Eskiden ben kaleciydim. Bir tane kel hocamız vardı bizim. Birbirimizi hiç sevmezdik. Bunun asıl nedeni beni daha ufakken yedek bırakmasıdır. Benim hocayı babama şikayet etmemle futbol talihim değişmiştir, o başka. Babam artık bizim hocayı ne hale getirmişse, o günden sonra hiç yedek kalmadım. Hoca hep bana sevgi dolu yaklaşmaya çalışmış ama nefret dolu gözleri de dikkatimden kaçmamıştır.
Defans oynuyordum küçük yaşlarda tabi… Hatta bir lakabım bile vardı. İrlanda fırtınası… Hoca bilmem, neden? Sanırım yüksek başarılarımdan olsa gerek bir gün “geç lan kaleye” dedi. O günden sonra kaleci oldum. Alpay’ın defansa geçmesi misali…
Yıllar geçtikçe profesyonelleştim tabi. Ama genelde bir maç yapar, 2-3 maç sahaya çıkamazdım. Ya kendimi sakatlardım, ya birini sakatlardım ya da birini döver kırmızı kart görürdüm. Her ne kadar inkar etsem de asabi bir insanım, evet…
Tekirdağ’ın Tekelspor diye bir takımı vardı o zamanlar. Her sene onlarla bir hazırlık maçı yapardık. Ben bu takıma karşı hiç forma giyemedim.
İlk defa Tekelspor ile bir maç yapacağız. Kale arkasında bizim takımla ısınma hareketleri yapıyoruz. Bizim bir Osman vardı. “Burhan, geç kaleye bir şut çekeyim” dedi. Ben de olumlu yanıt verdim tabi. Öyle bir şut çekti ki anlatamam. Osman mı vurdu topa yoksa Prekazi mi? Anlamadım. Top tam köşeye gitti, ben de atladım balık gibi, kurtardım. Kurtarırken de “vışşş” diye bir ses çıkardım tabi. Kurtardım… Kurtardım kurtarmasına da yerden kalkamadım. O derece zorlamışım kendimi. Sağolsun adamların malzemecileri, doktorları koştular yardımcı oldular.
Aradan bir sene geçti. Yine Tekelspor ile oynayacağız. Yine maç öncesi antreman… Önüme toplanmışlar 17 kişi bir sağdan, bir soldan şut çekiyorlar. Kalkamadan daha kaleye şut geliyor. Ben de nedense kuş gibi çırpınıyorum hepsini tutacağım diye. “Gevura mı vuruyonuz lan ibneler” diye söylendim bunlara. Bu son söylenişim oldu. İki kişi aynı anda şut çektiler kaleye, aynı köşeye. Bizim kuş şahin mahin değil, bildiğiniz keklik. İlk vuranın topuna atladı, ikinci vuranın topu da bizim kekliğin yüzüne çarptı. Ben yine iptal oldum. Malzemeci, doktor koştu yine sahaya:
-Ah be evladım. Yine mi sen?
Aradan yine bir sene geçti… Yine Tekelspor, yine antreman… Yine ben kaledeyim. Bak şu Allah’ın işine… Bu sefer kaleye hunharca şut çekmiyorlar ama. Organize ataklarla geliyorlar. Önümde de birkaç defans adamı var onları geçip gol atmaya çalışıyorlar. Efendim bir ara ne olduysa artık, ben yavaşça gelen topu ıskaladım. Top kaleye doğru hız almaya başladı. Ben de başladım topun arkasından koşmaya. O sırada tabi yer çekimi diye bir şeyin varlığından haberdar değilim. O topu tutacağım yani, çıkarı yok. Maalesef gol oldu. Ama bizim Burhan durmadı. O hızla, kaleye doğru koşup üst direğe tutunmaya çalıştı… Öyle hızlı koşuyordum ki, Usain Bolt bile dehşete düşer. Deliler gibi koşuyorum. O hızla üst direğe tutunup durabileceğini düşünmek hangi mantığa sığar bilmiyorum? “Hiç mi fizik, kimya, biyoloji, hayat bilgisi görmedin” derler adama. O gün ilk kez kıçımı semaya yükselirken gördüm. Aya çıkmaya yeltenen ilk Malkaralı diye adımı tarihe kazıdım. Tabi uçuş zevkliydi ama konmasını da bilmek lazım. Gelelim konma kısmına… Efendim, yere düşerken belimden bir “çatırt” sesi çıktı, Elazığ’daki akrabalardan telefon geldi “Malkara’dan deprem haberi mi var” diye. O derece yani. Belimi, kıçımı, ayak bileğimi incitmişim. Doktor da dumur oldu. Bir ay penguen gibi dolaştım etrafta, Allah sizi inandırsın. Tabi bizim unutulmaz ikili doktor ve malzemeci geldi yine…
-Hamza saha müdürüne söylede bir baktırsın buraya muska mı koymuşlar?
Futbolu bırakışım çok görkemli oldu…
Jübile maçımı yapıyoruz. Tabi ben jübile maçım olduğunu bilmiyorum. İşin enteresan yanı da bu… Maç oynanıyor, her şey iyi, her şey çok güzel… Bir ara bir şut geldi, kurtardım korner oldu. Rakip takımın adamı gitti korner atışını yapmaya. Millete arka-ön direği tutmasını söyledim. “Adam paylaşımına dikkat” derken… Ne göreyim? Anam! Rakip takımın oyuncusu katmış bizim defans oyuncusunu önüne, çok afedersiniz, atmış parmağı bırkalıyor da bırkalıyor! Resmen herkesin önünde karıştırıyor yahu! Bizimkinin de sesi çıkmıyor! Ben kitlendim kaldım. Şok olduğum zaman, tepkisiz bir noktaya bakma gibi bir adetim var benim. Aha öyle ben de heykel gibi kaldım! Ben öyle bakarken, yaptılar ortayı attılar golü, benim haberim bile olmadı.
Neyse… Zaman geçti biraz hatırlayamadığım bir nedenden dolayı maçta bir penaltı oldu. Rakip takımdaki o ırz düşmanı topun başına geçti. Dedim “lan ben sana gösteririm”. Penaltı için hazırlık yapıldı… Hakem tam düdüğü ağzına götürecek, “hoop hocam top ilerde ya” diyerekten fırladım kaleden. Penaltı noktasına hızla yaklaşıp topu tepikledim çok az ileri. Hakem sarı kart göstermedi. Yine herkes hazırlandı… Benim gözüm hakemde… Tam düdüğü eliyle kaldırdı, ben yine “hoooop olmadı hocam, top ilerde yaaa” deyip, yine koştum topun yanına ve topu ceza sahasının uzak köşesine vurdum. O ırz düşmanı topun peşinden koşarken ben de yanına gittim, biraz kısık bir sesle “kaleyi göremezsen ananınkini gör” dedim. Ortalık karıştı tabi. Hakem geldi bana bir sarı kart gösterdi, penaltıyı çeken adamda o hırla vurdu topu auta.
Penaltıyı kaçırsa da ona karşı hissettiklerimde bir değişme olmamıştı. Gözünün ortasına bir yumruk atmam lazımdı, rahatlamam için. Şüphesiz ki o ırz düşmanı da artık bana karşı boş değildi. Benim için artık maç bir daha ki kornerde bitecekti. Dövecektim adamı, çıkarı yoktu yani. Ve beklenen oldu… Korner oldu… Bizim keklik artık şahin bakışlı bir doğan gibiydi. Irz düşmanı geldi, tam önümde durdu. Yüzü bana dönüktü. Göz göze geldik… Ve bana küfretti. İşte benim istediğimde buydu. Artık fiili olarak beni tahrik etmiş, feci bir yumruğu hakketmişti. Bunun o güne kadar sadece filmlerde olduğunu sanırdım ama adam saatte 120 km ile gelen yumruğumu fark edip çekildi ve ben de korner esnasında onu tutan ve hiçbir günahı olmayan kendi takım arkadaşıma vurdum. Sonra ufak bir arbede yaşandı, hemen herkes araya girdi ayırmak için. Beni tutan da ırz düşmanının ilk kornerde yokladığı takım arkadaşımdı.
-Ahmet bırak! Bırak diyorum oğlum!
+Abi yapma! Kırmızı kart görcen!
-Ahmet onu koruma! Abi onu koruyosun sen ya! Bırak dövcem onu!
+Abi dur! Rahat dur bir ya!
-Dövcem diyorum Ahmet! Allah’ın emri oldu artık!
+Abi, kırmızı kart görcen.
-Olum sen kimden yanasın lan! Ne çabuk karı koca oldunuz?! Bırak namusunu temizlicem!
Futbol hayatım maalesef bir kırmızı kartla bitti. O gün biteceğini bilsem bu şekilde mi olurdu bilemiyorum. Ancak diyalogda geçen son sözler ahmet'in(ahmet temsili isimdir) hayatında unutulmazlar arasına girmiştir.