Genel olarak, Türk Milleti'nin maalesef tarih bilgisinden uzak, tarih şuuruna sahip olamayan bir kavim olmasına sebep olmuştur ki, her iki kanatta, solda, sağda maalesef insanlar tarihle değil, kendilerine göre yeniden yazılmış, yeniden inşa edilmiş bir tarihle düşünmeyi tercih ederler ve gerçek anlamda bir tarih bilgisinin getirebileceği bir üslup da yoktur. Tarihi yazanların tarih bilmediği, metinlerinden ve tercümelerinden anlaşılır. Birkaç kişi bunun dışındadır. Adam diyor ki; 'Ben onu da okumam'. Böyle uzmanlar var. Sanat tarihçisi falan. Tarihle uğrasan biri eski harfler için "Ben onu okumam, lüzum yok" diyemez. Hukukçu bunu diyor, sosyolog bunu diyor. 1928'den evvel senin gibi düşünenler yazıyor o harflerle. O arkaik bir devir değil. Ondan evvel de Türkiye Batılılaşmaya başladı. Avrupa düşüncesiyle, felsefesiyle, sosyolojisiyle temasa gelmiş ve senin problemlerini söyle veya böyle ele alan insanlar var. Binaenaleyh onu okumam, diyemezsin. Öğreneceksin, onu senin gibi tanımak zorundasın.
Şöyle bir olay var: Cumhuriyet devri arşivlerimizi çok az müessese düzenliyor. Mesela bir Merkez Bankası. İftihar edilecek bir kurumdur bu. Siz Merkez Bankası'nı eski para değiştirilen yer veya Ulus'taki şubeleri olarak tanırsız. Ama o çok esaslı bir teşkilattır. Oranın arşivlerine Batılılar hayrandır. Ben onu son bir olayla biliyorum. Bunun gibi arşivini düzenleyen bazı kurumlar var. Bunlardan bir tanesi askerler. Gizli olması gereken arşiv acık. Neyi açacaklarını da biliyorlar. Ama Dışişleri Bakanlığı'nınki böyle değil. Dışişlerininki katiyen değil. Bu çok feci bir olay. Bunlar arşiv kuramıyor ve arşivi bir lüks zannediyorlar. Zannediyorlar ki arşiv sadece tarihçilere lazımdır. Önce kendilerine lazımdır. Onun için maalesef çağdaş tarih bizde yazılamaz. Çünkü arşiv denilen bir olay yok.
Gazete koleksiyonlarımız bile mikrofilmlere ve disketlere alınıp çağdaş teknolojiden istifade edecek bir şekilde düzenlenmemiştir. Bugün Türkiye’deki basın arşivimiz sadece İstanbul ve Ankara'da değil, İzmir’de de olması lazımdır. Bursa, Konya ve Trabzon'da olması gerekir. Burada hangi çağdaş tarihçilikten bahsedebilirsiniz? Bu dedikodudan ibaret bir çağdaş tarihçiliktir. Türkiye’de çağdaş tarihçi dediğimiz insanlar yasadıkları, düşündükleri ve kendi yorumladıkları tarihi ifade edecek bir profesör ararlar. Alkışlamak için. Onun için âlim demek düşündüğünü söyleyen demektir. Bu, azgelişmişliği ifade eder.
Türkiye hiçbir zaman dünyayı tanımaz. Dünyanın coğrafyasını, dünyanın iktisadi yapısını bilen bir zihniyet olmadığı gibi dünya tarihçiliği de yoktur.
Yani Alman, Rusya'yı bilir, Arabistan'ı bilir, Türkistan’ı bilir, Cin'i bilir de, sen Avrupa'yı bilmezsin. Hatta daha evvel bilme durumunda olduğun yerleri bile unutmuş sundur. Buna İran ve Arap dünyası örnektir. Türkiye’de gerçek anlamda bir İranistik ve Arabistik yoktur. Olan geleneğe de sahip çıkamadık, yıkıldı. Bunlar önemli hususlardır.
Yeni bir yüzyıl. 21. yüzyılın 20. asırdan esaslı olarak ne gibi farkları olabilir? Mesela İslam dünyası Hicri 15. asra girdi. Müslüman ülkeler çok önemli bir değişim geçirecektir. İleride birisi Müslüman takvimine göre tarih yazacak olursa, Hicri 15. asrı çok büyük değişikliklerin meydana geldiği bir asır olarak görecektir. Müslüman ülkeler, yeni kavgalara, yeni problemlere, yeni çözümlere yöneliyor olacaklardır. Yeni kadrolar, yeni zihniyetler ortaya cıkmış olacak. Onun için zannediyorum gelecek daha enteresan olacaktır. Herkes gelecek konusunda ümitli olmak zorunda.