza istemleri göz ardı edilerek terfi ettirildi. TBMM'de kurulan ve olayı sorgulayan komisyonda görev alan bazı milletvekilleri ise, seçimlerde kendi parti liderlerince listelere alınmayarak cezalandırıldı. Cinayetin ardından ortaya çıkan tanıklar 'yalancı' diye nitelendirilip susturulurken , olaya karıştığını ileri süren tek sanık da 'deli' ilan edildi. Olaydan bu yana geçen yedi yıllık dönemde Mumcu adına tahammül edemeyenler, cadde ve sokaklarda isim değiştirerek intikam alırken, ailenin idare hakkında açtığı tazminat davalarının bir kısmı da hâlâ sonuçlanmadı.
#32 - Eylül 20 2006, 00:36:19

Sesleniş / Uğur Mumcu

Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız,
sırtında yük taşı*** getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı.
Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler
takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez.
İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren
birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik,
doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız,
arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.
Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi
verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir
şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında,
yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin
acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük
yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven
gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar
erkekliklerinden.
Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti.
Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin
elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin
ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş
kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı
gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık
sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi
dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla
kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik
kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşımızdaki kızlarımızı
öksüz bırakmazdık. Önce, kolumuzu, omuz başından
keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak
fırlattık attık önlerine. Sonra da, otuz iki yaşında
bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki
topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki,
Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da,
paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin
için öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma
bizi...
Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize.
Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen
ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli
emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek
istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın, dedik, sokak
ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım,
unutma bizi...
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi
savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil
dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş
Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız
bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız.
Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak
istemediler.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline
değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile
almamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga
vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam
sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz
titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı
gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
Asıldık ey halkım, unutma bizi...
Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında
vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu
düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da
susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün
bile, karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri
önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına,
demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri, bir
şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma
bizi...
Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey
halkım, unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep
birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi,
unutma bizi...
#33 - Eylül 20 2006, 00:43:39

Can Dündarın Uğur Mumcu Hakkındaki yorumu

Uğur Mumcunun Mirası

Şaşırmıştım duyduğumda:
Uğur Mumcu ile Abdi İpekçi tanışmazlarmış meğer...
Daha doğrusu çok geç tanışmışlar.
27 Ocak 1979'da Etap Oteli'nde bir açık oturuma birlikte katılmışlar.
Mumcu o günlerde üzerinde çalıştığı silah kaçakçılığı-terör ilişkisini gündeme getirmiş.
Sonra İpekçi söz istemiş ve "Uğur Mumcu'nun söylediklerine aynen katılıyorum, altına imzamı atıyorum" demiş.
Masada el sıkışmışlar.
Sonra İpekçi de terörün ardındaki silah kaçakçılığından söz etmiş.Lanetledikleri şiddete kurban verdiğimiz Mumcu ile İpekçi'nin buluşmasını, toplantıyı izleyen gazeteci Leyla Umar'dan dinlemiştim. Umar, hep mutedil görüşler savunan İpekçi'ye "Hah şöyle, nihayet sert çıktın" demişti çıkışta...
* * *
İpekçi, bu toplantıdan 5 gün sonra öldürüldü.
O gün, o salonda bulunan Mehmet Ali Ağca tarafından...
Ağca, kurbanını 25 Ocak'tan 1 Şubat'a kadar izlediğine göre büyük olasılıkla o açık oturuma da gitmişti.
Sonradan o açık oturumun ses bantları çalındı, çalan bulunamadı.
Vurulmadan 15 gün önce de İpekçi'nin adres ve telefon defteri çalınmış, onu çalanlar da bulunamamıştı.
* * *
Uğur Mumcu, daha sonra hazırladığı "Ağca Dosyası"nda (Tekin, 1982) bu ses bantlarını ve adres defterini sormuştu.
Sadece onları mı?
Ağca yakalandığında üzerinde bulunan adres ve telefon numaralarının neden araştırılmadığını da...
O adres defterinde numarası yazılan kuruyemişçi Kemal Özbay'la Ağca'nın avukatı Turhan Özbay arasında ilişki olup olmadığını da...
Ağca'nın askeri hapishaneden kaçtıktan sonra evinde kaldığı Toprak Tarım Reformu müsteşarlığı memurunu da...
* * *
Mumcu bugün yaşasa hangi soruları sorardı kim bilir?
Belki Ağca'nın "yanlışlıkla salıverildikten" sonra bindiği kara Mercedes'in ve kaldığı evin sahibi, Ağca hayranı oto galerici Turan Sümer'i inceler, evin bulunduğu "Özbey Sitesi"nin Ağca'nın İpekçi cinayetindeki suç ortağı Yalçın Özbey'le ilişkisi olup olmadığını araştırırdı. Özbey'in de yakalandığında "ihmal nedeniyle" salıverildiğini, istihbaratçılara verdiği ifadenin ses bantlarının da "kaybolduğunu" hatırlatırdı.
Belki de Ağca'nın Kartal Cezaevi'nden MİT Müsteşarı'na yazdığı mektuptaki el yazısını, Münih'ten Alpaslan Türkeş'e yazdığı "Sayın Başbuğum" diye başlayan mektubundaki el yazısıyla karşılaştırırdı?
Belki MİT'e yazdığı mektupta neden Kosta Rika devletinin davetinden bahsettiğini irdeler, Ağca'nın daha önce "Türkiye'de olmazsa Kosta Rika'da yaşarım" demesinin, Çatlı dosyasında bu ülkenin adının geçmesiyle ya da CIA'nın "contra" tetikçilerini Kosta Rika'da yetiştirmesiyle ilgisi olup olmadığını araştırırdı.
* * *
Bugün Uğur Mumcu'nun ölüm yıldönümü...
Bize düşen, onun ardından ağıt yakmak değil...
Yapmamız gereken, onun Abdi İpekçi'nin ardından yaptığını yapmak, koruma kalkanını kırmak, canilerden hesap sormak, yarım kalan dosyaları tamamlamak, zor sorulara cevap bulmaya çalışmaktır.
Çünkü görüldüğü gibi, Mumcu'nun ölümünden 13 yıl sonra bile o sorular hâlâ güncel...
Yanıtlarsa hâlâ meçhul...

#34 - Eylül 20 2006, 00:52:16
« Son Düzenleme: Eylül 20 2006, 00:52:43 Gönderen: kelomar »

Uğur Mumcu Olmak..

Dün Mersin’deydim. Atatürkçü Düşünce Derneği'nin düzenlediği "Uğur Mumcu'yu Anma Etkinliği"ne katıldım.

Kültür Salonu’nu dolduran dinleyicilere sordum:
"Bugün, Türkiye'nin dört bir yanında, bu arada yurt dışında, Almanya'da, Sevgili Uğur'u anan bizler, yılın diğer günlerinde de Türkiye'nin sorunlarına Uğur Mumcu’nun sorumluluğu ve kararlılığıyla ağırlık koyabilsek ne olurdu?"

Yanıt basitti ve bir tür özeleştiri de içeriyordu. Salonda bulunan kimse, bu durumda Türkiye’nin aşılamayacak bir sorunu kalacağına inanmıyordu.

 

*          *          *


Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı ve onlarca Atatürkçü bilge, rasgele katledilmediler. Kahpe katiller tarafından özellikle hedef seçildiler.

Onlar, katledilmeden önce hapse atılarak da susturulmak istenmişlerdi. 12 Mart 1971’de de, 12 Eylül 1980’de de çok sayıda Atatürkçü, askerî cezaevlerinde çürütülmeye çalışılmıştı.

O günlerden unutmadığım bir anım var:
12 Mart devlet terörünün bütün şiddetiyle kol gezdiği günlerde, Muammer Aksoy’un da tutuklandığını ve Mamak Askerî Cezaevi'ne getirileceğini haber aldık. Cezaevinde bulunan Mümtaz Soysal, çılgına döndü. Koğuşun önündeki demir parmaklıklara saldırdı. Bir yandan da, bütün gücüyle bağırıyordu. "Muammer Hoca'yı buraya sığdıramazsınız" diye.

Gerçekten sığdıramadılar... Sadece, Muammer Hocamızı saymak için, bir elin parmaklarının dahi fazla geleceği birkaç dönek dışında, kimseyi kontrollerine alamadılar. Bunun üzerine, Atatürkçü aydınları kahpe cinayetleriyle kırmaya yöneldiler.

Ancak Uğur Mumcu’lar, Ahmet Taner Kışlalı’lar kabirlerine de sığmıyorlar. Uğruna yaşamlarını verdikleri Atatürk’ün laik, demokrat ve çağdaş Türkiye bayrağını hâlâ dimdik ayakta tutuyorlar.

 

*          *          *

 

Artık, biz de devreye girebilmeli ve Atatürkçülük bayrağına tüm gücümüzle sarılmalıyız.

 

Bunu, sadece şehitlerimizin anma törenlerinde bir araya gelerek yapamayız. Törenlerimiz  görkemli, içerikli ve coşkulu olabilir. Ancak bu yetmez.

Türkiye’nin laiklik, demokrasi ve çağdaşlık temelindeki Kemalist devlet yapısından vazgeçmesi, bunun yerine etnik ve dini cemaat temelindeki bir federatif yapılanmayı benimsemesi, içte ve dışta pek çok etkili çevre için bir isteriye dönüşmüştür. Bu konu, Avrupa Parlamentosu’nun ve ABD'de Bush yönetiminin dış politika mutfağı sayılabilecek Rand Corporation'ın raporlarının vazgeçilmez malzemesi olmuştur.

Bu, kendiliğinden gelişen bir olgu değildir. Özel olarak pişirilmektedir.

Dünyayı, Ortadoğu odaklı olarak yeniden biçimlemeyi planlayan ABD, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi kapsamında ulus devletlere yer olmayacağı inancındadır. Türkiye de dahil olmak üzere, bölge devletlerinde ulusal kimliklerin ön planda olmasını proje için tehdit olarak algılamaktadır.

ABD, Ortadoğu üzerindeki kontrolünü etnik ve dinsel cemaatlerin örgütlülüğü temelinde kurmak istemektedir. Bu nedenle, etnik ve dinî cemaat örgütlenmeleri alabildiğine özendirilmekte, hattâ bu örgütlenmelerin ev sahipliği dahi yapılmaktadır.

Bu, boyun eğebileceğimiz ya da seyirci kalacağımız bir gelişme değildir. Bütün gücümüzle direnmemiz ve yaşanan süreci değiştirmemiz gerekir.

Bunun için, yeni Uğur Mumcuları, Ahmet Taner Kışlalıları da önümüze düşmeleri için bekleyemeyiz. Hepimiz bir Uğur Mumcu, bir Ahmet Taner Kışlalı olabilmeliyiz. Sevgili Uğur’un dediği gibi, onların her bir parçasından binlerce yeniden doğumu gerçekleştirebilmeliyiz.

Uluç Gürkan
#35 - Eylül 20 2006, 01:10:57

            Uğur MUMCU, Ölümünün 12. Yıldönümünde de Aramızda

                                                   24 OCAK 2005

   Uğur Mumcu; araştırmacı-gazeteciliğin Türkiye'deki en değerli adı... Basınımızda sık rastlanmayan yazarlardan biriydi Uğur Mumcu... Yıllarını gerçekleri ortaya çıkarmaya adamış, bu uğurda birçok olayın üzerine korkusuzca giderek belgelerle kamuoyuna sunmuştu. Atatürkçüydü, Cumhuriyetçiydi, karanlık güçlerin üstüne gözünü kırpmadan giderdi. Kılıçların değil, kalemlerin gölgesinde savaşmayı severdi. O'na, O'nun gibilere daha fazla gereksinim duyduğumuz şu günlerde kendisini özlemle anıyoruz.

   Milyonlar sadece bir plastik bomba ile bedeninin parçalanmasına tepki olarak değil, kendileri adına, onları savunan bir yürekli insanın kaybının acısı, kaygısı ile buluşuyorlar. Aradan geçen 12 yıl, ülkemizde ve dünyamızda yaşanan büyük yozlaşma, Uğur Mumcu'da simgeleşen, aydın, araştırmacı gazeteci kimliğinden sapmayı, Uğur Mumcu'nun teröre hedef seçilmesinin nedenlerini çok daha çarpıcı biçimde açıklıyor.

   Uğur Mumcu, gazete sayfalarında kalan binlerce yazısından bir bölümünü sayıları yirmi dörde (24’e) ulaşan kitaplarında toplamıştı. "Sakıncalı Piyade" ile başlayan bu yazarlık serüveni, yıllar yılı üst üste yığılan kitaplarıyla sürdü gitti. Yakın tarihimizin karanlık yollarından Rabıta'ya, silah kaçakçılığından teröre, oradan da mafyaya uzanan bu kitaplar, Türkiye insanının geleceğine ışık tutacak, Uğur Mumcu da yapıtlarıyla hep halkının yanında olacaktır. Dürüst ve yürekli kalemi ile milyonların kalbinde taht kurmuş bir araştırmacı yazardı. Ödün vermez bir Atatürkçü olarak Türkiye’nin her yönden gelişmesi ve uygar ülkeler düzeyine ulaşmasının ancak Atatürk devrim ve ilkelerine sahip çıkmaktan geçtiğini söylerdi.

   Maalesef, Mumcu suikastı faili meçhul cinayetler arasında yerini koruyor. Terör, masum insanları hedef alır, onları korkutmayı amaçlar; ama asla yıldıramaz. Terörün kazananı olmaz.

   Uğur Mumcu’nun, bu milletin uyanmasında öncü ve örnek olan araştırmacı gazeteciliği, idealizmi; silah ve uyuşturucu teröristlerinin, çağdaş ve çağdışı yobazların, rantiye peşinde koşan kimi medyanın, satılık "köşe" ve "kalemler"in arasından sıyrılıp, günümüzde de aydınlık yolunda örnekliğini ve yol göstericiliğini sürdürüyor.

   Türk Ulusunun insan onuruna yakışır bir dünyada yaşaması amacıyla, kişiliğinden ödün vermeden mücadele eden, Atatürk ve Devrimleri'nin yılmaz savunucusu, ilerici, yurtsever, demokrat, aydın ve yürekli gazeteci Uğur Mumcu'nun katledilmesini bir kez daha şiddetle kınıyoruz. Yaşadığımız olaylar, onu haklı çıkardıkça Uğur MUMCU’yu daha iyi anlıyoruz.

   Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

   Ali Ekber TUNÇDEMİR     

#36 - Eylül 20 2006, 14:50:47
.........

 Maalesef, Mumcu suikastı faili meçhul cinayetler arasında yerini koruyor. Terör, masum insanları hedef alır, onları korkutmayı amaçlar; ama asla yıldıramaz. Terörün kazananı olmaz.


Bu cümleler gercekten çok hoş olmuş.Evet kazanamıcaklar naparsa yapsınlar kazanamıcaklar

Paylaşımın için tşk ederim  :cicek
#37 - Eylül 20 2006, 15:29:42

Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. babamız sırtında yük taşı*** getirirdi aşımızı, ekmegimizi.
arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığinda bitirirdik kitaplarimizi. kendimiz gibi yasayan binlerce yoksulun yüregini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık.

Vurulduk ey halkım, unutma bizi...

Yoksullugun bükemedigi bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. işkence hücrelerinde sabahladik kaç kez. isteseydik, diplomalarimizi, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. yüregimiz, işçiyle birlikte atti. yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. bizleri yok etmek istediler hep. öldürüldük ey halkım unutma bizi...

Fidan gibi genç kızlardık. hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, iskencecilerin acimasiz ellerine terk edildik. direndik küçük yüregimizle, direndik genç kizlik gururumuzla. tükürülesi suratlarina karsi bahar çiçekleri gibi taptaze inançlarimizi fırlattik boş birer eldiven gibi. utanmadilar insanliklarindan, utanmadilar erkekliklerinden. hücrelere atildik ey halkim, unutma bizi...

Ölümcül hastaydik. bağırsaklarimiz düğümlenmisti. hipokrat yemini etmis doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acımaksızın. gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. cezaevlerine kilitlenmis kocalarimizin taptaze duygularina, birer mezar tasi gibi savrulduk. vicdan sustu. hukuk sustu, insanlik sustu.

Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Kanserdik. ölüm, her gün bir sinsi yilan gibi dolasiyordu derilerimizde. uydurma davalarla kapattılar hücrelere. hastaydik. yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. bir buçuk yasindaki kızlarımızı öksüz bırakmazdik. önce kolumuzu, omuz basindan keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık önlerine. sonra da otuz iki yasinda bırakıp gittik bu dünyayi, ecelsiz.

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Giresun'daki köylüler, sizin için öldük. ege'deki tütün isçileri, sizin için öldük. doğudaki topraksiz köylüler, sizin için öldük. istanbul'daki, ankara'daki işçiler sizin için öldük. adana'da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan isçiler, sizin için öldük.

Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Bagimsizlik, mustafa kemal'den armagandi bize. emperyalizmin ahtapot kollarina teslim edilen ülkemizin bagimsizligi için kan döktük sokaklara. mezar taslarimiza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle baslarimizi ezmek, kanlarimizi emmek istediler. amerikan üsleri kaldirilsin dedik, sokak ortasinda sorgusuz sualsiz vurdular.

Yirmi iki yaslarindaydik öldürüldügümüzde ey halkım, unutma bizi...

Yabancı petrol sirketlerine karsi devletimizi savunduk; komunist dediler. ülkemiz bağımsız degil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. kurtuluş savasinda emperyalizme karsi dalgalandirdigimiz bayragimizi daha dik tutabilmekti bütün çabamız. bir kez dinlemediler bizi. bir kez anlamak istemediler.

Vurulduk ey halkım unutma bizi...

Henüz çocuklugumuzu bile yasamamistik. bir kadin eli degmemisti ellerimiz. bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. bir gece sabaha karsi, pranga vurulmus ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarina. herkes tanıktır ki korkmadik. içimiz titremedi hiç. mezar topragi gibi taptaze, mezar tasi gibi dimdik boynumuzu uzattik yaglı kementlere.

Asıldık ey halkım, unutma bizi...

Bizi öldürenler , bizi asanlar, bizi sokak ortasinda vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuslardi ya da susmuslardı bütün olup bitenlere. öfkelerini bir gün bile karsisindakilere bagirmamis insanlarin gözleri önünde öldürüldük. hukuk adina, özgürlük adina, demokrasi adina, batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.

Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...

Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkim, unutma bizi...bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarinda yankilanacak ey halkım, unutma bizi.

Özgürlüge adanmis bir top çiçek gibiyiz simdi., hep birlikteyiz ey halkim, unutma bizi,
unutma bizi,
unutma bizi...

Uğur Mumcu
#38 - Eylül 20 2006, 15:47:10

Henüz çocuklugumuzu bile yasamamistik. bir kadin eli degmemisti ellerimiz. bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. bir gece sabaha karsi, pranga vurulmus ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarina. herkes tanıktır ki korkmadik. içimiz titremedi hiç. mezar topragi gibi taptaze, mezar tasi gibi dimdik boynumuzu uzattik yaglı kementlere.

Bu yazıyı her okudumda cok duygulanırım.Bu adamların cektiklerini okuyup dinledikçe insanın gercekten kanı donuo.O zaman hep kendime derimki ya biz nelerden şikayetciyiz bide şu insanların çektiklerine bi bakın :icon

Yasemin paylaşımn icin tşk ederim :cicek
#39 - Eylül 20 2006, 19:34:00

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.